country - Turkish English Dictionary

country

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Meanings of "country" in Turkish English Dictionary : 43 result(s)

English Turkish
Common Usage
country n. yurt
Arrests were made throughout the country.
Yurt çapında tutuklamalar gerçekleştirildi.

More Sentences
country n. memleket
Songs from my country make me homesick.
Memleketimin şarkıları bende sıla hasreti yaratıyor.

More Sentences
country n. ülke
They know how the media report things, and not only in their own country.
Medyanın olayları nasıl haberleştirdiğini biliyorlar ve bu sadece kendi ülkelerinde geçerli değil.

More Sentences
country adj. taşra
And yet this is not the only recent transformation of French country life.
Ancak bu, Fransız taşra hayatındaki son dönemdeki tek dönüşüm değil.

More Sentences
General
country n. sayfiye
His property in the country is very pretty.
Onun sayfiyedeki evi çok güzel.

More Sentences
country n. kır
These lags in development go hand in hand with large disparities between regions and between town and country.
Kalkınmadaki bu gecikmeler, bölgeler arasında ve kentle kır arasında büyük eşitsizlikler ile el ele gitmektedir.

More Sentences
country n. vatan
If your wife cheated on you, thank God she only cheated on you and did not betray the country.
Eğer karın sana ihanet ederse, şükret ki o sadece sana ihanet etti vatanına değil.

More Sentences
country n. köy
Even rare and exotic breeds or the pet animals of country children were compulsorily killed.
Nadir ve egzotik ırklar ya da köy çocuklarının evcil hayvanları bile zorunlu olarak öldürüldü.

More Sentences
country n. ülke
How can a democratic and civilised country such as the United States continue to apply the death penalty?
Amerika Birleşik Devletleri gibi demokratik ve medeni bir ülke ölüm cezasını uygulamaya nasıl devam edebilir?

More Sentences
country n. bölge
A few months ago we talked about the prohibition of the newspaper in the Basque country.
Birkaç ay önce Bask bölgesinde gazetenin yasaklanmasından bahsetmiştik.

More Sentences
country adj. kırsal
We'd get a nice, quiet little place in the country.
Kırsalda şirin, sessiz, küçük bir yerimiz olurdu.

More Sentences
Politics
country n. ülke
Mr Mayer may know that in his country, Germany, there was once a system of international exhaustion.
Sayın Mayer, ülkesi Almanya'da bir zamanlar uluslararası yorgunluk sistemi olduğunu biliyor olabilir.

More Sentences
Computer
country n. ülke
It is a country simply made up of ethnic minorities.
Bu sadece etnik azınlıklardan oluşan bir ülkedir.

More Sentences
General
country n. arazi
country n. millet
country n. il
country n. toprak
country n. diyar
country n. ulus
country n. halk
country n. kırsal kesim
country n. ilgi alanı
country n. (faaliyet amaçlı) alan
country adj. taze
country adj. kırsal bölgede bulunan
country adj. temiz
country adj. taşraya özgü
country adj. el
country adj. taşraya ait
country adj. kaba saba
country adj. inceliksiz
country adj. kültürsüz
country adj. görgüsüz
country adj. taşralı
Law
country n. jüri
country n. yargıcılar kurulu
Marine
country n. (özellikle abd donanmasına ait gemilerde) görevli kabinlerinin yakınındaki bölüm
Food Engineering
country adj. (fabrika yapımı olmayıp) doğal ürün ve süreçlerle hazırlanmış, işlenmiş ve korunmakta olan
Geology
country n. anakaya
Sport
country n. (krikette) iç saha dışı
Music
country n. country müzik
country adj. country müziğe ait
country adj. country müzikle ilgili

Meanings of "country" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

English Turkish
General
developing country n. gelişmekte olan ülke
Denmark is also a country in which people have a very special way of looking at aid to developing countries.
Danimarka aynı zamanda gelişmekte olan ülkelere yardım konusunda çok özel bir bakış açısına sahip bir ülkedir.

More Sentences
foreign country n. yabancı ülke
Japan depends on foreign countries for oil.
Japonya petrol için yabancı ülkelere bağımlı.

More Sentences
central american country n. orta amerika
Over and above all this there is the very worrying situation in Guatemala and in other Central American countries.
Tüm bunların ötesinde Guatemala ve diğer Orta Amerika ülkelerinde çok endişe verici bir durum var.

More Sentences
country life n. kır yaşamı
Country life is very peaceful in comparison with city life.
Kır yaşamı, şehir yaşamıyla karşılaştırıldığında çok huzurludur.

More Sentences
native country n. vatan
Georgia is his native country.
Gürcistan onun ana vatanı.

More Sentences
asian country n. asya ülkesi
Other Asian countries, including Cambodia or North Korea, did not escape the UN committee's condemnation either.
Kamboçya ve Kuzey Kore de dahil olmak üzere diğer Asya ülkeleri de BM komitesinin kınamasından kaçamadı.

More Sentences
mother country n. anavatan
His family emigrated from their mother country to Brazil forty years ago.
Ailesi kırk yıl önce anavatanından Brezilya'ya göç etti.

More Sentences
country homes n. kır evleri
We'd all like to check out my cousin's country home.
Hepimiz kuzenimin kır evini görmek istiyoruz.

More Sentences
country music n. country müzik
Tom loves country music.
Tom country müziği seviyor.

More Sentences
balkan country n. balkan ülkesi
This resolution is a shameless confession of what the ?U means by 'cooperation' with the Balkan countries.
Bu karar, AB'nin Balkan ülkeleriyle 'işbirliği' derken neyi kastettiğinin utanmazca bir itirafıdır.

More Sentences
country life n. şehir hayatı
Nowadays more and more people prefer country life to city life.
Günümüzde giderek daha fazla insan kır hayatını şehir hayatına tercih ediyor.

More Sentences
basque country n. bask ülkesi
It is time to share the Basque Country, Spain and Europe.
Bask Ülkesini, İspanya'yı ve Avrupa'yı paylaşma zamanı.

More Sentences
country music n. kantri müzik
Tom was a jazz guitarist before he started playing country music.
Tom kantri müzik yapmaya başlamadan önce bir caz gitaristiydi.

More Sentences
african country n. afrika ülkesi
There is, alas, a huge danger of civil war in this enormous and densely populated African country.
Ne yazık ki bu devasa ve yoğun nüfuslu Afrika ülkesinde büyük bir iç savaş tehlikesi var.

More Sentences
poor country n. fakir ülke
The split between rich and poor countries is becoming increasingly wide.
Zengin ve fakir ülkeler arasındaki uçurum giderek açılmaktadır.

More Sentences
third country n. üçüncü ülke
The EU is already notorious for its ambivalent rules in relation to third countries.
AB zaten üçüncü ülkelerle ilgili ikircikli kurallarıyla ünlüdür.

More Sentences
european country n. avrupa ülkesi
The natural disaster which overtook European countries was tragic.
Avrupa ülkelerini etkisi altına alan doğal felaket trajikti.

More Sentences
neighbouring country n. komşu ülke
It still exists as a caste system in India and neighbouring countries.
Hindistan'da ve komşu ülkelerde kast sistemi olarak hala varlığını sürdürmektedir.

More Sentences
country code n. ülke kodu
The country code for calling Italy is 39.
İtalya'yı aramak için ülke kodu 39.

More Sentences
country planning n. ülke planlaması
We cannot continue to allow town and country planning to be completely subsidiary.
Şehir ve ülke planlamasının tamamen ikincilleştirilmesine izin vermeye devam edemeyiz.

More Sentences
country road n. köy yolu
A woman was driving a car on a country road.
Bir kadın köy yolunda araba kullanıyordu.

More Sentences
cross-country skiing n. kros kayağı
Tom often goes cross-country skiing.
Tom sık sık kros kayağına gider.

More Sentences
country of origin n. menşe ülkesi
I think that recognition of the country of origin is vital and should not be overlooked.
Menşe ülkenin tanınmasının hayati önem taşıdığını ve göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.

More Sentences
native country n. anavatan
He settled down in his native country.
Anavatanına yerleşti.

More Sentences
muslim country n. müslüman ülke
Sami visited many Muslim countries.
Sami birçok Müslüman ülkeyi gezdi.

More Sentences
a different country n. başka bir ülke
I need to move to a different country.
Başka bir ülkeye taşınmalıyım.

More Sentences
country house n. kır evi
We spend the weekends in our country house.
Hafta sonlarını kır evimizde geçiriyoruz.

More Sentences
country music n. amerikan folk müziği
Tom doesn't like country music.
Tom Amerikan folk müziğinden hoşlanmıyor.

More Sentences
country air n. kır havası
The country air will do you good.
Kır havası sana iyi gelecektir.

More Sentences
neighboring country n. komşu ülke
The army made inroads into the neighboring country.
Ordu, komşu ülkenin içlerine doğru ilerledi.

More Sentences
big country n. büyük ülke
That means the triumph of the back-room politics of the big countries, and this will have a paralysing effect.
Bu, büyük ülkelerin arka oda politikalarının zaferi anlamına gelir ve bunun felç edici bir etkisi olacaktır.

More Sentences
country club n. golf kulübü
Tom invited Mary to a party at the country club.
Tom Mary'yi golf kulübündeki bir partiye davet etti.

More Sentences
our country n. ülkemiz
We must bear in mind that the subject of war has once again become a major concern in most of our countries.
Savaş konusunun ülkelerimizin çoğunda bir kez daha önemli bir endişe kaynağı haline geldiğini unutmamalıyız.

More Sentences
your country n. senin ülken
I love your country.
Senin ülkeni seviyorum.

More Sentences
your country n. ülken
I have no doubt that your country will be one of our new Member States in 2004.
Ülkenizin 2004 yılında yeni Üye Devletlerimizden biri olacağından hiç şüphem yok.

More Sentences
country people n. köylü
Country people are often afraid of strangers.
Köylü insanlar genelde yabancılardan korkar.

More Sentences
island country n. ada ülkesi
Niue is a very beautiful island country.
Niue çok güzel bir ada ülkesidir.

More Sentences
cross-country n. kır sporu
The school organized a cross-country competition for the students.
Okul, öğrenciler için kır sporu müsabakası düzenledi.

More Sentences
split the country v. ülkeyi bölmek
We must support democracy but without splitting the country.
Demokrasiyi desteklemeliyiz ama ülkeyi bölmeden.

More Sentences
rule a country v. ülke yönetmek
To rule a country is no easy task.
Bir ülkeyi yönetmek kolay bir iş değildir.

More Sentences
govern a country v. ülke yönetmek
To govern a country is not an easy job.
Bir ülkeyi yönetmek kolay bir iş değildir.

More Sentences
leave the country v. ülkeyi terk etmek
Continuation of development aid will be possible only if all foreign troops leave the country.
Kalkınma yardımlarının devamı ancak tüm yabancı askerlerin ülkeyi terk etmesiyle mümkün olacaktır.

More Sentences
leave the country v. ülkeden ayrılmak
He left the country after his grandfather's death.
Dedesinin ölümünün ardından ülkeden ayrıldı.

More Sentences
cross-country adj. kırsal kesim boyunca
They went on a cross-country hike through forests and fields.
Ormanların ve tarlaların içinden, kırsal kesim boyunca yürüyüşe çıktılar.

More Sentences
cross-country adj. ülkeyi boydan boya geçen
They travelled on a cross-country train.
Ülkeyi boydan boya geçen bir trenle seyahat ettiler.

More Sentences
in the country adv. köyde
Tom lives in the country now.
Tom artık köyde yaşıyor.

More Sentences
in the country adv. kırda
We spent a quiet day in the country.
Biz kırda sessiz bir gün geçirdik.

More Sentences
in our country adv. ülkemizde
We too are required to grant Chechens political asylum in our countries.
Biz de Çeçenlere ülkelerimizde siyasi sığınma hakkı tanımak zorundayız.

More Sentences
throughout the country adv. ülke genelinde
Testing can take place in testing centres throughout the country or in situ at parties or concerts.
Testler ülke genelindeki test merkezlerinde ya da partilerde veya konserlerde yerinde gerçekleştirilebilir.

More Sentences
throughout the country adv. ülke çapında
They are also calling for demonstrations throughout the country on 1 February.
Ayrıca 1 Şubat'ta ülke çapında gösteriler düzenlenmesi çağrısında bulunuyorlar.

More Sentences
from another country adv. başka bir ülkeden
He came from another country.
O, başka bir ülkeden geldi.

More Sentences
in the country adv. taşrada
We'd get a nice, quiet little place in the country.
Taşrada şirin, sakin, küçük bir mekan edinirdik.

More Sentences
Phrases
across the country expr. ülke genelinde
This morning, the polls opened all across the country.
Bu sabah sandıklar tüm ülke genelinde açıldı.

More Sentences
across the country expr. ülke çapında
Tom is moving across the country.
Tom ülke çapında ilerliyor.

More Sentences
Trade/Economic
candidate country n. aday ülke
With the pending enlargement, I wonder whether the candidate counties will be able to play our game.
Bekleyen genişleme ile birlikte aday ülkelerin bizim oyunumuzu oynayıp oynayamayacaklarını merak ediyorum.

More Sentences
home country n. anavatan
The teacher said that we are the future of our home country.
Öğretmen bizim kendi anavatanımızın geleceği olduğumuzu söyledi.

More Sentences
mother country n. anavatan
His family emigrated from their mother country to Brazil forty years ago.
Ailesi kırk yıl önce anavatanlarından Brezilya'ya göç etmiş.

More Sentences
less developed country n. az gelişmiş ülke
We often talk about cancelling the debt of the less developed countries.
Sık sık az gelişmiş ülkelerin borçlarının silinmesinden bahsediyoruz.

More Sentences
host country n. ev sahibi ülke
Incentives to immigrants to settle more evenly across their host countries would help.
Göçmenlerin ev sahibi ülkelerde daha dengeli bir şekilde yerleşmeleri için teşvik edilmeleri yardımcı olacaktır.

More Sentences
importing country n. ithalatçı ülke
If the importing country does want this notification, then this should naturally be supplied.
Eğer ithalatçı ülke bu bildirimi istiyorsa, o zaman bu doğal olarak sağlanmalıdır.

More Sentences
source country n. kaynak ülke
What does country of origin mean, or perhaps even source country?
Menşe ülke ne anlama geliyor, hatta belki de kaynak ülke?

More Sentences
country of origin n. menşe ülkesi
It was particularly with regard to the country of origin principle that we were more frank.
Özellikle menşe ülke ilkesi konusunda daha açık sözlü davrandık.

More Sentences
third country n. üçüncü ülke
In that way, the regulation will have a negative effect on third countries, for example Japan.
Bu şekilde düzenlemenin üçüncü ülkeler, örneğin Japonya üzerinde olumsuz bir etkisi olacaktır.

More Sentences
producer country n. üretici ülke
The demand and consumption of these products also concerns the producer countries.
Bu ürünlerin talebi ve tüketimi üretici ülkeleri de ilgilendirmektedir.

More Sentences
foreign country n. yabancı ülke
Foreign countries have beautiful architecture.
Yabancı ülkelerin güzel mimarileri vardır.

More Sentences
General
country bumpkin n. saf
country bumpkin n. salak
open country n. sahra
home country control principle n. ev sahibi ülkenin gözetim ve denetim yetkisine sahip olması
the country n. taşra
developing country n. gelişmeye çalışan fakir veya az gelişmiş ülke
native country n. yurt
mother country n. anayurt
the country n. kır
game country n. avlak
country bumpkin n. hödük
country club n. golf klübü
cajun country n. 18 yy'da ingilizler tarafından nova scotia'dan sürülen fransız asıllı bir topluluğun güney louisiana
back country n. taşra
the country n. kırsal kesim
the country n. kırsal bölgeler
country bumpkin n. ahmak
legendary native country of turks n. ergenekon
the country n. şehir dışı
love of country n. memleket aşkı
country dancing n. yerel dans
sensitive country n. hassas ülke
the country n. kırsal bölge
foreign country n. hariç
country doctor n. köy doktoru
migration from the country to town n. köyden kente göç
back country n. memleketin uzak köşeleri
restricted country n. tahditli ülke
the country n. kent dışı
the country n. kent dışındaki yerler
country house n. yazlık köşk
underdeveloped country n. azgelişmiş ülke
country estate n. yurtluk
the old country n. göçmenin anayurdu
developing country investments n. gelişmekte olan ülke yatırımları
country house n. köy evi
open country n. kırlık
country homes n. taşra evleri
country folk n. köylü
purchasing country n. alıcı ülke
country dance n. yerel dans
contiguous country n. komşu ülke
nonmember country n. üye olmayan ülke
in country resources n. iç kaynaklar
country style n. kırsal bölge stili
lack of a devotion to one´s country or family n. hamiyetsizlik
country risk n. ülke riski
developed country n. gelişmiş ülke
country study n. ülke çalışması
undulating country n. dalgalı arazi
transition country n. geçiş ülkesi
brother country n. kardeş ülke
sister country n. kardeş ülke
country seat n. kırsal yerleşim
country road n. kır yolu
country seat n. kır konutu
country house n. yazlık
country house n. kırevi
loyalty to country n. vatana bağlılık
love of country n. ülke sevgisi
flat country n. düz arazi
flat country n. düzlük
in-country escort n. memleket içi refakat
cross-country skiing n. kayak krosu
in-country period n. memleket içi inceleme fasılası
cross-country n. kros kayağı
cross-country n. kır koşusu
cross-country tyre n. arazi lastiği
cross-country race n. kır koşusu
cross-country running n. kros koşusu
cross-country n. kros
cross-country n. kayak krosu
contiguous country n. hemhudut ülke
producing country n. üreten ülke
love of country and nation n. vatan ve millet sevgisi
native country n. anayurt
rough country n. engebeli arazi
country man n. çiftçi
citizen of this country n. bu ülke vatandaşı
the four corners of the country n. ülkenin dört bir yanı
present situation of our country n. ülkemizin şu anki hali
rest of the country n. ülkenin geri kalanı
heart of the country n. ülkenin kalbi
cross-country skiing n. kır kayağı
capital of the country n. ülkenin başkenti
capital city of the country n. ülkenin başkenti
prosperous country n. müreffeh ülke
living in a foreign country n. yabancı bir ülkede yaşama
a threat to the country n. ülkeye tehdit
country of origin n. memleket
mother country n. memleket
allied country n. müttefik ülke
center of the country n. ülkenin merkezi
heart of the country n. ülkenin merkezi
a seafaring country n. denizci ülke
a maritime country n. denizci ülke
country of birth n. doğduğu ülke
disaster-resilient country n. afete karşı dirençli ülke
the whole country n. ülkenin bütünü
the country as a whole n. ülkenin bütünü
the whole country n. ülkenin tamamı
the country as a whole n. ülkenin tamamı
country-based organizations n. ülke bazlı örgütler
country flags n. ülke bayrakları
back country n. geri kalmış yöreler
country dancing n. amerikan folk dansı
country dance n. köy dansı
country dance n. amerikan folk dansı
country dance n. halk dansı
country folk n. taşra halkı
country cousin n. taşralı kimse
developing country n. gelişen ülke
scenic country road n. manzaralı kır yolu
water poor country n. su fakiri ülke
water rich country n. su zengini ülke
country cottage n. kır veya bağ evi
remoter parts of country n. ülkenin ücra kısımları
country curate n. köy papazı
country songs n. vatan şarkıları
country mouse n. kır faresi
desert country n. çöl ülke
country club n. genelde şehir dışına kurulmuş olan özel klüp
destination country n. hedef ülke
target country n. hedef ülke
country team n. ülke takımı
country girl n. köylü kızı
country girl n. taşra kızı
country girl n. taşralı kız
traditional country n. geleneksel ülke
you are my country n. vatanım sensin
country safety n. ülke güvenliği
country security n. ülke güvenliği
north american country n. kuzey amerika kıtasında yer alan ülkelerden her biri
the country n. taşralılar
agricultural country n. tarım ülkesi
ldc (less-developed country) n. az gelişmiş ülke
ldc (less-developed country) n. gelişmekte olan ülke
god's country n. memleket
god's country n. yerlisi olunan yer
cottage country [canada] n. çok sayıda kulübenin bulunduğu göl kenarı bölgesi
country cousin n. şehre adapte olamamış taşralı akraba
country dweller n. köylü
country dweller n. köy sakini
country gentleman n. zengin köylü
country gentleman n. toprak sahibi köylü
country gentleman n. ingiltere'de toprak sahibi zenginler
country mile n. uzun mesafe
country park [uk] n. kırsal kesimde halkın kullanımına ayrılmış alan
country people n. hemşeri
country people n. köy ahalisi
country-base n. bir tür yakalamaca oyunu
first world country n. birinci dünya ülkesi
first world country n. gelişmiş ülke
leave a country v. ülkeyi terketmek
rule a country while lying sick in bed v. hasta yatağından ülkeyi yönetmek
go to the country v. seçime gitmek
marry outside the country v. ülke dışında evlenmek
live outside the country v. ülke dışında yaşamak
take something out of the country v. ülke dışına çıkarmak
take it out of the country illegally v. yasadışı yoldan yurt dışına çıkarmak
get something/someone out of the country v. yurt dışına çıkarmak
take something/someone out of the country v. yurt dışına çıkarmak
smuggle out of the country v. yasadışı yoldan yurt dışına çıkarmak
divide the country v. ülkeyi bölmek
leave one's country v. ülkesinden ayrılmak
settle permanently in (a country) v. tamamen yerleşmek
settle permanently in (a country) v. temelli yerleşmek
purchase goods within the country v. yurt içinden ürün satın almak
represent his/her country in the best possible way in the international arena v. ülkesini uluslararası alanda en iyi şekilde temsil etmek
to represent his/her country at the highest level in the international arena v. ülkesini uluslararası alanda en iyi şekilde temsil etmek
go out from the country v. ülkeden çıkış yapmak
go out from the country v. ülkeden çıkmak
serve one's country v. ülkesine hizmet etmek
be celebrated throughout the country the foster-land and legations v. tüm yurtta yavru vatan ve dış temsilciliklerde törenlerle kutlanmak
be a leading country for v. açısından önde gelen bir ülke olmak
be loyal to the country v. vatana bağlı olmak
be loyal to the country v. ülkeye bağlı olmak
(tourists) to spend (euros/dollars etc) in a certain country v. döviz bırakmak
spread country-wide v. bütün ülkeye yayılmak
spread country-wide v. ülkenin bütününe yayılmak
spread country-wide v. bütün ülke sathına yayılmak
die for his country v. ülkesi uğruna ölmek
die for his country v. ülkesi için ölmek
serve the country v. ülkeye hizmet etmek
return to the country v. ülkeye dönmek
get back to the country v. ülkeye dönmek
travel around the country v. ülkenin dört bir yanını gezmek
rule the country v. ülkeyi idare etmek/yönetmek
govern the country v. ülkeyi idare etmek/yönetmek
run the country v. ülkeyi idare etmek/yönetmek
not allow to enter the country v. ülkeye giriş izni vermemek
live in a foreign country v. yabancı bir ülkede yaşamak
found a country v. ülke kurmak
establish a country v. ülke kurmak
enter the country v. ülkeye giriş yapmak
win the country v. ülkeyi kazanmak
cross country adj. ülkeyi boydan boya geçen
pertaining to one's country adj. vatani
country-wide adj. ülke geneli
cross-country adj. araziden geçen
country-style adj. kırsal bölge özelliği gösteren
cross-country adj. bir uçtan öbür uca
country-style adj. alelade
country-style adj. karmaşık özellikler göstermeyen
cross-country adj. ülkeyi baştan başa kateden
cross-country adj. yoldan geçmeyen
country-wide adj. ülke çapında
country-wide adj. ülke çapı
up-country adj. ülkenin iç kesimleri
up country adj. yurtiçi
country-based adj. ülke bazlı
country wide adj. ülke çapında
country specific adj. ülkeye özel
country specific adj. ülkeye özgü
country [india] adj. hindistan'a ait
country [india] adj. hindistan civarındaki topraklara ait
country-born adj. köyde doğmuş
country-bred adj. köyde yetişmiş
(in their) respective country adv. kendi ülkelerinde
(in their) respective country adv. kendi ülkesinde
country-wide adv. ülke genelinde
for the sake of one's country adv. vatan uğruna
country-wide adv. ülkenin genelinde
throughout the country adv. ülkenin genelinde
all over the country adv. tüm ülkede
country-by-country adv. ülke ülke
within the country adv. yurt içinden
across the country adv. yurt çapında
across the country adv. yurt genelinde
cross-country adv. kırsal kesim boyunca
cross-country adv. doğrudan kırdan geçerek
Phrases
powerful army powerful country n. güçlü ordu güçlü ülke
strong army strong country n. güçlü ordu güçlü ülke
across the country expr. tüm ülke çapında
on a country basis expr. ülke bazında
across the country expr. ülkenin genelinde
down the country expr. denize doğru
down the country expr. nehrin okyanusa döküldüğü kısma doğru
down the country expr. nehrin ağzına doğru
Proverb
the country may be impoverished, ruined and exhausted millet, fakrü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir
in the country of the blind the one-eyed man is king koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi denir
in the country of the blind the one-eyed man is king koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler
happy is the country which has no history ne mutlu tarihi olmayan bir ülkeye
in the country of the blind, the one-eyed man is king körler ülkesinde tek gözü olan adam kral olur
in the country of the blind the one-eyed man is king körler ülkesinde şaşılar kral olur
a prophet is not without honor save in his own country düşmanı dışarıda aramaya gerek yoktur
prophet is not without honor save in his own country düşmanı dışarıda aramaya gerek yoktur
a prophet is not without honor save in his own country insana ne gelirse yakınından gelir
prophet is not without honor save in his own country insana ne gelirse yakınından gelir
a prophet is not without honor save in his own country bir peygamber, kendi memleketinden, akraba çevresinden ve kendi evinden başka yerde hor görülmez
a prophet is not without honor save in his own country sakalım yok ki sözüm dinlensin
you can take the girl out of the country, but you can't take the country out of a girl bir kızı ülkesinin dışına çıkarabilirsin ama kızın içinden ülkesini çıkaramazsın
a prophet is not without honor save in his own country kimse kendi memleketinde peygamber olamaz
Colloquial
flyover country n. amerika birleşik devletleri'nin doğu ve batı kıyısı arasındaki taşra sayılan kısımları
someone's country cousin n. kaba saba
a country cousin n. kaba saba
a country cousin n. köylü
someone's country cousin n. köylü
one's home country n. memleketi
someone's country cousin n. taşralı
a country cousin n. taşralı
flyover country n. (abd'de) üzerinden uçulan eyaletler
country drunk n. sarhoş ve kavgacı
country drunk n. taşkın sarhoş
country drunk n. sarhoş maganda
a country cousin n. taşralı
a country cousin n. köylü
a country cousin n. yol yordam bilmez tip
a country cousin n. adap bilmez kimse
a country cousin n. hödük
a country bumpkin n. taşralı
a country bumpkin n. köylü
a country bumpkin n. yol yordam bilmez
a country bumpkin n. adap bilmez
country drunk adj. içip kabadayılık yapan
country drunk adj. sarhoş olup ortalığı birbirine katan tip
country drunk adj. alkol/içki magandası
country drunk adj. zil zurna sarhoş
country drunk adj. sarhoş
country drunk adj. alkolden kendini dağıtmış
country mile expr. çok uzağa
country mile expr. çok uzun mesafe
Idioms
(one's) line of country n. uzmanlık alanı
line of country [brit] n. uzmanlık alanı
(one's) line of country n. ilgi alanı
line of country [brit] n. ilgi alanı
the old country n. ana vatan
the old country n. anavatan
another country heard from n. buyur burdan yak
another country heard from n. bir sen eksiktin
the old country n. doğduğu/doğdukları ülke
the old country n. memleket
the old country n. vatan
(one's) line of country n. (birinin) uzmanlık alanı
(one's) line of country n. ilgi alanı
(one's) line of country n. derinleşilen alan
(one's) line of country n. (birinin) esas alanı
god's country n. el değmemiş doğa
god's country n. güzel kırsal bölge
god's country n. uzak, kıyıda köşede kalmış yerler
a country mile n. çok uzak
a country mile n. çok uzun bir mesafe
a country mile n. çok uzun bir yol
god's (own) country [cliché] n. el değmemiş doğa
god's (own) country [cliché] n. güzel kırsal bölge
god's (own) country [cliché] n. uzak, kıyıda köşede kalmış yerler
god's (own) country [cliché] n. doğal ve sakin yerler
(one's) mother country n. (birinin) anavatanı
(one's) mother country n. (birinin) memleketi
go across the country v. baştan başa gitmek
put one's self upon the country v. jüri önünde yargılanmak
go to the country v. taşraya seyahat etmek
go to the country v. köyleri gezmek
go to the country v. kırsal bölgelere gitmek
couldn't organise a chook raffle in a (country) pub v. kendine hayrı dokunmamak
couldn't organise a chook raffle in a (country) pub v. kendine bile hayrı olmamak
couldn't organise a chook raffle in a (country) pub v. en kolay işi bile becerememek
couldn't organise a chook raffle in a (country) pub v. beceriksiz olmak
in country adj. yabancı bir ülkede (askeri) görevde
in country adj. yurt dışında askerlik hizmetinde
it's a free country expr. denemesi bedava
my country, right or wrong expr. ne olursa olsun, benim ülkem
my country, right or wrong expr. doğru ya da yanlış, benim ülkem
my country, right or wrong expr. ne olursa olsun, ülkemin yanındayım
Speaking
which country n. hangi ülke
this is what I like about this country expr. bu ülkenin sevdiğim yanı işte bu
this is a free country expr. burası özgür bir ülke
which country are you from? expr. hangi ülkedensin?
what country do you want to visit? expr. hangi ülkeyi ziyaret etmek istiyorsun?
I'll be out of the country for two weeks expr. iki haftalığına ülke dışında olacağım
it's a free country expr. istediğini yapmakta özgürsün
what country are you living in right now expr. şu anda hangi ülkede yaşıyorsunuz
what country are you living in right now expr. şu anda hangi ülkede yaşıyorsun
do you live in the city or the country? expr. şehirde mi yaşıyorsun kırsalda mı?
I want to live in your country expr. senin ülkende yaşamak istiyorum
do you love your country? expr. ülkeni seviyor musun?
our country has many problems expr. ülkemizin birçok sorunu var
our country has got many problems expr. ülkemizin birçok sorunu var
I returned to my country expr. ülkeme döndüm
there was a village in a country near a river expr. ülkenin birinde nehir yakınında bir köy varmış
I study and I work in my country expr. ülkemde okurum ve çalışırım
Trade/Economic
associated country n. avrupa topluluğu üyesi
customer country n. alıcı ülke
home country n. ana ülke
signatory country n. anlaşmaya taraf olan ülke
least developed country n. az gelişmiş ülkelerin en alt grubunda yer alanlar
less developed country n. az gelişmişi ülke
underdeveloped country n. azgelişmiş ülke
bimetal standard country n. bimetalizm ülkesi
bimetal standard country n. çift metal standartlı ülke
home country n. çok uluslu şirketin genel merkezinin içinde yer aldığı ülke
multiple country model n. çok ülkeli model
host country n. çok uluslu işletmenin yatırım yaptığı ülke
country of origin n. dışarıya ihraç olunan bir malı üreten ülke
deficit country n. dış ödemeler dengesi açık veren ülke
low-wage country n. düşük ücretli ülke
high exchange rate country n. döviz kuru yüksek ülke
low wage country n. düşük ücretli ülke
low priced country n. düşük fiyatlı ülke
labor abundant country n. emek zengin ülke
least developed country n. en az gelişmiş ülke
labor-scarce country n. emek kıt ülke
developing country n. gelişmekte olan ülke
less developed country n. gelişmekte olan ülke
country of first destination n. gideceği ilk sevk ülkesi
tariff imposing country n. gümrük vergisi koyan ülke
silver standard country n. gümüş para standardına bağlı ülke
backward country n. geri kalmış gelişmiş ülke
source country n. gönderen ülke
contiguous country n. hemhudut ülke
labour scarce country n. işgücü kıt ülke
inventor country n. icatçı ülke
signatory country n. imza sahibi ülke
participating country n. iştirakçi ülke
export country n. ihracat ülkesi
exporting country n. ihraç eden ülke
country of origin n. ihracatçı ülke
importing country n. ithal eden ülke
source country n. ihracatı yapan ülke
labor abundant country n. işgücü bol ülke
two-country and two-commodity trade model n. iki ülkeli ve iki mallı ticaret modeli
exporting country n. ihracat ülkesi
labour abundant country n. işgücü bol ülke
signatory country n. imzacı ülke
labor scarce country n. işgücü kıt ülke
exporting country n. ihracatçı ülke
country of origin n. kaynak ülke
contiguous country n. komşu ülke
country of origin n. köken ülkesi
low-cost country sourcing n. maliyetlerin düşük olduğu ülkelerden tedarik
return to country of origin n. mahrece iade
country of origin n. mahreç
country of origin certificate n. menşe şehadetnamesi
country of origin labeling n. menşe ülke etiketlemesi
return to the country of origin n. menşei ülkesine iade
country of origin labeling n. menşe ülkenin etiket üzerinde yazılması
country of origin n. menşei ülke
country of origin n. menşe ülke
country of origin n. menşe ülke
middle income country n. orta gelir düzeyindeki ülke
middle income country n. orta gelirli ülke
nonoil country n. petrol üreticisi olmayan ülke
bimetal standard country n. parası çift madene dayalı ülke
hard currency country n. parası sağlam ülke
industrial country n. sanayici ülke
less developed country n. sanayileşmekte olan ülke
country of incorporation or residence n. şirketin kuruluş yeri veya ikametgahı
country clearing n. şehir dışı bankası kliringi
country notes n. taşra bankası senedi
telegram country destination n. telgraf gönderildiği ülke dilinde
isolated country n. tecrit edilmiş ülke
single country fund n. tek ülke yatırım fonu
telegram country origin n. telgraf çekildiği
country collections n. taşra bankası tahsilatı
country check n. taşra bankası çeki
country bank n. taşra bankası
telegram country origin n. telgrafı gönderen ülke dilinde
country store n. taşra marketi
tariff imposing country n. tarife koyan ülke
cheap labor country n. ucuz emek ülkesi
small country n. ufak ülke
country risk n. ülke riski
third country nationals n. üçüncü ülke yurttaşları
country manager n. ülke müdürü
producing country n. üreten ülke
country of destination n. varış ülkesi
small country assumption n. ufak ülke varsayımı
country funds n. ülke fonları
beneficiary country n. yararlanıcı ülke
host country n. yatırım alan ülke
in-country production n. yurtiçi üretim
high-wage country n. yüksek ücretli ülke
coo (country of origin) abrev. menşe ülkesi
coo (country of origin) abrev. menşei ülke
coo (country of origin) abrev. ihracatçı ülke