|
- They blatantly contradict the Eritrean authorities' proclaimed desire to undertake democratic reforms.
- Eritreli yetkililerin ilan ettiği demokratik reformlar yapma arzusuyla açıkça çelişiyorlar.
- Some of these requirements also blatantly contradict the Treaty, which provides for unanimity in fiscal matters.
- Bu şartlardan bazıları, mali konularda oybirliğini öngören Antlaşma ile de açıkça çelişmektedir.
- This position does not contradict the perception that the stock is in danger of collapse.
- Bu tutum, rezervin çökme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu algısıyla çelişmemektedir.
- At the moment, the two clauses contradict each other, which is why we are proposing that they be removed.
- Şu anda iki madde birbiriyle çelişmektedir, bu nedenle kaldırılmalarını öneriyoruz.
- Second, I would like to contradict both of the previous speakers.
- İkinci olarak, benden önceki konuşmacıların her ikisiyle de çelişmek istiyorum.
- This intention, however laudable, is, unfortunately, contradicted in the text of the report itself.
- Her ne kadar övgüye değer olsa da, bu niyet ne yazık ki raporun kendi metniyle çelişmektedir.
- I hope that the Prime Minister will contradict me later on.
- Umarım Başbakan daha sonra benimle çelişir.
- Mr Trentin's speech almost entirely contradicted the contents of his report.
- Sayın Trentin'in konuşması, raporunun içeriğiyle neredeyse tamamen çelişmektedir.
- They blatantly contradict the Eritrean authorities' proclaimed desire to undertake democratic reforms.
- Eritreli yetkililerin ilan ettiği demokratik reformlar yapma arzusuyla açıkça çelişmektedirler.
- It would also contradict the principle of flexibility for Member States to set the necessary control measures.
- Ayrıca Üye Devletlerin gerekli kontrol tedbirlerini belirlemesi esneklik ilkesiyle de çelişecektir.
- Second, I would like to contradict both of the previous speakers.
- İkinci olarak, önceki konuşmacıların her ikisiyle de çelişmek istiyorum.
- We therefore consider it necessary that the directive does not contradict this principle.
- Bu nedenle direktifin bu ilkeyle çelişmemesinin gerekli olduğunu düşünüyoruz.
- Second, I would like to contradict both of the previous speakers.
- İkinci olarak benden önceki konuşmacıların her ikisiyle de çelişmek istiyorum.
- It would also contradict the principle of flexibility for Member States to set the necessary control measures.
- Ayrıca Üye Devletlerin gerekli kontrol tedbirlerini belirlemelerine yönelik esneklik ilkesiyle de çelişecektir.
- If I have understood correctly, Amendment No 11 and Amendment No 13 exactly contradict each other.
- Eğer doğru anladıysam, Değişiklik No 11 ve Değişiklik No 13 birbiriyle tam olarak çelişiyor.
- Worse still, our actions contradict what we say.
- Daha da kötüsü, eylemlerimiz söylediklerimizle çelişir.
- However, that freedom is limited and some would say contradicted by other specific laws.
- Ancak bu özgürlük sınırlıdır ve bazılarına göre diğer özel yasalarla çelişmektedir.
- This position does not contradict the perception that the stock is in danger of collapse.
- Bu tutum, hissenin çökme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu algısıyla çelişmemektedir.
- I hope that the Prime Minister will contradict me later on.
- Umarım Sayın Başbakan daha sonra benimle çelişir.
- These four methods often contradict one another.
- Bu dört yöntem genellikle birbiriyle çelişir.
- His actions always contradicted his word.
- Onun eylemleri hep sözleriyle çelişiyordu.
- Tom contradicted himself.
- Tom kendisiyle çelişti.
- You're really contradicting yourself.
- Gerçekten kendinle çelişiyorsun.
- Tom contradicted himself.
- Tom kendiyle çelişti.
- You're contradicting yourself.
- Sen kendinle çelişiyorsun.
- He contradicts himself constantly.
- O sürekli kendisiyle çelişiyor.
- No one dares to contradict his employer for fear of being fired.
- Kovulma korkusundan kimse işvereni ile çelişmeye cüret edemez.
- The minister contradicted his own statement.
- Bakan, kendi açıklamasıyla çelişti.
- Tom doesn't like to be contradicted.
- Tom onunla çelişilmesinden hoşlanmaz.
- Tom constantly contradicts himself.
- Tom sık sık kendisiyle çelişir.
- She contradicts herself all the time.
- O her zaman kendisi ile çelişir.
- They all contradict each other.
- Hepsi birbiriyle çelişmektedir.
- She contradicts herself constantly.
- O sık sık kendisiyle çelişiyor.
- Tom is always contradicting himself.
- Tom daima kendisi ile çelişiyor.
- Tom would never contradict me.
- Tom asla benimle çelişmezdi.
- Tom is always contradicting himself.
- Tom her zaman kendiyle çelişir.
- They contradict each other.
- Birbirleriyle çelişiyorlar.
- I hate to contradict you.
- Seninle çelişmekten nefret ediyorum.
- They contradict themselves all the time.
- Onlar her zaman kendileri ile çelişirler.
- No matter how rational your words may sound, someone will always contradict you.
- Sözleriniz ne kadar mantıklı olursa olsun, birileri her zaman sizinle çelişecektir.
- Your statements contradict each other.
- İfadelerin birbiriyle çelişiyor.
- She contradicts herself all the time.
- O her zaman kendiyle çelişir.
- You contradict yourself constantly.
- Sürekli kendinle çelişiyorsun.
- Tom and Mary contradict each other all the time.
- Tom ve Mary sürekli birbirleriyle çelişiyorlardı.
- Don't contradict your teacher.
- Öğretmeninizle çelişmeyin.
- Tom is contradicting himself.
- Tom kendisiyle çelişiyor.
- No one contradicted Tom.
- Hiç kimse Tom'la çelişmedi.
- Aren't you contradicting yourself?
- Sen kendinle çelişmiyor musun?
- Tom doesn't like to be contradicted.
- Tom kendisiyle çelişilmesinden hoşlanmaz.
- They contradict themselves constantly.
- Kendileriyle sürekli çelişiyorlar.
- Their words contradict their own feelings.
- Onların sözleri kendi duygularıyla çelişiyor.
- Your statements contradict each other.
- İfadeleriniz birbiriyle çelişiyor.
- I think you're contradicting yourself.
- Sanırım kendinizle çelişiyorsunuz.
- Tom and Mary contradict each other all the time.
- Tom ve Mary her zaman birbirleriyle çelişiyor.
- I'm sorry to contradict you.
- Seninle çeliştiğim için üzgünüm.
- Tom contradicts just about everything I say.
- Tom söylediğim hemen hemen her şeyle çelişiyor.
- She contradicts herself constantly.
- O sürekli kendisiyle çelişiyor.
- You're contradicting yourself, aren't you?
- Kendinle çelişiyorsun, değil mi?
- Why do you always contradict me?
- Neden hep benimle çelişiyorsun?
- Tom contradicts himself a lot.
- Tom kendisiyle çok çelişiyor.
- You contradict yourself constantly.
- Sen sık sık kendinle çelişiyorsun.
- Tom would never contradict me.
- Tom benimle asla çelişmez.
- I'm not contradicting them.
- Onlarla çelişmiyorum.
- Aren't you contradicting yourself?
- Kendinizle çelişmiyor musunuz?
- Allow me to contradict you.
- Bırakın sizinle çelişeyim.
- Tom contradicts himself all the time.
- Tom her zaman kendiyle çelişir.
- They all contradict each other.
- Onların hepsi birbirleriyle çelişiyorlar.
- Tom contradicts himself all the time.
- Tom sürekli kendisiyle çelişir.
- His actions always contradicted his word.
- Eylemleri her zaman sözleriyle çelişiyor.
- They contradict themselves constantly.
- Onlar sık sık kendileriyle çelişiyorlar.
- They contradict each other.
- Onlar birbirleriyle çelişiyorlar.
- No one dares to contradict her.
- Kimse onunla çelişmeye cesaret edemez.
- I think you're contradicting yourself.
- Bence kendinle çelişiyorsun.
- I'm not contradicting you.
- Ben seninle çelişmiyorum.
- They contradict themselves all the time.
- Her zaman kendileriyle çelişirler.
- It doesn't matter what I say, she always contradicts me.
- Ne söylersem söyleyeyim, hep benimle çelişiyor.
- You're contradicting yourself.
- Kendinle çelişiyorsun.
- Tom constantly contradicts himself.
- Tom sürekli kendisiyle çelişiyor.
- Tom often contradicts himself.
- Tom sık sık kendisiyle çelişir.
Show More (76)
|
|
- To be frank, I am tired of having to listen to this remark without being able in all honesty to contradict it.
- Açıkçası, bu sözleri dinlemekten ve dürüstçe karşı çıkamamaktan yoruldum.
- I have no wish to contradict that.
- Buna karşı çıkmak gibi bir niyetim yok.
- That is something we know from experience, and I hardly think that anyone here could contradict the fact.
- Bu, deneyimlerimizden bildiğimiz bir şey ve burada bulunan hiç kimsenin bu gerçeğe karşı çıkabileceğini sanmıyorum.
- Once again, I wish to contradict the previous speaker.
- Bir kez daha bir önceki konuşmacıya karşı çıkmak istiyorum.
- Accordingly, I am bound to contradict the assessment of the President-in-Office.
- Dolayısıyla, Dönem Başkanı'nın değerlendirmesine karşı çıkmak zorundayım.
- To be frank, I am tired of having to listen to this remark without being able in all honesty to contradict it.
- Dürüst olmak gerekirse, bu açıklamayı dinlemekten ve buna karşı çıkamamaktan yoruldum.
- I have no wish to contradict that.
- Buna karşı çıkmak gibi bir niyetim de yok.
- I don't like being contradicted.
- Bana karşı çıkılmasından hoşlanmam.
- No one dares to contradict him.
- Kimse ona karşı çıkmaya cüret edemiyor.
- No one contradicted Tom.
- Kimse Tom'a karşı çıkmadı.
- I don't dare to contradict him.
- Ona karşı çıkmaya cesaret edemiyorum.
- No one dares to contradict her.
- Kimse ona karşı çıkmaya cüret edemiyor.
- Tom doesn't like being contradicted.
- Tom kendisine karşı çıkılmasından hoşlanmaz.
- Tom can't stand being contradicted.
- Tom ona karşı çıkılmasına dayanamaz.
Show More (11)
|