1 |
drop |
düşürmek |
v. |
|
- He accidentally dropped his phone and broke it.
- Yanlışlıkla telefonunu düşürüp kırmış.
- Now, after the Federal Reserve's drop in interest rates yesterday, all eyes are on the ECB.
- Federal Rezerv'in dün faiz oranlarını düşürmesinin ardından şimdi tüm gözler ECB'de.
- Perhaps we should focus on the fact that the prosecution is now recommending that the charges against her be dropped.
- Belki de savcılığın şu anda kendisine yönelik suçlamaların düşürülmesini tavsiye ettiği gerçeğine odaklanmalıyız.
- Tom dropped his coffee cup on the kitchen floor.
- Tom kahve fincanını mutfakta yere düşürdü.
- I'm always dropping things.
- Ben her zaman bir şeyler düşürüyorum.
- Tom dropped his glass, but it didn't break.
- Tom bardağını düşürdü ama kırılmadı.
- Tom dropped the cup.
- Tom fincanı düşürdü.
- Tom dropped Mary at day care.
- Tom günlük bakımda Mary'yi düşürdü.
- He dropped his wallet, and now it's mine.
- O cüzdanını düşürdü ve şimdi o benim.
- The charges against Tom have been dropped.
- Tom aleyhindeki suçlamalar düşürüldü.
- Tom dropped his cup and broke it.
- Tom fincanını düşürdü ve kırdı.
- Tom dropped this.
- Tom bunu düşürdü.
- I dropped one.
- Ben birini düşürdüm.
- She will drop it this time.
- O bunu bu sefer düşürecek.
- I'd like you to drop the charges.
- Suçlamaları düşürmenizi istiyorum.
- She dropped the glass.
- Bardağı düşürdü.
- You've dropped your wallet.
- Cüzdanını düşürmüşsün.
- Tom bent down and picked up the pen that he'd dropped.
- Tom eğildi ve düşürdüğü kalemi aldı.
- Just don't drop it.
- Sakın düşürme.
- Don't drop that glass.
- O bardağı düşürme.
- Excuse me, I think you've dropped something.
- Affedersiniz, sanırım bir şey düşürdünüz.
- The waiters bumped into each other and dropped their trays.
- Garsonlar birbirlerine çarptılar ve tepsilerini düşürdüler.
- Take care not to drop that glass.
- Bardağı düşürmemeye dikkat edin.
- Don't drop it.
- Onu düşürme.
- I dropped a fork.
- Çatalımı düşürdüm.
- Tom dropped a strawberry on the floor and Mary stepped on it.
- Tom yere bir çilek düşürdü ve Mary üzerine bastı.
- Tom dropped his new smartphone.
- Tom yeni akıllı telefonunu düşürdü.
- Charges were later dropped.
- Suçlamalar daha sonra düşürüldü.
- My husband was so flabbergasted he dropped his car keys.
- Kocam o kadar şaşkına dönmüştü ki araba anahtarlarını düşürdü.
- I dropped the pitcher and it broke.
- Sürahiyi düşürdüm ve kırıldı.
- The charges against Tom have been dropped.
- Tom'a yapılan suçlamalar düşürüldü.
- You dropped your bags.
- Çantalarınızı düşürdünüz.
- I dropped the plate accidentally.
- Tabağı yanlışlıkla düşürdüm.
- Tom dropped his books on the floor.
- Tom kitaplarını yere düşürdü.
- Take care not to drop that glass.
- Bardağı düşürmemek için dikkat et.
- Grandma dropped her glasses and they broke.
- Büyükannem gözlüğünü düşürdü ve kırıldı.
- He dropped his books on the floor.
- Kitaplarını yere düşürdü.
- Tom dropped the vase.
- Tom vazoyu düşürdü.
- You will drop it this time.
- Bu sefer sen düşüreceksin.
- I dropped my key somewhere around here.
- Anahtarımı buralarda bir yere düşürdüm.
- He dropped the anchovies.
- O, hamsileri düşürdü.
- It would break if you dropped it.
- Düşürürseniz kırılır.
- I'm always dropping things.
- Her zaman bir şeyleri düşürüyorum.
- Sami dropped everything he was holding.
- Sami elindeki her şeyi düşürdü.
- You dropped your bag.
- Çantanı düşürdün.
- Someone dropped this.
- Birisi bunu düşürdü.
- You dropped your phone.
- Telefonunu düşürdün.
- Tom dropped a cup on the floor and it shattered into a thousand pieces.
- Tom yere bir bardak düşürdü ve bardak binlerce parçaya ayrıldı.
- He dropped a vase.
- Vazoyu düşürdü.
- Someone dropped this.
- Biri bunu düşürdü.
- I dropped the vase and it broke.
- Vazoyu düşürdüm ve kırıldı.
- You dropped your pencil.
- Kalemini düşürdün.
- Tom dropped his gun into the river.
- Tom silahını nehre düşürdü.
- Tom accidentally dropped an egg on the floor.
- Tom kazara yere bir yumurta düşürdü.
- I dropped the vase.
- Vazoyu düşürdüm.
- Tom dropped a strawberry on the floor and Mary stepped on it.
- Tom yere bir çilek düşürdü ve Mary onun üstüne bastı.
- Tom dropped his glass.
- Tom bardağını düşürdü.
- It would break if you dropped it.
- Eğer düşürürsen kırılır.
- I dropped the glass.
- Bardağı düşürdüm.
- He dropped his wallet, and now it's mine.
- Cüzdanını düşürdü ve şimdi benim.
- I dropped one.
- Birini düşürdüm.
- Excuse me, I dropped my chopsticks.
- Affedersiniz, yemek çubuklarımı düşürdüm.
- You dropped your glasses.
- Gözlüğünü düşürdün.
- Tom dropped snow down Mary's collar.
- Tom, Mary'nin yakasından aşağı kar düşürdü.
- I think you dropped this.
- Sanırım bunu düşürdün.
- Did your mother drop you on your head as a child?
- Çocukken anneniz sizi başınızın üstüne mi düşürdü?
- You dropped your bags.
- Çantalarını düşürdün.
- You dropped your wallet.
- Cüzdanını düşürmüşsün.
- I dropped the vase.
- Ben vazoyu düşürdüm.
- Galileo dropped two balls from the Tower of Pisa.
- Galileo, Pisa Kulesi'nden iki top düşürdü.
- I almost dropped my cellphone into the pool.
- Cep telefonumu neredeyse havuza düşürüyordum.
- Take care not to drop the bottle.
- Dikkat edin de şişeyi düşürmeyin.
- The Emperor agreed to drop the demand for money.
- İmparator para talebini düşürmeyi kabul etti.
- I dropped the cup.
- Bardağı düşürdüm.
- He dropped the cup and broke it.
- Bardağı düşürdü ve kırdı.
- You've dropped your wallet.
- Cüzdanını düşürdün.
- She dropped her handkerchief on purpose to draw his attention.
- Onun dikkatini çekmek için mendilini bilerek düşürdü.
- My husband was so flabbergasted he dropped his car keys.
- Kocam o kadar şaşırdı ki arabasının anahtarlarını düşürdü.
- Tom dropped a cup on the floor and it shattered into a thousand pieces.
- Tom yere bir fincan düşürdü ve fincan tuzla buz oldu.
- Did I drop that?
- Onu düşürdün mü?
- Tom dropped his knife.
- Tom bıçağını düşürdü.
- Tom accidentally dropped an egg on the floor.
- Tom yanlışlıkla yere bir yumurta düşürdü.
- I dropped something.
- Bir şey düşürdüm.
- You dropped your hat.
- Şapkanı düşürdün.
- I almost dropped my cellphone into the pool.
- Neredeyse cep telefonumu havuza düşürüyordum.
- He dropped the cup.
- Fincanı düşürdü.
- You will drop it this time.
- Onu bu sefer düşüreceksin.
- I dropped my pencil.
- Kalemimi düşürdüm.
- Jamie dropped his mobile, but a girl found it.
- Jamie telefonunu düşürmüş ama bir kız onu bulmuş.
- You dropped your bag.
- Çantanızı düşürdünüz.
- I'm sorry, I dropped my knife.
- Özür dilerim, bıçağımı düşürdüm.
- Tom broke his eyeglass frames when he dropped his glasses.
- Tom gözlüğünü düşürünce gözlük çerçevelerini kırdı.
- Tom dropped a dish and it broke.
- Tom bir tabak düşürdü ve kırıldı.
- Where did you drop them?
- Onları nerede düşürdün?
- I dropped my apple.
- Elmamı düşürdüm.
- Let's just drop it.
- Hadi sadece onu düşürelim.
- Don't drop the soap.
- Sabunu düşürme.
- You dropped your suitcase.
- Bavulunu düşürdün.
- I dropped the pencil I was holding.
- Elimdeki kalemi düşürdüm.
- Charges against Tom have been dropped.
- Tom'a karşı suçlamalar düşürüldü.
- Tom dropped his flashlight.
- Tom el fenerini düşürdü.
- I was afraid that I might drop the vase.
- Vazoyu düşürmekten korkuyordum.
- Don't drop that cup.
- O bardağı düşürme.
- He dropped it.
- Onu düşürdü.
- My sister dropped her plate on the floor.
- Kız kardeşim tabağını yere düşürdü.
- I dropped the plate accidentally.
- Yanlışlıkla tabağı düşürdüm.
- Did I drop that?
- Düşürdüm mü?
- Tom dropped something.
- Tom bir şey düşürdü.
- You dropped your backpack.
- Sırt çantanı düşürdün.
- You dropped your wallet.
- Cüzdanını düşürdün.
- Did you drop it?
- Bunu düşürdünüz mü?
- I dropped my spoon.
- Kaşığımı düşürdüm.
- Next time, don't drop it.
- Bir dahaki sefere düşürme.
- Did you drop it?
- Düşürdün mü?
- Tom dropped his coffee cup.
- Tom kahve fincanını düşürdü.
- I dropped my sandwich.
- Sandviçimi düşürdüm.
- What did Tom drop?
- Tom ne düşürdü?
- She will drop it this time.
- Bu sefer o düşürecek.
- You must have dropped them.
- Onları düşürmüş olmalısın.
- You've dropped your pen.
- Tükenmez kalemini düşürmüşsün.
- I'm sorry, I dropped my knife.
- Üzgünüm, bıçağımı düşürdüm.
- You've dropped your pen.
- Dolma kalemini düşürdün.
- Tom dropped his cup and broke it.
- Tom fincanını düşürüp kırdı.
- I dropped my keys.
- Anahtarlarımı düşürdüm.
- The Emperor agreed to drop the demand for money.
- İmparator, para talebini düşürmeyi kabul etti.
- Next time, don't drop it.
- Gelecek sefer onu düşürmeyin.
- I dropped the cup.
- Kupayı düşürdüm.
- Take care not to drop the bottle.
- Şişeyi düşürmemeye özen göster.
- Jim dropped his pen and bent to pick it up.
- Jim, kalemini düşürdü ve onu almak için eğildi.
- I dropped it into the garbage chute and forgot about it.
- Onu çöp bacasına düşürdüm sonra da almayı unuttum.
- Layla dropped her weapon.
- Layla silahını düşürdü.
- I almost dropped my sandwich.
- Neredeyse sandviçimi düşürüyordum.
- Don't drop that cup.
- O fincanı düşürme.
- I thought I'd dropped something.
- Bir şey düşürdüm sandım.
- Jim dropped his pen and bent to pick it up.
- Jim, kalemini düşürdü ve almak için eğildi.
- You dropped your key.
- Anahtarını düşürmüşsün.
- Tom dropped his pencil.
- Tom kalemini düşürdü.
- I think you dropped this.
- Sanırım bunu düşürdünüz.
- Tom broke his eyeglass frames when he dropped his glasses.
- Tom gözlüklerini düşürdüğünde gözlük çerçevelerini kırdı.
- I was afraid that I might drop the vase.
- Vazoyu düşürebilirim korktum.
- He dropped the sausage on the ground.
- Sosisi yere düşürdü.
- Tom accidentally dropped the container from his crane.
- Tom konteyneri kazara vincinden düşürdü.
- I dropped the pitcher and it broke.
- Sürahiyi düşürdüm ve o kırıldı.
- Tom dropped his phone in the water.
- Tom telefonunu suya düşürdü.
- He dropped the cup.
- Bardağı düşürdü.
- Jamie dropped his mobile, but a girl found it.
- Jamie cep telefonunu düşürdü fakat bir kız onu buldu.
- Tom dropped the cup.
- Tom bardağı düşürdü.
- Whatever you do, don't drop your new phone.
- Ne yaparsan yap, yeni telefonunu düşürme.
- I dropped my key somewhere around here.
- Anahtarımı buralarda bir yerde düşürdüm.
- He dropped the cup and broke it.
- O, kupayı düşürdü ve kırdı.
- I won't drop it.
- Onu düşürmeyeceğim.
- He dropped the anchovies.
- Hamsileri düşürdü.
- Tom dropped his phone.
- Tom telefonunu düşürdü.
- I dropped a fork.
- Bir çatal düşürdüm.
- Don't drop it.
- Sakın düşürme.
- I thought I'd dropped something.
- Bir şey düşürdüğümü düşündüm.
- He dropped a vase.
- O bir vazo düşürdü.
- I almost dropped a plate.
- Neredeyse bir tabak düşürüyordum.
- You dropped your key.
- Anahtarını düşürdün.
- Tom dropped the glass.
- Tom bardağı düşürdü.
- Tom accidentally dropped the container from his crane.
- Tom yanlışlıkla vinçten konteyneri düşürdü.
- Tom dropped his glass, but it didn't break.
- Tom bardağını düşürdü ama o kırılmadı.
- Grandma dropped her glasses and they broke.
- Büyükanne gözlüğünü düşürdü ve o kırıldı.
- Sami dropped everything he was holding.
- Sami tutmakta olduğu her şeyi düşürdü.
- You dropped your handkerchief.
- Mendilini düşürdün.
- I dropped the pencil I was holding.
- Tuttuğum kalemi düşürdüm.
- You dropped your glasses.
- Gözlüğünüzü düşürdünüz.
- You dropped your glasses.
- Gözlüklerini düşürdün.
Show More (166)
|
2 |
drop |
bırakmak |
v. |
|
- It's been more than ten years, just drop it already!
- On yıldan fazla oldu, bırak artık şunu ya!
- Therefore we must drop not just two, but all four of those issues.
- Bu nedenle sadece iki konuyu değil, bu dört konuyu da bir kenara bırakmalıyız.
- However, we will definitely not drop the issue.
- Ancak biz bu konunun peşini kesinlikle bırakmayacağız.
- Drop that space gun or I'll shoot, like so.
- O uzay tabancasını bırak yoksa ateş ederim, aynen böyle.
- Drop that space gun or I'll shoot, like so.
- O uzay silahını bırak yoksa öylece ateş edeceğim.
- Could you drop me at the bus station?
- Beni otobüs durağına bırakabilir misin?
- When he saw the policeman, the thief dropped the purse and ran.
- Hırsız polisi görünce çantayı bırakıp kaçtı.
- Even if the performance is good, I still say we drop the project.
- Performans iyi olsa bile, yine de projeyi bırakalım derim.
- Drop the knife, Tom.
- Bıçağı bırak, Tom.
- Drop the knife!
- Bıçağı bırak!
- Could you drop this package off at Tom's on your way home?
- Eve dönerken bu paketi Tom'a bırakabilir misin?
- Drop the gun!
- Silahını bırak!
- I need to drop these useless perceptions to take full throttle over my life.
- Hayatıma tam gaz devam edebilmek için bu gereksiz algıları bırakmam gerekiyor.
- I asked Tom to drop me off at the airport.
- Tom'un beni havaalanında bırakmasını istedim.
- You people are urged to drop the earthly impulse.
- Sizlerden dünyevi dürtüleri bırakmanız isteniyor.
- I dropped Tom off at his friend's house.
- Tom'u arkadaşının evine bıraktım.
- I said drop your weapon!
- Silahını bırak dedim!
- Tom dropped out of school to support his family.
- Tom ailesini desteklemek için okulu bıraktı.
- Okay, I'll drop it.
- Tamam, onu bırakacağım.
- I had to drop Tom off at school.
- Tom'u okula bırakmak zorundaydım.
- Please drop me off at the station.
- Lütfen beni istasyonda bırak.
- I had to drop something off at Tom's office.
- Tom'un ofisine bir şey bırakmak zorundaydım.
- I dropped them off at the airport.
- Onları havaalanına bıraktım.
- Drop your guns.
- Silahlarınızı bırakın.
- Tom dropped us off in front of the station.
- Tom bizi istasyonun önünde bıraktı.
- Drop your guns!
- Silahlarınızı bırakın!
- Can we just drop it?
- Bırakabilir miyiz?
- Just drop it already!
- Bırak artık şunu!
- I need to drop these useless perceptions to take full throttle over my life.
- Bu işe yaramaz algıları bırakıp hayatıma tam gaz devam etmeliyim.
- Tom dropped Mary off at her friend's house.
- Tom Mary'yi arkadaşının evine bıraktı.
- Could you drop me at the bus station?
- Beni otobüs durağına bırakabilir misiniz?
- Tom dropped out of school to work full-time.
- Tom tam gün çalışmak için okulu bıraktı.
- I said drop your gun!
- Silahını bırak dedim!
- Tom dropped his kids off at school.
- Tom çocuklarını okula bıraktı.
- Drop the gun!
- Silahı bırak!
- Tom dropped his son off at school.
- Tom oğlunu okula bıraktı.
- I said drop it!
- Onu bırak dedim!
- Let's drop it.
- Onu bırakalım.
- I had to drop something off at Tom's office.
- Tom'un ofisine bir şey bırakmak zorunda kaldım.
- Tom dropped his daughter off at school.
- Tom kızını okula bıraktı.
- Sami dropped Layla home after the concert.
- Sami konserden sonra Layla'yı eve bıraktı.
- I want you to drop it.
- Bırakmanı istiyorum.
- Can I drop you off?
- Seni bırakabilir miyim?
- I dropped her myself at school.
- Onu okula kendim bıraktım.
- The police ordered the suspect to drop his gun.
- Polis şüphelinin silahını bırakmasını emretti.
- Tom dropped out of school to support his family.
- Tom ailesine destek olmak için okulu bıraktı.
- Tom dropped Mary at day care.
- Tom, Mary'yi kreşe bıraktı.
- Tom dropped me off at the airport.
- Tom beni havaalanına bıraktı.
- I dropped her off at the airport.
- Onu havaalanına bıraktım.
- When he saw the policeman, the thief dropped the purse and ran.
- Hırsız, polisi gördüğünde, cüzdanı bıraktı ve kaçtı.
- We'll drop you off on the way.
- Seni de yolda bırakırız.
- Tell your men to drop their guns.
- Adamlarına silahlarını bırakmalarını söyle.
- I said drop it!
- Bırak dedim!
- He dropped a letter into the mailbox.
- Posta kutusuna bir mektup bıraktı.
- Drop the knife!
- Bıçağını bırak!
- I'll drop you off at the station.
- Sizi istasyonda bırakacağım.
- I had to drop Tom off at school.
- Tom'u okula bırakmak zorunda kaldım.
- Tom dropped out of school to work full-time.
- Tom tam zamanlı çalışmak için okulu bıraktı.
- Can we please drop this?
- Lütfen bunu bırakabilir miyiz?
- Tom dropped Mary off at the supermarket.
- Tom Mary'yi süpermarkette bıraktı.
- Tom dropped Mary off in front of John's.
- Tom, Mary'i John'un evinin önüne bıraktı.
- Could you drop me off?
- Beni bırakabilir misin?
- Sami dropped his girlfriend at college.
- Sami kız arkadaşını üniversiteye bıraktı.
- I dropped Tom off at the library.
- Tom'u kütüphaneye bıraktım.
- Let's just drop it.
- Bırakalım gitsin.
- Tom dropped Mary off at the supermarket.
- Tom, Mary'i süpermarkete bıraktı.
- Drop your weapons!
- Silahlarınızı bırakın!
- Sami dropped Layla off in a secluded area.
- Sami, Layla'yı tenha bir yere bıraktı.
- I've dropped a bomb on Moscow.
- Moskova'ya bir bomba bıraktım.
- Drop the gun.
- Silahı bırak.
- Tom dropped Mary off at school.
- Tom Mary'i okula bıraktı.
- Tom dropped his kids off at school on his way to work.
- Tom işe giderken çocuklarını okula bıraktı.
- Can we just drop this?
- Bunu bırakabilir miyiz?
- We need to drop the dog off at the kennel.
- Köpeği kulübeye bırakmamız lazım.
- Where did you drop them?
- Onları nereye bıraktınız?
- I'll drop you off at the station.
- Seni arabayla İstasyona bırakacağım.
- Sami dropped Layla off on a street corner.
- Sami, Layla'yı bir sokak köşesine bıraktı.
- Please drop me off at the station.
- Beni arabayla istasyona bırak.
- I asked Tom to drop me off at the train station.
- Tom'un beni tren istasyonuna bırakmasını istedim.
- The police ordered the suspect to drop his gun.
- Polis şüpheliye silahını bırakmasını emretti.
- Tom dropped Mary off in front of John's.
- Tom, Mary'yi John'un evinin önünde bıraktı.
- Tom dropped Mary off at the station.
- Tom, Mary'yi istasyona bıraktı.
- Layla dropped her weapon.
- Leyla silahını bıraktı.
- You people are urged to drop the earthly impulse.
- Siz insanlardan dünyevi dürtüleri bırakmanız isteniyor.
- I won't drop it.
- Onu bırakmayacağım.
- Tom dropped Mary off at her friend's house.
- Tom, Mary'yi arkadaşının evine bıraktı.
- A friend dropped me off.
- Bir arkadaşım beni bıraktı.
- I dropped Tom off at daycare.
- Tom'u kreşe bıraktım.
- Galileo dropped two balls from the Tower of Pisa.
- Galileo, Pisa Kulesi'nden iki top bıraktı.
- Layla dropped her daughter at school.
- Layla kızını okula bıraktı.
- She dropped me off at my apartment.
- Beni evime bıraktı.
- Sami dropped Layla off at the mosque.
- Sami, Layla'yı camiye bıraktı.
- A friend dropped me off.
- Bir arkadaş beni bıraktı.
- He dropped her a line.
- Ona bir satır bıraktı.
- Let's drop it.
- Bırakalım.
- Drop your weapon or I'll shoot.
- Silahını bırak yoksa vururum.
- Tom dropped Mary off at the library.
- Tom, Mary'yi kütüphaneye bıraktı.
- Just drop me here.
- Beni şuraya bırak yeter.
- I dropped Tom off at school on my way to work.
- İşe giderken Tom'u okula bıraktım.
- Drop your weapon or I'll shoot.
- Silahını bırak yoksa ateş ederim.
- Layla dropped her daughter at school.
- Leyla, kızını okula bıraktı.
- Can you drop me off at the station?
- Beni istasyona bırakabilir misin?
- Tom dropped Mary off at a hotel.
- Tom Mary'yi bir otele bıraktı.
- He'll drop you off at the airport.
- Seni havaalanına bırakacak.
- Could you drop this package off at Tom's on your way home?
- Eve giderken bu paketi Tom'un evine bırakır mısın?
- We'll drop Tom off on the way.
- Tom'u yolda bırakırız.
- Tom dropped me off at the airport.
- Tom beni havalimanına bıraktı.
- I dropped Tom off at the airport.
- Tom'u havaalanına bıraktım.
- I asked Tom to drop me off at the train station.
- Tom'dan beni tren istasyonuna bırakmasını istedim.
- I asked Tom to drop me off at the airport.
- Tom'dan beni havaalanına bırakmasını istedim.
- I dropped her off at the airport.
- Onu havalimanında bıraktım.
- Okay, I'll drop it.
- Tamam, bırakıyorum.
- Just drop me here.
- Beni buraya bırak.
- Tom dropped Mary off at a hotel.
- Tom, Mary'yi bir otele bıraktı.
- Tom dropped me off at school on his way to work.
- Tom işe giderken beni okula bıraktı.
- Tell your men to drop their weapons.
- Adamlarına silahlarını bırakmalarını söyle.
- Tom dropped his phone.
- Tom telefonu bıraktı.
Show More (114)
|
3 |
drop |
düşmek |
v. |
|
- Employment rates are dropping in both Greece and Germany.
- Hem Yunanistan'da hem de Almanya'da istihdam oranları düşüyor.
- In recent years our number of miners has dropped from twenty-four thousand to around eight thousand.
- Son yıllarda madenci sayımız yirmi dört binden sekiz bin civarına düşmüştür.
- Prices dropped recently.
- Son zamanlarda fiyatlar düştü.
- The dollar's exchange rate has dropped dramatically.
- Doların döviz kuru önemli ölçüde düştü.
- Sami's grades dropped.
- Sami'nin notları düştü.
- A cat always lands on its feet, even if upside down when dropped.
- Bir kedi düştüğünde baş aşağı olsa bile her zaman ayaklarının üzerine düşer.
- Prices dropped suddenly.
- Fiyatlar aniden düştü.
- When we sleep, our body temperature drops by several degrees.
- Uyurken vücut sıcaklığımız birkaç derece düşer.
- The charges have been dropped.
- Suçlamalar düştü.
- Tom wondered why soybean prices were dropping.
- Tom soya fasulyesi fiyatlarının neden düştüğünü merak ediyordu.
- In some parts of the ocean, krill populations have dropped by over 80 percent.
- Okyanusun bazı bölgelerinde, kril popülasyonları yüzde 80'in üzerinde düştü.
- Tom dropped to his knees.
- Tom dizlerinin üstüne düştü.
- The stock market has dropped today.
- Borsa bugün düştü.
- My jaw dropped.
- Çenem düştü.
- I dropped to the floor.
- Ben yere düştüm.
- Tom wondered why soybean prices were dropping.
- Tom soya fasulyesi fiyatlarının neden düştüğünü merak etti.
- The glass dropped from his hand.
- Bardak onun elinden düştü.
- Tom's jaw dropped.
- Tom'un çenesi düştü.
- The youngest boy dropped behind the other tourists.
- En küçük çocuk diğer turistlerin arkasına düştü.
- Tom's blood pressure dropped to a dangerous level.
- Tom'un kan basıncı tehlikeli bir seviyeye düştü.
- Tom's approval rating is dropping.
- Tom'un onaylanma oranı düşüyor.
- A book dropped from the shelf.
- Raftan bir kitap düştü.
- The population of the town dropped by a third.
- Kasabanın nüfusu üçte bir oranında düştü.
- When we sleep, our body temperature drops by several degrees.
- Uyuduğumuzda vücut ısımız birkaç derece düşer.
- Stock prices dropped.
- Hisse senedi fiyatları düştü.
- Charges were later dropped.
- Suçlamalar daha sonra düştü.
- The dollar dropped to 125 today from 126 yen yesterday.
- Dolar dün 126 yen iken bugün 125 yene düştü.
- The number of houses being built was dropping.
- İnşa edilen evlerin sayısı düşüyordu.
- The population of the village dropped by a third.
- Köyün nüfusu üçte bir oranında düştü.
- Tom's approval rating is dropping.
- Tom'un onay derecesi düşüyor.
- I dropped to the floor.
- Yere düştüm.
- Gas prices have dropped.
- Benzin fiyatları düştü.
- The population of the country dropped by a third.
- Ülkenin nüfusu üçte bir oranında düştü.
- Tom isn't going to stop till he drops.
- Tom düşene kadar durmayacak.
- The population of the region dropped by a third.
- Bölgenin nüfusu üçte bir oranında düştü.
- Layla's face dropped.
- Layla'nın yüzü düştü.
- The level of the lake dropped.
- Gölün seviyesi düştü.
- A coin dropped out of his pocket.
- Cebinden bir bozuk para düştü.
- Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings.
- 20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır.
- You were dropped on head as a child.
- Çocukken başınızdan düştünüz.
- The dollar's exchange rate has dropped dramatically.
- Dolar kuru önemli ölçüde düştü.
- Prices dropped recently.
- Fiyatlar son zamanlarda düştü.
- Tom worked until he dropped.
- Tom düşene kadar çalıştı.
- The glass dropped from his hand.
- Bardak elinden düştü.
- Prices have dropped recently.
- Fiyatlar son zamanlarda düştü.
- The temperature has suddenly dropped.
- Sıcaklık aniden düştü.
- The charges have been dropped.
- Masraflar düştü.
- Tom's approval rating is dropping.
- Tom'un onay notu düşüyor.
- The number of students is dropping.
- Öğrenci sayısı düşüyor.
- The population of the city dropped by a third.
- Şehrin nüfusu üçte bir oranında düştü.
- Tom's blood pressure dropped to a dangerous level.
- Tom'un tansiyonu tehlikeli bir seviyeye düştü.
- A coin dropped out of his pocket.
- Onun cebinden madeni para düştü.
- The number of students is dropping.
- Öğrencilerin sayısı düşüyor.
- Fadil's grades dropped.
- Fadıl'ın notları düştü.
- The dollar's exchange rate has dropped dramatically.
- Dolar kuru dramatik bir şekilde düştü.
- You were dropped on head as a child.
- Çocukken kafa üstü düşmüştün.
- Leaves were dropping silently to the ground.
- Yapraklar sessizce yere düşüyordu.
Show More (54)
|
4 |
drop |
düşüş |
n. |
|
- There was a dramatic drop in temperatures throughout the country.
- Ülke genelinde sıcaklıklarda çarpıcı bir düşüş yaşandı.
- If the CAP budget is frozen, this means an irrevocable drop in direct payments.
- OTP bütçesinin dondurulması, doğrudan ödemelerde geri dönülemez bir düşüş anlamına gelmektedir.
- There was a considerable drop in overall exports of 7,1% in the first half of 1999.
- Toplam ihracatta, 1999'un ilk yarısında, % 7,1'lik önemli bir düşüş olmuştur.
- How can we then come up with a 5% drop in the intervention price?
- O halde müdahale fiyatında %5'lik bir düşüşü nasıl sağlayabiliriz?
- In my own country, Ireland, there has been an almost 20% drop in farm incomes this year when inflation is factored in.
- Kendi ülkem İrlanda'da enflasyon da hesaba katıldığında bu yıl çiftlik gelirlerinde neredeyse %20'lik bir düşüş yaşandı.
- If you look at rail freight in Europe, for example, the drop in traffic is quite alarming.
- Örneğin Avrupa'daki demiryolu taşımacılığına bakarsanız, trafikteki düşüş oldukça endişe vericidir.
- Reducing aid through modulation leads to an unreasonable drop in agricultural income.
- Modülasyon yoluyla yardımların azaltılması tarımsal gelirde makul olmayan bir düşüşe yol açar.
- Reducing aid through modulation leads to an unreasonable drop in agricultural income.
- Modülasyon yoluyla yardımın azaltılması tarımsal gelirde makul olmayan bir düşüşe yol açar.
- The explanatory statement for this report welcomes the drop in unemployment at European level.
- Bu raporun açıklayıcı beyanı, Avrupa düzeyinde işsizlikteki düşüşü memnuniyetle karşılamaktadır.
- The drop in the structural funds for the current Member States I applaud.
- Mevcut Üye Devletler için yapısal fonlardaki düşüşü alkışlıyorum.
- In France, in particular, we are seeing a worrying drop in the number of researchers.
- Özellikle Fransa'da araştırmacı sayısında endişe verici bir düşüş görüyoruz.
- This is still a sharp drop compared to the 0.33 % of the early '90s.
- Bu, 90'ların başındaki %0,33'lük orana kıyasla hala keskin bir düşüştür.
- You could've heard a pin drop.
- Bir iğnenin düşüşünü duyabilirdin.
- You could hear a pin drop.
- Bir iğnenin düşüşünü duyabilirdiniz.
- There was a general drop in prices.
- Fiyatlarda genel bir düşüş vardı.
- There was a drop in temperature after it rained.
- Yağmur yağdıktan sonra sıcaklıkta bir düşüş oldu.
- There was a sudden drop in the temperature last night.
- Dün gece sıcaklıkta ani bir düşüş oldu.
- There was a drop in temperature after the rain.
- Yağmurdan sonra sıcaklıkta bir düşüş oldu.
- There was a general drop in prices.
- Fiyatlarda genel bir düşüş oldu.
Show More (16)
|
5 |
drop |
atmak |
v. |
|
- Drop that space gun or I'll shoot, like so.
- At uzay tabancasını yoksa seni vururum, işte böyle.
- I dropped it into the garbage chute and forgot about it.
- Çöp kanalına attım ve unuttum.
- Sami dropped the murder weapon in a lake.
- Sami cinayet silahını bir göle attı.
- Sami dropped the murder weapon in a lake.
- Sami cinayet silahını göle attı.
- He dropped a letter into the mailbox.
- Posta kutusuna bir mektup attı.
- The USA dropped an atomic bomb on Hiroshima in 1945.
- ABD 1945'te Hiroşima'ya bir atom bombası attı.
- Tom dropped a coin into the beggar's cup.
- Tom dilencinin kupasına bozuk para attı.
- They dropped an atomic bomb on Hiroshima.
- Hiroşima'ya atom bombası attılar.
- Drop your gun!
- At silahını!
- They dropped an atomic bomb on Hiroshima.
- Onlar Hiroşima'ya bir atom bombası attılar.
- You could have heard a pin drop.
- İğne atsan sesi duyulurdu.
- Galileo dropped two iron balls from the top of the tower.
- Galileo kulenin tepesinden iki demir top attı.
- The USA dropped an atomic bomb on Hiroshima in 1945.
- ABD 1945'te Hiroşima'ya atom bombası attı.
Show More (11)
|
6 |
drop |
damla |
n. |
|
- A drop of sweat ran down his forehead.
- Alnından bir damla ter aktı.
- LIFE is just a drop in the ocean of European policy.
- LIFE, Avrupa politikasının okyanusunda sadece bir damladır.
- No, I haven't touched a drop since that night.
- Hayır, o geceden beri bir damlasına bile dokunmadım.
- No, I haven't touched a drop since that night.
- Hayır, o geceden beri bir damla bile dokunmadım.
- No, I haven't touched a drop since that night.
- Hayır, o geceden beri bir damlasına bile el sürmedim.
- No matter how much you hurry your effort is just a drop in the bucket.
- Ne kadar acele ederseniz edin, gayretiniz kovadaki bir damladan ibarettir.
- Every drop is important.
- Her damla önemlidir.
- Every drop is important.
- Her damla önemli.
- OK, just a drop.
- Tamam, sadece bir damla.
- One drop plus one drop makes a bigger drop, not two.
- Bir damla bir damla daha iki damla etmez, daha büyük bir damla eder.
- I drank even the last drop.
- Son damlasına kadar içtim.
- One drop plus one drop makes a bigger drop, not two.
- Bir damla artı bir damla daha büyük bir damla yapar, iki damla değil.
- It is just a drop in the bucket.
- O sadece kovadaki bir damladır.
Show More (10)
|
7 |
drop |
düşme |
n. |
|
- This phone can survive a 15-meter drop.
- Bu telefon 15 metreden düşmeye dayanıklıdır.
- There was a drop in temperature after it rained.
- Yağmur yağdıktan sonra sıcaklık düştü.
- I'm still waiting for the prices to drop.
- Hâlâ fiyatların düşmesini bekliyorum.
- The value of the dollar began to drop.
- Doların değeri düşmeye başlamıştı.
- The temperature in Boston is expected to drop to -8°F.
- Boston'da sıcaklığın -8°F'ye kadar düşmesi bekleniyor.
- The temperature in Boston is expected to drop to -22°C.
- Boston'da sıcaklığın -22°C'ye düşmesi bekleniyor.
- The temperature in Boston is expected to drop to -8°F.
- Boston'da hava sıcaklığının -8°F'ye kadar düşmesi bekleniyor.
- The room was so quiet you could hear a pin drop.
- Oda o kadar sessizdi ki bir iğnenin düşmesini bile işitebilirdin.
- The value of the dollar began to drop.
- Doların değeri düşmeye başladı.
- The temperature in Boston is expected to drop to -22°C.
- Boston'da sıcaklığın -22°C'ye kadar düşmesi bekleniyor.
- I'm still waiting for the prices to drop.
- Ben hala fiyatların düşmesini bekliyorum.
Show More (8)
|
8 |
drop |
azalmak |
v. |
|
- The interest in real estate dropped sharply.
- Gayrimenkule olan ilgi hızla azaldı.
- The population of the town dropped by a third.
- Kasabanın nüfusu üçte bir oranında azaldı.
- The population of the city dropped by a third.
- Şehrin nüfusu üçte bir oranında azaldı.
- The population of the region dropped by a third.
- Bölgenin nüfusu üçte bir oranında azaldı.
- In some parts of the ocean, krill populations have dropped by over 80 percent.
- Okyanusun bazı bölgelerinde kril popülasyonu yüzde 80'in üzerinde azalmıştır.
- Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings.
- 20. yüzyılın ortalarından bu yana Pekin'deki hutongların sayısı, yeni yollar ve binalara yer açmak için yıkıldıklarından dramatik bir şekilde azalmıştır.
- The population of the country dropped by a third.
- Ülke nüfusu üçte bir oranında azaldı.
- The population of the village dropped by a third.
- Köyün nüfusu üçte bir oranında azaldı.
- The wind has dropped.
- Rüzgar azaldı.
Show More (6)
|
9 |
drop |
çıkarmak |
v. |
|
- He was dropped from the team for using drugs.
- Uyuşturucu kullandığı için takımdan çıkarıldı.
- Your name has been dropped from the list.
- İsminiz listeden çıkarıldı.
- The company dropped five employees.
- Şirket, beş çalışanı işten çıkardı.
- Your name was dropped from the list.
- İsminiz listeden çıkarıldı.
- Your name was dropped from the list.
- Adınız listeden çıkarıldı.
Show More (2)
|
10 |
drop |
indirmek |
v. |
|
- Just drop me off on the corner of 5th and Broadway.
- Beni 5. Cadde ile Broadway'in köşesinde indir.
- Could you drop me off?
- Beni indirir misin?
- Drop the anchor!
- Çapayı indir!
Show More (0)
|
11 |
drop |
kesilmek |
v. |
|
- Any violations should be penalised by a drop in financial support.
- Herhangi bir ihlal, mali desteğin kesilmesiyle cezalandırılmalıdır.
- He was dropped from the team for using drugs.
- Uyuşturucu kullandığı için takımla ilişiği kesildi.
Show More (-1)
|
12 |
drop |
vazgeçmek |
v. |
|
- Our opinion was thus dropped at the time.
- Bu nedenle o zamanki görüşümüzden vazgeçtik.
- I can't let the matter drop.
- Davadan vazgeçemem.
Show More (-1)
|
13 |
drop |
alçaltmak |
v. |
|
- He dropped his voice.
- O, sesini alçalttı.
- He dropped his voice.
- Sesini alçalttı.
Show More (-1)
|
14 |
drop |
damlatmak |
v. |
|
- She dropped lemon juice into her tea.
- Çayına limon suyu damlattı.
- She dropped lemon juice into her tea.
- O, çayına limon suyu damlattı.
Show More (-1)
|
15 |
drop |
teslimat |
n. |
|
- My last drop today is boxes of clothes for the homeless shelter.
- Bugünkü son teslimatım, evsizler barınağına gidecek giysi kutuları.
Show More (-2)
|
16 |
drop |
bir damla |
n. |
|
- Add ice and a drop of mint-flavored liqueur for a more fresh taste.
- Daha taze bir tat için buz ve bir damla nane aromalı likör ekleyin.
Show More (-2)
|
17 |
drop |
kendini bırakmak |
v. |
|
- She dropped down onto the bed and closed her eyes.
- Kendini yatağın üzerine bıraktı ve gözlerini kapattı.
Show More (-2)
|
18 |
drop |
alçalmak |
v. |
|
- The path dropped away into the lush woods.
- Yol yemyeşil ormana doğru alçalıyordu.
Show More (-2)
|
19 |
drop |
uğramak |
v. |
|
- How about you drop by for a glass of wine?
- Uğrayıp bir kadeh şarap içmeye ne dersin?
Show More (-2)
|
20 |
drop |
terk etmek |
v. |
|
- Kelly dropped Mike after a massive argument about their future.
- Kelly, gelecekleri hakkında büyük bir tartışmanın ardından Mike'ı terk etti.
Show More (-2)
|
21 |
drop |
çıkarılmak |
v. |
|
- Their star player was dropped from the team.
- Yıldız oyuncuları takımdan çıkarıldı.
Show More (-2)
|
22 |
drop |
(fiyat) düşürmek |
v. |
|
- I needed money, so I dropped the price of my car.
- Paraya ihtiyacım vardı, bu yüzden arabamın fiyatını düşürdüm.
Show More (-2)
|
23 |
drop |
(bir yere) bırakmak |
v. |
|
- I'll drop your laptop around on my to work.
- İşe giderken senin dizüstü bilgisayarı da bırakırım.
Show More (-2)
|
24 |
drop |
(suçlama vb.) geri çekmek |
v. |
|
- We convinced her to drop all charges against him.
- Adama karşı yaptığı tüm suçlamaları geri çekmeye onu ikna ettik.
Show More (-2)
|
25 |
drop |
azalma |
n. |
|
- This has led to a drop in consumption by 31%.
- Bu da tüketimin %31 oranında azalmasına yol açmıştır.
Show More (-2)
|
26 |
drop |
(yorgunluktan) çökmek |
v. |
|
- Tom dropped to his knees.
- Tom dizlerinin üzerine çöktü.
Show More (-2)
|
27 |
drop |
araçtan inmek |
v. |
|
- Can I drop you off?
- Seni araçtan indirebilir miyim?
Show More (-2)
|
28 |
drop |
damlamak |
v. |
|
- Drop by drop, the lake fills.
- Damlaya damlaya göl olur.
Show More (-2)
|
29 |
drop |
(yüz) asılmak |
v. |
|
- Layla's face dropped.
- Leyla'nın yüzü asıldı.
Show More (-2)
|