kriz - Turc Anglais Dictionnaire

kriz

Sens de "kriz" dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 33 résultat(s)

Turc Anglais
Common Usage
kriz crisis n.
This morning we talked in this House about the foot and mouth crisis of 2001.
Bu sabah bu Mecliste 2001 yılındaki şap krizi hakkında konuştuk.

More Sentences
General
kriz crisis n.
When, at the same time, a crisis like that in Afghanistan occurs, the problem becomes clear.
Aynı zamanda Afganistan'daki gibi bir kriz ortaya çıktığında sorun daha da netleşiyor.

More Sentences
kriz attack n.
Tom died in the attack.
Tom krizde öldü.

More Sentences
kriz fit n.
He stormed out of the office in a fit of rage.
Öfke krizi geçirerek ofisi hışımla terk etti.

More Sentences
kriz emergency n.
I did, however, agree to call for an emergency EU-Israel Association Council meeting to discuss the crisis.
Bununla birlikte, krizi görüşmek üzere AB-İsrail Ortaklık Konseyi'ni acil toplantıya çağırmayı kabul ettim.

More Sentences
kriz breakdown n.
If she goes on like this, she'll have a nervous breakdown.
Böyle devam ederse sinir krizi geçirecek.

More Sentences
Colloquial
kriz craving n.
Mary had some weird food cravings when she was pregnant.
Mary hamileyken tuhaf yemek krizleri geçiriyordu.

More Sentences
kriz attack n.
Anne was the victim of an overwhelming attack of stage fright.
Anne büyük bir sahne korkusu krizinin kurbanıydı.

More Sentences
Trade/Economic
kriz crisis n.
Some Member States, including Ireland, were additionally afflicted by the foot and mouth crisis.
İrlanda dahil bazı Üye Devletler, ayrıca ağız ve ayak hastalığı kriziyle de uğraşmaktadır.

More Sentences
kriz depression n.
The economy is in a slight depression.
Ekonomi hafif bir krizde.

More Sentences
Technical
kriz crisis n.
It is no good arriving when the crisis is over.
Kriz sona erdiğinde varmak iyi değildir.

More Sentences
Medical
kriz fit n.
Her stories had them all in fits of laughter.
Anlattığı hikayeler herkesi gülme krizine soktu.

More Sentences
General
kriz bout n.
kriz conjuncture n.
kriz dunkirk n.
kriz acme n.
kriz emergent [obsolete] n.
kriz brash [dialect] [uk] n.
kriz conjunct n.
kriz flap n.
Colloquial
kriz cadenza n.
kriz an attack n.
kriz case of n.
Idioms
kriz a case of (something) adj.
Trade/Economic
kriz bust n.
Medical
kriz bout n.
kriz seizure n.
kriz wingding n.
kriz -lepsy suf.
Psychology
kriz fantod n.
Pathology
kriz raptus n.
Slang
kriz screaming-meemies n.
kriz screaming-meamies n.

Sens de "kriz" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 194 résultat(s)

Turc Anglais
General
kriz yönetimi crisis management n.
I welcome active participation by the EU in crisis management, together with cooperation within the defence industry.
AB'nin kriz yönetimine aktif katılımını ve savunma sanayiinde işbirliğini memnuniyetle karşılıyorum.

More Sentences
ekonomik kriz economic crisis n.
At a time of economic crisis, it is usual to endeavour to find ways of boosting the economy.
Ekonomik krizin yaşandığı bir dönemde, ekonomiyi canlandırmanın yollarını bulmak için çaba sarf etmek olağandır.

More Sentences
ekonomik kriz slump n.
The stock market is in a prolonged slump.
Menkul kıymetler borsası sürüp giden bir ekonomik kriz içindedir.

More Sentences
Trade/Economic
ekonomik kriz depression n.
The Japanese economy is in depression.
Japon ekonomisi krizde.

More Sentences
ekonomik kriz economic crisis n.
Most of all, the Member States must be willing to counteract the looming economic crisis in Europe.
Her şeyden önce Üye Devletler, Avrupa'da yaklaşmakta olan ekonomik krize karşı koymaya istekli olmalıdır.

More Sentences
finansal kriz financial crisis n.
Less growth, less employment and more misery accompany financial crises.
Daha az büyüme, daha az istihdam ve daha fazla sefalet finansal krizlere eşlik ediyor.

More Sentences
kriz yönetimi crisis management n.
Secondly, we need to ensure that we have a proper civilian crisis management arrangement.
İkinci olarak uygun bir sivil kriz yönetimi düzenlemesine sahip olduğumuzdan emin olmalıyız.

More Sentences
kriz durumu crisis situation n.
In other words, poverty, unemployment and the serious crisis situation are not the whole story.
Başka bir deyişle, yoksulluk, işsizlik ve ciddi kriz durumu hikayenin tamamı değildir.

More Sentences
mali kriz financial crisis n.
The financial crisis is even more serious in Europe than it is in the United States.
Mali kriz Avrupa'da ABD'de olduğundan çok daha ciddi boyutlardadır.

More Sentences
küresel kriz global crisis n.
Finally, I cannot see a role for the European Central Bank in global crisis prevention.
Son olarak küresel krizin önlenmesinde Avrupa Merkez Bankası'nın bir rolü olduğunu düşünmüyorum.

More Sentences
uluslararası kriz international crisis n.
There is no Iraqi crisis, but an extremely serious international crisis deliberately created by the Bush administration.
Ortada bir Irak krizi yok, Bush yönetimi tarafından kasıtlı olarak yaratılan son derece ciddi bir uluslararası kriz var.

More Sentences
kriz sırasında during the crisis expr.
His company went under during the crisis.
Onun şirketi kriz sırasında iflas etti.

More Sentences
Law
anayasal kriz constitutional crisis n.
We could start a major constitutional crisis with the Council.
Konsey ile büyük bir anayasal kriz başlatabiliriz.

More Sentences
Politics
diplomatik kriz diplomatic crisis n.
A diplomatic crisis arose between the two nations.
İki ülke arasında bir diplomatik kriz ortaya çıktı.

More Sentences
ekonomik kriz economic crisis n.
State aid must be defined and provided by a nation at times of economic crisis.
Devlet yardımı, ekonomik kriz dönemlerinde bir ulus tarafından tanımlanmalı ve sağlanmalıdır.

More Sentences
ekonomik kriz economic crisis n.
State aid must be defined and provided by a nation at times of economic crisis.
Devlet yardımı tanımlanmalı ve ekonomik kriz dönemlerinde bir ulus tarafından sağlanmalıdır.

More Sentences
finansal kriz financial crisis n.
I do not believe that introduction of the Tobin tax could prevent financial crises.
Tobin vergisinin uygulanmasının finansal krizleri önleyebileceğine inanmıyorum.

More Sentences
finansal kriz financial crisis n.
I suppose that in the universe there is an infinite number of financial crises.
Sanırım evrende sonsuz sayıda finansal kriz var.

More Sentences
kriz yönetimi crisis management n.
Turkey has contributed significantly to crisis management operations in the Western Balkans.
Türkiye, Batı Balkanlar'daki kriz yönetim operasyonlarına önemli katkıda bulunmuştur.

More Sentences
General
ani kriz paroxysm n.
kriz çözme ekipleri crisis resolution teams n.
kriz merkezi crisis management center n.
kriz masası crisis management counter n.
kriz durumu tahliyesi crisis relocation n.
kriz yöneticisi gamesman n.
ağır ekonomik kriz severe economic crisis n.
nihai kriz terminal crisis n.
kriz çıkması outbreak of crisis n.
kriz/sorun çözümleyicisi disturbance handler n.
alo kriz hattı crisis hotline n.
en çok unutulan kriz the most forgotten crisis n.
kriz masası crisis desk n.
kriz iletişimi crisis communication n.
kentsel kriz urban crisis n.
öfke veya hastalık nedeniyle ani patlama veya kriz access n.
kriz olarak görülmeyen durum noncrisis n.
ani ve şiddetli kriz tumult n.
küçük çaplı kriz brush fire n.
küçük çaplı kriz brushfire n.
iflas, kriz gibi çöküş yaşamış kimse ruin n.
şiddetli kriz combustion n.
öngörülememiş ani kriz pinch n.
daimi kriz permacrisis n.
ani ve şiddetli kriz flaw [obsolete] n.
sürekli kriz permacrisis n.
kalıcı kriz permacrisis n.
ani kriz shock n.
kriz yaratmak cause crisis v.
kriz geçirmek have a fit of hysterics v.
ağır kriz geçirmek go through a grave crisis v.
kriz atlatmak overcome the crisis v.
kriz yaşamak experience a crisis v.
kriz yaşamak face crisis v.
kriz yaşamak be faced with a crisis v.
kriz çıkmak crisis arise v.
kriz yaşamak have crisis v.
kriz ile sonuçlanmak result in crisis v.
(kriz vb) doruk noktasına çıkmak reach its climax v.
(kriz vb) doruk noktasına çıkmak come to its climax v.
mali kriz yaşamak have a financial crisis v.
kriz geçirmek have an attack v.
kriz merkezi kurmak set up a crisis center v.
(genellikle ekonomik kriz zamanlarında) ücretsiz izin vermek furlough v.
kriz içinde crisis ridden adj.
kriz güdümlü crisis driven adj.
kriz durumunda olmayan noncrucial adj.
kriz yaratıcı decisive adj.
kriz sonrası gerçekleşen postcrisis adj.
kriz sonrası gelişen postcrisis adj.
kriz öncesi precrisis adj.
kriz öncesi dönemde gelişen precrisis adj.
kriz öncesi dönemde gerçekleşen precrisis adj.
kriz öncesi dönemde var olan precrisis adj.
kriz öncesi precritical adj.
Phrasals
vurmak (doğal afet, kriz, kaza vb) slam into something v.
Colloquial
(kriz be a (something) in the making v.
kriz geçirmek have hysterics v.
kriz döneminin bittiğini söyleyebiliriz it’s safe to say that the crisis period is over expr.
Idioms
kriz aktörü crisis actor n.
geliyorum diyen kriz/felaket a crisis in the making n.
geliyorum diyen kriz/felaket a disaster in the making n.
kriz aktörü crisis actor n.
kriz veya suç unsuru oluşturabilecek bir durumu kanıksama ve mağdur kişiye yardım etmeme durumu bystander apathy n.
kriz çözmek put out a fire v.
kriz çözmek put out the fire v.
bir atak/kriz yaratmak produce an attack v.
kriz durumuyla başa çıkamamak can't take the heat v.
kriz geçirmek spit (out) the dummy v.
Speaking
kriz çözüldü crisis averted expr.
kriz baş gösterecek crisis will loom expr.
Trade/Economic
devresel kriz cyclical depression n.
ekonomik kriz economic depression n.
ekonomik kriz nedeniyle işletme faaliyetlerinin en düşük düzeye inmesi bust n.
ekonomik kriz sonrası hareketler aftershock n.
ekonomik kriz panic n.
gelen kriz approaching crisis n.
gelen kriz the coming crisis n.
etkin bir kriz yönetimi an effective crisis management n.
global kriz global crisis n.
hala durgunluk/kriz içinde olan ekonomi still-depressed economy n.
iktisadi kriz panic n.
iktisadi kriz economic crisis n.
kriz ekibi crisis team n.
kriz ortamı crisis environment n.
kriz mağduru criss victim n.
kriz diplomasisi crisis diplomacy n.
kriz mağdurları criss victims n.
kriz karteli crisis cartel n.
kriz ekonomisi crisis economy n.
kriz içindeki durgun ekonomi depressed economy n.
kriz dönemi crisis period n.
kriz sonrası post crisis n.
kriz baskısı crisis pressure n.
kriz takımı crisis team n.
küresel mali kriz global financial crisis n.
mali kriz economic disaster n.
mali kriz economic distress n.
mali kriz financial crises n.
mali kriz fiscal crisis n.
küçük çaplı ekonomik kriz shakeout n.
mali kriz monetary hardship n.
mevcut kriz ortamı current crisis atmosphere n.
mevcut kriz ortamı current crisis environment n.
piyasanın kriz sonrasında düşüş eğiliminden kurtulamasa da az oranda bile olsa toparlanması dead-cat bounce n.
reel kriz real crisis n.
tam anlamıyla bir kriz full blown-crisis n.
tam gelişmiş kriz full blown-crisis n.
ticari kriz commercial crisis n.
yaklaşan kriz approaching crisis n.
yaklaşan kriz the coming crisis n.
küçük ölçekli şokların yayılmasından kaynaklı kriz contagion n.
aniden gelişen ekonomik kriz shock n.
savaş, kriz gibi ihtiyaç durumlarında basılan ve alternatif materyallerden üretilen (para) necessity adj.
kriz anında in a time of crisis expr.
kriz zamanında in time of crisis expr.
kriz zamanında in a time of crisis expr.
kriz zamanında during a time of crisis expr.
kriz anında in time of crisis expr.
kriz anında during a time of crisis expr.
kriz esnasında during the crisis expr.
Politics
barış zamanı veya kriz dönemlerinde bir millete diğer uluslarla yaptığı anlaşmalara dayanarak verilen sivil veya askeri yardım nation assistance n.
istikrarlı kriz stable crisis n.
kriz masası crisis desk n.
kriz sonrası dünya post-crisis world n.
kriz merkezi crisis center n.
kriz önleme planı anti-crisis plan n.
kriz öncesi düzeyler pre-crisis levels n.
küresel ekonomik kriz global economic crisis. n.
küresel kriz global financial turmoil n.
küresel kriz global crisis n.
sınır ötesi kriz yönetimi cross-border crisis management n.
(ingiltere'de) kriz acil durum komitesi cobra (cabinet office briefing room) abrev.
Medical
adrenal kriz adrenal crisis n.
akinetik kriz akinetic seizure n.
akinetik kriz akinetic crisis n.
hiperkalsemik kriz hypercalcemic crisis n.
hemolitik kriz hemolytic crisis n.
kriz hali critical condition n.
nöbet (kriz) sonrası uyku postictal sleep n.
okulerjik kriz oculogyric crisis n.
plafonnement kriz plafonnemenf s crisis n.
sarsıcı kriz traumatic crisis n.
psikotik kriz psychotic break n.
pulmoner kriz pulmonary crisis n.
travmatik kriz traumatic crisis n.
tesadüfi kriz accidental crisis n.
okülojiik kriz oculogyric crisis n.
kriz emarasi göstermeyen acritical adj.
ani kriz ile öne çıkan fitful [obsolete] adj.
Psychology
akut psikotik kriz acute psychotic break n.
normatif-kriz modelleri normative-crisis models n.
psikososyal kriz psychosocial crisis n.
rastlantısal kriz accidental crisis n.
varoluşsal kriz existential crisis n.
Pathology
ikincil kriz epicrisis n.
gut kriz sırasında kullanılan gouty adj.
Optics
glokomatosiklitik kriz glaucomatocyclitic crisis n.
okülogirik kriz oculogyric crisis n.
Social Sciences
kriz sığınma evi crisis nursery n.
sosyal kriz social crisis n.
toplumsal kriz social crisis n.
History
1930'lu yılların başında dünya genelinde yaşanan ekonomik kriz the depression n.
Military
kriz eylem planı alert order n.
kriz eylem planının planlanması üzerine direktif alert order n.
kriz zamanı kadrosu crisis establishment n.
kriz yönetim merkezi crisis management centre n.
kriz yönetim tatbikatı crisis management exercise n.
kriz müdahale harekatı crisis response operation n.
kriz yönetim örgütü crisis management organization n.
nato kriz müdahale sistemi nato crisis and response system n.
genellikle askeri bir lider olup siyasi kriz dönemlerinde diktatör olabilecek kadar halkın desteğini almış adam man on horseback n.
kriz eylem planlama sürecinde askeri müdahale geliştirme aşaması course of action development n.
kriz veya çatışma zamanında düşmana karşı belirli hedeflere yönelik olarak bilginin veya bilgi teknolojilerinin kullanımı iw n.
British Slang
kriz geçirmek spit (out) one's dummy v.