lie - English Turkish Sentences
English Turkish
lie yatmak v.
  • Here lies Prince Philip, Duke of Edinburgh.
  • Burada Edinburgh Dükü Prens Philip yatıyor.
  • What are you doing lying on the floor?
  • Yerde yatmış ne yapıyorsun orada?
  • This is clearly not where the added value of a European asylum policy lies.
  • Avrupa sığınma politikasının katma değerinin burada yatmadığı açıktır.
Show More (60)
lie olmak v.
  • The Commission has suggested the blame lies with the Member States.
  • Komisyon, suçun Üye Devletlerde olduğunu öne sürmüştür.
  • Indeed, we think the problem lies elsewhere.
  • Aslında sorunun başka bir yerde olduğunu düşünüyoruz.
  • We believe that responsibility for Danish security lies first and foremost with NATO.
  • Danimarka'nın güvenliğine ilişkin sorumluluğun her şeyden önce NATO'ya ait olduğuna inanıyoruz.
Show More (6)
lie yalan n.
  • She was sick and tired of all his lies.
  • Onun yalanlarından bıkmıştı.
  • To present pension funds as a panacea however would be a deliberate lie.
  • Ancak emeklilik fonlarını her derde deva olarak sunmak kasıtlı bir yalan olacaktır.
  • The rest is simply a brazen lie kept alive by Heads of Government afraid of their own people.
  • Gerisi, kendi halklarından korkan Hükûmet Başkanları tarafından canlı tutulan küstah bir yalandan ibarettir.
Show More (3)
lie yalan söylemek v.
  • I promised I would never lie to her.
  • Ona asla yalan söylemeyeceğime söz verdim.
  • The camera never lies, but filters can!
  • Kamera asla yalan söylemez, ama filtreler söyleyebilir!
  • On Monday he was sacked, and the Commission lied directly about the reason.
  • Pazartesi günü görevden alındı ve Komisyon bunun nedeni hakkında doğrudan yalan söyledi.
Show More (3)
lie durmak v.
  • Have you seen my keys lying around somewhere?
  • Anahtarlarımı bir yerlerde dururken gördün mü?
  • Why do I lay such emphasis on this?
  • Bunun üzerinde neden bu kadar duruyorum?
  • However, the hardest work still lies ahead of us.
  • Bununla birlikte, en zor iş hala önümüzde duruyor.
Show More (1)
lie bulunmak v.
  • A duty of information also lies with the American Government.
  • Amerikan Hükümeti'nin de bilgilendirme yükümlülüğü bulunmaktadır.
  • Before us lies now the important task to ensure that the new provisions have full effect in practice.
  • Şimdi önümüzde yeni hükümlerin uygulamada tam olarak yürürlüğe girmesini sağlamak gibi önemli bir görev bulunmaktadır.
  • We must bring a sense of urgency to the preparations for Johannesburg in the short time that lies before us.
  • Önümüzde bulunan kısa süre içerisinde Johannesburg hazırlıklarına aciliyet kazandırmalıyız.
Show More (0)
lie atmak v.
  • In particular, it would make sense to set up an investment agency that could lay the financial foundations for this.
  • Özellikle de bunun için mali temelleri atabilecek bir yatırım ajansının kurulması mantıklı olacaktır.
  • In particular, it would make sense to set up an investment agency that could lay the financial foundations for this.
  • Özellikle de bunun mali temellerini atabilecek bir yatırım ajansının kurulması mantıklı olacaktır.
Show More (-1)
lie yer almak v.
  • Istanbul lies between Tekirdağ and İzmit.
  • İstanbul, Tekirdağ ile İzmit arasında yer alır.
Show More (-2)
lie uzanmak v.
  • My head is spinning; I should lie down.
  • Başım dönüyor; uzanmam gerek.
Show More (-2)
lie (açık) durmak v.
  • The report lay open on my desk.
  • Rapor masamın üzerinde açık duruyordu.
Show More (-2)
lie önde bulunmak v.
  • I'm not sure what difficulties lie ahead.
  • Önümüzde ne gibi zorluklar var bilmiyorum.
Show More (-2)
lie de/de v.
  • Most of the fault lies with the local authority.
  • Kabahatin çoğu yerel yönetimde.
Show More (-2)
lie kalmak v.
  • That lies upon their conscience.
  • Bu onların vicdanına kalmış.
Show More (-2)
lie yasal olmak v.
  • The origins of migration, whether legal or not, lie in poverty, political repression and armed conflicts.
  • Yasal olsun ya da olmasın, göçün kökeninde yoksulluk, siyasi baskı ve silahlı çatışmalar yatmaktadır.
Show More (-2)