Englisch | Türkisch | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | yield n. | getiri | ||
Secondly, the environmental yield is not always obvious. İkinci olarak, çevresel getiri her zaman açık değildir. More Sentences |
||||
Common Usage | yield n. | verim | ||
The average harvest yield per hectare has doubled. Hektar başına ortalama hasat verimi iki katına çıkmıştır. More Sentences |
||||
Common Usage | yield v. | teslim olmak | ||
The war ended because our country decided to yield. Savaş sona erdi çünkü ülkemiz teslim olmaya karar verdi. More Sentences |
||||
Common Usage | yield v. | kazanç sağlamak | ||
The investment now yields him 6%. Yatırım şimdi ona % 6 kazanç sağlıyor. More Sentences |
||||
Common Usage | yield v. | ürün vermek | ||
Another example is the person in charge in Ghana, who told me that women yield more than tomatoes. Bir başka örnek de Gana'daki sorumlu kişi, bana kadınların domatesten daha fazla ürün verdiğini söyledi. More Sentences |
||||
General | ||||
General | yield v. | getirmek | ||
Do the advocates of a weak policy believe that such a flood will yield more fish? Yetersiz bir politikayı savunanlar böyle bir sel baskınının daha fazla balık getireceğine mi inanıyor? More Sentences |
||||
General | yield v. | sağlamak | ||
The autopsy yielded little information about the cause of death. Otopsi ölüm nedeni hakkında çok az bilgi sağlamıştır. More Sentences |
||||
General | yield v. | kabul etmek (bir şeyin doğru olduğunu) | ||
The EU will then have to yield to the terms imposed by Poland, the last country to resist acceptance. Bu durumda AB, kabul etmemekte direnen son ülke olan Polonya'nın dayattığı şartlara boyun eğmek zorunda kalacaktır. More Sentences |
||||
General | yield v. | vermek (ürün/vergi/sonuç) | ||
In the Member States in which it has been applied, it has not yielded the results that might have been expected. Uygulandığı Üye Devletlerde, beklenilen sonuçları vermemiştir. More Sentences |
||||
General | yield v. | ürün vermek | ||
Another example is the person in charge in Ghana, who told me that women yield more than tomatoes. Bir başka örnek de Gana'daki sorumlu kişi, bana kadınların domatesten daha fazla ürün verdiğini söyledi. More Sentences |
||||
General | yield v. | eğilmek | ||
Over time, front doors will yield because of constant blows of strong winds and heavy rains. Ön kapılar güçlü rüzgarların ve şiddetli yağmurların sürekli darbeleri nedeniyle zamanla eğilecektir. More Sentences |
||||
General | yield v. | boyun eğmek | ||
We had to yield to their request. Onların ricasına boyun eğmek zorunda kaldık. More Sentences |
||||
General | yield v. | yol vermek | ||
The left turn must yield to the other when it's green. Yeşil yandığında sola dönüş yapan diğerine yol vermelidir. More Sentences |
||||
General | yield v. | mahsul vermek | ||
This land yields a good crop of rice. Bu topraklar iyi pirinç mahsulü verir. More Sentences |
||||
General | yield v. | sonuç vermek | ||
Their study has begun to yield positive results. Araştırmalarımız daha yeni yeni önemli sonuçlar vermeye başladı. More Sentences |
||||
General | yield v. | getiri sağlamak | ||
Our investments should yield a high return. Yatırımlarımız yüksek getiri sağlamalıdır. More Sentences |
||||
General | yield v. | uymak | ||
The robbers refuse to yield to demands to release the hostages. Soyguncular rehineleri serbest bırakma taleplerine uymayı reddediyorlar. More Sentences |
||||
Trade/Economic | ||||
Trade/Economic | yield n. | getiri | ||
Secondly, the environmental yield is not always obvious. İkinci olarak, çevresel getiri her zaman açık değildir. More Sentences |
||||
Trade/Economic | yield n. | verim | ||
The average harvest yield per hectare has doubled. Hektar başına ortalama hasat verimi iki katına çıkmıştır. More Sentences |
||||
Trade/Economic | yield v. | teslim olmak | ||
The war ended because our country decided to yield. Savaş sona erdi çünkü ülkemiz teslim olmaya karar verdi. More Sentences |
||||
Technical | ||||
Technical | yield n. | getiri | ||
Secondly, the environmental yield is not always obvious. İkinci olarak, çevresel getiri her zaman açık değildir. More Sentences |
||||
Technical | yield n. | verim | ||
The average harvest yield per hectare has doubled. Hektar başına ortalama hasat verimi iki katına çıkmıştır. More Sentences |
||||
Technical | yield v. | eğilmek | ||
Over time, front doors will yield because of constant blows of strong winds and heavy rains. Ön kapılar güçlü rüzgarların ve şiddetli yağmurların sürekli darbeleri nedeniyle zamanla eğilecektir. More Sentences |
||||
Technical | yield v. | ürün vermek | ||
Another example is the person in charge in Ghana, who told me that women yield more than tomatoes. Bir başka örnek de Gana'daki sorumlu kişi, bana kadınların domatesten daha fazla ürün verdiğini söyledi. More Sentences |
||||
Food Engineering | ||||
Food Engineering | yield n. | verim | ||
The average harvest yield per hectare has doubled. Hektar başına ortalama hasat verimi iki katına çıkmıştır. More Sentences |
||||
Chemistry | ||||
Chemistry | yield n. | verim | ||
The average harvest yield per hectare has doubled. Hektar başına ortalama hasat verimi iki katına çıkmıştır. More Sentences |
||||
Common Usage | ||||
Common Usage | yield n. | randıman | ||
General | ||||
General | yield n. | işsiz | ||
General | yield n. | gelir | ||
General | yield n. | miktar | ||
General | yield n. | rekolte | ||
General | yield n. | mahsul | ||
General | yield n. | tükenme | ||
General | yield n. | sünme | ||
General | yield n. | randıman | ||
General | yield n. | ürün | ||
General | yield n. | üretim | ||
General | yield v. | yerini bırakmak | ||
General | yield v. | esnemek | ||
General | yield v. | ödemek | ||
General | yield v. | teslim bayrağı çekmek | ||
General | yield v. | açığa vurmak | ||
General | yield v. | karşı koyamamak | ||
General | yield v. | getirmek (kar/kazanç) | ||
General | yield v. | bel vermek | ||
General | yield v. | uyum sağlamak | ||
General | yield v. | tahta vb eğilmek | ||
General | yield v. | ram olmak | ||
General | yield v. | çökmek | ||
General | yield v. | geri çekilmek | ||
General | yield v. | vermek | ||
General | yield v. | kazanç getirmek | ||
General | yield v. | baş eğmek | ||
General | yield v. | belvermek | ||
General | yield v. | sebep olmak | ||
General | yield v. | (trafikte) yol vermek | ||
General | yield v. | bahşetmek | ||
General | yield v. | üretmek | ||
General | yield v. | kendini kaptırmak | ||
General | yield v. | (heyecanlı bir şeye) kapılmak | ||
General | yield v. | razı olmak | ||
General | yield v. | razı gelmek | ||
General | yield v. | güce dayanamamak | ||
General | yield v. | (bir şeye) yenilmek | ||
General | yield v. | feragat etmek | ||
General | yield v. | vazgeçmek | ||
General | yield v. | ölmek | ||
General | yield v. | tükenmek | ||
Trade/Economic | ||||
Trade/Economic | yield n. | çeşitli fiyat seviyelerinden sunulan bir alanın kontrolünden elde edilen gelir | ||
Trade/Economic | yield n. | hasılat | ||
Trade/Economic | yield n. | hasıla | ||
Trade/Economic | yield n. | kar | ||
Trade/Economic | yield n. | kazanç | ||
Trade/Economic | yield n. | randıman | ||
Trade/Economic | yield n. | (borsada) yatırımın getirdiği ve genellikle maliyetinin veya mevcut değerinin yüzdesi şeklinde ifade edilen yıllık gelir | ||
Law | ||||
Law | yield v. | kazanç getirmek | ||
Politics | ||||
Politics | yield v. | parlamentodan feragat etmek | ||
Politics | yield v. | parlamentoyu başkasına bırakmak | ||
Insurance | ||||
Insurance | yield n. | bir yatırım üzerinde elde edilen gelir | ||
Technical | ||||
Technical | yield n. | akma | ||
Technical | yield n. | debi | ||
Technical | yield n. | gelir | ||
Technical | yield n. | hasılat | ||
Technical | yield n. | kazanç | ||
Technical | yield n. | randıman | ||
Technical | yield n. | ürün | ||
Technical | yield v. | bel vermek | ||
Technical | yield v. | çökmek | ||
Technical | yield v. | meyve vermek | ||
Technical | yield v. | kabul etmek | ||
Technical | yield v. | kar getirmek | ||
Technical | yield v. | teslim etmek | ||
Technical | yield v. | vermek | ||
Construction | ||||
Construction | yield n. | akma | ||
Woodworking | ||||
Woodworking | yield n. | gerçek kereste ürünü | ||
Woodworking | yield n. | normal kereste ürünü | ||
Automotive | ||||
Automotive | yield expr. | yol ver | ||
Traffic | ||||
Traffic | yield expr. | yol ver | ||
Food Engineering | ||||
Food Engineering | yield n. | damıtma işleminde bir kile tahıldan elde edilen alkol galonu sayısı | ||
Physics | ||||
Physics | yield n. | atom bombasının patlama gücü | ||
Marine Biology | ||||
Marine Biology | yield n. | hasat | ||
Environment | ||||
Environment | yield n. | tazmin | ||
Military | ||||
Military | yield v. | geri çekilmek | ||
Baseball | ||||
Baseball | yield v. | (koşudan veya vuruştan) vazgeçmek | ||
Archaic | ||||
Archaic | yield v. | ödüllendirmek | ||
Archaic | yield v. | mükafatlandırmak | ||
Archaic | yield v. | eline vermek | ||
Archaic | yield v. | ulaştırmak | ||
Archaic | yield v. | sunmak | ||
Archaic | yield v. | arz etmek | ||
Archaic | yield v. | dönmek | ||
Archaic | yield v. | geri dönmek | ||
Archaic | yield v. | iade etmek |