kulak - Turkish English Dictionary

kulak

Meanings of "kulak" in Turkish English Dictionary : 2 result(s)

English Turkish
General
kulak n. toprak sahibi zengin çiftçi
History
kulak n. rus çarlığında toprak sahibi zengin çiftçilere verilen isim

Meanings of "kulak" in English Turkish Dictionary : 20 result(s)

Turkish English
Common Usage
kulak ear n.
I do not know if that was a point of order, but it was music to my ears.
Bunun bir yöntem sorunu olup olmadığını bilmiyorum ama kulağıma çok hoş geldi.

More Sentences
General
kulak ear n.
The din can cause permanent damage to the ear bones, and brain and lung haemorrhage.
Gürültü kulak kemiklerinde kalıcı hasara, beyin ve akciğer kanamasına neden olabilir.

More Sentences
Anatomy
kulak ear n.
What we must firmly reject, however, is what assails our ears from Europe's left.
Ancak kesin olarak reddetmemiz gereken şey, Avrupa'nın solundan kulaklarımıza saldıran şeydir.

More Sentences
Biology
kulak ear n.
It is my understanding that in the Commission the governments are turning a deaf ear to this proposal.
Anladığım kadarıyla Komisyon'da hükümetler bu öneriye kulak tıkıyor.

More Sentences
Sport
kulak ear n.
A further concern has obviously already reached the ears of the Commission.
Belli ki bir başka endişe de Komisyon'un kulağına çoktan ulaşmış durumda.

More Sentences
General
kulak flange n.
kulak tuning peg n.
kulak gill n.
kulak flap n.
kulak lug n.
kulak lobe n.
kulak lead tack n.
kulak aural adj.
Colloquial
kulak lughole [uk] n.
Technical
kulak lug n.
kulak flange n.
kulak pipe packing n.
Sport
kulak nose and throat (ent) n.
Slang
kulak shell-like n.
British Slang
kulak lug n.

Meanings of "kulak" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

Turkish English
Common Usage
göz kulak olmak look after v.
I'll look after Tom.
Tom'a göz kulak olurum.

More Sentences
General
kulak verme ear n.
Lend me your ears!
Bana kulak verin!

More Sentences
kulak misafiri olma overhearing n.
I like overhearing conspiracy theories at restaurants.
Restoranlarda komplo teorilerine kulak misafiri olmayı seviyorum.

More Sentences
kulak ağrısı earache n.
I'm feeling OK except for the earache.
Kulak ağrısı dışında kendimi iyi hissediyorum.

More Sentences
kulak kiri wax n.
What do you use to pick wax out of your ears?
Kulaklarınızdaki kulak kirini çıkarmak için ne kullanırsınız?

More Sentences
kulak misafiri earwitness n.
One eyewitness is better than ten earwitnesses.
Bir görgü tanığı, on tane kulak misafirinden daha iyidir.

More Sentences
kulak zarı eardrum n.
The ear canal sends sound waves to the eardrum.
Kulak kanalı ses dalgalarını kulak zarına gönderir.

More Sentences
orta kulak middle ear n.
The stirrup is a bone in the middle ear, between the anvil and the inner ear.
Üzengi, orta kulakta, örs ile iç kulak arasında bulunan bir kemiktir.

More Sentences
kulak memesi earlobe n.
His earlobes were large and fleshy.
Kulak memeleri büyük ve etliydi.

More Sentences
göz kulak olmak watch v.
Tom promised to watch Mary.
Tom Mary'e göz kulak olacağına söz verdi.

More Sentences
kulak kesilmek be all ears v.
We were all ears.
Hepimiz kulak kesildik.

More Sentences
kulak misafiri olmak overhear v.
Somebody might've overheard your conversation with Tom.
Birisi Tom'la konuşmanıza kulak misafiri olmuş olabilir.

More Sentences
kulak misafiri olmak eavesdrop v.
You shouldn't eavesdrop.
Kulak misafiri olmamalısın.

More Sentences
kulak vermek pay attention to v.
People are genuinely uneasy about various aspects of globalisation, and we must pay attention to their concerns.
İnsanlar küreselleşmenin çeşitli yönleri konusunda gerçekten tedirginler ve onların endişelerine kulak vermeliyiz.

More Sentences
mantığa kulak vermek listen to reason v.
Tom won't listen to reason.
Tom mantığa kulak vermez.

More Sentences
kulak misafiri olmak eavesdrop on v.
I didn't mean to eavesdrop on your conversation.
Konuşmanıza kulak misafiri olmak istememiştim.

More Sentences
kulak asmak listen v.
However, Israel does not appear to be listening to any outside advice.
Ancak İsrail dışarıdan gelen hiçbir tavsiyeye kulak asmıyor gibi görünüyor.

More Sentences
kulak vermek heed v.
Let us heed Robert Schuman carefully, though!
Yine de Robert Schuman'a dikkatle kulak verelim!

More Sentences
kulak asmak heed v.
Tom doesn't heed any advice from Mary.
Tom, Mary'nin hiçbir tavsiyesine kulak asmıyor.

More Sentences
kulak asmak pay attention to v.
What can I do to make you pay attention to me?
Bana kulak asman için ne yapabilirim?

More Sentences
kulak vermek listen to v.
The Algerian authorities, as well as the European Union, must listen to these aspirations.
Avrupa Birliği'nin yanı sıra Cezayirli yetkililer de bu isteklere kulak vermelidir.

More Sentences
göz kulak olmak watch over v.
That boy watches over the sheep.
O çocuk koyunlara göz kulak oluyor.

More Sentences
göz kulak olmak mind v.
Will you mind my phone while I go to the ladies' room?
Ben tuvalete giderken telefonuma göz kulak olur musun?

More Sentences
kulak misafiri olan eavesdropped adj.
I know I shouldn't have eavesdropped.
Kulak misafiri olmamalıydım.

More Sentences
kulak asmayan deaf adj.
She is deaf to my advice.
Tavsiyeme kulak asmıyor.

More Sentences
kulak tırmalayıcı rough adj.
I went to the mechanic; the brakes sounded rough.
Tamirciye gittim; frenler kulak tırmalayıcı bir ses çıkarıyordu.

More Sentences
kulak tırmalayan discordant adj.
The orchestra makes discordant noises when tuning up.
Orkestra akort etme sırasında kulak tırmalayan sesler yapar.

More Sentences
kulak tırmalayan metallic adj.
The villain's metallic voice sent shivers down the protagonist's spine.
Kötü adamın kulak tırmalayan sesi kahramanın tüylerini diken diken etti.

More Sentences
(kulak vb.) kepçe prominent adj.
He was bothered by his prominent ears.
Kepçe kulakları onu rahatsız ediyordu.

More Sentences
Phrasals
kulak ardı edilmek fall on (something) v.
We ask for this unanimously; I hope that Parliament's proposals will not fall on deaf ears.
Bunu oybirliğiyle talep ediyoruz; umarım Parlamentonun önerileri kulak ardı edilmez.

More Sentences
Colloquial
devede kulak chicken feed expr.
One hundred dollars is just chicken feed.
Yüz dolar sadece devede kulak.

More Sentences
Idioms
kulak kesilmek be all ears v.
They are all ears.
Hepsi kulak kesilmiş.

More Sentences
General
kulak damlası eardrops n.
kulak mikrofonu ear microphone n.
kulak menzili earshot n.
zamk kulak glue ear n.
kulak zarı drum n.
kulak burun boğaz otorhinolaryngology n.
kulak misafiri eavesdropper n.
kulak kepçesi earlap n.
kulak işareti earmark n.
kulak dolgunluğu hearsay n.
kulak sınavı audition n.
ağız veya kulak yarası canker n.
kulak tıkacı earplug n.
kulak yolu auditory canal n.
devede kulak a mere flea n.
kulak salyangozu cochlea n.
kulak zarı tympanum n.
kulak muhafazası ear protection n.
kulak kepçesi the external ear n.
kulak misafiri overheard n.
kulak misafirleri eavesdroppers n.
kulak dolgunluğu knowledge acquired by listening n.
kulak burun boğaz uzmanı ear nose and throat specialist n.
kulak erimi earshot n.
kulak tırmalayan ses strum n.
kulak tırmalayıcı ses (törpü sesine benzeyen) rasp n.
kulak davulu tympanum n.
kulak memesi lobe n.
kulak koruyucusu earplug n.
dış kulak yolu enfeksiyonları otitis externa n.
kulak uzmanı aurist n.
kulak köşebentleri lug n.
kulak mühürü (hayvanlara yapılan) ear tag n.
devede kulak a drop in the bucket n.
kulak kapakçığı ear flap n.
kulak kepçesi auricle n.
kulak kiri cerumen n.
kulak tıkacı ear plug n.
kulak delme ear-piercing n.
kulak tırmalayıcı ses ear-splitting n.
kulak deldirme ear-piercing n.
kulak salyangozu içindeki boşluklardan biri scala n.
kulak tıkacı hearing protection n.
kulak tamponu hearing protection n.
kulak deliği ear hole n.
kulak kürdanı earpick n.
kulak temizleme çubuğu cotton swabs n.
kulak temizleme çubuğu cotton swab n.
kulak temizleme çubuğu cotton bud n.
kulak temizleme çubuğu cotton buds n.
kulak temizleyici cotton swabs n.
kulak çöpü cotton buts n.
kulak temizleyici cotton buts n.
kulak çöpü cotton swabs n.
kulak askılı mikrofon ear hook microphone n.
kulak kapatıcı ear-muff n.
kulak kapatıcı earmuff n.
çöplü kulak pamuğu cotton swabs n.
kulak pamuğu cotton swabs n.
kulak temizleme çöpü cotton swabs n.
kulak temizleme çubuğu cotton swab (us) n.
kulak temizleme çubuğu ear buds n.
kepçe kulak cauliflower ears n.
kulak kalıbı earmould n.
kulak koruyucu ear protection n.
kulak cerrahı aural surgeon n.
darbe/kaza sonrası zarar görmüş kulak cauliflower ear n.
kulak tırmalayıcı ses bray n.
kulak pamuğu q-tip n.
kulak temizleme çubuğu q-tip n.
1950 ve 60'larda popüler olmuş genelde küt saç olarak kullanılan kulak altına kadar uzanan, perçemli bir saç modeli pageboy haircut n.
kulak kepçesi pinnae (pl. pinna) n.
kulak temizleme pamuğu cotton buds (brit) n.
kulak temizleme pamuğu cotton swabs n.
kulak temizleme pamuğu cotton bud n.
kulak temizleme pamuğu ear buds n.
kulak temizleme pamuğu cotton buds n.
kulak temizleme pamuğu cotton swab n.
kulak temizleme pamuğu q-tip n.
kulak temizleme pamuğu cotton swab (us) n.
göz kulak olma caretaking n.
kulak orgazmı eargasm n.
kulak kelepçesi ear cuff n.
kocaman kulak flapping ear n.
kulak üstü kulaklık on-ear headphones n.
kulak kepçesi ear lobe n.
kulak çubuğu cotton bud n.
kulak çöpü q-tip n.
kulak yolu acoustic meatus n.
kulak içine takılan kulaklık canalphone n.
kulak tırmalayıcı ses raspiness n.
kulak tırmalayıcı ses raucity n.
kulak tırmalayıcılık raucity n.
kulak tırmalayıcı ses raucousness n.
kulak tırmalayıcılık raucousness n.
kağıt kulak paper ear n.
ani ve kulak tırmalayan ses tocsin n.
kulak zarı tympan [obsolete] n.
kulak zarı timpan [obsolete] n.
kulak delen kimse ear piercer n.
kulak delici kimse ear piercer n.
(müzik, şiir vb.) kulak ear n.
bir çeşit kulak trompeti ear of dionysius n.
kulak koruyucu earcap n.
kulak beresi earcap n.
kulak koruyucu earpiece n.
kulak maskesi earpiece n.
kulak delme işi yapan kimse ear-piercer n.
kulak rahatsızlığı earsore n.
kulak ağrısı earsore n.
kulak şahidi auricular witness n.
kulak çubuğu auriscalp n.
kulak yırtıcı ses bang n.
kulak tırmalama jarring n.
latinceye kulak dolgunluğu olan kimse latinitaster n.
anlamsız ve kulak tırmalayıcı ses blat n.
büyükbaş hayvan çalıp çalıntı olduklarını gizlemek için kulak küpelerini değiştiren hırsız blotter [dialect] n.
kulak kiri hearing n.
göz kulak olan kimse looker [obsolete] n.
kulak tırmalayan ses crank n.
kulak temizleme çubuğu cotton buds [uk] n.
kulak misafiri olunan konuşma second-hand speech n.
kulak tırmalayan ses shrill n.
(kulak deliğinin açık kalması için takılan) küçük küpe sleeper n.
kablosuz kulak içi kulaklık wireless earbuds n.
kulak (verme) attention n.
kulak asmamak be deaf to something v.
kulak vermek give ear to v.
göz kulak olmak keep an eye on v.
göz kulak olmak keep one's eyes skinned v.
kulak vermek lend an ear v.
kulak vermek mind v.
kulak asmamak turn a deaf ear to v.
kulak kabartmak cock one's ears v.
dikmek (kulak) prick up v.
kulak vermek listen out v.
kulak vermek take heed of v.
kulak ardı etmek turn a deaf ear v.
kulak asmak lend an ear v.
kulak vermek regard v.
kulak asmak pay heed to v.
kulak tırmalamak rasp v.
kulak vermek hear v.
kulak vermek give ear v.
kulak tırmalayıcı bir sesle söylemek veya konuşmak (törpü sesine benzeyen) rasp v.
kulak vermek pay attention v.
çınlamak (kulak) ring v.
göz kulak olmak keep eye on v.
kulak tırmalamak jar v.
göz kulak olmak take care of v.
kulak kabartmak prick up one's ears v.
kulak vermek hark v.
kulak misafiri olmak listen in v.
kulak asmak take heed of v.
kulak vermek listen carefully v.
kulak asmak heed of something v.
göz kulak olmak keep one's eye on v.
kulak kabartmak incline one's ear v.
bir şey için göz kulak olmak keep an eye out for v.
kulak tırmalayıcı bir ses çıkarmak jar v.
kulak asmak give heed to v.
kulak kesilmek prick up one's ears v.
kulak kesilmek be on the watch v.
kulak tırmalamak grate on the ear v.
göz kulak olmak give an eye to v.
kulak vermek attend v.
kulak asmak mind v.
kulak asmamak turn a deaf ear v.
kulak kabartmak incline one's ear to somebody v.
kulak delmek pierce ears v.
kulak asılmamak be disregarded v.
kulak asılmamak be ignored v.
kulak verilmemek not to be paid attention v.
kulak verilmemek be ignored v.
kulak verilmemek be disregarded v.
kulak asılmamak not to be paid attention v.
kulak ardı etmek ignore v.
kulak asmamak ignore v.
uyarıya kulak asmamak ignore the warning v.
kulak deldirmek have one's ear-pierced v.
göz-kulak olmak take care of v.
(kulak) tırmalamak jar v.
kulak vermek listen for v.
göz kulak olmak oversee v.
kazara kulak misafiri olmak accidentally overhear v.
-e göz kulak olmak watch v.
içindeki sese kulak vermek listen to one's inner voice v.
göz kulak olmak monitor v.
göz kulak olmak keep track of v.
kulak asmamak be negligent v.
-e kulak vermek pay attention to v.
kulak çınlatmak make (someone's ears) ring v.
kulak aşinalığı olmak sound familiar v.
ense kulak yerinde olmak be amply dimensioned v.
evinde bulunmayan bir tanıdığın evine göz kulak olmak house-sit v.
evinde bulunmayan bir tanıdığın evine göz kulak olmak housesit v.
kulak kıkırdağını deldirmek get your ear cartilage pierced v.
kulak kıkırdağını deldirmek have your ear cartilage pierced v.
göz kulak olmak caretake v.
ev sahibinin yokluğunda eve göz kulak olmak caretake v.
kulak vermek receive v.
kulak asmak reck v.
göz kulak olmak tent [scottish] v.
göz kulak olunmak have a care v.
kulak kabartmak eavesdrop v.
göz kulak olmak edituate [obsolete] v.
kulak tırmalayıcı ses çıkarmak jargle v.
kulak misafiri olmak evesdrop v.
kulak kabartmak evesdrop v.
kulak vermek listen v.
korumak için örtmek (kulak, burun) hold v.
göz kulak olmak husband v.
kulak misafiri olmak dark [dialect] [uk] v.
kulak kabartmak dark [dialect] [uk] v.
kulak vermek come v.
kulak tırmalayıcı ses çıkarmak crank v.
kulak tırmalayıcı ses çıkarmak pierce v.
kulak tırmalayan bir ses çıkarmak poop v.
(kulak) gürültüye maruz kalmak peal [obsolete] v.
kulak tırmalamak pound v.
kulak vermek gaum [dialect] [uk] v.
kulak kabartmak prick v.
kulak tırmalayarak söylemek shrill v.
göz kulak olmak sicknurse v.
(kulak) tırmalamak assault v.
devede kulak gibi derisory adj.
kulak tırmalayan jarring adj.
kulak tırmalayıcı rasping adj.
kulak misafiri olmuş overheard adj.
kulak tırmalayıcı discordant adj.
kulak asmaz (öğüt eleştiri vb'ne) impervious to adj.
kulak tırmalayıcı piping adj.
kulak tırmalayıcı shrill adj.
kulak tırmalayıcı solving adj.
kulak içi endaural adj.
kulak tırmalayıcı grating adj.
kulak kepçesi ile ilgili auricular adj.
kepçe kulak flap-eared adj.
kulak tırmalayıcı earsplitting adj.
göz kulak olunmuş groomed adj.
kulak kepçesiyle ilgili auricular adj.
kulak tırmalayan (ses) toppy adj.
kulak üstü on-ear adj.
kulak tırmalayıcı (ses) raspy adj.
kulak tırmalayıcı raucid adj.
kulak tırmalayıcı raucous adj.
kulak tırmalayan raucous adj.
kulak verilebilir regardable adj.
kulak içi in-ear adj.
kulak şeklinde ear-shaped adj.
kulak biçiminde ear-shaped adj.
kulak gibi ear-shaped adj.
kulak şeklinde ear-like adj.
kulak biçiminde ear-like adj.
kulak gibi ear-like adj.
kulak tırmalayan earsplitting adj.
kulak tırmalayan ear-splitting adj.
kulak kesilmiş arrect [obsolete] adj.
(özellikle müzik için) kulak yoksunu earless adj.
kulak benzeri ear-like adj.
kulak şekilli ear-like adj.
kulak biçimli ear-like adj.
kulak gibi ear-like adj.
kulak tırmalayıcı ear-piercing adj.
kulak şeklinde ear-shaped adj.
kulak gibi çıkıntıları olan auricled adj.
kulak benzeri auricular adj.
kulak tırmalayan sesleri olmayan unbedinned adj.
kulak tırmalamayan undiscordant adj.
kulak tırmalayan (ses) unmellow adj.
kulak tırmalayan barbarous adj.
kulak tırmalayan jangling adj.
kulak tırmalayan jangly adj.
kulak tırmalayan blasting adj.
kulak tırmalayıcı high adj.
göz kulak olunan guarded adj.
kulak tırmalayıcı inharmonious adj.
kulak tırmalayıcı sandpapery adj.
kulak tırmalayan scabrous [obsolete] adj.
kulak kabartmış prick adj.
kulak kesilmiş prick adj.
kulak kabartan prick-eared adj.
kulak kesilen prick-eared adj.
kulak kesilmiş prick-eared adj.
kulak kabartmış (köpek) prick-eared adj.
kulak tırmalayıcı scrabbly adj.
kulak tırmalayıcı shirl adj.
göz kulak olan foster adj.
göz kulak olunan foster adj.
(ses) kulak tırmalayan squawky adj.
kulak kepçesinin üzerinde yer alan supra-auricular adj.
kulak tırmalayan metallic adj.
(kulak) basınçtan tıkanmak pop adj.
kulak tırmalayarak jarringly adv.
kulak tırmalayan bir biçimde raspingly adv.
kulak ile aurally adv.
kulak tırmalayıcı bir şekilde raucously adv.
(birine) göz kulak olarak awatch adv.
kulak mesafesinde within cooey prep.
kulak ver look interj.
kulak anlamına gelen ön ek auri- pref.
Phrasals
göz kulak olmak care for v.
(sinyali) kulak ile algılamak pick up v.
birine göz kulak olmak look out for someone v.
birine göz kulak olmak watch out for someone v.
kulak arkası etmek toss something off v.
kulak asmamak toss something off v.
göz kulak olmak hold onto v.
göz/kulak ardı etmek wave aside v.
kulak asmamak wave aside v.
göz/kulak ardı etmek wave off v.
kulak asmamak wave off v.
(bir şeyi) göz/kulak ardı etmek pave (something) over v.
göz/kulak ardı etmek pave over v.
(bir şeyden) kulak tırmalayıcı sesler çıkarmak jangle on (something) v.
(birine/bir şeye biri/bir şey) için göz kulak olmak keep (someone or something) for (someone or something) v.
biri için birine/bir şeye göz kulak olmak keep someone or something for someone v.
(belli bir zamana) kadar göz kulak olmak keep until (some point in time) v.
(birine/bir şeye) göz kulak olmak babysit with (someone or something) v.
birinin çocuğuna/çocuklarına göz kulak olmak babysit with (someone) v.
(biriyle) beraber birinin çocuğuna/çocuklarına göz kulak olmak babysit with (someone) v.
birine kulak vermek attend to someone v.
(birinin çocuğuna/çocuklarına) göz kulak olmak babysit for (someone) v.
(biri) için çocuğuna/çocuklarına göz kulak olmak babysit for (someone) v.
çocuğa/çocuklara göz kulak olmak babysit for someone v.
çocuğa/çocuklara göz kulak olmak babysit (with) someone v.
bir şeye kulak misafiri olmak eavesdrop on something v.
(birine/bir şeye) kulak misafiri olmak eavesdrop on (someone or something) v.
kulak ardı edilmek fall upon (something) v.
kulak ardı edilmek fall on (someone or something) v.
kulak ardı edilmek fall onto (someone or something) v.
(birine) kulak vermek hark at (someone) v.
-e kulak vermek hearken to v.
için göz kulak olmak hold for v.
(biri) için göz kulak olmak hold for (someone) v.
için göz kulak olmak keep for v.
(birine/bir şeye) kulak kesilmek listen for (someone or something) v.
(birine/bir şeye) kulak kabartmak listen in (on someone or something) v.
(birine/bir şeye) kulak misafiri olmak listen in (on someone or something) v.
(birine/bir şeye) kulak kesilmek listen out for (someone or something) [uk] v.
(birine/bir şeye) göz kulak olmak look after (someone or something) v.
(birine) göz kulak olmak look out for (someone) v.
(birine/bir şeye) göz kulak olmak see after (someone or something) v.
(birine) göz kulak olmak sit with (one) v.
(birine/bir şeye) göz kulak olmak watch out for (someone or something) v.
Phrases
sözün bittiği yerde, müziğe kulak ver where words fail, music speak expr.
tüm kalbinizle kulak verin listen with an open heart expr.
Colloquial
devede kulak sorun fleabite n.
kulak tırmalayıcı nota clinker n.
devede kulak a crumb n.
kepçe kulak bat ear n.
kulak deliği earhole [brit] n.
devede kulak budget dust n.
kulak tüneli (piercing) ear tunnel n.
tünel kulak pirsingi (kulak memesinde büyük bir delik oluşturan silindir şeklinde pirsing) ear tunnel n.
tünel kulak pirsingi ear tunnel n.
kepçe kulak jug ears n.
kulak misafiri ear hustler n.
kulak kabartan kimse ear hustler n.
kulak kurdu earworm n.
kulak düğümü earworm n.
kulak düğümü brainworm n.
kulak kurdu brainworm n.
göz kulak olmak take care of v.
göz kulak olmak keep an eye on v.
kulak vermek take to heart v.
(birine/bir şeye) göz kulak olmak do for (someone or something) [uk] v.
göz kulak olmak sit v.
devede kulak no big thing adj.
kepçe kulak jug-eared adj.
kepçe kulak jug-eared adj.
kulak vermeyen unlistening adj.
bana kulak asma don't go by me expr.
içindeki sese kulak ver listen to your intuition expr.
içindeki sese kulak ver listen to your inner voice expr.
kulak misafirleri var ears are flapping expr.
sağduyuna kulak ver listen to reason expr.
bir kulak ver have a listen expr.
kulak misafiri olabilecek mesafede within hearing distance expr.
şuna kulak ver get a load of this expr.
Idioms
başka birinde bulduğun hatanın, kendi hatan yanında devede kulak kalması beam in (one's) eye n.
başka birinde bulduğun hatanın, kendi hatan yanında devede kulak kalması a beam in your eye n.
karşıdakine kulak asmadan konuşma a dialogue of the deaf n.
karşıdakine kulak asmadan konuşma dialogue of the deaf n.
kulak kanatan ses a good voice to beg bacon n.
devede kulak mote in the eye n.
devede kulak a mote in someone's eye n.
kulak tırmalayan ses a good voice to beg bacon n.
kulak tırmalayan ses a good voice to beg bacon n.
çok az/devede kulak gibi bir miktar para budget dust n.
bütçede çok az/önemsiz/devede kulak gibi bir miktar para kalması budget dust n.
kulak tırmalayan ses abrasive tone n.
kulak kanatan ses abrasive tone n.
bir şeye göz kulak watch the store n.
bir şeye göz kulak mind the store n.
devede kulak drop in the ocean n.
devede kulak a drop in the bucket n.
devede kulak a drop in the ocean n.
devede kulak a drop in a bucket n.
devede kulak drop in the bucket n.
kulak tırmalayıcı ses grate on n.
kulak dolgunluğu a smattering of information about n.
kulak delici bir çığlık a piercing scream n.
devede kulak spit in the ocean n.
gizlice izleyen/dinleyen/kulak misafiri olan kimse a fly on the wall n.
çaktırmadan izleyen/dinleyen/kulak misafiri olan kimse a fly on the wall n.
eleştirilere kulak asmayan kimse a thick skin n.
kulak tırmalayan şey flea in the ear n.
kulak asmamak would hear nothing of something v.
(birinin) sözüne kulak vermek read someone's lips v.
kulak asmamak bid defiance v.
kulak asmamak bid defiance v.
her iki tarafa da kulak vermek see both sides (of something) v.
kulak asmamak close (one's) ears to (someone or something) v.
kulak vermemek close (one's) ears to (someone or something) v.
göz, kulak erimine girmek come within range v.
göz, kulak erimine girmek come within range (of something) v.
göz, kulak erimine girmek go to within range (of something) v.
birine göz kulak olmak keep close watch over someone v.
birisinden (göz kulak olmak amacıyla) gözlerini ayırmamak have one's eye on someone v.
birisinden (göz kulak olmak amacıyla) gözlerini ayırmamak keep one's eye on someone v.
birisine kulak vermek give one's ear to someone v.
birisine göz kulak olmak keep one's eye on someone v.
bir yere göz kulak olmak mind the store v.
birisine kulak vermek give ear to someone v.
bir yere göz kulak olmak watch the store v.
birine kulak vermek hearken to someone v.
birisine göz kulak olmak have one's eye on someone v.
birisine kulak vermek give an ear to someone v.
eleştirilere kulak asmayan biri olmak have a thick skin v.
göz kulak olmak hold the fort v.
göz kulak olmak have one's eye out (for something) v.
göz kulak olmak have an eye out (for something) v.
göz kulak olmak keep an eye out for v.
göz kulak olmak keep an eye on v.
eleştirilere kulak asmamak stick to one's guns v.
göz kulak olmak have an eye out v.
göz kulak olmak have an eye on v.
göz kulak olmak keep one's eye out (for something) v.
göz kulak olmak keep an eye out (for something) v.
göz kulak olmak keep an eye out for something v.
içindeki sese kulak vermek go with one's gut v.
kulak ardı edilmek fall on deaf ears v.
kulak kesilmek cock an ear v.
kulak asmamak laugh out of court v.
kulak vermek lend an ear to v.
kulak kesilmek keep one's ear to the ground v.
kulak vermek prick up one's ears v.
kulak kabartmak prick up one's ears v.
kulak vermek give an ear to v.
kulak kesilmek keep an ear to the ground v.
kulak kabartmak cock an ear v.
kulak kesilmek have an ear to the ground v.
kulak kabartmak cock one's ear v.
kulak kabartmak cock one's ears v.
kulak vermek hearken to someone or something v.
kulak kesilmek hang on someone's lips v.
kulak kesilmek have one's ear to the ground v.
kulak asmamak turn a deaf ear to v.
kulak tıkamak turn a deaf ear to v.
kulak asılmamak fall on deaf ears v.
birine kulak asmamak not pay someone any mind [us] v.
kulak kesilmek perk up (one's) ears v.
kulak kabartmak perk up (one's) ears v.
kulak vermek perk up (one's) ears v.
birinin kulak kesileceği bir şey söylemek/yapmak perk up (one's) ears v.
kulak kesilmek pin back (one's) ears v.
kulak kesilmek pin back your ears [old-fashioned] [uk] v.