eye - Türkisch Englisch Wörterbuch

eye

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Bedeutungen von dem Begriff "eye" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 72 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
eye n. göz
Defending people with whom you see eye to eye is not difficult.
Göz göze geldiğiniz insanları savunmak zor değildir.

More Sentences
General
eye n. görme gücü
He has a good eye sight.
Onun iyi bir görme gücü vardır.

More Sentences
eye n. bakış
You have bedroom eyes.
Baştan çıkarıcı bakışların var.

More Sentences
eye n. iğne deliği
It is easier for a camel to pass through the eye of a needle than for a rich man to enter the kingdom of God.
Bir devenin bir iğnenin deliğinden geçmesi bir zengin kişinin Tanrı'nın krallığına girmesinden daha kolaydır.

More Sentences
eye n. göz
With your permission, I should like nevertheless to examine this with a more critical eye.
İzninizle, yine de bunu daha eleştirel bir gözle incelemek isterim.

More Sentences
eye n. merkez
The airplane found itself in the eye of the storm.
Uçak kendini fırtınanın merkezinde buldu.

More Sentences
eye v. izlemek
She was eyeing the girl's beautiful ring.
Kızın güzel yüzüğünü izliyordu.

More Sentences
eye v. bakmak
Eyes front, please.
Ön tarafa bakın lütfen.

More Sentences
Colloquial
eye n. dedektif
She hired a private eye.
Özel bir dedektif tuttu.

More Sentences
Optics
eye n. göz
I wear another hat as the Chairman of the committee, thereby keeping an eye on the rapporteur.
Komite Başkanı olarak bir şapka daha takıyorum ve böylece raportöre göz kulak oluyorum.

More Sentences
General
eye n. ayn
eye n. dişi kopça
eye n. kanı
eye n. nazar
eye n. ilmik
eye n. görüş
eye n. gözetme
eye n. tomurcuk
eye n. bakış açısı
eye n. ilik
eye n. halka
eye n. delik
eye n. odak
eye n. orta nokta
eye n. ilgi odağı
eye n. hareket merkezi
eye n. davetkar bakış
eye n. şehvetli bakış
eye n. ayırt etme yeteneği
eye n. karar verme yeteneği
eye n. takdir etme yeteneği
eye n. öz
eye n. dönüm noktası
eye n. anlamlı bakış
eye n. manalı bakış
eye v. gözetlemek
eye v. gözlemek
eye v. dikkatle bakmak
eye v. süzmek
eye v. göz vermek
eye v. görünmek
eye v. gözükmek
Colloquial
eye n. özel araştırmacı
eye n. güneş şapkası çiçeğinin ortasındaki koyu kahverengi kısım
Technical
eye n. halka
eye n. yatak istinadı
eye n. kameranın diyafram açıklığı
eye n. ışığa duyarlı cihaz
Automotive
eye n. delik
eye n. pim yuvası
eye n. yay gözü
Marine
eye n. ana güvertenin en uç noktası
Anatomy
eye n. gözün çevresindeki bölge
eye n. gözün renkli tabakası
eye n. iris
Botanic
eye n. yumru
eye n. filizdeki küçük tomurcuk
eye n. bazı çiçeklerde taç ortasındaki farklı renkli kısım
Breeding
eye n. kuluçka
eye n. civcivler
Meteorology
eye n. tropikal siklonun merkezindeki bulutsuz ve sakin bölge
eye n. rüzgarın estiği nokta
Ornithology
eye n. yuva
eye n. sülün yuvası
eye n. sülün sürüsü
eye n. sülün sürüsü
eye n. sülün yuvası
eye n. tavus kuşu tüyündeki yuvarlak işaret
Slang
eye n. dedektif
eye n. hafiye
Gastronomy
eye n. etin kaliteli orta kısmı
eye n. peynir olgunlaşırken oluşan delik

Bedeutungen, die der Begriff "eye" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
General
slanted eye n. çekik göz
Tom has slanted eyes.
Tom'un çekik gözleri var.

More Sentences
bad eye n. kem göz
My bad eye is this one.
Benim kem gözüm bu.

More Sentences
black eye n. morarmış göz
Tom said nothing about Mary's black eye.
Tom, Mary'nin morarmış gözü hakkında hiçbir şey demedi.

More Sentences
black eye n. siyah göz
I have black eyes.
Siyah gözlerim var.

More Sentences
eye shadow n. göz farı
She's wearing eye shadow.
O göz farı sürüyor.

More Sentences
naked eye n. çıplak göz
Atoms can not be perceived with naked eye.
Atomlar çıplak gözle görülemez.

More Sentences
doll's eye n. bebek gözü
Then the doll's eyes began to shine like two stars and it came to life.
Sonra bebeğin gözleri iki yıldız gibi parlamaya başladı ve canlandı.

More Sentences
eye drops n. göz damlası
After eye surgery, George put in eye drops every fifteen minutes.
Göz ameliyatından sonra, George her on beş dakikada bir göz damlası kullanır.

More Sentences
eye color n. göz rengi
Tom's eye color is green.
Tom'un göz rengi yeşil.

More Sentences
unaided eye n. çıplak göz
The strange object in the sky could be seen with the unaided eye.
Gökyüzündeki garip cisim çıplak gözle görülebiliyordu.

More Sentences
green eye n. yeşil göz
She has big green eyes and beautiful brown skin.
Büyük yeşil gözleri ve güzel kahverengi cildi var.

More Sentences
blue eye n. mavi göz
You have beautiful blue eyes.
Çok güzel mavi gözlerin var.

More Sentences
left eye n. sol göz
Banach was not physically fit for army service, having poor vision in his left eye.
Banach fiziksel olarak askerliğe uygun değildi, sol gözünün görme yetisi zayıftı.

More Sentences
eye-witness n. görgü tanığı
They have on occasion shown eye-witness accounts to be totally unreliable.
Zaman zaman görgü tanıklarının ifadelerinin tamamen güvenilmez olduğunu gösterdiler.

More Sentences
eye contact n. göz teması
There is barely any eye contact anymore.
Artık neredeyse hiç göz teması yok.

More Sentences
hazel eye n. ela göz
Mary has hazel eyes.
Mary'nin ela gözleri var.

More Sentences
seeing-eye dog [us] n. rehber köpek
The seeing-eye dog helps the blind man to cross the street.
Rehber köpek kör adama karşıdan karşıya geçmesi için yardım eder.

More Sentences
(one's eye) sparkle v. gözleri ışıldamak
Tom's eyes sparkled.
Tom'un gözleri ışıldadı.

More Sentences
make eye contact v. göz teması kurmak
Babies often start to make eye contact around two months of age.
Bebekler genellikle iki aylıkken göz teması kurmaya başlarlar.

More Sentences
maintain eye contact v. göz temasını sürdürmek
Tom maintained eye contact with Mary.
Tom, Mary ile göz temasını sürdürdü.

More Sentences
Common Usage
evil eye n. nazar
(eye) gum n. (gözde) çapak
(eye) gum n. (göz) çapak
(eye) gum n. göz çapağı
General
bull's eye n. tam isabet
eye liner n. sürme
eye hospital n. göz hastanesi
eye ball n. göz yuvarlağı
bird's eye n. kuşbakışı
dead eye n. boğata
eye lash n. kirpik
bull's eye n. nişan tahtasının ortası
eye socket n. gözyuvası
black eye n. kara leke
goggle eye n. şaşı göz
inner corner of the eye n. gözpınarı
magic eye n. göz ışıtacı
eye mask n. göz maskesi
blue bead worn against the evil eye n. nazar boncuğu
eye nut n. halkalı somun
bull's eye squall n. fırtına gözü
the twinkling of an eye n. göz açıp kapayıncaya kadar
eye lotion n. göz damlası
electric eye n. elektrikli göz
cat's eye n. aynülhir
oval eye coupled with shank n. baskılı ve radansalı halat askısı
compound eye n. petekgöz
the white of the eye n. gözakı
apple of eye n. gözbebeği
eye sore n. çirkin
bull's eye arch n. daire kemer
cat's eye n. kedigözü
eye brow n. kaş
blink of an eye n. göz kırpma
cross eye n. şaşılık
eagle eye n. keskin göz
bull's eye n. hedefin merkezi
bulls eye n. mercek
pupil of the eye n. gözbebeği
the apple of someone's eye n. gözbebeği
eye shadow n. far
evil eye n. kem göz
eye strain n. göz yorgunluğu
a black eye n. morarmış göz
eye bolt n. mapa
needle eye n. yurdu
eye lotion n. göz losyonu
bull's eye n. tepecamı
invidious eye n. kem göz
bull's eye n. lomboz
evel eye n. kem göz
the evil eye n. göz değmesi
the naked eye n. çıplak göz
bird's eye view n. kuşbakışı görünüm
cat's eye n. kedigözü (yol)
the evil eye n. nazar
glass eye n. camgöz
envious eye n. kem göz
eye cutting n. göz aşısı
eye socket n. gözevi
pink eye n. epidemik konjunktivit
eye hand coordination n. el göz koordinasyonu
fish eye n. balık gözü
tiger's eye n. kaplan gözü
composite eye n. bileşik göz
seeing eye dog n. gözleri görmeyen birine rehberlik eden köpek
birds eye n. kuşbakışı
the eye of a needle n. iğne deliği
bull's eye n. aydınlık camı
cats eye n. kedi gözü
eye witness n. görgü tanığı
seeing eye dog n. rehber köpek
apple of the eye n. gözbebeği
eye level n. göz hizası
eye catchers n. göz alıcı şeyler
eye catchers n. dikkat çeken şey
eye irritation n. göz iritasyonu
crab's eye view n. yer seviyesinden görünüm
world eye hospital n. dünya göz hastanesi
cat's eye n. fındık budak
eye wash n. göz yıkama ilacı
eye wash n. aldatma
eye wash n. göz banyosu
eye wash n. palavra
eye wash n. göz boyama
eye wash n. saçmalık
eye wash n. zırva
eye tooth n. göz dişi
eye tooth n. köpek dişi
evil eye n. göz değmesi
bird's-eye-view n. kuşbakışı
a bird's-eye view n. kuşbakışı
bird's-eye view n. kuş bakışı
bird's eye-view n. kuşbakışı görünüm
bird's-eye n. ince kıyım tütün
bird's-eye n. kuşbakışı
bird's-eye view n. kuşbakışı
eye-opener n. şaşırtıcı (haber)
eye-wash n. saçmalık
eye-wash n. göz yıkama ilacı
eye-witness testimonies n. görgü şahidi ifadeleri
eye make-up n. göz makyajı
eye-wash n. aldatma
cross-eye n. göz kayması
eye-wash n. palavra
eye-wash n. zırva
eye-wash n. göz banyosu
eye-witness n. görgü şahidi
eye-wash n. göz boyama
eye-socket n. göz çukuru
eye-opener n. aydınlatıcı (bilgi)
bull's-eye squall n. fırtına gözü
eye-opener n. şaşırtıcı (durum)
fish-eye lens n. balıkgözü objektif
eye-witnesses n. görgü şahitleri
white-eye n. zosterop türünden bir kuş
hook and eye n. kanca ve gözü
hook and eye n. erkek ve dişi kopça
bare eye n. çıplak göz
needle eye n. iğne gözü
white of the eye n. gözakı
a bird's-eye view n. şöyle bir bakış
a bird's-eye view n. üstünkörü bakış
a bird's-eye view n. kuş bakışı
a bird's-eye view n. şöylesine bir değinme
eye number n. göz numarası
eye number n. gözlük numarası
private eye n. özel dedektif
eye colour n. göz rengi
more than meets the eye n. göründüğünden daha fazlası
nightingale's eye n. bülbülün gözü
nightingale's eye n. çeşm-i bülbül
bulging eye n. dışarı doğru fazlasıyla çıkıntılı göz
bulging eye n. pörtlek göz
an eye-catching beauty n. göz alıcı güzellik
eye pencil n. göz kalemi
eye kohl n. göz kalemi
eye witness reports n. tanık ifadeleri
gleam in the eye n. gözlerindeki parıltı
the third eye n. üçüncü göz
the eye of the heart n. kalp gözü
eye contour care cream n. göz çevresi bakım kremi
eye of the tiger n. kaplanın gözü
eye bag n. gözlerin altındaki şişlik
eye booger n. (göz) çapak
under eye bag n. göz altı torbası
under-eye bags n. göz altı torbaları
right eye n. sağ göz
red eye n. ucuz viski
under-eye concealer n. göz altı kapatıcı
eye-tooth n. göz dişi
eye-tooth n. köpek dişi
eye-tooth n. köpekdişi
eye-tooth n. gözdişi
eye makeup n. göz makyajı
eye goop n. göz çapağı
eye goop n. (göz) çapak
eye poo n. (göz) çapak
eye crust n. (göz) çapak
eye gunk n. (göz) çapak
eye goop n. (gözde) çapak
eye boogers n. (göz) çapak
eye bogeys n. göz çapağı
eye bogeys n. (gözde) çapak
eye crust n. göz çapağı
eye boogers n. (gözde) çapak
eye sick n. göz çapağı
eye bogeys n. (göz) çapak
eye poo n. göz çapağı
eye gunk n. (gözde) çapak
eye boogers n. göz çapağı
eye crust n. (gözde) çapak
eye poo n. (gözde) çapak
eye sick n. (gözde) çapak
eye gunk n. göz çapağı
eye snot n. (göz) çapak
eye snot n. göz çapağı
eye snot n. (gözde) çapak
eye sick n. (göz) çapak
merlin entertainments london eye n. londra'da bulunan dünyanın en yüksek dönme dolabı
london eye n. londra'da bulunan dünyanın en yüksek dönme dolabı
raccoon eye n. güneş gözlüğü ile güneşlendikten sonra göz çevresinde kalan iz
evil eye talisman n. nazar boncuğu
all-seeing eye of god n. tanrının her şeyi gören gözü
swelling eye n. şiş göz
eye tracking n. göz izleme
london eye n. londra gözü dönmedolabı
eye clean diamond n. içinde hiçbir leke görülmeyecek şekilde kesilmiş elmas
creative eye n. yaratıcı göz
a cast of the eye n. hafif şaşılık
eye twitching n. göz seğirmesi
hawk eye n. şahin gözü
cat's-eye n. ışığı yansıtan değerli taş
cat's-eye n. kedi gözü reflektör
cat's-eye n. misket
cat's-eye n. bilye
almond eye n. badem göz
magic eye n. eski radyolardaki ışıklı frekans ayarı göstergesi
magic eye n. eski radyolarda frekansın netliğine göre ışık veren gösterge/lamba
magic eye n. eski radyoların üzerinde radyo fonksiyonlarının durumunu gösteren ışıklı göz
magic eye n. eski radyoların üzerindeki katot lambası/ışıtacı
magic eye n. radyo ışığı/lambası
eye candy n. göze hoş gelen kişi veya şey
eye dropper n. göz damlalığı
eye movement n. göz hareketi
eye [obsolete] n. hafif renk
eye candy n. göze hitap eden şey
eye opener n. sürpriz
eye opener n. çekici kadın
eye opener n. olağanüstü şey
eye opener n. dikkat çekici kimse
eye opener n. dikkat çekici şey
eye-beaming n. gözün parlaması
eye-beaming n. gözün ışıltısı
eye-catcher n. dikkat çekici şey
eye-catcher n. dikkat çekici kimse
eye-catcher n. göz alıcı kimse
eye-catcher n. göz alıcı şey
eye-opener n. olağanüstü şey
eye-opener n. dikkat çekici kimse
eye-opener n. dikkat çekici şey
eye-opener n. sürpriz
eye-opener n. çekici kadın
eye-saint n. göze hitap eden şey
bird's-eye n. (bir konuya) genel bakış
black eye n. engelleyici talihsiz olay
black eye n. sinir bozucu şey
black eye n. ciddi yenilgi
black eye n. sekte
black eye n. başarısızlık
blink of an eye n. göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre
blink of an eye n. bir an
hand-eye coordination n. sıkıca tutma
hand-eye coordination n. sıkıca kavrama
hawk-eye n. keskin görüşlü kimse
hawk-eye n. keskin gözlü kimse
hawk-eye [us] n. iowalı
hawk-eye [us] n. iowa'da yaşayan kimse
moon-eye n. gece körlüğü olan göz
moon-eye n. atların gözlerinde görülen bir hastalık
moon-eye n. hyodon cinsi amerika'ya özgü tatlısu balıklarına verilen ad
eye of the storm n. fırtınanın gözü
gimlet eye n. dikkatli göz
gimlet eye n. keskin göz
pearl eye n. lethe cinsi kelebek
pearl eye n. (inciye benzer) kuş gözü
seeing eye® n. bir rehber köpek markası
sheep's-eye n. mütevazı ve mahcup bakış
sheep's-eye n. sevecen bakış
squint-eye n. şaşı kimse
catch someone's eye v. birinin dikkatini çekmek
catch one's eye v. gözüne çarpmak
pipe one's eye v. zırlamak
greet the eye v. göze çarpmak
keep eye on v. göz kulak olmak
estimate by eye v. kararlamak
keep one's eye on v. göz kulak olmak
keep an eye on v. gözü üzerinde olmak
keep an eye out for v. bir şey için göz kulak olmak
give someone the glad eye v. birine davetkar bir bakış yöneltmek
give someone an evil eye v. kötü gözle bakmak
give one a black eye v. bir gözünü patlatmak
watch someone with eagle eye v. birisini son derece dikkatli bir biçimde izlemek
give each other the glad eye v. paslaşmak
see eye to eye v. her konuda anlaşmak
keep an eye on v. gözetlemek
have an eye on the main chance v. fırsat kollamak
be attacked by evil eye v. göze gelmek
watch someone with an eagle eye v. birisini son derece dikkatli bir gözle incelemek
give somebody a black eye v. gözünü morartmak
be touched by evil eye v. nazar değmek
fix eye v. dikmek
be affected by the evil eye v. nazara gelmek
be distressed by evil eye v. göze gelmek
turn a blind eye v. gözünü kapamak
have an eye for the main chance v. fırsat kollamak
leap to the eye v. göze çarpmak
have eye on v. gözü olmak
keep an eye on v. gözünü ayırmamak
keep an eye on v. göz kulak olmak
be touched by evil eye v. göze gelmek
kept an eye on v. gözetlemek
be an eye v. kendi gözü ile görmek
give an eye to v. göz kulak olmak
cock one's eye at v. göz etmek
look with an evil eye v. nazar değdirmek
cast an eye v. göz gezdirmek
offend the eye v. göze batmak
give someone the glad eye v. birine pas vermek
look at out of the corner of one's eye v. göz ucuyla bakmak
see eye to eye v. aynı fikirde olmak
give somebody the glad eye v. pas vermek
look at with the eye of v. gözüyle bakmak
be eye to eye v. aynı görüşlerde olmak
please the eye v. göze hoş görünmek
see eye to eye with v. aynı fikirde olmak
make signs with eye and brow v. kaş göz etmek
run an eye over v. göz atmak
be affected by the evil eye v. göz değmek
be affected by the evil eye v. göze gelmek
please the eye v. gözü okşamak
catch each other's eye v. göz göze gelmek
eye from head to foot v. baştan aşağı süzmek
eye from head to foot v. süzmek
be attacked by evil eye v. nazar değmek
give an eye to v. göz atmak
black somebody's eye v. morartmak
look out of the corner of one's eye v. göz ucuyla bakmak
have eye on v. göz koymak
see eye to eye v. tamamen aynı fikirde olmak
be pleasing to the eye v. göze hitap etmek
keep an eye on v. dikkat etmek
be affected by the evil eye v. nazar değmek
be distressed by evil eye v. nazar değmek
catch one's eye v. dikkatini çekmek
catch one´s eye v. dikkatini çekmek
keep an eye on v. gözü (bir şeyin) üstünde olmak
set one's eye on v. göz dikmek
not be obvious the eye v. gözlerden kaçmak
not be obvious the eye v. gözden kaçmak
not bat an eye v. kılını oynatmamak
not bat an eye v. kılını kıpırdatmamak
not bat an eye v. kılını bile oynatmamak
not bat an eye v. kılını bile kıpırdatmamak
happen in the blinking of an eye v. göz açıp kapayıncaya kadar olmak
keep an eye on (someone) v. dikkat etmek
look someone in the eye v. gözlerine bakmak
(one's eye) to glow v. gözleri parlamak
(one's eye) to smoulder v. gözleri parlamak
(one's eye) to spark v. gözleri parlamak
(one's eye) to light up v. gözleri parlamak
(one's eye) to shine v. gözleri parlamak
(one's eye) twinkle v. gözleri ışıldamak
make eye contact v. göz temasında bulunmak
(one's eye) to stream v. gözleri yaşarmak
(one's eye) stream v. gözü yaşarmak
(one's eye) to water v. gözü yaşarmak
(one's eye) to water v. gözleri yaşarmak
make an eye contact v. göz teması yapmak
make an eye contact v. göz teması kurmak
be in the public eye v. halkın gözünde olmak
be the apple of one's eye v. gözbebeği olmak
turn a blind eye to v. arka plana atmak
be turned a blind eye v. gözardı edilmek
be turned a blind eye v. göz ardı edilmek
turn a blind eye to something v. görmezlikten gelmek
turn a blind eye to something v. bir şeye göz yummak
view with a jaundiced eye v. öküz altında buzağı aramak
keep an eye on v. gözkulak olmak
turn a blind eye to something v. görmezden gelmek
insert the thread in the needle eye v. ipliği iğneye geçirmek
give somebody a black eye v. birinin gözünü morartmak
watch with an eagle eye v. birini ya da birşeyi dikkatlice izlemek
appeal to the eye v. göze hitap etmek
catch someone's eye v. dikkatini çekmek
catch someone's eye v. gözüne takılmak
look with an evil eye v. nazar etmek
be eye-pleasing v. göz zevkine hitap etmek
appeal to the eye v. göz zevkine hitap etmek
keep one's eye on the ball v. gözünü toptan ayırmamak
put someone's eye out v. gözünü çıkarmak
check for eye dilation and pulse v. göz bebeğinin genişlemesine ve nabzına bakmak
be caught the eye of a good coach v. iyi bir antrenörün dikkatini çekmek
engage both the mind and the eye v. hem göze hem akla hitap etmek
engage both the mind and the eye v. hem gözü hem aklı meşgul etmek
one's performance catch the eye v. performansıyla göz doldurmak
roll the eye v. gözlerini devirmek
sleep with one eye open v. tek gözü açık uyumak
sleep with one eye open v. bir gözü açık uyumak
appeal to both eye and ear v. hem göze hem kulağa hitap etmek
go a little heavy on the eye makeup v. göz makyajını biraz abartmak
pour lead (to repel evil eye) v. kurşun dökmek
get a black eye v. gözü morartılmak
get a black eye v. gözü morarmak
give someone a black eye v. birinin gözünü morartmak
come eye to eye v. göz göze gelmek
turn a blind eye v. görmezlikten gelmek
eye up v. (gözüyle) kesmek
evil-eye [rare] v. nazar değdirmek
easy on the eye adj. göze hoş gelen
eye catching adj. göz alıcı
blind in one eye adj. bir gözü kör
having an eye adj. gözlü
easy on the eye adj. göze güzel görünen
easy on the eye adj. göz okşayıcı
easy on the eye adj. gözü alan
easy on the eye adj. göze hoş görünen
eye-catching adj. gözalıcı
eye-popping adj. son derece etkileyici
eye-catching adj. göz alıcı
eye-pleasing adj. göze hitap eden
eye-catching adj. çekici
eye-catching adj. havalı
eye-brightening adj. göz kamaştıran
eye-popping adj. göz alıcı
eye-popping adj. göz kamaştırıcı
eye-catching adj. alımlı
eye-catching adj. dikkat çekici
eye-pleasing adj. göze hoş gelen
eye-brightening adj. göz alıcı
eye-pleasing adj. göz zevkine uygun
eye-pleasing adj. göz zevkine hitap eden
eye-pleasing adj. göz zevkini okşayan
appealing to the eye adj. göz zevkine hitap
colourblind in one eye adj. sadece tek gözü renk körü
eye-wateringly expensive adj. aşırı/çok pahalı
eye-watering adj. aşırı
eye-opening adj. aydınlatıcı
eye-opening adj. ufuk/zihin açıcı
eye-opening adj. şaşırtıcı
eye-safe adj. göz için güvenli
eye-straining adj. göz yorucu
eye-straining adj. gözleri yorucu
eye-opening adj. hayret verici
eye-opening adj. şaşırtan
eye-minded adj. görüşü kuvvetli
eye-minded adj. görsel hafızalı
eye-spotted adj. göz göz
eye-spotted adj. benekli
bird's-eye adj. kuş gözüne benzeyen benekleri olan
bird's-eye adj. özet
hook and eye adj. düğme takmaya karşı dini çekinceleri olan
by naked eye adv. çıplak gözle
in the minds eye adv. rüyasında
slick in the eye adv. tam gözüne
as far as the eye could reach adv. göz alabildiğine
as far as the eye can reach adv. göz alabildiğine
in the public eye adv. halkın gözünde
with half an eye adv. ilk bakışta
in the minds eye adv. ümidinde
in one's mind's eye adv. hayalinde
with half an eye adv. kolay bir tahminle
in the minds eye adv. düşünde
in the minds eye adv. hayalinde
in the public eye adv. gözü önünde
in the eye of law adv. kanun nezdinde
in the eye of law adv. kanun karşısında
in the eye of law adv. kanunun gözünde
in the eye of law adv. yasalara göre
more than meets the eye adv. görünenden fazlası
eye-wateringly adv. çok
eye-wateringly adv. aşırı
by the eye adv. bolca
by the eye adv. bol bol
in the eye of prep. indinde
in the eye of prep. düşüncesine göre
in the eye of prep. nazarında
in the eye of prep. hükmünce
all my eye interj. biz kaçın kurasıyız
all my eye! interj. yok canım
Phrasals
eye up v. gözünü dikmek
Phrases
beam in (one's) eye expr. iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır
beam in (one's) eye expr. önce iğneyi kendine batır sonra çuvaldızı ele
beam in (one's) eye expr. kazan kazana kara demiş
beam in (one's) eye expr. yılan kendi eğriliğine bakmaz da devenin boynu eğri der
beam in (one's) eye expr. kendi gözündeki sopayı (değneği) görmez başkasının gözündeki çöpü görür
to my eye expr. gördüğüm üzere...
to my eye expr. görüyorum ki...
to my eye expr. gördüğüm kadarıyla
with an eye to expr. amacıyla
with an eye to something expr. belirli bir amaç dahilinde
with the unaided eye expr. dürbün vb kullanmadan
with the naked eye expr. çıplak gözle
with an eye to expr. düşünerek
with an eye to something expr. düşünerek
with the unaided eye expr. çıplak gözle
with an eye to doing something expr. düşünerek
with an eye to expr. göz dikerek
with an eye to expr. göz dikip
than meets the eye expr. görünenden
than meets the eye expr. göründüğünden
with an eye to expr. hesaba katarak
what is essential is invisible to the eye expr. esas olan gözle görülmez
what is essential is invisible to the eye expr. gerçeğin mayası gözle görülmez
with an eye to doing something expr. hesaba katarak
with an eye to something expr. hesaba katarak
with an eye towards expr. hesaba katarak
with an eye to expr. göz önünde tutarak
with an eye to expr. göz koyup
with an eye to expr. göz koyarak