Englisch | Türkisch | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | fleeting adj. | geçici | ||
Democracy is still a fleeting ideal. Demokrasi hala geçici bir idealdir. More Sentences |
||||
General | fleeting adj. | kısa | ||
There is not even a fleeting reference to the hundreds of weapons discovered at President Arafat's headquarters. Başkan Arafat'ın karargahında bulunan yüzlerce silaha kısa bir atıf bile yok. More Sentences |
||||
General | fleeting adj. | kısa süreli | ||
What is happening in Madagascar is something much more serious which warrants much more than fleeting attention. Madagaskar'da yaşananlar ise çok daha ciddi ve kısa süreli bir ilgiden çok daha fazlasını gerektiriyor. More Sentences |
||||
General | fleeting adj. | fani | ||
General | fleeting adj. | kısa süren | ||
General | fleeting adj. | çabuk geçen | ||
General | fleeting adj. | uçup giden | ||
General | fleeting adj. | (zaman) kısa | ||
General | fleeting adj. | anlık |
Englisch | Türkisch | |
---|---|---|
Colloquial | ||
Colloquial | a fleeting glance n. | hızlıca bakma |
Colloquial | a fleeting glance n. | şöyle bir bakma |
Idioms | ||
Idioms | fleeting glance n. | hızlıca bakma |
Idioms | fleeting glance n. | şöyle bir bakma |
Idioms | fleeting glance n. | göz ucuyla bakma/görme |
Military | ||
Military | fleeting target n. | süratle geçen hedef |