1 |
trial |
duruşma |
n. |
|
- There was no trial, no sentence.
- Ortada ne bir duruşma ne de bir hüküm vardı.
- The trial of 2 February, as other Members have said, was a sham.
- 2 Şubat'taki duruşma, diğer Üyelerin de söylediği gibi, bir düzmeceydi.
- A number of irregularities were apparent in the first trial.
- İlk duruşmada bir takım usulsüzlükler görülmüştür.
- The trial was then postponed until this month.
- Duruşma daha sonra bu aya kadar ertelendi.
- The trial is to begin again on 30 March and, until then, they should be set free.
- Duruşma 30 Mart'ta yeniden başlayacak ve o zamana kadar serbest bırakılmaları gerekiyor.
- Last month in a show trial, he was sentenced to six months' imprisonment for spreading false information.
- Geçtiğimiz ay göstermelik bir duruşmada, yanlış bilgi yaymaktan altı ay hapis cezasına çarptırıldı.
- Through the EC Delegation in Damascus, the Commission also participates in the EU observation of trials.
- Komisyon, Şam'daki AT Delegasyonu aracılığıyla, AB'nin duruşmaları gözlemlemesine de katılmaktadır.
- As you are aware, he was not provided with sign language interpretation at his trial.
- Bildiğiniz gibi, duruşmasında kendisine işaret dili tercümesi sağlanmamıştır.
- I had my day in court, and I had my trial.
- Mahkemede günüm vardı ve duruşmam vardı.
- At this trial, the judge is very respected.
- Bu duruşmada, yargıç çok saygı görüyor.
- Tom's trial is scheduled to begin this November.
- Tom'un duruşması bu Kasım'da başlayacak.
- The trial was all but done.
- Duruşma neredeyse bitmişti.
- The trial lasted for ten consecutive days.
- Duruşma art arda on gün sürdü.
- Tom's trial commenced three days later.
- Tom'un duruşması üç gün sonra başladı.
- When was Tom's trial?
- Tom'un duruşması ne zamandı?
- Many newspaper reporters attended the trial.
- Birçok gazete muhabiri duruşmaya katıldı.
- No trial date has been set yet.
- Henüz duruşma tarihi belirlenmedi.
- The trial was fair.
- Duruşma adildi.
- Sami's first trial ended in a deadlock.
- Sami'nin ilk duruşması çıkmaza girdi.
- Tom won't show up for trial.
- Tom duruşmaya gelmeyecek.
- Tom testified at Mary's trial.
- Tom, Mary'nin duruşmasında şahitlik etti.
- The witness did not seem nervous when he spoke at the trial.
- Tanık duruşmada konuştuğu sırada gergin görünmüyordu.
- Layla's trial lasted sixty-five days.
- Layla'nın duruşması altmış beş gün sürdü.
- Sami was awaiting trial.
- Sami duruşmayı bekliyordu.
- Many newspaper reporters attended the trial.
- Duruşmaya birçok gazete muhabiri katıldı.
- A trial date hasn't yet been set.
- Duruşma tarihi henüz belli değil.
- Sami's first trial ended in a deadlock.
- Sami'nin ilk duruşması çözümsüzlükle bitti.
- Sami Bakir defended Layla at her famous trial back in 2006.
- Sami Bakir 2006'daki ünlü duruşmasında Layla'yı savundu.
- Tom's trial lasted three days.
- Tom'un duruşması üç gün sürdü.
- A trial date hasn't been set yet.
- Henüz bir duruşma tarihi belirlenmedi.
- The witness did not seem nervous when he spoke at the trial.
- Tanık duruşmada konuşurken gergin görünmüyordu.
- Tom's trial started on Monday.
- Tom'un duruşması pazartesi günü başladı.
- The trial will continue Monday.
- Duruşma pazartesi günü devam edecek.
- Tom is in jail, awaiting trial.
- Tom duruşmayı beklerken hapistedir.
- Layla was waiting for trial.
- Leyla duruşmayı bekliyordu.
- The trial lasted five days.
- Duruşma beş gün sürdü.
- The trial is not open to the public.
- Duruşma halka açık değildir.
- Tom's trial started in October.
- Tom'un duruşması Ekim'de başladı.
- The trial is not open to the public.
- Duruşma halka açık değil.
- A trial date hasn't been set yet.
- Duruşma tarihi henüz belli değil.
- Sami's trial began in June, 2006.
- Sami'nin duruşması Haziran 2006'da başladı.
- Tom's trial isn't over yet.
- Tom'un duruşması henüz bitmedi.
- After the trial, they freed the prisoners.
- Duruşmadan sonra mahkumları serbest bıraktılar.
- Tom's trial will begin in October.
- Tom'un duruşması Ekim'de başlayacak.
- Tom's trial starts tomorrow.
- Tom'un duruşması yarın başlıyor.
- A trial date was set.
- Duruşma tarihi belirlendi.
- The trial went on day after day.
- Duruşma günlerce devam etti.
- Tom's trial was moved to Boston, Massachusetts.
- Tom'un duruşması Boston, Massachusetts'e taşındı.
- After a lengthy trial, the woman was sentenced to 5 years in prison for involuntary manslaughter.
- Uzun bir duruşmadan sonra, kadın kasıtsız adam öldürmekten beş yıl hapse mahkûm edildi.
- After the trial, they freed the prisoners.
- Duruşmadan sonra, onlar mahkumları serbest bıraktı.
- He was taken to the United States for trial.
- Duruşma için ABD'ye götürüldü.
- Tom is now awaiting trial.
- Tom şimdi duruşmayı bekliyor.
- Tom's trial lasted for three days.
- Tom'un duruşması üç gün sürdü.
- Tom's trial will continue on Monday.
- Tom'un duruşması pazartesi günü devam edecek.
- There was a trial.
- Bir duruşma vardı.
- Tom's trial is about to begin.
- Tom'un duruşması başlamak üzere.
- Sami wasn't seen again until Layla's trial.
- Sami, Layla'nın duruşmasına kadar bir daha görülmedi.
- A trial date hasn't yet been set.
- Duruşma tarihi henüz belirlenmedi.
- Tom does not want to waive his right to a jury trial.
- Tom jürili duruşma hakkından feragat etmek istemiyor.
- I am the plaintiff in that trial.
- O duruşmada davacı benim.
- Tom's trial started today.
- Tom'un duruşması bugün başladı.
- Sami stood trial first.
- Sami ilk duruşmaya çıktı.
- Tom's trial is tomorrow.
- Tom'un duruşması yarın.
- Who is the plaintiff in this trial?
- Bu duruşmada davacı kim?
- Dan was killed just two days before the trial began.
- Dan duruşma başlamadan sadece iki gün önce öldürüldü.
- Tom's trial resumes Monday.
- Tom'un duruşması Pazartesi günü devam edecek.
- No trial date has been set yet.
- Duruşma tarihi henüz belli değil.
- Tom testified at the trial.
- Tom duruşmada tanıklık etti.
- The rapist showed no signs of remorse during his trial.
- Tecavüzcü duruşma sırasında hiç pişmanlık belirtisi göstermedi.
Show More (66)
|
2 |
trial |
dava |
n. |
|
- The trial conducted against 140 citizens in Equatorial Guinea is a sham that the European Union cannot keep quiet about.
- Ekvator Ginesi'nde 140 vatandaşa karşı yürütülen dava, Avrupa Birliği'nin sessiz kalamayacağı bir sahtekarlıktır.
- With this in mind, the trial must be annulled and the political prisoners freed immediately.
- Bu düşünceyle, dava iptal edilmeli ve siyasi tutuklular derhal serbest bırakılmalıdır.
- The Council has not discussed the conditions of the trial.
- Konsey dava koşullarını henüz görüşmemiştir.
- We therefore strongly believe that the trial should be reviewed.
- Bu nedenle davanın gözden geçirilmesi gerektiğine kuvvetle inanıyoruz.
- We learn that the Council knows about but has not examined the conditions of the trial.
- Konsey'in dava koşullarını bildiğini ancak incelemediğini öğreniyoruz.
- The result of the trial against Colonel Budanov is not a positive sign, but quite the opposite.
- Albay Budanov'a karşı açılan davanın sonucu olumlu bir işaret değil, tam tersi.
- I am counting on the Commission to protest in the strongest possible terms against this trial.
- Komisyon'un bu davayı mümkün olan en güçlü şekilde protesto edeceğine inanıyorum.
- They condone obstruction and destruction of these trials.
- Bu davaların engellenmesine ve yok edilmesine göz yumuyorlar.
- We learn that the Council knows about but has not examined the conditions of the trial.
- Konseyin dava koşullarını bildiğini ancak incelemediğini öğreniyoruz.
- Today, a new trial is starting in Shiraz, in the South.
- Bugün, Güney'de, Şiraz'da yeni bir dava başlıyor.
- I am counting on the Commission to protest in the strongest possible terms against this trial.
- Bu davayı mümkün olan en güçlü şekilde protesto etmek için Komisyon'a güveniyorum.
- The trial broke off what was slow but positive progress, which is reprehensible.
- Dava, yavaş ama olumlu ilerleyen süreci durdurmuştur ki bu kınanacak bir durumdur.
- We Liberals would like to protest strongly against this trial on several grounds.
- Biz Liberaller bu davayı çeşitli gerekçelerle şiddetle protesto etmek istiyoruz.
- We have seen and are seeing similar trials against farming trade unionists.
- Tarım sendikacılarına karşı benzer davalar gördük ve görüyoruz.
- The trial is in progress and the defendant is in danger of being sentenced to 15 years.
- Dava devam ediyor ve sanık 15 yıl hapis cezasına çarptırılma tehlikesiyle karşı karşıya.
- Facebook and text messages have emerged as key evidence in the trial of a man for raping a student.
- Facebook ve cep telefonu mesajları bir öğrenciye tecavüz etmesi nedeniyle bir adamın davasında kilit delil olarak ortaya çıkmıştır.
- Layla's trial lasted sixty-five days.
- Leyla'nın davası altmış beş gün sürdü.
- Sami's trial began in June, 2006.
- Sami'nin davası Haziran 2006'da başladı.
- Sami's trial isn't over.
- Sami'nin davası bitmedi.
- Tom's trial will begin in October.
- Tom'un davası ekimde başlayacak.
- Tom testified at Mary's trial.
- Tom Mary'nin davasında tanıklık etti.
- I bore this trial.
- Bu davadan sıkıldım.
- At this trial, the judge is very respected.
- Bu davada yargıç çok saygındır.
- Tom's trial started on Monday.
- Tom'un davası pazartesi günü başladı.
- Who is the plaintiff in this trial?
- Bu davada davacı kim?
- Tom's trial isn't over yet.
- Tom'un davası henüz bitmedi.
- Tom's trial lasted for three days.
- Tom'un davası üç gün sürdü.
- Tom's trial commenced three days later.
- Tom'un davası üç gün sonra başladı.
- Facebook and text messages have emerged as key evidence in the trial of a man for raping a student.
- Facebook ve metin mesajları, bir öğrenciye tecavüzden yargılanan bir adamın davasında önemli kanıtlar olarak ortaya çıktı.
- Tom's trial is about to begin.
- Tom'un davası başlamak üzere.
- I am the plaintiff in that trial.
- Bu davada davacı benim.
- Tom's trial started in October.
- Tom'un davası ekim ayında başladı.
- Tom's trial started today.
- Tom'un davası bugün başladı.
- Tom's trial resumes Monday.
- Tom'un davası Pazartesi günü devam ediyor.
- Tom's trial lasted three days.
- Tom'un davası üç gün sürdü.
- The trial will continue Monday.
- Dava pazartesi günü devam edecek.
Show More (33)
|
3 |
trial |
yargılanma |
n. |
|
- They still under investigation and awaiting trial.
- Hâlâ soruşturma altındalar ve yargılanmayı bekliyorlar.
- There are Member States in which people are held without trial for long periods; we must debate this issue.
- İnsanların uzun süreler boyunca yargılanmadan tutulduğu Üye Devletler var; bu konuyu tartışmalıyız.
- Their trial was neither fair nor in accordance with the rule of law.
- Yargılanmaları ne adil ne de hukukun üstünlüğüne uygundu.
- It is evident that neither of the two defendants received a fair trial.
- Her iki sanığın da adil bir şekilde yargılanmadığı açıktır.
- Its leader, Abdullah Ocalan, is appealing to the European Court of Human Rights against the unfairness of his trial.
- Örgütün lideri Abdullah Öcalan, yargılanmasının adil olmadığı gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuruyor.
- People are imprisoned without trial and tortured.
- İnsanlar yargılanmadan hapsediliyor ve işkence görüyor.
- People can be kept for enormously long periods of time awaiting trial.
- İnsanlar yargılanmayı beklerken çok uzun süreler boyunca tutulabiliyor.
- They must not be allowed to keep European citizens in prison without trial.
- Avrupa vatandaşlarının yargılanmadan hapiste tutulmasına izin verilmemelidir.
- There are Member States in which people are held without trial for long periods; we must debate this issue.
- İnsanların uzun süreler boyunca yargılanmadan tutulduğu Üye Devletler vardır; bu konuyu tartışmalıyız.
- The day before yesterday saw the commencement of this trial in Cairo of these 50 men accused of homosexuality.
- Önceki gün Kahire'de eşcinsellikle suçlanan 50 erkeğin yargılanmasına başlandı.
- Today is Human Rights Day and yet there are 12 European citizens in prison in Greece without trial.
- Bugün İnsan Hakları Günü ve halen Yunanistan'da 12 Avrupa vatandaşı yargılanmadan hapiste tutuluyor.
- The European Union takes note of the assurance of the Turkish Government that Abdullah Ocalan will have a fair trial.
- Avrupa Birliği, Türk Hükümetinin Abdullah Öcalan'ın adil bir şekilde yargılanacağına dair verdiği güvenceyi not eder.
- The honourable Member will be aware that the trial of these eight people is under way.
- Sayın Üye, bu sekiz kişinin yargılanmasının devam ettiğinin farkında olacaktır.
- The rapist showed no signs of remorse during his trial.
- Tecavüzcü, yargılanması sırasında hiçbir pişmanlık işareti göstermedi.
- Sami was put on trial for the murder of Layla Bakir.
- Sami, Layla Bakir'i öldürmek suçundan yargılandı.
- He was captured and held for trial.
- Yakalandı ve yargılanmak üzere tutuldu.
- Tom does not want to waive his right to a jury trial.
- Tom, jüride yargılanma hakkından feragat etmek istemiyor.
- Tom is in jail, awaiting trial.
- Tom hapiste, yargılanmayı bekliyor.
- Sami went on trial for the murder of Layla Bakir.
- Sami, Layla Bakir'i öldürmekten yargılanıyordu.
- Tom isn't on trial for that.
- Tom onun için yargılanmıyor.
- Tom isn't on trial for that.
- Tom bunun için yargılanmıyor.
- He was taken to the United States for trial.
- Yargılanmak üzere Birleşik Devletler'e götürüldü.
- Tom is still awaiting trial.
- Tom hala yargılanmayı bekliyor.
- Do you think Tom got a fair trial?
- Sence Tom adil bir şekilde yargılandı mı?
- Dan went on trial for the murder of his wife, Linda.
- Dan, karısı Linda'yı öldürmek suçundan yargılanıyordu.
- Tom is now awaiting trial.
- Tom şu anda yargılanmayı bekliyor.
- The murderer is now on trial.
- Katil şu anda yargılanıyor.
Show More (24)
|
4 |
trial |
mahkeme |
n. |
|
- He was arrested in January and brought to trial in February.
- Ocak ayında tutuklandı ve Şubat ayında mahkemeye çıkarıldı.
- We are troubled by the conduct of the trial and the speed and manner of the court's decision.
- Davanın gidişatından ve mahkemenin kararının hızından ve şeklinden rahatsızız.
- His trial, too, was classified as unfair by the European Court of Human Rights.
- Onun davası da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından adil bulunmamıştır.
- Release may be conditioned by guarantees to appear for trial.
- Serbest bırakılma, mahkemeye çıkma garantisi ile koşullandırılabilir.
- Although tried and acquitted, they are being brought to trial again on 29 October.
- Yargılanıp beraat etmelerine rağmen 29 Ekim'de yeniden mahkemeye çıkarılacaklar.
- We are troubled by the conduct of the trial and the speed and manner of the court's decision.
- Davanın yürütülme şekli ve mahkemenin karar verme hızı ve şekli bizi rahatsız etmektedir.
- The whole story came out at the trial.
- Bütün hikaye mahkemede ortaya çıktı.
- The whole story came out at the trial.
- Tüm hikaye mahkemede ortaya çıktı.
- That man is going on trial next week.
- O adam gelecek hafta mahkemeye çıkacak.
- He went on trial charged with murdering her wife.
- Karısını öldürmekle suçlanarak mahkemeye çıkarıldı.
- Layla was waiting for trial.
- Layla mahkemeyi bekliyordu.
- Dan went on trial for the murder of his wife, Linda.
- Dan karısı Linda'nın cinayeti için mahkemeye gitti.
- Tom's trial is tomorrow.
- Tom'un mahkemesi yarın.
- The trial lasted for ten consecutive days.
- Mahkeme müteakiben on gün sürdü.
- Tom was prepared to go to trial.
- Tom mahkemeye çıkmaya hazırdı.
- The case never made it to trial.
- Dava mahkemeye taşınmadı.
- The trial lasted for ten consecutive days.
- Mahkeme peş peşe on gün sürdü.
- Tom testified at the trial.
- Tom mahkemede ifade verdi.
- Sami went on trial.
- Sami mahkemeye çıktı.
- Layla finally faced trial for the murder of Sami Fadil.
- Layla sonunda Sami Fadıl cinayetinden mahkemeye çıktı.
- Tom is still awaiting trial.
- Tom hala mahkemeye çıkmayı bekliyor.
- She went on trial charged with murdering her husband.
- Kocasını öldürmekle suçlanarak mahkemeye çıkarıldı.
- The police didn't put him on trial.
- Polis onu mahkemeye çıkarmadı.
- Sami was awaiting trial.
- Sami mahkemeye çıkmayı bekliyordu.
- Sami went on trial for murder.
- Sami cinayetten mahkemeye çıktı.
- The accused thief is on trial now.
- Sanık hırsız şimdi mahkeme huzurunda.
Show More (23)
|
5 |
trial |
yargılama |
n. |
|
- Sudden, mass arrests of critics of his regime are followed by quick show trials.
- Rejimi eleştirenlere yönelik ani ve kitlesel tutuklamaları hızlı göstermelik yargılamalar takip ediyor.
- Clearly, the trials did not respect their rights under international law.
- Açıkça görüldüğü üzere, yargılamalar bu kişilerin uluslararası hukuk kapsamındaki haklarına saygı göstermemiştir.
- There are reasons to believe that by their very nature these courts do not offer defendants a fair trial.
- Bu mahkemelerin, doğaları gereği, sanıklara adil bir yargılama sunmadıklarına inanmak için sebepler vardır.
- On a large scale, offenders are given the death penalty after a very brief trial.
- Büyük ölçekte, suçlulara çok kısa bir yargılamanın ardından ölüm cezası verilmektedir.
- Trials are essential, but Iraqi judges cannot carry the burden alone.
- Yargılamalar elzemdir ancak Iraklı yargıçlar bu yükü tek başlarına taşıyamazlar.
- This trial is a real parody of justice.
- Bu yargılama gerçek bir adalet parodisidir.
- Through the EC Delegation in Damascus, the Commission also participates in the EU observation of trials.
- Komisyon ayrıca Şam'daki AT Delegasyonu aracılığıyla AB'nin yargılamaları gözlemlemesine de katılmaktadır.
- The opposition leaders were subjected to unfair trials in the spring.
- Muhalefet liderleri ilkbaharda adil olmayan yargılamalara tabi tutuldular.
- The authorities demanded the payment of bail equivalent to EUR 120 000 before a proper trial could be initiated.
- Yetkililer, uygun bir yargılama başlatılmadan önce 120.000 Euro'ya eşdeğer kefalet ödenmesini talep etmiştir.
- The opposition leaders were subjected to unfair trials in the spring.
- Muhalefet liderleri ilkbaharda adil olmayan yargılamalara maruz kalmıştır.
- There must be joint EU pressure on the US to secure civilian trials with normal safeguards.
- Normal güvencelere sahip sivil yargılamaları güvence altına almak için ABD üzerinde ortak bir AB baskısı olmalıdır.
- Following a judicial procedure at home, an international trial was therefore inevitable.
- Yurt içindeki adli sürecin ardından uluslararası bir yargılama kaçınılmazdı.
- Following a judicial procedure at home, an international trial was therefore inevitable.
- Dolayısıyla, ulusal yargı sürecinin ardından uluslararası bir yargılama kaçınılmazdı.
- The authorities demanded the payment of bail equivalent to EUR 120 000 before a proper trial could be initiated.
- Yetkililer, uygun bir yargılamanın başlatılabilmesi için 120.000 Euro tutarında kefalet ödenmesini talep etmiştir.
- Their trial is a farce, and the way it is being conducted completely unacceptable.
- Yargılamaları tam bir komedi ve yürütülüş şekli de kabul edilemez.
- The Council has not discussed the conditions of trial.
- Konsey yargılama koşullarını tartışmadı.
- Tom won't show up for trial.
- Tom yargılamaya gelmeyecek.
- After a lengthy trial, the woman was sentenced to 5 years in prison for involuntary manslaughter.
- Uzun bir yargılamadan sonra, kadın kasıtsız adam öldürme suçundan 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Show More (15)
|
6 |
trial |
deneme |
n. |
|
- This is a totally different matter to the issue of comparative trials that we are discussing here today.
- Bu, bugün burada tartıştığımız karşılaştırmalı denemeler konusundan tamamen farklı bir konudur.
- Crop trials are presently being conducted in Scotland.
- Şu anda İskoçya'da mahsul denemeleri yapılmaktadır.
- The European Union was built up over time and through various trials.
- Avrupa Birliği zaman içerisinde ve çeşitli denemelerden geçerek inşa edilmiştir.
- If such trials show there are shortcomings in the system, we can always return to the old system.
- Bu tür denemeler sistemde eksiklikler olduğunu gösterirse, her zaman eski sisteme geri dönebiliriz.
- Trials of the equipment to be used will also be of major importance.
- Kullanılacak ekipmanların denenmesi de büyük önem taşıyacaktır.
- A second trial contravenes all legal principles.
- İkinci bir deneme tüm yasal ilkelere aykırıdır.
- In addition, they have already been through a first trial, as several colleagues have already pointed out.
- Ayrıca, birçok meslektaşımızın belirttiği gibi, zaten bir ilk deneme sürecinden geçmişlerdir.
- I am using a 30-day trial copy of the music software.
- Müzik yazılımının 30 günlük deneme kopyasını kullanıyorum.
- Your free trial of existence has expired.
- Ücretsiz varoluş denemeniz sona erdi.
- I am using a 30-day trial copy of the music software.
- Ben müzik yazılımının 30 günlük deneme kopyasını kullanıyorum.
- Your free trial of existence has expired.
- Ücretsiz varoluş denemenizin süresi doldu.
Show More (8)
|
7 |
trial |
sınav |
n. |
|
- How can we emerge not just healed but strengthened from the trials of the last few weeks?
- Son birkaç haftanın sınavlarından sadece iyileşmiş değil, güçlenmiş olarak nasıl çıkabiliriz?
- The European Union was built up over time and through various trials.
- Avrupa Birliği zaman içerisinde ve çeşitli sınavlardan geçerek inşa edilmiştir.
- Her life has been full of trials.
- Hayatı sınavlarla doluydu.
- The long voyage was a trial for us.
- Uzun yolculuk bizim için bir sınavdı.
Show More (1)
|
8 |
trial |
deney |
n. |
|
- We must reflect on the need to standardise the procedures that apply to clinical and pre-clinical trials.
- Klinik ve klinik öncesi deneylerde uygulanan prosedürlerin standartlaştırılması ihtiyacı üzerinde düşünmeliyiz.
- We must reflect on the need to standardise the procedures that apply to clinical and pre-clinical trials.
- Klinik ve klinik öncesi deneyler için geçerli olan prosedürleri standartlaştırma ihtiyacı üzerinde düşünmeliyiz.
Show More (-1)
|
9 |
trial |
denenme |
n. |
|
- The sustainable city is currently being trialled as a pilot project.
- Sürdürülebilir şehir şu anda bir pilot proje olarak denenmektedir.
- The case never made it to trial.
- Konu asla denenmedi.
Show More (-1)
|