1 |
split |
bölmek |
v. |
|
- I really must appeal to the Council not to be such a two-faced split personality.
- Konseye bu kadar iki yüzlü ve bölünmüş bir kişilik olmaması için gerçekten çağrıda bulunmalıyım.
- It is not necessary to do this; there is no reason to split debates.
- Bunu yapmak gerekli değildir; tartışmaları bölmek için bir neden yoktur.
- This is why we have requested a split vote for which we would also ask the Chamber's support.
- Bu nedenle, Oda'nın da desteğini isteyeceğimiz bölünmüş bir oylama talep ettik.
- This split pricing policy, however, is not what the trade mark right is about.
- Ancak bu bölünmüş fiyat politikası, marka hakkıyla ilgili değildir.
- We can only decide by unanimity and the Member States are split on this issue.
- Sadece oybirliği ile karar verebiliriz ve Üye Devletler bu konuda bölünmüş durumdadır.
- Is the Union of Europe split at the moment?
- Avrupa Birliği şu anda bölünmüş durumda mı?
- We have had a suggestion that there should be a split vote instead.
- Bunun yerine bölünmüş bir oylama yapılması yönünde bir öneri aldık.
- There are once again 108 amendments before us in the plenary session now, with the necessary split votes.
- Genel kurulda önümüzde bir kez daha 108 değişiklik önergesi ve gerekli bölünmüş oylar bulunmaktadır.
- Consequently, although I requested a split vote on this matter, I have voted against the paragraph in question.
- Sonuç olarak bu konuda bölünmüş oylama talep etmeme rağmen söz konusu paragrafa karşı oy kullandım.
- We stand by the split vote.
- Bölünmüş oylamanın arkasındayız.
- In other words, transit would be split, we would have more exhaust emissions and more costs to consumers.
- Başka bir deyişle transit geçiş bölünecek, daha fazla egzoz emisyonu ve tüketicilere daha fazla maliyet olacaktır.
- It is not necessary to do this; there is no reason to split debates.
- Bunu yapmaya gerek yok; tartışmaları bölmek için bir neden yok.
- The outcome of the split vote on Amendment No 654 was as follows.
- 654 No'lu Değişikliğe ilişkin bölünmüş oylamanın sonucu aşağıdaki gibi olmuştur.
- We can only decide by unanimity and the Member States are split on this issue.
- Bu konuda ancak oy birliğiyle karar alabiliyoruz ve Üye Devletler bu konuda bölünmüş durumdalar.
- The former president split his day into two parts to get more done.
- Eski cumhurbaşkanı daha fazla iş yapmak için gününü ikiye bölmüş.
- The issue split the party.
- Bu konu partiyi böldü.
- Let's split the bill three ways.
- Hesabı üçe bölelim.
- The thunderbolt split the oak.
- Yıldırım meşeyi ikiye böldü.
- The money will probably be split evenly between those two.
- Para muhtemelen bu ikisi arasında eşit olarak bölünecek.
- Your words split my heart in twain.
- Sözleriniz kalbimi ikiye böldü.
- That crisis threatened to split the nation in two.
- O kriz milleti ikiye bölünmekle tehdit etti.
- Tom has a split personality.
- Tom'un bölünmüş bir kişiliği var.
- That crisis threatened to split the nation in two.
- Bu kriz ülkeyi ikiye bölmekle tehdit ediyordu.
- The inflation issue split the party.
- Enflasyon sorunu partiyi böldü.
- The inflation issue split the party.
- Enflasyon meselesi partiyi böldü.
Show More (22)
|
2 |
split |
bölüşmek |
v. |
|
- Stolen cigarettes and black market profits are unfairly split.
- Çalıntı sigaralar ve karaborsa karları adil olmayan bir şekilde bölüşülür.
- Let's split the reward fifty-fifty.
- Ödülü yarı yarıya bölüşelim.
- Usually when Tom and Mary go out for dinner together, they split the bill.
- Tom ve Mary akşam yemeği için birlikte dışarı çıktıklarında, genellikle hesabı bölüşürler.
- Usually when Tom and Mary go out for dinner together, they split the bill.
- Genellikle Tom ve Mary birlikte yemeğe çıktıklarında hesabı bölüşürler.
- We split up the loot among the three of us.
- Ganimetleri üçümüz aramızda bölüştük.
- Let's split it.
- Bölüşelim.
- They split the bill evenly.
- Onlar hesabı eşit olarak bölüştüler.
- We're splitting the bill.
- Faturayı bölüşüyoruz.
- They split the bill evenly.
- Hesabı eşit olarak bölüştüler.
- Let's split a salad.
- Salatayı bölüşelim.
- Layla and Sami separated and split their small assets.
- Layla ve Sami ayrıldılar ve küçük mal varlıklarını bölüştüler.
- Dan split the rent with Linda.
- Dan kirayı Linda ile bölüştü.
- Tom and I split the bill.
- Tom ve ben hesabı bölüştük.
- Let's split a bottle of wine.
- Bir şişe şarabı bölüşelim.
- I'll split it with you fifty-fifty.
- Bunu seninle yarı yarıya bölüşeceğim.
- We split up the loot three ways.
- Ganimetleri üçe bölüştük.
- Tom and Mary split the bill.
- Tom ve Mary hesabı bölüştüler.
- We split the bill.
- Hesabı bölüştük.
Show More (15)
|
3 |
split |
paylaşmak |
v. |
|
- We split the Halloween candy with my little sister.
- Cadılar Bayramı şekerini küçük kız kardeşimle paylaştık.
- Tom and Mary split a bottle of red wine after dinner.
- Tom ve Mary yemekten sonra bir şişe kırmızı şarabı paylaştılar.
- Tom and Mary split a bottle of red wine after dinner.
- Tom ve Mary akşam yemeğinden sonra bir şişe kırmızı şarabı paylaştı.
- Why don't we split a salad?
- Neden bir salatayı paylaşmıyoruz?
- Tom and I split the bill.
- Tom ve ben faturayı paylaştık.
- Tom and I split a pitcher of beer.
- Tom ve ben bir sürahi birayı paylaştık.
- I agreed to split the bill with Tom.
- Faturayı Tom'la paylaşmayı kabul ettim.
- I agreed to split the bill with Tom.
- Hesabı Tom ile paylaşmayı kabul ettim.
- Tom and Mary split a bottle of wine.
- Tom ve Mary bir şişe şarabı paylaştılar.
- Let's split a bottle of wine.
- Bir şişe şarabı paylaşalım.
- Tom split the bill with Mary.
- Tom hesabı Mary ile paylaştı.
- Dan split the rent with Linda.
- Dan kirayı Linda ile paylaşıyordu.
Show More (9)
|
4 |
split |
ayrılmak |
v. |
|
- Maybe they'll come down, castrate you, straighten your teeth and split.
- Belki aşağı inip seni hadım ederler, dişlerini düzeltirler ve ayrılırlar.
- I'm going to split.
- Ayrılacağım.
- We have to split.
- Ayrılmak zorundayız.
- First, we decide on what needs to be decided, then we split into two teams.
- Önce neye karar verilmesi gerektiğine karar veririz, sonra iki takıma ayrılırız.
- Tom said he had to split.
- Tom ayrılmak zorunda kaldığını söyledi.
- I think it's time for me to split.
- Sanırım benim için ayrılma zamanıdır.
- Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK?
- Neye karar vermemiz gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayrılalım, tamam mı?
- Tom had to split.
- Tom ayrılmak zorundaydı.
- Tom said he had to split.
- Tom ayrılmak zorunda olduğunu söyledi.
- First, we decide on what needs to be decided, then we split into two teams.
- Öncelikle karar verilmesi gerekenlere karar veririz sonra iki takıma ayrılırız.
Show More (8)
|
5 |
split |
ayırmak |
v. |
|
- The workbook is split into five categories.
- Çalışma kitabı beş kategoriye ayrıldı.
- We therefore need to split the paragraph up into three parts for the vote.
- Bu nedenle oylama için paragrafı üç bölüme ayırmamız gerekiyor.
- It would also be a good idea to split the General Affairs Council from the Foreign Affairs Council.
- Genel İşler Konseyini Dış İlişkiler Konseyinden ayırmak da iyi bir fikir olacaktır.
- We will be asking for a split vote in order to isolate these words, to prevent such an inference.
- Böyle bir çıkarımı engellemek amacıyla bu kelimeleri ayırmak için oylama yapılmasını isteyeceğiz.
- Overall, it's a device that splits oxygen atoms into fluids.
- Genel olarak, oksijen atomlarını sıvılara ayıran bir alettir.
- The former president split his day into two parts to get more done.
- Eski başkan daha fazlasını başarmak için gününü iki bölüme ayırdı.
- The former president split his day into two parts to get more done.
- Eski başkan daha fazla iş yapabilmek için gününü iki kısma ayırdı.
- Can you do the splits?
- Bacakları ayırma hareketi yapabilir misin?
Show More (5)
|
6 |
split |
bölünme |
n. |
|
- There is no split in the European position as adopted by the Foreign Ministers.
- Dışişleri Bakanları tarafından benimsenen Avrupa tutumunda bir bölünme yoktur.
- Instead, the split is between France and Germany, principally, and 19 other pro-US new European governments.
- Bunun yerine, bölünme başta Fransa ve Almanya olmak üzere ABD yanlısı 19 yeni Avrupa hükümeti arasında yaşanıyor.
- That wording is one on which we may request a split vote and vote against.
- Bu ifade, oyların bölünmesini talep edebileceğimiz ve karşı oy kullanabileceğimiz bir ifadedir.
- You have called for a split vote and the rapporteur said he would be in favour of this.
- Oylamanın bölünmesi çağrısında bulundunuz ve raportör de bunu destekleyeceğini söyledi.
- Instead, the split is between France and Germany, principally, and 19 other pro-US new European governments.
- Bunun yerine bölünme başta Fransa ve Almanya olmak üzere ABD yanlısı 19 yeni Avrupa hükûmeti arasında yaşanıyor.
Show More (2)
|
7 |
split |
bölünmek |
v. |
|
- The coffee table split under the weight of my teenage nephew.
- Sehpa genç yeğenimin ağırlığı altında ikiye bölündü.
- For this reason, I have requested a split vote on this amendment.
- Bu nedenle, bu değişikliğin oylamasının bölünerek yapılmasını talep ettim.
- We had hoped to be able to have split votes on that.
- Bu konuda oyların bölünebileceğini umuyorduk.
Show More (0)
|
8 |
split |
kırmak |
v. |
|
- Tom hit the ball so hard he split the bat.
- Tom topa o kadar sert vurdu ki sopası kırıldı.
- I think it's time for me to split some more firewood.
- Sanırım biraz daha odun kırma vaktim geldi.
- Tom asked me to help him split firewood.
- Tom benden odun kırmasına yardım etmemi istedi.
Show More (0)
|
9 |
split |
parçalamak |
v. |
|
- Who first split the atom?
- Atomu ilk kim parçaladı?
- Who first split the atom?
- Atomu ilk olarak kim parçaladı?
Show More (-1)
|
10 |
split |
(ilişki) ayrılık |
n. |
|
- He is still depressed due to his recent split with his wife.
- Karısından ayrıldığı için hâlâ bunalımda.
Show More (-2)
|
11 |
split |
paylaşım |
n. |
|
- An 80:20 split would be more than fair for a commission.
- 80:20'lik paylaşım bir komisyon için fazlasıyla adil olacaktır.
Show More (-2)
|
12 |
split |
çatlak |
n. |
|
- There was a short split in the leg of the table.
- Masanın bacağında kısa bir çatlak vardı.
Show More (-2)
|
13 |
split |
ayrım |
n. |
|
- The split between work and social life seems impossible nowadays.
- Bugünlerde iş ve sosyal hayat arasında bir ayrım yapmak imkansız görünüyor.
Show More (-2)
|
14 |
split |
uzamak |
v. |
|
- The cops are coming; we need to split!
- Polisler geliyor, uzamamız gerek!
Show More (-2)
|
15 |
split |
ikiye bölünmek |
v. |
|
- The school split over the theme of the prom.
- Okuldakiler balonun teması konusunda ikiye bölünmüştü.
Show More (-2)
|
16 |
split |
anlaşmazlık |
n. |
|
- The new rules caused a serious split within the faculty.
- Yeni kurallar fakültede ciddi bir anlaşmazlığı neden oldu.
Show More (-2)
|
17 |
split |
-den ayrılmak |
v. |
|
- It was hard for Anna to see her favorite singer split from the band.
- En sevdiği şarkıcının gruptan ayrıldığını görmek Anna için çok zordu.
Show More (-2)
|
18 |
split |
yarmak |
v. |
|
- As I was telling him not to run, he fell and split his head.
- Tam ben ona koşma derken düşüp kafasını yardı.
Show More (-2)
|
19 |
split |
paylaştırmak |
v. |
|
- The money will probably be split evenly between those two.
- Para muhtemelen bu ikisi arasında eşit olarak paylaştırılacak.
Show More (-2)
|
20 |
split |
kırık |
n., adj. |
|
- Tom has split ends.
- Tom'un kırık saç telleri var.
Show More (-2)
|
21 |
split |
kırılmak |
v. |
|
- Tom has split ends.
- Tom'un saç uçları kırılmış.
Show More (-2)
|
22 |
split |
çatlatmak |
v. |
|
- I have a splitting headache.
- Başım çatlayacak gibi ağrıyor.
Show More (-2)
|