1 |
yield |
verim |
n. |
|
- The average harvest yield per hectare has doubled.
- Hektar başına ortalama hasat verimi iki katına çıkmıştır.
- Furthermore, as the coffee is being produced at too high a yield, its very quality is declining.
- Dahası, kahve çok yüksek verimle üretildiği için kalitesi de düşüyor.
- We had extremely good yields this year.
- Bu yıl son derece iyi verim aldık.
- Our land gave a high yield this year.
- Topraklarımız bu yıl yüksek verim verdi.
- The new production process achieves a high yield.
- Yeni üretim süreci yüksek verim sağlıyor.
- Our land gave a high yield this year.
- Toprağımız bu yıl yüksek verim verdi.
- The bad weather will affect the yield.
- Kötü hava verimi etkileyecek.
- The new production process achieves a high yield.
- Yeni üretim süreci, yüksek verim elde eder.
Show More (5)
|
2 |
yield |
vermek (ürün/vergi/sonuç) |
v. |
|
- Will the Cotonou Agreement yield more results than its Lomé predecessors?
- Cotonou Anlaşması Lomé'deki öncüllerinden daha fazla sonuç verecek mi?
- Hitherto impromptu experiments with mixed patrols have yielded excellent results.
- Şimdiye kadar karma devriyelerle yapılan doğaçlama deneyler mükemmel sonuçlar vermiştir.
- In the Member States in which it has been applied, it has not yielded the results that might have been expected.
- Uygulandığı Üye Devletlerde, beklenilen sonuçları vermemiştir.
- In some sectors, the efforts are yielding the desired results, but there are delays in others.
- Bazı sektörlerde çabalar istenen sonuçları veriyor, ancak diğerlerinde gecikmeler var.
- These lands yield little.
- Bu topraklar çok az şey verir.
- This land yields a good crop of rice.
- Bu arazi iyi pirinç verir.
- Those two experiments yielded similar results.
- O iki deney benzer sonuçlar vermiştir.
- Those two experiments yielded similar results.
- O iki deney benzer sonuçlar verdi.
Show More (5)
|
3 |
yield |
teslim olmak |
v. |
|
- The war ended because our country decided to yield.
- Savaş sona erdi çünkü ülkemiz teslim olmaya karar verdi.
- That was something on which we did not yield.
- Bu bizim teslim olmadığımız bir konuydu.
- That was something on which we did not yield.
- Bu bizim teslim olmadığımız bir şeydi.
- I would rather die than yield.
- Teslim olmaktansa ölmeyi yeğlerim.
- Patients often die simply because they yield to their diseases.
- Hastalar genellikle hastalıklarına teslim oldukları için ölürler.
- At last he yielded.
- Sonunda teslim oldu.
- I would rather die than yield.
- Teslim olmaktansa ölmeyi tercih ederdim.
Show More (4)
|
4 |
yield |
boyun eğmek |
v. |
|
- He finally yielded to the request of his wife and bought a house.
- Sonunda karısının isteğine boyun eğdi ve bir ev satın aldı.
- He will never yield to the pressure of a politician.
- O bir politikacı baskısına asla boyun eğmeyecektir.
- He will never yield to the pressure of a politician.
- Bir politikacının baskısına asla boyun eğmez.
- We had to yield to their request.
- Onların ricasına boyun eğmek zorunda kaldık.
- Patients often die simply because they yield to their diseases.
- Hastalar çoğunlukla sadece hastalıklarına boyun eğdikleri için ölürler.
- We had to yield to their request.
- İsteklerine boyun eğmek zorundaydık.
- He finally yielded to the request of his wife and bought a house.
- O sonunda karısının isteğine boyun eğdi ve bir ev satın aldı.
Show More (4)
|
5 |
yield |
getiri |
n. |
|
- In any case, it is worth pointing out that it would be absolutely impossible to survive on the yield from these bonds.
- Her halükarda, bu tahvillerden elde edilen getiriyle hayatta kalmanın kesinlikle imkansız olacağını belirtmek gerekir.
- Secondly, the environmental yield is not always obvious.
- İkinci olarak, çevresel getiri her zaman açık değildir.
- Falling yields have, I believe, helped us to recognise the huge challenges.
- Düşen getirilerin, büyük zorlukların farkına varmamıza yardımcı olduğuna inanıyorum.
- A 6% yield is guaranteed on the investment.
- Yatırımın %6 getirisi garanti.
- A 6% yield is guaranteed on the investment.
- Yatırımda % 6 getiri garanti ediliyor.
- The yield on the bond is 6%.
- Tahvilin getirisi %6.
Show More (3)
|
6 |
yield |
ürün vermek |
v. |
|
- Another example is the person in charge in Ghana, who told me that women yield more than tomatoes.
- Bir başka örnek de Gana'daki sorumlu kişi, bana kadınların domatesten daha fazla ürün verdiğini söyledi.
- These lands yield little.
- Bu topraklar az ürün verir.
- Rich soil yields good crops.
- Zengin toprak iyi ürün verir.
Show More (0)
|
7 |
yield |
kabul etmek (bir şeyin doğru olduğunu) |
v. |
|
- The EU will then have to yield to the terms imposed by Poland, the last country to resist acceptance.
- Bu durumda AB, kabul etmemekte direnen son ülke olan Polonya'nın dayattığı şartlara boyun eğmek zorunda kalacaktır.
- At last he yielded.
- Sonunda, kabul etti.
Show More (-1)
|
8 |
yield |
getirmek |
v. |
|
- Do the advocates of a weak policy believe that such a flood will yield more fish?
- Yetersiz bir politikayı savunanlar böyle bir sel baskınının daha fazla balık getireceğine mi inanıyor?
- Looting more powerful ships can only yield better rewards.
- Daha büyük gemileri yağmalamak yalnızca daha iyi ödüller getirebilir.
Show More (-1)
|
9 |
yield |
sonuç vermek |
v. |
|
- Their study has begun to yield positive results.
- Araştırmalarımız daha yeni yeni önemli sonuçlar vermeye başladı.
Show More (-2)
|
10 |
yield |
yol vermek |
v. |
|
- The left turn must yield to the other when it's green.
- Yeşil yandığında sola dönüş yapan diğerine yol vermelidir.
Show More (-2)
|
11 |
yield |
uymak |
v. |
|
- The robbers refuse to yield to demands to release the hostages.
- Soyguncular rehineleri serbest bırakma taleplerine uymayı reddediyorlar.
Show More (-2)
|
12 |
yield |
getiri sağlamak |
v. |
|
- Our investments should yield a high return.
- Yatırımlarımız yüksek getiri sağlamalıdır.
Show More (-2)
|
13 |
yield |
eğilmek |
v. |
|
- Over time, front doors will yield because of constant blows of strong winds and heavy rains.
- Ön kapılar güçlü rüzgarların ve şiddetli yağmurların sürekli darbeleri nedeniyle zamanla eğilecektir.
Show More (-2)
|
14 |
yield |
mahsul vermek |
v. |
|
- This land yields a good crop of rice.
- Bu topraklar iyi pirinç mahsulü verir.
Show More (-2)
|
15 |
yield |
kazanç sağlamak |
v. |
|
- The investment now yields him 6%.
- Yatırım şimdi ona % 6 kazanç sağlıyor.
Show More (-2)
|
16 |
yield |
sağlamak |
v. |
|
- The autopsy yielded little information about the cause of death.
- Otopsi ölüm nedeni hakkında çok az bilgi sağlamıştır.
Show More (-2)
|