|
- We also warn against intolerance based on atheism.
- Ateizme dayalı hoşgörüsüzlüğe karşı da uyarıyoruz.
- Rather, I will warn you not to focus on the wrong enemy.
- Aksine, sizi yanlış düşmana odaklanmamanız konusunda uyaracağım.
- I would warn against simply saying that there will be a vote on it.
- Sadece bu konuda bir oylama yapılacağını söylemekle yetinmemeleri konusunda uyarırdım.
- I just wanted to warn everybody about this.
- Herkesi bu konuda uyarmak istiyorum.
- I allowed our rapporteur to speak and he has given us a satisfactory warning.
- Raportörümüzün konuşmasına izin verdim ve kendisi bizi tatmin edici bir şekilde uyardı.
- Rather, I will warn you not to focus on the wrong enemy.
- Bundan ziyade, yanlış düşmana odaklanmamanız konusunda sizi uyaracağım.
- The authorities should warn public opinion most emphatically and must take a tough stance against the perpetrators.
- Yetkililer kamuoyunu ısrarla uyarmalı ve faillere karşı sert bir tutum sergilemelidir.
- I warn against interfering with the principles of European fisheries policy.
- Avrupa balıkçılık politikasının ilkelerine müdahale edilmemesi konusunda uyarıyorum.
- I would warn the Danish Presidency against the proposals it is about to make.
- Danimarka Dönem Başkanlığını yapmak üzere olduğu tekliflere karşı uyarıyorum.
- I take this opportunity to warn the Irish Government that it is following a very dangerous path.
- Bu vesileyle İrlanda Hükümetini çok tehlikeli bir yol izlediği konusunda uyarıyorum.
- I would also warn against our approving of opinion polls only when we find their results agreeable.
- Ayrıca kamuoyu yoklamalarını sadece sonuçlarını uygun bulduğumuzda onaylamamız konusunda da uyarmak isterim.
- I would warn us against the temptation to indulge in such practices.
- Bizi bu tür uygulamaların cazibesine kapılmamamız konusunda uyarmak isterim.
- It is time for a reality check and perhaps Sweden warned us of that.
- Gerçekleri gözden geçirmenin zamanı geldi ve belki de İsveç bizi bu konuda uyarmıştır.
- I would warn the Commission about the danger of over-regulation in this sector.
- Komisyonu bu sektörde aşırı düzenleme tehlikesi konusunda uyarmak isterim.
- I can, therefore, only warn the Commission not to take these steps.
- Bu nedenle Komisyon'u bu adımları atmaması konusunda uyarmakla yetiniyorum.
- Let me warn you very strongly, however, against supporting it.
- Bununla birlikte, sizi bunu desteklememeniz konusunda şiddetle uyarmak isterim.
- I would warn colleagues about some of the remarks that have been made about security of supply.
- Meslektaşlarımı arz güvenliği konusunda yapılan bazı açıklamalar konusunda uyarmak isterim.
- Then I would like to warn the Prime Minister against using enlargement against the Irish opponents of the Nice Treaty.
- O zaman Başbakan'ı genişlemeyi Nice Antlaşması'nın İrlandalı muhaliflerine karşı kullanmaması konusunda uyarmak isterim.
- I just wanted to warn everybody about this.
- Herkesi bu konuda uyarmak istedim.
- I warn you - and this is very important today, especially following the war in Afghanistan - not to take sides.
- Sizi taraf tutmamanız konusunda uyarıyorum, ki bu bugün, özellikle Afganistan'daki savaşın ardından çok önemli.
- Our common task is to limit it as much as possible and warn neighbouring states not to interfere.
- Ortak görevimiz bunu mümkün olduğunca sınırlandırmak ve komşu devletleri müdahale etmemeleri konusunda uyarmaktır.
- I would warn colleagues about some of the remarks that have been made about security of supply.
- Meslektaşlarımı arz güvenliği konusunda yapılan bazı açıklamalar konusunda uyarırdım.
- I would also warn you against drawing an assessment of the situation from one moment to the next.
- Ayrıca, bir andan diğerine bir durum değerlendirmesi yapmamanız konusunda sizi uyarmak isterim.
- I would warn the Danish Presidency against the proposals it is about to make.
- Danimarka Dönem Başkanlığını yapmak üzere olduğu önerilere karşı uyarıyorum.
- Let me warn you very strongly, however, against supporting it.
- Bununla birlikte sizi bunu desteklememeniz konusunda şiddetle uyarmak isterim.
- I should like to warn against trivialising the Iraq problem by comparing Iraq with various other countries.
- Irak'ı diğer çeşitli ülkelerle karşılaştırarak Irak sorununu önemsizleştirmemeleri konusunda uyarmak isterim.
- I would also warn you against drawing an assessment of the situation from one moment to the next.
- Ayrıca sizi bir andan diğerine durum değerlendirmesi yapmamanız konusunda uyarmak isterim.
- She warned us that opening the box would cause great suffering.
- Kutuyu açmanın büyük acılara yol açacağı konusunda bizi uyardı.
- She warned us that opening the box would cause great suffering.
- Kutuyu açmanın büyük ızdıraplara sebep olacağı konusunda uyardı bizi.
- She warned us that opening the box would cause great suffering.
- Kutuyu açmanın büyük acılara neden olacağı konusunda bizi uyardı.
- Didn't I warn you?
- Seni uyarmadım mı?
- I have to warn her.
- Onu uyarmalıyım.
- Dan warned Linda about walking alone at night.
- Dan, Linda'yı gece yalnız yürümemesi konusunda uyardı.
- Didn't Tom warn you?
- Tom seni uyarmadı mı?
- I've warned Tom not to do that.
- Tom'u bunu yapmaması için uyardım.
- We must warn her.
- Onu uyarmalıyız.
- I wonder if I should warn him.
- Onu uyarmam gerekip gerekmediğini merak ediyorum.
- I tried to warn everyone.
- Herkesi uyarmaya çalıştım.
- Tom warned Mary not to go out by herself after dark.
- Tom, Mary'yi hava karardıktan sonra tek başına dışarı çıkmaması konusunda uyardı.
- You should've warned me that this might happen.
- Bunun olabileceğine dair beni uyarman gerekirdi.
- My father warned me.
- Babam beni uyarmıştı.
- She warned him not to go alone.
- Yalnız gitmemesi için onu uyardı.
- Warn Tom that Mary is looking for him.
- Mary'nin onu aradığı konusunda Tom'u uyar.
- Why didn't you warn him?
- Neden onu uyarmadın?
- You warned us.
- Bizi uyardın.
- I'm the one who warned Tom not to do that.
- Tom'u bunu yapmaması için uyaran bendim.
- Mary's father warned Tom to stay away from his daughter.
- Mary'nin babası Tom'u kızından uzak durması için uyardı.
- We've got to warn Tom.
- Tom'u uyarmak zorundayız.
- Did you really warn Tom?
- Tom'u gerçekten uyardın mı?
- She warned a student.
- Bir öğrenciyi uyardı.
- We tried to warn them.
- Onları uyarmayı denedik.
- Tom warned Mary not to trust John.
- Tom, Mary'yi John'a güvenmemesi için uyardı.
- We've got to warn the others.
- Diğerlerini uyarmak zorundayız.
- The radio warned us of the possibility of flooding.
- Radyo sel olasılığı hakkında bizi uyardı.
- I warned Tom, but he didn't listen.
- Tom'u uyardım ama dinlemedi.
- You should've warned me this might happen.
- Bunun olabileceği konusunda beni uyarmalıydın.
- Tom warned Mary not to eat the food.
- Tom Mary'yi yiyeceği yememesi konusunda uyardı.
- Tom warned us about what might happen.
- Tom, neler olabileceği konusunda bizi uyardı.
- I ran ahead to warn everybody.
- Herkesi uyarmak için önden koştum.
- Tom warned me not to do that again.
- Tom bunu bir daha yapmamam için beni uyardı.
- Tom tried to warn everyone.
- Tom herkesi uyarmaya çalıştı.
- He warned us.
- O bizi uyardı.
- The bus driver warned the pupils not to stick their heads out the window.
- Otobüs şoförü öğrencileri kafalarını camdan dışarı çıkarmamaları konusunda uyardı.
- Tom warned Mary not to drink the water.
- Tom Mary'yi suyu içmemesi için uyardı.
- I'm here to warn you.
- Seni uyarmak için buradayım.
- They warned you.
- Onlar seni uyardılar.
- I've come to warn you about what's going to happen.
- Olacaklar hakkında sizi uyarmaya geldim.
- I came to warn you not to do that.
- Bunu yapmaman için seni uyarmaya geldim.
- I'll warn him.
- Onu uyaracağım.
- We've got to go warn her.
- Gidip onu uyarmalıyız.
- We warned you.
- Biz seni uyardık.
- She's warning me about his infidelity.
- Onun sadakatsizliği konusunda beni uyarıyor.
- You should've warned Tom earlier.
- Daha önce Tom'u uyarmalıydın.
- She did warn Tom.
- Tom'u uyardı.
- Tom didn't warn me about what might happen.
- Tom beni neler olabileceği konusunda uyarmadı.
- I must warn him.
- Onu uyarmalıyım.
- I warned you what would happen if you did that.
- Onu yaparsan ne olacağı konusunda seni uyardım.
- Tom warned me of the danger.
- Tom beni tehlikeye karşı uyardı.
- I warned Tom to stay away from Mary.
- Tom'u Mary'den uzak durması için uyarmıştım.
- I wonder if I should warn them.
- Onları uyarmam gerekip gerekmediğini merak ediyorum.
- Tom has warned us not to do that.
- Tom onu yapmamamız için bizi uyardı.
- It was Tom who warned Mary not to do that.
- Onu yapmaması için Mary'yi uyaran Tom'du.
- I have to go warn Tom.
- Gidip Tom'u uyarmalıyım.
- Why did no one warn me?
- Neden kimse beni uyarmadı?
- I warned Tom once, but he didn't listen.
- Tom'u bir kez uyardım ama dinlemedi.
- I've got to warn Tom.
- Tom'u uyarmalıyım.
- I came here to warn you about what might happen.
- Buraya seni olabilecekler konusunda uyarmaya geldim.
- We should warn Tom.
- Tom'u uyarmalıyız.
- Tom warned me not to do that.
- Tom beni onu yapmamam için uyardı.
- The sign warned people not to park.
- Tabela insanları park etmemeleri konusunda uyarıyordu.
- I love this game, and I warn you, I always win.
- Bu oyunu seviyorum ve seni uyarıyorum, ben hep kazanırım.
- He warned me of the danger.
- Beni tehlike konusunda uyardı.
- I want to warn you.
- Seni uyarmak istiyorum.
- We must warn him.
- Onu uyarmalıyız.
- We've got to go warn them.
- Onları uyarmak için gitmek zorundayız.
- I did try to warn them.
- Onları uyarmaya çalıştım.
- They did warn him.
- Onu uyardılar.
- I need to warn Tom.
- Tom'u uyarmam gerek.
- I must warn you to be careful anyway.
- Yine de dikkatli olman için seni uyarmalıyım.
- Didn't I warn you about Tom?
- Seni Tom hakkında uyarmadım mı?
- Tom has warned us not to do that.
- Tom bunu yapmamamız için bizi uyardı.
- I did try to warn you.
- Seni uyarmaya çalıştım.
- She tried to warn me.
- O beni uyarmaya çalıştı.
- Are you going to warn Tom?
- Tom'u uyaracak mısın?
- The radio had warned us that there was a risk of flooding.
- Radyo bir sel riski olduğu hususunda bizi uyarmıştı.
- Tom warned us.
- Tom bizi uyardı.
- He tried to warn me.
- O beni uyarmaya çalıştı.
- I warned her not to come here.
- Onu buraya gelmemesi için uyardım.
- I've got to warn them.
- Onları uyarmak zorundayım.
- I warned him he was wearing my slippers.
- Benim terliklerimi giydiği için uyardım.
- I tried to warn this might happen.
- Bunun olabileceği konusunda uyarmaya çalıştım.
- I want to warn Tom.
- Tom'u uyarmak istiyorum.
- I've warned you before about this.
- Seni bu konuda daha önce uyarmıştım.
- I should go warn them.
- Gidip onları uyarmalıyım.
- I'll have to warn Tom.
- Tom'u uyarmam gerekecek.
- I was not aware of the danger until they warned me.
- Onlar beni uyarana kadar tehlikenin farkında değildim.
- She warned a student.
- O bir öğrenciyi uyardı.
- I'll have to warn him.
- Onu uyarmak zorunda kalacağım.
- Tom warned me about you.
- Tom beni senin hakkında uyardı.
- I warned you to leave Tom alone.
- Tom'u yalnız bırakman için seni uyarmıştım.
- Tom warned Mary that that would happen.
- Tom, Mary'yi bunun olacağı konusunda uyarmıştı.
- I wanted to warn you.
- Seni uyarmak istedim.
- We shouted in order to warn everyone of the danger.
- Biz, herkesi tehlikeyle ilgili uyarmak için bağırdık.
- I warned him once, but he didn't listen.
- Onu bir kez uyardım ama dinlemedi.
- I warned you not to come here.
- Seni buraya gelmemen için uyardım.
- You should've warned me.
- Beni uyarmalıydınız.
- Are you going to warn them?
- Onları uyaracak mısın?
- Tom warned Mary not to eat the food.
- Tom, Mary'yi yemeği yememesi için uyardı.
- I should've listened to Tom when he warned me about you.
- Beni senin hakkında uyardığında Tom'u dinlemeliydim.
- I warned everyone.
- Herkesi uyardım.
- I warned you not to trust him.
- Ona güvenmemen için seni uyardım.
- The teacher warned us that the test would be difficult.
- Öğretmen testin zor olacağı konusunda bizi uyardı.
- The bus driver warned the pupils not to stick their heads out the window.
- Otobüs şoförü öğrencileri başlarını pencereden dışarı çıkarmamaları için uyardı.
- I warned her, but she didn't listen.
- Onu uyardım ama o dinlemedi.
- Tom warned Mary not to be overconfident.
- Tom Mary'yi kendine aşırı güvenmemesi konusunda uyardı.
- I need to warn Tom that there may be a few problems.
- Tom'u birkaç sorun çıkabileceği konusunda uyarmalıyım.
- I've been warning them from the beginning.
- Başından beri onları uyarıyorum.
- I want to warn you.
- Sizi uyarmak istiyorum.
- I warned you not to trust her.
- Ona güvenmemen konusunda seni uyarmıştım.
- We need to warn Tom.
- Tom'u uyarmalıyız.
- Aren't you going to warn Tom?
- Tom'u uyarmayacak mısın?
- Why didn't you warn Tom?
- Tom'u neden uyarmadın?
- Warn Tom not to do that.
- Tom'u bunu yapmaması için uyar.
- The radio warned us of the possibility of flooding.
- Radyo bizi sel olasılığı konusunda uyardı.
- I'll warn you.
- Seni uyaracağım.
- I've already warned you.
- Seni uyarmıştım.
- I need to warn my mom.
- Annemi uyarmalıyım.
- I warned you what might happen.
- Olabilecekler için seni uyardım.
- Someone has warned Tom.
- Biri Tom'u uyardı.
- Tom warned Mary not to go there alone.
- Tom Mary'yi oraya yalnız gitmemesi için uyardı.
- We did warn her.
- Onu uyardık.
- I wonder if I should warn Tom.
- Acaba Tom'u uyarmalı mıyım?
- Tom warned you.
- Tom seni uyardı.
- I wanted to warn them.
- Onları uyarmak istedim.
- She warned the children not to play on the street.
- Çocukları, sokakta oynamamaları için uyardı.
- I came here to warn you about Tom.
- Buraya seni Tom hakkında uyarmaya geldim.
- I must warn you to be careful anyway.
- Ben yine de seni dikkatli olman için uyarmalıyım.
- Tom never warned Mary about what might happen.
- Tom ne olabileceği hakkında Mary'yi asla uyarmadı.
- The teacher warned us that the exam would probably be complicated.
- Öğretmen, sınavın muhtemelen karmaşık olacağı konusunda bizi uyardı.
- I didn't warn Tom about what might happen.
- Tom'u neler olabileceği konusunda uyarmadım.
- I wonder if I should warn her.
- Onu uyarmam gerekip gerekmediğini merak ediyorum.
- I warned Tom not to come here.
- Tom'u buraya gelmemesi için uyarmıştım.
- You didn't warn me.
- Beni uyarmadın.
- We tried to warn him.
- Onu uyarmaya çalıştık.
- We were warned.
- Bizi uyarmışlardı.
- The ecologist warned us that petroleum was not merely a blessing but also a curse.
- Ekolojistler petrolün sadece bir nimet değil aynı zamanda bir lanet olduğu konusunda bizi uyardı.
- Parents warn their children not to eat food given to them by strangers.
- Ebeveynler çocuklarını yabancılar tarafından verilen yiyecekleri yememeleri konusunda uyarır.
- Tom warned me about that.
- Tom beni bu konuda uyarmıştı.
- Tom warned me you might do that.
- Tom onu yapabileceğin konusunda beni uyardı.
- Tom did warn us.
- Tom bizi uyardı.
- You should've warned Tom earlier.
- Tom'u daha önce uyarmalıydın.
- Tom warned Mary to stay away from his house.
- Tom Mary'yi evinden uzak durması için uyardı.
- The doctor warned me to stay away from booze.
- Doktor, içkiden uzak durmam için uyardı.
- We've got to warn her.
- Onu uyarmalıyız.
- I tried to warn Tom about her, but he won't listen to me.
- Onu Tom hakkında uyarmaya çalıştım ama beni dinlemiyor.
- I've warned you over and over again not to do it.
- Tekrar yapmaman için seni defalarca uyardım.
- Tom warned you that this might happen.
- Tom bunun olabileceği konusunda sizi uyardı.
- This is your final warning.
- Bu son uyarınız.
- Tom never warned Mary about what might happen.
- Tom, Mary'yi olabilecekler konusunda hiç uyarmadı.
- I'm warning you not to do it again.
- Seni onu bir daha yapmaman için uyarıyorum.
- Tom warned me not to say anything.
- Tom bir şey söylememem için beni uyardı.
- We've got to go warn them.
- Gidip onları uyarmalıyız.
- You could've warned me.
- Beni uyarabilirdin.
- I warned you to leave Tom alone.
- Tom'u yalnız bırakman konusunda seni uyardım.
- We've got to go warn her.
- Onu uyarmak için gitmek zorundayız.
- He did warn Tom.
- Tom'u uyardı.
- Why didn't anyone warn me?
- Neden kimse beni uyarmadı?
- Why didn't you warn us?
- Neden bizi uyarmadınız?
- I've got to warn her.
- Onu uyarmak zorundayım.
- I warned Tom about Mary.
- Tom'u Mary hakkında uyarmıştım.
- Didn't I warn you about him?
- Seni onunla ilgili uyarmadım mı?
- I warn you, the thing is pretty risky.
- Seni uyarıyorum, bu şey oldukça riskli.
- I warned him not to come here.
- Onu buraya gelmemesi için uyardım.
- Tom warned Mary that that would probably happen.
- Tom, Mary'yi bunun muhtemelen olabileceği konusunda uyarmıştı.
- Thank you for warning me.
- Beni uyardığın için teşekkür ederim.
- I warned you not to trust Tom.
- Tom'a güvenmemen konusunda seni uyarmıştım.
- We've got to warn Tom about that.
- Tom'u bu konuda uyarmalıyız.
- I warned her not to come here.
- Buraya gelmemesi için onu uyardım.
- We can't just cut people's salaries without giving them some warning.
- İnsanları uyarmadan maaşlarını kesemeyiz.
- Tom warned me it would be smoky here.
- Tom buranın dumanlı olacağı konusunda beni uyardı.
- I'll warn them.
- Onları uyaracağım.
- I should've warned Tom.
- Tom'u uyarmalıydım.
- Tom thanked me for warning him.
- Tom onu uyardığım için bana teşekkür etti.
- I must warn you, this toy is addictive.
- Seni uyarmalıyım, bu oyuncak bağımlılık yapıcıdır.
- Tom tried to warn us all.
- Tom hepimizi uyarmaya çalıştı.
- We've got to warn Tom somehow.
- Bir şekilde Tom'u uyarmak zorundayız.
- I should've warned you earlier.
- Seni daha önce uyarmalıydım.
- I warned him about the danger.
- Onu tehlike konusunda uyarmıştım.
- We've got to go warn him.
- Gidip onu uyarmalıyız.
- They did warn her.
- Onu uyardılar.
- I warned you once, but you didn't listen.
- Seni bir kez uyardım, ama dinlemedin.
- I warned you not to trust them.
- Onlara güvenmemen için seni uyarmıştım.
- Warn Tom that Mary is looking for him.
- Tom'u Mary'nin onu aradığı konusunda uyar.
- Tom warned him.
- Tom onu uyardı.
- Did you warn them?
- Onları uyardın mı?
- You're the one who warned me about this.
- Beni bu konuda uyaran sendin.
- I warned you about how boring that class would be.
- O dersin ne kadar sıkıcı olacağı konusunda seni uyarmıştım.
- Didn't I warn you not to drink that?
- Onu içmemen konusunda seni uyarmadım mı?
- We've got to go warn him.
- Onu uyarmak için gitmek zorundayız.
- I tried to warn him.
- Onu uyarmaya çalıştım.
- Tom has warned me about that.
- Tom beni bunun hakkında uyardı.
- I have to go warn Tom.
- Tom'u uyarmaya gitmek zorundayım.
- We did warn them.
- Onları uyardık.
- I warned you not to come here again.
- Buraya bir daha gelmemen için seni uyarmıştım.
- I warned him, but he ignored the warning.
- Onu uyardım ama uyarımı dikkate almadı.
- I warned you what might happen.
- Olabilecekler konusunda seni uyarmıştım.
- I need to warn Tom about something.
- Tom'u bir şey hakkında uyarmam gerek.
- We tried to warn her.
- Onu uyarmaya çalıştık.
- I wonder if I should warn Tom.
- Tom'u uyarmam gerekip gerekmediğini merak ediyorum.
- Mary did warn you.
- Mary seni uyardı.
- I should've warned them.
- Onları uyarmalıydım.
- Tom warned me not to talk to Mary again.
- Tom beni tekrar Mary ile konuşmamam için uyardı.
- Tom went to warn Mary not to do that.
- Tom, Mary'yi bunu yapmaması için uyarmaya gitti.
- The radio had warned us that there was a risk of flooding.
- Radyo bizi sel riski olduğu konusunda uyarmıştı.
- You've got to warn them.
- Onları uyarmak zorundasın.
- Tom didn't warn me that this might happen.
- Tom bunun olabileceği konusunda beni uyarmadı.
- I warned him about the danger.
- Ben tehlike hakkında onu uyardım.
- You've got to warn them.
- Onları uyarmalısın.
- I warn you not to do that again.
- Bunu bir daha yapmaman için seni uyarıyorum.
- I came here to warn you about Tom.
- Seni Tom hakkında uyarmak için buraya geldim.
- I warned him not to be late.
- Geç kalmaması için onu uyarmıştım.
- Tom warned the police about a scheme to assassinate the mayor.
- Tom polisi belediye başkanına suikast planı konusunda uyardı.
- I warned you that Tom was coming.
- Tom'un geldiğine dair seni uyardım.
- The sign warned people not to park.
- İşaret insanları park etmemesi için uyarıyordu.
- We've been trying to warn you.
- Seni uyarmaya çalışıyorduk.
- The doctor warned him of the dangers of smoking.
- Doktor, onu sigaranın tehlikeleri konusunda uyardı.
- I warned you not to do so, didn't I?
- Öyle yapmaman için seni uyardım, değil mi?
- I tried to warn her.
- Onu uyarmaya çalıştım.
- Tom's warned me about that.
- Tom o konuda beni uyardı.
- I should've warned him.
- Onu uyarmalıydım.
- Why didn't you warn her?
- Onu neden uyarmadın?
- We tried to warn you.
- Sizi uyarmaya çalıştık.
- Tom warned me not to talk to Mary again.
- Tom, Mary ile bir daha konuşmamam için beni uyardı.
- I warn you against doing that again, or you'll be fined.
- Bunu bir daha yapmaman konusunda seni uyarıyorum, yoksa para cezasına çarptırılırsın.
- We need to warn Tom.
- Tom'u uyarmamız lazım.
- We need to warn Tom.
- Tom'u uyarmamız gerekiyor.
- Didn't I warn you about her?
- Seni onun hakkında uyarmadım mı?
- Tom warned Mary to stay away from his house.
- Tom, Mary'yi evinden uzak durması için uyardı.
- My father warned me.
- Babam beni uyardı.
- We have to warn Tom.
- Tom'u uyarmamız gerekiyor.
- I love this game, and I warn you, I always win.
- Bu oyunu seviyorum ve seni uyarıyorum, hep ben kazanıyorum.
- We need to warn her.
- Onu uyarmalıyız.
- Tom warned me you might tell Mary that.
- Tom onu Mary'ye söyleyebileceğin konusunda beni uyardı.
- I wonder if I should warn her.
- Acaba onu uyarmalı mıyım?
- Tom warned Mary.
- Tom Mary'yi uyardı.
- I have to warn Tom.
- Tom'u uyarmak zorundayım.
- Tom warned Mary not to go there with John.
- Tom Mary'yi oraya John ile gitmemesi için uyardı.
- I warned you about how dangerous it would be.
- Ne kadar tehlikeli olacağı konusunda seni uyarmıştım.
- I have to warn him.
- Onu uyarmalıyım.
- It was Tom who warned Mary not to do that.
- Mary'yi bunu yapmaması için uyaran Tom'du.
- We must warn Tom.
- Tom'u uyarmalıyız.
- Tom warned me not to hug Mary anymore.
- Tom, Mary'ye bir daha sarılmamam konusunda beni uyardı.
- We should've warned Tom of the danger.
- Tom'u tehlike ile ilgili uyarmalıydık.
- The teacher warned us that the test would be difficult.
- Öğretmen sınavın zor olacağı konusunda bizi uyarmıştı.
- I came here to warn you about what might happen.
- Buraya ne olabileceği hakkında seni uyarmaya geldim.
- Mary did warn Tom.
- Mary Tom'u uyardı.
- I wanted to warn Tom.
- Tom'u uyarmak istiyordum.
- Tom did warn me.
- Tom beni uyardı.
- Warn me never to go there again.
- Bir daha oraya gitmemem için beni uyar.
- She warned the children against playing in the street.
- Çocukları sokakta oynamamaları konusunda uyardı.
- She's warning me about his infidelity.
- Beni sadakatsizliği konusunda uyarıyor.
- Tom warned Mary not to go out at night alone.
- Tom Mary'yi gece tek başına dışarı çıkmaması için uyardı.
- I did warn them.
- Ben onları uyardım.
- I must warn you that if you do this again you will be punished.
- Bunu tekrar yaparsan cezalandırılacağın konusunda seni uyarmalıyım.
- Warn your friends.
- Arkadaşlarınızı uyarın.
- You should've warned me this might happen.
- Bunun meydana gelebileceğine dair beni uyarman gerekirdi.
- I came to warn you.
- Seni uyarmaya geldim.
- The label warns that the contents of the box are fragile.
- Etiket, kutunun içindekilerin kırılgan olduğu konusunda uyarıyor.
- You should have warned him sooner.
- Onu daha önce uyarmalıydın.
- Are you going to warn him?
- Onu uyaracak mısın?
- He warned us not to enter the room.
- O, bizi odaya girmememiz için uyardı.
- I warned them.
- Onları uyardım.
- I warned Tom not to pitch his tent so near the river.
- Tom'u çadırını nehre bu kadar yakın kurmaması için uyarmıştım.
- We tried to warn them.
- Onları uyarmaya çalıştık.
- I did try to warn her.
- Onu uyarmaya çalıştım.
- She warned the children not to play on the street.
- Çocukları sokakta oynamamaları için uyardı.
- My teacher warned me not to do it again.
- Öğretmenim bir daha yapmamam için beni uyardı.
- Tom did warn them.
- Tom onları uyardı.
- The police warned us to keep back.
- Polis geri çekilmemiz için bizi uyardı.
- I don't want to have to warn you again.
- Seni tekrar uyarmak zorunda kalmak istemiyorum.
- We have to warn them.
- Onları uyarmalıyız.
- The teacher warned me not to be late for school.
- Öğretmen okula geç kalmamam için beni uyardı.
- He warned his sister about that man.
- Kız kardeşini o adam hakkında uyardı.
- I did try to warn him.
- Onu uyarmaya çalıştım.
- He warned his students.
- Öğrencilerini uyardı.
- Tom warned Mary that would happen.
- Tom Mary'yi bunun olacağını konusunda uyardı.
- Didn't I warn you about them?
- Seni onlar hakkında uyarmadım mı?
- Let's warn our elderly.
- Yaşlılarımızı uyaralım.
- Tom warned Mary not to go there alone.
- Tom, Mary'yi oraya yalnız gitmemesi için uyardı.
- I've got to warn him.
- Onu uyarmak zorundayım.
- I've already warned you.
- Seni daha önce uyarmıştım.
- We have to warn her.
- Onu uyarmak zorundayız.
- I don't want to have to warn you again.
- Sen tekrar uyarmak zorunda değilim.
- The policeman let him off with a warning.
- Polis onu uyararak serbest bıraktı.
- I should go warn them.
- Onları uyarmak için gitmeliyim.
- I must warn you, this toy is addictive.
- Seni uyarmalıyım, bu oyuncak bağımlılık yapar.
- He warned us not to enter the room.
- Odaya girmememiz için bizi uyardı.
- He warned you.
- O sizi uyardı.
- I warned him not to be late.
- Geç kalmaması için onu uyardım.
- I warned you once.
- Seni bir kez uyarmıştım.
- I've warned Tom not to do that.
- Tom'u bunu yapmaması için uyarmıştım.
- I warned them not to come here.
- Onları buraya gelmemeleri konusunda uyardım.
- I should've warned her.
- Onu uyarmalıydım.
- Tom warned Mary not to go out at night alone.
- Tom, Mary'yi gece yalnız dışarı çıkmaması için uyardı.
- Tom warned Mary not to be late.
- Tom, Mary'yi geç kalmaması için uyardı.
- I warned Tom about Mary.
- Tom'u Mary hakkında uyardım.
- We did warn you.
- Biz seni uyardık.
- Will you warn Tom?
- Tom'u uyaracak mısın?
- Tom warned Mary not to be late.
- Tom Mary'yi geç kalmaması için uyardı.
- I warned you not to get near him, didn't I?
- Ona yaklaşmaman konusunda seni uyarmıştım, değil mi?
- I warned you not to trust her.
- Ona güvenmemen için seni uyardım.
- I'll have to warn Tom.
- Tom'u uyarmak zorunda kalacağım.
- I should go warn her.
- Gidip onu uyarmalıyım.
- Tom warned you.
- Tom sizi uyardı.
- Our teacher warned him not to be late again.
- Öğretmenimiz tekrar geç kalmaması için onu uyardı.
- Tom did warn you.
- Tom seni uyardı.
- I should go warn Tom.
- Gidip Tom'u uyarmalıyım.
- You must warn Tom.
- Tom'u uyarmalısın.
- Tom warned Mary about John.
- Tom John hakkında Mary'yi uyardı.
- You should've warned me that this might happen.
- Bunun olabileceği konusunda beni uyarmalıydın.
- You've got to warn Tom.
- Tom'u uyarmak zorundasın.
- We tried to warn Tom.
- Tom'u uyarmaya çalıştık.
- Tom warned me about that.
- Tom beni onun hakkında uyardı.
- I did warn you.
- Sizi uyardım.
- He warned the children against playing in the street.
- O, çocukları sokakta oynamaya karşı uyardı.
- No one warned us.
- Kimse bizi uyarmadı.
- Who warned you?
- Seni kim uyardı?
- I'd better warn him.
- Onu uyarsam iyi olur.
- Tom warned Mary not to do that.
- Tom Mary'yi onu yapmaması için uyardı.
- Tom left without warning.
- Tom uyarmadan gitti.
- I've warned Tom about that.
- Tom'u bu konuda uyarmıştım.
- We've got to warn her.
- Onu uyarmak zorundayız.
- Did you warn Tom about the neighbor's dog?
- Tom'u komşunun köpeği hakkında uyardın mı?
- Tom must warn Mary.
- Tom, Mary'yi uyarmalı.
- I need to warn Tom about something.
- Tom'u bir konuda uyarmalıyım.
- I thought I warned you about that.
- Seni bu konuda uyardığımı sanıyordum.
- We've got to warn Tom.
- Tom'u uyarmalıyız.
- I did warn Tom.
- Tom'u uyardım.
- My mother warned me not to marry you.
- Annem seninle evlenmemem için beni uyarmıştı.
- They warned us.
- Bizi uyardılar.
- Why didn't Tom warn us?
- Ton niçin bizi uyarmadı?
- I warned him once, but he didn't listen.
- Onu bir zamanlar uyardım ama o dinlemedi.
- We must warn them.
- Onları uyarmalıyız.
- Tom warned us that this might happen.
- Tom bunun olabileceği konusunda bizi uyardı.
- I should go warn her.
- Onu uyarmak için gitmeliyim.
- You've got to warn him.
- Onu uyarmalısın.
- My mother warned me not to marry you.
- Annem, seninle evlenmemem konusunda uyardı.
- Did you warn Tom?
- Tom'u uyardın mı?
- We've got to warn them.
- Onları uyarmak zorundayız.
- You warned us.
- Sen bizi uyardın.
- Why didn't you warn them?
- Neden onları uyarmadın?
- We appreciate the warning.
- Uyarınız için minnettarız.
- I think Tom was trying to warn us about something.
- Sanırım Tom bizi bir şey hakkında uyarmaya çalışıyordu.
- Tom should've warned Mary.
- Tom'un Mary'yi uyarması gerekiyordu.
- Tom tried to warn you that this would happen.
- Tom bunun olacağı konusunda sizi uyarmaya çalıştı.
- I warned you not to do so, didn't I?
- Bunu yapmamanız için sizi uyarmıştım, değil mi?
- I have to warn Tom about what might happen.
- Tom'u olabilecekler konusunda uyarmalıyım.
- I wanted to warn Tom.
- Tom'u uyarmak istedim.
- Tom desperately warned the fisherman not to go fishing on such a bad weather.
- Tom böyle kötü bir havada balık tutmaya gitmemesi için balıkçıyı umutsuzca uyardı.
- I didn't warn Tom about what might happen.
- Ne olabileceği konusunda Tom'u uyarmadım.
- I didn't warn you.
- Ben sizi uyarmadım.
- Tom warned us that Mary would probably cry.
- Tom, Mary'nin muhtemelen ağlayacağı konusunda bizi uyardı.
- We've got to warn him.
- Onu uyarmalıyız.
- Tom tried to warn you.
- Tom seni uyarmaya çalıştı.
- I'll warn her.
- Onu uyaracağım.
- Tom is the one who warned me about this.
- Beni bu konuda uyaran Tom'du.
- I want to warn her.
- Onu uyarmak istiyorum.
- I tried to warn him.
- Onu uyarmayı denedim.
- I'm warning you not to do it again.
- Bir daha yapmaman için seni uyarıyorum.
- Thanks for warning me.
- Beni uyardığın için teşekkürler.
- She did warn you.
- O seni uyardı.
- She tried to warn me.
- Beni uyarmaya çalıştı.
- I guess I should've warned you about Tom.
- Sanırım seni Tom hakkında uyarmalıydım.
- I've got to warn them.
- Onları uyarmalıyım.
- I warned you not to trust me.
- Bana güvenmemen konusunda seni uyarmıştım.
- Why didn't you warn me?
- Neden beni uyarmadın?
- Tom warned me you might do that.
- Tom bunu yapabileceğin konusunda beni uyarmıştı.
- I've got to warn him.
- Onu uyarmalıyım.
- You should've warned me that this was going to happen.
- Bunun olacağı konusunda beni uyarmalıydın.
- I've warned you over and over again not to do it.
- Bunu yapmamanız için sizi defalarca uyardım.
- They warned you.
- Onlar seni uyardı.
- I've come to warn you about what's going to happen.
- Ne olacağı hakkında seni uyarmak için geldim.
- Why didn't you warn Tom?
- Niçin Tom'u uyarmadın?
- We need to warn them.
- Onları uyarmalıyız.
- I warned them not to come here.
- Onları buraya gelmemeleri için uyardım.
- I warned Tom not to eat anything Mary cooked.
- Tom'u Mary'nin pişirdiği hiçbir şeyi yememesi konusunda uyardım.
- Tom warned Mary not to go out by herself after dark.
- Tom Mary'yi karanlıktan sonra tek başına dışarı çıkmaması için uyardı.
- The doctor warned me to stay away from booze.
- Doktor beni içkiden uzak durmam konusunda uyardı.
- I should've warned you.
- Sizi uyarmalıydım.
- Did you warn him?
- Onu uyardın mı?
- Tom tried to warn me.
- Tom beni uyarmaya çalıştı.
- I'll warn Tom.
- Tom'u uyaracağım.
- Warn Tom not to do that anymore.
- Tom'u bunu bir daha yapmaması için uyar.
- The radio warned us of the coming earthquake and we started gathering our things.
- Radyo bizi depremin yaklaştığı konusunda uyardı ve eşyalarımızı toplamaya başladık.
- I warned him he was wearing my slippers.
- Terliklerimi giydiği için onu uyarmıştım.
- Someone has warned Tom.
- Birisi Tom'u uyardı.
- I warned you he was crazy.
- Onun deli olduğuna dair seni uyardım.
- Why didn't anybody warn us?
- Neden kimse bizi uyarmadı?
- Tom should've warned Mary.
- Tom, Mary'yi uyarmalıydı.
- I should go warn him.
- Gidip onu uyarmalıyım.
- I warned you not to trust me.
- Bana güvenmemen için seni uyarmıştım.
- I should've warned you that this might happen.
- Bunun olabileceği konusunda seni uyarmalıydım.
- I warned you.
- Seni uyardım.
- Why didn't you warn her?
- Neden onu uyarmadın?
- I warned you once.
- Seni bir kez uyardım.
- I warned you he was crazy.
- Seni onun deli olduğu konusunda uyarmıştım.
- I tried to warn this might happen.
- Bunun olabileceği konusunda seni uyarmaya çalıştım.
- We did warn Tom.
- Tom'u uyardık.
- You did warn Tom, didn't you?
- Tom'u uyardınız, değil mi?
- Mary warned us.
- Mary bizi uyardı.
- I'm warning you, guys.
- Sizi uyarıyorum çocuklar.
- I tried to warn her about Tom, but she won't listen to me.
- Onu Tom hakkında uyarmaya çalıştım ama beni dinlemiyor.
- I warned you; now do as you wish.
- Seni uyarmıştım; şimdi istediğini yap.
- Tom warned me it would be noisy here.
- Tom buranın gürültülü olacağı konusunda beni uyardı.
- Tom has warned me about that.
- Tom beni bu konuda uyarmıştı.
- I did warn them.
- Onları uyardım ben.
- I wanted to warn him.
- Onu uyarmak istedim.
- I came here to warn you that you're in danger.
- Buraya tehlikede olduğun konusunda seni uyarmaya geldim.
- I should've warned you that Tom is a little strange.
- Tom'un biraz tuhaf olduğu konusunda sizi uyarmalıydım.
- You've got to warn us.
- Bizi uyarmak zorundasın.
- Tom warned us not to swim here.
- Tom, burada yüzmememiz konusunda bizi uyardı.
- I want to warn them.
- Onları uyarmak istedim.
- We have to warn Tom.
- Tom'u uyarmalıyız.
- You've got to warn me.
- Beni uyarmak zorundasın.
- I'd better warn them.
- Onları uyarsam iyi olur.
- Tom warned me you might tell Mary that.
- Tom, Mary'ye bunu söyleyebileceğin konusunda beni uyardı.
- We've got to warn them.
- Onları uyarmalıyız.
- I want to warn him.
- Onu uyarmak istiyorum.
- I've warned you before about this.
- Daha önce bu konuda seni uyardım.
- We've got to go warn Tom.
- Tom'u uyarmaya gitmek zorundayız.
- Tom warned Mary not to be too noisy.
- Tom Mary'yi çok gürültü yapmaması için uyardı.
- She warned you.
- O sizi uyardı.
- Tom warned Mary not to be too noisy.
- Tom Mary'yi çok gürültülü olmaması için uyardı.
- No one warned me.
- Hiç kimse beni uyarmadı.
- I should've warned you that Tom is a little strange.
- Tom'un biraz tuhaf olduğu konusunda seni uyarmalıydım.
- I've been warning them from the beginning.
- Başından beri onları uyarıyordum.
- Ken did warn Tom.
- Ken Tom'u uyardı.
- Tom is the one who warned me about this.
- Tom bu konuda beni uyaran kişidir.
- I should've warned you.
- Seni uyarmalıydım.
- Tom warned Mary not to do that anymore.
- Tom Mary'yi bunu artık yapmaması için uyardı.
- Tom could've warned me.
- Tom beni uyarabilirdi.
- You've got to warn him.
- Onu uyarmak zorundasın.
- Did you warn Tom about the neighbor's dog?
- Komşunun köpeği hakkında Tom'u uyardın mı?
- I warned you not to get near him, didn't I?
- Ona yaklaşmamanız konusunda sizi uyarmıştım, değil mi?
- We've got to warn him.
- Onu uyarmak zorundayız.
- Tom warned Mary not to do that again.
- Tom, Mary'yi bunu bir daha yapmaması için uyardı.
- We've got to warn Tom somehow.
- Tom'u bir şekilde uyarmalıyız.
- They did warn you.
- Seni uyardılar.
- I warned you that Tom was coming.
- Tom'un geleceği konusunda seni uyarmıştım.
- I need to warn Tom.
- Tom'u uyarmalıyım.
- I should go and warn Tom.
- Gidip Tom'u uyarmalıyım.
- You should've warned me.
- Beni uyarmalıydın.
- I have to warn Tom about what might happen.
- Ne olabileceği konusunda Tom'u uyarmalıyım.
- I've tried to warn you.
- Seni uyarmaya çalıştım.
- He did warn you.
- O seni uyardı.
- You did warn Tom, didn't you?
- Tom'u uyardın, değil mi?
- The sign warns you that the police will tow your car away if you park here.
- Tabela, buraya park ederseniz polisin arabanızı çekeceği konusunda sizi uyarıyor.
- Dan warned Linda about walking alone at night.
- Dan gece yalnız yürüme hakkında Linda'yı uyardı.
- Tom warned Mary not to do that.
- Tom, Mary'yi bunu yapmaması için uyardı.
- You have been warned.
- Seni uyarmıştım.
- Tom didn't warn Mary.
- Tom Mary'yi uyarmadı.
- Thank you for your warning.
- Uyarınız için teşekkür ederim.
- I came to warn you not to do that.
- Onu yapmaman için seni uyarmaya geldim.
- They warned us.
- Onlar bizi uyardı.
- I warned you not to come here.
- Buraya gelmemen için seni uyarmıştım.
- Tom warned us not to swim here.
- Tom bizi burada yüzmememiz için uyardı.
- He did warn Tom.
- O, Tom'u uyardı.
- I have to warn them.
- Onları uyarmalıyım.
- I tried to warn her about him, but she won't listen to me.
- Adam hakkında onu uyarmaya çalıştım ama beni dinleyeceği yok.
- Tom warned Mary that that would probably happen.
- Tom muhtemelen bunun olacağını konusunda Mary'yi uyardı.
- You are the one who warned me.
- Beni uyaran kişi sensin.
- He warned us to cease talking.
- Konuşmayı kesmemiz için bizi uyardı.
- Tom tried to warn Mary, but she ignored him.
- Tom Mary'yi uyarmaya çalıştı ama Mary onu görmezden geldi.
- Mary warned you.
- Mary seni uyardı.
- Warn Tom not to do that anymore.
- Tom'u artık bunu yapmaması için uyar.
- I warned you this would happen.
- Bunun olacağı konusunda seni uyarmıştım.
- Tom's warned me about that.
- Tom beni bu konuda uyarmıştı.
- I warn you, the thing is pretty risky.
- Seni uyarıyorum, o şey oldukça riskli.
- I warned him.
- Onu uyardım.
- Why didn't you warn Tom?
- Neden Tom'u uyarmadın?
- Tom warned Mary not to do that anymore.
- Tom, Mary'yi bunu bir daha yapmaması için uyardı.
- Warn your friends.
- Arkadaşlarını uyar.
- I warned Tom not to eat that.
- Tom'u onu yememesi için uyarmıştım.
- I warned him many times, but he won't stop talking.
- Onu defalarca uyardım ama konuşmayı bırakmıyor.
- You've got to warn Tom.
- Tom'u uyarmalısın.
- We did warn him.
- Onu uyardık.
- I'm warning you, I'm seriously ill!
- Seni uyarıyorum, ciddi biçimde hastayım!
- I'll have to warn him.
- Onu uyarmam gerekecektir.
- We've got to go warn Tom.
- Tom'u uyarmalıyız.
- Tom warned me not to do that again.
- Tom onu tekrar yapmamam için beni uyardı.
- No one warned me.
- Kimse beni uyarmadı.
- I'm warning you, guys.
- Ben sizi uyarıyorum, çocuklar.
- You should have warned him before.
- Onu daha önce uyarmalıydın.
- Tom warned me not to do that.
- Tom bunu yapmamam için beni uyarmıştı.
- Tom warned me of the danger.
- Tom tehlike ile ilgili beni uyardı.
- Tom warned Mary that John would try to borrow money from her.
- Tom, Mary'yi John'un ondan borç para almaya çalışacağı konusunda uyardı.
- You've got to warn her.
- Onu uyarmak zorundasın.
- I'll have to warn them.
- Onları uyarmak zorunda kalacağım.
- I did try to warn Tom.
- Tom'u uyarmaya çalıştım.
- I'm going to warn Tom about that.
- Tom'u bu konuda uyaracağım.
- We'd better warn the others.
- Diğerlerini uyarsak iyi olur.
- We need to warn him.
- Onu uyarmalıyız.
- I'll have to warn her.
- Onu uyarmam gerekecektir.
- We've got to warn Tom about that.
- Bu konuda Tom'u uyarmak zorundayız.
- You've got to warn me.
- Beni uyarmalısın.
- Didn't I warn you not to go there?
- Oraya gitmemen konusunda seni uyarmadım mı?
- I warned Tom not to eat that.
- Onu yememesi için Tom'u uyardım.
- She warned him not to go out at night alone.
- Gece yalnız dışarı çıkmaması için onu uyarmış.
- Our teacher warned him not to be late again.
- Öğretmenimiz onu bir daha geç kalmaması için uyardı.
- Are you going to warn her?
- Onu uyaracak mısın?
- I should've warned you.
- Ben seni uyarmalıydım.
- You've got to warn us.
- Bizi uyarmalısın.
- She did warn Tom.
- O, Tom'u uyardı.
- We have to warn her.
- Onu uyarmalıyız.
- Tom warned Mary not to go there with John.
- Tom, Mary'yi John'la oraya gitmemesi için uyardı.
- I didn't warn you.
- Seni uyarmamıştım.
- Didn't I warn you about him?
- Seni onun hakkında uyarmadım mı?
- Why didn't you warn Tom?
- Neden Tom'u uyarmadınız?
- You've got to warn her.
- Onu uyarmalısın.
- I'd better warn Tom.
- Tom'u uyarsam iyi olur.
- I did warn her.
- Onu uyardım.
- Mary warned you.
- Mary sizi uyardı.
- I wanted to warn her.
- Onu uyarmak istedim.
- I warned you this would happen.
- Bunun olacağı konusunda seni uyardım.
- I should go warn Tom.
- Tom'u uyarmaya gitmeliyim.
- I tried to warn you that Tom was looking for you.
- Tom'un seni aradığı konusunda seni uyarmaya çalıştım.
- Tom warned Mary that would probably happen.
- Tom, Mary'yi bunun olabileceği konusunda uyarmıştı.
- I warned you.
- Seni uyarmıştım.
- Everybody warned me about Tom.
- Herkes beni Tom hakkında uyardı.
- We have to warn him.
- Onu uyarmalıyız.
- I warned Tom not to come here again.
- Tom'u buraya bir daha gelmemesi için uyardım.
- I'd better warn her.
- Onu uyarsam iyi olur.
- Didn't I warn you not to go there?
- Seni oraya gitmemen için uyarmadım mı?
- Tom tried to warn you.
- Tom sizi uyarmaya çalıştı.
- I must warn you that if you do this again you will be punished.
- Seni uyarmalıyım, bunu bir daha yaparsan cezalandırılacaksın.
- I warned everyone.
- Herkesi uyarmıştım.
- I warned you about how dangerous it would be.
- Bunun ne kadar tehlikeli olacağı hakkında seni uyardım.
- Tom warned Mary not to eat anything John made.
- Tom, Mary'yi John'un yaptığı hiçbir şeyi yememesi konusunda uyardı.
- I wonder if I should warn them.
- Acaba onları uyarmalı mıyım?
- You are the one who warned me.
- Beni uyaran sendin.
- We have to warn Tom.
- Tom'u uyarmak zorundayız.
- Tom warned Mary not to do that again.
- Tom Mary'yi bunu tekrar yapmaması için uyardı.
- We've got to warn the others.
- Diğerlerini uyarmalıyız.
- We've been trying to warn you.
- Seni uyarmaya çalışıyoruz.
- I warned you not to trust him.
- Ona güvenmemen konusunda seni uyarmıştım.
- I warned Tom not to pitch his tent so near the river.
- Tom'u çadırını nehrin bu kadar yakınına kurmaması için uyarmıştım.
- Tom warned Mary that would happen.
- Tom, Mary'yi bunun olacağı konusunda uyarmıştı.
- Tom warned us about what might happen.
- Tom bizi olabilecekler konusunda uyardı.
- Tom tried to warn the local police about the existence of a vampire club in the town.
- Tom kasabadaki bir vampir kulübünün varlığı hakkında yerel polisi uyarmaya çalıştı.
- Why didn't you warn us?
- Neden bizi uyarmadın?
- Tom warned Mary.
- Tom Mary'i uyardı.
- I've been warned.
- Beni uyarmışlardı.
- They weren't warned of the tidal wave.
- Onlar tsunami ile ilgili uyarılmadılar.
- He warned you.
- O seni uyardı.
- We warned you.
- Biz sizi uyardık.
- I tried to warn her, but she wouldn't listen.
- Onu uyarmaya çalıştım ama o, dinlemedi.
- I warned you not to underestimate Tom.
- Tom'u hafife almaman konusunda seni uyarmıştım.
- Tom warned Mary not to be overconfident.
- Tom, Mary'i kendine fazla güvenmemesi konusunda uyardı.
- The doctor warned him of the dangers of smoking.
- Doktor, onu sigara içmenin tehlikeleri hakkında uyardı.
- I'd better warn the others.
- Diğerlerini uyarsam iyi olur.
- Tom warned us that Mary would probably cry.
- Tom, Mary'nin muhtemelen ağlayacağı konusunda bizi uyarmıştı.
- I warned you not to trust them.
- Onlara güvenmemen için seni uyardım.
- She warned us.
- O bizi uyardı.
- I warned you about how boring that class would be.
- O dersin ne kadar sıkıcı olacağı hakkında seni uyardım.
- I warned her.
- Onu uyardım.
- I warned you what would happen if you did that.
- Bunu yaparsan ne olacağı konusunda seni uyarmıştım.
- I'll have to warn them.
- Onları uyarmam gerekecektir.
- I'm going to warn Tom that Mary is looking for him.
- Tom'u Mary'nin onu aradığı konusunda uyaracağım.
- I did warn you.
- Seni uyardım.
- I'm warning you not to do that.
- Bunu yapmaman için seni uyarıyorum.
- He warned the children against playing in the street.
- Çocukları sokakta oynamamaları için uyarırdı.
- I will warn him.
- Onu uyaracağım.
- You warned me, but I didn't listen.
- Beni uyardın ama dinlemedim.
- I warned Tom.
- Tom'u uyardım.
- I should've warned you earlier.
- Seni daha önce uyarmam gerekirdi.
- We shouted in order to warn everyone of the danger.
- Herkesi tehlikeye karşı uyarmak için bağırdık.
- Tom warned Mary not to be late.
- Tom geç kalmaması için Mary'yi uyardı.
- I came here to warn you that you're in danger.
- Tehlikede olduğun konusunda seni uyarmak için buraya geldim.
- I'm warning you not to do that again.
- Bunu bir daha yapmaman için seni uyarıyorum.
- My mother warned me not to follow in the footsteps of my brother.
- Annem kardeşimin izinden gitmemem konusunda beni uyarmıştı.
- My teacher warned me not to do it again.
- Öğretmenim onu tekrar yapmamam için beni uyardı.
- Tom warned me to stay away from Mary.
- Tom beni Mary'den uzak durmam için uyardı.
- My mother warned me not to follow in the footsteps of my brother.
- Annem, erkek kardeşimi örnek almamam konusunda beni uyardı.
- Tom didn't warn us.
- Tom bizi uyarmadı.
- He warned us to cease talking.
- O, bizi konuşmayı kesmemiz için uyardı.
- I must warn them.
- Onları uyarmalıyım.
- I should go warn him.
- Onu uyarmak için gitmeliyim.
- Tom warned you that this might happen.
- Tom bunun olabileceği konusunda seni uyarmıştı.
- The police warned us to keep back.
- Polis geride durmamız için bizi uyardı.
- Tom went to warn Mary not to do that.
- Tom Mary'yi bunu yapmaması için uyarmaya gitti.
- Did you warn Tom not to open that box?
- Tom'u o kutuyu açmaması için uyardın mı?
- Sami warned Layla.
- Sami, Layla'yı uyardı.
- I was not aware of the danger until they warned me.
- Onlar beni uyarıncaya kadar tehlikenin farkında değildim.
- I warned him, but he ignored the warning.
- Onu uyardım ama uyarıyı görmezden geldi.
- Nobody warned us.
- Kimse bizi uyarmadı.
- I warned him not to come here.
- Buraya gelmemesi için onu uyarmıştım.
- The doctor warned him against smoking.
- Doktor onu sigara içmemesi konusunda uyardı.
- I warned you; now do as you wish.
- Seni uyardım; artık dilediğin gibi yap.
- I tried to warn you.
- Seni uyarmaya çalıştım.
- Tom warned me not to be late again.
- Tom beni bir daha geç kalmamam için uyardı.
- Tom warned Mary not to trust John.
- Tom, Mary'yi John'a güvenmemesi konusunda uyardı.
- I wonder if I should warn him.
- Acaba onu uyarmalı mıyım?
- I've got to warn her.
- Onu uyarmalıyım.
- I'll have to warn her.
- Onu uyarmak zorunda kalacağım.
- Tom warned me to stay away from Mary.
- Tom Mary'den uzak kalmam için beni uyardı.
- Tom tried to warn Mary.
- Tom Mary'yi uyarmaya çalıştı.
- We should've warned Tom of the danger.
- Tom'u tehlikeye karşı uyarmalıydık.
- He warned me that I would fail.
- Başarısız olacağım konusunda beni uyardı.
- The teacher warned us that the exam would probably be complicated.
- Öğretmen sınavın muhtemelen karmaşık olacağı konusunda bizi uyardı.
- I tried to warn her.
- Onu uyarmayı denedim.
- I must warn her.
- Onu uyarmalıyım.
- Why didn't Tom warn us?
- Tom neden bizi uyarmadı?
- Tom warned Mary about John.
- Tom, Mary'i John hakkında uyarmıştı.
- You're the one who warned me about this.
- Bu konuda beni uyaran kişi sensin.
- Tom did warn Mary.
- Tom Mary'yi uyardı.
- Why didn't you warn me?
- Neden beni uyarmadınız?
- I warn you not to do that again.
- Onu tekrar yapmaman için seni uyarıyorum.
- He warned his students.
- Öğrencilerini uyarmıştı.
- Didn't I warn you not to drink that?
- Onu içmemen için seni uyarmadım mı?
- I had to see you to give you a warning.
- Sizi uyarmak için görmek zorundaydım.
- Didn't I warn you not to do that?
- Bunu yapmaman için seni uyarmadım mı?
- The label warns that the contents of the box are fragile.
- Etiket kutusunun içeriğinin kırılgan olduğunu uyarıyor.
- You forgot to warn us not to drink the water.
- Suyu içmememiz için bizi uyarmayı unuttun.
- I tried to warn Tom.
- Tom'u uyarmaya çalıştım.
- He warned me that I would fail.
- O beni başarısız olacağım konusunda uyardı.
- I should go and warn Tom.
- Gidip Tom'u uyarmam gerek.
- We did warn Tom.
- Biz Tom'u uyardık.
- I tried to warn her, but she wouldn't listen.
- Onu uyarmaya çalıştım ama dinlemedi.
- I warned her, but she didn't listen.
- Onu uyardım ama dinlemedi.
- I warned you once, but you didn't listen.
- Seni bir zamanlar uyardım ama sen dinlemedin.
- I warned him not to smoke.
- Sigara içmemesi için onu uyardım.
- I gave you fair warning.
- Seni uyarmıştım.
- I did warn him.
- Onu uyardım.
- The ecologist warned us that petroleum was not merely a blessing but also a curse.
- Ekolojist, petrolün sadece bir nimet olmadığını, aynı zamanda bir lanet olduğu konusunda bizi uyardı.
- I have to warn her.
- Onu uyarmak zorundayım.
- Tom tried to warn you that this would happen.
- Tom bunun olacağı konusunda seni uyarmaya çalıştı.
- Did you warn Tom not to open that box?
- Tom'u o kutuyu açmaması konusunda uyardın mı?
- She warned you.
- O seni uyardı.
Show More (656)
|