| 1 |
tin |
teneke (kutu) |
n. |
|
- He was playing football with an old tin.
- Eski bir teneke ile futbol oynuyordu.
- Tom heard the sound of rain on the tin roof.
- Tom teneke çatıdaki yağmurun sesini duydu.
- I don't know how to play the tin whistle.
- Teneke düdüğün nasıl çalındığını bilmiyorum.
- Tom heard the sound of rain on the tin roof.
- Tom teneke çatıdaki yağmurun sesini duyuyordu.
- But when the monkey came back, the tin cup was always empty.
- Fakat maymun geri geldiğinde, teneke bardak her zaman boştu.
- Mary played the tin whistle when she was young.
- Mary gençken teneke düdük çalardı.
- Tom can't play the tin whistle very well.
- Tom çok iyi teneke düdük çalamıyor.
- Tom likes to sit on the dock playing his tin whistle while looking at the sunset.
- Tom günbatımına bakarken teneke düdüğünü çalarak rıhtımda oturmayı sever.
- Tom can't play the tin whistle very well.
- Tom, teneke düdüğü çok iyi çalamaz.
- But when the monkey came back, the tin cup was always empty.
- Ama maymun geri döndüğünde, teneke bardak hep boş olurdu.
- Tom likes to sit on the dock playing his tin whistle while looking at the sunset.
- Tom iskelede oturup gün batımını seyrederken teneke düdüğünü çalmayı sever.
Show More (8)
|
| 2 |
tin |
kalay |
n. |
|
- Bronze is composed of copper and tin.
- Bronz, bakır ve kalaydan oluşmaktadır.
- Can you tell silver and tin apart?
- Gümüşü kalaydan ayırabilir misin?
- Bronze is composed of copper and tin.
- Bronz, bakır ve kalaydan oluşur.
- Can you tell silver and tin apart?
- Gümüş ve kalayı birbirinden ayırabilir misin?
- Can you distinguish silver from tin?
- Kalayı gümüşten ayırt edebilir misin?
Show More (2)
|
| 3 |
tin |
teneke kutu |
n. |
|
- It is very annoying to have to return your tins to the place where you bought them.
- Teneke kutularınızı satın aldığınız yere iade etmek zorunda kalmak çok can sıkıcı bir durum.
- He was playing football with an old tin.
- O, eski bir teneke kutu ile futbol oynuyordu.
Show More (-1)
|
