|
- The Dutch people cannot understand how our American friends can now threaten us with violence, and for what?
- Hollanda halkı, Amerikalı dostlarımızın şimdi bizi nasıl ve ne için şiddetle tehdit edebildiklerini anlayamıyor.
- Parliament should not introduce any changes as this could threaten the consensus.
- Parlamento herhangi bir değişiklik yapmamalıdır çünkü bu uzlaşıyı tehdit edebilir.
- It threatens to break up families.
- Aileleri parçalamakla tehdit ediyor.
- Seabed disturbance in many coastal waters and deeper waters threatens biodiversity.
- Birçok kıyı sularında ve daha derin sularda deniz tabanının bozulması biyoçeşitliliği tehdit etmektedir.
- Let us solve the Israeli-Palestinian problem while still threatening Saddam Hussein.
- Hala Saddam Hüseyin'i tehdit ederken İsrail-Filistin sorununu çözelim.
- Our other neighbour, Russia, has many problems that threaten our wellbeing and security.
- Diğer komşumuz Rusya'nın, refahımızı ve güvenliğimizi tehdit eden pek çok sorunu var.
- Seabed disturbance in many coastal waters and deeper waters threatens biodiversity.
- Birçok kıyı sularında ve daha derin sularda deniz dibinin bozulması biyolojik çeşitliliği tehdit etmektedir.
- Now, I have voted for this Cederschiöld report because one of the worst dangers threatening us is computer crime.
- Şimdi, bu Cederschiöld raporuna oy verdim çünkü bizi tehdit eden en büyük tehlikelerden biri bilgisayar suçlarıdır.
- Our other neighbour, Russia, has many problems that threaten our wellbeing and security.
- Diğer komşumuz Rusya'nın refahımızı ve güvenliğimizi tehdit eden pek çok sorunu var.
- The main phenomena that threaten democratic values, people and civil rights today are as globalised as our economy.
- Bugün demokratik değerleri, insanları ve sivil hakları tehdit eden başlıca olgular, ekonomimiz kadar küreselleşmiştir.
- The stubborn resistance of workers to measures threatening their fundamental rights in this regard is well-known.
- İşçilerin bu konudaki temel haklarını tehdit eden tedbirlere karşı inatçı direnişleri iyi bilinmektedir.
- Radical groups also threaten peace in the relationship between India and Pakistan, which remains tense.
- Radikal gruplar, gerginliğini koruyan Hindistan ve Pakistan arasındaki ilişkilerde de barışı tehdit etmektedir.
- This concerns pollutants which threaten humans and animals in northern Russia.
- Kuzey Rusya'da insanları ve hayvanları tehdit eden kirleticilerle ilgilidir.
- It is not enough to threaten.
- Tehdit etmek yeterli değildir.
- We can no longer turn a blind eye to these acts, which threaten the democratic future of our societies.
- Toplumlarımızın demokratik geleceğini tehdit eden bu eylemleri artık görmezden gelemeyiz.
- No, we do not want to threaten the commercial bases of small and medium-sized software companies.
- Hayır, küçük ve orta ölçekli yazılım şirketlerinin ticari temellerini tehdit etmek istemiyoruz.
- It threatens the success of the whole enterprise, notably that of the CAP.
- Başta OTP olmak üzere tüm girişimin başarısını tehdit etmektedir.
- The guiding principle is to reduce noise to a level at which it does not threaten public health.
- Yol gösterici ilke, gürültünün halk sağlığını tehdit etmeyecek bir düzeye indirilmesidir.
- This concerns pollutants which threaten humans and animals in northern Russia.
- Bu, kuzey Rusya'da insanları ve hayvanları tehdit eden kirleticilerle ilgilidir.
- At the moment, it is even threatening to drag us into a war against the third world.
- Hatta şu anda bizi üçüncü dünyaya karşı bir savaşa sürüklemekle tehdit ediyor.
- Let us solve the Israeli-Palestinian problem while still threatening Saddam Hussein.
- Saddam Hüseyin'i tehdit etmeye devam ederken İsrail-Filistin sorununu çözelim.
- The artificial deepening of rivers or the discharge of harmful substances threatens the stock of crabs.
- Nehirlerin yapay olarak derinleştirilmesi veya zararlı maddelerin boşaltılması yengeç stoklarını tehdit etmektedir.
- They threaten the communities in which they live.
- İçinde yaşadıkları toplumları tehdit ediyorlar.
- This "Son of Star Wars" system threatens a massive new arms race.
- Bu "Yıldız Savaşlarının Oğlu" sistemi devasa bir yeni silahlanma yarışını tehdit ediyor.
- It is even now openly threatening to break international law again.
- Hatta şu anda açıkça uluslararası hukuku yeniden çiğnemekle tehdit ediyor.
- Political instability repeatedly threatens the still incomplete independence process.
- Siyasi istikrarsızlık hala tamamlanmamış olan bağımsızlık sürecini sürekli tehdit etmektedir.
- The form of terrorism that now threatens the world has no boundaries, no identifiable location.
- Şu anda dünyayı tehdit eden terörizmin sınırları ve tanımlanabilir bir yeri yoktur.
- However, the self-same interests are threatening to undermine the whole show again.
- Ancak, aynı çıkarlar tüm gösteriyi yeniden baltalamakla tehdit ediyor.
- Then people want an answer to the question whether we will be able to fight the unemployment that is now threatening us.
- O zaman insanlar şu anda bizi tehdit eden işsizlikle mücadele edip edemeyeceğimiz sorusuna bir cevap istiyorlar.
- It threatens the success of the whole enterprise, notably that of the CAP.
- Bu durum, başta OTP olmak üzere tüm girişimin başarısını tehdit etmektedir.
- The European textiles and clothing sector has been tossed on many threatening and stormy seas.
- Avrupa tekstil ve giyim sektörü birçok tehdit edici ve fırtınalı denizde savrulmuştur.
- Opponents who have or threaten to acquire support are put behind bars.
- Destek alan veya destek almakla tehdit eden muhalifler parmaklıklar ardına konur.
- The soldiers ordered us to leave immediately, threatening to shoot us.
- Askerler bizi vurmakla tehdit ederek derhal oradan ayrılmamızı emrettiler.
- It would threaten the independent, commercially based and subsidy free nature of British ports.
- İngiliz limanlarının bağımsız, ticari temelli ve sübvansiyonsuz yapısını tehdit edecektir.
- A certain alarming scepticism is becoming rife which is in danger of threatening consensus on accession to the Union.
- Birliğe katılım konusundaki uzlaşıyı tehdit etme tehlikesi taşıyan endişe verici bir şüphecilik yaygınlaşmaktadır.
- Opponents who have or threaten to acquire support are put behind bars.
- Destek alan veya almakla tehdit eden muhalifler parmaklıklar ardına konur.
- It is even now openly threatening to break international law again.
- Hatta şimdi açıkça uluslararası hukuku tekrar çiğnemekle tehdit ediyor.
- We must bear in mind that failure in Johannesburg will threaten the reasonable expectations raised in Rio.
- Johannesburg'daki başarısızlığın Rio'da yükseltilen makul beklentileri tehdit edeceğini aklımızdan çıkarmamalıyız.
- Thus, enhanced information capabilities and globalisation could also threaten global peace in the 21st century.
- Dolayısıyla, gelişmiş bilgi kapasitesi ve küreselleşme 21. yüzyılda küresel barışı da tehdit edebilir.
- Radical groups also threaten peace in the relationship between India and Pakistan, which remains tense.
- Radikal gruplar aynı zamanda Hindistan ve Pakistan arasındaki gergin ilişkilerde barışı tehdit etmektedir.
- Non-European thinking is the very thing which is, in fact, threatening Europe.
- Avrupa dışı düşünce, aslında Avrupa'yı tehdit eden şeyin ta kendisidir.
- A lack of staff is threatening OLAF's efficiency.
- Personel eksikliği, Avrupa Dolandırıcılıkla Mücadele Bürosu etkinliğini tehdit etmektedir.
- This is not the only danger threatening global security and stability.
- Küresel güvenlik ve istikrarı tehdit eden tek tehlike bu değildir.
- The soldiers ordered us to leave immediately, threatening to shoot us.
- Askerler bizi vurmakla tehdit ederek derhal ayrılmamızı emrettiler.
- The underworld is threatening society with new methods from a digital platform.
- Yeraltı dünyası dijital platformdan yeni yöntemlerle toplumu tehdit etmektedir.
- It is not the danger of inflation that is currently threatening us, but the danger of the financial markets imploding.
- Şu anda bizi tehdit eden enflasyon tehlikesi değil, mali piyasaların çökme tehlikesidir.
- I believe that the CFSP threatens freedoms such as open access to information and personal privacy.
- ODGP'nin bilgiye açık erişim ve kişisel gizlilik gibi özgürlükleri tehdit ettiğine inanıyorum.
- He only has to threaten and the heads of government come begging for concessions on bended knees.
- Tek yapması gereken tehdit etmek, ve sonrasında hükümet başkanları diz çökerek taviz için yalvaracaklardır.
- However, several challenges persist, which may threaten the stability of the country.
- Bununla birlikte, ülkenin istikrarını tehdit edebilecek bazı zorluklar devam etmektedir.
- The underworld is threatening society with new methods from a digital platform.
- Yeraltı dünyası dijital platformdan yeni yöntemlerle toplumu tehdit ediyor.
- This seriously threatens the regional and structural policy of the whole EU.
- Bu durum tüm AB'nin bölgesel ve yapısal politikasını ciddi şekilde tehdit etmektedir.
- Similarly, women are the main victims of insecurity, which threatens their life and their dignity.
- Benzer şekilde kadınlar, yaşamlarını ve onurlarını tehdit eden güvensizliğin başlıca mağdurlarıdır.
- This seriously threatens the regional and structural policy of the whole EU.
- Bu, tüm AB'nin bölgesel ve yapısal politikasını ciddi şekilde tehdit etmektedir.
- However, several challenges persist which may threaten the stability of the country.
- Ancak ülkenin istikrarını tehdit edebilecek bir takım güçlükler devam etmektedir.
- When somebody threatens you, you give in right away.
- Biri sizi tehdit ettiğinde, hemen pes edersiniz.
- Will you give in if they threaten you?
- Tehdit ettiklerinde kabul mu edeceksiniz?
- She threatened Mary.
- Mary'yi tehdit etti.
- You shouldn't have threatened Tom.
- Tom'u tehdit etmemeliydin.
- Sami threatened to kill Layla for being Muslim.
- Sami, Layla'yı Müslüman olduğu için öldürmekle tehdit etti.
- I never threatened anyone.
- Hiç kimseyi tehdit etmedim.
- The students who are occupying the administration building have threatened to kill themselves.
- Yönetim binasını işgal eden öğrenciler kendilerini öldürmekle tehdit ettiler.
- I feel threatened right now.
- Şu an tehdit edilmiş hissediyorum.
- Tom threatened to kill Mary.
- Tom, Mary'yi öldürmekle tehdit etti.
- Tom was never threatened.
- Tom asla tehdit edilmedi.
- My assistant threatened to quit.
- Asistanım işi bırakmakla tehdit etti.
- The crazy gunman threatened to kill me.
- Çılgın silahlı adam beni öldürmekle tehdit etti.
- Did Tom threaten Mary?
- Tom Mary'yi tehdit etti mi?
- Don't threaten me.
- Beni tehdit etme.
- Dan sprayed gasoline on himself and threatened to set himself on fire.
- Dan kendi üzerine benzin sıktı ve kendini yakmakla tehdit etti.
- Tom threatened to beat me up.
- Tom beni dövmekle tehdit etti.
- Did you really threaten to kill Tom?
- Gerçekten Tom'u öldürmekle mi tehdit ettin?
- The police threatened to send her to jail.
- Polis onu hapse göndermekle tehdit etti.
- Tom pulled out a knife and threatened Mary.
- Tom bir bıçak çıkardı ve Mary'yi tehdit etti.
- Tom never threatened anyone.
- Tom hiç kimseyi tehdit etmedi.
- Tom threatened Mary.
- Tom Mary'yi tehdit etti.
- If you feel threatened, don't hesitate in coming to my house.
- Tehdit edildiğini düşünüyorsan, evime gelmekte tereddüt etme.
- Sami threatened to expose Layla's affair.
- Sami, Leyla'nın ilişkisini afişe etmekle tehdit etti.
- It will threaten the prosperity of the town.
- Kasabanın refahını tehdit edecek.
- Misfortune and misery threaten you.
- Talihsizlik ve sefalet sizi tehdit ediyor.
- They did not like the way he threatened his opponents.
- Muhaliflerini tehdit etme şeklini sevmiyorlardı.
- You can't threaten me.
- Beni tehdit edemezsin.
- Tom's girlfriend threatened to leave him.
- Tom'un kız arkadaşı onu terk etmekle tehdit etti.
- Sami threatened his wife with a gun.
- Sami karısını bir silahla tehdit etti.
- She threatened him.
- Onu tehdit etti.
- He threatened to take everything I own.
- Sahip olduğum her şeyi almakla tehdit etti.
- Where did you threaten them?
- Onları nerede tehdit ettin?
- Layla threatened Sami with divorce.
- Leyla, Sami'yi boşanmakla tehdit etti.
- Tom threatened to tell on me.
- Tom beni ispiyonlamakla tehdit etti.
- Layla threatened Sami with divorce.
- Layla, Sami'yi boşanmakla tehdit etti.
- The villain threatened to defenestrate the hostages.
- Kötü adam rehineleri etkisiz hale getirmekle tehdit etti.
- He threatened to kill me.
- Beni öldürmekle tehdit etti.
- Fadil threatened Dania.
- Fadıl, Dania'yı tehdit etti.
- She threatened to set our house on fire.
- Evimizi yakmakla tehdit etti.
- Dan threatened to kill Linda.
- Dan, Linda'yı öldürmekle tehdit etti.
- Dan threatened Linda with exposure.
- Dan Linda'yı teşhirle tehdit etti.
- Someone threatened to kill that politician.
- Birisi o politikacıyı öldürmekle tehdit etti.
- Tom grabbed the little boy and threatened to kill him.
- Tom küçük çocuğu yakaladı ve onu öldürmekle tehdit etti.
- The hijackers threatened to kill the hostages if their demands were not met.
- Korsanlar talepleri karşılanmazsa rehineleri öldürmekle tehdit etti.
- I felt threatened by them.
- Onlar tarafından tehdit edildiğimi hissettim.
- He threatened to kill me.
- O beni öldürmekle tehdit etti.
Show More (97)
|
