split - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
split bölmek v.
  • I really must appeal to the Council not to be such a two-faced split personality.
  • Konseye bu kadar iki yüzlü ve bölünmüş bir kişilik olmaması için gerçekten çağrıda bulunmalıyım.
  • It is not necessary to do this; there is no reason to split debates.
  • Bunu yapmak gerekli değildir; tartışmaları bölmek için bir neden yoktur.
  • This is why we have requested a split vote for which we would also ask the Chamber's support.
  • Bu nedenle, Oda'nın da desteğini isteyeceğimiz bölünmüş bir oylama talep ettik.
Show More (22)
split bölüşmek v.
  • Stolen cigarettes and black market profits are unfairly split.
  • Çalıntı sigaralar ve karaborsa karları adil olmayan bir şekilde bölüşülür.
  • Let's split the reward fifty-fifty.
  • Ödülü yarı yarıya bölüşelim.
  • Usually when Tom and Mary go out for dinner together, they split the bill.
  • Tom ve Mary akşam yemeği için birlikte dışarı çıktıklarında, genellikle hesabı bölüşürler.
Show More (15)
split paylaşmak v.
  • We split the Halloween candy with my little sister.
  • Cadılar Bayramı şekerini küçük kız kardeşimle paylaştık.
  • Tom and Mary split a bottle of red wine after dinner.
  • Tom ve Mary yemekten sonra bir şişe kırmızı şarabı paylaştılar.
  • Tom and Mary split a bottle of red wine after dinner.
  • Tom ve Mary akşam yemeğinden sonra bir şişe kırmızı şarabı paylaştı.
Show More (9)
split ayrılmak v.
  • Maybe they'll come down, castrate you, straighten your teeth and split.
  • Belki aşağı inip seni hadım ederler, dişlerini düzeltirler ve ayrılırlar.
  • I'm going to split.
  • Ayrılacağım.
  • We have to split.
  • Ayrılmak zorundayız.
Show More (8)
split ayırmak v.
  • The workbook is split into five categories.
  • Çalışma kitabı beş kategoriye ayrıldı.
  • We therefore need to split the paragraph up into three parts for the vote.
  • Bu nedenle oylama için paragrafı üç bölüme ayırmamız gerekiyor.
  • It would also be a good idea to split the General Affairs Council from the Foreign Affairs Council.
  • Genel İşler Konseyini Dış İlişkiler Konseyinden ayırmak da iyi bir fikir olacaktır.
Show More (5)
split bölünme n.
  • There is no split in the European position as adopted by the Foreign Ministers.
  • Dışişleri Bakanları tarafından benimsenen Avrupa tutumunda bir bölünme yoktur.
  • Instead, the split is between France and Germany, principally, and 19 other pro-US new European governments.
  • Bunun yerine, bölünme başta Fransa ve Almanya olmak üzere ABD yanlısı 19 yeni Avrupa hükümeti arasında yaşanıyor.
  • That wording is one on which we may request a split vote and vote against.
  • Bu ifade, oyların bölünmesini talep edebileceğimiz ve karşı oy kullanabileceğimiz bir ifadedir.
Show More (2)
split bölünmek v.
  • The coffee table split under the weight of my teenage nephew.
  • Sehpa genç yeğenimin ağırlığı altında ikiye bölündü.
  • For this reason, I have requested a split vote on this amendment.
  • Bu nedenle, bu değişikliğin oylamasının bölünerek yapılmasını talep ettim.
  • We had hoped to be able to have split votes on that.
  • Bu konuda oyların bölünebileceğini umuyorduk.
Show More (0)
split kırmak v.
  • Tom hit the ball so hard he split the bat.
  • Tom topa o kadar sert vurdu ki sopası kırıldı.
  • I think it's time for me to split some more firewood.
  • Sanırım biraz daha odun kırma vaktim geldi.
  • Tom asked me to help him split firewood.
  • Tom benden odun kırmasına yardım etmemi istedi.
Show More (0)
split parçalamak v.
  • Who first split the atom?
  • Atomu ilk kim parçaladı?
  • Who first split the atom?
  • Atomu ilk olarak kim parçaladı?
Show More (-1)
split (ilişki) ayrılık n.
  • He is still depressed due to his recent split with his wife.
  • Karısından ayrıldığı için hâlâ bunalımda.
Show More (-2)
split paylaşım n.
  • An 80:20 split would be more than fair for a commission.
  • 80:20'lik paylaşım bir komisyon için fazlasıyla adil olacaktır.
Show More (-2)
split çatlak n.
  • There was a short split in the leg of the table.
  • Masanın bacağında kısa bir çatlak vardı.
Show More (-2)
split ayrım n.
  • The split between work and social life seems impossible nowadays.
  • Bugünlerde iş ve sosyal hayat arasında bir ayrım yapmak imkansız görünüyor.
Show More (-2)
split uzamak v.
  • The cops are coming; we need to split!
  • Polisler geliyor, uzamamız gerek!
Show More (-2)
split ikiye bölünmek v.
  • The school split over the theme of the prom.
  • Okuldakiler balonun teması konusunda ikiye bölünmüştü.
Show More (-2)
split anlaşmazlık n.
  • The new rules caused a serious split within the faculty.
  • Yeni kurallar fakültede ciddi bir anlaşmazlığı neden oldu.
Show More (-2)
split -den ayrılmak v.
  • It was hard for Anna to see her favorite singer split from the band.
  • En sevdiği şarkıcının gruptan ayrıldığını görmek Anna için çok zordu.
Show More (-2)
split yarmak v.
  • As I was telling him not to run, he fell and split his head.
  • Tam ben ona koşma derken düşüp kafasını yardı.
Show More (-2)
split paylaştırmak v.
  • The money will probably be split evenly between those two.
  • Para muhtemelen bu ikisi arasında eşit olarak paylaştırılacak.
Show More (-2)
split kırık n., adj.
  • Tom has split ends.
  • Tom'un kırık saç telleri var.
Show More (-2)
split kırılmak v.
  • Tom has split ends.
  • Tom'un saç uçları kırılmış.
Show More (-2)
split çatlatmak v.
  • I have a splitting headache.
  • Başım çatlayacak gibi ağrıyor.
Show More (-2)