1 |
stuff |
şey |
n. |
|
- That is all very good stuff and to be welcomed, continued and improved upon.
- Bunların hepsi çok iyi şeyler ve memnuniyetle karşılanmalı, devam ettirilmeli ve geliştirilmelidir.
- That is all very good stuff and to be welcomed, continued and improved upon.
- Bunların hepsi çok iyi şeyler olup, memnuniyetle karşılanmalı, devam ettirilmeli ve geliştirilmelidir.
- You have a nice history of keeping stuff from me.
- Benden bir şeyler saklama konusunda başarılı bir geçmişin var.
- Look, in my opinion this is pretty powerful stuff.
- Bakın, bence bu oldukça etkili bir şey.
- Check out all this cool stuff Brandon sent us to sell.
- Brandon'ın satmamız için gönderdiği şu havalı şeylere bakın.
- Okay, being a godmother isn't all about buying stuff.
- Tamam, vaftiz anne olmak sadece bir şeyler satın almak değildir.
- You have a nice history of keeping stuff from me.
- Benden bir şeyler saklama konusunda güzel bir geçmişin var.
- Okay, being a godmother isn't all about buying stuff.
- Tamam, vaftiz annesi olmak sadece bir şeyler satın almakla ilgili değil.
- Look, in my opinion this is pretty powerful stuff.
- Bakın, bana göre bu epey etkili bir şey.
- They always seem to get the coolest stuff first out there.
- Görünüşe göre her zaman en havalı şeyleri ilk önce alıyorlar.
- You have a nice history of keeping stuff from me.
- Benden bir şeyler saklama konusunda iyi bir geçmişin var.
- What's this stuff here?
- Buradaki şey de nedir böyle?
- I'm not used to this kind of stuff.
- Bu tür şeylere alışkın değilim.
- Why don't you ever buy me stuff like that?
- Neden bana hiç onun gibi şeyler almıyorsun?
- You need to come up with new stuff.
- Yeni şeyler bulmalısın.
- Everybody does stupid stuff like that in high school.
- Lisede herkes böyle aptalca şeyler yapar.
- Tom is always sending me stuff.
- Tom her zaman bana bir şeyler gönderiyor.
- I want to get some stuff done.
- Bazı şeyleri halletmek istiyorum.
- Tom swears the stuff is safe.
- Tom bu şeyin güvenli olduğuna yemin ediyor.
- What's this green stuff?
- Bu yeşil şey de ne?
- Tom is putting stuff in his backpack.
- Tom sırt çantasına bir şeyler koyuyor.
- Tom's closet is full of stuff that he doesn't need.
- Tom'un dolabı ihtiyacı olmayan şeylerle dolu.
- This is pretty convincing stuff.
- Bunlar oldukça ikna edici şeyler.
- Do you really believe this stuff?
- Bu şeye gerçekten inanıyor musun?
- We've all bought stuff from that store.
- Hepimiz o mağazadan bir şeyler aldık.
- Tom said stuff about Mary that wasn't true.
- Tom, Mary hakkında doğru olmayan şeyler söyledi.
- This stuff works.
- Bu şey çalışır.
- We had to work some stuff out.
- Bazı şeyleri çözmemiz gerekiyordu.
- This stuff makes me sick.
- Bu şey beni hasta ediyor.
- We can still do stuff together.
- Hâlâ birlikte bir şeyler yapabiliriz.
- Get this stuff out of here.
- Bu şeyi buradan çıkarın.
- Why do we learn so much useless stuff in school?
- Neden okulda bu kadar gereksiz şey öğreniyoruz?
- We steal stuff.
- Biz bir şeyler çalarız.
- I just love that kind of stuff.
- Bu tür şeyleri seviyorum.
- Don't teach your kids useless stuff.
- Çocuklarınıza gereksiz şeyler öğretmeyin.
- What's this stuff?
- Bu şey nedir?
- Tom had nice stuff.
- Tom'da güzel şeyler vardı.
- Girls notice stuff like that.
- Kızlar böyle şeyleri fark eder.
- This stuff is good.
- Bu şey iyidir.
- I've downloaded some stuff.
- İnternetten bir şeyler indirdim.
- Can you believe this stuff?
- Bu şeylere inanabiliyor musun?
- I still need to get some stuff done.
- Hala bazı şeyleri halletmem gerekiyor.
- Tom is always sending me stuff.
- Tom bana sürekli bir şeyler gönderiyor.
- Tom and Mary talked about all kinds of stuff.
- Tom ve Mary her türlü şey hakkında konuşurlardı.
- There's plenty of stuff left.
- Bir sürü şey kaldı.
- I understood all that stuff.
- Bütün bu şeyleri anlıyorum.
- Tom's closet is full of stuff he doesn't need.
- Tom'un dolabı ihtiyacı olmadığı şeylerle dolu.
- Back in the day, we'd go out and do all kinds of illegal stuff.
- Eskiden, dışarı çıkar ve her türlü yasadışı şeyi yapardık.
- Tom knows a lot of stuff about Mary.
- Tom, Mary hakkında çok şey biliyor.
- I bought some stuff.
- Bazı şeyler aldım.
- Why don't you ever buy me stuff like that?
- Neden bana hiç böyle şeyler almıyorsun?
- People want stuff.
- İnsanlar bir şeyler isterler.
- Here's the stuff you wanted.
- İşte istediğin şeyler.
- This stuff happens all the time.
- Bu şey her zaman olur.
- I have some stuff to do at home.
- Evde yapmam gereken bazı şeyler var.
- This is really exciting stuff.
- Bu gerçekten heyecan verici bir şey.
- I've got stuff I want to do.
- Yapmak istediğim şeyler var.
- We must get rid of all this stuff.
- Bütün bu şeylerden kurtulmalıyız.
- Here's the stuff you wanted.
- İşte istediğin şey.
- Layla and Sami talked about all kinds of stuff.
- Layla ve Sami her türlü şeyden konuştular.
- This stuff isn't for you.
- Bu şeyler senin için değil.
- I left some stuff I need in the car.
- İhtiyacım olan bazı şeyleri arabada bıraktım.
- Tom knows a lot of stuff about Mary.
- Tom Mary hakkında çok şey biliyor.
- I still need to buy stuff for the party.
- Parti için hala bir şeyler almam gerekiyor.
- I don't do stuff like that.
- Ben öyle şeyler yapmam.
- I can't drink this stuff.
- Bu şeyi içemem.
- Why do I have to know this stuff?
- Neden bu şeyi bilmek zorundayım?
- You're not starting to believe this stuff, are you?
- Bu şeylere inanmaya başlamıyorsun, değil mi?
- Tom steals stuff.
- Tom bir şeyler çaldı.
- She doesn't wear the cheap stuff.
- Ucuz şey giymez.
- This stuff tastes awful.
- Bu şeyin tadı berbat.
- We have better stuff to do.
- Yapacak daha iyi şeylerimiz var.
- It was really good stuff.
- Gerçekten iyi şeylerdi.
- What is that greasy stuff on your shirt?
- Gömleğindeki o yağlı şey de ne?
- Some stuff is about to happen.
- Bir şeyler olmak üzere.
- Is this the stuff Tom wants?
- Tom'un istediği şey bu mu?
- Tom was putting stuff in a box.
- Tom bir kutuya bir şeyler koyuyordu.
- We've all done stupid stuff when we're drunk.
- Sarhoşken hepimiz aptalca şeyler yaptık.
- This stuff kicks like a mule.
- Bu şey katır gibi tepiyor.
- Greedy people always want more stuff.
- Açgözlü insanlar her zaman daha fazla şey isterler.
- Don't teach your kids useless stuff.
- Çocuklarına işe yaramaz şeyler öğretme.
- I don't worry about that kind of stuff.
- Bu tür şeyler için endişelenmiyorum.
- Layla and Sami talked about all kinds of stuff.
- Leyla ve Sami her türlü şey hakkında konuştular.
- You carry too much stuff in your purse.
- Çantanda çok fazla şey taşıyorsun.
- Sami doesn't do this kind of stuff.
- Sami böyle şeyler yapmaz.
- We've all done stupid stuff when we're drunk.
- Sarhoşken hepimiz aptalca şeyler yapmışızdır.
- That's funny stuff.
- Bu komik bir şey.
- I don't like that stuff.
- Ben bu şeyden hoşlanmıyorum.
- Greedy people always want more stuff.
- Aç gözlü insanlar her zaman daha fazla şey ister.
- I wonder who buys this stuff.
- Bu şeyleri kim alıyor merak ediyorum.
- Tom stole some stuff from me.
- Tom benden bir şeyler çaldı.
- I thought you didn't want to talk about this stuff.
- Bu şey hakkında konuşmak istemediğini düşündüm.
- You wouldn't believe the stuff people throw away.
- İnsanların çöpe attığı şeylere inanamazsın.
- That's good stuff.
- Bu iyi bir şey.
- We just talked about stuff we did when we were kids.
- Sadece çocukken yaptığımız şeylerden bahsettik.
- Tom doesn't like it when this kind of stuff happens.
- Tom bu tür şeylerin olmasından hoşlanmaz.
- This stuff works.
- Bu şey işe yarıyor.
- We'll start with the easy stuff.
- Kolay şeylerle başlayacağız.
- This is powerful stuff.
- Bu güçlü bir şey.
- I do a lot of stuff.
- Bir sürü şey yapıyorum.
- Tom bought some stuff at that store.
- Tom o mağazada bir şeyler satın aldı.
- That's funny stuff.
- Bu komik şey.
- Tom imports stuff from Australia.
- Tom Avustralya'dan bir şeyler ithal ediyor.
- This stuff is good.
- Bu şey iyi.
- Some stuff is about to happen.
- Bazı şeyler gerçekleşmek üzere.
- This is serious stuff.
- Bunlar ciddi şeyler.
- I do a lot of stuff that my mother doesn't know I do.
- Annemin bilmediği bir sürü şey yapıyorum.
- What kind of stuff do you need?
- Ne tür şeylere ihtiyacın var?
- This stuff happens all the time.
- Böyle şeyler her zaman yaşanıyor.
- I still have stuff to work on.
- Hâlâ üzerinde çalışmam gereken şeyler var.
- This stuff's awful.
- Bu şey korkunç.
- I really enjoy this stuff.
- Ben gerçekten bu şeyden hoşlanıyorum.
- Sami sent Layla some really disgusting stuff.
- Sami, Layla'ya gerçekten iğrenç şeyler gönderdi.
- Send us more stuff.
- Bize daha fazla şeyler gönder.
- I have a ton of stuff to do.
- Yapmam gereken bir ton şey var.
- Can you believe this stuff?
- Bu şeye inanabiliyor musun?
- What kind of stuff do you want?
- Ne tür şeyler istersin?
- We'll do a lot of stuff tomorrow.
- Yarın bir sürü şey yapacağız.
- This is great stuff.
- Bu harika bir şey.
- I wonder who buys this stuff.
- Bu şeyi kimin aldığını merak ediyorum.
- This stuff is disgusting.
- Bu şey iğrenç.
- Could you take this stuff and burn it?
- Bu şeyi alıp yakabilir misin?
- Don't think about stuff like that.
- Böyle şeyleri düşünme.
- That's good stuff.
- Bu iyi şey.
- How many times a week do you spend time doing fun stuff with your children?
- Haftada kaç kez çocuklarınızla eğlenceli şeyler yaparak vakit geçiriyorsunuz?
- Do you really believe that stuff?
- Bu şeye gerçekten inanıyor musun?
- Tom's closet is full of stuff that he doesn't need.
- Tom'un dolabı ihtiyacı olmadığı şeylerle dolu.
- There's plenty of stuff there.
- Orada bir sürü şey var.
- I've downloaded some stuff.
- Bazı şeyler indirdim.
- I do a lot of stuff.
- Ben bir sürü şey yaparım.
- This is serious stuff.
- Bu ciddi bir şey.
- This stuff's irreplaceable.
- Bu şeyin yeri doldurulamaz.
- What's that red stuff?
- Bu kırmızı şey de ne?
- Tom's closet is full of stuff he doesn't need.
- Tom'un dolabı ihtiyacı olmayan şeylerle dolu.
- I'm not rich enough to buy cheap stuff.
- Ucuz şeyler alacak kadar zengin değilim.
- Everybody does stupid stuff like that in high school.
- Herkes lisede öyle aptalca şeyler yapar.
- Tom does stuff like this every day.
- Tom her gün böyle şeyler yapar.
- This is very interesting stuff.
- Bu çok ilginç bir şey.
- They steal stuff.
- Onlar bir şeyler çalıyor.
- This is important stuff.
- Bu önemli bir şey.
- How do you get this stuff?
- Bu şeyi nasıl alırsın?
- We can still do stuff together.
- Biz hâlâ birlikte bir şeyler yapabiliriz.
- Tom bought some stuff at that store.
- Tom o mağazadan bir şeyler aldı.
- We all do stupid stuff when we're drunk.
- Sarhoşken hepimiz aptalca şeyler yaparız.
- I still need to get some stuff done.
- Hâlâ bazı şeyler yaptırmam gerekiyor.
- We just talked about stuff we did when we were kids.
- Sadece, çocukken yaptığımız şeyler hakkında konuştuk.
- Do you have the stuff you need to make the rug?
- Halı yapmak için ihtiyacın olan gerekli şeyler var mı?
- She doesn't wear the cheap stuff.
- Ucuz şeyler giymiyor.
- Doesn't Tom take care of all this stuff now?
- Tom artık tüm bu şeylerle ilgilenmiyor mu?
- Let's start with the easy stuff.
- Hadi kolay şeylerle başlayalım.
- How easy will it be to buy the stuff we need?
- İhtiyacımız olan şeyi satın almak ne kadar kolay olacak?
- We should do more stuff together.
- Birlikte daha çok şeyler yapmalıyız.
- This stuff is dynamite.
- Bu şey dinamit gibi.
- We've gotten a lot of stuff done.
- Bir sürü şey yaptık.
- Teens do a lot of dumb stuff.
- Gençler çok aptalca şeyler yapar.
- How many times a week do you spend time doing fun stuff with your children?
- Haftada kaç kez çocuklarınla eğlenceli şeyler yaparak zaman geçirirsin?
- Tom does stuff like this every day.
- Tom her gün böyle şeyler yapıyor.
- I'm not rich enough to buy cheap stuff.
- Ben ucuz şeyler satın alacak kadar zengin değilim.
- Tom said stuff about Mary that wasn't true.
- Tom, Mary hakkında gerçek olmayan şeyler söyledi.
- You got some white stuff on your boots.
- Botlarında beyaz bir şey var.
- We'll start with the easy stuff.
- Biz kolay şeylerle başlayacağız.
- This stuff is interesting.
- Bu şey ilginç.
- What's that stuff?
- Bu şey de ne?
- This is dangerous stuff.
- Bu tehlikeli bir şey.
- I really enjoy this stuff.
- Bu şeylerden gerçekten hoşlanıyorum.
- I bought lots of great stuff.
- Bir sürü harika şey aldım.
- Let's start with the easy stuff.
- Kolay şeylerle başlayalım.
- Tom won't let me buy any more stuff.
- Tom başka bir şey almama izin vermiyor.
- That stuff is poisonous.
- Bu şey zehirli.
- I buy loads of stuff at that store.
- O dükkandan bir sürü şey alıyorum.
- We'll do a lot of stuff tomorrow.
- Yarın çok şey yapacağız.
- I've got some stuff to do here.
- Burada yapmam gereken bazı şeyler var.
- Stuff happens.
- Böyle şeyler olur.
- I do a lot of stuff with Tom.
- Tom'la bir sürü şey yapıyorum.
- Unexpected stuff happens all the time.
- Beklenmedik şeyler her zaman olur.
- I'm not used to this kind of stuff.
- Bu tür şeylere alışık değilim.
- Do you really believe this stuff?
- Bu şeylere gerçekten inanıyor musun?
- The shoes were made of some soft stuff that looked like leather.
- Ayakkabılar deriye benzeyen yumuşak bir şeyden yapılmıştı.
- This stuff's awful.
- Bu şey berbat.
- Do you really want to buy all this stuff?
- Bütün bu şeyleri gerçekten almak istiyor musun?
- How much time every week do you spend doing fun stuff with your children?
- Her hafta ne kadar süre çocuklarınızla eğlenceli şeyler yaparak zaman geçirirsiniz?
- I bought lots of stuff.
- Bir sürü şey aldım.
- I bet stuff like this doesn't happen to Tom.
- Eminim böyle şeyler Tom'un başına gelmez.
- Sami doesn't do this kind of stuff.
- Sami bu tür şeyler yapmaz.
- I steal stuff.
- Bir şeyler çalarım.
- Send us more stuff.
- Bize daha fazla şey gönderin.
- Tom likes the same kind of stuff that Mary likes.
- Tom, Mary'nin sevdiği şeylerin aynısını seviyor.
- He steals stuff.
- O bir şeyler çalar.
- I left some stuff I need in the car.
- Arabada ihtiyacım olan bazı şeyler bıraktım.
- This stuff is tough.
- Bu şey zor.
- How much time every week do you spend doing fun stuff with your children?
- Her hafta çocuklarınızla eğlenceli şeyler yapmak için ne kadar zaman harcıyorsunuz?
- This stuff is terrific.
- Bu şey müthiş.
- I do a lot of stuff by myself.
- Tek başıma bir sürü şey yapıyorum.
- Sami sent Layla some really disgusting stuff.
- Sami, Leyla'ya bazı gerçekten iğrenç şeyler gönderdi.
- We've got to get rid of this stuff.
- Bu şeylerden kurtulmak zorundayım.
- This stuff's radioactive.
- Bu şey radyoaktif.
- You hate this kind of stuff, don't you?
- Bu tür şeylerden nefret ediyorsun, değil mi?
- Tom helped Mary carry stuff out to her car.
- Tom, Mary'nin arabasına bir şeyler taşımasına yardımcı oldu.
- This stuff is amazing.
- Bu şey inanılmaz.
- What's that green stuff?
- O yeşil şey de ne?
- Tom can't afford all the stuff Mary wants him to buy on his salary.
- Tom, Mary'nin ondan maaşıyla almasını istediği şeyleri karşılayamaz.
- There's a lot of dangerous stuff in this warehouse.
- Bu depoda bir sürü tehlikeli şey var.
- Does Tom still do the same kind of stuff he used to do?
- Tom hala eskiden yaptığı türden şeyleri yapıyor mu?
- This is exciting stuff.
- Bu heyecan verici bir şey.
- What is that stuff?
- Bu şey de ne?
- We should do more stuff together.
- Birlikte daha çok şey yapmalıyız.
- We had to work some stuff out.
- Bazı şeyleri halletmemiz gerekti.
- I spent all my money on stupid stuff.
- Bütün paramı aptalca şeylere harcadım.
- Mary steals stuff.
- Mary bir şeyler çalar.
- What's this green stuff?
- Bu yeşil şey nedir?
- Look at all the cool stuff.
- Şu havalı şeylere bakın.
- Is this the stuff that Tom wants?
- Tom'un istediği şey bu mu?
- This stuff is worth its weight in gold!
- Bu şey ağırlığınca altın değerinde!
- I don't worry about that kind of stuff.
- Bu tür şey hakkında endişelenmem.
- I don't need this much stuff.
- Bu kadar çok şeye ihtiyacım yok.
- They steal stuff.
- Bir şeyler çalıyorlar.
- What kind of stuff do you want?
- Ne tür şeyler istiyorsun?
- You need to come up with new stuff.
- Yeni şeyler bulman gerekiyor.
- I like that kind of stuff.
- Bu tür şeyleri severim.
- We don't need that stuff.
- Böyle şeylere ihtiyacımız yok.
- Do you really believe in that stuff?
- Bu şeylere gerçekten inanıyor musun?
- Do you know what this stuff is?
- Bu şeyin ne olduğunu biliyor musun?
- We talked about a lot of stuff.
- Bir sürü şey konuştuk.
- I like that type of stuff.
- Bu tür şeyleri severim.
- I don't usually buy used stuff.
- Genelde kullanılmış şeyler almam.
- I do a lot of stuff by myself.
- Birçok şeyi tek başıma yapıyorum.
- This is good stuff!
- Bu iyi bir şey!
- I have a lot of stuff planned for tomorrow.
- Yarın için planladığım bir sürü şey var.
- I just love that kind of stuff.
- Bu tür şeylere bayılırım.
- What would you like me to do with this stuff?
- Bu şeylerle ne yapmamı istersin?
- Why do we need to learn this stuff anyway?
- Neden yine de bu şeyi öğrenmemiz gerekiyor?
- What's that red stuff?
- Şu kırmızı şey ne?
- I love this stuff.
- Bu şeyi seviyorum.
- I don't know how this stuff works.
- Bu şeyin nasıl çalıştığını bilmiyorum.
- What do you even know about this stuff?
- Bu şey hakkında ne biliyorsun ki sen?
- She steals stuff.
- O bir şeyler çalar.
Show More (233)
|
2 |
stuff |
eşya |
n. |
|
- I left some stuff at my mother's house.
- Annemin evinde bazı eşyalarımı unuttum.
- It took me ages to pack up my stuff.
- Eşyalarımı paketlemem çok zamanımı aldı.
- Just put your stuff in there.
- Eşyalarınızı oraya koyun.
- Have you told Tom where to put his stuff?
- Tom'a eşyasını nereye koyacağını söyledin mi?
- How much of this stuff is Tom's and yours?
- Bu eşyaların ne kadarı Tom'un ne kadarı senin?
- I know it doesn't look like it, but I've actually gotten rid of a lot of stuff out of the spare room.
- Öyle görünmediğini biliyorum ama aslında boş odadaki birçok eşyadan kurtuldum.
- He steals stuff.
- O, eşya çalar.
- There's plenty of stuff there.
- Orada bol miktarda eşya var.
- Where's all my stuff?
- Eşyalarım nerede?
- I'm taking my stuff upstairs.
- Eşyalarımı yukarı çıkarıyorum.
- Where did you get that stuff?
- O eşyayı nereden aldın?
- Tom's closet is full of stuff that he doesn't need.
- Tom'un dolabı ihtiyaç duymadığı eşyalarla dolu.
- Grab your stuff.
- Eşyalarınızı alın.
- My apartment is filled with stuff that I never use.
- Evim hiç kullanmadığım eşyalarla dolu.
- Look at this stuff.
- Şu eşyalara bak.
- It would be stupid to get rid of all this stuff at this time.
- Şu anda tüm bu eşyalardan kurtulmak aptalca olurdu.
- Just put your stuff in there.
- Eşyalarını şuraya koy.
- Please put your stuff in the closet.
- Lütfen eşyalarını dolaba koy.
- My mother suggested that I throw away some of the stuff in my closet.
- Annem dolabımdaki bazı eşyaları atmamı önerdi.
- Tom swears the stuff is safe.
- Tom eşyaların güvende olduğuna yemin ediyor.
- We steal stuff.
- Biz eşya çalarız.
- Where's Tom's stuff?
- Tom'un eşyaları nerede?
- Don't touch my stuff.
- Eşyalarıma dokunma.
- Where's our stuff?
- Eşyamız nerede?
- I think we should throw all this stuff away.
- Sanırım bütün bu eşyayı atmalıyız.
- Did Tom tell you what to do with all his stuff?
- Tom sana tüm o eşyalarını ne yapacağını söyledi mi?
- Tom needed to store his stuff somewhere, so I told him he could put it in our garage.
- Tom'un eşyasını bir yere depolaması gerekiyordu, bu yüzden ona bizim garaja koyabileceğini söyledim.
- I steal stuff.
- Ben eşya çalarım.
- I'm giving my stuff away.
- Eşyalarımı dağıtıyorum.
- I want this stuff thrown away.
- Bu eşyaların atılmasını istiyorum.
- Tom is always messing with my stuff.
- Tom sürekli benim eşyalarımı kurcalıyor.
- Can you watch my stuff for a minute?
- Bir dakika eşyalarıma bakabilir misin?
- They steal stuff.
- Onlar eşya çalar.
- What kind of stuff do you keep in the trunk of your car?
- Arabanızın bagajında ne tür eşyalar bulunduruyorsunuz?
- I wonder what I'm going to do with all this stuff.
- Bütün bu eşyalarla ne yapacağımı merak ediyorum.
- Tom didn't want anyone looking through his stuff.
- Tom hiç kimsenin onun eşyasına bakmasını istemiyordu.
- Tom's basement is filled with stuff that he hasn't used in years and will probably never use again.
- Tom'un bodrumu yıllardır kullanmadığı ve muhtemelen bir daha hiç kullanmayacağı eşyalarla dolu.
- Tom put all his stuff in a box.
- Tom bütün eşyalarını bir kutuya koydu.
- Tom stole some of my stuff.
- Tom eşyalarımdan bazılarını çaldı.
- That's my stuff.
- Bu benim eşyam.
- Tom went to get his stuff.
- Tom eşyalarını almaya gitti.
- Just get your stuff together.
- Sadece eşyalarını topla.
- Is this your stuff?
- Bu senin eşyaların mı?
- It took me ages to pack up my stuff.
- Eşyaları paketlemek çok uzun sürdü.
- What should I do with all this stuff?
- Bütün bu eşyalarla ne yapmalıyım?
- What does Tom want us to do with his stuff?
- Tom onun eşyalarıyla ne yapmamızı istiyor?
- Whose stuff is this?
- Bu kimin eşyası?
- How old is this stuff?
- Bu eşyalar kaç yıllık?
- Stop using my stuff!
- Eşyalarımı kullanmayı bırakın!
- I didn't have all my stuff.
- Bütün eşyalarım yoktu.
- Tom is unpacking his stuff.
- Tom eşyalarını çıkarıyor.
- I don't need this much stuff.
- Bu kadar eşyaya ihtiyacım yok.
- Tom is in his room packing up his stuff.
- Tom odasında eşyasını paketliyor.
- Tom took all my stuff.
- Tom bütün eşyalarımı aldı.
- I have way too much stuff.
- Çok fazla eşyam var.
- Tom took all my stuff.
- Tom bütün eşyamı götürdü.
- Tom has a big box of stuff in my attic.
- Tom'un çatı katımda büyük bir eşya kutusu var.
- I hope no one steals my stuff.
- Umarım kimse eşyalarımı çalmaz.
- I helped Tom pick up his stuff.
- Tom'un eşyalarını toparlamasına yardım ettim.
- I wish this was my stuff.
- Keşke bu benim eşyam olsaydı.
- I wish this was my stuff.
- Keşke bu benim eşyam olsa.
- Just put your stuff in this box.
- Eşyalarını bu kutuya koy.
- Sami took his stuff when he left.
- Sami giderken onun eşyalarını aldı.
- Where's all your stuff?
- Bütün eşyan nerede?
- Tom is unpacking his stuff.
- Tom eşyalarını yerleştiriyor.
- Tom has a big box of stuff in my attic.
- Tom'un tavan arasında büyük bir kutu dolusu eşyası var.
- Tom needed to store his stuff somewhere, so I told him he could put it in our garage.
- Tom'un eşyalarını bir yere koyması gerekiyordu, ben de ona garajımıza koyabileceğini söyledim.
- What did you want us to do with all your stuff?
- Bütün eşyalarını ne yapmamızı istiyorsun?
- Don't buy that stuff.
- O eşyayı alma.
- Put your stuff in your backpack.
- Eşyalarını sırt çantana koy.
- Shouldn't we get our stuff?
- Eşyalarımızı toplamamız gerekmiyor mu?
- Don't leave your stuff behind.
- Eşyanı geride bırakma.
- Shouldn't we get our stuff?
- Eşyalarımızı almamız gerekmiyor mu?
- Leave my stuff alone.
- Eşyalarımı rahat bırak.
- Is this your stuff?
- Bu senin eşyan mı?
- Some of that stuff might be mine.
- Şu eşyalardan bazıları benim olabilir.
- I don't usually buy used stuff.
- Ben genellikle kullanılmış eşya satın almam.
- I haven't even unpacked my stuff.
- Daha eşyalarımı bile yerleştirmedim.
- I don't want your stuff.
- Eşyalarını istemiyorum.
- I would like to go and get my stuff.
- Gitmek ve eşyamı almak istiyorum.
- This stuff's irreplaceable.
- Bu eşyanın yeri doldurulamaz.
- What're you doing with Tom's stuff?
- Tom'un eşyalarıyla ne yapıyorsun?
- Sami took his stuff when he left.
- Sami ayrılırken eşyalarını aldı.
- He stole my stuff.
- O benim eşyalarımı çaldı.
- Someone stole my stuff.
- Birisi eşyalarımı çaldı.
- Tom stole some of my stuff.
- Tom bazı eşyalarımı çaldı.
- My stuff was stolen.
- Benim eşyalarım çalındı.
- It would be stupid to get rid of all this stuff at this time.
- Şu anda bütün bu eşyalardan kurtulmak aptalca olurdu.
- Is all this stuff stolen?
- Bütün bu eşyalar çalıntı mı?
- Put your stuff in your backpack.
- Eşyanı sırt çantana koy.
- Just put your stuff in there.
- Eşyalarını oraya koy.
- He stole my stuff.
- Eşyalarımı çaldı.
- I would like to go and get my stuff.
- Gidip eşyalarımı almak istiyorum.
- Sell your stuff.
- Eşyalarınızı satın.
- I hope no one steals my stuff.
- Umarım kimse eşyamı çalmaz.
- Keep your hands off my stuff.
- Ellerini eşyalarımdan uzak tut.
- Gather up your stuff.
- Eşyalarınızı toplayın.
- Tom wants to know what to do with all the stuff you left with him.
- Tom ona bıraktığın eşyalarla ne yapacağını bilmek istiyor.
- I took all my stuff with me.
- Bütün eşyalarımı yanıma aldım.
- Isn't it easier to find your stuff when your room's tidy?
- Odan düzenli olunca eşyalarını bulmak daha kolay olmuyor mu?
- Someone took my stuff.
- Biri eşyalarımı aldı.
- Don't leave your stuff behind.
- Eşyalarınızı geride bırakmayın.
- Tom caught Mary snooping through his stuff.
- Tom, Mary'yi eşyalarını karıştırırken yakaladı.
- Have you told Tom where to put his stuff?
- Tom'a eşyalarını nereye koyacağını söyledin mi?
- All my stuff is here.
- Bütün eşyalarım burada.
- She steals stuff.
- O, eşya çalar.
- Can you watch my stuff for a minute?
- Eşyalarıma bir dakika göz kulak olabilir misin?
- I'm giving my stuff away.
- Eşyalarımı hibe ediyorum.
- Tom had nice stuff.
- Tom'un güzel eşyaları vardı.
- I don't want you touching my stuff.
- Eşyalarıma dokunmanı istemiyorum.
- I hope that no one steals my stuff.
- Umarım kimse eşyalarımı çalmaz.
- Where did Tom get all this stuff?
- Tom bütün bu eşyayı nereden aldı?
- Do you have your stuff with you?
- Eşyaların yanında mı?
- Could you take this stuff and burn it?
- Bu eşyayı alabilir misin ve onu yakabilir misin?
- Just put your stuff in this box.
- Eşyalarınızı bu kutuya koyun.
- I haven't even unpacked my stuff.
- Eşyalarımı bile boşaltmadım.
- Don't touch my stuff!
- Eşyalarıma dokunma!
- Stay away from my stuff.
- Eşyalarımdan uzak dur.
- Let me get my stuff.
- Bırak eşyalarımı alayım.
- Tom helped Mary carry stuff out to her car.
- Tom, Mary'nin eşyalarını arabasına taşımasına yardım etti.
- I don't want your stuff.
- Senin eşyalarını istemiyorum.
- Gather up your stuff.
- Eşyalarını topla.
- Some of that stuff might be mine.
- Bazı eşyalar benim olabilir.
- Where's all my stuff?
- Bütün eşyam nerede?
- I hope that nobody steals my stuff.
- Umarım kimse eşyalarımı çalmaz.
- Let me get my stuff.
- Eşyalarımı alayım.
- Isn't it easier to find your stuff when your room's tidy?
- Odan düzenli olduğunda eşyanı bulmak daha kolay değil mi?
- Just put your stuff in there.
- Eşyalarını oraya koy gitsin.
- We need to get rid of all this stuff.
- Bütün bu eşyalardan kurtulmamız gerek.
- Do you really want me to give away all your stuff?
- Gerçekten bütün eşyalarını dağıtmamı mı istiyorsun?
- Someone stole my stuff.
- Birisi eşyamı çaldı.
- Let's throw all this stuff away.
- Bütün bu eşyaları atalım.
- How much stuff have you accumulated over the years?
- Yıllar boyunca ne kadar eşya biriktirdin?
- How old is this stuff?
- Bu eşya kaç yaşında?
- My stuff was stolen.
- Eşyalarım çalındı.
- Tom is always messing with my stuff.
- Tom her zaman eşyalarımı karıştırıyor.
- Tom picked up his stuff and put it in his briefcase.
- Tom eşyasını topladı ve onu çantasına koydu.
- Tom didn't want anyone looking through his stuff.
- Tom kimsenin eşyalarına bakmasını istemiyordu.
- I think we should throw all this stuff away.
- Bence bütün bu eşyaları atmalıyız.
- Your stuff is all outside.
- Eşyalarının hepsi dışarıda.
- I left most of my stuff in my locker.
- Eşyalarımın çoğunu dolabımda bıraktım.
- I don't want people messing with my stuff.
- İnsanların eşyalarımla uğraşmasını istemiyorum.
- Where's my stuff?
- Eşyalarım nerede?
- I took all my stuff with me.
- Tüm eşyalarımı yanıma aldım.
- Tom picked the stuff up off the floor.
- Tom eşyaları yerden topladı.
- Mary steals stuff.
- Mary eşya çalar.
- Some of this stuff belongs to Tom.
- Bu eşyalardan bazıları Tom'a ait.
- I know that it is highly unlikely that we'll be able to sell all this stuff.
- Bütün bu eşyaları satmamızın pek mümkün olmadığını biliyorum.
- I'm taking my stuff upstairs.
- Eşyamı üst kata götürüyorum.
- How do you get this stuff?
- Bu eşyaları nasıl aldın?
- Can't you move your stuff to the other room?
- Eşyalarını diğer odaya taşıyamaz mısın?
- Someone took my stuff.
- Biri eşyalarımı almış.
- Tom helped Mary pick up her stuff.
- Tom Mary'ye eşyasını alması için yardım etti.
- Where were you planning on putting all this stuff?
- Bütün bu eşyaları nereye koymayı planlıyordun?
- Your stuff is all outside.
- Sizin eşyanın tümü dışarıda.
- Tom's desk is covered with stuff.
- Tom'un masası eşyalarla dolu.
- Where's our stuff?
- Eşyalarımız nerede?
- Do you really want me to give away all your stuff?
- Bütün eşyanı hediye olarak vermemi gerçekten istiyor musun?
- Tom put all his stuff in a box.
- Tom tüm eşyalarını bir kutuya koydu.
- Don't forget your stuff.
- Eşyalarını unutma.
- Keep your stuff together.
- Eşyalarını bir arada tut.
- I don't want you touching my stuff.
- Eşyama dokunmanı istemiyorum.
- Where's all your stuff?
- Eşyalarınız nerede?
- Grab your stuff.
- Eşyalarını al.
- Whose stuff is this?
- Bu eşyalar kimin?
- Tom said he needed to get rid of a bunch of stuff.
- Tom bir sürü eşyadan kurtulması gerektiğini söyledi.
- My apartment is filled with stuff that I never use.
- Benim dairem hiç kullanmadığım eşyalarla doludur.
- She stole my stuff.
- Eşyalarımı çaldı.
- Tom wants to know what to do with all the stuff you left in his garage.
- Tom garajında bıraktığın tüm eşyalarla ne yapacağını bilmek istiyor.
- What did you do with all that stuff you had in the garage?
- Garajdaki onca eşyayı ne yaptın?
- Tom's stuff was really good.
- Tom'un eşyaları çok iyiydi.
- Tom's closet is full of stuff he doesn't need.
- Tom'un dolabı ihtiyaç duymadığı eşyalarla dolu.
- We've all bought stuff from that store.
- Biz tüm eşyaları o mağazadan satın aldık.
- My mother suggested that I throw away some of the stuff in my closet.
- Annem, dolabımdaki eşyalarımın bir kısmını atmamı önerdi.
- I think you've bought enough stuff for one day.
- Bence bir gün için yeterince eşya aldın.
Show More (172)
|
3 |
stuff |
doldurmak |
v. |
|
- I spent the afternoon stuffing the couch cushions.
- Öğleden sonrayı kanepenin minderlerini doldurarak geçirdim.
- We cannot stuff money into a new EU piggy bank every time.
- Her seferinde yeni bir AB kumbarasına para dolduramayız.
- He stuffed the money into his pocket.
- Parayı cebine doldurdu.
- Tom stuffed a rag in the hole.
- Tom deliğe bir paçavra doldurdu.
- Fadil stuffed Dania's body into a trash can.
- Fadıl, Dania'nın cesedini bir çöp kutusuna doldurdu.
- The boy stuffed cake into his mouth.
- Çocuk ağzına kek doldurdu.
- Tom stuffed the money into his pocket.
- Tom parayı cebine doldurdu.
- Fadil stuffed Dania's body into a trash can.
- Fadıl Dania'nın cesedini bir çöp kutusuna doldurdu.
- To make a mattress for camping, we stuffed a sack with straw.
- Kampta yatak yapmak için bir çuvalı samanla doldurduk.
- He stuffed his laundry into a large bag.
- Büyük bir çanta içine çamaşırlarını doldurdu.
Show More (7)
|
4 |
stuff |
malzeme |
n. |
|
- The shoes were made of some soft stuff that looked like leather.
- Ayakkabılar, deriye benzeyen yumuşak bir malzemeden yapıldı.
- I'm going to get rid of all this stuff.
- Bütün bu malzemeden kurtulacağım.
- He was busy collecting stuff for his report.
- Raporu için malzeme toplamakla meşguldü.
- I still need to buy stuff for the party.
- Parti için hâlâ malzeme almam gerekiyor.
- He was busy collecting stuff for his report.
- O, raporu için malzeme toplamakla meşguldü.
- Can you get this stuff out of here?
- Bu malzemeyi buradan çıkarabilir misin?
- What stuff is this jacket made of?
- Bu ceket hangi malzemeden yapılmış?
- Do you have the stuff you need to make the rug?
- Halıyı yapmak için gereken malzemeleriniz var mı?
Show More (5)
|
5 |
stuff |
(uyuşturucu anlamında) mal (ceza evi argosu) |
n. |
|
- I try my best to not make it my stuff and stay behind the short wall.
- Bunu kendime mal etmemek ve meselenin dışında kalmak için elimden geleni yapıyorum.
- I try my best to not make it my stuff and stay behind the short wall.
- Bunu kendime mal etmemek ve durumu olduğu gibi kabullenmek için elimden geleni yapıyorum.
- This stuff kicks like a mule.
- Bu mal fena çarpıyor.
- Sell your stuff.
- Mallarını sat.
- We can't fix this by selling stuff!
- Bunu mal satarak düzeltemeyiz!
- Tom's stuff was really good.
- Tom'un malı gerçekten iyiydi.
Show More (3)
|
6 |
stuff |
tıkamak |
v. |
|
- Tom stuffed a rag in the hole.
- Tom deliğe bir bez tıkadı.
- This medicine will do wonders for a stuffed nose.
- Bu ilaç tıkalı burun için harikalar yaratacaktır.
- My nose is really stuffed, so I can't smell anything coming from the kitchen.
- Burnum gerçekten tıkalı, bu yüzden mutfaktan gelen hiçbir şeyin kokusunu alamıyorum.
Show More (0)
|
7 |
stuff |
iş |
n. |
|
- She exhibited some of her stuff in the gallery.
- Galeride bazı işlerini sergiledi.
- Sorry, I have stuff to do tonight.
- Üzgünüm, bu gece yapacak işlerim var.
Show More (-1)
|
8 |
stuff |
saçmalık |
n. |
|
- Tom doesn't buy into any of this self-help stuff.
- Tom bu kişisel gelişim saçmalıklarının hiçbirine inanmıyor.
- All that New Age stuff is really weird.
- Tüm bu Yeni Çağ saçmalıkları gerçekten garabet.
Show More (-1)
|
9 |
stuff |
madde |
n. |
|
- That stuff is poison.
- O madde zehirlidir.
- That stuff is poison.
- O madde zehirdir.
Show More (-1)
|
10 |
stuff |
tıkmak |
v. |
|
- She stuffed her jacket in her bag and stormed out.
- Ceketini çantasına tıktı ve hışımla çıktı.
Show More (-2)
|
11 |
stuff |
nitelik |
n. |
|
- He has the stuff it takes to be a pro.
- Profesyonel olmak için gereken niteliklere sahip.
Show More (-2)
|
12 |
stuff |
içini doldurmak (hayvan) |
v. |
|
- The cabin in the woods was packed with stuffed animals.
- Ormandaki kulübe içi doldurulmuş hayvan deryası gibiydi.
Show More (-2)
|
13 |
stuff |
(yiyecek) doldurmak |
v. |
|
- You should stuff the turkey before putting it in the oven.
- Hindiyi fırına koymadan önce içini doldurmalısın.
Show More (-2)
|
14 |
stuff |
tıka basa doldurmak |
v. |
|
- Tom told me he was stuffed.
- Tom bana tıka basa dolu olduğunu söyledi.
Show More (-2)
|
15 |
stuff |
tıkınmak |
v. |
|
- Stuff today and starve tomorrow.
- Bugün tıkın, yarın açlıktan ölürsün.
Show More (-2)
|
16 |
stuff |
tıkıştırmak |
v. |
|
- The boy stuffed cake into his mouth.
- Oğlan ağzına kek tıkıştırdı.
Show More (-2)
|
17 |
stuff |
tıka basa yemek |
v. |
|
- When he's hungry, Marco is capable of stuffing himself with a kilogram of baked goods.
- Acıktığında, Marco bir kilo unlu mamulü tıka basa yiyebilir.
Show More (-2)
|