English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | search n. | araştırma | ||
Despite searching, I have been unable to obtain access to your decision. Araştırmama rağmen kararınıza erişim sağlayamadım. More Sentences |
||||
Common Usage | search n. | arama | ||
In November 1996 the Turkish authorities set up a missing persons search unit within the Ministry of the Interior. Kasım 1996'da, Türk makamları, İçişleri Bakanlığı bünyesinde bir kayıp kişileri arama birimi oluşturdu. More Sentences |
||||
Common Usage | search v. | araştırmak | ||
We must, however, search our own conscience. Bununla birlikte, kendi vicdanımızı araştırmalıyız. More Sentences |
||||
Common Usage | search v. | aramak | ||
He wrote that 'Europe is searching for itself. Avrupa kendini arıyor' diye yazmıştı. More Sentences |
||||
General | ||||
General | search n. | arayış | ||
The idea is to reinject momentum into the search for a global approach towards migration. Fikir, göçe yönelik küresel bir yaklaşım arayışına yeniden ivme kazandırmaktır. More Sentences |
||||
General | search v. | yoklamak | ||
We also need to search our own hearts regarding public tenders. Kamu ihaleleri konusunda kendi kalplerimizi de yoklamamız gerekiyor. More Sentences |
||||
General | search v. | aramak | ||
When she got to the airport she was subjected to a full body search. Havaalanına vardığında tüm vücudu arandı. More Sentences |
||||
General | search v. | karıştırmak | ||
Tom searched in his pocket. Tom cebini karıştırdı. More Sentences |
||||
General | search v. | üstünü aramak | ||
Customs officials carried out a full body search on Tom. Gümrük memurları Tom'un tüm üstünü aradı. More Sentences |
||||
Trade/Economic | ||||
Trade/Economic | search v. | aramak | ||
Its premises were searched only recently. Tesisleri kısa bir süre önce arandı. More Sentences |
||||
Technical | ||||
Technical | search v. | araştırmak | ||
More and more people search methods of natural medicine. Giderek daha fazla insan doğal tıp yöntemlerini araştırıyor. More Sentences |
||||
Computer | ||||
Computer | search v. | taramak | ||
The next morning the White Duck wandered round the pond, looking for her little ones; she called and she searched, but could find no trace of them. Ertesi sabah Beyaz Ördek, yavrularını arayarak göletin etrafında dolandı durdu; isimleriyle seslendi, aradı taradı ama onlara dair hiçbir ize rastlayamadı. More Sentences |
||||
Computer | search expr. | ara | ||
I never for a moment imagined that I'd be singled out for a full body search. Bir an bile tüm vücudumun aranacağını hayal etmemiştim. More Sentences |
||||
Chemistry | ||||
Chemistry | search n. | arama | ||
They could also get the search functions to work. Ayrıca arama fonksiyonlarını da çalıştırabilirler. More Sentences |
||||
General | ||||
General | search n. | bakma | ||
General | search n. | soruşturma | ||
General | search n. | yoklama | ||
General | search n. | muayene | ||
General | search n. | teftiş | ||
General | search n. | arama yapan kimse | ||
General | search n. | arama ekibi | ||
General | search n. | araştırma menzili | ||
General | search n. | nüfuz etme gücü | ||
General | search n. | aratmak | ||
General | search v. | kollamak | ||
General | search v. | gözlemek | ||
General | search v. | incelemek | ||
General | search v. | bakmak | ||
General | search v. | görünenin ardındakini keşfetmek için uzun uzun bakmak | ||
General | search v. | (doğal elementler) delmek | ||
General | search v. | (doğal elementler) işlemek | ||
General | search v. | (doğal elementler) nüfuz etmek | ||
Technical | ||||
Technical | search v. | etüt yapmak | ||
Computer | ||||
Computer | search v. | bul | ||
Medical | ||||
Medical | search v. | sondalamak | ||
Medical | search v. | cerrahi aletle incelemek | ||
Military | ||||
Military | search v. | (top ateşini) alan üzerine yaymak | ||
Military | search v. | (ateşi) otomatik silahların yüksekliğini değiştirerek alana eşit şekilde saçmak | ||
Archaic | ||||
Archaic | search n. | ince elek | ||
Archaic | search n. | süzgeç | ||