1 |
drop |
düşürmek |
v. |
|
- He accidentally dropped his phone and broke it.
- Yanlışlıkla telefonunu düşürüp kırmış.
- Now, after the Federal Reserve's drop in interest rates yesterday, all eyes are on the ECB.
- Federal Rezerv'in dün faiz oranlarını düşürmesinin ardından şimdi tüm gözler ECB'de.
- Perhaps we should focus on the fact that the prosecution is now recommending that the charges against her be dropped.
- Belki de savcılığın şu anda kendisine yönelik suçlamaların düşürülmesini tavsiye ettiği gerçeğine odaklanmalıyız.
- Tom dropped his coffee cup on the kitchen floor.
- Tom kahve fincanını mutfakta yere düşürdü.
- I'm always dropping things.
- Ben her zaman bir şeyler düşürüyorum.
- Tom dropped his glass, but it didn't break.
- Tom bardağını düşürdü ama kırılmadı.
- Tom dropped the cup.
- Tom fincanı düşürdü.
- Tom dropped Mary at day care.
- Tom günlük bakımda Mary'yi düşürdü.
- He dropped his wallet, and now it's mine.
- O cüzdanını düşürdü ve şimdi o benim.
- The charges against Tom have been dropped.
- Tom aleyhindeki suçlamalar düşürüldü.
- Tom dropped his cup and broke it.
- Tom fincanını düşürdü ve kırdı.
- Tom dropped this.
- Tom bunu düşürdü.
- I dropped one.
- Ben birini düşürdüm.
- She will drop it this time.
- O bunu bu sefer düşürecek.
- I'd like you to drop the charges.
- Suçlamaları düşürmenizi istiyorum.
- She dropped the glass.
- Bardağı düşürdü.
- You've dropped your wallet.
- Cüzdanını düşürmüşsün.
- Tom bent down and picked up the pen that he'd dropped.
- Tom eğildi ve düşürdüğü kalemi aldı.
- Just don't drop it.
- Sakın düşürme.
- Don't drop that glass.
- O bardağı düşürme.
- Excuse me, I think you've dropped something.
- Affedersiniz, sanırım bir şey düşürdünüz.
- The waiters bumped into each other and dropped their trays.
- Garsonlar birbirlerine çarptılar ve tepsilerini düşürdüler.
- Take care not to drop that glass.
- Bardağı düşürmemeye dikkat edin.
- Don't drop it.
- Onu düşürme.
- I dropped a fork.
- Çatalımı düşürdüm.
- Tom dropped a strawberry on the floor and Mary stepped on it.
- Tom yere bir çilek düşürdü ve Mary üzerine bastı.
- Tom dropped his new smartphone.
- Tom yeni akıllı telefonunu düşürdü.
- Charges were later dropped.
- Suçlamalar daha sonra düşürüldü.
Show More (25)
|
2 |
drop |
bırakmak |
v. |
|
- It's been more than ten years, just drop it already!
- On yıldan fazla oldu, bırak artık şunu ya!
- Therefore we must drop not just two, but all four of those issues.
- Bu nedenle sadece iki konuyu değil, bu dört konuyu da bir kenara bırakmalıyız.
- However, we will definitely not drop the issue.
- Ancak biz bu konunun peşini kesinlikle bırakmayacağız.
- Drop that space gun or I'll shoot, like so.
- O uzay tabancasını bırak yoksa ateş ederim, aynen böyle.
- Drop that space gun or I'll shoot, like so.
- O uzay silahını bırak yoksa öylece ateş edeceğim.
- Could you drop me at the bus station?
- Beni otobüs durağına bırakabilir misin?
- When he saw the policeman, the thief dropped the purse and ran.
- Hırsız polisi görünce çantayı bırakıp kaçtı.
- Even if the performance is good, I still say we drop the project.
- Performans iyi olsa bile, yine de projeyi bırakalım derim.
- Drop the knife, Tom.
- Bıçağı bırak, Tom.
- Drop the knife!
- Bıçağı bırak!
- Could you drop this package off at Tom's on your way home?
- Eve dönerken bu paketi Tom'a bırakabilir misin?
- Drop the gun!
- Silahını bırak!
- I need to drop these useless perceptions to take full throttle over my life.
- Hayatıma tam gaz devam edebilmek için bu gereksiz algıları bırakmam gerekiyor.
- I asked Tom to drop me off at the airport.
- Tom'un beni havaalanında bırakmasını istedim.
- You people are urged to drop the earthly impulse.
- Sizlerden dünyevi dürtüleri bırakmanız isteniyor.
- I dropped Tom off at his friend's house.
- Tom'u arkadaşının evine bıraktım.
- I said drop your weapon!
- Silahını bırak dedim!
- Tom dropped out of school to support his family.
- Tom ailesini desteklemek için okulu bıraktı.
- Okay, I'll drop it.
- Tamam, onu bırakacağım.
- I had to drop Tom off at school.
- Tom'u okula bırakmak zorundaydım.
- Please drop me off at the station.
- Lütfen beni istasyonda bırak.
Show More (18)
|
3 |
drop |
düşüş |
n. |
|
- There was a dramatic drop in temperatures throughout the country.
- Ülke genelinde sıcaklıklarda çarpıcı bir düşüş yaşandı.
- If the CAP budget is frozen, this means an irrevocable drop in direct payments.
- OTP bütçesinin dondurulması, doğrudan ödemelerde geri dönülemez bir düşüş anlamına gelmektedir.
- There was a considerable drop in overall exports of 7,1% in the first half of 1999.
- Toplam ihracatta, 1999'un ilk yarısında, % 7,1'lik önemli bir düşüş olmuştur.
- How can we then come up with a 5% drop in the intervention price?
- O halde müdahale fiyatında %5'lik bir düşüşü nasıl sağlayabiliriz?
- In my own country, Ireland, there has been an almost 20% drop in farm incomes this year when inflation is factored in.
- Kendi ülkem İrlanda'da enflasyon da hesaba katıldığında bu yıl çiftlik gelirlerinde neredeyse %20'lik bir düşüş yaşandı.
- If you look at rail freight in Europe, for example, the drop in traffic is quite alarming.
- Örneğin Avrupa'daki demiryolu taşımacılığına bakarsanız, trafikteki düşüş oldukça endişe vericidir.
- Reducing aid through modulation leads to an unreasonable drop in agricultural income.
- Modülasyon yoluyla yardımların azaltılması tarımsal gelirde makul olmayan bir düşüşe yol açar.
- Reducing aid through modulation leads to an unreasonable drop in agricultural income.
- Modülasyon yoluyla yardımın azaltılması tarımsal gelirde makul olmayan bir düşüşe yol açar.
- The explanatory statement for this report welcomes the drop in unemployment at European level.
- Bu raporun açıklayıcı beyanı, Avrupa düzeyinde işsizlikteki düşüşü memnuniyetle karşılamaktadır.
- The drop in the structural funds for the current Member States I applaud.
- Mevcut Üye Devletler için yapısal fonlardaki düşüşü alkışlıyorum.
- In France, in particular, we are seeing a worrying drop in the number of researchers.
- Özellikle Fransa'da araştırmacı sayısında endişe verici bir düşüş görüyoruz.
- This is still a sharp drop compared to the 0.33 % of the early '90s.
- Bu, 90'ların başındaki %0,33'lük orana kıyasla hala keskin bir düşüştür.
- You could've heard a pin drop.
- Bir iğnenin düşüşünü duyabilirdin.
Show More (10)
|
4 |
drop |
düşmek |
v. |
|
- Employment rates are dropping in both Greece and Germany.
- Hem Yunanistan'da hem de Almanya'da istihdam oranları düşüyor.
- In recent years our number of miners has dropped from twenty-four thousand to around eight thousand.
- Son yıllarda madenci sayımız yirmi dört binden sekiz bin civarına düşmüştür.
- Prices dropped recently.
- Son zamanlarda fiyatlar düştü.
- The dollar's exchange rate has dropped dramatically.
- Doların döviz kuru önemli ölçüde düştü.
- Sami's grades dropped.
- Sami'nin notları düştü.
- A cat always lands on its feet, even if upside down when dropped.
- Bir kedi düştüğünde baş aşağı olsa bile her zaman ayaklarının üzerine düşer.
- Prices dropped suddenly.
- Fiyatlar aniden düştü.
- When we sleep, our body temperature drops by several degrees.
- Uyurken vücut sıcaklığımız birkaç derece düşer.
- The charges have been dropped.
- Suçlamalar düştü.
Show More (6)
|
5 |
drop |
damla |
n. |
|
- A drop of sweat ran down his forehead.
- Alnından bir damla ter aktı.
- LIFE is just a drop in the ocean of European policy.
- LIFE, Avrupa politikasının okyanusunda sadece bir damladır.
- No, I haven't touched a drop since that night.
- Hayır, o geceden beri bir damlasına bile dokunmadım.
- No, I haven't touched a drop since that night.
- Hayır, o geceden beri bir damla bile dokunmadım.
- No, I haven't touched a drop since that night.
- Hayır, o geceden beri bir damlasına bile el sürmedim.
- No matter how much you hurry your effort is just a drop in the bucket.
- Ne kadar acele ederseniz edin, gayretiniz kovadaki bir damladan ibarettir.
Show More (3)
|
6 |
drop |
atmak |
v. |
|
- Drop that space gun or I'll shoot, like so.
- At uzay tabancasını yoksa seni vururum, işte böyle.
- I dropped it into the garbage chute and forgot about it.
- Çöp kanalına attım ve unuttum.
- Sami dropped the murder weapon in a lake.
- Sami cinayet silahını bir göle attı.
- Sami dropped the murder weapon in a lake.
- Sami cinayet silahını göle attı.
Show More (1)
|
7 |
drop |
indirmek |
v. |
|
- Just drop me off on the corner of 5th and Broadway.
- Beni 5. Cadde ile Broadway'in köşesinde indir.
Show More (-2)
|
8 |
drop |
teslimat |
n. |
|
- My last drop today is boxes of clothes for the homeless shelter.
- Bugünkü son teslimatım, evsizler barınağına gidecek giysi kutuları.
Show More (-2)
|
9 |
drop |
bir damla |
n. |
|
- Add ice and a drop of mint-flavored liqueur for a more fresh taste.
- Daha taze bir tat için buz ve bir damla nane aromalı likör ekleyin.
Show More (-2)
|
10 |
drop |
kendini bırakmak |
v. |
|
- She dropped down onto the bed and closed her eyes.
- Kendini yatağın üzerine bıraktı ve gözlerini kapattı.
Show More (-2)
|
11 |
drop |
azalmak |
v. |
|
- The interest in real estate dropped sharply.
- Gayrimenkule olan ilgi hızla azaldı.
Show More (-2)
|
12 |
drop |
alçalmak |
v. |
|
- The path dropped away into the lush woods.
- Yol yemyeşil ormana doğru alçalıyordu.
Show More (-2)
|
13 |
drop |
uğramak |
v. |
|
- How about you drop by for a glass of wine?
- Uğrayıp bir kadeh şarap içmeye ne dersin?
Show More (-2)
|
14 |
drop |
terk etmek |
v. |
|
- Kelly dropped Mike after a massive argument about their future.
- Kelly, gelecekleri hakkında büyük bir tartışmanın ardından Mike'ı terk etti.
Show More (-2)
|
15 |
drop |
çıkarılmak |
v. |
|
- Their star player was dropped from the team.
- Yıldız oyuncuları takımdan çıkarıldı.
Show More (-2)
|
16 |
drop |
(fiyat) düşürmek |
v. |
|
- I needed money, so I dropped the price of my car.
- Paraya ihtiyacım vardı, bu yüzden arabamın fiyatını düşürdüm.
Show More (-2)
|
17 |
drop |
düşme |
n. |
|
- This phone can survive a 15-meter drop.
- Bu telefon 15 metreden düşmeye dayanıklıdır.
Show More (-2)
|
18 |
drop |
(bir yere) bırakmak |
v. |
|
- I'll drop your laptop around on my to work.
- İşe giderken senin dizüstü bilgisayarı da bırakırım.
Show More (-2)
|
19 |
drop |
(suçlama vb.) geri çekmek |
v. |
|
- We convinced her to drop all charges against him.
- Adama karşı yaptığı tüm suçlamaları geri çekmeye onu ikna ettik.
Show More (-2)
|
20 |
drop |
azalma |
n. |
|
- This has led to a drop in consumption by 31%.
- Bu da tüketimin %31 oranında azalmasına yol açmıştır.
Show More (-2)
|
21 |
drop |
kesilmek |
v. |
|
- Any violations should be penalised by a drop in financial support.
- Herhangi bir ihlal, mali desteğin kesilmesiyle cezalandırılmalıdır.
Show More (-2)
|
22 |
drop |
vazgeçmek |
v. |
|
- Our opinion was thus dropped at the time.
- Bu nedenle o zamanki görüşümüzden vazgeçtik.
Show More (-2)
|
23 |
drop |
çıkarmak |
v. |
|
- He was dropped from the team for using drugs.
- Uyuşturucu kullandığı için takımdan çıkarıldı.
Show More (-2)
|
24 |
drop |
alçaltmak |
v. |
|
- He dropped his voice.
- O, sesini alçalttı.
Show More (-2)
|
25 |
drop |
damlatmak |
v. |
|
- She dropped lemon juice into her tea.
- Çayına limon suyu damlattı.
Show More (-2)
|