| 1 |
while |
zaman |
n. |
|
- This is quite a while ago now.
- Bu oldukça uzun bir zaman önceydi.
- It is taking a while to establish for at least two reasons.
- En az iki nedenden ötürü bu görüşün yerleşmesi biraz zaman alıyor.
- It's been a while since we've had lunch together.
- Birlikte öğle yemeği yemeyeli uzun zaman oldu.
- This could take a while longer.
- Bu biraz zaman alabilir.
- I know it's been a while.
- Uzun bir zaman geçtiğini biliyorum.
- This may take a while.
- Bu biraz zaman alabilir.
- It's been a while since last time.
- Geçen seferden bu yana epey zaman geçti.
- It could take a while.
- Biraz zaman alabilir.
- It's been a while since I've played golf.
- Golf oynamayalı uzun zaman oldu.
- It's been quite a while.
- Uzun zaman oldu.
- It's been a while since I've talked to Tom.
- Tom'la konuşmayalı uzun zaman oldu.
- It took you a while to pick up speed, but now you're really hitting your stride.
- Hızını artırman biraz zaman aldı, ama şu an tutabilene aşk olsun.
- It's going to take me a while to get this done.
- Bu işi halletmem biraz zaman alacak.
- That's going to take a while.
- Bu biraz zaman alacak.
- It took me a while to find a pair of shoes that fit.
- Uygun bir çift ayakkabı bulmam biraz zaman aldı.
- Getting used to it will take a while.
- Buna alışmak biraz zaman alacak.
- Been a while, hasn't it?
- Uzun zaman oldu, değil mi?
- It took him a while to realize the situation.
- Durumu fark etmesi biraz zaman aldı.
- It's going to take a while.
- Biraz zaman alacak.
- It's been a while since I've been here, but nothing has changed.
- Buraya geleli uzun zaman oldu ama hiçbir şey değişmedi.
- As is often the case, he eats while reading a newspaper.
- Çoğu zaman olduğu gibi, gazete okurken yemek yiyor.
- It's been a while since I've done anything like this.
- Böyle bir şey yapmayalı uzun zaman oldu.
- It took a while for Tom to answer.
- Tom'un cevap vermesi biraz zaman aldı.
- It's been a while since your last visit.
- Son ziyaretinizden bu yana biraz zaman geçti.
- It's been a while since we've gone swimming together.
- Birlikte yüzmeye gitmeyeli uzun zaman oldu.
- It's going to be a while until Tom gets here.
- Tom buraya gelene kadar biraz zaman geçecek.
- It's been a while.
- Uzun zaman oldu.
- This is going to take a while.
- Bu biraz zaman alacak.
- Getting used to it will take a while.
- Ona alışmak biraz zaman alacak.
- It took a while for Tom to react.
- Tom'un tepki vermesi biraz zaman aldı.
- It's been a while since I've eaten cottage cheese.
- Süzme peynir yemeyeli uzun zaman oldu.
- It's been a while since we've had lunch together.
- Birlikte yemek yemeyeli uzun zaman oldu.
- It may take a while.
- O biraz zaman alabilir.
- It's taken a while.
- Biraz zaman aldı.
- This might take a while.
- Bu biraz zaman alabilir.
- It may take a while.
- Biraz zaman alabilir.
- It's been a while since I've seen Tom.
- Tom'u görmeyeli uzun zaman oldu.
- It took them a while.
- Biraz zaman aldı.
- It's been a while since your last visit.
- Son ziyaretinden bu yana epey zaman geçti.
- It took me a while to find him.
- Onu bulmam biraz zaman aldı.
- It took me a while to find what I was looking for.
- Aradığım şeyi bulmam biraz zaman aldı.
- It takes a while to build a house.
- Bir ev inşa etmek biraz zaman alıyor.
- It's going to be a while until we're ready.
- Biz hazır olana kadar biraz zaman geçecek.
- It might take a while.
- Biraz zaman alabilir.
- It's been a while since you and I've gone camping together.
- Birlikte kampa gitmeyeli uzun zaman oldu.
- It took me a while to find Tom.
- Tom'u bulmak biraz zaman aldı.
- It's been a while since I had a good chat.
- İyi bir sohbet yapmayalı uzun zaman oldu.
- It took me a while to find a pair of shoes that fit.
- Bana uyan bir çift ayakkabı bulmam biraz zaman aldı.
- It will take a while to go away.
- Geçmesi biraz zaman alacaktır.
- I know it'll take a while.
- Biraz zaman alacağını biliyorum.
- It might be a while until Tom gets here.
- Tom gelene kadar biraz zaman geçebilir.
- It really has been a while, hasn't it?
- Gerçekten uzun zaman oldu, değil mi?
- Once in a while he tells strange things.
- O zaman zaman tuhaf şeyler söyler.
- It's been a while since I've eaten anything with mustard.
- Hardallı bir şey yemeyeli uzun zaman oldu.
- It'll take us a while to analyze this data.
- Bu verileri analiz etmemiz biraz zaman alacak.
- That could take a while.
- Bu biraz zaman alabilir.
- Tom said it took him a little while to get used to doing this.
- Tom bunu yapmaya alışmasının biraz zaman aldığını söyledi.
- It's been a while since we've spoken seriously.
- Ciddi bir şekilde konuşmayalı uzun zaman oldu.
- It's been a while since the last time we met.
- Son görüşmemizden bu yana epey zaman geçti.
- It took a while to build this garage.
- Bu garajı inşa etmek biraz zaman aldı.
- It's been a while since I rode a horse.
- Ata binmeyeli uzun zaman oldu.
- It takes a while to relax.
- Rahatlamak biraz zaman alıyor.
- It's been a while since I've done this.
- Bunu yapmayalı uzun zaman oldu.
- Is this going to take a while?
- Bu biraz zaman alacak mı?
- It will take a while to go away.
- Gitmek biraz zaman alacaktır.
- It's going to take a while to get this done.
- Bu işi halletmek biraz zaman alacak.
- It's been a while since I've had a real vacation.
- Gerçek bir tatil yapmayalı uzun zaman oldu.
- It took a while for Tom to respond.
- Tom'un cevap vermesi biraz zaman aldı.
- It's just going to take a while.
- Sadece biraz zaman alacak.
- This could take a while.
- Bu biraz zaman alabilir.
- It took me a while to find Tom.
- Tom'u bulmam biraz zaman aldı.
- It took me a while to find you.
- Seni bulmam biraz zaman aldı.
- Tom told me it might take a while.
- Tom bana biraz zaman alabileceğini söyledi.
- It's been a while since I've studied French.
- Fransızca çalışmayalı uzun zaman oldu.
- It's been a while since we last met.
- Son görüşmemizden bu yana uzun zaman geçti.
- It's been a while since I've eaten fish.
- Balık yemeyeli uzun zaman oldu.
- It took me a while to find her.
- Onu bulmam biraz zaman aldı.
- It took you a while to pick up speed, but now you're really hitting your stride.
- Hızlanman biraz zaman aldı, ama şimdi gerçekten adım atıyorsun.
- It took quite a while to sort out all our luggage.
- Bavullarımızı yerleştirmek epey zaman aldı.
- It might take a little while.
- Biraz zaman alabilir.
- It'll take a while for the cement to dry.
- Çimentonun kuruması biraz zaman alacak.
- It took me a while to understand what she was trying to say.
- Ne söylemeye çalıştığını anlamam biraz zaman aldı.
- He often munches on snacks while watching TV.
- Çoğu zaman televizyon izlerken bir şeyler atıştırır.
- It took a while to make headway in modern medicine.
- Modern tıpta ilerleme kaydetmek biraz zaman aldı.
- It's been a while since I've seen you.
- Seni görmeyeli uzun zaman oldu.
- It's been a while since I've studied French.
- Fransızca eğitimi aldığımdan beri biraz zaman geçti.
- It's been a while since I've ridden a horse.
- Ata binmeyeli uzun zaman oldu.
- It's been a while since I've done something like this.
- Böyle bir şey yapmayalı uzun zaman oldu.
- It took me a while to find them.
- Onları bulmam biraz zaman aldı.
Show More (86)
|
| 2 |
while |
süre |
n. |
|
- I will now speak Swedish for a little while.
- Şimdi kısa bir süre İsveççe konuşacağım.
- While it was in operation its Member States did not wage war on each other.
- Faaliyette olduğu süre boyunca Üye Devletleri birbirlerine savaş açmamıştır.
- I am therefore going to suspend the sitting for a short while.
- Bu nedenle oturuma kısa bir süreliğine ara veriyorum.
- At least the earth belonged to her for a short while.
- En azından toprak kısa bir süreliğine ona aitti.
- At least the earth belonged to her for a short while.
- En azından kısa bir süreliğine de olsa, toprak ona aitti.
- At least the earth belonged to her for a short while.
- En azından toprak kısa bir süre için ona aitti.
- It takes a while to build a house.
- Bir ev yapmak biraz süre alır.
- Can I borrow this for a little while?
- Bunu bir süre için ödünç alabilir miyim?
- I can say that now, but a little while ago I hated you.
- Bunu şimdi söyleyebilirim ama kısa bir süre önce senden nefret ediyordum.
- He's already been in the toilet for quite a while.
- Zaten uzun süredir tuvalette.
- She stayed in that area for a short while.
- O bölgede kısa bir süre kaldı.
- I want you to take care of Tom for a little while.
- Bir süre Tom'a bakmanı istiyorum.
- It's so muggy; I think it will thunder in a short while.
- Hava çok bunaltıcı; sanırım kısa bir süre içinde gök gürleyecek.
- She stayed there for a short while.
- Kısa bir süre orada kaldı.
- Where have you been all this while?
- Bütün bu süre boyunca neredeydin?
- You could be here for a long while.
- Uzun bir süre burada kalabilirsin.
- Can I use your car for a little while?
- Bir süreliğine arabanı kullanabilir miyim?
- She stayed there for a short while.
- O kısa bir süre orada kaldı.
- I think we're going to need to put this project on the back burner for a little while.
- Sanırım bu projeyi bir süreliğine rafa kaldırmamız gerekecek.
- Can you wait a little while?
- Bir süre bekleyebilir misin?
- We've been in Boston for quite a while.
- Uzun süredir Boston'dayız.
- We had to wait a little while for a bus.
- Otobüsü bir süre beklemek zorunda kaldık.
- See you in a little while.
- Bir süre sonra görüşürüz.
- Hurry up, the train only stops here for a short while.
- Acele et, tren burada sadece kısa bir süre duracak.
- Why don't you stop by for a little while?
- Neden kısa bir süre için uğramıyorsun?
- Why don't you stay a little while?
- Niçin bir süre kalmıyorsun?
- This car is my father's, but in a little while it will be mine.
- Bu araba babamın, ama kısa bir süre sonra benim olacak.
- A little while ago I met Jean.
- Kısa bir süre önce Jean ile tanıştım.
- Could you wait a little while?
- Bir süre bekler misin?
- I do remember you were in Boston for a short while.
- Kısa bir süreliğine Boston'da olduğunu hatırlıyorum.
- Stay here for a little while with me.
- Bir süre burada benimle kal.
- I haven't seen Tom for a good while.
- Uzun süredir Tom'u görmedim.
- Tom has been in the bathroom for quite a while.
- Tom uzun süredir banyoda.
- He stayed there a little while.
- O orada kısa bir süre kaldı.
- Tom has been waiting here for quite a while.
- Tom uzun süredir burada bekliyor.
- Tom stayed in Boston for a short while.
- Tom kısa bir süreliğine Boston'da kaldı.
- Could you keep an eye on this bag for me for a little while?
- Bir süre benim için bu çantaya göz kulak olur musun?
- Tom stayed in Boston for a short while.
- Tom kısa bir süre Boston'da kaldı.
- We've been waiting for quite a while.
- Uzun süredir bekliyoruz.
- He's been waiting here for quite a while.
- Uzun süredir burada bekliyor.
- I was silent for a little while.
- Bir süre sessiz kaldım.
- Why don't you stop by for a little while?
- Neden bir süreliğine uğramıyorsun?
- He dozed all the while.
- Bütün bu süre boyunca uyukladı.
- The coffee shop is closed while the air conditioning is under repair.
- Klima tamirde olduğu süre boyunca kahve dükkanı kapalı.
- You could be here for a long while.
- Uzun bir süre burada olabilirsin.
- I want you to take care of Tom for a little while.
- Bir süreliğine Tom'la ilgilenmeni istiyorum.
- I was silent for a little while.
- Bir süre için sessizdim.
- He's already been in the toilet for quite a while.
- O zaten uzun süredir tuvalette.
- Hurry up, the train stops here for a short while.
- Acele et, tren burada kısa bir süre duracak.
- This car is my father's, but in a little while it will be mine.
- Bu araba benim babamın ama kısa bir süre içinde o benim olacak.
- I'm sorry I haven't called you in a while.
- Kısa süre içinde seni aramadığım için üzgünüm.
- He was silent for quite a while.
- Uzun süre sessiz kaldı.
- Could you keep an eye on this bag for me for a little while?
- Benim için bir süre bu çantaya göz kulak olur musun?
- While she was staying in Japan, she often visited Kyoto.
- Japonya'da kaldığı süre boyunca sık sık Kyoto'yu ziyaret etti.
- Stay here for a little while with me.
- Bir süre benimle burada kal.
- She stayed in that area for a short while.
- O, kısa bir süre o bölgede kaldı.
- I'm staying here for a little while.
- Bir süre burada kalacağım.
- Thank you for your kind assistance while I was in New York.
- New York'ta bulunduğum süre zarfındaki nazik yardımlarınız için teşekkür ederim.
- I need to go somewhere else for a little while.
- Kısa bir süre için başka bir yere gitmem gerekiyor.
- I just started using this site a little while ago.
- Bu siteyi kullanmaya kısa bir süre önce başladım.
- I do remember you were in Boston for a short while.
- Kısa bir süredir Boston'da olduğunu hatırlıyorum.
- I need to go somewhere else for a little while.
- Bir süreliğine başka bir yere gitmem gerekiyor.
- Wait, wait just a little while.
- Bekle, sadece bir süre bekle.
- A little while ago I met Jean.
- Bir süre önce Jean'a rastladım.
- He stayed there a little while.
- Bir süre orada kaldı.
- Can I borrow this for a little while?
- Bunu bir süreliğine ödünç alabilir miyim?
- We had to wait a little while for a bus.
- Bir süre otobüs beklemek zorunda kaldık.
- Can I use your car for a little while?
- Bir süre arabanı kullanabilir miyim?
Show More (65)
|
| 3 |
while |
iken |
conj. |
|
- Labour costs are high while at the same time there is considerable unemployment in Europe.
- Avrupa'da önemli ölçüde işsizlik var iken iş gücü maliyetleri de yüksektir.
- Dan befriended several gangsters while in jail.
- Dan hapiste iken birkaç gangsterle arkadaş oldu.
- Mary is very gregarious while Tom is quite antisocial.
- Tom oldukça antisosyal iken Mary çok sokulgandır.
- Nicolaus Copernicus became interested in astronomy while he was a university student in Italy.
- Nicolaus Copernicus İtalya'da bir üniversite öğrencisi iken astronomi ile ilgilenmeye başladı.
- While in prison, Tom worked in the kitchen.
- Tom cezaevinde iken mutfakta çalıştı.
- Tom began working as a volunteer at the homeless shelter while he was still in high school.
- Tom hâlâ lisede iken evsizler barınağında bir gönüllü olarak çalışmaya başladı.
- Why didn't you learn German while you were in Germany?
- Neden Almanya'da iken Almanca öğrenmedin?
- He went about from town to town while he was in Japan.
- O, Japonya'da iken kasaba kasaba dolaştı.
- Tom certainly had plenty of opportunities to go to concerts while he was in Boston.
- Tom Boston'da iken konserlere gitmek için kesinlikle çok fırsatı oldu.
- The yin is dark, while the yang bright.
- Yang aydınlık iken, Yin karanlıktır.
- Tom is going to take care of Mary's dog while she's away.
- Tom, o uzakta iken Mary'nin köpeğiyle ilgilenecek.
- While we were out for a picnic, our house's lock was picked by a thief.
- Biz piknik için dışarıda iken, bizim evin kilidi bir hırsız tarafından açıldı.
- Tom called me almost every day while he was in Boston.
- Tom Boston'da iken neredeyse her gün beni aradı.
- Tom took care of Mary's dog while she was in jail.
- O hapiste iken Tom, Mary'nin köpeğine baktı.
- His neighbor will care for the children while she is away.
- Komşusu, o uzakta iken çocukların bakımını üslenecek.
- She bought that camera while she was in Japan.
- O kamerayı Japonya'da iken satın aldı.
- Mary cared for Tom's daughter while he was in jail.
- Mary o hapiste iken Tom'un kızına baktı.
- While in jail, Tom befriended John, an infamous car thief.
- Tom, hapiste iken, kötü şöhretli bir araba hırsızı olan John'la arkadaş oldu.
- Will you take care of the children while I'm out?
- Ben dışarda iken çocuklara bakar mısın?
- He visited Japan while he was President.
- Başkan iken Japonya'yı ziyaret etti.
- While in Europe, she visited Rome.
- Avrupada iken Roma'yı ziyaret etti.
- Tom should definitely visit an art museum or two while he's in France.
- Tom Fransa'da iken kesinlikle bir ya da iki sanat müzesini ziyaret etmeli.
- We rented a car for a week while we were in Italy.
- Biz İtalya'da iken bir haftalığına bir araba kiraladık.
- He kicked him while he was down.
- O yerde iken onu tekmeledi.
- He developed his English skill while he was in America.
- Amerika'da iken İngilizce becerisini geliştirdi.
- Tom said he wanted to drop in on some old friends while he was in Boston.
- Tom Boston'da iken bazı eski arkadaşlara uğramak istediğini söyledi.
- Tom had his wallet stolen while he was in Boston.
- Tom Boston'da iken cüzdanını çaldırdı.
- Could you please take care of my dog while I'm in Boston?
- Ben Boston'da iken lütfen köpeğime bakar mısın?
- I kept him company while his wife was in surgery.
- Eşi ameliyatta iken, ben ona eşlik ettim.
- You should've visited Tom while you were in Boston.
- Sen Boston'da iken Tom'u ziyaret etmeliydin.
- Tom took care of Mary's cats while she was in the hospital.
- Tom o hastanede iken Mary'nin kedileriyle ilgileniyordu.
Show More (28)
|
| 4 |
while |
sırasında |
conj. |
|
- While we were in Uzbekistan, we also met the British Ambassador, Craig Murray.
- Özbekistan'da bulunduğumuz sırada İngiliz Büyükelçisi Craig Murray ile de görüştük.
- It was the first time a president was married while in office.
- İlk defa bir cumhurbaşkanı, görev sırasında evlenmiş oldu.
- While the civil war went on, the country was in a state of anarchy.
- İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.
- I listen to the radio while in transit.
- Yolculuk sırasında radyo dinliyorum.
- Keep an eye on my bag while I buy a ticket.
- Bilet alacağım sırada çantama göz kulak ol.
- While on the camping trip, Tom got dysentery.
- Kamp gezisi sırasında, Tom dizanteri oldu.
- Don't speak to the driver while he is driving.
- Sürüş sırasında şoförle konuşmayın.
- He tried to be brave while he was being held hostage.
- Rehin tutulduğu sırada cesur olmaya çalıştı.
- Don't smoke while you are on duty.
- Görev sırasında sigara içmeyin.
- The thieves stole the painting from the museum while the guard slept.
- Muhafız uyuduğu sırada hırsızlar tabloyu müzeden çaldılar.
- Tom sprained his ankle while hiking.
- Tom yürüyüş sırasında ayak bileğini burktu.
Show More (8)
|
| 5 |
while |
müddet |
n. |
|
- Quinn waited a while before answering his text.
- Quinn mesajına cevap vermeden önce bir müddet bekledi.
- The Council must, therefore, suspend the association agreement while the occupation lasts.
- Bu nedenle Konsey, işgal sürdüğü müddetçe ortaklık anlaşmasını askıya almalıdır.
- I saw my Twitter account suspended after a while.
- Bir müddet sonra Twitter hesabımın askıya alındığını gördüm.
- I'll be here for a while.
- Bir müddet burada olacağım.
- You'll have to visit me regularly for a while.
- Bir müddet beni düzenli olarak ziyaret etmek zorunda kalacaksın.
- Please don't interrupt me for a while.
- Lütfen, bir müddet benim sözümü kesme.
- Please wait a little while longer.
- Lütfen bir müddet daha bekleyin.
- He kept silent for a while.
- Bir müddet sessiz kaldı.
Show More (5)
|
| 6 |
while |
hazır |
conj. |
|
- While you are at it, check out all the ports.
- Hazır başlamışken tüm bağlantı noktalarını kontrol edin.
- While you're nearby, make sure to check out Blue Lagoon, another of Jamaica's most beautiful spots.
- Hazır buralardayken Jamaika'nın en güzel yerlerinden biri olan Blue Lagoon'a da uğramayı unutmayın.
- While you're here, check out my blog and online gift shop!
- Hazır buradayken bloguma ve online hediyelik eşya mağazama da göz atın!
- I think I should quit while I'm ahead.
- Bence hazır başlamışken bırakmalıyım.
Show More (1)
|
| 7 |
while |
esnasında |
conj. |
|
- Steiger discovered this while working on a book on space.
- Steiger bunu uzay hakkında bir kitap üzerinde çalıştığı esnada keşfetti.
- Please do not talk to the driver while he's driving.
- Lütfen sürüş esnasında sürücüyle konuşmayın.
- Please don't talk to the driver while he's driving.
- Lütfen sürüş esnasında sürücüyle konuşmayın.
- He found the ring he lost while traveling.
- O, seyahat esnasında kaybettiği yüzüğü buldu.
Show More (1)
|
| 8 |
while |
-ken |
conj. |
|
- The doorbell rang while I was watching TV.
- Ben televizyon izlerken kapı çaldı.
- Would you take care of my dog while I'm on a business trip?
- Ben iş seyahatindeyken köpeğime sen bakar mısın?
Show More (-1)
|
| 9 |
while |
vakit geçirmek |
v. |
|
- They whiled away the time watching movies and eating popcorn.
- Film izleyerek ve patlamış mısır yiyerek vakit geçirdiler.
Show More (-2)
|
| 10 |
while |
olmasına rağmen |
conj. |
|
- While there were lots to eat, she didn't offer us drinks.
- Yiyecek çok şey olmasına rağmen, bize içki teklif etmedi.
Show More (-2)
|
| 11 |
while |
ise |
conj. |
|
- This bike looks cool, while the other seems more comfortable.
- Bu bisiklet havalı duruyor, diğeri ise daha rahat gibi.
Show More (-2)
|
| 12 |
while |
vakit |
n. |
|
- This may take me a while.
- Bu biraz vaktimi alabilir.
Show More (-2)
|
