|
Categoría |
Inglés |
Turco |
|
General |
|
1 |
General |
allow to be v.
|
izin vermek |
|
If the Irish people vote 'no', that cannot be allowed to be decisive for the whole EU.
İrlanda halkı 'hayır' oyu verirse, bunun tüm AB için belirleyici olmasına izin verilemez.
More Sentences
|
2 |
General |
allow to v.
|
izin vermek |
|
So let us say that I am allowed to speak because I have to leave for the front.
Diyelim ki konuşmama izin verildi çünkü cepheye gitmek zorundayım.
More Sentences
|
3 |
General |
allow in v.
|
içeri almak |
|
I wasn't allowed in as I had short-shorts on.
Kısa şort giydiğim için içeri alınmadım.
More Sentences
|
4 |
General |
allow for v.
|
imkan tanımak |
|
The decision allowing for a list of people and organisations active in the European Union is significant.
Avrupa Birliği'nde faaliyet gösteren kişi ve kuruluşların bir listesinin çıkarılmasına imkan tanıyan karar önemlidir.
More Sentences
|
5 |
General |
allow for v.
|
izin vermek |
|
That is because it only allows for the invitation of eight or ten representatives of the social partners.
Bunun nedeni, sadece sekiz ya da on sosyal ortak temsilcisinin davet edilmesine izin vermesidir.
More Sentences
|
6 |
General |
allow for v.
|
olanak sağlamak |
|
This will also allow for the smoother operation of the internal market.
Bu aynı zamanda iç pazarın daha düzgün işlemesine de olanak sağlayacaktır.
More Sentences
|
7 |
General |
allow [dialect] v.
|
olduğuna inanmak |
|
We believe that it cannot be in the interest of Europe as a whole to allow Turkey to join the EU.
Türkiye'nin AB'ye katılmasına izin vermenin bir bütün olarak Avrupa'nın çıkarına olmayacağına inanıyoruz.
More Sentences
|
Phrasals |
|
8 |
Phrasals |
allow (one) up v.
|
(birinin) kalkmasına izin vermek |
|
The patient was allowed up.
Hastanın kalkmasına izin verildi.
More Sentences
|
9 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek |
|
Did you tell Tom he's not allowed in this room?
Bu odaya girmesine izin verilmediğini Tom'a söyledin mi?
More Sentences
|
10 |
Phrasals |
allow (someone or something) into (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek |
|
Dan's lawyer demanded to be allowed into the room where Dan was being questioned.
Dan'in avukatı, Dan'in sorgulandığı odaya girmesine izin verilmesini talep etti.
More Sentences
|
11 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek |
|
Tom's dog isn't allowed in the house.
Tom'un köpeğinin eve girmesine izin verilmiyor.
More Sentences
|
12 |
Phrasals |
allow (someone or something) into (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek |
|
Tom wasn't allowed into Mary's hospital room.
Tom'un Mary'nin hastane odasına girmesine izin verilmedi.
More Sentences
|
Speaking |
|
13 |
Speaking |
allow me expr.
|
izninizle |
|
Allow me to say a few words on two other points.
İzninizle diğer iki nokta hakkında da birkaç söz söylemek istiyorum.
More Sentences
|
14 |
Speaking |
allow me expr.
|
izninizle |
|
Allow me to quote some examples of the ways in which they are not so respected and represented.
İzninizle, onlara bu kadar saygı gösterilmemesi ve temsil edilmemelerine ilişkin bazı örnekler vermek istiyorum.
More Sentences
|
15 |
Speaking |
allow me expr.
|
izin verin |
|
Allow me to go on to mention a number of key features of the Council's draft budget.
Konsey'in taslak bütçesinin bazı temel özelliklerinden bahsetmeme izin verin.
More Sentences
|
16 |
Speaking |
allow me expr.
|
müsaadenizle |
|
Allow me to make a number of critical comments about the further development of competition policy per se.
Müsaadenizle, rekabet politikasının daha da geliştirilmesi konusunda bir takım eleştirel yorumlarda bulunacağım.
More Sentences
|
General |
|
17 |
General |
allow immigrants v.
|
göç almak |
|
18 |
General |
not to allow v.
|
meydan vermemek |
|
19 |
General |
allow of v.
|
meydan vermek |
|
20 |
General |
allow of v.
|
olanak tanımak |
|
21 |
General |
allow to succeed v.
|
rast getirmek |
|
22 |
General |
allow for v.
|
hesaba almak |
|
23 |
General |
allow oneself be led by the nose v.
|
sakalı ele vermek |
|
24 |
General |
allow to succeed v.
|
rast getirmek (Allah) |
|
25 |
General |
not to allow anybody to speak ill of someone v.
|
toz kondurmamak |
|
26 |
General |
allow bail v.
|
kefaletle serbest bırakmak |
|
27 |
General |
allow to enter v.
|
içeri almak |
|
28 |
General |
allow rest v.
|
oturtmak |
|
29 |
General |
allow (something to happen) v.
|
meydan vermek |
|
30 |
General |
not allow v.
|
mahal vermemek |
|
31 |
General |
allow for v.
|
yer vermek |
|
32 |
General |
not allow v.
|
mahal bırakmamak |
|
33 |
General |
allow (something) happen v.
|
yer vermek |
|
34 |
General |
allow (something happen) v.
|
meydana bırakmak |
|
35 |
General |
allow to act without restraints v.
|
engel olmamak |
|
36 |
General |
allow to move freely v.
|
engel olmamak |
|
37 |
General |
allow someone freedom v.
|
özgürlük tanımak |
|
38 |
General |
allow of v.
|
olanak sağlamak |
|
39 |
General |
allow for tare v.
|
darasını düşmek |
|
40 |
General |
allow a compensation v.
|
bağış yapmak |
|
|
41 |
General |
allow a compensation v.
|
telafi yoluna gitmek |
|
42 |
General |
not to allow enough time for v.
|
yeterince zaman ayıramamak |
|
43 |
General |
allow for v.
|
müsamaha göstermek |
|
44 |
General |
allow for v.
|
fırsat vermek |
|
45 |
General |
allow someone in v.
|
içeri girmesine müsaade etmek |
|
46 |
General |
allow someone into a place v.
|
içeri girmesine müsaade etmek |
|
47 |
General |
allow someone up v.
|
kalkmasına izin vermek |
|
48 |
General |
allow someone into a place v.
|
birisini içeri almak |
|
49 |
General |
allow someone in v.
|
birisini içeri almak |
|
50 |
General |
not allow something to happen v.
|
meydan vermemek |
|
51 |
General |
allow something to happen v.
|
meydan vermek |
|
52 |
General |
allow the death penalty v.
|
ölüm cezasına izin vermek |
|
53 |
General |
allow someone to pass v.
|
geçmesine izin vermek |
|
54 |
General |
allow maximum mobility v.
|
maksimum hareketlilik sağlamak |
|
55 |
General |
allow for maximum mobility v.
|
maksimum hareketlilik sağlamak |
|
56 |
General |
not allow to enter the country v.
|
ülkeye giriş izni vermemek |
|
57 |
General |
allow room v.
|
imkan vermek |
|
58 |
General |
allow someone v.
|
birine izin vermek |
|
59 |
General |
allow time v.
|
zaman ayırmak |
|
60 |
General |
allow somebody to do something v.
|
birinin bir şey yapmasına izin vermek |
|
61 |
General |
allow of v.
|
izin vermek |
|
62 |
General |
allow of v.
|
kabul etmek |
|
63 |
General |
allow [dialect] v.
|
söylemek |
|
64 |
General |
allow [dialect] v.
|
öne sürmek |
|
65 |
General |
allow [dialect] v.
|
düşünmek |
|
66 |
General |
allow [dialect] v.
|
niyetli olmak |
|
67 |
General |
allow [obsolete] v.
|
(hak) tanımak |
|
Phrasals |
|
68 |
Phrasals |
allow for v.
|
biraz daha sabretmek |
|
69 |
Phrasals |
allow for v.
|
biraz daha beklemek |
|
70 |
Phrasals |
allow for v.
|
süre tanımak |
|
71 |
Phrasals |
allow for v.
|
tolerans göstermek |
|
72 |
Phrasals |
allow for v.
|
zaman tanımak |
|
73 |
Phrasals |
allow for someone v.
|
birini hesaba katmak |
|
74 |
Phrasals |
allow for someone v.
|
birini hesaba katarak davranmak/hareket etmek |
|
75 |
Phrasals |
allow for someone v.
|
birine de yetecek şekilde planlamak |
|
76 |
Phrasals |
allow for something v.
|
bir şeyi hesaba katmak |
|
77 |
Phrasals |
allow for something v.
|
bir şeyi hesaba katarak hareket etmek/davranmak |
|
78 |
Phrasals |
allow for something v.
|
bir şey olasılığını düşünerek plan yapmak |
|
79 |
Phrasals |
allow someone or something into a place v.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine izin vermek |
|
80 |
Phrasals |
allow someone or something into a place v.
|
birini/bir şeyi bir yere almak |
|
81 |
Phrasals |
allow someone or something into a place v.
|
birini/bir şeyi içeri almak |
|
82 |
Phrasals |
allow someone or something into a place v.
|
birini/bir şeyi bir yere kabul etmek |
|
83 |
Phrasals |
allow someone or something into a place v.
|
birini/bir şeyi içeri kabul etmek |
|
84 |
Phrasals |
allow someone or something into a place v.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine müsaade etmek |
|
85 |
Phrasals |
allow someone or something into a place v.
|
birinin/bir şeyin içeri geçmesine izin vermek |
|
86 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine izin vermek |
|
87 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birini/bir şeyi bir yere almak |
|
88 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birini/bir şeyi içeri almak |
|
89 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birini/bir şeyi bir yere kabul etmek |
|
90 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birini/bir şeyi içeri kabul etmek |
|
91 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine müsaade etmek |
|
92 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birinin/bir şeyin içeri geçmesine izin vermek |
|
93 |
Phrasals |
allow something for something v.
|
bir şey için bir şey ayırmak |
|
94 |
Phrasals |
allow something for something v.
|
bir şey için uygun miktarda bir şey ayırmak |
|
95 |
Phrasals |
allow something for something v.
|
bir şey için uygun zamanı, parayı, yeri ayırmak |
|
96 |
Phrasals |
allow something for something v.
|
bir şey için bir şeyi hesaba katmak |
|
97 |
Phrasals |
allow something for something v.
|
bir şey için bir şeyi düşünerek hareket etmek |
|
98 |
Phrasals |
allow something for something v.
|
bir şeye yer/pay bırakmak |
|
99 |
Phrasals |
allow something for something v.
|
bir şeyi göz önünde bulundurmak |
|
100 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) almak |
|
101 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri almak |
|
102 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) kabul etmek |
|
103 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri kabul etmek |
|
104 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine müsaade etmek |
|
105 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir şeyden/yerden) içeri geçmesine izin vermek |
|
106 |
Phrasals |
allow (someone or something) into (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) almak |
|
107 |
Phrasals |
allow (someone or something) into (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri almak |
|
108 |
Phrasals |
allow (someone or something) into (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) kabul etmek |
|
109 |
Phrasals |
allow (someone or something) into (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri kabul etmek |
|
110 |
Phrasals |
allow (someone or something) into (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine müsaade etmek |
|
111 |
Phrasals |
allow (someone or something) into (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir şeyden/yerden) içeri geçmesine izin vermek |
|
112 |
Phrasals |
allow for v.
|
önceden göz önünde bulundurmak |
|
113 |
Phrasals |
allow for v.
|
önceden planlamak |
|
114 |
Phrasals |
allow for v.
|
önden düşünmek |
|
115 |
Phrasals |
allow for v.
|
yeterince ayırmak |
|
116 |
Phrasals |
allow for v.
|
yeterli miktarda bölmek |
|
117 |
Phrasals |
allow for v.
|
yeterli miktarda paylaştırmak |
|
118 |
Phrasals |
allow into a place v.
|
bir yere girmesine izin vermek |
|
119 |
Phrasals |
allow into a place v.
|
bir yere almak |
|
120 |
Phrasals |
allow into a place v.
|
bir yerden içeri almak |
|
121 |
Phrasals |
allow into a place v.
|
bir yere kabul etmek |
|
122 |
Phrasals |
allow into a place v.
|
bir yerden içeri kabul etmek |
|
123 |
Phrasals |
allow into a place v.
|
bir yere girmesine müsaade etmek |
|
124 |
Phrasals |
allow into a place v.
|
bir yerden içeri geçmesine izin vermek |
|
125 |
Phrasals |
allow of (something) v.
|
(bir şeye) olanak tanımak |
|
126 |
Phrasals |
allow of (something) v.
|
(bir şeye) meydan vermek |
|
127 |
Phrasals |
allow of (something) v.
|
(bir şeye) izin vermek |
|
128 |
Phrasals |
allow of (something) v.
|
(bir şeye) olanak sağlamak |
|
129 |
Phrasals |
allow of (something) v.
|
(bir şeyi) mümkün kılmak |
|
130 |
Phrasals |
allow up v.
|
kalkmasına izin vermek |
|
131 |
Phrasals |
allow for someone v.
|
birini hesaba katmak |
|
132 |
Phrasals |
allow for someone v.
|
birini hesaba katarak davranmak/hareket etmek |
|
133 |
Phrasals |
allow for someone v.
|
birine de yetecek şekilde planlamak |
|
134 |
Phrasals |
allow for something v.
|
bir şeyi hesaba katmak |
|
135 |
Phrasals |
allow for something v.
|
bir şeyi hesaba katarak hareket etmek/davranmak |
|
136 |
Phrasals |
allow for something v.
|
bir şey olasılığını düşünerek plan yapmak |
|
137 |
Phrasals |
allow someone or something into a place v.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine izin vermek |
|
138 |
Phrasals |
allow someone or something into a place v.
|
birini/bir şeyi bir yere almak |
|
139 |
Phrasals |
allow someone or something into a place v.
|
birini/bir şeyi içeri almak |
|
140 |
Phrasals |
allow someone or something into a place v.
|
birini/bir şeyi bir yere kabul etmek |
|
141 |
Phrasals |
allow someone or something into a place v.
|
birini/bir şeyi içeri kabul etmek |
|
142 |
Phrasals |
allow someone or something into a place v.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine müsaade etmek |
|
143 |
Phrasals |
allow someone or something into a place v.
|
birinin/bir şeyin içeri geçmesine izin vermek |
|
144 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine izin vermek |
|
145 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birini/bir şeyi bir yere almak |
|
146 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birini/bir şeyi içeri almak |
|
147 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birini/bir şeyi bir yere kabul etmek |
|
148 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birini/bir şeyi içeri kabul etmek |
|
149 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine müsaade etmek |
|
150 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birinin/bir şeyin içeri geçmesine izin vermek |
|
151 |
Phrasals |
allow something for something v.
|
bir şey için bir şey ayırmak |
|
152 |
Phrasals |
allow something for something v.
|
bir şey için uygun miktarda bir şey ayırmak |
|
153 |
Phrasals |
allow something for something v.
|
bir şey için uygun zamanı, parayı, yeri ayırmak |
|
154 |
Phrasals |
allow something for something v.
|
bir şey için bir şeyi hesaba katmak |
|
155 |
Phrasals |
allow something for something v.
|
bir şey için bir şeyi düşünerek hareket etmek |
|
156 |
Phrasals |
allow something for something v.
|
bir şeye yer/pay bırakmak |
|
157 |
Phrasals |
allow something for something v.
|
bir şeyi göz önünde bulundurmak |
|
158 |
Phrasals |
allow (one) up v.
|
(birinin) kalkmasına izin vermek |
|
159 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) almak |
|
160 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri almak |
|
161 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) kabul etmek |
|
162 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri kabul etmek |
|
163 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine müsaade etmek |
|
164 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir şeyden/yerden) içeri geçmesine izin vermek |
|
165 |
Phrasals |
allow (someone or something) into (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) almak |
|
166 |
Phrasals |
allow (someone or something) into (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri almak |
|
167 |
Phrasals |
allow (someone or something) into (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) kabul etmek |
|
168 |
Phrasals |
allow (someone or something) into (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri kabul etmek |
|
169 |
Phrasals |
allow (someone or something) into (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine müsaade etmek |
|
170 |
Phrasals |
allow (someone or something) into (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir şeyden/yerden) içeri geçmesine izin vermek |
|
171 |
Phrasals |
allow for v.
|
önceden göz önünde bulundurmak |
|
172 |
Phrasals |
allow for v.
|
önceden planlamak |
|
173 |
Phrasals |
allow for v.
|
önden düşünmek |
|
174 |
Phrasals |
allow for v.
|
yeterince ayırmak |
|
175 |
Phrasals |
allow for v.
|
yeterli miktarda bölmek |
|
176 |
Phrasals |
allow for v.
|
yeterli miktarda paylaştırmak |
|
177 |
Phrasals |
allow into a place v.
|
bir yere girmesine izin vermek |
|
178 |
Phrasals |
allow into a place v.
|
bir yere almak |
|
179 |
Phrasals |
allow into a place v.
|
bir yerden içeri almak |
|
180 |
Phrasals |
allow into a place v.
|
bir yere kabul etmek |
|
181 |
Phrasals |
allow into a place v.
|
bir yerden içeri kabul etmek |
|
182 |
Phrasals |
allow into a place v.
|
bir yere girmesine müsaade etmek |
|
183 |
Phrasals |
allow into a place v.
|
bir yerden içeri geçmesine izin vermek |
|
184 |
Phrasals |
allow of (something) v.
|
(bir şeye) olanak tanımak |
|
185 |
Phrasals |
allow of (something) v.
|
(bir şeye) meydan vermek |
|
186 |
Phrasals |
allow of (something) v.
|
(bir şeye) izin vermek |
|
187 |
Phrasals |
allow of (something) v.
|
(bir şeye) olanak sağlamak |
|
188 |
Phrasals |
allow of (something) v.
|
(bir şeyi) mümkün kılmak |
|
189 |
Phrasals |
allow up v.
|
kalkmasına izin vermek |
|
Phrases |
|
190 |
Phrases |
when circumstances allow expr.
|
koşullar el verdiğinde |
|
191 |
Phrases |
whenever circumstances allow expr.
|
şartlar el verdiğinde |
|
192 |
Phrases |
when circumstances allow expr.
|
şartlar el verdiğince |
|
193 |
Phrases |
when the circumstances allow expr.
|
şartlar el verdiğinde |
|
194 |
Phrases |
whenever circumstances allow expr.
|
şartlar el verdiğince |
|
195 |
Phrases |
whenever the circumstances allow expr.
|
şartlar el verdiğince |
|
196 |
Phrases |
when the circumstances allow expr.
|
şartlar el verdiğince |
|
197 |
Phrases |
whenever the circumstances allow expr.
|
şartlar el verdiğinde |
|
Idioms |
|
198 |
Idioms |
allow as how [us] v.
|
kabul etmek |
|
199 |
Idioms |
allow as how [us] v.
|
itiraf etmek |
|
200 |
Idioms |
allow somebody a free rein v.
|
birisine müsamaha göstermek |
|
201 |
Idioms |
allow something full play v.
|
bir şeye yeterince/tam yer vermek |
|
202 |
Idioms |
allow something full play v.
|
bir şeyin üzerinde yeterince/tam durmak |
|
203 |
Idioms |
allow nature to take its course v.
|
doğal akışına bırakmak |
|
204 |
Idioms |
allow somebody a free rein v.
|
ipini gevşetmek |
|
205 |
Idioms |
allow somebody a free rein v.
|
serbest bırakmak |
|
206 |
Idioms |
allow (one) full rein v.
|
(birini) tamamen özgür bırakmak |
|
207 |
Idioms |
allow (one) full rein v.
|
(birini) tamamen kendi haline bırakmak |
|
208 |
Idioms |
allow (one) full rein v.
|
(birini) yapacağı/yapmak istediği şeyde tamamen özgür bırakmak |
|
209 |
Idioms |
allow (one) full rein v.
|
(birine) müsamaha göstermek |
|
210 |
Idioms |
allow full rein to somebody/something v.
|
birini/bir şeyi kısıtlamamak |
|
211 |
Idioms |
allow full rein to somebody/something v.
|
birini/bir şeyi tamamen özgür bırakmak |
|
212 |
Idioms |
allow full rein to somebody/something v.
|
birinin/bir şeyin iplerini gevşetmek |
|
213 |
Idioms |
allow free rein to somebody/something v.
|
birini/bir şeyi kısıtlamamak |
|
214 |
Idioms |
allow free rein to somebody/something v.
|
birini/bir şeyi tamamen özgür bırakmak |
|
215 |
Idioms |
allow free rein to somebody/something v.
|
birinin/bir şeyin iplerini gevşetmek |
|
216 |
Idioms |
allow (one) free rein v.
|
(birini) serbest/özgür bırakmak |
|
217 |
Idioms |
allow (one) free rein v.
|
(birine) müsamaha göstermek |
|
218 |
Idioms |
allow (one) free rein v.
|
(birinin) istediğini yapmasına izin vermek |
|
219 |
Idioms |
allow (one) free rein v.
|
(birini) serbest/özgür bırakmak |
|
220 |
Idioms |
allow (one) free rein v.
|
(birine) müsamaha göstermek |
|
221 |
Idioms |
allow (one) free rein v.
|
(birinin) istediğini yapmasına izin vermek |
|
222 |
Idioms |
give/allow somebody/something free/full rein v.
|
birine/bir şeye açık çek vermek |
|
223 |
Idioms |
give/allow somebody/something free/full rein v.
|
birine/bir şeye istediğini yapma özgürlüğü vermek/tanımak |
|
224 |
Idioms |
give/allow somebody/something free/full rein v.
|
birine/bir şeye tam yetki vermek |
|
225 |
Idioms |
give/allow somebody/something free/full rein v.
|
birine/bir şeye istediği gibi hareket etme/ilerleme özgürlüğü vermek |
|
226 |
Idioms |
give/allow somebody/something free/full rein v.
|
birini/bir şeyi serbest/özgür bırakmak |
|
227 |
Idioms |
give/allow free/full rein to somebody/something v.
|
birine/bir şeye açık çek vermek |
|
228 |
Idioms |
give/allow free/full rein to somebody/something v.
|
birine/bir şeye istediğini yapma özgürlüğü vermek/tanımak |
|
229 |
Idioms |
give/allow free/full rein to somebody/something v.
|
birine/bir şeye tam yetki vermek |
|
230 |
Idioms |
give/allow free/full rein to somebody/something v.
|
birine/bir şeye istediği gibi hareket etme/ilerleme özgürlüğü vermek |
|
231 |
Idioms |
give/allow free/full rein to somebody/something v.
|
birini/bir şeyi serbest/özgür bırakmak |
|
Speaking |
|
232 |
Speaking |
allow me to explain expr.
|
açıklamama izin verin |
|
233 |
Speaking |
I can't allow him to do that expr.
|
bunu yapmasına izin veremem |
|
234 |
Speaking |
we cannot allow the matter to rest here expr.
|
bu meseleyi burada bırakamayız |
|
235 |
Speaking |
allow me expr.
|
izin ver |
|
236 |
Speaking |
allow me expr.
|
izninle |
|
237 |
Speaking |
if you allow me expr.
|
izin verirsen |
|
238 |
Speaking |
if you allow me expr.
|
izin verirseniz |
|
239 |
Speaking |
if you allow me expr.
|
müsaade ederseniz |
|
240 |
Speaking |
allow me expr.
|
müsaadenle |
|
241 |
Speaking |
my health doesn't allow expr.
|
sağlığım izin vermiyor |
|
242 |
Speaking |
don't allow yourself to be provoked expr.
|
tahriklere kapılmayın |
|
243 |
Speaking |
don't allow yourself to be provoked expr.
|
tahriklere kapılma |
|
244 |
Speaking |
not allow its citizens to carry handguns expr.
|
vatandaşlarının silah taşımasına izin vermemek |
|
245 |
Speaking |
allow me to doubt that expr.
|
bundan şüphe etmeme izin ver |
|
Law |
|
246 |
Law |
circumstances which allow exemption from punishment n.
|
cezayı kaldıran sebepler |
|
247 |
Law |
allow time pay n.
|
ödemeye mehir tanımaya |
|
Computer |
|
248 |
Computer |
allow transmit n.
|
aktarıma izin ver |
|
249 |
Computer |
allow editing n.
|
düzenleme izni |
|
250 |
Computer |
allow edits n.
|
düzenleme izni |
|
251 |
Computer |
allow additions n.
|
ekleme izni |
|
252 |
Computer |
allow updating n.
|
güncelleştirme izni |
|
253 |
Computer |
allow redirectallow users to n.
|
kullanıcılara verilecek izin |
|
254 |
Computer |
allow users to n.
|
kullanıcılara verilecek izin |
|
255 |
Computer |
allow launch expr.
|
başlatmaya izin ver |
|
256 |
Computer |
allow multilink expr.
|
birden çok bağlantıya izin ver |
|
257 |
Computer |
allow control expr.
|
denetime izin ver |
|
258 |
Computer |
allow multi-user editing expr.
|
çok-kullanıcılı düzenlemeye izin ver |
|
259 |
Computer |
allow editing expr.
|
düzenlemeye izin ver |
|
260 |
Computer |
allow access expr.
|
erişime izin ver |
|
261 |
Computer |
allow form view expr.
|
form görünümüne izin ver |
|
262 |
Computer |
allow whispers expr.
|
fısıltıya izin ver |
|
263 |
Computer |
allow any expr.
|
herhangi birine izin ver |
|
264 |
Computer |
allow hiding expr.
|
gizlemeye izin ver |
|
265 |
Computer |
allow transmit expr.
|
göndermeye izin ver |
|
266 |
Computer |
allow fast saves expr.
|
hızlı kaydet |
|
267 |
Computer |
allow cell drag and drop expr.
|
hücre sürükle ve bırak |
|
268 |
Computer |
always allow expr.
|
her zaman izin ver |
|
269 |
Computer |
allow bleeds expr.
|
kenar taşmasına izin ver |
|
270 |
Computer |
allow customize expr.
|
özelleştirmeye izin ver |
|
271 |
Computer |
allow zero expr.
|
sıfır olmasına olanak sağla |
|
272 |
Computer |
allow overlap expr.
|
taşmaya izin ver |
|
273 |
Computer |
allow movement expr.
|
taşımaya izin ver |
|
274 |
Computer |
allow moving expr.
|
taşımaya izin ver |
|
275 |
Computer |
allow resizing expr.
|
yeniden boyutlandırmaya izin ver |
|
276 |
Computer |
allow config expr.
|
yapılandırmaya izin ver |
|
277 |
Computer |
allow accented uppercase expr.
|
vurgulu büyük harfleri kullan |
|
278 |
Computer |
allow resize expr.
|
yeniden boyutlandırmaya izin ver |
|
279 |
Computer |
allow failback expr.
|
yeniden çalışmaya izin ver |
|
Traffic |
|
280 |
Traffic |
allow passage of vehicles v.
|
araç geçişine müsaade etmek |
|
Military |
|
281 |
Military |
allow subsequent fine tuning v.
|
müteakip ince ayarlara izin vermek |
|
Football |
|
282 |
Football |
allow the goal v.
|
golü saymak |
|
283 |
Football |
allow the goal v.
|
golü vermek |
|
284 |
Football |
allow play to continue v.
|
pozisyonu avantaja bırakmak |
|
285 |
Football |
allow the first aiders to enter the field of play v.
|
sağlık görevlilerini oyun alanına davet etmek |
|
286 |
Football |
allow the first aiders to enter the field of play v.
|
sağlık görevlilerini oyun alanına çağırmak |
|
British Slang |
|
287 |
British Slang |
allow (it) expr.
|
boşver |
|
288 |
British Slang |
allow (it) expr.
|
takma kafana |
|
Modern Slang |
|
289 |
Modern Slang |
allow yourself expr.
|
boşver |
|
290 |
Modern Slang |
allow yourself expr.
|
takma kafana |
|