even

Significados de "even" en diccionario turco inglés : 118 resultado(s)

	Categoría	Inglés	Turco
Common Usage
1	Common Usage	even adj.	düzgün
She has even teeth. Düzgün dişleri var. More Sentences
2	Common Usage	even adj.	(sayı) çift
The teacher used the examples of 2 and 4 to describe even numbers. Öğretmen çift sayıları tanımlamak için 2 ve 4 örneklerini kullandı. More Sentences
3	Common Usage	even adj.	eşit
The hospital keeps all rooms at an even temperature. Hastane tüm odaları eşit sıcaklıkta tutar. More Sentences
4	Common Usage	even adv.	bile
It was quite difficult to see, even with the lights on. Işıklar açık olsa bile görmek oldukça zordu. More Sentences
5	Common Usage	even adv.	hatta
The demonstrations make some civilians feel worried, even unease. Gösteriler bazı sivilleri endişelendiriyor, hatta tedirgin ediyor. More Sentences
General
6	General	even adj.	eşit
It was an even competition between two rival teams. İki rakip takım arasında eşit bir rekabet vardı. More Sentences
7	General	even adj.	sakin
He read the poem in an even tone. Şiiri sakin bir tonda okudu. More Sentences
8	General	even adj.	ödeşmiş
We're breaking even. Ödeşiyoruz. More Sentences
9	General	even adj.	adil
Well, that's not a very even trade. Bu pek de adil bir anlaşma değil. More Sentences
10	General	even adj.	adil
Well, that's not a very even trade. Bu pek adil bir takas değil. More Sentences
11	General	even adv.	üstelik
Tom is quite helpful, indulgent even. Tom oldukça faydalı, üstelik hoşgörülü. More Sentences
12	General	even adv.	dahi
There is not even a fleeting reference to the hundreds of weapons discovered at President Arafat's headquarters. Başkan Arafat'ın karargahında bulunan yüzlerce silaha kısa bir atıfta dahi bulunulmamaktadır. More Sentences
13	General	even adv.	de
This is a legitimate question that many countries, even the largest, should ask themselves. Bu, en büyükleri de dahil olmak üzere pek çok ülkenin kendisine sorması gereken meşru bir sorudur. More Sentences
14	General	even adv.	da
There is a danger that these structural imbalances will become even more marked. Bu yapısal dengesizliklerin daha da belirgin hale gelmesi tehlikesi vardır. More Sentences
15	General	even adv.	rağmen
They have not even been charged with any offence, yet all their financial assets have been frozen. Herhangi bir suçla itham edilmemiş olmalarına rağmen tüm mali varlıkları dondurulmuştur. More Sentences
16	General	even adv.	hatta
What does country of origin mean, or perhaps even source country? Menşe ülke ne anlama geliyor, hatta belki de kaynak ülke? More Sentences
17	General	even adv.	olsa da
Even though he has a college degree, Tom works as a janitor. Bir üniversite diplomasına sahip olsa da, Tom hademe olarak çalışır. More Sentences
18	General	even adv.	olsa bile
Even when you're old and gray, you should be able to enjoy life. Yaşlı ve saçları ağarmış olsan bile hayattan zevk alabilmelisin. More Sentences
19	General	even adv.	olsa dahi
However, violence disfigures any demonstration, even one held for an honourable cause. Ancak şiddet, onurlu bir amaç için düzenlenmiş olsa dahi her türlü gösteriyi çirkinleştirmektedir. More Sentences
20	General	even adv.	eşit
The kids divided the candy into four even amounts. Çocuklar şekeri dört eşit miktara böldüler. More Sentences
21	General	even adv.	berabere
The score was even, but the match was very exciting. Skor eşitti ama maç çok heyecanlıydı. More Sentences
Colloquial
22	Colloquial	even adj.	ödeşmiş
We're even. Ödeşmiş olduk. More Sentences
Common Usage
23	Common Usage	even adj.	düz
24	Common Usage	even adj.	pürüzsüz
General
25	General	even v.	tesviye etmek
26	General	even v.	düzletmek
27	General	even v.	düzeltmek
28	General	even v.	düzlemek
29	General	even v.	düzleştirmek
30	General	even v.	eşit olarak bölüştürmek
31	General	even v.	eşitlemek
32	General	even v.	(skora) beraberliği getirmek
33	General	even v.	(skora) eşitliği getirmek
34	General	even v.	düzgünleştirmek
35	General	even v.	düzeltmek
36	General	even v.	düzgün hale getirmek
37	General	even v.	eşitliği sağlamak
38	General	even v.	berabere kalmak
39	General	even adj.	müstevi
40	General	even adj.	engebesiz
41	General	even adj.	düzenli
42	General	even adj.	doğru
43	General	even adj.	muntazam
44	General	even adj.	başabaş
45	General	even adj.	muvazi
46	General	even adj.	müsavi
47	General	even adj.	arızasız
48	General	even adj.	tarafsız
49	General	even adj.	üniform
50	General	even adj.	dengeli
51	General	even adj.	çift
52	General	even adj.	fit olmuş
53	General	even adj.	denk
54	General	even adj.	çift (sayı)
55	General	even adj.	temkinli
56	General	even adj.	sabit
57	General	even adj.	değişmeyen
58	General	even adj.	kararlı
59	General	even adj.	berabere biten
60	General	even adj.	soğukkanlı
61	General	even adj.	çabuk öfkelenmeyen
62	General	even adj.	dümdüz
63	General	even adj.	eşit sayıda
64	General	even adj.	eşit miktarda
65	General	even adj.	aynı seviyede
66	General	even adj.	aynı düzeyde
67	General	even adj.	paralel
68	General	even adj.	aynı hizada
69	General	even adj.	muntazam
70	General	even adj.	yeknesak
71	General	even adj.	(birbirine) denk
72	General	even adj.	temkinli
73	General	even adj.	değişmez
74	General	even adj.	adalete uygun
75	General	even adv.	tamamıyla
76	General	even adv.	ta
77	General	even adv.	ta ki
78	General	even adv.	tam
79	General	even adv.	hatta ve hatta
80	General	even adv.	de (dahi anlamında)
81	General	even adv.	-e kadar
82	General	even adv.	-e dek
83	General	even adv.	sonuna kadar
84	General	even adv.	sonuna dek
85	General	even adv.	tamı tamına
86	General	even adv.	düzgün
87	General	even adv.	düzgün biçimde
88	General	even adv.	muntazam şekilde
89	General	even adv.	sorunsuz
90	General	even adv.	aynen
91	General	even adv.	dahası
92	General	even adv.	tamamen
93	General	even adv.	ya da
94	General	even adv.	veya
95	General	even adv.	pürüzsüz
96	General	even adv.	(sayı) çift
97	General	even adv.	sakin
98	General	even adv.	beraberlik
Colloquial
99	Colloquial	even adj.	borcu kapanmış/kalmamış
100	Colloquial	even adj.	borcu bitmiş
101	Colloquial	even adj.	borcunu ödemiş
102	Colloquial	even adj.	aradaki hesap kapanmış
103	Colloquial	even adj.	hesabını görmüş
104	Colloquial	even adj.	eşit konuma gelmiş
105	Colloquial	even adj.	öcünü almış
106	Colloquial	even adj.	eşitlenmiş
Trade/Economic
107	Trade/Economic	even adj.	düz
108	Trade/Economic	even adj.	müsavi
Math
109	Math	even adj.	ikiye tam bölünebilen
110	Math	even adj.	ikiye tam bölünebilir bir sayı ile gösterilen
111	Math	even adj.	eş değerli
112	Math	even adj.	yuvarlanabilir (sayı)
Linguistics
113	Linguistics	even n.	evence
114	Linguistics	even pref.	eşit, eş, ortak anlamı veren bir ön ek
Wagering
115	Wagering	even n.	ortaya konulan tutarla kazanılan tutarın aynı olduğu bahis
Archaic
116	Archaic	even n.	akşam
117	Archaic	even adv.	yani
118	Archaic	even adv.	şöyle ki

Significados de "even" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

	Categoría	Inglés	Turco
Common Usage
1	Common Usage	even so adv.	yine de
But the whole purpose of the conciliation procedure is to bring about agreement even so. Ancak uzlaştırma prosedürünün tüm amacı yine de bir anlaşmaya varılmasını sağlamaktır. More Sentences
General
2	General	even numbers n.	çift sayılar
Two, four, six and eight are even numbers. İki, dört, altı ve sekiz çift sayılardır. More Sentences
3	General	get even with v.	intikam almak
I'll get even with you, if it takes me the rest of my life. Ömrümün geri kalanını alsa bile senden intikamımı alacağım. More Sentences
4	General	get even with v.	öcünü almak
I'll get even with him! Ondan öcümü alacağım. More Sentences
5	General	even out v.	eşitlemek
They've evened out the surface of this road, so it is a lot safer now. Bu yolun yüzeyini eşitlediler, bu yüzden artık çok daha güvenli. More Sentences
6	General	get even v.	ödeşmek
I need a chance to get even. Ödeşmek için bir şansa ihtiyacım var. More Sentences
7	General	not even notice v.	farkına bile varmamak
People might not even notice anything. İnsanlar hiçbir şeyin farkına bile varmayabilirdi. More Sentences
8	General	be even v.	ödeşmek
If I pay you a dollar, we'll be even. Sana bir dolar ödersem, ödeşmiş oluruz. More Sentences
9	General	even-tempered adj.	itidalli
They are calm and even-tempered; nothing can make them lose face. Onlar sakin ve itidalliler; hiçbir şey onların itibarlarını kaybetmelerine neden olamaz. More Sentences
10	General	even better adj.	daha da iyi
The financial resources should undoubtedly be boosted here so that even better recommendations can be made. Daha da iyi tavsiyelerde bulunulabilmesi için şüphesiz mali kaynaklar artırılmalıdır. More Sentences
11	General	even so adv.	öyle olsa bile
Even so, I think the positions are quite clear and they shall be entered in the Minutes. Öyle olsa bile tutumların oldukça net olduğunu ve bunların Tutanaklara geçirileceğini düşünüyorum. More Sentences
12	General	even so adv.	yine de
Even so, the PPE Group will vote for the final resolution. Yine de PPE Grubu nihai karar için oy kullanacaktır. More Sentences
13	General	even now adv.	şu anda bile
Even now, European banks are still making huge profits from the trafficking of drugs, arms and people. Şu anda bile Avrupa bankaları uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığından büyük karlar elde etmeye devam ediyor. More Sentences
14	General	even more adv.	daha da fazla
Sustainable transport policy requires even more, or at least other, choices. Sürdürülebilir ulaştırma politikası daha da fazla ya da en azından başka seçenekler gerektirir. More Sentences
15	General	even then adv.	o zaman bile
Even then, it was clear that some bodies would have to undergo a process of change. O zaman bile, bazı organların bir değişim sürecinden geçmesi gerektiği açıktı. More Sentences
16	General	even though conj.	bile
Even though they're not still married, Tom and Mary still have dinner together once a week. Evli olmasalar bile Tom ve Mary hâlâ haftada bir kez birlikte akşam yemeği yerler. More Sentences
17	General	even if conj.	bile
As a democrat, I have to take on board decisions even if I do not like them. Bir demokrat olarak hoşuma gitmese bile alınan kararları kabul etmek zorundayım. More Sentences
18	General	even though conj.	olmasına rağmen
These gains have been achieved even though important gaps remain within the legal framework. Yasal çerçevede önemli boşluklar olmasına rağmen bu kazanımlar elde edilmiştir. More Sentences
19	General	even though conj.	rağmen
I have voted in favour of the joint resolution even though it contains certain points with which I do not agree. Katılmadığım bazı noktalar içermesine rağmen ortak karar tasarısı lehinde oy kullandım. More Sentences
20	General	even if conj.	olsa bile
There is no hunger in countries with a parliamentary democracy, even if they are poor countries. Parlamenter demokrasiye sahip ülkelerde, yoksul ülkeler olsalar bile açlık yoktur. More Sentences
21	General	even though conj.	bile olsa
Even though I hope it happens, I don't think it will. Olacağını umsam bile, olacağını sanmıyorum. More Sentences
22	General	even though conj.	olduğu halde
He came even though the weather was bad. Hava kötü olduğu halde geldi. More Sentences
23	General	even though conj.	her ne kadar
Such legislation as remains is evidently the maximum achievable, even though there is room for improvement. Her ne kadar iyileştirmeye açık alanlar olsa da geriye kalan mevzuatın ulaşılabilecek en üst düzey olduğu açıktır. More Sentences
Phrases
24	Phrases	but even expr.	ancak bu bile
But even that was evidently not enough for the rebel leader Sankoh. Ancak bunun bile isyancı lider Sankoh için yeterli olmadığı açıktır. More Sentences
25	Phrases	even today expr.	bugün bile
Even today we laid on some rain here to make you feel at home. Bugün bile sizi evinizde hissettirmek için burada biraz yağmur yağdırdık. More Sentences
26	Phrases	even further expr.	daha da ilerisi
The report, which was adopted unanimously by the Parliamentary committee responsible, goes even further. Sorumlu Parlamento komitesi tarafından oybirliğiyle kabul edilen rapor daha da ileri gitmektedir. More Sentences
27	Phrases	even worse expr.	daha da kötüsü
What is even worse is that the European Council now causes the institutional system to come to a standstill. Daha da kötüsü, Avrupa Konseyi'nin kurumsal sistemin durma noktasına gelmesine neden olmasıdır. More Sentences
28	Phrases	even better expr.	daha bile iyi
In this case the effect will be even better. Bu durumda, etkisi daha bile iyi olacak. More Sentences
29	Phrases	even if expr.	olsa bile
We have to strike out on new pathways here, even if this will require greater involvement of those who directly profit. Doğrudan kar edenlerin daha fazla katılımını gerektirecek olsa bile, burada yeni yollara girmeliyiz. More Sentences
30	Phrases	but even so expr.	ama yine de
Sales have increased by 80%, admittedly not only thanks to advertising, but even so. Satışlar %80 oranında arttı, kuşkusuz sadece reklam sayesinde değil, ama yine de öyle. More Sentences
Idioms
31	Idioms	get even with v.	ödeşmek
I'll get even with him! Onunla ödeşeceğim! More Sentences
32	Idioms	even so expr.	yine de
Even so, the House must still reflect on the fact that the air traffic control trade unions are united on this issue. Yine de Meclis, hava trafik kontrol sendikalarının bu konuda birleşmiş olduğu gerçeği üzerinde düşünmelidir. More Sentences
Common Usage
33	Common Usage	even (with) adj.	aynı seviyede
General
34	General	odd or even n.	tek mi çift mi oyunu
35	General	including even the smallest items n.	iğneden ipliğe kadar
36	General	odd or even n.	tek mi çift mi
37	General	even number n.	çiftsayı
38	General	even number n.	çift rakam
39	General	even money n.	yuvarlak para
40	General	break-even point n.	ölü nokta
41	General	even-tempered n.	itidal sahibi
42	General	even weeks n.	çift haftalar
43	General	even chance n.	eşit şans
44	General	breaking even n.	ne kar ne zarar etme
45	General	odd day even day n.	tek gün çift gün
46	General	odd-even rationing n.	belli bir kaynağa erişimin herhangi bir günde nüfusun yarısına kısıtlanması şeklinde uygulanan tayınlama (trafiğe çıkışta tek/çift plaka uygulaması gibi)
47	General	even odd rationing n.	belli bir kaynağa erişimin tek çift uygulaması
48	General	odd-even rationing n.	belli bir kaynağa erişimin tek çift uygulaması
49	General	even odd rationing n.	belli bir kaynağa erişimin herhangi bir günde nüfusun yarısına kısıtlanması şeklinde uygulanan tayınlama (trafiğe çıkışta tek/çift plaka uygulaması gibi)
50	General	even tenor n.	yeknesak akış
51	General	even tenor n.	yeknesak akış
52	General	even integer n.	çift tam sayı
53	General	even chance n.	tahmin edilemeyen olay
54	General	even spacing n.	boşluğun düzenliliği
55	General	even spacing n.	düzenli aralıklandırma
56	General	getting even n.	karşılıklı grup eylemi
57	General	even out v.	eşit olarak bölüştürmek
58	General	get even v.	hakkından gelmek
59	General	get even v.	yanına bırakmamak
60	General	become even v.	düzleşmek
61	General	even out v.	düzleşmek
62	General	even (out/up) v.	acısını çıkarmak
63	General	even up v.	eşitlemek
64	General	be even v.	acısını çıkarmak
65	General	get even v.	acısını çıkarmak
66	General	even up v.	denklemek
67	General	be even with v.	acısını çıkarmak
68	General	even out v.	eşitlendirmek
69	General	not to give even a smallest bit v.	zırnık bile koklatmamak
70	General	get even with somebody v.	acısını çıkarmak
71	General	break even v.	ancak masrafını karşılamak
72	General	break even v.	kar ve zararı eşit olmak
73	General	make more even v.	daha düz hale getirmek
74	General	get even with v.	acısını çıkartmak
75	General	be get even with v.	acısını çıkartmak
76	General	get even with v.	acısını çıkarmak
77	General	even if it involves a risk your life v.	kelleyi koltuğa almak
78	General	stand even v.	düz durmak
79	General	even parity v.	sürünmek
80	General	even out v.	denklemek
81	General	can not even imagine v.	rüyasında bile görememek
82	General	get even v.	intikamını almak
83	General	become even more beautiful v.	daha bir güzel olmak
84	General	not even say a single word v.	tek kelime bile etmemek
85	General	get even with v.	biriyle ödeşmek
86	General	get even with v.	biriyle hesaplaşmak
87	General	get even with v.	acısı çıkmak
88	General	become even more important v.	daha da önem kazanmak
89	General	make the score even v.	beraberliği sağlamak
90	General	can not even imagine v.	hayal bile edememek
91	General	even numbered adj.	çift sayılı
92	General	even tempered adj.	soğukkanlı
93	General	full of mistakes even fabrications adj.	yalan yanlış
94	General	even-handed adj.	adil
95	General	even-textured adj.	düzgün damarlı
96	General	even-handed adj.	tarafsız
97	General	even-handed adj.	objektif
98	General	even-tempered adj.	sakin
99	General	even-tempered adj.	soğukkanlı
100	General	even better adj.	daha bir
101	General	not imagined even in a dream adj.	akla hayale gelmeyecek
102	General	not imagined even in a dream adj.	akla hayale gelmeyen
103	General	not imagined even in a dream adj.	akla hayale gelmedik
104	General	even (with) adj.	aynı düzeyde
105	General	even-tempered adj.	sakin
106	General	even-tempered adj.	kolayca paniğe kapılmayan
107	General	even-tempered adj.	temkinli
108	General	even-tempered adj.	soğukkanlı
109	General	even-textured adj.	düzgün damarlı
110	General	even now adv.	öyle olduğu halde
111	General	even so adv.	böyle olsa bile
112	General	even so adv.	gene
113	General	even so adv.	öyle olmasına rağmen
114	General	never even adv.	hatta hiç
115	General	of even date adv.	aynı tarihte
116	General	even so adv.	bütün bunlara rağmen
117	General	even then adv.	bütün bunlara rağmen
118	General	even at standby state adv.	bekleme durumunda dahi
119	General	even at standby state adv.	bekleme durumunda bile
120	General	even though I say it myself adv.	övünmek gibi olmasın ama
121	General	even after adv.	-den sonra bile
122	General	even if just a tad adv.	biraz da olsa
123	General	even if just a pinch adv.	biraz da olsa
124	General	even if just a smidgen adv.	biraz da olsa
125	General	even if just a drop adv.	biraz da olsa
126	General	even if just a smidgen adv.	az da olsa
127	General	even if just a drop adv.	az da olsa
128	General	even if just a pinch adv.	az da olsa
129	General	even if just a tad adv.	az da olsa
130	General	even as adv.	(tam da) dığı sırada
131	General	even more adv.	daha bir
132	General	even if not adv.	olmasa bile
133	General	even if not adv.	olmasa dahi
134	General	even more adv.	daha bile fazla
135	General	not even a second adv.	bir saniye dahi
136	General	not even a moment adv.	bir an bile
137	General	not even a second adv.	bir saniye bile
138	General	not even a moment adv.	bir an dahi
139	General	even-steven adv.	eşit
140	General	even-steven adv.	berabere
141	General	even better adv.	daha da iyisi
142	General	on even ground adv.	eşit şartlarda
143	General	on even ground adv.	eşit şartlarla
144	General	even until prep.	ta
145	General	even before prep.	-den önce dahi
146	General	even before prep.	-den önce bile
147	General	even though conj.	yla beraber
148	General	even if conj.	ise de
149	General	even though conj.	se de
150	General	even if conj.	hatta
151	General	even though conj.	sına rağmen
152	General	even if conj.	sa da
153	General	even though conj.	sa da
154	General	even though conj.	sa bile
155	General	even if conj.	eğer ki
156	General	even though conj.	öyle bile olsa
157	General	even if conj.	ise bile
158	General	even though conj.	-diği halde
159	General	even though conj.	-e rağmen
160	General	even when conj.	-de dahi
161	General	even if conj.	-sa da (yapsa dahi gibi)
162	General	even though conj.	-sa dahi (yapsa dahi gibi)
163	General	even though conj.	-sa da (yapsa dahi gibi)
164	General	even though conj.	-se bile
165	General	even if conj.	-sa dahi (yapsa dahi gibi)
166	General	even as conj.	iken bile
167	General	even as conj.	sırasında
168	General	even as conj.	iken
169	General	even though conj.	velev ki
170	General	even if conj.	velev ki
171	General	even as conj.	ken dahi
172	General	even as conj.	ken bile
173	General	but even conj.	ancak hatta
174	General	even better conj.	işin güzeli
175	General	even while conj.	-iken dahi
176	General	even when conj.	-dığı zaman bile
177	General	not even close interj.	uzaktan yakından
178	General	not even remotely close interj.	uzaktan yakından
179	General	not even remotely close interj.	uzaktan yakından (alakası yok)
180	General	not even close interj.	uzaktan yakından (alakası yok)
181	General	even as recently as 1980s expr.	1980'lerin son yıllarına kadar bile
Phrasals
182	Phrasals	break even v.	başa baş gelmek
183	Phrasals	break even v.	ne kar ne zarar etmek
184	Phrasals	break even v.	karı zararını kapatmak
185	Phrasals	even off v.	ayarlamak
186	Phrasals	even something out v.	bir şeyi eşitlemek
187	Phrasals	even something out v.	bir şeyi düzlemek
188	Phrasals	even something out v.	bir şeyi düzleştirmek
189	Phrasals	even something out v.	bir şeyi denklemek
190	Phrasals	even something up v.	bir şeyi eşitlemek
191	Phrasals	even something up v.	bir şeyi düzlemek
192	Phrasals	even something up v.	bir şeyi düzleştirmek
193	Phrasals	even something up v.	bir şeyi denklemek
194	Phrasals	even something up v.	bir şeyi dengelemek
Phrases
195	Phrases	even under the best of circumstances adv.	en iyi şartlar altında dahi
196	Phrases	even a little expr.	az da olsa
197	Phrases	even if just a hint expr.	az da olsa
198	Phrases	even if just a dash expr.	az da olsa
199	Phrases	even if just a bit expr.	az da olsa
200	Phrases	even that is enough expr.	bu bile yeter
201	Phrases	even with this expr.	bununla bile
202	Phrases	even a broken watch is right twice a day expr.	bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterir
203	Phrases	not even once expr.	bir kere bile
204	Phrases	even a stopped watch is right twice a day expr.	bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir
205	Phrases	even if just a bit expr.	biraz da olsa
206	Phrases	even if just a dash expr.	biraz da olsa
207	Phrases	even a stopped watch is right twice a day expr.	bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterir
208	Phrases	no even once expr.	bir kez bile
209	Phrases	even with this expr.	bununla dahi
210	Phrases	even a broken watch is right twice a day expr.	bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir
211	Phrases	even a broken watch is right twice a day expr.	bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir
212	Phrases	not even once expr.	bir defa bile
213	Phrases	even if just a hint expr.	biraz da olsa
214	Phrases	you can't even imagine (it) expr.	bildiğin gibi değil
215	Phrases	even a stopped watch is right twice a day expr.	bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir
216	Phrases	even further expr.	bundan da öte
217	Phrases	even better expr.	hatta daha iyi
218	Phrases	even sometimes expr.	hatta bazen
219	Phrases	even homer nods expr.	hatasız kul olmaz
220	Phrases	without even realizing it expr.	farkına bile varmadan
221	Phrases	without even realizing it expr.	farkında bile olmadan
222	Phrases	even when dogs bark, the parade goes on expr.	it ürür kervan yürür
223	Phrases	even if expr.	olsa dahi
224	Phrases	even that is enough expr.	o bile yeter
225	Phrases	even so expr.	olsa dahi
226	Phrases	even so expr.	olsa bile
227	Phrases	even more so expr.	olsa olsa (en çoğu)
228	Phrases	even if only expr.	yalnızca/sadece … için olsa bile
229	Phrases	even if only expr.	yalnızca/sadece … için de olsa
230	Phrases	even if only expr.	yalnızca/sadece … için bile olsa
231	Phrases	even if only expr.	yalnızca/sadece … için dahi olsa
232	Phrases	with honours even expr.	aralarındaki eşitlikle
233	Phrases	with honours even expr.	beraberlikle
234	Phrases	with honours even expr.	eşitlikle
235	Phrases	with honours even expr.	berabere
236	Phrases	with honours even expr.	eşit
Proverb
237	Proverb	even a worm will turn	kuzu bile kurt olur
238	Proverb	even a worm will turn	en sakin insan bile bir noktada sinirlenir
239	Proverb	even the best of friends must part	en iyi arkadaşlar bile ayrılır
240	Proverb	even the best of friends must part	hiçbir arkadaşlık sonsuza dek sürmez
241	Proverb	liar is not believed even when he tells the truth	yalancının evi yanmış kimse inanmamış
242	Proverb	liar is not believed even when he tells the truth	yalancı kırk yılda bir doğru söylese de inanan olmaz
243	Proverb	even monkeys fall from tree	herkes hata yapar
244	Proverb	never give a sucker an even break	uyandırma kerizi
245	Proverb	never give a sucker an even break	kerizi yolmak sevaptır
246	Proverb	even a blind pig can find an acorn once in a while	bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir
247	Proverb	even a blind pig can find an acorn once in a while	bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir
248	Proverb	never give a sucker an even chance	kaz ise kazla
249	Proverb	never give a sucker an even chance	aptala şans verilmez
250	Proverb	never give a sucker an even chance	karşındaki aptalsa fırsatı değerlendireceksin
251	Proverb	even a blind pig can find an acorn once in a while	durmuş saat bile günde iki kez doğruyu gösterir
252	Proverb	even a blind pig can find an acorn once in a while	bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir
253	Proverb	even a blind hog finds an acorn every now and then	bozuk/durmuş saat bile günde iki defa/kere doğruyu gösterir
254	Proverb	even a blind squirrel finds a nut once in a while	bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir
255	Proverb	even a stopped/broken clock is right twice a day	bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir
Colloquial
256	Colloquial	protect something that doesn't even belong to her/him v.	kendisinin bile olmayan bir şeyi korumak
257	Colloquial	call it even v.	eşit kabul etmek
258	Colloquial	call it even v.	eşit olarak düşünmek
259	Colloquial	call it even v.	ödeşmiş olmak
260	Colloquial	have an even chance of (doing something) v.	yüzde elli şansı olmak
261	Colloquial	be even v.	eşitlenmek
262	Colloquial	be even v.	alacağı vereceği kalmamak
263	Colloquial	be even (with someone) v.	(biriyle) ödeşmek
264	Colloquial	be even (with someone) v.	(biriyle) eşitlenmek
265	Colloquial	be even (with someone) v.	(biriyle) alacağı vereceği kalmamak
266	Colloquial	be even (with someone) v.	intikamını almak
267	Colloquial	be even (with someone) v.	öcünü almak
268	Colloquial	even-keeled adj.	durgun
269	Colloquial	even-keeled adj.	dengeli
270	Colloquial	even-keeled adj.	ifadesiz
271	Colloquial	even-keeled adj.	sabit
272	Colloquial	I can't even expr.	yorum bile yapamayacağım
273	Colloquial	I can't even expr.	cevap bile veremeyeceğim
274	Colloquial	I can't even expr.	hiç uğraşamam
275	Colloquial	I can't even expr.	karşılık bile veremem şimdi
276	Colloquial	I can't even expr.	katlanamıyorum
277	Colloquial	I can't even expr.	hiç sözünü etme bile
278	Colloquial	not even one little bit expr.	bir gıdım bile
279	Colloquial	don't even get me started on expr.	hiç ağzımı açtırma şimdi
280	Colloquial	don't even go there expr.	o konuya hiç girme
281	Colloquial	without even asking for permission expr.	izin bile istemeden
282	Colloquial	not even a tiny bit expr.	zerre kadar (olumsuz)
283	Colloquial	never give a sucker an even chance expr.	karşındaki enayiyse tokatlayacaksın
284	Colloquial	never give a sucker an even chance expr.	karşındaki kerizse avantana bakacaksın
285	Colloquial	ainec (and it's not even close) expr.	büyük bir farkla
286	Colloquial	ainec (and it's not even close) expr.	açık arayla
287	Colloquial	ainec (and it's not even close) expr.	büyük bir farkla
288	Colloquial	ainec (and it's not even close) expr.	açık arayla
289	Colloquial	and it's not even close expr.	ve büyük bir farkla
290	Colloquial	and it's not even close expr.	ve açık arayla
291	Colloquial	and it's not even close expr.	çok büyük farkla
292	Colloquial	and it's not even close expr.	hem de büyük farkla
293	Colloquial	and it's not even close expr.	hem de açık ara
294	Colloquial	as we speak, (even) expr.	tam şu anda (biz konuşurken)
295	Colloquial	don't even look like expr.	hiç yeltenme
296	Colloquial	don't even look like expr.	aklından bile geçirme
297	Colloquial	don't even look like (something) expr.	(bir şeye) hiç yeltenme
298	Colloquial	don't even look like (something) expr.	(bir şeyi) aklından bile geçirme
299	Colloquial	don't even look like (something) expr.	(bir şeye) hiç kalkışma
300	Colloquial	don't even look like (something) expr.	(bir şey) yapayım deme
301	Colloquial	don't even think about it expr.	aklının ucundan bile geçirme
302	Colloquial	don't even think about it expr.	aklından bile geçirme
303	Colloquial	don't even think about it (happening) expr.	(olduğunu) düşünme bile
304	Colloquial	don't even think about it (happening) expr.	(olduğunu) aklına bile getirme
305	Colloquial	don't even think about it (happening) expr.	düşüncesi bile kötü
306	Colloquial	even less expr.	şöyle dursun
307	Colloquial	even less expr.	kaldı ki
308	Colloquial	even less expr.	hiç
309	Colloquial	even less expr.	hele hiç
310	Colloquial	it isn't even funny expr.	şaka gibi
311	Colloquial	it isn't even funny expr.	inanılır gibi değil
312	Colloquial	it's not even funny expr.	şaka gibi
313	Colloquial	it's not even funny expr.	inanılır gibi değil
Idioms
314	Idioms	land so poor it wouldn't even raise a fuss n.	çorak arazi
315	Idioms	land so poor it wouldn't even raise a fuss n.	çorak toprak/arazi
316	Idioms	an even break n.	eşit şans
317	Idioms	land so poor it wouldn't even raise a fuss n.	verimsiz toprak
318	Idioms	an even bet n.	eşit şans
319	Idioms	even money n.	olması muhtemel olay
320	Idioms	even-steven n.	denklik
321	Idioms	even-steven n.	eşitlik
322	Idioms	even-steven n.	uyum
323	Idioms	even-steven n.	denge
324	Idioms	even-steven n.	benzerlik
325	Idioms	even break [us] n.	adil muamele
326	Idioms	even break [us] n.	adil fırsat
327	Idioms	even break [us] n.	adil muamele
328	Idioms	even break [us] n.	adil fırsat
329	Idioms	even break n.	eşit şans
330	Idioms	even break n.	adil muamele
331	Idioms	even keel n.	sakinlik ve durağanlık
332	Idioms	even keel n.	denge
333	Idioms	even stephens n.	eşit şans/fırsat
334	Idioms	even stephens n.	eşit pay
335	Idioms	even stephens n.	ne eksik ne fazla
336	Idioms	even stephens n.	eşit
337	Idioms	even stevens n.	eşit şans/fırsat
338	Idioms	even stevens n.	eşit pay
339	Idioms	even stevens n.	ne eksik ne fazla
340	Idioms	even stevens n.	eşit
341	Idioms	all it even v.	eşitliği kabul etmek
342	Idioms	all it even v.	beraberliği kabul etmek
343	Idioms	all it even v.	eşitlik ilan etmek
344	Idioms	all it even v.	beraberlik ilan etmek
345	Idioms	all it even v.	ödeşmek
346	Idioms	all it even v.	berabere kalmak
347	Idioms	all it even v.	başa baş kalmak
348	Idioms	have an even chance of (doing something) v.	şansı/ihtimali yarı yarıya olmak
349	Idioms	have an even chance of (doing something) v.	şansı/ihtimali eşit olmak
350	Idioms	get even with somebody v.	birisinden intikam almak
351	Idioms	get even with somebody v.	birisiyle ödeşmek
352	Idioms	be even-steven v.	başa baş gelmek
353	Idioms	get even with somebody v.	birisi ile ödeşmek
354	Idioms	keep something on an even keel v.	bir şeyi dengede tutmak
355	Idioms	even up v.	dengelemek
356	Idioms	even out v.	dağıtmak
357	Idioms	even up v.	dengeyi sağlamak
358	Idioms	fall even further behind v.	çok geride kalmak
359	Idioms	give someone an even break v.	eşit şans vermek
360	Idioms	get an even break v.	eşit fırsata sahip olmak
361	Idioms	even up v.	eşitlik sağlamak
362	Idioms	even up v.	eşitlemek
363	Idioms	be even with v.	intikamını almak
364	Idioms	get even with v.	intikamını almak
365	Idioms	be even with v.	öcünü almak
366	Idioms	be even with v.	ödeşmek
367	Idioms	get even with v.	öcünü almak
368	Idioms	keep on an even keel v.	sakin olmak
369	Idioms	keep on an even keel v.	soğukkanlılığını yitirmemek
370	Idioms	be even with v.	yapılan kötülüğün karşılığını vermek
371	Idioms	even out v.	(dilimlere) bölmek
372	Idioms	get even with v.	yapılan kötülüğün karşılığını vermek
373	Idioms	even out v.	(zaman) yaymak
374	Idioms	be even steven v.	ödeşmek
375	Idioms	be even steven v.	eşitlenmek
376	Idioms	be even steven v.	alacağı vereceği kalmamak
377	Idioms	be even steven v.	tamamen eşit/denk olmak
378	Idioms	be even steven v.	tam olarak eşit/denk olmak
379	Idioms	be even steven v.	tam anlamıyla eşit/denk olmak
380	Idioms	be even stevens v.	ödeşmek
381	Idioms	be even stevens v.	eşitlenmek
382	Idioms	be even stevens v.	alacağı vereceği kalmamak
383	Idioms	be even stevens v.	tamamen eşit/denk olmak
384	Idioms	be even stevens v.	tam olarak eşit/denk olmak
385	Idioms	be even stevens v.	tam anlamıyla eşit/denk olmak
386	Idioms	get even with somebody v.	biriyle ödeşmek
387	Idioms	get even with somebody v.	birinden intikam almak
388	Idioms	get even with somebody v.	biriyle eşitlenmek
389	Idioms	get even with somebody v.	birinden acısını çıkartmak
390	Idioms	get even with somebody v.	biriyle hesaplaşmak
391	Idioms	get even with somebody v.	birine yaptığının karşılığını vermek
392	Idioms	get even with somebody v.	birine yaptığını ödetmek
393	Idioms	draw even v.	eşitlenmek
394	Idioms	draw even v.	eşit konuma gelmek
395	Idioms	even the score v.	ödeşmek
396	Idioms	even the score v.	karşılığını vermek
397	Idioms	even the score v.	durumu dengelemek
398	Idioms	even the score v.	durumu eşitlemek
399	Idioms	even the score v.	skoru eşitlemek/dengelemek
400	Idioms	even the score v.	(birine yaptığı bir şeyi) ödetmek
401	Idioms	get even (with someone) v.	(biriyle) ödeşmek
402	Idioms	get even (with someone) v.	(birinden) öç/intikam almak
403	Idioms	get even (with someone) v.	(birine) yaptığını ödetmek
404	Idioms	give (one) an even break v.	(birine) eşit şans vermek
405	Idioms	give (one) an even break v.	(birine) adil muamele göstermek
406	Idioms	have an even chance v.	yüzde elli şansı olmak
407	Idioms	have an even chance v.	şansı/ihtimali yarı yarıya olmak
408	Idioms	have an even chance v.	şansı/ihtimali eşit olmak
409	Idioms	keep an even keel v.	sakin olmak
410	Idioms	keep an even keel v.	soğukkanlılığını yitirmemek
411	Idioms	keep an even keel v.	dengede kalmak
412	Idioms	even-steven adj.	ödeşmiş
413	Idioms	even-steven adj.	birbirine borcu olmayan
414	Idioms	even-steven adj.	eşit
415	Idioms	even-steven adj.	adil
416	Idioms	even keel adj.	sakin ve durağan
417	Idioms	even keel adj.	dengeli
418	Idioms	on an even keel adv.	sabit
419	Idioms	even-steven adv.	adil bir şekilde
420	Idioms	even-steven adv.	eşit olarak
421	Idioms	honours are even expr.	ikisi de başa baş
422	Idioms	honours are even expr.	üstünlük yok
423	Idioms	honours are even expr.	üstünlük sağlanmadı
424	Idioms	honours are even expr.	iki taraf arasında eşitlik var
425	Idioms	even so expr.	buna rağmen
426	Idioms	even stevens expr.	berabere
427	Idioms	even steven expr.	berabere
428	Idioms	on an even keel expr.	dengeli
429	Idioms	even the best steed sometimes stumbles expr.	düşmez kalkmaz bir allah.
430	Idioms	on an even keel expr.	her şey yolunda
431	Idioms	even the best steed sometimes stumbles expr.	hatasız kul olmaz
432	Idioms	even stevens expr.	eşit
433	Idioms	don't even go there expr.	hiç sorma
434	Idioms	even steven expr.	eşit
435	Idioms	on an even keel expr.	her şey normal
436	Idioms	even so expr.	öyle olmasına karşın
437	Idioms	on an even keel expr.	monoton
438	Idioms	on an even keel expr.	sabit
439	Idioms	on an even keel expr.	tekdüze
440	Idioms	on an even keel expr.	(bir sorunun ardından) dingin
441	Idioms	on an even keel expr.	yatay
442	Idioms	on an even keel expr.	(bir sorunun ardından) durgun
443	Idioms	honours are even expr.	sonuç/durum berabere
444	Idioms	honours are even expr.	eşitlik var
445	Idioms	honours are even expr.	eşitlikle tamamlandı
446	Idioms	without (even) batting an eyelash expr.	gözünü (bile) kırpmadan
447	Idioms	without (even) batting an eyelash expr.	duraksamadan
448	Idioms	without (even) batting an eyelash expr.	tereddütsüz
449	Idioms	without (even) batting an eyelash expr.	tereddüt (bile) etmeden
450	Idioms	without (even) batting an eyelash expr.	hiçbir duygusal tepki/belirti göstermeden
451	Idioms	even a fish wouldn't get caught if he kept his mouth shut expr.	çeneni tutarsan başın belaya girmez
452	Idioms	even a fish wouldn't get caught if he kept his mouth shut expr.	ağzını açmayanın başı derde girmez
453	Idioms	even homer (sometimes) nods expr.	hatasız kul olmaz
454	Idioms	even homer (sometimes) nods expr.	herkes hata yapabilir
455	Idioms	even homer (sometimes) nods expr.	kimse mükemmel değildir
456	Idioms	even homer (sometimes) nods expr.	en dikkatli/iyi insan bile (bazen) hata yapar
457	Idioms	even jove (sometimes) nods expr.	hatasız kul olmaz
458	Idioms	even jove (sometimes) nods expr.	herkes hata yapabilir
459	Idioms	even jove (sometimes) nods expr.	kimse mükemmel değildir
460	Idioms	even jove (sometimes) nods expr.	en dikkatli/iyi insan bile (bazen) hata yapar
461	Idioms	not (even) go there expr.	o konuya hiç girme/girmeyelim (bile)
462	Idioms	not (even) go there expr.	o konuya girme/girmeyelim (bile)
463	Idioms	not (even) go there expr.	hiç sorma
464	Idioms	not (even) go there expr.	hiç girme/girmeyelim (bile) o konuya
465	Idioms	not (even) go there expr.	oralara hiç girme/girmeyelim (bile)
466	Idioms	not (even) go there expr.	orasını hiç sorma/kurcalama
467	Idioms	without (even) batting an eye expr.	duraksamadan
468	Idioms	without (even) batting an eye expr.	gözünü (bile) kırpmadan
469	Idioms	without (even) batting an eye expr.	tereddüt etmeden
470	Idioms	without (even) blinking an eye expr.	duraksamadan
471	Idioms	without (even) blinking an eye expr.	gözünü (bile) kırpmadan
472	Idioms	without (even) blinking an eye expr.	tereddüt etmeden
Speaking
473	Speaking	even off-duty n.	görev dışında olsa dahi
474	Speaking	don't even start interj.	hiç başlama
475	Speaking	I don't even know your name expr.	adını bile bilmiyorum
476	Speaking	I don't even think about it anymore expr.	artık bunu düşünmüyorum bile
477	Speaking	I can't even think anymore expr.	artık düşünemiyorum bile
478	Speaking	do you even hear yourself? expr.	ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?
479	Speaking	even if he works miracles expr.	ağzıyla kuş tutsa
480	Speaking	don't even think about it! expr.	aklından bile geçirme!
481	Speaking	don't even think about (doing it) expr.	aklının ucundan bile geçirme
482	Speaking	you don't even know what love means expr.	aşkın ne demek olduğunu bilmiyorsun bile
483	Speaking	you didn't even ask me expr.	bana sormadın bile
484	Speaking	don't even ask it expr.	bunu sorma bile
485	Speaking	that makes us even expr.	bu şekilde ödeşmiş oluyoruz
486	Speaking	I don't even have a cat expr.	bir kedim bile yok
487	Speaking	they don't even know who i am expr.	benim kim olduğumu bile bilmiyorlar
488	Speaking	before today nobody even knew he existed expr.	bugüne kadar kimse varlığını bile bilmiyordu
489	Speaking	even if it kills me expr.	bu benim sonum olsa bile
490	Speaking	even me expr.	ben bile
491	Speaking	how is that even possible? expr.	bu nasıl olabilir?
492	Speaking	I wasn't even going to come here expr.	buraya bile gelmeyecektim
493	Speaking	you won't even think about this place anymore expr.	bu yeri düşünmeyeceksin bile
494	Speaking	even if that happens expr.	bu olsa dahi
495	Speaking	even us expr.	biz bile
496	Speaking	do you even doubt it? expr.	bundan bir kuşkun mu var?
497	Speaking	don't even worry expr.	bunu kafana taktığına değmez
498	Speaking	even if that happens expr.	bu olsa bile
499	Speaking	do you even doubt it? expr.	bundan bir şüphen mi var?
500	Speaking	they didn't even say goodbye expr.	bir hoşça kal bile demediler