|
Category |
English |
Turkish |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
lie n.
|
yalan |
|
She was sick and tired of all his lies.
Onun yalanlarından bıkmıştı.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
lie v.
|
yatmak |
|
What are you doing lying on the floor?
Yerde yatmış ne yapıyorsun orada?
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
lie v.
|
uzanmak |
|
My head is spinning; I should lie down.
Başım dönüyor; uzanmam gerek.
More Sentences
|
4 |
Common Usage |
lie v.
|
yalan söylemek |
|
The camera never lies, but filters can!
Kamera asla yalan söylemez, ama filtreler söyleyebilir!
More Sentences
|
General |
|
5 |
General |
lie n.
|
yalan |
|
The testimony of those North Koreans who have managed to escape has been rejected as lies.
Kaçmayı başaran Kuzey Korelilerin ifadeleri yalan olduğu gerekçesiyle reddedildi.
More Sentences
|
6 |
General |
lie v.
|
düşmek |
|
The island lies to the west of Japan.
Ada Japonya'nın batısına düşüyor.
More Sentences
|
7 |
General |
lie v.
|
bulunmak |
|
The examples are all quoted in a resolution which lies before us.
Örneklerin hepsi önümüzde bulunan bir önergede yer almaktadır.
More Sentences
|
8 |
General |
lie v.
|
yalan söylemek |
|
I promised I would never lie to her.
Ona asla yalan söylemeyeceğime söz verdim.
More Sentences
|
9 |
General |
lie v.
|
olmak |
|
We also believe it is not right for responsibility to lie with industry and not with the supervisors or national States.
Ayrıca sorumluluğun denetleyicilerde ya da ulusal devletlerde değil de endüstride olmasının doğru olmadığına inanıyoruz.
More Sentences
|
10 |
General |
lie v.
|
yalan konuşmak |
|
Tom accused Mary of lying through her teeth.
Tom Mary'yi külliyen yalan konuşmakla suçladı.
More Sentences
|
11 |
General |
lie v.
|
kalmak |
|
That lies upon their conscience.
Bu onların vicdanına kalmış.
More Sentences
|
12 |
General |
lie v.
|
atmak |
|
In particular, it would make sense to set up an investment agency that could lay the financial foundations for this.
Özellikle de bunun için mali temelleri atabilecek bir yatırım ajansının kurulması mantıklı olacaktır.
More Sentences
|
13 |
General |
lie v.
|
durmak |
|
Have you seen my keys lying around somewhere?
Anahtarlarımı bir yerlerde dururken gördün mü?
More Sentences
|
14 |
General |
lie v.
|
uzanmak |
|
Tom is lying on the sofa watching TV.
Tom TV izleyerek kanepede uzanıyor.
More Sentences
|
15 |
General |
lie v.
|
durmak |
|
However, the hardest work still lies ahead of us.
Bununla birlikte, en zor iş hala önümüzde duruyor.
More Sentences
|
16 |
General |
lie v.
|
bulunmak |
|
Before us lies now the important task to ensure that the new provisions have full effect in practice.
Şimdi önümüzde yeni hükümlerin uygulamada tam olarak yürürlüğe girmesini sağlamak gibi önemli bir görev bulunmaktadır.
More Sentences
|
17 |
General |
lie v.
|
olmak |
|
The Commission has suggested the blame lies with the Member States.
Komisyon, suçun Üye Devletlerde olduğunu ileri sürmüştür.
More Sentences
|
18 |
General |
lie v.
|
kalmak |
|
That lies upon their conscience.
Bu onların vicdanına kalmış bir şey.
More Sentences
|
19 |
General |
lie v.
|
yasal olmak |
|
The origins of migration, whether legal or not, lie in poverty, political repression and armed conflicts.
Yasal olsun ya da olmasın, göçün kökeninde yoksulluk, siyasi baskı ve silahlı çatışmalar yatmaktadır.
More Sentences
|
20 |
General |
lie v.
|
yer almak |
|
Istanbul lies between Tekirdağ and İzmit.
İstanbul, Tekirdağ ile İzmit arasında yer alır.
More Sentences
|
|
21 |
General |
lie v.
|
(açık) durmak |
|
The report lay open on my desk.
Rapor masamın üzerinde açık duruyordu.
More Sentences
|
22 |
General |
lie v.
|
de/de |
|
Most of the fault lies with the local authority.
Kabahatin çoğu yerel yönetimde.
More Sentences
|
23 |
General |
lie v.
|
önde bulunmak |
|
I'm not sure what difficulties lie ahead.
Önümüzde ne gibi zorluklar var bilmiyorum.
More Sentences
|
Technical |
|
24 |
Technical |
lie v.
|
yatmak |
|
Here lies Prince Philip, Duke of Edinburgh.
Burada Edinburgh Dükü Prens Philip yatıyor.
More Sentences
|
25 |
Technical |
lie v.
|
uzanmak |
|
Tom is lying on a blanket near the fire.
Tom ateşin yanında bir battaniyede uzanıyor.
More Sentences
|
Common Usage |
|
26 |
Common Usage |
lie n.
|
palavra |
|
General |
|
27 |
General |
lie n.
|
kıtır |
|
28 |
General |
lie n.
|
yatış |
|
29 |
General |
lie n.
|
duruş |
|
30 |
General |
lie n.
|
maval |
|
31 |
General |
lie n.
|
durum |
|
32 |
General |
lie n.
|
masal |
|
33 |
General |
lie n.
|
aldatma |
|
34 |
General |
lie n.
|
düzen |
|
35 |
General |
lie n.
|
balon |
|
36 |
General |
lie n.
|
atmasyon |
|
37 |
General |
lie n.
|
ığrıp |
|
38 |
General |
lie n.
|
konum |
|
39 |
General |
lie n.
|
mevki |
|
40 |
General |
lie n.
|
hile |
|
|
41 |
General |
lie n.
|
düzenbazlık |
|
42 |
General |
lie n.
|
yalancılık |
|
43 |
General |
lie n.
|
yalan söyleme |
|
44 |
General |
lie n.
|
yatma |
|
45 |
General |
lie n.
|
uzanma |
|
46 |
General |
lie n.
|
yatış |
|
47 |
General |
lie n.
|
uzanış |
|
48 |
General |
lie n.
|
in |
|
49 |
General |
lie n.
|
yuva |
|
50 |
General |
lie v.
|
yalan atmak |
|
51 |
General |
lie v.
|
kandırmak |
|
52 |
General |
lie v.
|
kıtır atmak |
|
53 |
General |
lie v.
|
mideye oturmak |
|
54 |
General |
lie v.
|
aldatmak |
|
55 |
General |
lie v.
|
yerleşmek |
|
56 |
General |
lie v.
|
yönelmek |
|
57 |
General |
lie v.
|
belli bir yönde olmak |
|
58 |
General |
lie v.
|
caiz olmak |
|
59 |
General |
lie v.
|
gecelemek |
|
60 |
General |
lie v.
|
geceyi geçirmek |
|
61 |
General |
lie v.
|
-den kaynaklanmak |
|
62 |
General |
lie v.
|
gelecekte olmak |
|
Irregular Verb |
|
63 |
Irregular Verb |
lie v.
|
lay - lain |
|
64 |
Irregular Verb |
lie v.
|
lied - lied |
|
Colloquial |
|
65 |
Colloquial |
lie n.
|
kolpa |
|
Slang |
|
66 |
Slang |
lie v.
|
katakofti atmak |
|
67 |
Slang |
lie v.
|
pencüdü atmak |
|
|
Category |
English |
Turkish |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
lie down v.
|
yatmak |
|
At home, he always read lying down.
Evdeyken hep yatarak okurdu.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
lie down v.
|
uzanmak |
|
Tom said that he had a bad headache and needed to lie down.
Tom başının çok ağrıdığını ve uzanması gerektiğini söyledi.
More Sentences
|
General |
|
3 |
General |
lie detector n.
|
yalan makinesi |
|
Dan insisted on taking a lie detector test.
Dan yalan makinesi testine girmekte ısrar etti.
More Sentences
|
4 |
General |
big lie n.
|
büyük yalan |
|
Listening to them, I now understand the concept of the big lie.
Onları dinlerken, şimdi büyük yalan kavramını anlıyorum.
More Sentences
|
5 |
General |
lie low v.
|
ortalıkta görünmemek |
|
I think you'd better lie low until she forgives you.
Bence o seni affedene kadar ortalıkta görünmesen iyi olur.
More Sentences
|
6 |
General |
lie on v.
|
yatmak |
|
Tom was lying on the floor.
Tom yerde yatıyordu.
More Sentences
|
7 |
General |
lie behind v.
|
ardında yatmak |
|
That is quite simply what lies behind the Lisbon spirit.
Lizbon ruhunun ardında yatan şey oldukça basit bir şekilde budur.
More Sentences
|
8 |
General |
tell a lie v.
|
yalan söylemek |
|
She accused me of telling a lie.
O, beni yalan söylemekle suçladı.
More Sentences
|
9 |
General |
lie low v.
|
saklanmak |
|
I think you'd better lie low until she forgives you.
Sanırım o seni affedinceye kadar saklansan iyi olur.
More Sentences
|
10 |
General |
live a lie v.
|
bir yalanı yaşamak |
|
I'm living a lie.
Bir yalanı yaşıyorum.
More Sentences
|
11 |
General |
lie behind v.
|
nedeni olmak |
|
The Bastel virus this autumn was perhaps the first where business lay behind the destruction it caused.
Bu sonbaharda ortaya çıkan Bastel virüsü, neden olduğu yıkımın arkasında iş dünyasının yattığı belki de ilk vakaydı.
More Sentences
|
12 |
General |
lie fallow v.
|
nadasa bırakılmak |
|
In that connection, land is still to lie fallow or be set aside on a rotating basis.
Bu bağlamda, toprak hala nadasa bırakılmakta ya da dönüşümlü olarak bir kenara ayrılmaktadır.
More Sentences
|
13 |
General |
lie still v.
|
hareketsiz yatmak |
|
I want you to lie still.
Hareketsiz yatmanı istiyorum.
More Sentences
|
|
14 |
General |
lie still v.
|
kımıldamadan uzanmak |
|
Just lie still.
Sadece kımıldamadan uzan.
More Sentences
|
15 |
General |
lie awake v.
|
(dinlenmek amacıyla) uzanmak |
|
He lay awake all night.
Bütün gece uyumadan uzandı.
More Sentences
|
16 |
General |
not lie v.
|
yalan söylememek |
|
I will not lie to her.
Ona yalan söylemeyeceğim.
More Sentences
|
17 |
General |
lie with v.
|
(yetki/sorumluluk bir kimseye) ait olmak |
|
It must be emphasised that the main responsibility lies with the energy sector and with the industry itself.
Asıl sorumluluğun enerji sektörüne ve sektörün kendisine ait olduğu vurgulanmalıdır.
More Sentences
|
Phrasals |
|
18 |
Phrasals |
lie back v.
|
arkasına yaslanmak |
|
I want you to lay back and relax.
Arkana yaslanıp rahatlamanı istiyorum.
More Sentences
|
19 |
Phrasals |
lie down v.
|
boylu boyunca yatmak |
|
You need to lie down.
Boylu boyunca yatmalısın.
More Sentences
|
20 |
Phrasals |
lie before v.
|
önünde uzanmak |
|
A vast desert lay before us.
Geniş bir çöl önümüzde uzanıyor.
More Sentences
|
21 |
Phrasals |
lie down v.
|
sere serpe yatmak |
|
You need to lie down.
Sere serpe yatmalısın.
More Sentences
|
Colloquial |
|
22 |
Colloquial |
(I'm) not gonna lie expr.
|
yalan söylemeyeceğim |
|
I'm not gonna lie to you.
Sana yalan söylemeyeceğim.
More Sentences
|
Idioms |
|
23 |
Idioms |
lie in ruins v.
|
harabeye dönmek |
|
One thousand buildings lay in ruins.
Binlerce bina harabeye döndü.
More Sentences
|
24 |
Idioms |
lie in [us] v.
|
yatakta uzanmak |
|
He was lying in bed a long time.
Uzun süredir yatakta uzanıyordu.
More Sentences
|
General |
|
25 |
General |
lie group n.
|
lie grubu |
|
26 |
General |
white lie n.
|
masum yalan |
|
27 |
General |
lie groups n.
|
lie grupları |
|
28 |
General |
a white lie n.
|
zararsız yalan |
|
29 |
General |
white lie n.
|
zararsız yalan |
|
30 |
General |
lie algebra n.
|
lie cebiri |
|
31 |
General |
the lie of the land n.
|
arazinin engebeleri |
|
32 |
General |
a white lie n.
|
beyaz yalan |
|
33 |
General |
the lie of the land n.
|
arazinin dış görünümü |
|
34 |
General |
lie algebras n.
|
lie cebirleri |
|
35 |
General |
white lie n.
|
pembe yalan |
|
36 |
General |
lie-down n.
|
şekerleme |
|
37 |
General |
lie-down n.
|
kestirme |
|
38 |
General |
monstrous lie n.
|
büyük yalan |
|
39 |
General |
great lie n.
|
kuyruklu yalan |
|
40 |
General |
monstrous lie n.
|
kuyruklu yalan |
|
41 |
General |
big lie n.
|
kuyruklu yalan |
|
42 |
General |
great lie n.
|
büyük yalan |
|
43 |
General |
massive lie n.
|
kocaman yalan |
|
44 |
General |
lie-in n.
|
(protesto amacıyla yapılan) yatma eylemi |
|
45 |
General |
half-lie n.
|
yalan yanlış şey |
|
46 |
General |
half-lie n.
|
tam olarak doğru olmayan şey |
|
47 |
General |
blatant lie n.
|
bariz yalan |
|
48 |
General |
blatant lie n.
|
düpedüz yalan |
|
49 |
General |
lie under oath v.
|
yeminliyken yalan söylemek |
|
50 |
General |
lie heavy on the stomach v.
|
mideye oturmak |
|
51 |
General |
lie ahead v.
|
başına gelmek |
|
52 |
General |
lie over v.
|
sarkmak |
|
53 |
General |
lie one's way out of something v.
|
yalan söyleyerek bir işten sıyrılıvermek |
|
54 |
General |
lie sick v.
|
hasta yatmak |
|
55 |
General |
lie fallow v.
|
boş kalmak |
|
56 |
General |
lie in ambush v.
|
pusuya yatmak |
|
57 |
General |
lie on one's back v.
|
arka üstü yatmak |
|
58 |
General |
lie in wait for v.
|
pusuya yatmak |
|
59 |
General |
lie lateral to something v.
|
yanında bulunmak |
|
60 |
General |
live a lie v.
|
hayatını yalan üzerine kurmak |
|
61 |
General |
lie on one's back v.
|
sırt üstü yatmak |
|
62 |
General |
tell a lie v.
|
yalan atmak |
|
63 |
General |
lie like a trooper v.
|
çok yalan söylemek |
|
64 |
General |
lie behind v.
|
yol açmak |
|
65 |
General |
lie back v.
|
dinlenmek |
|
66 |
General |
lie in ruins v.
|
harap olmak |
|
67 |
General |
lie on one's back v.
|
sırtüstü yatmak |
|
68 |
General |
lie up v.
|
yatmak |
|
69 |
General |
lie behind v.
|
ardında gizli olmak |
|
70 |
General |
lie back v.
|
sırt üstü yatmak |
|
71 |
General |
lie in ruins v.
|
mahvolmak |
|
72 |
General |
lie at full length v.
|
serilmek |
|
73 |
General |
live a lie v.
|
sahte hayat geçirmek |
|
74 |
General |
lie back v.
|
sırtüstü yatmak |
|
75 |
General |
lie behind v.
|
altında yatmak |
|
76 |
General |
lie through one's teeth v.
|
külliyen yalan söylemek |
|
77 |
General |
lie in one's teeth v.
|
korkunç yalanlar söylemek |
|
78 |
General |
lie face downwards v.
|
yüzükoyun yatmak |
|
79 |
General |
give the lie to something v.
|
birşeyin doğru olmadığını ispatlamak |
|
80 |
General |
lie up v.
|
dinlenmek |
|
81 |
General |
give the lie to v.
|
yalanlamak |
|
82 |
General |
lie low v.
|
göze batmamaya çalışmak |
|
83 |
General |
lie off v.
|
ara vermek |
|
84 |
General |
lie down on the job v.
|
işi savsaklamak |
|
85 |
General |
lie low v.
|
gizlenmek |
|
86 |
General |
lie up v.
|
saklanmak |
|
87 |
General |
give the lie to v.
|
yalancılıkla suçlamak |
|
88 |
General |
give the lie to v.
|
yanlış olduğunu göstermek |
|
89 |
General |
lie heavy on somebody v.
|
yüklenmek |
|
90 |
General |
lie under the sod v.
|
mezarda yatmak |
|
91 |
General |
(one's lie) be exposed v.
|
yalanı ortaya çıkarılmak |
|
92 |
General |
(one's lie) expose v.
|
yalanı ortaya çıkmak |
|
93 |
General |
lie idle v.
|
atıl durmak |
|
94 |
General |
lie down under blue sky v.
|
masmavi gökyüzünün altında uzanıp yatmak |
|
95 |
General |
lie outside the scope of something v.
|
kapsamı dışında olmak |
|
96 |
General |
lie beyond the scope of something v.
|
kapsamı dışında olmak |
|
97 |
General |
lie on the bed v.
|
yatağa uzanmak |
|
98 |
General |
lie back on pillow v.
|
sırtını yastığa yaslamak |
|
99 |
General |
lie behind v.
|
temelinde yatmak |
|
100 |
General |
lie back on pillow v.
|
yastığa yaslanmak |
|
101 |
General |
lie in the bed v.
|
yatağa uzanmak |
|
102 |
General |
lie down the bed v.
|
yatağa uzanmak |
|
103 |
General |
lie helpless v.
|
aciz duruma düşmek |
|
104 |
General |
lie snug v.
|
gizli kalmak |
|
105 |
General |
lie about someone v.
|
biri hakkında yalan söylemek |
|
106 |
General |
lie behind v.
|
arkasında gizli olmak |
|
107 |
General |
lie about v.
|
tembellik etmek |
|
108 |
General |
lie about v.
|
aylaklık etmek |
|
109 |
General |
lie over v.
|
ertelenmek |
|
110 |
General |
reveal a lie v.
|
bir yalanı ortaya çıkarmak |
|
111 |
General |
lie in a pool of blood v.
|
kanlar içinde yerde yatmak |
|
112 |
General |
be based on a lie v.
|
yalana dayanmak |
|
113 |
General |
lie on the beach v.
|
sahile uzanmak |
|
114 |
General |
lie in wait v.
|
pusu kurmak |
|
115 |
General |
lie on the sofa v.
|
kanepede uzanmak |
|
116 |
General |
lie on the sofa v.
|
kanepeye uzanmak |
|
117 |
General |
lie to oneself v.
|
kendini kandırmak |
|
118 |
General |
lie to oneself v.
|
kendine yalan söylemek |
|
119 |
General |
continue to lie v.
|
yalan söylemeye devam etmek |
|
120 |
General |
lie in wait v.
|
pusuda beklemek |
|
121 |
General |
lie in wait v.
|
pusuya yatmak |
|
122 |
General |
tell a white lie v.
|
beyaz yalan söylemek |
|
123 |
General |
invent a lie v.
|
bir yalan uydurmak |
|
124 |
General |
lie flat v.
|
düz yatmak |
|
125 |
General |
lie flat v.
|
sırt üstü uzanmak |
|
126 |
General |
lie awake v.
|
uzanmak |
|
127 |
General |
lie dormant v.
|
uykuda beklemek |
|
128 |
General |
lie dormant v.
|
uykuda bekletmek |
|
129 |
General |
lie dormant v.
|
kış uykusuna yatmak |
|
130 |
General |
refute a lie v.
|
yalanı çürütmek |
|
131 |
General |
disprove a lie v.
|
yalanı çürütmek |
|
132 |
General |
not tell a lie v.
|
yalan söylememek |
|
133 |
General |
lie down on the grass v.
|
çime uzanmak |
|
134 |
General |
lie down on the grass v.
|
çimene uzanmak |
|
135 |
General |
lie down on the grass v.
|
çimlere uzanmak |
|
136 |
General |
fault lie with v.
|
kusurun sorumlusu olmak |
|
137 |
General |
lie sprawled v.
|
iki seksen uzanmak |
|
138 |
General |
lie sprawled out v.
|
iki seksen uzanmak |
|
139 |
General |
lie on one's oars v.
|
(kürek) çekmeyi kesmek |
|
140 |
General |
lie on the oars v.
|
(kürek) çekmeyi kesmek |
|
141 |
General |
lie in state v.
|
gömülmeden önce halka açık bir yerde sergilenmek |
|
142 |
General |
is that a lie? interj.
|
yalan mı yani? |
|
143 |
General |
is that a lie? interj.
|
yalan mı? |
|
Phrasals |
|
144 |
Phrasals |
lie around/about n.
|
eşyaların etrafta/orada burada dağınık biçimde olması |
|
145 |
Phrasals |
lie by v.
|
elinin altında olmak |
|
146 |
Phrasals |
lie in v.
|
çocuk doğurmak |
|
147 |
Phrasals |
lie on v.
|
bağlı olmak |
|
148 |
Phrasals |
lie by v.
|
dinlenmek |
|
149 |
Phrasals |
lie on v.
|
eline kalmak |
|
150 |
Phrasals |
lie in v.
|
evlat vermek |
|
151 |
Phrasals |
lie on v.
|
dayanmak |
|
152 |
Phrasals |
lie by v.
|
işe ara vermek |
|
153 |
Phrasals |
lie in v.
|
loğusa olmak |
|
154 |
Phrasals |
lie on v.
|
bastırmak |
|
155 |
Phrasals |
lie by v.
|
kullanılmamak |
|
156 |
Phrasals |
lie by v.
|
atıl kalmak |
|
157 |
Phrasals |
lie on v.
|
üzerine koymak |
|
158 |
Phrasals |
lie over v.
|
askıya almak |
|
159 |
Phrasals |
lie next to someone v.
|
birinin yanına uzanmak/yatmak |
|
160 |
Phrasals |
lie down v.
|
boylu boyunca uzanmak |
|
161 |
Phrasals |
lie with v.
|
birinin sorumluluğunda veya vazifesinde olmak |
|
162 |
Phrasals |
lie down on something v.
|
bir şeyin üstüne uzanmak/yatmak |
|
163 |
Phrasals |
lie down under something v.
|
bir şeyin altına/altında uzanmak/yatmak |
|
164 |
Phrasals |
lie down on something v.
|
bir şeyin üzerine uzanmak/yatmak |
|
165 |
Phrasals |
lie down beneath something v.
|
bir şeyin altına/altında uzanmak/yatmak |
|
166 |
Phrasals |
lie alongside of someone v.
|
birinin yanına uzanmak/yatmak |
|
167 |
Phrasals |
lie with v.
|
cinsel ilişkiye girmek |
|
168 |
Phrasals |
lie over v.
|
ertelenmek |
|
169 |
Phrasals |
lie within v.
|
içinde kalmak |
|
170 |
Phrasals |
lie ahead of v.
|
önünde uzanmak |
|
171 |
Phrasals |
lie around/about v.
|
olmaması gereken yerde olmak (eşya) |
|
172 |
Phrasals |
lie ahead v.
|
önünde uzanmak |
|
173 |
Phrasals |
lie deep in v.
|
kaplı olmak |
|
174 |
Phrasals |
lie over v.
|
muallakta kalmak |
|
175 |
Phrasals |
lie before v.
|
kendisini beklemek |
|
176 |
Phrasals |
lie ahead v.
|
kendisini beklemek |
|
177 |
Phrasals |
lie down v.
|
kestirmek (uyku) |
|
178 |
Phrasals |
lie ahead of v.
|
kendisini beklemek |
|
179 |
Phrasals |
lie down v.
|
şekerleme yapmak |
|
180 |
Phrasals |
lie down v.
|
serilip yatmak |
|
181 |
Phrasals |
lie with v.
|
sevişmek |
|
182 |
Phrasals |
lie back v.
|
sırtını yaslamak |
|
183 |
Phrasals |
lie behind someone or something v.
|
birinin/bir şeyin arkasında olmak |
|
184 |
Phrasals |
lie behind someone or something v.
|
birinin/bir şeyin gerisinde olmak |
|
185 |
Phrasals |
lie behind someone or something v.
|
geçmişte olmak |
|
186 |
Phrasals |
lie behind someone or something v.
|
geçmişte kalmak |
|
187 |
Phrasals |
lie behind someone or something v.
|
geride kalmak |
|
188 |
Phrasals |
lie behind someone or something v.
|
birinin/bir şeyin geçmişinde olmak |
|
189 |
Phrasals |
lie behind someone or something v.
|
birinin/bir şeyin geçmişinde kalmak |
|
190 |
Phrasals |
lie with (one) v.
|
(birinin) yanında/yanına yatmak |
|
191 |
Phrasals |
lie with (one) v.
|
(birinin) yanında/yanına uzanmak |
|
192 |
Phrasals |
lie with (one) v.
|
(biriyle) birlikte yatmak/uzanmak |
|
193 |
Phrasals |
lie with (one) v.
|
(biriyle) yan yana yatmak/uzanmak |
|
194 |
Phrasals |
lie with (one) v.
|
(biriyle) uzanmak |
|
195 |
Phrasals |
lie with (one) v.
|
(birinin) sorumluluğunda veya vazifesinde olmak |
|
196 |
Phrasals |
lie with (one) v.
|
(birine) bağlı olmak |
|
197 |
Phrasals |
lie with (one) v.
|
(birinin) elinde olmak |
|
198 |
Phrasals |
lie with (one) v.
|
(birine) kalmak |
|
199 |
Phrasals |
lie with (one) v.
|
(birinin) tasarrufunda olmak |
|
200 |
Phrasals |
lie with (one) v.
|
(birinin) kararına bağlı olmak |
|
201 |
Phrasals |
lie with (one) v.
|
(biriyle) sevişmek |
|
202 |
Phrasals |
lie with (one) v.
|
(biriyle) yatmak |
|
203 |
Phrasals |
lie with (one) v.
|
(biriyle) cinsel ilişkiye girmek |
|
204 |
Phrasals |
lie with (one) v.
|
(biriyle) mercimeği fırına vermek |
|
205 |
Phrasals |
lie with someone v.
|
birinin yanında/yanına yatmak |
|
206 |
Phrasals |
lie with someone v.
|
birinin yanında/yanına uzanmak |
|
207 |
Phrasals |
lie with someone v.
|
biriyle birlikte yatmak/uzanmak |
|
208 |
Phrasals |
lie with someone v.
|
biriyle yan yana yatmak/uzanmak |
|
209 |
Phrasals |
lie with someone v.
|
biriyle uzanmak |
|
210 |
Phrasals |
lie with someone v.
|
(biriyle) sevişmek |
|
211 |
Phrasals |
lie with someone v.
|
(biriyle) yatmak |
|
212 |
Phrasals |
lie with someone v.
|
(biriyle) cinsel ilişkiye girmek |
|
213 |
Phrasals |
lie with someone v.
|
(biriyle) mercimeği fırına vermek |
|
214 |
Phrasals |
lie alongside (of someone or an animal) v.
|
(birinin/bir hayvanın) yanında/yanına yatmak |
|
215 |
Phrasals |
lie alongside (of someone or an animal) v.
|
(birinin/bir hayvanın) yanında/yanına uzanmak |
|
216 |
Phrasals |
lie alongside (of someone or an animal) v.
|
(birinin/bir hayvanın) yanında/yanına yatmak |
|
217 |
Phrasals |
lie alongside (of someone or an animal) v.
|
(birinin/bir hayvanın) yanında/yanına uzanmak |
|
218 |
Phrasals |
lie off v.
|
yarışın başlarında geri tutmak |
|
219 |
Phrasals |
lie ahead of (someone or something) v.
|
(birinin/bir şeyin) önünde uzanmak |
|
220 |
Phrasals |
lie ahead of (someone or something) v.
|
(birinin/bir şeyin) geleceğinde olmak/beklemek |
|
221 |
Phrasals |
lie alongside v.
|
yanına uzanmak/yatmak |
|
222 |
Phrasals |
lie alongside v.
|
yanında uzanmak |
|
223 |
Phrasals |
lie alongside (someone or something) v.
|
(birinin/bir şeyin) yanına uzanmak/yatmak |
|
224 |
Phrasals |
lie alongside (someone or something) v.
|
(birinin/bir şeyin) yanında uzanmak |
|
225 |
Phrasals |
lie around v.
|
tembel tembel yatmak |
|
226 |
Phrasals |
lie around v.
|
yan gelip yatmak |
|
227 |
Phrasals |
lie around v.
|
kaytarmak |
|
228 |
Phrasals |
lie around v.
|
avarelik etmek |
|
229 |
Phrasals |
lie around v.
|
boş gezmek |
|
230 |
Phrasals |
lie around v.
|
sürtmek |
|
231 |
Phrasals |
lie around v.
|
boş boş uzanmak/yatmak |
|
232 |
Phrasals |
lie around v.
|
yatıp yuvarlanmak |
|
233 |
Phrasals |
lie before (someone or something) v.
|
(birinin/bir şeyin) önünde uzanmak |
|
234 |
Phrasals |
lie before (someone or something) v.
|
(birinin/bir şeyin) geleceğinde olmak/beklemek |
|
235 |
Phrasals |
lie down on v.
|
-i savsaklamak |
|
236 |
Phrasals |
lie down on v.
|
'-e uzanmak |
|
237 |
Phrasals |
lie down on v.
|
'-in üstüne uzanmak/yatmak |
|
238 |
Phrasals |
lie down on v.
|
ense yapmak |
|
239 |
Phrasals |
lie down on v.
|
'-i boşlamak |
|
240 |
Phrasals |
lie down under v.
|
-in altında uzanıp yatmak |
|
241 |
Phrasals |
lie down under v.
|
'-in altına/altında uzanmak/yatmak |
|
242 |
Phrasals |
lie out v.
|
dışarıda yatmak |
|
243 |
Phrasals |
lie out v.
|
yatıp güneşlenmek |
|
244 |
Phrasals |
lie out v.
|
güneşlenmek |
|
245 |
Phrasals |
lie out v.
|
güneşin altında yatmak |
|
246 |
Phrasals |
lie out v.
|
sağda solda bırakılmak |
|
247 |
Phrasals |
lie out v.
|
dışarıda bırakılmak |
|
248 |
Phrasals |
lie out v.
|
bir şeyin üzerinde bırakılmak |
|
249 |
Phrasals |
lie out v.
|
açıkta bırakılmak |
|
250 |
Phrasals |
lie to (one) v.
|
(birine) yalan söylemek |
|
Phrases |
|
251 |
Phrases |
the cake is a lie expr.
|
(söz verilen) ödül yalanmış |
|
252 |
Phrases |
the cake is a lie expr.
|
verdiği sözü yerine getirmeyecek |
|
253 |
Phrases |
let the sleeping dogs lie expr.
|
işi oluruna bırak |
|
254 |
Phrases |
If you lie down with the devil, you will wake up in hell expr.
|
şeytanla sevişirsen cehennemde uyanırsın |
|
255 |
Phrases |
no claim shall lie against expr.
|
-den hiçbir hak talep edilemeyecektir |
|
Proverb |
|
256 |
Proverb |
as you make your bed, so you must lie on it
|
kendi düşen ağlamaz |
|
257 |
Proverb |
as you make your bed, so you must lie in it
|
kendi düşen ağlamaz |
|
258 |
Proverb |
half the truth is often a whole lie
|
gerçeğin bir kısmını saklamak yalan söylemekle eşdeğerdir bazen |
|
259 |
Proverb |
half the truth is often a whole lie
|
olanın tümünü söylemeyen yalan söylemiş sayılır bazen |
|
260 |
Proverb |
let sleeping dogs lie
|
bana dokunmayan yılan bin yaşasın |
|
261 |
Proverb |
let sleeping dogs lie
|
bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın |
|
262 |
Proverb |
let sleeping dogs lie
|
uyandırma kerizi |
|
263 |
Proverb |
let sleeping dogs lie
|
uyuyan yılanın kuyruğuna basma |
|
264 |
Proverb |
a lie never lives to be old
|
yalancının mumu yatsıya kadar yanar |
|
265 |
Proverb |
if you lie down with dogs you will rise up with fleas
|
körle yatan şaşı kalkar |
|
266 |
Proverb |
When you lie down with dogs you get fleas
|
körle yatan şaşı kalkar |
|
267 |
Proverb |
When you lie down with dogs you get fleas
|
itle yatan pireyle kalkar |
|
268 |
Proverb |
a lie has no legs
|
yalanın dayanağı olmaz |
|
269 |
Proverb |
a lie has no legs
|
yalancının mumu yatsıya kadar yanar |
|
270 |
Proverb |
(one) has made (one's) bed and (one) will have to lie in it
|
kendi düşen ağlamaz |
|
271 |
Proverb |
(one) made (one's) bed and (one) has to lie in it
|
kendi düşen ağlamaz |
|
272 |
Proverb |
(one) made (one's) bed and (one) must lie in it
|
kendi düşen ağlamaz |
|
273 |
Proverb |
if you lie with dogs, you will get fleas
|
itle yatan bitle kalkar |
|
274 |
Proverb |
if you lie with dogs, you will get fleas
|
körle yatan şaşı kalkar |
|
275 |
Proverb |
better a lie that heals than a truth that wounds
|
dost acı söyler |
|
276 |
Proverb |
you have made your bed and must lie in it
|
kendi düşen ağlamaz |
|
277 |
Proverb |
you've made your bed, now lie in it
|
kendi düşen ağlamaz |
|
278 |
Proverb |
you've made your bed, now lie in it
|
kendin ettin kendin buldun |
|
279 |
Proverb |
you've made your bed, now lie on it
|
kendi düşen ağlamaz |
|
280 |
Proverb |
you've made your bed, now lie on it
|
kendin ettin kendin buldun |
|
Colloquial |
|
281 |
Colloquial |
white lie n.
|
beyaz yalan |
|
282 |
Colloquial |
white lie n.
|
geçerli yalan |
|
283 |
Colloquial |
white lie n.
|
haklı görülebilecek yalan |
|
284 |
Colloquial |
white lie n.
|
hoş görülen yalan |
|
285 |
Colloquial |
white lie n.
|
masum yalan |
|
286 |
Colloquial |
bare-faced lie n.
|
su katılmamış yalan |
|
287 |
Colloquial |
bald-faced lie n.
|
su katılmamış yalan |
|
288 |
Colloquial |
bold-faced lie n.
|
bariz yalan |
|
289 |
Colloquial |
bold-faced lie n.
|
apaçık bir şekilde yalan |
|
290 |
Colloquial |
bold-faced lie n.
|
güpegündüz yalan |
|
291 |
Colloquial |
bold-faced lie n.
|
su katılmamış yalan |
|
292 |
Colloquial |
bold-faced lie n.
|
kuyruklu yalan |
|
293 |
Colloquial |
bold-faced lie n.
|
katıksız yalan |
|
294 |
Colloquial |
lie-abed n.
|
uykucu, uyuşuk tip |
|
295 |
Colloquial |
lie to someone about something v.
|
birine bir şey hakkında yalan söylemek |
|
296 |
Colloquial |
lie in one's power v.
|
elinde olmak |
|
297 |
Colloquial |
lie in one's power v.
|
elinden gelmek |
|
298 |
Colloquial |
lie about one’s name v.
|
ismi hakkında yalan söylemek |
|
299 |
Colloquial |
lie in state v.
|
katafalka koymak |
|
300 |
Colloquial |
lie low v.
|
niyetini gizlemek |
|
301 |
Colloquial |
lie doggo v.
|
ölü numarası yapmak |
|
302 |
Colloquial |
lie in ambush v.
|
pusu kurmak |
|
303 |
Colloquial |
lie in ambush v.
|
pusuda beklemek |
|
304 |
Colloquial |
lie in ambush v.
|
pusuya yatmak |
|
305 |
Colloquial |
lie low v.
|
susup beklemek |
|
306 |
Colloquial |
lie doggo v.
|
sesini soluğunu kesmek |
|
307 |
Colloquial |
lie out underneath the stars v.
|
yıldızların altında uzanmak |
|
308 |
Colloquial |
lie doggo v.
|
(saklanırken) ölü gibi sessiz olmak |
|
309 |
Colloquial |
lie (one's) way into (something or some place) v.
|
(bir şeye/bir yere) izinsiz girmek |
|
310 |
Colloquial |
lie (one's) way into (something or some place) v.
|
(bir şeye/bir yere) hileyle erişim sağlamak |
|
311 |
Colloquial |
lie (one's) way into (something) v.
|
(bir şeyi) hileyle elde etmek |
|
312 |
Colloquial |
lie or true? expr.
|
yalan mı doğru mu? |
|
313 |
Colloquial |
lie or true? expr.
|
yalan mı gerçek mi? |
|
314 |
Colloquial |
may god strike me down if I lie expr.
|
eğer yalan söylüyorsam allah beni çarpsın |
|
315 |
Colloquial |
ngl (not gonna lie) expr.
|
yalan söylemeyeceğim |
|
316 |
Colloquial |
(I'm) not going to lie expr.
|
yalan yok |
|
317 |
Colloquial |
(I'm) not going to lie expr.
|
doğrusu |
|
318 |
Colloquial |
(I'm) not going to lie expr.
|
doğruya doğru |
|
319 |
Colloquial |
(I'm) not gonna lie expr.
|
yalan yok |
|
320 |
Colloquial |
(I'm) not gonna lie expr.
|
doğrusu |
|
321 |
Colloquial |
I tell a lie expr.
|
yanlış söyledim |
|
322 |
Colloquial |
I tell a lie expr.
|
yalan söyledim |
|
323 |
Colloquial |
I tell a lie expr.
|
hatalı söyledim |
|
324 |
Colloquial |
no lie exclam.
|
yalan değil |
|
325 |
Colloquial |
no lie exclam.
|
doğru |
|
326 |
Colloquial |
no lie exclam.
|
gerçekten |
|
327 |
Colloquial |
no lie! exclam.
|
doğruyu söylüyorum! |
|
328 |
Colloquial |
no lie! exclam.
|
gerçekten! |
|
329 |
Colloquial |
no lie! exclam.
|
hakikaten! |
|
Idioms |
|
330 |
Idioms |
bold-faced lie n.
|
düpedüz yalan |
|
331 |
Idioms |
bold-faced lie n.
|
aşikar yalan |
|
332 |
Idioms |
bold-faced lie n.
|
cüretkarca yalan |
|
333 |
Idioms |
bold-faced lie n.
|
apaçık yalan |
|
334 |
Idioms |
lie of the land (brit) n.
|
arazinin/toprağın özellikleri |
|
335 |
Idioms |
lie of the land (brit) n.
|
bir şeyin durumu/hali |
|
336 |
Idioms |
bald-faced lie n.
|
kuyruklu yalan |
|
337 |
Idioms |
bare-faced lie n.
|
kuyruklu yalan |
|
338 |
Idioms |
little white lie n.
|
küçük masum yalan |
|
339 |
Idioms |
an out-and-out lie n.
|
külliyen yalan |
|
340 |
Idioms |
little white lie n.
|
küçük beyaz yalan |
|
341 |
Idioms |
an out-and-out lie n.
|
sıkı palavra |
|
342 |
Idioms |
an out-and-out lie n.
|
su katılmamış yalan |
|
343 |
Idioms |
an out-and-out lie n.
|
su katılmadık yalan |
|
344 |
Idioms |
barefaced lie n.
|
düpedüz yalan |
|
345 |
Idioms |
barefaced lie n.
|
arsızca yalan |
|
346 |
Idioms |
barefaced lie n.
|
bariz yalan |
|
347 |
Idioms |
barefaced lie n.
|
apaçık yalan |
|
348 |
Idioms |
big lie n.
|
büyük kandırmaca |
|
349 |
Idioms |
big lie n.
|
büyük yanıltmaca |
|
350 |
Idioms |
give one the lie in his throat v.
|
yalanını yüzüne vurmak |
|
351 |
Idioms |
lie at the door of v.
|
(suç) birinin üzerinde olmak |
|
352 |
Idioms |
lie at the heart v.
|
(şefkat, arzu, endişe, vb.) nesnesi olmak |
|
353 |
Idioms |
lie at the mercy of v.
|
insafına kalmak |
|
354 |
Idioms |
lie hard v.
|
basmak |
|
355 |
Idioms |
lie in one v.
|
hakimiyeti altında olmak |
|
356 |
Idioms |
lie in the way v.
|
(yolunda) engel olmak |
|
357 |
Idioms |
lie in wait v.
|
tuzak kurmak |
|
358 |
Idioms |
lie low v.
|
maksadını belli etmemek |
|
359 |
Idioms |
lie on hand v.
|
satılamayıp elde kalmak |
|
360 |
Idioms |
lie on the head of v.
|
itham edilmek |
|
361 |
Idioms |
lie in one v.
|
ait olmak |
|
362 |
Idioms |
lie hard v.
|
baskı yapmak |
|
363 |
Idioms |
lie on one's oars v.
|
dinlenmek |
|
364 |
Idioms |
lie on the oars v.
|
dinlenmek |
|
365 |
Idioms |
lie on hand v.
|
elinde patlamak |
|
366 |
Idioms |
lie low v.
|
gözden uzak kalmak |
|
367 |
Idioms |
lie at the mercy of v.
|
ocağına düşmek |
|
368 |
Idioms |
lie on the head of v.
|
suçlusu olarak görülmek |
|
369 |
Idioms |
lie at the heart v.
|
temelinde yatmak |
|
370 |
Idioms |
lie on one's oars v.
|
durmak |
|
371 |
Idioms |
lie on the oars v.
|
durmak |
|
372 |
Idioms |
lie on hand v.
|
elinde olmak |
|
373 |
Idioms |
lie at the heart v.
|
merkezinde olmak |
|
374 |
Idioms |
lie hard v.
|
sıkıştırmak |
|
375 |
Idioms |
lie on one's oars v.
|
kendine tatil vermek |
|
376 |
Idioms |
lie on the oars v.
|
kendine tatil vermek |
|
377 |
Idioms |
lie through one's teeth v.
|
adamın gözünün içine baka baka yalan söylemek |
|
378 |
Idioms |
lie heavy on v.
|
ağırlık vermek |
|
379 |
Idioms |
lie low v.
|
arazi olmak |
|
380 |
Idioms |
lie low v.
|
araziye uymak |
|
381 |
Idioms |
lie behind v.
|
arkasında yatmak |
|
382 |
Idioms |
lie low v.
|
aşağılanmak |
|
383 |
Idioms |
lie beyond someone v.
|
birini aşmak |
|
384 |
Idioms |
lie in store for someone v.
|
birini (sürpriz vb) beklemek |
|
385 |
Idioms |
lie in one's teeth v.
|
bir ayak üstünde bin yalan söylemek |
|
386 |
Idioms |
lie through one's teeth v.
|
bir ayak üstünde bin yalan söylemek |
|
387 |
Idioms |
lie through one's teeth v.
|
bariz yalan söylemek |
|
388 |
Idioms |
lie with v.
|
birisiyle yatmak |
|
389 |
Idioms |
lie at death's door v.
|
bir ayağı çukurda olmak |
|
390 |
Idioms |
live a lie v.
|
bir yalanı yaşamak |
|
391 |
Idioms |
lie at death's door v.
|
bir gözü toprağa bakmak |
|
392 |
Idioms |
lie behind something v.
|
bir şeyin arka planında yer almak |
|
393 |
Idioms |
lie through one's throat v.
|
bir ayak üstünde bin yalan söylemek |
|
394 |
Idioms |
let sleeping dogs lie v.
|
başına bela almamak |
|
395 |
Idioms |
lie in one's throat v.
|
bir ayak üstünde bin yalan söylemek |
|
396 |
Idioms |
tell an outright lie v.
|
bariz bir yalan söylemek |
|
397 |
Idioms |
lie at death's door v.
|
bir ayağı mezarda olmak |
|
398 |
Idioms |
lie fallow v.
|
dinlenmeye geçmek |
|
399 |
Idioms |
lie with v.
|
cinsel ilişkide bulunmak |
|
400 |
Idioms |
lie down on the job v.
|
ense yapmak |
|
401 |
Idioms |
let sleeping dogs lie v.
|
fincancı katırlarını ürkütmemek |
|
402 |
Idioms |
have a lie-in v.
|
geç saatlere kadar yatakta oyalanmak |
|
403 |
Idioms |
have a lie-in v.
|
geç saatlere kadar yatmak |
|
404 |
Idioms |
lie at death's door v.
|
gidici olmak |
|
405 |
Idioms |
have a lie-in v.
|
geç saatlere kadar yatakta çıkmamak |
|
406 |
Idioms |
lie at death's door v.
|
gözü toprağa bakmak |
|
407 |
Idioms |
lie in ruins v.
|
harap olmak |
|
408 |
Idioms |
let sleeping dogs lie v.
|
işi oluruna bırakmak |
|
409 |
Idioms |
let sleeping dogs lie v.
|
işi kurcalamamak |
|
410 |
Idioms |
let sleeping dogs lie v.
|
işleri kendi haline bırakmak |
|
411 |
Idioms |
lie down on the job v.
|
işini kötü yapmak |
|
412 |
Idioms |
lie down on the job v.
|
işi savsaklamak |
|
413 |
Idioms |
lie down on the job v.
|
işi boşlamak |
|
414 |
Idioms |
lie down on the job v.
|
işi sermek |
|
415 |
Idioms |
to let sleeping dogs lie v.
|
işi kurcalamamak |
|
416 |
Idioms |
lie in ruins v.
|
mahvolmak |
|
417 |
Idioms |
let sleeping dogs lie v.
|
meseleyi kurcalamamak |
|
418 |
Idioms |
lie behind v.
|
nedeni olmak |
|
419 |
Idioms |
lie in one's teeth v.
|
kuyruklu yalan söylemek |
|
420 |
Idioms |
lie in one's throat v.
|
kuyruklu yalan söylemek |
|
421 |
Idioms |
lie at death's door v.
|
ölümün eşiğinde olmak |
|
422 |
Idioms |
tell an outright lie v.
|
kuyruklu yalan söylemek |
|
423 |
Idioms |
lie like a rug v.
|
makine gibi yalan söylemek |
|
424 |
Idioms |
lie through one's teeth v.
|
kuyruklu yalan söylemek |
|
425 |
Idioms |
lie beyond v.
|
ötesine taşmak |
|
426 |
Idioms |
lie beyond v.
|
ötesine geçmek |
|
427 |
Idioms |
lie beyond v.
|
ötesinde yatmak |
|
428 |
Idioms |
let sleeping dogs lie v.
|
olayların akışını durdurmamak |
|
429 |
Idioms |
lie through one's throat v.
|
kuyruklu yalan söylemek |
|
430 |
Idioms |
live a lie v.
|
sahte bir hayat sürmek |
|
431 |
Idioms |
lie in wait for v.
|
pusu kurmak |
|
432 |
Idioms |
lie in wait for v.
|
pusuda beklemek |
|
433 |
Idioms |
lie in wait v.
|
pusuya yatmak |
|
434 |
Idioms |
lie low v.
|
saklanmak |
|
435 |
Idioms |
lie in wait for v.
|
pusuya yatmak |
|
436 |
Idioms |
lie down in ambush v.
|
pusuya yatmak |
|
437 |
Idioms |
lie at the root of v.
|
temelinde yatmak |
|
438 |
Idioms |
lie at the bottom of something v.
|
temelinde yatmak (neden vb.) |
|
439 |
Idioms |
lie fallow v.
|
(yetenek) (uzun süredir) kullanılmamak |
|
440 |
Idioms |
lie hovering between life and death v.
|
yaşamla ölüm arasında gidip gelmek |
|
441 |
Idioms |
nail a lie to the counter v.
|
yalanını meydana çıkarmak |
|
442 |
Idioms |
lie in ruins v.
|
(plan vb) yıkılmak |
|
443 |
Idioms |
lie like a rug v.
|
utanmadan yalan söylemek |
|
444 |
Idioms |
lie fallow v.
|
(yetenek) körelmek |
|
445 |
Idioms |
spot a lie v.
|
yalanını yakalamak |
|
446 |
Idioms |
give someone the lie in his throat v.
|
yalanını yüzüne vurmak |
|
447 |
Idioms |
lie at one's door v.
|
-den kaynaklanmak |
|
448 |
Idioms |
lie at one's door v.
|
-nin sorumluluğunda olmak |
|
449 |
Idioms |
be/lie at the bottom of something v.
|
(neden olarak) temelinde yatmak |
|
450 |
Idioms |
lie down and die v.
|
pes etmek |
|
451 |
Idioms |
lie down and die v.
|
çekilmek |
|
452 |
Idioms |
lie down and die v.
|
bırakıp gitmek |
|
453 |
Idioms |
lie down and die v.
|
yenilgiyi kabul etmek |
|
454 |
Idioms |
lie down and die v.
|
vazgeçmek |
|
455 |
Idioms |
lie down and die v.
|
umudunu kesmek/kaybetmek |
|
456 |
Idioms |
lie down and die v.
|
hırsını/azmini yitirmek |
|
457 |
Idioms |
hang/lie heavy (on somebody/something) v.
|
(birinin/bir şeyin) üstüne çökmek |
|
458 |
Idioms |
hang/lie heavy (on somebody/something) v.
|
(birinin/bir şeyin)üstünde yoğunlaşmak |
|
459 |
Idioms |
hang/lie heavy (on somebody/something) v.
|
(birinde/bir şeyde) ağır bir şekilde asılı kalmak |
|
460 |
Idioms |
hang/lie heavy (on somebody/something) v.
|
(birini/bir şeyi) rahatsız hissettirmek |
|
461 |
Idioms |
hang/lie heavy (on somebody/something) v.
|
(birini/bir şeyi) huzursuz etmek |
|
462 |
Idioms |
hang/lie heavy (on somebody/something) v.
|
(birini/bir şeyi) kaygılandırmak |
|
463 |
Idioms |
hang/lie heavy (on somebody/something) v.
|
(birini/bir şeyi) endişelendirmek |
|
464 |
Idioms |
lie heavy v.
|
havada çok miktarda asılı kalmak |
|
465 |
Idioms |
lie heavy v.
|
havada yoğun bir şekilde asılı kalmak |
|
466 |
Idioms |
lie heavy v.
|
ağırlık yaratmak |
|
467 |
Idioms |
lie heavy v.
|
olumsuz şekilde çökmek |
|
468 |
Idioms |
lie heavy v.
|
belirgin şekilde kalmak |
|
469 |
Idioms |
lie heavy v.
|
olumsuz baskı yaratmak |
|
470 |
Idioms |
lie heavy v.
|
ağır ve kalıcı huzursuzluk hissi yaratmak |
|
471 |
Idioms |
lie in v.
|
içinde boylu boyunca uzanmak |
|
472 |
Idioms |
lie in v.
|
içinde gömülü olmak |
|
473 |
Idioms |
lie in v.
|
içinde dümdüz yatmak |
|
474 |
Idioms |
lie in v.
|
hastanede doğumu beklemek |
|
475 |
Idioms |
lie in v.
|
-e dayanmak |
|
476 |
Idioms |
lie in v.
|
-den doğmak |
|
477 |
Idioms |
lie in v.
|
-den kaynaklanmak |
|
478 |
Idioms |
lie in v.
|
-den meydana gelmek |
|
479 |
Idioms |
lie in v.
|
-e bağlı olmak |
|
480 |
Idioms |
lie in v.
|
-in sonucu olmak |
|
481 |
Idioms |
lie in [us] v.
|
yataktan çıkmamak |
|
482 |
Idioms |
lie in [us] v.
|
sabah yatakta uzun süre kalmak/vakit geçirmek |
|
483 |
Idioms |
lie in [us] v.
|
geç kalkmak |
|
484 |
Idioms |
lie in state v.
|
katafalkta durmak |
|
485 |
Idioms |
lie in state v.
|
katafalkta kalmak |
|
486 |
Idioms |
lie in state v.
|
katafalkta olmak |
|
487 |
Idioms |
lie in state v.
|
katafalka koyulmak |
|
488 |
Idioms |
lie doggo v.
|
saklanmış olmak |
|
489 |
Idioms |
lie doggo v.
|
gizlenmiş olmak |
|
490 |
Idioms |
lie doggo v.
|
görünmez olmak |
|
491 |
Idioms |
lie doggo v.
|
uzun süre fark edilmemek |
|
492 |
Idioms |
lie doggo v.
|
uzun süre fark edilmeden kalmak |
|
493 |
Idioms |
lie doggo v.
|
uzun süre öylece kalmak |
|
494 |
Idioms |
lie your way into something v.
|
yalan söyleyerek kendini bir durumun içine sokmak |
|
495 |
Idioms |
lie your way into something v.
|
yalan söyleyerek kendini bir duruma sokmak |
|
496 |
Idioms |
lie your way out of something v.
|
yalan söyleyerek kendini bir durumdan çıkarmak |
|
497 |
Idioms |
lie your way out of something v.
|
yalan söyleyerek kendini bir durumdan sıyırmak |
|
498 |
Idioms |
lie back and think of england v.
|
sırt üstü yatıp ingiltere'yi hayal etmek |
|
499 |
Idioms |
lie back and think of england v.
|
(kadın için) istenmeyen veya hoşa gitmeyen bir cinsel birlikteliği daha hoş düşüncelerle dikkatini dağıtarak sürdürmek |
|
500 |
Idioms |
lie back and think of england v.
|
kötü/istenmeyen bir duruma başka şeyler düşünerek dayanmak |
|