| 1 |
straightforward |
basit |
adj. |
|
- The instructions are pretty straightforward.
- Talimatlar oldukça basit.
- It is not a straightforward issue.
- Bu basit bir konu değildir.
- She very modestly says that this was straightforward.
- Çok mütevazı bir şekilde bunun basit olduğunu söylüyor.
- This is in accordance with what we discussed earlier, and this is the most straightforward way.
- Bu, daha önce tartıştıklarımızla uyumludur ve en basit yol budur.
- This seemingly straightforward desire seems difficult, nigh impossible, to implement.
- Basit gibi görünen bu arzunun hayata geçirilmesi zor, hatta neredeyse imkansız görünüyor.
- From this perspective, it is quite straightforward.
- Bu açıdan bakıldığında oldukça basittir.
- No codecision that gets to that stage is ever entirely straightforward.
- Bu aşamaya gelen hiçbir kodifikasyon hiçbir zaman tamamen basit değildir.
- The draft regulation itself was fairly straightforward and has been amended.
- Taslak yönetmeliğin kendisi oldukça basitti ve değiştirildi.
- Thirdly, this is not a straightforward matter, of course, and I am perfectly aware of this.
- Üçüncüsü, bu elbette basit bir mesele değil ve bunun tamamen farkındayım.
- This seemingly straightforward desire seems difficult, nigh impossible, to implement.
- Görünüşte basit olan bu arzunun hayata geçirilmesi zor, hatta neredeyse imkansız görünüyor.
- I do not need five minutes for such straightforward questions.
- Bu kadar basit sorular için beş dakikaya ihtiyacım yok.
- As you know, these negotiations are not straightforward and you also know why they are so complex.
- Bildiğiniz gibi bu müzakereler basit değildir ve neden bu kadar karmaşık olduklarını da biliyorsunuz.
- This is not exactly a straightforward subject.
- Bu tam olarak basit bir konu değil.
- This is a straightforward case.
- Bu basit bir dava.
- That's a pretty straightforward question.
- Bu oldukça basit bir soru.
Show More (12)
|
| 2 |
straightforward |
açık sözlü |
adj. |
|
- Kelly is very straightforward; she lets you know what she's thinking.
- Kelly çok açık sözlü biri; ne düşündüğünü bilmenizi sağlıyor.
- He's very straightforward.
- Çok açık sözlü.
- Tom is quite straightforward.
- Tom oldukça açık sözlüdür.
- Tom is very straightforward.
- Tom çok açık sözlüdür.
- Tom is very straightforward.
- Tom çok açık sözlü.
- Tom is a very straightforward person.
- Tom çok açık sözlü bir insan.
- Tom is quite straightforward.
- Tom oldukça açık sözlü.
- He is usually straightforward and sincere and thereby gains the confidence of those who meet him.
- Genellikle açık sözlü ve samimidir ve bu sayede kendisiyle tanışanların güvenini kazanır.
Show More (5)
|
| 3 |
straightforward |
açık |
adj. |
|
- We have four very straightforward arguments which we feel justify our choice.
- Seçimimizi haklı çıkardığını düşündüğümüz çok açık dört argümanımız var.
- This is straightforward language, which indicates, in fact, the failure of this programme.
- Bu, aslında bu programın başarısızlığını gösteren açık bir dildir.
- The answer is not necessarily as clear and straightforward as we might instinctively imagine.
- Cevap, içgüdüsel olarak düşündüğümüz kadar açık ve net olmayabilir.
Show More (0)
|
| 4 |
straightforward |
kolay |
adj. |
|
- It is relatively straightforward to poison water.
- Suyu zehirlemek nispeten kolaydır.
- It also made it possible to conclude negotiations on the financial package, which is not entirely straightforward.
- Bu aynı zamanda pek de kolay olmayan mali paket müzakerelerinin sonuçlandırılmasını da mümkün kılmıştır.
Show More (-1)
|
| 5 |
straightforward |
anlaşılır |
adj. |
|
- The 2002 EU Budget, amounting to EUR 51 billion, appears at first sight to be balanced and straightforward.
- 51 milyar Euro tutarındaki 2002 AB Bütçesi ilk bakışta dengeli ve anlaşılır görünmektedir.
Show More (-2)
|
| 6 |
straightforward |
dürüst |
adj. |
|
- He's very straightforward.
- O çok dürüst.
Show More (-2)
|
