| 1 |
struggle |
mücadele etmek |
v. |
|
- Thousands of families are struggling with the economic crisis.
- Binlerce aile ekonomik krizle mücadele ediyor.
- In other words, we are struggling with the worst of both worlds.
- Başka bir deyişle her iki dünyanın da en kötüsüyle mücadele ediyoruz.
- At the same time, the European Union is struggling with serious diplomatic and economic problems.
- Avrupa Birliği aynı zamanda ciddi diplomatik ve ekonomik sorunlarla da mücadele etmektedir.
- Thirty years later, some might say that it is still struggling.
- Otuz yıl sonra, bazıları hala mücadele ettiğini söyleyebilir.
- Turning to Bosnia and Herzegovina, it has to be said that this country is struggling to square the circle.
- Bosna Hersek'e dönecek olursak, bu ülkenin çemberi daraltmak için mücadele ettiğini söylemek gerekir.
- They rode roughshod over fundamental rights which the people had struggled for decades to win.
- Halkın on yıllardır kazanmak için mücadele ettiği temel hakları hoyratça çiğnediler.
- In many Member States, the public is struggling with the notion that the husband can also apply for parental leave.
- Birçok Üye Devlette kamuoyu, kocanın da ebeveyn izni için başvurabileceği fikriyle mücadele ediyor.
- They too are human beings who struggle to find happiness, and deserve our compassion.
- Onlar da mutluluğu bulmak için mücadele eden ve şefkatimizi hak eden insanlardır.
- It is clearly a dilemma with which the rapporteur has also struggled.
- Bu açıkça raportörün de mücadele ettiği bir ikilemdir.
- In many Member States, the public is struggling with the notion that the husband can also apply for parental leave.
- Birçok Üye Devlette kamuoyu, kocanın da ebeveyn izni için başvurabileceği fikriyle mücadele etmektedir.
- This does not exactly conform with the images of helping the struggling artist.
- Bu, mücadele eden sanatçıya yardım etme imajıyla tam olarak uyuşmuyor.
- We visited the Karakalpakstan region, the region where they are struggling with the serious problems of the Aral Sea.
- Aral Denizi'nin ciddi sorunlarıyla mücadele eden Karakalpakistan bölgesini ziyaret ettik.
- The Euromed dialogue is struggling to recover from this war.
- Euromed diyaloğu bu savaştan kurtulmak için mücadele etmektedir.
- My own country struggled to meet the criteria 15 months before accession.
- Kendi ülkem katılımdan 15 ay önce kriterleri karşılamak için mücadele etti.
- Some of our representatives of the European Free Alliance struggle more with the European arrest warrant.
- Avrupa Hür İttifakı'ndaki bazı temsilcilerimiz Avrupa tutuklama emri ile daha fazla mücadele ediyor.
- We make no bones about the fact that our group is struggling with a number of amendments.
- Grubumuzun bir dizi değişiklikle mücadele ettiği gerçeğini dile getirmekten çekinmiyoruz.
- My own country struggled to meet the criteria 15 months before accession.
- Benim ülkem katılımdan 15 ay önce kriterleri karşılamak için mücadele etti.
- If you've been struggling with smoking, check out these alternative ways to extinguish your bad habit.
- Sigarayla mücadele ediyorsanız, kötü alışkanlığınızı ortadan kaldırmanın bu alternatif yollarına göz atın.
- She struggled to get up.
- Kalkmak için mücadele etti.
- The two candidates are struggling for mastery.
- İki aday ustalık için mücadele ediyorlar.
- We were struggling to survive.
- Hayatta kalmak için mücadele ediyorduk.
- Nothing is achieved without struggle.
- Mücadele etmeden hiçbir şey başarılamaz.
- Tom struggled to keep his eyes open.
- Tom gözlerini açık tutmak için mücadele etti.
- Tom struggled to walk again after the accident.
- Tom kazadan sonra tekrar yürümek için mücadele etti.
- You don't have to struggle.
- Mücadele etmene gerek yok.
- Tom is struggling to pay back his student loans.
- Tom öğrenci kredilerini geri ödemek için mücadele ediyor.
- Tom struggled to climb to the top.
- Tom tepeye tırmanmak için mücadele etti.
- Sami was struggling to save himself.
- Sami kendini kurtarmak için mücadele ediyordu.
- The little boy struggled to free himself from the policeman.
- Küçük çocuk kendini polisten kurtarmak için mücadele etti.
- We've been struggling lately.
- Son zamanlarda mücadele ediyoruz.
- He would not give it up without a struggle.
- Mücadele etmeden pes etmeyecekti.
- I know you are struggling.
- Mücadele ettiğinizi biliyorum.
- The animal struggled to get out of the cage.
- Hayvan, kafesten çıkmak için mücadele etti.
- He struggled to climb to the top.
- Zirveye tırmanmak için mücadele etti.
- Tom struggled to touch his toes.
- Tom ayak parmaklarına dokunmak için mücadele etti.
- Legislators in the Diet are struggling to find a solution to the problem.
- Meclisteki üyeler, soruna bir çözüm bulmak için mücadele ediyorlar.
- You are struggling greater forces!
- Büyük güçlerle mücadele ediyorsunuz!
- Tom has been struggling to do that.
- Tom bunu yapmak için mücadele ediyor.
- Tom is struggling with the concept.
- Tom bu kavramla mücadele ediyor.
- Tom struggled to learn algebra.
- Tom cebir öğrenmek için mücadele etti.
- Tom struggled unsuccessfully.
- Tom başarısızlıkla mücadele etti.
- Tom is struggling.
- Tom mücadele ediyor.
- Tom didn't struggle.
- Tom mücadele etmedi.
- I struggled.
- Mücadele ettim.
- Tom struggled to make ends meet.
- Tom iki yakasını bir araya getirmek için mücadele etti.
- The lion struggled to get out of his cage.
- Aslan kafesinden çıkmak için mücadele etti.
- Tom struggled to do that.
- Tom onu yapmak için mücadele etti.
- Tom is still struggling with that.
- Tom hâlâ bununla mücadele ediyor.
- Tom did not struggle.
- Tom mücadele etmedi.
- I saw two men struggling for the knife.
- İki adamın bıçak için mücadele ettiğini gördüm.
- Tom struggled to keep calm.
- Tom sakin olmak için mücadele etti.
- Cyprus is struggling to avoid bankruptcy.
- Kıbrıs iflastan kaçınmak için mücadele ediyor.
- I struggled for a few months.
- Birkaç ay mücadele ettim.
- Tom doesn't struggle like this.
- Tom böyle mücadele etmez.
- Tom struggled to do that.
- Tom bunu yapmak için mücadele etti.
- We always had to struggle.
- Her zaman mücadele etmemiz gerekti.
- We always had to struggle.
- Hep mücadele etmek zorundaydık.
- The two candidates are struggling for mastery.
- İki aday ustalık için mücadele ediyor.
- They struggled.
- Mücadele ettiler.
- Sami was struggling with a lot of issues.
- Sami pek çok sorunla mücadele ediyordu.
- Tom struggled.
- Tom mücadele etti.
- Small banks are struggling.
- Küçük bankalar mücadele ediyorlar.
- Tom struggled to free himself.
- Tom kendini kurtarmak için mücadele etti.
- You are struggling greater forces!
- Daha büyük güçlerle mücadele ediyorsunuz!
- Sami was struggling with a lot of issues.
- Sami birçok sorunla mücadele ediyordu.
- Layla was screaming and struggling.
- Leyla çığlık atıyor ve mücadele ediyordu.
- Dan struggled to pay his bills.
- Dan faturalarını ödemek için mücadele etti.
- They struggled.
- Onlar mücadele etti.
- We're struggling right now.
- Biz şu an mücadele ediyoruz.
- Tom struggled to stay in control.
- Tom kontrol altında kalmak için mücadele etti.
- They are struggling for freedom.
- Özgürlük için mücadele ediyorlar.
- You don't have to struggle.
- Mücadele etmek zorunda değilsin.
- We're struggling every day.
- Her gün mücadele ediyoruz.
- They are struggling to survive in business.
- İş hayatında ayakta kalmak için mücadele ediyorlar.
- He struggled to keep up with his classmates.
- Sınıf arkadaşlarına ayak uydurmak için mücadele etti.
- Workers struggled as factories closed.
- Fabrikalar kapanırken, işçiler mücadele etti.
- I know you are struggling.
- Senin mücadele ettiğini biliyorum.
- The middle class is struggling.
- Orta sınıf mücadele ediyor.
- We're struggling right now.
- Şu anda mücadele ediyoruz.
- I struggled to get out of the subway.
- Metrodan çıkmak için mücadele ettim.
- Tom struggled to stay in control.
- Tom kontrolü elinde tutmak için mücadele etti.
- I struggled to stay awake through the movie.
- Film boyunca uyanık kalmak için mücadele ettim.
- The lion struggled to get out of his cage.
- Aslan kafesinden dışarı çıkmak için mücadele etti.
- Tom is still struggling with that.
- Tom hâlâ onunla mücadele ediyor.
- She is struggling helplessly.
- Umarsızca mücadele ediyor.
- We were struggling.
- Mücadele ediyorduk.
- Tom is struggling with the concept.
- Tom kavramla mücadele ediyor.
- Mary is struggling to pay back her student loans.
- Mary öğrenci kredilerini geri ödemek için mücadele ediyor.
- During the time period known as Paleolithic, man had to struggle for his survival.
- Paleolitik olarak bilinen zaman diliminde insanoğlu hayatta kalmak için mücadele etmek zorundaydı.
- Tom stopped struggling.
- Tom mücadele etmeyi bıraktı.
- Tom struggled to pay his bills.
- Tom faturalarını ödemek için mücadele etti.
- Workers struggled as factories closed.
- Fabrikalar kapanırken işçiler mücadele ediyordu.
- Tom and Mary struggled to make ends meet.
- Tom ve Mary geçimlerini sağlamak için mücadele ettiler.
- Cyprus is struggling to avoid bankruptcy.
- Kıbrıs iflası önlemek için mücadele ediyor.
- Tom struggled frantically.
- Tom çılgınca mücadele etti.
- The two sides struggled for hours in the hot summer sun.
- İki taraf kızgın yaz güneşi altında saatlerce mücadele etti.
- Mary struggled to raise Tom as a single mother.
- Mary, Tom'u bekar bir anne olarak yetiştirmek için mücadele etti.
- We were struggling.
- Biz mücadele ediyorduk.
- Don't struggle.
- Mücadele etmeyin.
- Tom struggled to keep his composure.
- Tom soğukkanlılığını korumak için mücadele etti.
- Don't struggle.
- Mücadele etme.
- She is struggling helplessly.
- O çaresizce mücadele ediyor.
- The pilot was struggling to control the plane.
- Pilot uçağı kontrol etmek için mücadele ediyordu.
- Tom struggled to get free.
- Tom kurtulmak için mücadele etti.
Show More (101)
|
| 2 |
struggle |
mücadele |
n. |
|
- My struggle with depression taught me valuable life lessons.
- Depresyonla olan mücadelem bana değerli hayat dersleri verdi.
- There has been a constant power struggle between political parties in this country.
- Bu ülkede siyasi partiler arasında devam eden bir güç mücadelesi var.
- The struggle against terrorism provides yet another excuse for this.
- Terörle mücadele bunun için bir başka bahane daha sunmaktadır.
- The struggle in Iran for reform and freedom is of great interest.
- İran'da reform ve özgürlük için verilen mücadele büyük ilgi çekmektedir.
- They exist to protect us in times of struggle and danger.
- Mücadele ve tehlike zamanlarında bizi korumak için varlar.
- The US needs to interrogate these individuals as it is an essential part of the worldwide struggle against terrorism.
- ABD'nin bu kişileri sorgulaması dünya çapında terörizmle mücadelenin önemli bir parçasıdır.
- At the same time, the struggle against impunity is under threat.
- Aynı zamanda, cezasızlığa karşı mücadele de tehdit altındadır.
- It was a hard struggle, but at the end of the day we succeeded.
- Zorlu bir mücadeleydi ama günün sonunda başardık.
- We stand by the people of Turkey in their struggle to establish democracy and progress.
- Demokrasi ve ilerlemeyi tesis etme mücadelesinde Türkiye halkının yanındayız.
- Now Guinea, too, is caught up in a regional struggle for power.
- Şimdi Gine de bölgesel bir güç mücadelesinin içinde.
- The UN, NATO and the EU have acted vigorously in this common struggle.
- BM, NATO ve AB bu ortak mücadelede güçlü bir şekilde hareket etmiştir.
- Their struggle must remind us of our responsibilities.
- Onların mücadelesi bize sorumluluklarımızı hatırlatmalıdır.
- To this day, its struggle for independence is making itself felt in national politics.
- Bugün de bağımsızlık mücadelesi ulusal siyasette kendini hissettiriyor.
- The so-called struggle at the ballot box, which resulted in President Obiang holding on to power, was a farce.
- Başkan Obiang'ın iktidarı elinde tutmasıyla sonuçlanan sözde sandık mücadelesi tam bir maskaralıktı.
- Lastly, the struggle against doping also relates to the development of research.
- Son olarak, dopinge karşı mücadele aynı zamanda araştırmaların geliştirilmesiyle de ilgilidir.
- This ensures maximum flexibility and efficiency in our shared struggle against crime, which knows no boundaries.
- Bu da sınır tanımayan suça karşı ortak mücadelemizde azami esneklik ve etkinlik sağlamaktadır.
- The European Union should have been given new tools in its struggle against the laxity of the system.
- Avrupa Birliği'ne sistemin gevşekliğine karşı mücadelesinde yeni araçlar verilmelidir.
- Today's debate is really about a struggle between openness and secrecy.
- Bugünkü tartışma aslında açıklık ve gizlilik arasındaki bir mücadele ile ilgilidir.
- I am sorry it was such a struggle.
- Böyle bir mücadele olduğu için üzgünüm.
- They exist to protect us in times of struggle and danger.
- Mücadele ve tehlike zamanlarında bizi korumak için vardırlar.
- Those for whom every day is a struggle for survival are not readily going to be won over by lofty objectives.
- Her günü hayatta kalma mücadelesi olan kişiler, yüce hedefler tarafından kolayca kazanılmayacaktır.
- We must, however, realise that this will still be a great struggle for us.
- Ancak bunun bizim için hala büyük bir mücadele olacağının da farkında olmalıyız.
- The feminisation of politics is achieved from the bottom up and by pursuing the struggle outside Parliament.
- Siyasetin feminizasyonu aşağıdan yukarıya doğru ve mücadelenin Parlamento dışında sürdürülmesiyle sağlanır.
- The struggles for power and for the social face of Europe have now really broken out.
- İktidar ve Avrupa'nın sosyal çehresi için verilen mücadeleler artık gerçekten çığırından çıkmıştır.
- This will mean that the European Union is taking another step forwards in leading the struggle against climate change.
- Bu, Avrupa Birliği'nin iklim değişikliğiyle mücadelede bir adım daha ileriye gitmesi anlamına gelecektir.
- We must, however, realise that this will still be a great struggle for us.
- Bununla birlikte, bunun bizim için hala büyük bir mücadele olacağının farkına varmalıyız.
- The so-called struggle at the ballot box, which resulted in President Obiang holding on to power, was a farce.
- Başkan Obiang'ın iktidarı elinde tutmasıyla sonuçlanan sandıktaki sözde mücadele bir saçmalıktı.
- If one considers the struggles one faces in the course of the budgetary procedure, he appears to be right.
- Bütçe prosedürü sırasında karşılaşılan mücadeleler göz önüne alındığında haklı olduğu görülmektedir.
- The setting up of the International Criminal Court is of course a quantum leap in the struggle for human rights.
- Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kurulması elbette insan hakları mücadelesinde muazzam bir atılımdır.
- The struggles for power and for the social face of Europe have now really broken out.
- İktidar ve Avrupa'nın sosyal yüzü için verilen mücadeleler artık gerçekten patlak vermiştir.
- She faces a tremendous uphill struggle.
- Kendisi muazzam ve çetin bir mücadele ile karşı karşıyadır.
- That struggle brought about the resignation of President Sánchez de Lozada.
- Bu mücadele Başkan Sánchez de Lozada'nın istifasını getirdi.
- He asked the PKK to end its struggle as of the 1st September 1999.
- PKK'dan 1 Eylül 1999 tarihi itibariyle mücadelesine son vermesini istemiştir.
- In this regard we can learn from the struggle against alcohol and tobacco addiction.
- Bu konuda alkol ve tütün bağımlılığına karşı verilen mücadeleden dersler çıkarabiliriz.
- We are witnessing and involved in a struggle for power in Europe.
- Avrupa'da bir güç mücadelesine tanık oluyoruz ve bu mücadelenin içinde yer alıyoruz.
- He later joined the freedom struggle.
- Daha sonra kurtuluş mücadelesine katılmış.
- He later joined the freedom struggle.
- Daha sonra da kurtuluş mücadelesine katıldı.
- We will continue the struggle until a just peace is established.
- Adil bir barış tesis edilene kadar mücadeleye devam edeceğiz.
- He later joined the freedom struggle.
- Daha sonra da özgürlük mücadelesine katıldı.
- This is the second freedom struggle.
- Bu ikinci özgürleşme mücadelesidir.
- We will continue the struggle until a just peace is established.
- Onurlu bir barış tesis edilinceye kadar mücadelemiz devam edecek.
- We will continue the struggle until a just peace is established.
- Adil bir barış sağlanana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.
- This is the second freedom struggle.
- Bu da ikinci özgürlük mücadelesidir.
- The Jewish people had been exiled from the land of Israel, and upon their return faced many struggles.
- Yahudi halkı İsrail topraklarından sürgün edilmiş ve geri döndüklerinde birçok mücadeleyle karşı karşıya kalmıştı.
- The struggle for freedom of the working class advances, becoming an international movement with a common objective.
- İşçi sınıfının kurtuluş mücadelesi, ortak bir hedefe yönelik uluslararası bir hareket özelliği kazanarak ilerlemektedir.
- This is the second freedom struggle.
- Bu, ikinci kurtuluş mücadelesidir.
- The Jewish people had been exiled from the land of Israel, and upon their return faced many struggles.
- Yahudi halkı İsrail topraklarından sürgün edilmişti ve geri döndüklerinde birçok mücadeleyle karşılaştılar.
- Every day is a struggle.
- Her gün bir mücadeledir.
- The difference and struggle between the Taliban and Daesh are somewhat similar to the ones between Stalinism and Trotskyism.
- Taliban ve IŞİD arasındaki fark ve mücadele Stalinizm ve Troçkizm arasındaki fark ve mücadeleye benziyor.
- Learning vocabulary is a neverending struggle.
- Kelime öğrenmek hiç bitmeyen bir mücadeledir.
- Tom's life has been a struggle.
- Tom'un hayatı mücadele içinde geçti.
- The struggle between father and son lasted a long time.
- Baba ve oğul arasındaki mücadele uzun sürdü.
- Life seems to have been a constant struggle for her ever since she left home.
- Evi terk ettiğinden beri hayat onun için daimi bir mücadele haline geldi.
- He would not give it up without a struggle.
- Mücadele olmadan ondan vazgeçemez.
- A struggle ensued between Fadil and Rami.
- Fadil ve Rami arasında bir mücadele başladı.
- There's no sign of a struggle.
- Mücadele izi yok.
- This is the final struggle.
- Bu son mücadele.
- Being a loner requires inner struggle with yourself.
- Yalnız olmak, kendinizle içsel bir mücadele gerektirir.
- It's been a struggle.
- Bu bir mücadele oldu.
- This is the final struggle.
- Bu son mücadeledir.
- Life seems to have been a constant struggle for her ever since she left home.
- Evden ayrıldığından beri hayat onun için sürekli bir mücadele olmuş gibi görünüyor.
- In spite of the tyrant’s persecution, the hero valiantly carried on the struggle.
- Zalimin zulmüne rağmen kahramanımız mücadelesini yiğitçe sürdürdü.
- The struggle between father and son lasted a long time.
- Baba ve oğul arasındaki mücadele uzun bir süre devam etti.
- The difference and struggle between the Taliban and Daesh are somewhat similar to the ones between Stalinism and Trotskyism.
- Taliban'la Daeş arasındaki farklılık ve mücadele biraz Stalinizm ve Troçkizm arasındakine benziyor.
- Being a loner requires inner struggle with yourself.
- Yalnız olmak kendinle iç mücadeleyi gerektirir.
- It was an uphill struggle.
- Bu çetin bir mücadeleydi.
- The story of his brave struggle affected us deeply.
- Onun cesur mücadelesinin hikayesi bizi derinden etkiledi.
- Learning vocabulary is a neverending struggle.
- Kelime öğrenmek bitmeyen bir mücadeledir.
- Nothing is achieved without struggle.
- Hiçbir şeye mücadele olmadan ulaşılmaz.
- There is no happiness without courage, nor virtue without struggle.
- Cesaret olmadan mutluluk, mücadele olmadan da erdem olmaz.
- She emerged victorious in the struggle.
- Mücadeleden zaferle çıktı.
- It was an uphill struggle.
- Yokuş yukarı bir mücadeleydi.
- Japan is still struggling to emerge from recession.
- Japonya durgunluktan kurtulmak için hala mücadele veriyor.
Show More (70)
|
| 3 |
struggle |
çabalamak |
v. |
|
- Tom struggles to pay his bills.
- Tom faturalarını ödemek için çabalıyor.
- We were struggling to survive.
- Hayatta kalmak için çabalıyorduk.
- Tom struggled to keep calm.
- Tom sakin kalmaya çabaladı.
- Tom struggled to climb to the top.
- Tom tepeye tırmanmak için çabaladı.
- Mary struggled to raise Tom as a single mother.
- Mary tek bir anne olarak Tom'u büyütmeye çabaladı.
- Tom struggled to walk again after the accident.
- Tom kazadan sonra tekrar yürümek için çabaladı.
- Tom struggled to touch his toes.
- Tom ayak parmaklarına dokunmak için çabaladı.
- She struggled to get up.
- O kalkmak için çabaladı.
- Tom struggled to sit up.
- Tom dik oturmaya çabaladı.
- The animal struggled to get out of the cage.
- Hayvan, kafesten çıkmak için çabaladı.
- Sami was struggling to save himself.
- Sami kendini kurtarmak için çabalıyordu.
- Tom struggled to pay his bills.
- Tom faturalarını ödemek için çabalıyordu.
- Tom struggled to break free.
- Tom kurtulmaya çabaladı.
- Tom struggled to express how he felt.
- Tom nasıl hissettiğini ifade etmek için çabaladı.
- Tom struggled to breathe.
- Tom nefes almak için çabalıyordu.
- Sami struggled to talk.
- Sami konuşmak için çabaladı.
- Tom struggled to sit up.
- Tom dik oturmak için çabaladı.
Show More (14)
|
| 4 |
struggle |
uğraşma |
n. |
|
- The little boy struggled to free himself from the policeman.
- Küçük oğlan kendini polis memurundan kurtarmak için uğraştı.
- She struggled to walk again after the accident.
- Kazadan sonra tekrar yürüyebilmek için uğraştı.
- We struggled with it for a while.
- Bir süre için onunla uğraştık.
- He solved the problem in five minutes that I had struggled with for two hours.
- İki saat uğraştığım problemi beş dakikada çözdü.
- He solved the problem in five minutes that I had struggled with for two hours.
- Benim iki saat uğraştığım problemi beş dakikada çözdü.
- I struggled for a few months.
- Birkaç ay boyunca uğraştım.
- I struggled to get out of the subway.
- Metrodan inmek için uğraştım.
- We struggled with it for a while.
- Bir süre boyunca onunla uğraştık.
Show More (5)
|
| 5 |
struggle |
çalışmak |
v. |
|
- Sami was struggling to save himself.
- Sami kendini kurtarmaya çalışıyordu.
- The waves were tossing me viciously to and fro as I struggled to hold my breath.
- Nefesimi tutmaya çalışırken dalgalar beni acımasızca sağa sola savuruyordu.
- Tom struggled to keep his eyes open.
- Tom gözlerini açık tutmaya çalıştı.
- Japan is still struggling to emerge from recession.
- Japonya hala durgun ekonomiden çıkmaya çalışıyor.
- Tom struggles to make ends meet.
- Tom geçimini sağlamaya çalışıyor.
Show More (2)
|
| 6 |
struggle |
boğuşma |
n. |
|
- The inspectors couldn't find any signs of a struggle on the dead bodies.
- Müfettişler cesetlerde herhangi bir boğuşma izine rastlayamadılar.
- A struggle ensued between Fadil and Rami.
- Fadıl ve Rami arasında bir boğuşma başladı.
- Why do I always need to struggle with such problems?
- Neden hep böyle sorunlarla boğuşmak zorundayım?
Show More (0)
|
| 7 |
struggle |
debelenmek |
v. |
|
- No matter how much he struggled, he couldn't run away from the bullies.
- Ne kadar debelense de zorbalardan kaçamadı.
- So this is the vicious circle in which the euro zone countries will struggle over the coming years.
- Dolayısıyla Avro bölgesi ülkelerinin önümüzdeki yıllarda içinde debeleneceği kısır döngü budur.
- Layla was screaming and struggling.
- Layla çığlık atıyor ve debeleniyordu.
Show More (0)
|
| 8 |
struggle |
boğuşmak |
v. |
|
- My father struggled with the robber.
- Babam hırsızla boğuştu.
- Sami struggled with feelings of guilt.
- Sami suçluluk duygusuyla boğuşuyordu.
- Tom struggled with his assailant and managed to escape.
- Tom saldırganla boğuşmuş ve kaçmayı başarmıştır.
Show More (0)
|
| 9 |
struggle |
çırpınmak |
v. |
|
- Tom struggled to break free.
- Tom kurtulmak için çırpındı.
- Layla was screaming and struggling.
- Layla çığlıklar atıyor ve çırpınıyordu.
Show More (0)
|
| 10 |
struggle |
bocalamak |
v. |
|
- If your team is struggling, you should effectively communicate with them to boost their performance.
- Eğer ekibiniz bocalıyorsa, performanslarını artırmak için onlarla etkili bir şekilde iletişim kurmalısınız.
Show More (-2)
|
| 11 |
struggle |
cebelleşmek |
v. |
|
- I got stuck when I was struggling up the muddy logs in the forest.
- Ormandaki çamurlu kütüklerle cebelleşirken sıkışıp kaldım.
Show More (-2)
|
| 12 |
struggle |
kavga |
n. |
|
- In some ways it was a kind of fratricidal struggle between federalist lawyers and federalist ideologists.
- Bazı açılardan federalist avukatlar ve federalist ideologlar arasında bir tür kardeş kavgasıydı.
Show More (-2)
|
| 13 |
struggle |
uğraşmak |
v. |
|
- Legislators in the Diet are struggling to find a solution to the problem.
- Meclisteki parlamenterler, soruna bir çözüm bulmak için uğraşıyorlar.
Show More (-2)
|
