table - Turkish English Dictionary

table

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Meanings of "table" in Turkish English Dictionary : 71 result(s)

English Turkish
Common Usage
table n. masa
In her speech, the President-in-Office mentioned that there are proposals on the table for the milk sector.
Sayın Cumhurbaşkanı konuşmasında süt sektörüne yönelik tekliflerin masada olduğundan bahsetti.

More Sentences
table n. tablo
It is my understanding that you are willing to send a letter to the Council including that table.
Anladığım kadarıyla Konsey'e bu tabloyu da içeren bir mektup göndermek istiyorsunuz.

More Sentences
General
table n. masa
On the main amendments tabled for the vote tomorrow, the Commission's position is as follows.
Yarın oylanmak üzere masaya yatırılan ana değişikliklerle ilgili olarak Komisyonun tutumu aşağıdaki gibidir.

More Sentences
table n. tablo
It is my understanding that you are willing to send a letter to the Council including that table.
Anladığım kadarıyla Konseye bu tabloyu da içeren bir mektup göndermek istiyorsunuz.

More Sentences
table n. (masaya konan) yemek
Are you ready to go to the table?
Yemeğe gitmek için hazır mısın?

More Sentences
table v. sunmak
During the debate, I tabled a number of amendments.
Tartışma sırasında bir dizi değişiklik önergesi sundum.

More Sentences
Trade/Economic
table n. tablo
I therefore support what the rapporteur and the previous speakers have said about the so-called Table 1a.
Bu nedenle raportörün ve önceki konuşmacıların sözde Tablo 1a hakkında söylediklerini destekliyorum.

More Sentences
Technical
table n. masa
I deplore the rejection of the proposal to table a European Parliament resolution on the subject.
Konuyla ilgili bir Avrupa Parlamentosu kararının masaya yatırılması teklifinin reddedilmesinden üzüntü duyuyorum.

More Sentences
table n. tablo
It will not, therefore, be necessary to include the table as an integral part of the resolution.
Bu nedenle, tabloyu kararın ayrılmaz bir parçası olarak dahil etmek gerekli olmayacaktır.

More Sentences
Food Engineering
table n. tablo
For example, there is no clearly set-out table to permit comparison of the individual Member States.
Örneğin münferit Üye Devletlerin karşılaştırılmasına olanak tanıyacak açık bir tablo bulunmamaktadır.

More Sentences
Math
table n. tablo
I still see the table of allergenic ingredients as the most important element in this directive.
Ben hala alerjen maddeler tablosunu bu yönergedeki en önemli unsur olarak görüyorum.

More Sentences
Common Usage
table n. sofra
General
table n. küfelik
table n. cetvel
table n. özet
table n. masadakiler
table n. tablet
table n. liste
table n. hulasa
table n. gösterge
table n. aynı masada oturanların hepsi
table n. sofradakiler
table n. tabla
table n. çizelge
table n. düzey
table n. tezgah
table n. sehpa
table n. sofradakiler
table n. sofrada oturan kişiler
table n. oyun masası
table n. kumar masası
table n. düzlük tepe
table n. yüksek düzlük
table n. düz tepe
table n. duvara özel olarak işlenmiş bölüm
table n. mücevherdeki düz üst yüzey
table n. korniş
table n. masaya konulan
table n. masada bulunan
table n. tavlanın kanatlarından her biri
table n. değerli taş kesiminde üstteki düz yüzey
table n. el ayasının dört çizgiyle çerçevelenmiş bölümü
table n. kumar masası
table v. göstermek
table v. tartışmaya sunmak
table v. görüşmeyi veya tartışmayı ileri bir tarihe bırakmak (bir tasarı/mesele hakkındaki)
table v. listeye geçirmek
table v. masaya koymak
table v. ertelemek
table v. masaya koymak
table v. çizelge hazırlamak
table v. liste hazırlamak
table v. liste yapmak
table v. listeye geçirmek
table adj. sofra
Trade/Economic
table n. cetvel
table n. levha
table n. liste
table n. tabela
Technical
table n. çizelge
Computer
table n. çizelge tablo
Telecom
table n. çizelge
Architecture
table n. bir binanın dış duvarında bulunan yatak çıkıntı
Marine
table n. dıraveçe bezi
Medical
table n. kafatasının iç ve dış yüzeylerindeki düz kemik tabakalarının her biri
Food Engineering
table n. çizelge
Gastronomy
table n. sofra
Geography
table n. plato
table n. yayla
Music
table n. telli çalgılarda göğüs tahtası
table n. arpın ses tahtası

Meanings of "table" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

English Turkish
Common Usage
coffee table n. sehpa
Tom put the magazine on the coffee table.
Tom dergiyi sehpanın üzerine koydu.

More Sentences
General
table football n. langırt
Where can you play table football?
Nerede langırt oynayabilirsin?

More Sentences
periodic table n. periyodik tablo
Chlorine is one of the elements in the periodic table.
Klor, periyodik tablodaki elementlerden biridir.

More Sentences
breakfast table n. kahvaltı masası
I'm used to being ignored at the breakfast table.
Kahvaltı masasında gözardı edilmeye alışkınım.

More Sentences
bedside table n. komodin
Tom turned on the small lamp on his bedside table.
Tom komodinin üstündeki küçük lambayı açtı.

More Sentences
coffee table n. kahve masası
I banged my leg on the coffee table.
Ben bacağımı kahve masasına çarptım.

More Sentences
dining table n. yemek masası
My view is that in certain Member States hunting brings an important extra source of food to the dining table.
Benim görüşüm, bazı Üye Devletlerde avlanmanın yemek masalarına önemli bir ekstra besin kaynağı getirdiği yönündedir.

More Sentences
times table n. çarpım tablosu
The teacher caned the children if they misbehaved or were unable to recite their times tables.
Öğretmen çocukları, yaramazlık ettiklerinde ya da çarpım tablolarını ezbere okuyamadıklarında döverdi.

More Sentences
kitchen table n. mutfak masası
Tom sat at the kitchen table.
Tom mutfak masasına oturdu.

More Sentences
conference table n. konferans masası
Tom was talking to a group of men gathered around the conference table.
Tom konferans masasının etrafında toplanmış bir grup erkekle konuşuyordu.

More Sentences
table salt n. sofra tuzu
Table salt is composed of sodium and chlorine atoms.
Sofra tuzu sodyum ve klor atomlarından oluşur.

More Sentences
writing table n. yazı masası
Wash the writing table.
Yazı masasını yıka.

More Sentences
table manners n. sofra adabı
It's important for children to learn good table manners.
Çocukların iyi sofra adabını öğrenmesi önemlidir.

More Sentences
picnic table n. piknik masası
I never thought it'd be this hard to build a picnic table.
Bir piknik masasını kurmanın bu kadar zor olacağını asla düşünmemiştim.

More Sentences
round table n. yuvarlak masa
The dialogue would initially take the form of an experimental round table in Teheran in December of this year.
Diyalog ilk olarak bu yılın Aralık ayında Tahran'da deneysel bir yuvarlak masa toplantısı şeklinde gerçekleşecektir.

More Sentences
teacher's table n. öğretmen masası
Tom sat down at the teacher's table and was imitating the chemistry teacher when she entered the classroom.
Tom öğretmen masasına oturdu ve kimya öğretmeni sınıfa girdiğinde onun taklidini yapıyordu.

More Sentences
pool table n. bilardo masası
There's a pool table in Tom's basement.
Tom'un bodrumunda bir bilardo masası var.

More Sentences
dinner table n. yemek masası
Peace begins at the dinner table.
Barış yemek masasında başlar.

More Sentences
next table n. yan masa
Tom was sitting at the next table.
Tom yan masada oturuyordu.

More Sentences
broken table n. kırık masa
Tom helped Mary fix the broken table.
Tom, Mary'nin kırık masayı tamir etmesine yardım etti.

More Sentences
decision-making table n. karar alma masası
They must remain on the political decision-making table.
Bunlar siyasi karar alma masasında kalmalıdır.

More Sentences
set the table v. masayı kurmak
Please set the table.
Lütfen masayı kur.

More Sentences
set the table v. sofrayı kurmak
Tom asked me to set the table.
Tom sofrayı kurmamı istedi.

More Sentences
leave the table v. masadan kalkmak
She left the table several times to make phone calls.
Telefon görüşmesi yapmak için birkaç kez masadan kalktı.

More Sentences
clear the table v. masayı toplamak
Could you please clear the table?
Lütfen masayı toplar mısınız?

More Sentences
book a table v. bir masa ayırtmak
I'd like to book a table for four for tomorrow night.
Yarın akşam için dört kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.

More Sentences
clear the table v. masayı toplamak
Tom cleared the table and Mary washed the dishes.
Tom masayı topladı ve Mary bulaşıkları yıkadı.

More Sentences
on the table adv. masanın üzerinde
What we have here on the table is a Green Paper.
Burada masanın üzerinde duran şey bir Yeşil Kitap.

More Sentences
Idioms
clear the table v. sofrayı toplamak
Tom is helping Mary clear the table.
Tom, Mary'nin sofrayı toplamasına yardım ediyor.

More Sentences
Common Usage
night table n. komodin
dressing table n. tuvalet masası
General
table of contents n. içindekiler listesi
toilet table n. tuvalet masası
table of contents n. sayfa sırasına göre bir kitap veya broşürde yer alan konuları gösteren liste
overbed table n. karyola üstü masası
table service n. sofra takımı
a coffee table book n. büyük, pahalı bol resimli kitap
time table n. zaman tablosu
table linen n. sofra örtüsü
folding table n. katlanır masa
decision table n. karar masası
floor table n. yer sofrası
event table n. etkinlik tablosu
water table n. cetvel şeklindeki
table game n. masa oyunu
look up table n. taramalı tablo
table of contents n. kitabın başında bulunan ve alfabetik dizin olmayan içindekiler
table spoon n. yemek kaşığı
table tennis n. masatopu
periodic table n. periodik cetvel
table tennis n. masatenisi
league table n. fikstür
decision table n. karar tablosu
table d'hote n. tabldot
conversion table n. dönüştürme tablosu
water table n. su tabakası
end table n. küçük masa
cash flow table n. nakit akım tablosu
steam table n. su buharı özellik tablosu
income table n. gelir tablosu
cocktail table n. kokteyl masası
operating table n. işletim masası
screening table n. inceleme tablosu
table setting and decoration n. masa düzeni ve dekorasyon
refectory table n. yemekhane masası
gate leg table n. açılır kapanır masa
plane table n. düz masa
synoptic table n. sinoptik tablo
card table n. kumar masası
writing table n. çalışma masası
table knife n. sofra bıçağı
tea table n. çay masası
table linen n. bezden yapılmış sofra örtüleri ve peçeteler
dinner table n. sofra
periodic table n. elementler çizelgesi
dining table n. sofra
writing table n. yazıhane
table tennis n. pingpong
table service n. masa servisi
plane table n. plançete
chronological table n. kronoloji tablosu
work table n. çalışma masası
life table n. yaşam tablosu
logarithmic table n. logaritma tablosu
times table n. kerrat cetveli
a mahogany table n. maun bir masa
table wine n. sofra şarabı
table of logarithms n. logaritma tablosu
water table n. saçak
water table n. yeraltı su tablası
water table n. su tabakası düzeyi
multiplication table n. kerrat cetveli
end table n. sehpa
drawing table n. çizim masası
table napkin n. peçete
drop leaf table n. açılır kapanır kanatları olan masa
gaming table n. kumar masası
round table meeting n. yuvarlak masa toplantısı
table talk n. sofra sohbeti
play table n. oyun masası
related table n. ilgili tablo
table etiquette n. sofra görgüsü
table drawing n. tablo çizme
office table n. ofis masası
rectangular table n. dikdörtgen masa
coffee table n. çay masası
computer table n. bilgisayar masası
table of content n. içindekiler
raki table n. rakı sofrası
table cloth n. sehpa örtüsü
summary table n. özet tablosu
table set n. masa takımı
table leg n. masa ayağı
table games n. masa oyunları
console table n. konsollu masa
drop table n. açılır kapanır masa
wedding table n. nikah masası
draw table n. açılır masa
extending table n. çekme masa
extension table n. genişler masa
fixed table n. sabit masa
gatelegged table n. kanat ayaklı genişler masa
a table-top item n. sofralık
extension table n. açılır kapanır masa
life-table n. yaşam tablosu
table-tennis table n. masa tenisi masası
ping-pong table n. ping-pong masası
night table n. yatak başucu masası
office table n. büro masası
television table n. televizyon sehpası
graduate life table n. dereceli hayat tablosu
table clock n. masa saati
spelling table n. heceleme levhası
spelling table n. heceleme tablosu
center table n. orta sehpa
ultimate mortality table n. tahlili olmayan ölüm tablosu
side table n. yan sehpa
billiard table n. bilardo masası
snooker table n. bilardo masası
billiards table n. bilardo masası
white table n. beyaz masa
table salt n. yemek tuzu
table radio n. masa radyosu
table linen n. masa örtüsü ve peçeteler
coffee table n. fiskos masası
table rules n. masa kuralları
table fork n. yemek çatalı
bedside table drawer n. komodinin çekmecesi
coffee table n. rahle
table of contents (toc) n. içindekiler
new year's table n. yılbaşı sofrası
new year table n. yılbaşı sofrası
new year's table n. yılbaşı masası
new year table n. yılbaşı masası
sewing table n. dikiş masası
boardroom table n. toplantı masası
meeting table n. toplantı masası
telephone table/stand n. telefonluk
table dancer n. striptizci
table dance n. sahne yerine müşterinin masasında yapılan erotik dans
table dance n. bar üstü dans
table dance n. bar üstünde yapılan dans
table dance n. bar üstünde dans
table tennis tournament n. masa tenisi turnuvası
gambling table n. kumar masası
overbed table n. hasta yemek masası
marble table n. mermer masa
table soccer n. langırt
table sheet n. tablo sayfası
table sheet n. masa örtüsü
table of contents section n. içindekiler bölümü
table of contents section n. içindekiler kısmı
table of syllables n. heceleri gösteren işaretler tablosu
table of syllables n. heceler tablosu
table of syllables n. hece işaretleri listesi
next table n. yandaki masa
dressing table n. makyaj masası
make-up table n. makyaj masası
vanity table n. makyaj masası
toilet table n. makyaj masası
multiplication table n. çarpım cetveli
times table n. çarpım cetveli
order table n. sıra tablosu/cetveli
upper table n. üst tabla
upper table n. üst tablo
rotating table n. döner tabla
rotating table n. döner masa
water table n. su oyun masası
water table n. su masası
an old table game like domino n. aznif
free table n. boş masa
tea table n. sehpa
tea table n. çay sehpası
park table n. (tahta) piknik masası
park table n. (ahşap) piknik masası
table cover n. masa örtüsü
table vinegar n. sofra sirkesi
table talker n. masada konuşan kimse
purple table n. mor masa
communal table n. ortak kullanım için büyük masa
coffee table n. orta sehpa
table setting n. masa düzeni
farm to table n. çiftlikten sofraya
table scrap n. yemek artığı
lounge coffee table n. salon sehpası
tour-de-table n. yuvarlak masa toplantısı
tour-de-table n. masaların gezilmesi suretiyle katılımcıların bilgilerinin alındığı toplantı şekli
table dancing n. müşterinin masasında yapılan erotik dans
table-tennis bat n. masa tenisi raketi
table-tennis racquet n. masa tenisi raketi
table-turning n. ellerini ve parmaklarını masaya koymuş bir grup insanın bulunduğu masanın sözde ruhlar tarafından hareket ettirilmesi
table anvil n. küçük tamiratlar yapmak için masanın üzerine monte edilebilen ufak örs
table bed n. masa şeklinde bir yatak
table beer n. sofra birası
table bell n. uşağı masaya çağırmak için kullanılan küçük zil
table dancing n. çıplak ya da yarı çıplak kadınların müşterinin masasında yaptığı dans
table diamond n. üzeri düz traşlanmış elmas
table dormant n. sabit masa
table licence n. sadece yemeklerde alkollü içecek servisi yapılmasına izin veren lisans
table lifting n. ruh çağırma seansında masanın hava kaldırılması
table money n. ziyaretçileri ağırlaması için subaylara verilen para
table of mortality n. ölüm oranı tablosu
table rapping n. ölülerin ruhlarıyla iletişim kurulması
table tapping n. ölülerin ruhlarıyla iletişim kurulması
table rent n. ev temizliği için piskoposa ayrılmış ödenek
table tilting n. ruh çağırma seansında masanın havaya kaldırılması
table saw n. masa testeresi
table tipping n. ruh çağırma seansında masanın havaya kaldırılması
table service n. yemek takımı
table turning n. ruh çağırma seansında masanın havaya kaldırılması
table tapping n. ölülerin ruhlarıyla iletişim kurma
table [obsolete] n. tavla oyunu
table of allowance n. ödenek tablosu
table rent n. bir piskopos ya da din adamına masasına kabul karşılığı ödenen kira
table saw n. masaya monte edilen elektrik testeresi
table wine n. alkol oranı %14'ten az olan şarap
table-rapping n. ruh çağırma seansında masayı tıklatma
table-tennis table n. ping-pong masası
refectory table n. ağır bacakları olan dar ve uzun yemek masası
time-table n. proje şeması
analytical table n. açıklayıcı ve basitleştirilmiş tablo
analytical table n. çeşitli sembollerin anlamlarını gösteren liste
empty table n. boş masa
bird table n. kuş besleme masası
hazard table n. tehlike tablosu
graduated table n. sıralı referans standardı
round table n. (kral arthur'un yuvarlak masa modeline dayanan) şövalye birlikleri
round table n. (kral arthur'un yuvarlak masa efsanesi ile ilişkilendirilen) ingiliz yapıları
round table n. (kral arthur'un yuvarlak masa efsanesi ile ilişkilendirilen) doğal ingiliz oluşumları
round table n. (eşitliği vurgulamak için yuvarlak masa etrafında düzenlenen) konferans
round table n. yuvarlak masa söyleşisi
round table n. yuvarlak masa söyleşisi katılımcıları
round table n. yuvarlak masa konferansı katılımcıları
round table n. yuvarlak masa konferansı konusu
table clip n. masa klipsi
pier table n. iki pencere arasında duvara doğru yerleştirilen masa
pin table n. pinball oyunu ekipmanı
council table n. toplantı masası
pedestal table n. ortadan ayaklı masa
sand table n. çocukların kumla oynaması için yapılmış yüksek kenarlı masa
side table n. zigon sehpa
side table n. büfe olarak kullanılan büyük masa
lay the cards on the table v. dürüst ve açık olmak
lay the cards on the table v. fikirlerini açıkça söylemek
be on the table v. teklif edilmiş olmak
put the cards on the table v. dürüst ve açık olmak
lay the table v. sofrayı kurmak
put the cards on the table v. fikirlerini açıkça söylemek
gather around the same table v. aynı masada toplanmak
wait on table v. servis yapmak
set table v. masayı hazırlamak
be on the table v. tartışılması ileri bir tarihe bırakılmış olmak (tasarının/meselenin)
put all the cards on the table v. düşüncelerini açıkça söylemek
put the cards on the table v. düşüncelerini açıkça söylemek
lay the cards on the table v. kartlarını açmak
clear the table v. sofrayı kaldırmak
wait at table v. servis yapmak
to table v. hazırlamak
put the cards on the table v. kartları masaya sermek
gather around the same table v. aynı masanın çevresinde toplanmak
be on the table v. görüşülmesi ileri bir tarihe bırakılmış olmak (tasarının/meselenin)
sit down at the negotiation table v. görüşme masasına oturmak
make a table v. çizelge yapmak
make a table v. çizelge oluşturmak
leave the table v. masayı terketmek
clear the table v. masanın üzerindekileri kaldırmak
get up from the table v. masadan kalkmak
clear the table v. masayı kaldırmak
lay table v. masa hazırlamak
set table v. masa hazırlamak
sit at the table v. masada oturmak
sit down at the table v. masaya oturmak
lay a table v. masa kurmak
set a table v. masa kurmak
clear the table v. masa toplamak
sit at the table v. masaya oturmak
sit round the table v. masaya oturmak
sit around the table v. masaya oturmak
set a table v. sofra kurmak
lay a table v. sofra kurmak
set a table v. masa açmak
lay a table v. masa açmak
clean the table v. boşları almak
clear the table v. (masanın) boşlarını almak
remove dirty dishes/glasses/bottles from the table v. boşları almak
clear the table v. boşları almak
clean the table v. (masanın) boşlarını almak
remove dirty dishes/glasses/bottles from the table v. (masanın) boşlarını almak
pounder one's fist on the table v. masaya yumruğunu vurmak
slam one's fist on the table v. masaya yumruğunu vurmak
bang one's fist on the table v. masaya yumruğunu vurmak
set the table v. masayı donatmak
die on the operating table v. ameliyat masasında ölmek
sit around table v. masa etrafında oturmak
sit around table v. masanın etrafında oturmak
clear the table v. boşları toplamak
clean the table v. boşları toplamak
book a table for three v. üç kişilik bir masa ayırtmak
book a table for two v. iki kişilik bir masa ayırtmak
book a table for four v. dört kişilik bir masa ayırtmak
bring the matter to the table v. meseleyi masaya getirmek
bring the matter to the table v. meseleyi masaya yatırmak
fall asleep at the table v. masada uyuyakalmak
decorate the table v. masayı süslemek
lay the table v. masayı kurmak
set up a (promotional) table v. stand açmak
table-hop v. tanıdık ve arkadaşları selamlamak amacıyla bir lokanta ya da gece kulubündeki masalar arasında dolaşmak
table oriented adj. tabloya yönelik
farm-to-table adj. çiftlikten masaya
on the table adj. müzakere edilebilir
on the table adj. uzlaşmayla çözülebilir
coffee table adj. özden çok görünüş ve tarza vurgu yapan
coffee-table adj. sehpa üzerinde sergilenecek (nesne)
at table adv. sofra başında
at the table adv. sofra başında
on the table adv. açıkça
on the table adv. meydanda
on the table adv. tümüyle açığa çıkmış durumda
the table is booked for nine o'clock this evening expr. masa bu akşam saat dokuz için rezerve edildi
Phrases
see the table below expr. aşağıdaki tabloda yer almaktadır
see the table below expr. aşağıdaki tabloda görebilirsiniz
see the table below expr. aşağıdaki tabloya bakınız
look at the table below expr. aşağıdaki tabloya bakınız
from farm to table expr. tarladan sofraya
Colloquial
moose on the table n. bir toplantıda hiç kimsenin ele almak istemediği konu/sorun
crumbs from (one's) table n. artıklar
crumbs from (one's) table n. (birinin) masasındaki kırıntılar
crumbs from (one's) table n. sofrada kalanlar
crumbs from (one's) table n. birinin kırıntıları
crumbs from the rich man's table n. artıklar
crumbs from the rich man's table n. (birinin) masasındaki kırıntılar
crumbs from the rich man's table n. zenginin sofrasından kalanlar
crumbs from the rich man's table n. birinin kırıntıları
crumbs from someone's table n. artıklar
crumbs from someone's table n. (birinin) masasındaki kırıntılar
crumbs from someone's table n. zenginin sofrasından kalanlar
crumbs from someone's table n. birinin kırıntıları
kiddie table n. çocuk masası
kiddie table n. çocuklar masası
kiddie table n. aile toplantılarında çocukların ayrı olarak bir arada oturduğu masa
hit the table v. masaya vurmak
table (something) v. (bir şeyi) ertelemek
table (something) v. (bir şeyi) geciktirmek
table (something) v. (bir şeyi) askıya almak
table (something) v. (bir şeyi) tecil etmek
under-the-table adj. gizlice tasarlanan
under-the-table adj. gizlice uygulanan
Idioms
high table n. okul yemekhanesinde öğretmenlerin oturduğu yemek masası
round-table conference n. yuvarlak masa konferansı
high table n. yöneticilerin oturduğu yemek masası
round-table conference n. yuvarlak masa toplantısı
coffee table book n. büyük, pahalı bol resimli kitap
coffee-table book n. büyük, pahalı bol resimli kitap
keep food on the table v. geçim sağlamak
keep food on the table v. ekmek parası kazanmak/kazandırmak
lay on the table v. teklif sunmak
lay on the table v. oylamaya sunmak
lay on the table v. ertelemek
lay on the table v. (parlamento kararını) süresiz olarak gündemden çıkarmak
bring (someone or something) to the peace table v. barış masasına oturtmak/çekmek
bring (someone or something) to the peace table v. anlaşma koşullarını görüşmek için masaya oturtmak
bring (someone or something) to the peace table v. anlaşma koşullarını görüşmek için bir araya gelmelerini sağlamak
bring (someone or something) to the peace table v. anlaşma görüşmeleri için bir araya getirmek
lay one's card on the table v. açık olmak
lay one's card on the table v. açık oynamak
lay one's cards on the table v. açık oynamak
put one's cards on the table v. açık oynamak
lay one's card on the table v. açıkça ortaya koymak
be boxed on the table v. ameliyat masasında ölmek
get one's feet under the table v. bir yere (iş vb) ayağını alıştırmak
drink someone under the table v. diğerlerinden daha fazla alkol içmek
find oneself at the kids' table v. çocuk muamelesi görmek
put bread on the table v. geçimini sağlamak
split (something) 50-50 under the table v. el altından yarı yarıya kırışmak
wait on table v. garsonluk yapmak
leave money on the table v. hazır paraya hayır demek
put one's cards on the table v. gizlisi saklısı olmamak
wait at table v. garsonluk yapmak
lay one's cards on the table v. gizlisi saklısı olmamak
split (something) 50-50 under the table v. el altından yarı yarıya bölüşmek
wait on table v. masayı beklemek
lay one's card on the table v. kartlarını açmak
wait at table v. masayı beklemek
table a motion v. önergeyi ertelemek
bring to the table v. masaya getirmek
place one's cards on the table v. kartlarını açık oynamak
lay the cards on the table v. kartlarını açmak
put on the table v. masaya yatırmak
be put on the table v. masaya yatırılmak
read the table v. masadakilere bakmak
read the table v. masadakilere göz atmak
table a motion v. önerge sunmak/vermek
table thumping v. masaya yumruğunu vurmak
put bread on the table v. para kazanmak
bring somebody to the bargaining table v. pazarlık masasına getirmek
come to the table v. sorunu masaya yatırmak
wait at table v. servis yapmak
wait on table v. servis yapmak
put one's cards on the table v. teklifsiz olmak
get someone around the table v. toplantı yapmak
lay one's cards on the table v. teklifsiz olmak
get someone around the table v. tarafları masaya toplamak
get one's feet under the table v. yeni bir işe uyum sağlamak/alışmak
be on the table v. (tartışılmak üzere) masaya gelmek
get your feet under the table v. yeni iş ortamına alışmak
come to the table v. (sorunu çözmek için) masaya oturmak
take (something) off the table v. (bir şeyi) geri çekmek/almak
take (something) off the table v. (bir şeyi) söz konusu olmaktan çıkarmak
take (something) off the table v. (bir şeyi, teklifi) masadan kaldırmak
take (something) off the table v. (bir şeyi) ortadan kaldırmak
be off the table v. geçerliliğini yitirmek
be off the table v. masadan kalkmak
be off the table v. geri çekilmek
be off the table v. söz konusu olmaktan çıkmak
be off the table v. ortadan kalkmak
be on the table v. geçerli olmak
be on the table v. masada olmak
be on the table v. söz konusu olmak
be on the table v. düşünmeye, tartışmaya açık olmak
bring (someone or something) to the bargaining table v. (birini/bir grubu) pazarlık masasına getirmek
bring (someone or something) to the bargaining table v. (birini/bir grubu) pazarlığa oturmaya ikna etmek
bring (something) to the table v. işe yarar (bir şey) sunmak
bring (something) to the table v. masaya (bir yetenek/beceri) koymak
bring (something) to the table v. işe yarar (bir şey) ortaya koymak
lay one's cards on the table v. tamamen açık oynamak/olmak
lay one's cards on the table v. kartlarını açmak
lay one's cards on the table v. kartları masaya sermek
lay one's cards on the table v. dürüst ve açık olmak
lay one's cards on the table v. gizlisi saklısı olmamak
put one's cards on the table v. tamamen açık oynamak/olmak
put one's cards on the table v. kartlarını açmak
put one's cards on the table v. kartları masaya sermek
put one's cards on the table v. dürüst ve açık olmak
put one's cards on the table v. gizlisi saklısı olmamak
put bread on the table v. çorba kaynamak
leave opportunity on the table v. fırsat tepmek
drink somebody under the table v. birinden daha fazla alkol içmek
drink somebody under the table v. sarhoş olma eşiği birinden yüksek olmak
drink under the table v. sarhoş olma eşiği yüksek olmak
get around the table v. toplantı yapmak
get around the table v. tarafları masaya toplamak
get paid under the table v. el altından ödeme almak
lay (something) on the table v. (bir şeyi) masaya yatırmak
lay (something) on the table v. (bir şeyi) tartışmaya/yoruma/değerlendirmeye açmak
lay (something) on the table v. (bir şeyi) başkalarının görüşüne açmak
lay (something) on the table v. (bir şeyi) tartışmaya sunmak
lay something on the table v. bir şeyi masaya yatırmak
lay something on the table v. bir şeyi tartışmaya/yoruma/değerlendirmeye açmak
lay something on the table v. bir şeyi başkalarının görüşüne açmak
lay something on the table v. bir şeyi tartışmaya sunmak
lay something on the table v. bir şeyi süresiz ertelemek
lay something on the table v. bir şeyi süresiz olarak ertelemek
lay your cards on the table v. açık oynamak
lay your cards on the table v. gizlisi saklısı olmamak
lay your cards on the table v. teklifsiz olmak
lay your cards on the table v. tamamen açık oynamak/olmak
lay your cards on the table v. kartlarını açmak
lay your cards on the table v. kartlarını masaya sermek
lay your cards on the table v. dürüst ve açık olmak
put your cards on the table v. açık oynamak
put your cards on the table v. gizlisi saklısı olmamak
put your cards on the table v. teklifsiz olmak
put your cards on the table v. tamamen açık oynamak/olmak
put your cards on the table v. kartlarını açmak
put your cards on the table v. kartlarını masaya sermek
put your cards on the table v. dürüst ve açık olmak
pay (someone) under the table v. (birine) el altından ödeme yapmak
pay (someone) under the table v. (birine) açıktan ödeme yapmak
put food on the table v. geçimini sağlamak
put food on the table v. para kazanmak
put food on the table v. çorba kaynamak
put food on the table v. eve ekmek götürmek
work under the table v. el altından çalışmak
work under the table v. yasal olmayan bir şekilde çalışmak
work under the table v. kayıt dışı çalışmak
sit at table v. sofraya oturmak
sit at table v. masaya oturmak
sit at table v. akşam yemeği yemek
on the table adv. tartışmaya açık
on the table adv. ileride tartışılacak