Anglais | Turc | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | bleak adj. | kasvetli | ||
Without these kinds of new technologies, the future for young men like that is extremely bleak. Bu tür yeni teknolojiler olmadan bu gibi gençlerin geleceği son derece kasvetli. More Sentences |
||||
General | ||||
General | bleak adj. | kötü | ||
Prospects for progress are bleaker now than at any time this year. İlerleme beklentisi bu yıl her zamankinden daha kötü. More Sentences |
||||
General | bleak adj. | umutsuz | ||
Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak. Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur. More Sentences |
||||
General | bleak adj. | iç karartıcı | ||
We want more, even though the facts about our seas are bleak. Denizlerimizle ilgili gerçekler iç karartıcı olsa da biz daha fazlasını istiyoruz. More Sentences |
||||
General | bleak n. | akkefal | ||
General | bleak v. | rüzgarlı | ||
General | bleak v. | rüzgar alan | ||
General | bleak adj. | rüzgar alan | ||
General | bleak adj. | iç açıcı olmayan | ||
General | bleak adj. | sıkıcı | ||
General | bleak adj. | rüzgara maruz | ||
General | bleak adj. | sevimsiz | ||
General | bleak adj. | kara | ||
General | bleak adj. | rüzgara açık | ||
General | bleak adj. | soğuk | ||
General | bleak adj. | çıplak | ||
General | bleak adj. | rüzgardan korunmasız | ||
General | bleak adj. | açık | ||
General | bleak adj. | rüzgarlı | ||
General | bleak adj. | soğuk ve kasvetli (hava) | ||
General | bleak adj. | tatsız | ||
General | bleak adj. | nahoş | ||
General | bleak adj. | yalın ve sert | ||
Marine Biology | ||||
Marine Biology | bleak n. | inci balığı | ||
Marine Biology | bleak n. | tatlısu sardalyası | ||
Marine Biology | bleak n. | incibalığı | ||
Geography | ||||
Geography | bleak adj. | çorak | ||
Geography | bleak adj. | üzerinde bitki örtüsü olmayan | ||
Geography | bleak adj. | çıplak |
Anglais | Turc | |||
---|---|---|---|---|
Idioms | ||||
Idioms | look bleak v. | kasvetli görünmek | ||
Layla's future looked bleak. Layla'nın geleceği kasvetli görünüyordu. More Sentences |
||||
General | ||||
General | bleak [dialect] [uk] adj. | solgun | ||
General | bleak [dialect] [uk] adj. | renksiz | ||
Idioms | ||||
Idioms | look bleak v. | umutsuz görünmek | ||
Idioms | look bleak v. | iç karartıcı görünmek | ||
Idioms | look bleak v. | sevimsiz görünmek | ||
Marine Biology | ||||
Marine Biology | bleak (leuciscus alburnus) n. | küçük bir avrupa nehir balığı |