|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
büyük çaba gerektiren ama sonuçta az kar getiren iş |
hardscrabble i.
|
|
2 |
Genel |
gösterişli ama değersiz şey |
brummagem i.
|
|
3 |
Genel |
gösterişli ama değersiz şey |
gaud i.
|
|
4 |
Genel |
emekli olmuş ama onursal olarak titrini sürdüren |
emeriti i.
|
|
5 |
Genel |
kurallara uygun ama haksız kazanma |
gamesmanship i.
|
|
6 |
Genel |
şehir ve kasabalardan küçük ama kalıcı yerleşim birimi |
village i.
|
|
7 |
Genel |
mantıkla çelişen ama doğru olan söz |
paradox i.
|
|
8 |
Genel |
üniversite şehrinde yaşayan ama üniversiteyle bağlantısı olmayan |
towny i.
|
|
9 |
Genel |
üniversite şehrinde yaşayan ama üniversiteyle bağlantısı olmayan |
townie i.
|
|
10 |
Genel |
mutfak eşyası gibi markette satılan ama yiyecek olmayan her bir şey |
nonfood i.
|
|
11 |
Genel |
küçük ama değerli olan şey |
nugget i.
|
|
12 |
Genel |
modern ama yine de klişe olmuş yeni kelime |
buzzword i.
|
|
13 |
Genel |
küçük ama nihayetinde istenmeyen sonuçlar doğuracak bir durum |
camel's nose i.
|
|
14 |
Genel |
zeki ama anti-sosyal |
geek i.
|
|
15 |
Genel |
iyi niyetli ama gerçekçi olmayan sosyal reformcu |
do-gooder i.
|
|
|
16 |
Genel |
saldırgan görünen ama aslında zararsız olan (ordu) |
paper tiger i.
|
|
17 |
Genel |
acı ama gerçek |
home truth i.
|
|
18 |
Genel |
suçu olmayan ama suçun cezasını çeken kimse |
innocent victim i.
|
|
19 |
Genel |
güzel ama kafasız kız |
doll i.
|
|
20 |
Genel |
üniversite şehrinde yaşayan ama üniversiteyle bağlantısı olmayan |
townee i.
|
|
21 |
Genel |
bir zamanlar aşık olunan ama artık olunmayan birini görünce oluşan tuhaf duygu |
razbliuto [russian] i.
|
|
22 |
Genel |
zeki ama asosyal olma |
nerdiness i.
|
|
23 |
Genel |
bir süre istikrarlı sürme ama kalıcı olmama |
semipermanence i.
|
|
24 |
Genel |
üniversite şehrinde yaşayan ama üniversiteyle bağlantısı olmayan kimse |
townier i.
|
|
25 |
Genel |
deneyimli ve yetkin ama sıradan işçi |
journeyman i.
|
|
26 |
Genel |
deneyimli ve yetkin ama sıradan atlet |
journeyman i.
|
|
27 |
Genel |
deneyimli ve yetkin ama sıradan kadın işçi |
journeywoman i.
|
|
28 |
Genel |
deneyimli ve yetkin ama sıradan kadın atlet |
journeywoman i.
|
|
29 |
Genel |
herkes tarafından benimsenmiş ama resmi olmayan kural |
unwritten rule i.
|
|
30 |
Genel |
genellikle cerrahi dikişlerde kullanılan ince ama dayanıklı ip |
gutstring i.
|
|
31 |
Genel |
etkili ama basit kimse |
bludgeon i.
|
|
32 |
Genel |
etkili ama basit mantık |
bludgeon i.
|
|
33 |
Genel |
acı ama gerçek olan şeyler |
home truths i.
|
|
34 |
Genel |
tatlı ama boş sözler |
honeyed words i.
|
|
35 |
Genel |
kabuğu kırılmış ama parçalanmamış onbacaklı hayvan |
buster i.
|
|
36 |
Genel |
hareketli ama anlamsız aktivite |
busyness i.
|
|
37 |
Genel |
tumturaklı ama boş konuşma |
verboseness i.
|
|
38 |
Genel |
hoş ama boş şey |
cotton candy i.
|
|
39 |
Genel |
seksi ama tehlikeli kadın |
femme fatale i.
|
|
40 |
Genel |
zeki ama anti-sosyal insanlar |
geekdom i.
|
|
41 |
Genel |
zeki ama anti-sosyal insanlara özgü olma |
geekiness i.
|
|
42 |
Genel |
zeki ama anti-sosyal olma |
geekiness i.
|
|
43 |
Genel |
hoş ama boş konuşan kimse |
phrasemaker i.
|
|
44 |
Genel |
hoş ama boş jest |
beau geste i.
|
|
45 |
Genel |
hoş ama boş jestler |
beaux gestes i.
|
|
46 |
Genel |
kötü ama hasarsız atlatmak |
come off badly f.
|
|
47 |
Genel |
henüz gerçekleşmemiş ama ileride gerçekleşebilecek eylem |
have yet to (do something) f.
|
|
48 |
Genel |
küçük ama mükemmel |
bijou s.
|
|
49 |
Genel |
gösterişli ama değersiz |
brummagem s.
|
|
50 |
Genel |
kısa ama sağlam yapılı |
stocky s.
|
|
51 |
Genel |
bazı bankacılık hizmetlerini sunan ama resmi olarak banka olmayan |
nonbank s.
|
|
52 |
Genel |
yaşını çoktan geçmiş ama hala gençler gibi giyinip onlar gibi takılan kimse |
adultescent s.
|
|
53 |
Genel |
az ama öz |
concise s.
|
|
54 |
Genel |
az ama öz |
compendious s.
|
|
55 |
Genel |
az ama öz |
succinct s.
|
|
|
56 |
Genel |
zorlu ama ulaşılabilir |
challenging yet attainable s.
|
|
57 |
Genel |
heyecan veren ama hoş olmayan (duygu) |
soul-stirring s.
|
|
58 |
Genel |
yumuşak ama aynı zamanda sakız kıvamında olan |
fudgy s.
|
|
59 |
Genel |
vasat ama iş görür |
tousy [scottish] s.
|
|
60 |
Genel |
az ama güçlü (nabız) |
wiry s.
|
|
61 |
Genel |
kısa ama sağlam vücutlu |
blocky s.
|
|
62 |
Genel |
yetkin ama isteksiz |
businesslike s.
|
|
63 |
Genel |
verimli ama gayri kişisel |
businesslike s.
|
|
64 |
Genel |
hoş ama boş |
glittering s.
|
|
65 |
Genel |
güzel ama aldatıcı bir görünüşü olan |
gilded s.
|
|
66 |
Genel |
güzel ama aldatıcı bir görünüş sergileyen |
gilded s.
|
|
67 |
Genel |
görünen ama gerçek olmayan |
ghost s.
|
|
68 |
Genel |
gösterişsiz ama rahat olan |
old-shoe s.
|
|
69 |
Genel |
hoş ama boş olan |
dollish s.
|
|
70 |
Genel |
güzel ama aptal olan |
dollish s.
|
|
71 |
Genel |
zeki ama anti-sosyal insanlara benzeyen |
geeky s.
|
|
72 |
Genel |
zeki ama anti-sosyal insanlara özgü |
geeky s.
|
|
73 |
Genel |
okuyabilen ama yazamayan |
semiliterate s.
|
|
74 |
Genel |
az ama öz |
short s.
|
|
75 |
Genel |
hoş ama boş olan |
pretty s.
|
|
76 |
Genel |
yapmacık ama güzel konuşan |
smooth-talking s.
|
|
77 |
Genel |
garip belki ama |
strangely enough zf.
|
|
78 |
Genel |
ama yine de |
nevertheless zf.
|
|
79 |
Genel |
ama sonra |
but then zf.
|
|
80 |
Genel |
övünmek gibi olmasın ama |
without wishing to boast zf.
|
|
81 |
Genel |
ama neden? |
but why? zf.
|
|
82 |
Genel |
övünmek gibi olmasın ama |
even though I say it myself zf.
|
|
83 |
Genel |
övünmek gibi olmasın ama |
though I say so myself zf.
|
|
84 |
Genel |
ama özellikle |
more particularly zf.
|
|
85 |
Genel |
sonuncu ama son derece önemli olarak |
last but not least zf.
|
|
86 |
Genel |
…değil ama |
not that zf.
|
|
87 |
Genel |
yavaşça ama istikrarlı bir şekilde |
slowly but surely zf.
|
|
88 |
Genel |
ama yine de |
regardless zf.
|
|
89 |
Genel |
kusura bakmayın ama |
pace ed.
|
|
90 |
Genel |
değil ama |
such zm.
|
|
91 |
Genel |
ama öyle ama böyle |
one way or another bağ.
|
|
92 |
Genel |
...değil ama... |
not but bağ.
|
|
93 |
Genel |
ama yine de |
but yet bağ.
|
|
94 |
Genel |
kusura bakmayın ama |
sir-reverence ünl.
|
|
95 |
Genel |
öyle ama |
well ünl.
|
|
96 |
Genel |
sonuncusu ama önem sıralamasında sonuncu değil |
the last but not the least expr.
|
|
Phrasals |
|
97 |
Öbek Fiiller |
(bir konu üzerinde) güçlükle ama sebatla çalışmaya devam etmek |
slug away (at something) f.
|
|
Phrases |
|
98 |
İfadeler |
övünmek gibi olmasın ama |
with all due modesty zf.
|
|
99 |
İfadeler |
yapmak istiyorum ama hep sözde kalıyor |
the spirit is willing, but the body is weak expr.
|
|
100 |
İfadeler |
yapmak istiyorum ama hep sözde kalıyor |
the spirit is willing, but one's body is weak expr.
|
|
101 |
İfadeler |
müzakereye açık ol ama gardını düşürme |
walk softly and carry a big stick expr.
|
|
102 |
İfadeler |
bu kadarı da fazla ama |
that took the biscuit expr.
|
|
103 |
İfadeler |
iyi hoş ama yeter artık |
toujours perdrix [french] expr.
|
|
104 |
İfadeler |
yetti ama artık |
leave it be expr.
|
|
105 |
İfadeler |
ayıp oluyor ama |
there ought to be a law! (tobal) expr.
|
|
106 |
İfadeler |
nedenini anlamadım ama |
for (a/some) reason(s) best known to (oneself) expr.
|
|
107 |
İfadeler |
nedenini anlamadım ama |
for reasons best known to himself (or herself) expr.
|
|
108 |
İfadeler |
iyi güzel ama |
all very fine expr.
|
|
109 |
İfadeler |
ama yine de |
but hey expr.
|
|
110 |
İfadeler |
ama olsun |
but hey expr.
|
|
111 |
İfadeler |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
|
112 |
İfadeler |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
|
113 |
İfadeler |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
a is one thing, b is (quite) another expr.
|
|
114 |
İfadeler |
ama yine de |
yet still expr.
|
|
115 |
İfadeler |
ama ne yazık ki |
but sadly expr.
|
|
116 |
İfadeler |
az ama öz |
short but to the point expr.
|
|
117 |
İfadeler |
az ama öz |
concise yet complete expr.
|
|
118 |
İfadeler |
ama aslında |
but in fact expr.
|
|
119 |
İfadeler |
ama -den önce değil |
but not before expr.
|
|
120 |
İfadeler |
ama öyle ama böyle |
one way or the other expr.
|
|
121 |
İfadeler |
ama öyle ama böyle |
either this or that way expr.
|
|
122 |
İfadeler |
ama öyle ama böyle |
one way or another expr.
|
|
123 |
İfadeler |
benim için küçük ama insanlık için büyük bir adım |
one small step for a man one giant leap for mankind expr.
|
|
124 |
İfadeler |
benim için küçük ama insanlık için büyük bir adım |
that's one small step for man one giant leap for mankind expr.
|
|
125 |
İfadeler |
bana arkadaş de ama beni yakın tut |
call me friend but keep me closer expr.
|
|
126 |
İfadeler |
haddimi aşmak istemiyorum ama |
if I may be so bold expr.
|
|
127 |
İfadeler |
evet ama yetmez |
yes, but not enough expr.
|
|
128 |
İfadeler |
haddimi aşmak istemem ama |
if I may be so bold expr.
|
|
129 |
İfadeler |
iyi hoş ama |
well and good expr.
|
|
130 |
İfadeler |
işine yarar mı bilmiyorum ama |
for what it is worth expr.
|
|
131 |
İfadeler |
iyi ama |
all very well but expr.
|
|
132 |
İfadeler |
kusuruma bakma ama gitmeliyim |
I must love you and leave you expr.
|
|
133 |
İfadeler |
kusura bakma ama |
with all due respect expr.
|
|
134 |
İfadeler |
ne zamanlama ama? |
how's that for timing? expr.
|
|
135 |
İfadeler |
kazanmak her şey değildir ama kazanmayı istemek her şeydir |
winning isn't everything, but wanting to win is expr.
|
|
136 |
İfadeler |
önemli değil ama ... |
not that it matters but ... expr.
|
|
137 |
İfadeler |
olabilir ama şart değil |
possible but not necessarily expr.
|
|
138 |
İfadeler |
kusura bakmayın ama |
with all due respect expr.
|
|
139 |
İfadeler |
saygısızlık etmek istemem ama |
with all due respect expr.
|
|
140 |
İfadeler |
sonuncu ama diğerleriyle eşit öneme sahip olarak |
last but not least expr.
|
|
141 |
İfadeler |
pek bir şey fark ettirmez ama |
not that it matters but expr.
|
|
142 |
İfadeler |
yetmez ama evet |
not enough but yes expr.
|
|
143 |
İfadeler |
yanlış bir şey yok ama doğru bir şey de yok |
nothing's wrong but nothing's true expr.
|
|
144 |
İfadeler |
yetmez ama evet |
yes, but not enough expr.
|
|
145 |
İfadeler |
amerikalı aktörlerin "doktor değilim ama tv'de doktoru canlandırıyorum" sözünden ortaya çıkmış alaycı bir ifade |
and I don't play one on tv expr.
|
|
146 |
İfadeler |
yazıldı ama kontrol edilmedi |
dictated but not read expr.
|
|
147 |
İfadeler |
yazıldı ama son okuması yapılmadı |
dictated but not read expr.
|
|
148 |
İfadeler |
ama yine de |
but even so expr.
|
|
149 |
İfadeler |
ayrı ama eşit |
separate but equal expr.
|
|
Proverb |
|
150 |
Atasözü |
başkalarını eleştirir ama kendisinin eleştirilmesinden hoşlanmaz |
he can dish it but he can't take it expr.
|
|
151 |
Atasözü |
iyi günde herkes yanında olur, ama kötü günde yanında kimse kalmaz |
laugh and the world laughs with you, weep and you weep alone
|
|
152 |
Atasözü |
ateş iyi bir köle ama kötü bir efendidir |
fire is a good servant but a bad master
|
|
153 |
Atasözü |
mart soğuk başlar ama sıcak biter |
march comes in like a lion and goes out like a lamb
|
|
154 |
Atasözü |
istek var ama derman yok |
the spirit is willing but the flesh is weak
|
|
155 |
Atasözü |
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın |
you can lead a horse to water, but you can't make it drink
|
|
156 |
Atasözü |
allahın değirmeni yavaş döner ama ince öğütür |
mills of god grind slowly, yet they grind exceeding small
|
|
157 |
Atasözü |
en iyiyi umut et ama en kötüsü için de hazırlıklı ol |
hope for the best and prepare for the worst
|
|
158 |
Atasözü |
en iyiyi umut et ama en kötüsü için de hazırlıklı ol |
hope for the best but expect the worst
|
|
159 |
Atasözü |
az olsun dert değil ama çabuk olsun |
he gives twice who gives quickly
|
|
160 |
Atasözü |
ümit iyi bir kahvaltıdır ama iyi bir akşam yemeği değildir |
hope is a good breakfast but a bad supper
|
|
161 |
Atasözü |
(parayı verdin ama) artık ne çıkarsa bahtına |
you pays your money and you takes your chances
|
|
162 |
Atasözü |
(parayı verdin ama) artık ne çıkarsa bahtına |
you pays your money and you takes your chance
|
|
163 |
Atasözü |
kendi burada ama aklı başka yerde |
the lights are on but nobody's/no-one's home
|
|
164 |
Atasözü |
yavaş ama istikrarlı olan yarışı kazanır |
slow and steady wins the race
|
|
165 |
Atasözü |
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın |
you can take a horse to water but you can't make him drink
|
|
166 |
Atasözü |
herkes eşittir ama bazıları daha eşittir |
some are more equal than others
|
|
167 |
Atasözü |
istek var ama derman yok |
the spirit is willing, but the body is weak
|
|
168 |
Atasözü |
istek var ama derman yok |
the spirit is willing, but one's body is weak
|
|
169 |
Atasözü |
bir işe umutla başlamak iyidir ama çalışmayıp/çaba göstermeyip umut ettiklerini gerçekleştirmezsen bir işe yaramaz |
hope is a good breakfast but a bad supper
|
|
170 |
Atasözü |
para için evlenme ama paralıyla evlen |
never marry for money, but marry where money is
|
|
171 |
Atasözü |
parası var diye evlenme ama olsa iyi olur |
never marry for money, but marry where money is
|
|
172 |
Atasözü |
yarın bir muammadır ama bugün bir armağan |
one today is worth two tomorrows
|
|
173 |
Atasözü |
bir kızı ülkesinin dışına çıkarabilirsin ama kızın içinden ülkesini çıkaramazsın |
you can take the girl out of the country, but you can't take the country out of a girl
|
|
174 |
Atasözü |
işini yap ama kendine de dikkat et |
one hand for (oneself) and one (hand) for the ship
|
|
175 |
Atasözü |
işini yap ama kendini de helak etme |
one hand for (oneself) and one (hand) for the ship
|
|
176 |
Atasözü |
işini yap ama kendine de dikkat et |
one hand for oneself and one for the ship
|
|
177 |
Atasözü |
işini yap ama kendini de helak etme |
one hand for oneself and one for the ship
|
|
178 |
Atasözü |
elinden her iş gelen ama hiç birinde uzman olamayan kimse |
a jack of all trades is a master of none
|
|
179 |
Atasözü |
mart soğuk başlar ama sıcak biter |
in like a lion, out like a lamb
|
|
180 |
Atasözü |
iyi günde herkes yanında olur(, ama kötü günde yanında kimse kalmaz) |
laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone)
|
|
181 |
Atasözü |
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın |
you can lead a horse to water but you can't make him drink
|
|
Colloquial |
|
182 |
Konuşma Dili |
(golf, beyzbol) hızlı ama alçak top |
worm burner i.
|
|
183 |
Konuşma Dili |
ama olsun |
but anyway i.
|
|
184 |
Konuşma Dili |
başta umut veren ama sonra hayal kırıklığı yaratan bir şey/durum |
a false dawn i.
|
|
185 |
Konuşma Dili |
güzel ama boş şeyler |
sweet nothings i.
|
|
186 |
Konuşma Dili |
heyecanlı ama zevksiz şey |
cheap thrill i.
|
|
187 |
Konuşma Dili |
özünde iyi ama kaba kimse |
a rough diamond i.
|
|
188 |
Konuşma Dili |
yakından akraba olunmayan ama tanınan/iyi bilinen aile ferdi |
kissing cousin i.
|
|
189 |
Konuşma Dili |
yakından akraba olunmayan ama tanınan/iyi bilinen aile ferdi |
kissing cousins i.
|
|
190 |
Konuşma Dili |
yakından akraba olunmayan ama tanınan/iyi bilinen aile ferdi |
kissing kin i.
|
|
191 |
Konuşma Dili |
yakışıklı ama boş adam |
face man i.
|
|
192 |
Konuşma Dili |
güzel görünüşlü ama karaktersiz kişi |
face man i.
|
|
193 |
Konuşma Dili |
çekici/cazip gelen ama elle tutulur bir değeri olmayan şey |
junk food i.
|
|
194 |
Konuşma Dili |
çekici/cazip gelen ama bir faydası olmayan şey |
junk food i.
|
|
195 |
Konuşma Dili |
cazip ama içi boş/gereksiz şey |
junk food i.
|
|
196 |
Konuşma Dili |
zeki ama popüler olmayan kimse |
poindexter i.
|
|
197 |
Konuşma Dili |
sportif arazi aracına benzeyen, ama bir hatchback veya station wagon gibi hareket kabiliyetine sahip olan melez bir otomobil türü |
crossover i.
|
|
198 |
Konuşma Dili |
başta umut veren ama sonra hayal kırıklığı yaratan bir şey/durum |
false dawn i.
|
|
199 |
Konuşma Dili |
halka açık forumlarda samimiymiş gibi görünüp bir ürünü destekleyerek ve tanıtarak ürün hakkında ses getirmeye çalışan, ama aslında hizmetleri karşılığında para alan gizli reklamcı |
shill i.
|
|
200 |
Konuşma Dili |
görünürde mantıklı ama normalde saçma bir düşünceyi savunmak |
chop logic f.
|
|
201 |
Konuşma Dili |
birbirinden faklı gibi görünen ama bağlantılı iki şey olmak |
be opposite sides of the same coin f.
|
|
202 |
Konuşma Dili |
zararlı ama çok güzel/dayanılmaz/lezzetli |
naughty but nice s.
|
|
203 |
Konuşma Dili |
acayip ama hoş |
far out s.
|
|
204 |
Konuşma Dili |
acayip ama hoş |
funky s.
|
|
205 |
Konuşma Dili |
acayip ama hoş |
phunky s.
|
|
206 |
Konuşma Dili |
tuhaf ama sanatsal |
weird and wonderful s.
|
|
207 |
Konuşma Dili |
garip ama çekici |
weird and wonderful s.
|
|
208 |
Konuşma Dili |
akıllıca/güzel ama tuhaf |
weird and wonderful s.
|
|
209 |
Konuşma Dili |
kaba saba ama iş görür |
bush [australia/new zealand] s.
|
|
210 |
Konuşma Dili |
güzel ama anlamsız |
pretty-pretty s.
|
|
211 |
Konuşma Dili |
hadi ama |
oh come on ünl.
|
|
212 |
Konuşma Dili |
hadi ama |
please come on ünl.
|
|
213 |
Konuşma Dili |
hadi ama |
come on ünl.
|
|
214 |
Konuşma Dili |
ama o başlattı |
(someone) started it expr.
|
|
215 |
Konuşma Dili |
ne eğleniyoruz ama! |
are we having fun yet? expr.
|
|
216 |
Konuşma Dili |
hem bak/hem de/hadi ama (bir şey de) var |
can't be bad expr.
|
|
217 |
Konuşma Dili |
bu kadarı da fazla ama artık! |
how (something) can you be? expr.
|
|
218 |
Konuşma Dili |
ne sürpriz/olay ama |
beat all expr.
|
|
219 |
Konuşma Dili |
ne sürpriz/olay ama |
beat banaghan [obsolete] expr.
|
|
220 |
Konuşma Dili |
ama tabii bu benim görüşüm |
but that's just me expr.
|
|
221 |
Konuşma Dili |
saymadım ama |
but who's counting expr.
|
|
222 |
Konuşma Dili |
tam saymadım ama |
but who's counting expr.
|
|
223 |
Konuşma Dili |
sayılmaz/lafı olmaz tabii ama |
but who's counting expr.
|
|
224 |
Konuşma Dili |
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir |
I could tell you, but then I'd have to kill you expr.
|
|
225 |
Konuşma Dili |
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerek |
I could tell you, but then I'd have to kill you expr.
|
|
226 |
Konuşma Dili |
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerek |
I could tell you but then I’d have to kill you expr.
|
|
227 |
Konuşma Dili |
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir |
I could tell you but then I’d have to kill you expr.
|
|
228 |
Konuşma Dili |
hadi/haydi ama |
come on expr.
|
|
229 |
Konuşma Dili |
ama yine de |
but still expr.
|
|
230 |
Konuşma Dili |
ama neden ben? |
but why me? expr.
|
|
231 |
Konuşma Dili |
alınma ama |
well no offense expr.
|
|
232 |
Konuşma Dili |
ama artık bir önemi kalmadı |
but it doesn't matter at all expr.
|
|
233 |
Konuşma Dili |
ama artık bitti |
but it's over expr.
|
|
234 |
Konuşma Dili |
ama eğer |
but if expr.
|
|
235 |
Konuşma Dili |
ama ne için? |
but for what? expr.
|
|
236 |
Konuşma Dili |
ama ne için? |
but what for? expr.
|
|
237 |
Konuşma Dili |
ama önce sen |
but you first expr.
|
|
238 |
Konuşma Dili |
ama öyle ama böyle |
anyhow expr.
|
|
239 |
Konuşma Dili |
ama öyle ama böyle |
in any case expr.
|
|
240 |
Konuşma Dili |
ama öyle ama böyle |
somehow expr.
|
|
241 |
Konuşma Dili |
denedi ama başarısız oldu |
tried but failed expr.
|
|
242 |
Konuşma Dili |
geç olsun ama güç olmasın |
better late than never expr.
|
|
243 |
Konuşma Dili |
haydi ama! |
just come on! expr.
|
|
244 |
Konuşma Dili |
eski ama değerli |
old but gold expr.
|
|
245 |
Konuşma Dili |
en son konuştuğumuzda öyle demiyordun ama |
but you did not say so the last time we talked expr.
|
|
246 |
Konuşma Dili |
işine yarar mı bilmiyorum ama |
for what it's worth expr.
|
|
247 |
Konuşma Dili |
kaba ama iş görür |
(a little/bit) rough around the edges expr.
|
|
248 |
Konuşma Dili |
ne israf ama |
such a waste expr.
|
|
249 |
Konuşma Dili |
öldü/gitti/aramızdan ayrıldı ama unutulmadı |
gone but not forgotten expr.
|
|
250 |
Konuşma Dili |
kolay değildi (ama geçti) |
It hasn't been easy expr.
|
|
251 |
Konuşma Dili |
kendine çok ama çok iyi bak |
take very good care of yourself expr.
|
|
252 |
Konuşma Dili |
kusura bakma ama gitmeliyim |
sorry I must go expr.
|
|
253 |
Konuşma Dili |
kusura bakma ama |
sad to say expr.
|
|
254 |
Konuşma Dili |
söylemek istemezdim ama |
sad to say expr.
|
|
255 |
Konuşma Dili |
tamam ama neden? |
okay but why? expr.
|
|
256 |
Konuşma Dili |
tamam ama |
okay but expr.
|
|
257 |
Konuşma Dili |
tamam ama |
ok but expr.
|
|
258 |
Konuşma Dili |
tuhaf ama sormayı unuttum |
strangely I forgot to ask expr.
|
|
259 |
Konuşma Dili |
vasat ama işe yarar |
(a little/bit) rough around the edges expr.
|
|
260 |
Konuşma Dili |
nasıl espri ama? |
see what I did there? expr.
|
|
261 |
Konuşma Dili |
seni ilgilendirir mi bilmem ama |
fwiw (for what it's worth) expr.
|
|
262 |
Konuşma Dili |
işine yarar mı bilmem ama |
fwiw (for what it's worth) expr.
|
|
263 |
Konuşma Dili |
bir faydası var mı bilmem ama |
fwiw (for what it's worth) expr.
|
|
264 |
Konuşma Dili |
bir şey fark ettirir mi bilmem ama |
fwiw (for what it's worth) expr.
|
|
265 |
Konuşma Dili |
bir anlam ifade eder mi bilmem ama |
fwiw (for what it's worth) expr.
|
|
266 |
Konuşma Dili |
bir şey ifade eder mi bilmem ama |
fwiw (for what it's worth) expr.
|
|
267 |
Konuşma Dili |
(alay yollu) ne eğlenceli ama değil mi? |
awhfy (are we having fun yet?) expr.
|
|
268 |
Konuşma Dili |
(alay yollu) ne eğleniyoruz ama değil mi? |
awhfy (are we having fun yet?) expr.
|
|
269 |
Konuşma Dili |
(alay yollu) ne eğlenceli ama değil mi? |
are we having fun yet? expr.
|
|
270 |
Konuşma Dili |
(alay yollu) ne eğleniyoruz ama değil mi? |
are we having fun yet? expr.
|
|
271 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
(something) is one thing, (something else) is (quite) another expr.
|
|
272 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
|
273 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
a is one thing, b is (quite) another expr.
|
|
274 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
|
275 |
Konuşma Dili |
ama sonra (öğrendim ki) |
only to (do something) expr.
|
|
276 |
Konuşma Dili |
ne günler ama |
what a time to be alive expr.
|
|
277 |
Konuşma Dili |
tam emin değilim ama beni not al |
pencil me in expr.
|
|
278 |
Konuşma Dili |
iptal olabilir/değişebilir ama şimdilik beni yaz |
pencil me in expr.
|
|
279 |
Konuşma Dili |
(ama) yine de |
(but) still and all expr.
|
|
280 |
Konuşma Dili |
hiç kolay olmadı (ama geçti) |
(it) hasn't been easy expr.
|
|
281 |
Konuşma Dili |
zor oldu (ama geçti) |
(it) hasn't been easy expr.
|
|
282 |
Konuşma Dili |
hiç kolay olmadı (ama geçti) |
things haven't been easy expr.
|
|
283 |
Konuşma Dili |
zor oldu (ama geçti) |
things haven't been easy expr.
|
|
284 |
Konuşma Dili |
güçlü ama aptal |
all brawn and no brain expr.
|
|
285 |
Konuşma Dili |
(birinin bir şey yapması) iyi hoş ama… |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
286 |
Konuşma Dili |
(birinin bir şey yapması) iyi güzel ama… |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
287 |
Konuşma Dili |
(birinin bir şey yapması) iyi hoş ama… |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
288 |
Konuşma Dili |
(birinin bir şey yapması) iyi güzel ama… |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
289 |
Konuşma Dili |
aslında iyi (de/ama) |
all very fine expr.
|
|
290 |
Konuşma Dili |
aslında güzel (de/ama) |
all very fine expr.
|
|
291 |
Konuşma Dili |
aslında hoş (da/ama) |
all very fine expr.
|
|
292 |
Konuşma Dili |
aslında iyi (de/ama) |
all very well expr.
|
|
293 |
Konuşma Dili |
aslında güzel (de/ama) |
all very well expr.
|
|
294 |
Konuşma Dili |
aslında hoş (da/ama) |
all very well expr.
|
|
295 |
Konuşma Dili |
iyi hoş ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
296 |
Konuşma Dili |
iyi güzel ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
297 |
Konuşma Dili |
aslında iyi de/ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
298 |
Konuşma Dili |
aslında güzel de/ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
299 |
Konuşma Dili |
aslında hoş da/ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
300 |
Konuşma Dili |
güçlü ama aptal |
all brawn and no brain expr.
|
|
301 |
Konuşma Dili |
(birinin bir şey yapması) iyi hoş ama… |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
302 |
Konuşma Dili |
(birinin bir şey yapması) iyi güzel ama… |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
303 |
Konuşma Dili |
(birinin bir şey yapması) iyi hoş ama… |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
304 |
Konuşma Dili |
(birinin bir şey yapması) iyi güzel ama… |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
305 |
Konuşma Dili |
aslında iyi (de/ama) |
all very fine expr.
|
|
306 |
Konuşma Dili |
aslında güzel (de/ama) |
all very fine expr.
|
|
307 |
Konuşma Dili |
aslında hoş (da/ama) |
all very fine expr.
|
|
308 |
Konuşma Dili |
aslında iyi (de/ama) |
all very well expr.
|
|
309 |
Konuşma Dili |
aslında güzel (de/ama) |
all very well expr.
|
|
310 |
Konuşma Dili |
aslında hoş (da/ama) |
all very well expr.
|
|
311 |
Konuşma Dili |
iyi hoş ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
312 |
Konuşma Dili |
iyi güzel ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
313 |
Konuşma Dili |
aslında iyi de/ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
314 |
Konuşma Dili |
aslında güzel de/ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
315 |
Konuşma Dili |
aslında hoş da/ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
316 |
Konuşma Dili |
ne eğleniyoruz ama |
are we having fun yet expr.
|
|
317 |
Konuşma Dili |
ne eğlence ama |
are we having fun yet expr.
|
|
318 |
Konuşma Dili |
kusura bakma/bakmayın ama… |
(I) beg your pardon, but... expr.
|
|
319 |
Konuşma Dili |
pardon ama… |
(I) beg your pardon, but... expr.
|
|
320 |
Konuşma Dili |
özür dilerim ama... |
(I) beg your pardon, but... expr.
|
|
321 |
Konuşma Dili |
kusura bakma/bakmayın ama… |
begging your pardon, but... expr.
|
|
322 |
Konuşma Dili |
pardon ama… |
begging your pardon, but... expr.
|
|
323 |
Konuşma Dili |
özür dilerim ama... |
begging your pardon, but... expr.
|
|
324 |
Konuşma Dili |
kusura bakma/bakmayın ama (bir şey) |
begging your pardon, but (something) expr.
|
|
325 |
Konuşma Dili |
pardon ama (bir şey) |
begging your pardon, but (something) expr.
|
|
326 |
Konuşma Dili |
özür dilerim ama (bir şey) |
begging your pardon, but (something) expr.
|
|
327 |
Konuşma Dili |
nasıl espri/şaka ama? |
dyswidt? (do you see what I did there?) expr.
|
|
328 |
Konuşma Dili |
pardon ama |
exsqueeze me (a humorous variant of excuse me) expr.
|
|
329 |
Konuşma Dili |
(biri/bir şey hakkındaki) ama durum şu ki |
here's the thing (about someone or something) expr.
|
|
330 |
Konuşma Dili |
kusura bakma/bakmayın ama (bir şey) |
I beg your pardon, but (something) expr.
|
|
331 |
Konuşma Dili |
pardon ama (bir şey) |
I beg your pardon, but (something) expr.
|
|
332 |
Konuşma Dili |
özür dilerim ama (bir şey) |
I beg your pardon, but (something) expr.
|
|
333 |
Konuşma Dili |
kusuruma bakma ama gitmeliyim |
I have to love you and leave you expr.
|
|
334 |
Konuşma Dili |
sana doyum olmaz ama benim gitmem lazım |
I have to love you and leave you expr.
|
|
335 |
Konuşma Dili |
seni anlıyorum (ama…) |
I hear what you are saying expr.
|
|
336 |
Konuşma Dili |
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir |
ictybtihtky (I could tell you, but then I'd have to kill you) expr.
|
|
337 |
Konuşma Dili |
(bir şey) dediğin gibi olabilir ama sen bir de (bir şeyi) gör |
I'll see your (something) and raise you (something else) expr.
|
|
338 |
Konuşma Dili |
pek hoşuna gitmeyecek, ama… |
I'm not being funny, but… [uk] expr.
|
|
339 |
Konuşma Dili |
kulağa pek hoş gelmiyor/gelmeyecek, ama… |
I'm not being funny, but… [uk] expr.
|
|
340 |
Konuşma Dili |
söyleyeceğim canını sıkabilir, ama… |
I'm not being funny, but… [uk] expr.
|
|
341 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr.
|
|
342 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
|
|
343 |
Konuşma Dili |
kusuruma bakma ama gitmeliyim |
love you and leave you expr.
|
|
344 |
Konuşma Dili |
daha kalmak isterdim ama gitmeliyim |
love you and leave you expr.
|
|
345 |
Konuşma Dili |
seninle vakit geçirmek çok güzel ama gitmeliyim |
love you and leave you expr.
|
|
346 |
Konuşma Dili |
sana doyum olmaz ama gitmeliyim |
love you and leave you expr.
|
|
347 |
Konuşma Dili |
(vücudumun başka bir noktasına, göğüslerime bakakaldın ama) gözlerim burada |
my eyes are up here [cliché] expr.
|
|
348 |
Konuşma Dili |
aynısı ama çok ufak bir farklılığı var |
same same, but different [thailand] expr.
|
|
349 |
Konuşma Dili |
biliyorum ama söylemem |
that's for me to know and you to find out [cliché] expr.
|
|
350 |
Konuşma Dili |
biliyorum ama bu cevabı sen kendin bul |
that's for me to know and you to find out [cliché] expr.
|
|
351 |
Konuşma Dili |
cevabı ben biliyorum ama sen sabret ve öğren |
that's for me to know and you to find out [cliché] expr.
|
|
352 |
Konuşma Dili |
ne hayat ama |
what a life expr.
|
|
353 |
Konuşma Dili |
ne yorucu/zor/sıkıcı hayat ama |
what a life expr.
|
|
354 |
Konuşma Dili |
kaçabilirsin ama saklanamazsın |
you can run, but you can't hide expr.
|
|
355 |
Konuşma Dili |
pardon (ama) |
beg pardon exclam.
|
|
356 |
Konuşma Dili |
kusura bakma/bakmayın (ama) |
beg pardon exclam.
|
|
357 |
Konuşma Dili |
hadi ama |
come, come exclam.
|
|
358 |
Konuşma Dili |
yapma ama |
come, come exclam.
|
|
359 |
Konuşma Dili |
nasıl ama! |
how about that! exclam.
|
|
360 |
Konuşma Dili |
nasıl ama? |
how about that? exclam.
|
|
361 |
Konuşma Dili |
ne … ama |
how's that for exclam.
|
|
362 |
Konuşma Dili |
ne (bir şey) ama? |
how's this/that for (something)? exclam.
|
|
363 |
Konuşma Dili |
ne … ama? |
how's this/that for a...? exclam.
|
|
364 |
Konuşma Dili |
özür dilerim ama |
I beg yours exclam.
|
|
365 |
Konuşma Dili |
pardon ama |
I beg yours exclam.
|
|
366 |
Konuşma Dili |
kusura bakma/bakmayın ama |
I beg yours exclam.
|
|
367 |
Konuşma Dili |
neden, ama neden? |
why, oh why exclam.
|
|
Idioms |
|
368 |
Deyim |
az ama öz konuşan insan |
a man/woman of few words i.
|
|
369 |
Deyim |
kısa ama sert ceza |
a short, sharp shock [brit] i.
|
|
370 |
Deyim |
bilmez ama konuşur |
armchair general i.
|
|
371 |
Deyim |
stadyum ya da tiyatroların ucuz ama çok kötü bir görüş açısı olan oturma bölümleri |
the nosebleeds i.
|
|
372 |
Deyim |
önleyici ama karşı saldırıya yol açmayacak derece dar darbe/müdahale |
bloody nose strike i.
|
|
373 |
Deyim |
önleyici ama karşı saldırıya yol açmayacak derece dar darbe/müdahale |
bloody nose attack i.
|
|
374 |
Deyim |
dışı güzel ama içi boş şey |
bright shiny object i.
|
|
375 |
Deyim |
ortak düşmana karşı birleşen ama düşmandan çok bileşenlerine zarar veren grup, parti |
circular firing squad i.
|
|
376 |
Deyim |
zeki ama aklı bir karış havada kişi |
absent-minded professor i.
|
|
377 |
Deyim |
ağzımı bozacağım ama |
pardon my french i.
|
|
378 |
Deyim |
ağzımı bozacağım ama |
excuse my french i.
|
|
379 |
Deyim |
ciddi olmayan ama kolay bulaşan hastalık |
the dreaded lurgy (brit) i.
|
|
380 |
Deyim |
çevreye önemli ve varlıklı biri olarak görünülmek istendiğinde beraber gidilen ama aslında hoşlanılmayan partner |
arm candy i.
|
|
381 |
Deyim |
gösteriş için yapılan güzel ama gereksiz şey |
the icing on the cake i.
|
|
382 |
Deyim |
hiç arzulanmayan ama kaçınılmaz olarak katlanılan durum |
a necessary evil i.
|
|
383 |
Deyim |
küçük ama mide bulandıran pürüz |
fly in the ointment i.
|
|
384 |
Deyim |
küçük ama nihayetinde istenmeyen sonuçlar doğuracak bir durum |
(the) thin end of the wedge i.
|
|
385 |
Deyim |
sonuncusu ama en önemlisi |
the last but not the least i.
|
|
386 |
Deyim |
ideal ama gerçekçi olmayan talimat ya da tavsiye |
a counsel of perfection i.
|
|
387 |
Deyim |
kovboy gibi davranan ama aslında hiçbir marifeti ya da deneyimi olmayan kişi |
drugstore cowboy [us/south africa] i.
|
|
388 |
Deyim |
esasında kimsenin yararlanmadığı ama yararlı kabul edilen rapor ya da kılavuz |
credenza ware i.
|
|
389 |
Deyim |
az gibi görünen ama tükenmeyen kaynak |
widow's cruse i.
|
|
390 |
Deyim |
az gibi görünen ama tükenmeyen kaynak |
a widow's cruse i.
|
|
391 |
Deyim |
apaçık ortada olan ama görmezden gelinen/üstü kapatılan durum |
(the) elephant in the corner i.
|
|
392 |
Deyim |
apaçık ortada olan ama görmezden gelinen/üstü kapatılan durum |
the elephant in the corner i.
|
|
393 |
Deyim |
önemli görünen ama aslında bir meziyeti olmayan kişi |
empty suit i.
|
|
394 |
Deyim |
çok istenen ama elde edilmesi/ulaşılması zor şey |
the end of the rainbow i.
|
|
395 |
Deyim |
kurgu bir hikayenin normalde parçası olmayan ama hayranları tarafından sonradan mantıklı olabileceği düşünülerek eklenen bölümleri |
fan canon i.
|
|
396 |
Deyim |
kurgu bir hikayenin normalde parçası olmayan ama hayranları tarafından sonradan mantıklı olabileceği düşünülerek eklenen bölümleri |
fanon (fan canon) i.
|
|
397 |
Deyim |
kişinin büyük kar sağlayabileceği ama tehlike/risk altında olan durum veya alan |
tom tiddler's ground i.
|
|
398 |
Deyim |
ikinci el arabalara/arabalara bakan ama alıcı olmayan kimse |
tire kicker [australia] i.
|
|
399 |
Deyim |
öylesine araba bakan ama alıcı olmayan kimse |
tire kicker [australia] i.
|
|
400 |
Deyim |
kalitesiz ama eğlenceli film |
popcorn movie i.
|
|
401 |
Deyim |
güzel ama özelliği olmayan biri |
just another pretty face i.
|
|
402 |
Deyim |
hoş olmayan ama kabul edilmesi gereken şey |
a fact of life i.
|
|
403 |
Deyim |
küçük ama mide bulandıran pürüz |
a fly in the ointment i.
|
|
404 |
Deyim |
küçük/önemsiz görünen ama geleceği parlak şey |
a grain of mustard seed i.
|
|
405 |
Deyim |
küçük/önemsiz görünen ama potansiyeli yüksek şey |
a grain of mustard seed i.
|
|
406 |
Deyim |
küçük ama gelişmeye müsait şey |
a grain of mustard seed i.
|
|
407 |
Deyim |
elinden her iş gelen ama hiç birinde uzman olamayan kimse |
a jack of all trades i.
|
|
408 |
Deyim |
başarılı olması çok zor ama denemeye değer bir hamle |
a long shot i.
|
|
409 |
Deyim |
olma şansı düşük ama denemeye değer girişim |
a long shot i.
|
|
410 |
Deyim |
kötü ama gerekli şey |
a necessary evil i.
|
|
411 |
Deyim |
sevimsiz ama yararlı şey |
a necessary evil i.
|
|
412 |
Deyim |
büyük paralar harcanarak yapılmış ama atıl kalan şey |
a white elephant i.
|
|
413 |
Deyim |
büyük paralar harcanarak yapılmış ama artık ihtiyaç duyulmayan/işe yaramayan şey |
a white elephant i.
|
|
414 |
Deyim |
küçük ama mide bulandıran pürüz |
the fly in the ointment i.
|
|
415 |
Deyim |
küçük ama mide bulandıran pürüz |
a fly in the ointment i.
|
|
416 |
Deyim |
eski/gösterişsiz/iddiasız ama rahat |
an old shoe i.
|
|
417 |
Deyim |
eski/gösterişsiz/iddiasız ama rahat |
an old shoe i.
|
|
418 |
Deyim |
şık ama pasaklı adam |
beau-nasty [obsolete] i.
|
|
419 |
Deyim |
modaya uygun ama saçı başı dağınık herif |
beau-nasty [obsolete] i.
|
|
420 |
Deyim |
havalı/tarz ama düzensiz herif |
beau-nasty [obsolete] i.
|
|
421 |
Deyim |
güzel ama uzun ömürlü olmayan şey |
bright shiny object i.
|
|
422 |
Deyim |
birinin araması söylenen ama aslında var olmayan bir şey |
bucket of steam i.
|
|
423 |
Deyim |
esasında kimsenin yararlanmadığı ama yararlı kabul edilen raporlar |
credenzaware i.
|
|
424 |
Deyim |
elinden her iş gelen ama hiç birinde uzman olamayan kimse |
jack of all trades, master of none i.
|
|
425 |
Deyim |
az emek harcanan ama çok para kazanılan iş/makam/duruma gelmek |
board the gravy train f.
|
|
426 |
Deyim |
az emek harcanan ama çok para kazanılan iş/makam/duruma gelmek |
climb on the gravy train f.
|
|
427 |
Deyim |
az emek harcanan ama çok para kazanılan iş/makam/duruma gelmek |
get on the gravy train f.
|
|
428 |
Deyim |
bir adım geri ama sonra iki adım ileri gitmek |
lose the battle, but win the war f.
|
|
429 |
Deyim |
çok az şey bilmek ama bilmek de istememek |
know little and care less (about someone or something) f.
|
|
430 |
Deyim |
bir işin son ama en önemli kısmını yapmak üzere harekete geçmek |
close in for the kill f.
|
|
431 |
Deyim |
bir şeyin doğru olduğunu düşünmek ama emin olmamak |
have sneaking suspicion f.
|
|
432 |
Deyim |
bir işin son ama en önemli kısmını yapmak üzere harekete geçmek |
move in for the kill f.
|
|
433 |
Deyim |
dışı cilalı ama içi dökülüyor olmak |
be all fur coat and no knickers f.
|
|
434 |
Deyim |
güçlü ama aptal olmak |
be all brawn and no brains f.
|
|
435 |
Deyim |
güzel ama özelliği olmayan biri olmak |
be just a pretty face f.
|
|
436 |
Deyim |
(bir şeyi) hiç ama hiç istememek |
want (something) like (one wants) a hole in the head f.
|
|
437 |
Deyim |
her şeyin fiyatını bilmek ama değerini bilmemek |
know the price of everything and the value of nothing f.
|
|
438 |
Deyim |
güzel ama özelliği olmayan biri olmak |
be just another pretty face f.
|
|
439 |
Deyim |
farklı gibi görünen ama aslında birbirine çok yakın iki şey olmak |
be two sides of the same coin f.
|
|
440 |
Deyim |
çok az şey bilmek ama bilmek de istememek |
know little (or nothing) and care less f.
|
|
441 |
Deyim |
küçük ama etkili |
mini yet mighty s.
|
|
442 |
Deyim |
kaba ama iş görür |
rough and ready s.
|
|
443 |
Deyim |
ucuz ama nitelikli |
cheap and cheerful s.
|
|
444 |
Deyim |
vasat ama işe yarar |
rough and ready s.
|
|
445 |
Deyim |
kaba ama iş görür |
(a little/bit) rough around the edge s.
|
|
446 |
Deyim |
vasat ama işe yarar |
(a little/bit) rough around the edge s.
|
|
447 |
Deyim |
kusursuz değil ama iş görür |
(a little/bit) rough around the edge s.
|
|
448 |
Deyim |
bakımsız ama kullanılabilir durumda |
(a little/bit) rough around the edge s.
|
|
449 |
Deyim |
eski/gösterişsiz/iddiasız ama rahat |
(as) comfortable as an old shoe s.
|
|
450 |
Deyim |
yorgun ama pes etmemiş |
bloody but unbowed s.
|
|
451 |
Deyim |
büyük bir işin ya da örgütün olmazsa olmaz ama çok önemli olmayan bir parçası |
a small cog in a large machine expr.
|
|
452 |
Deyim |
büyük bir işin ya da örgütün olmazsa olmaz ama çok önemli olmayan bir parçası |
a small cog in a large wheel expr.
|
|
453 |
Deyim |
ne sürpriz/olay ama |
beat the dutch [obsolete] [us] expr.
|
|
454 |
Deyim |
ne sürpriz/olay ama |
that beats the dutch expr.
|
|
455 |
Deyim |
üç kuruşluk ama/pek iyi olmasa da hiç değilse benim |
a poor thing but mine own expr.
|
|
456 |
Deyim |
zor ihtimal ama yine de şansını denemek |
on the outside chance expr.
|
|
457 |
Deyim |
zor ihtimal ama yine de şansını denemek |
on the outside chance expr.
|
|
458 |
Deyim |
zor ihtimal ama yine de şansını denemek |
on the off chance expr.
|
|
459 |
Deyim |
zor ihtimal ama yine de şansını denemek |
on the off chance expr.
|
|
460 |
Deyim |
yeter ama artık! |
all right for you expr.
|
|
461 |
Deyim |
yetti ama! |
all right for you expr.
|
|
462 |
Deyim |
ama onunla yatmadım |
but not in the biblical sense expr.
|
|
463 |
Deyim |
az ama öz |
less is more expr.
|
|
464 |
Deyim |
ama incildeki anlamıyla değil |
but not in the biblical sense expr.
|
|
465 |
Deyim |
ama öyle ama böyle |
by hook or by crook expr.
|
|
466 |
Deyim |
bir değeri var mı bilmiyorum ama |
for all it's worth expr.
|
|
467 |
Deyim |
burnumu sokmak gibi olmasın ama |
I don't want to sound like a busybody but expr.
|
|
468 |
Deyim |
benim üstüme vazife değil ama |
far be it from me to do something expr.
|
|
469 |
Deyim |
burnunu herşeye sokan biri gibi konuşmak istemiyorum ama |
I don't want to sound like a busybody but expr.
|
|
470 |
Deyim |
bir değeri var mı bilmiyorum ama |
for whatever it's worth expr.
|
|
471 |
Deyim |
çabuk ama mükemmel yapılmış |
as round as giotto's o expr.
|
|
472 |
Deyim |
çabuk ama mükemmel yapılmış |
round as giotto's o expr.
|
|
473 |
Deyim |
çok ama çok sıcak |
boiling hot expr.
|
|
474 |
Deyim |
dokunacak kadar yakın ama bir o kadar uzak |
so near and yet so far expr.
|
|
475 |
Deyim |
gün gençtir, ama insan değil |
day is young but not man expr.
|
|
476 |
Deyim |
fakir ama temiz/dürüst |
poor but clean expr.
|
|
477 |
Deyim |
gücenme ama |
(I'm) just saying expr.
|
|
478 |
Deyim |
güzel ama içi boş |
all vine and no taters expr.
|
|
479 |
Deyim |
iyi deneme ama olmadı |
close but no cigar expr.
|
|
480 |
Deyim |
mümkün görünmüyor ama imkansız değil |
stranger things have happened expr.
|
|
481 |
Deyim |
kaba ama iş görür |
(a little/bit) rough and ready expr.
|
|
482 |
Deyim |
kendi burada ama aklı başka yerde |
the lights are on but nobody's home expr.
|
|
483 |
Deyim |
kendi burada ama aklı başka yerde |
the lights are on but no-one's home expr.
|
|
484 |
Deyim |
kimseler duymasın ama |
between you and me and the wall expr.
|
|
485 |
Deyim |
kusura bakma ama gitmeliyim anlamında söylenen bir vedalaşma sözü |
I'll love you and leave you expr.
|
|
486 |
Deyim |
kusura bakma ama gitmeliyim anlamında söylenen bir vedalaşma sözü |
I must love you and leave you expr.
|
|
487 |
Deyim |
kimseler duymasın ama |
between you and me and the gatepost expr.
|
|
488 |
Deyim |
kalkmak hoşuma gitmiyor ama |
hate to eat and run expr.
|
|
489 |
Deyim |
kimseler duymasın ama |
between you and me and the bed post expr.
|
|
490 |
Deyim |
konuşur ama söylediklerini de uygular (lafta kalmaz) |
talk the talk don't walk the walk expr.
|
|
491 |
Deyim |
son ama en önemsiz olmayan |
last but not least expr.
|
|
492 |
Deyim |
söylemenin bir faydası olur mu bilmem ama |
for all it's worth expr.
|
|
493 |
Deyim |
son ama çok önemli |
last but not least expr.
|
|
494 |
Deyim |
sinek küçüktür, ama mide bulandırır |
a fly is small but it is enough to make you sick expr.
|
|
495 |
Deyim |
sonuncusu ama en kötüsü değil |
the last but not the least expr.
|
|
496 |
Deyim |
sonuncu ama son derece önemli |
last but not least expr.
|
|
497 |
Deyim |
söylemenin bir faydası olur mu bilmem ama |
for whatever it's worth expr.
|
|
498 |
Deyim |
vasat ama işe yarar |
(a little/bit) rough and ready expr.
|
|
499 |
Deyim |
yenildim ama teslim olmadım |
bloodied but unbowed expr.
|
|
500 |
Deyim |
ucuz ama kaliteli |
cheap and cheerful expr.
|
|