|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
Common Usage |
|
1 |
Yaygın Kullanım |
hayatta kalma |
survival i.
|
|
Those for whom every day is a struggle for survival are not readily going to be won over by lofty objectives.
Her günü hayatta kalma mücadelesi olan kişiler, yüce hedefler tarafından kolayca kazanılmayacaktır.
More Sentences
|
2 |
Yaygın Kullanım |
hayatta kalan |
survivor i.
|
|
In Kampuchea alone, over 35 000 people have been injured by landmines and those are the survivors.
Sadece Kampuchea'da 35.000'den fazla insan kara mayınları nedeniyle yaralanmıştır ve bunlar hayatta kalanlardır.
More Sentences
|
General |
|
3 |
Genel |
hayatta kalan |
survivor i.
|
|
We're survivors.
Hayatta kalanlarız.
More Sentences
|
4 |
Genel |
hayatta kalma becerisi |
survival skill i.
|
|
Tom taught Mary basic survival skills.
Tom, Mary'ye temel hayatta kalma becerilerini öğretti.
More Sentences
|
5 |
Genel |
hayatta kalma içgüdüsü |
survival instinct i.
|
|
I wonder if keeping your head down and living safely is a survival instinct.
Başını eğip güvenli bir şekilde yaşamanın hayatta kalma içgüdüsü olup olmadığını merak ediyorum.
More Sentences
|
6 |
Genel |
hayatta kalma meselesi |
matter of survival i.
|
|
It's a matter of survival.
Hayatta kalma meselesi.
More Sentences
|
7 |
Genel |
hayatta olmak |
be alive f.
|
|
Tom is very lucky to be alive.
Tom hayatta olduğu için çok şanslı.
More Sentences
|
8 |
Genel |
hayatta kalmak |
live f.
|
|
Without water, people couldn't live.
Su olmasa insanlar hayatta kalamaz.
More Sentences
|
9 |
Genel |
hayatta kalmak |
survive f.
|
|
Mr Mugabe is a figure who has survived the loss of two elections , the moral victor being the opposition.
Bay Mugabe, ahlaki galibi muhalefet olan iki seçim kaybından sonra hayatta kalmayı başarmış bir şahsiyettir.
More Sentences
|
10 |
Genel |
hayatta kalmaya çalışmak |
try to survive f.
|
|
Tom is trying to survive on minimum wage.
Tom asgari ücretle hayatta kalmaya çalışıyor.
More Sentences
|
11 |
Genel |
hayatta kalmak |
stay alive f.
|
|
It would be better for the cause to stay alive.
Hayatta kalmak dava için daha iyi olurdu.
More Sentences
|
|
12 |
Genel |
hayatta kalmak |
remain alive f.
|
|
Now what will all the idiots believe who remained alive?
Şimdi hayatta kalan tüm aptallar neye inanacak?
More Sentences
|
13 |
Genel |
hayatta kalmak |
exist f.
|
|
Survivors from the plane accident existed on fish and herbs.
Uçak kazasından kurtulanlar balık ve otlar yardımıyla hayatta kaldılar.
More Sentences
|
Phrases |
|
14 |
İfadeler |
günlük hayatta |
in daily life expr.
|
|
Mathematics is important in daily life.
Matematik günlük hayatta önemlidir.
More Sentences
|
Trade/Economic |
|
15 |
Ticaret/Ekonomi |
hayatta kalma |
survival i.
|
|
If free trade is implemented, this will mean survival of the fittest.
Eğer serbest ticaret uygulanırsa, bu en uygun olanın hayatta kalması anlamına gelecektir.
More Sentences
|
Technical |
|
16 |
Teknik |
hayatta olmak |
live f.
|
|
She wanted for nothing as long as her husband lived.
Kocası hayatta olduğu sürece eli sıcak sudan soğuk suya değmedi.
More Sentences
|
17 |
Teknik |
hayatta kalmak |
survive f.
|
|
Reversion pensions provide for surviving spouses.
Dönüşüm aylıkları hayatta kalan eşler için sağlanır.
More Sentences
|
Marine |
|
18 |
Denizcilik |
hayatta kalma oranı |
survival rate i.
|
|
The earlier cancer is detected, the better the survival rate.
Kanser ne kadar erken teşhis edilirse hayatta kalma oranı da o kadar iyi olur.
More Sentences
|
Biology |
|
19 |
Biyoloji |
hayatta kalma içgüdüsü |
survival instinct i.
|
|
I wonder if keeping your head down and living safely is a survival instinct.
Başını yere eğmenin ve güvenle yaşamanın bir hayatta kalma içgüdüsü olup olmadığını merak ediyorum.
More Sentences
|
Military |
|
20 |
Askeri |
hayatta kalmak |
survive f.
|
|
Without a continuous supply of water, we would not survive.
Sürekli bir su kaynağı olmadan hayatta kalamayız.
More Sentences
|
Common Usage |
|
21 |
Yaygın Kullanım |
hayatta kalan |
surviver i.
|
|
General |
|
22 |
Genel |
hayatta kalma ve faaliyete devam etme kabiliyeti |
ability to survive and operate i.
|
|
23 |
Genel |
hayatta kalma |
surviving i.
|
|
24 |
Genel |
hayatta kalmacılık |
survivalism i.
|
|
25 |
Genel |
hayatta başarısız olmuş |
joke i.
|
|
26 |
Genel |
hayatta kalma değeri |
survival value i.
|
|
27 |
Genel |
hayatta kalma mücadelesi |
the struggle for survival i.
|
|
28 |
Genel |
hayatta kalma mücadelesi |
the struggle to survive i.
|
|
29 |
Genel |
(hayatta) yeni bir çığır açan deneyim |
a life changing experience i.
|
|
30 |
Genel |
hayatta kalma içgüdüsü |
instinct to survive i.
|
|
31 |
Genel |
1945 yılında japonya'daki atom bombalarının patlamasının ardından hayatta kalan insanlar |
hibakusha i.
|
|
|
32 |
Genel |
hayatta kalan akraba |
living relative i.
|
|
33 |
Genel |
vahşi hayatta/doğada hayatı idame |
wilderness survival i.
|
|
34 |
Genel |
vahşi hayatta yaşama yeteneği |
bushcraft i.
|
|
35 |
Genel |
hayatta kalan bireylerin artmasıyla doğal popülasyonda yaşanan artış |
recruitment i.
|
|
36 |
Genel |
hayatta kalma uzmanı |
survival expert i.
|
|
37 |
Genel |
en güçlünün hayatta kalması |
survival of the fittest i.
|
|
38 |
Genel |
hayatta olma |
livingness i.
|
|
39 |
Genel |
medeniyetten uzak bir yerde yaşayıp avcılık yaparak hayatta kalan ve genelde kaçak olan kimse |
marooner i.
|
|
40 |
Genel |
genellikle bir adaya terkedilmiş olup korsanlık yaparak hayatta kalmayı başaran kimse |
marooner i.
|
|
41 |
Genel |
çalılıkta hayatta kalmak için gerekli beceriler |
bushmanship i.
|
|
42 |
Genel |
hayatta belirli bir dönem |
hitch i.
|
|
43 |
Genel |
hayatta seçilen yol |
road i.
|
|
44 |
Genel |
(kamusal hayatta) yolsuzluk yapan kimse |
corruptionist i.
|
|
45 |
Genel |
hayatta kalma içgüdüsü |
self-preservation i.
|
|
46 |
Genel |
(siyasette, sosyal hayatta) bağımsız kimse |
free lance i.
|
|
47 |
Genel |
(yaşam süresi hususunda belirleyici faktör olarak kabul edilen) hayatta kalma kuvveti |
stamen [obsolete] i.
|
|
48 |
Genel |
hayatta kalan birey |
survival i.
|
|
49 |
Genel |
olağanüstü koşullarda hayatta kalacak şekilde önlemler alan kimse |
survivalist i.
|
|
50 |
Genel |
hayatta kalma |
survivance i.
|
|
51 |
Genel |
hayatta kalma |
survivency i.
|
|
52 |
Genel |
hayatta kalmak |
keep alive f.
|
|
53 |
Genel |
hayatta tutmak |
keep alive f.
|
|
54 |
Genel |
-den sonra hayatta kalmak |
come through f.
|
|
55 |
Genel |
hayatta olmak |
exist f.
|
|
56 |
Genel |
(vahşi hayvanı) hayatta tutmak |
manage f.
|
|
57 |
Genel |
hayatta kalmak |
hold up f.
|
|
58 |
Genel |
yetişkinliğe kadar hayatta kalmak |
survive into adulthood f.
|
|
59 |
Genel |
hayatta kalamamak |
scrape along f.
|
|
60 |
Genel |
hayatta kalmak |
supervive [obsolete] f.
|
|
61 |
Genel |
hayatta tutmak |
survive f.
|
|
62 |
Genel |
hayatta yenilgiye uğramış |
down and out s.
|
|
63 |
Genel |
hayatta kalan |
surviving s.
|
|
64 |
Genel |
gerçek hayatta olduğu gibi |
true to life s.
|
|
65 |
Genel |
gerçek hayatta rastlanamayacak |
bigger than life s.
|
|
66 |
Genel |
gerçek hayatta rastlanamayacak |
larger than life s.
|
|
67 |
Genel |
vahşi hayatta |
in the wild s.
|
|
68 |
Genel |
gerçek hayatta yaşanan |
real-life s.
|
|
69 |
Genel |
gerçek hayatta olan |
real-life s.
|
|
70 |
Genel |
zor şartlar altında hayatta kalamayan |
nonhardy s.
|
|
71 |
Genel |
babası hayatta olmayan |
unfathered s.
|
|
|
72 |
Genel |
hayatta olunduğu sürece sahip olunan (arazi) |
lifehold s.
|
|
73 |
Genel |
özel hayatta olan |
off-camera s.
|
|
74 |
Genel |
özel hayatta gerçekleşen |
offstage s.
|
|
75 |
Genel |
hayatta bir kez karşılaşılacak olan |
once-in-a-lifetime s.
|
|
76 |
Genel |
hayatta olan |
flesh and blood s.
|
|
77 |
Genel |
hayatta olan |
flesh-and-blood s.
|
|
78 |
Genel |
gerçek hayatta karşılığı olmayan |
school s.
|
|
79 |
Genel |
hayatta kalan |
survivable s.
|
|
80 |
Genel |
hayatta kalmaya özgü |
survival s.
|
|
81 |
Genel |
gerçek hayatta |
in real life zf.
|
|
82 |
Genel |
ölümden sonraki hayatta |
hereafter zf.
|
|
83 |
Genel |
özel hayatta |
off-camera zf.
|
|
84 |
Genel |
özel hayatta olacak şekilde |
off-camera zf.
|
|
85 |
Genel |
özel hayatta |
offscreen zf.
|
|
86 |
Genel |
özel hayatta |
offstage zf.
|
|
87 |
Genel |
profesyonel hayatta |
onscreen zf.
|
|
88 |
Genel |
profesyonel hayatta |
on-screen zf.
|
|
89 |
Genel |
hayatta olmaz |
no way! ünl.
|
|
Phrasals |
|
90 |
Öbek Fiiller |
hayatta olmak |
kick around f.
|
|
91 |
Öbek Fiiller |
hayatta olmak |
kick about f.
|
|
92 |
Öbek Fiiller |
ile hayatta kalmak/yaşamını sürdürmek |
survive on f.
|
|
93 |
Öbek Fiiller |
fırtınada hayatta kalmak |
weather out f.
|
|
94 |
Öbek Fiiller |
bir süre hayatta kalmak |
last out f.
|
|
95 |
Öbek Fiiller |
(bir şey) yiyerek/içerek yaşamak/hayatta kalmak |
live off (of) (something) f.
|
|
96 |
Öbek Fiiller |
… yiyerek hayatta kalmak |
live off f.
|
|
97 |
Öbek Fiiller |
(biri/bir şey olmadan) hayatta kalmak |
get on (without someone or something) f.
|
|
98 |
Öbek Fiiller |
ile hayatta kalmak |
get along on f.
|
|
99 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyle) hayatta kalmak |
get along on (something) f.
|
|
100 |
Öbek Fiiller |
(birinin) ölümünün ardından hayatta kalmak |
linger on after (someone) f.
|
|
101 |
Öbek Fiiller |
(birinin) arkasından hayatta kalmak |
linger on after (someone) f.
|
|
102 |
Öbek Fiiller |
(birinin) ölümünden sonra hayatta kalmak |
linger on after (someone) f.
|
|
103 |
Öbek Fiiller |
kışın ayakta/hayatta kalmak |
winter over f.
|
|
Phrases |
|
104 |
İfadeler |
gerçek hayatta olduğu gibi |
as in real life expr.
|
|
105 |
İfadeler |
günlük hayatta |
in day-to-day life expr.
|
|
106 |
İfadeler |
gerçek hayatta |
in real life (irl) expr.
|
|
107 |
İfadeler |
gerçek hayatta olduğu gibi |
as it is in real life expr.
|
|
108 |
İfadeler |
hayatta en hakiki mürşit ilimdir |
our true mentor in life is science expr.
|
|
109 |
İfadeler |
doğal hayatta |
in the wild expr.
|
|
Proverb |
|
110 |
Atasözü |
hayatta en hakiki mürşit ilimdir |
science is the only true guide in life
|
|
111 |
Atasözü |
insana hayatta bir kere şans vurur |
fortune knocks once at every man's door
|
|
112 |
Atasözü |
hayatta edinilen her türlü tecrübe işe yarar |
all is grist that comes to the mill
|
|
113 |
Atasözü |
hayatta edinilen her türlü tecrübe işe yarar |
all is grist that comes to the mill
|
|
Colloquial |
|
114 |
Konuşma Dili |
hayatta 30, 40, 50 vb. gibi dönüm noktası sayılan yaşlar |
the big (number)-o i.
|
|
115 |
Konuşma Dili |
hayatta yeni bir 10 yılın başlangıcı olan yaşlar (20, 30, 40 gibi) |
the big (number)-o i.
|
|
116 |
Konuşma Dili |
hayatta 30, 40, 50 vb. gibi dönüm noktası sayılan yaşlar |
the big-o i.
|
|
117 |
Konuşma Dili |
hayatta yeni bir 10 yılın başlangıcı olan yaşlar (20, 30, 40 gibi) |
the big-o i.
|
|
118 |
Konuşma Dili |
hayatta 30, 40, 50 gibi dönüm noktası sayılan yaşlar |
the big -o i.
|
|
119 |
Konuşma Dili |
hayatta kalan |
vivor (survivor) i.
|
|
120 |
Konuşma Dili |
yüksek teknoloji terimlerini gündelik hayatta fazla ve gelişigüzel kullanma |
csl (computerese as a second language) i.
|
|
121 |
Konuşma Dili |
hayatta olmak |
kick around f.
|
|
122 |
Konuşma Dili |
hayatta/ölse yapamamak |
can't do something to save your life f.
|
|
123 |
Konuşma Dili |
hayatta işe yarar bir şeyler yapmak |
get a life f.
|
|
124 |
Konuşma Dili |
hayatta üretken olmak |
get a life f.
|
|
125 |
Konuşma Dili |
hayatta sorumluluk almaya başlamak |
get a life f.
|
|
126 |
Konuşma Dili |
hayatta kalma şansı kalmamak |
have had it f.
|
|
127 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi) hayatta yapmamak |
somebody wouldn't be seen/caught dead... f.
|
|
128 |
Konuşma Dili |
bir şeyi hayatta yapmam/yapmaz |
somebody wouldn't be seen/caught dead... f.
|
|
129 |
Konuşma Dili |
hayatta olmaz |
I'll be hanged expr.
|
|
130 |
Konuşma Dili |
hayatta bir kere |
once in a lifetime expr.
|
|
131 |
Konuşma Dili |
hayatta yapmam! |
not for quids! expr.
|
|
132 |
Konuşma Dili |
gerçek hayatta karşılaştık mı hiç? |
have we ever met in real life? expr.
|
|
133 |
Konuşma Dili |
hayatta bir kez |
once in a lifetime expr.
|
|
134 |
Konuşma Dili |
gerçek hayatta olduğu gibi |
like in real life expr.
|
|
135 |
Konuşma Dili |
hayatta bir defa |
once in a lifetime expr.
|
|
136 |
Konuşma Dili |
gerçek hayatta |
in reality expr.
|
|
137 |
Konuşma Dili |
hayatta kalamayacak kadar zayıf |
too weak to survive expr.
|
|
138 |
Konuşma Dili |
hayatta olmaz |
not in this life expr.
|
|
139 |
Konuşma Dili |
gerçek hayatta tanıştık mı hiç? |
have we ever met in real life? expr.
|
|
140 |
Konuşma Dili |
tam da gerçek hayatta olduğu gibi |
just as in real life expr.
|
|
141 |
Konuşma Dili |
tam da gerçek hayatta olduğu gibi |
just like in real life expr.
|
|
142 |
Konuşma Dili |
hayatta olmaz |
I'll be hanged expr.
|
|
143 |
Konuşma Dili |
hayatta olmaz |
I'll be hanged if I expr.
|
|
144 |
Konuşma Dili |
hayatta çabalar durursun ve sonunda da ölür gidersin |
labtyd (life’s a bitch, then you die) expr.
|
|
145 |
Konuşma Dili |
hayatta olmaz |
not on your tintype [obsolete] [us] expr.
|
|
146 |
Konuşma Dili |
başka bir hayatta görüşürüz |
(I'll) see you in another life expr.
|
|
147 |
Konuşma Dili |
başka bir hayatta görüşmek üzere |
(I'll) see you in another life expr.
|
|
148 |
Konuşma Dili |
hadi sana hayatta başarılar |
(I'll) see you in another life expr.
|
|
149 |
Konuşma Dili |
hayatta yapamam/yapamaz/yapamayız/yapamazlar |
cannot for the life of me/him/her/us/them expr.
|
|
150 |
Konuşma Dili |
bir şeyi bir daha hayatta yapmam |
I won't do something again in a hurry expr.
|
|
151 |
Konuşma Dili |
(hayatta) hiçbir şey bedava değildir |
you don't get for nothing expr.
|
|
152 |
Konuşma Dili |
hadi sana hayatta başarılar |
cuial (see you in another life) kısalt.
|
|
Idioms |
|
153 |
Deyim |
en güçlünün hayatta kalması |
(the) survival of the fittest i.
|
|
154 |
Deyim |
güçlü olan hayatta kalır |
(the) survival of the fittest i.
|
|
155 |
Deyim |
(hayatta olan) kişi |
living soul i.
|
|
156 |
Deyim |
hayatta olma |
the land of the living i.
|
|
157 |
Deyim |
hayatta kalan/geriye kalan kişi/şey |
the last of the mohicans i.
|
|
158 |
Deyim |
bir gruptan/türden/ırktan en son hayatta/ayakta kalan |
the last of the mohicans i.
|
|
159 |
Deyim |
bir gruptan/türden/ırktan hayatta/geriye kalan son kişi/şey |
the last of the mohicans i.
|
|
160 |
Deyim |
hayatta olmak |
draw breath f.
|
|
161 |
Deyim |
hayatta yapamamak |
not have an earthly chance f.
|
|
162 |
Deyim |
hayatta yapamamak |
stand no earthly chance f.
|
|
163 |
Deyim |
hayatta yapamamak |
not stand an earthly chance f.
|
|
164 |
Deyim |
çok çekip hayatta pişmek |
go through the mill f.
|
|
165 |
Deyim |
hayatta olduğu her güne şükretmek |
feel grateful for each day f.
|
|
166 |
Deyim |
hayatta başarısızlığa uğramak |
come down in the world f.
|
|
167 |
Deyim |
hayatta kalmak |
keep body and soul together f.
|
|
168 |
Deyim |
hayatta kalmaya çalışmak |
gasp for life f.
|
|
169 |
Deyim |
hayatta başarılı olmak |
rise in the world f.
|
|
170 |
Deyim |
hayatta kalma mücadelesi vermek |
be fighting for one's life f.
|
|
171 |
Deyim |
hayatta gerçekten uğraşması/yapması gereken kariyeri/işi yapmamak. yanlış meslek seçmek |
miss one's calling f.
|
|
172 |
Deyim |
hayatta başarılı olmak |
get on in the world f.
|
|
173 |
Deyim |
(hayatta) (kendi başına) başarılı olmak/başarmak |
make one's way in the world f.
|
|
174 |
Deyim |
hayatta daha istikrarlı olmak |
have one's act together f.
|
|
175 |
Deyim |
hayatta daha başarılı olmak |
have one's act together f.
|
|
176 |
Deyim |
hayatta başarılı olmanın sırrını bulmak |
have the right idea f.
|
|
177 |
Deyim |
(hayatta/her şeyde) olumlu yanlara odaklanmak |
look on the sunny side (of life/things) f.
|
|
178 |
Deyim |
(hayatta/her şeyde) iyi yanlara odaklanmak |
look on the sunny side (of life/things) f.
|
|
179 |
Deyim |
hayatta yapamamak |
not stand an earthly [uk] f.
|
|
180 |
Deyim |
hayatta yapamamak |
not have an earthly [uk] f.
|
|
181 |
Deyim |
hayatta olmak |
be alive and well f.
|
|
182 |
Deyim |
hayatta kalma mücadelesi vermek |
be fighting for one's life f.
|
|
183 |
Deyim |
hayatta kalmaya çalışmak |
be fighting for one's life f.
|
|
184 |
Deyim |
hayatta kalmaya çalışmak |
be fighting for your life f.
|
|
185 |
Deyim |
(hayatta) (kendi başına) başarılı olmak/başarmak |
make way in the world f.
|
|
186 |
Deyim |
bir şeyi hayatta yapamamak |
not be able to do something for toffee f.
|
|
187 |
Deyim |
hayatta kaçırmamak |
not miss for the world f.
|
|
188 |
Deyim |
(birine) hayatta güvenmemek |
not trust (someone) as far as (one) can throw (them) f.
|
|
189 |
Deyim |
(birine) hayatta güvenmemek |
not trust (someone) farther than (one) can throw (them) f.
|
|
190 |
Deyim |
birine hayatta güvenmemek |
not trust someone as far as one can throw him/her f.
|
|
191 |
Deyim |
birine hayatta güvenmemek |
not trust someone as far as you can throw them f.
|
|
192 |
Deyim |
birine hayatta güvenmemek |
not trust someone as far as you could throw them f.
|
|
193 |
Deyim |
hayatta başarılı olmak |
rise (up) in the world f.
|
|
194 |
Deyim |
hayatta yükselmek |
rise (up) in the world f.
|
|
195 |
Deyim |
(bir şeyi) ölse/hayatta yapmamak |
wouldn't be caught dead (doing something) f.
|
|
196 |
Deyim |
(bir şeye) ölse/hayatta girmemek |
wouldn't be caught dead at (something) f.
|
|
197 |
Deyim |
(bir şeyi) ölse/hayatta giymemek |
wouldn't be caught dead in (something) f.
|
|
198 |
Deyim |
(bir şeye) ölse/hayatta girmemek |
wouldn't be caught dead in (something) f.
|
|
199 |
Deyim |
ölse/hayatta (biriyle) birlikte olmamak |
wouldn't be caught dead with (someone) f.
|
|
200 |
Deyim |
ölse/hayatta (bir şeye) sahip olmamak |
wouldn't be caught dead with (something) f.
|
|
201 |
Deyim |
(bir şeyi) ölse/hayatta yapmamak |
wouldn't be seen dead (doing something) f.
|
|
202 |
Deyim |
(bir şeyi) ölse/hayatta giymemek |
wouldn't be seen dead at (something) f.
|
|
203 |
Deyim |
(bir şeye) ölse/hayatta girmemek |
wouldn't be seen dead at (something) f.
|
|
204 |
Deyim |
(bir yerde) ölse/hayatta bulunmamak |
wouldn't be seen dead at (something) f.
|
|
205 |
Deyim |
(bir şeyi) ölse/hayatta giymemek |
wouldn't be seen dead in (something) f.
|
|
206 |
Deyim |
(bir şeye) ölse/hayatta girmemek |
wouldn't be seen dead in (something) f.
|
|
207 |
Deyim |
ölse/hayatta (biriyle) olmamak |
wouldn't be seen dead with f.
|
|
208 |
Deyim |
ölse/hayatta (bir şeye) sahip olmamak |
wouldn't be seen dead with f.
|
|
209 |
Deyim |
hala ayakta/hayatta |
live and well s.
|
|
210 |
Deyim |
gerçek hayatta |
off camera zf.
|
|
211 |
Deyim |
gerçek hayatta |
off camera zf.
|
|
212 |
Deyim |
hayatta olmaz |
that cat won't jump expr.
|
|
213 |
Deyim |
hayatta inanmam |
that cat won't jump expr.
|
|
214 |
Deyim |
hayatta olmaz |
that cat won't jump expr.
|
|
215 |
Deyim |
hayatta inanmam |
that cat won't jump expr.
|
|
216 |
Deyim |
avucunu yalarsın!/boşuna beklersin!/hayatta olmaz! |
not on your nelly! expr.
|
|
217 |
Deyim |
bir daha hayatta gitmem/yapmam anlamına gelen bir deyim |
(one) won't be (doing something) again in a hurry expr.
|
|
218 |
Deyim |
bir daha hayatta gitmem/yapmam anlamına gelen bir deyim |
(one) won't (do something) again in a hurry expr.
|
|
219 |
Deyim |
hayatta/asla olmaz |
not for love nor money expr.
|
|
220 |
Deyim |
hayatta olmaz |
not on your life! expr.
|
|
221 |
Deyim |
hayatta kaçırmam! |
not miss something for the world expr.
|
|
222 |
Deyim |
hayatta olmaz! |
in a pig's eye expr.
|
|
223 |
Deyim |
hayatta anlayamadığım şeylerden biri de |
one of life's great mysteries expr.
|
|
224 |
Deyim |
hayatta olmaz |
not on your life expr.
|
|
225 |
Deyim |
hayatta anlayamadığım şeylerden biri de |
another life's great mysteries expr.
|
|
226 |
Deyim |
hayatta/asla olmaz |
not for anything in the world expr.
|
|
227 |
Deyim |
hayatta/asla olmaz |
not on your life expr.
|
|
228 |
Deyim |
hayatta kaçırmam! |
not miss something for love nor money expr.
|
|
229 |
Deyim |
hayatta olmaz! |
not in a million years! expr.
|
|
230 |
Deyim |
sivil hayatta |
in civvy street expr.
|
|
231 |
Deyim |
hayatta ne yapacağına karar vermemiş |
at odds with the world expr.
|
|
232 |
Deyim |
hayatta ne yapacağına karar vermemiş |
at odds with yourself expr.
|
|
233 |
Deyim |
(biri) hala hayatta |
(one) woke up on the right side of the grass expr.
|
|
234 |
Deyim |
(biri) en azından hala hayatta |
(one) woke up on the right side of the grass expr.
|
|
235 |
Deyim |
onlara hayatta güvenmem |
I wouldn't trust them as far as I could spit expr.
|
|
236 |
Deyim |
onlara hayatta güvenmem |
I wouldn't trust him/her as far as I could throw them expr.
|
|
237 |
Deyim |
(biri bir şeyi) bir daha hayatta yapmaz |
(one) wouldn't (do something) again in a hurry expr.
|
|
238 |
Deyim |
hayatta değişmeyen tek şey değişimin kendisidir |
change is the only constant in life expr.
|
|
239 |
Deyim |
hayatta değişmeyen tek şey değişimdir |
change is the only constant in life expr.
|
|
240 |
Deyim |
hayatta yok |
not an earthly expr.
|
|
241 |
Deyim |
hayatta bir kez yaşanacak bir deneyim |
once-in-a-lifetime experience expr.
|
|
242 |
Deyim |
hayatta bir kez yaşanacak bir deneyim |
once-in-a-lifetime experience expr.
|
|
243 |
Deyim |
hayatta bir kez olacak bir durum |
once-in-a-lifetime situation expr.
|
|
244 |
Deyim |
hayatta bir kez yaşanacak bir durum |
once-in-a-lifetime situation expr.
|
|
245 |
Deyim |
hayatta bir kez başına gelecek bir şey |
once-in-a-lifetime situation expr.
|
|
246 |
Deyim |
hayatta hiçbir şey bedava değildir |
tinstaafl (there is no such thing as a free lunch) expr.
|
|
Speaking |
|
247 |
Konuşma |
hayatta olmaz |
noway ünl.
|
|
248 |
Konuşma |
hayatta olmaz |
noways ünl.
|
|
249 |
Konuşma |
bu hayatta geçiciyiz |
we are temps expr.
|
|
250 |
Konuşma |
hayatta hiçbir şey bedava değildir |
tanstaafl (there ain't no such thing as a free lunch) expr.
|
|
251 |
Konuşma |
hayatta olduğun için şanslısın |
you're lucky to be alive expr.
|
|
252 |
Konuşma |
hayatta kaçırmam bunu |
I wouldn't miss it for the world expr.
|
|
253 |
Konuşma |
hayatta ne ekersen onu biçersin |
you only get out of life what you put in expr.
|
|
254 |
Konuşma |
hayatta en çok istediğin şey nedir? |
what do you want most in life? expr.
|
|
255 |
Konuşma |
hayatta en çok istediğin şey ne? |
what do you want most in life? expr.
|
|
256 |
Konuşma |
hayatta olmaz/asla! |
never in a thousand years! expr.
|
|
257 |
Konuşma |
hayatta ilgini en çok ne çekiyor? |
what interests you most in life? expr.
|
|
258 |
Konuşma |
hayatta olmaz |
no can do expr.
|
|
259 |
Konuşma |
hayatta başarılar! |
have a great life! expr.
|
|
260 |
Konuşma |
hayatta olduğum için şanslıyım |
I'm lucky to be alive expr.
|
|
261 |
Konuşma |
hayatta başarılar! |
have a nice life! expr.
|
|
262 |
Konuşma |
gerçek hayatta ne iş yapıyorsunuz? |
what do you do in the real world? expr.
|
|
263 |
Konuşma |
hayatta olmaz/asla! |
not in a thousand years! expr.
|
|
264 |
Konuşma |
hala hayatta olması bir mucize |
it's a wonder she's still alive expr.
|
|
265 |
Konuşma |
hayatta hiçbir şey bedava değildir |
there ain't no such thing as a free lunch expr.
|
|
266 |
Konuşma |
o adam hayatta kendisinden başka kimseyi sevmedi |
that man has never loved anyone but himself expr.
|
|
267 |
Konuşma |
kaçınız hayatta kaldı? |
how many of you survived? expr.
|
|
268 |
Konuşma |
onun hayatta kalması bir mucize |
it's a wonder she's still alive expr.
|
|
269 |
Konuşma |
sana hayatta başarılar! |
have nice life! expr.
|
|
270 |
Konuşma |
sana hayatta başarılar! |
have great life! expr.
|
|
271 |
Konuşma |
(bir şeyi) hayatta yapmamak/giymemek/olmaz |
somebody would not be caught dead expr.
|
|
272 |
Konuşma |
hayatta olmaz/asla |
never in a million years expr.
|
|
Trade/Economic |
|
273 |
Ticaret/Ekonomi |
ekonomik hayatta etki doğurmayan vergi |
neutral tax i.
|
|
274 |
Ticaret/Ekonomi |
hayatta kalma asgari harcama sepeti |
survival minimum expenditure basket i.
|
|
275 |
Ticaret/Ekonomi |
hayatta kalan sigortası |
survivorship insurance i.
|
|
276 |
Ticaret/Ekonomi |
hayatta kalanlar grafiği |
survivor life curve i.
|
|
277 |
Ticaret/Ekonomi |
hayatta kalan rantı |
survivorship annuity i.
|
|
278 |
Ticaret/Ekonomi |
hayatta kalan tablosu |
survivorship table i.
|
|
279 |
Ticaret/Ekonomi |
hayatta kalma tekniği |
survival technique i.
|
|
280 |
Ticaret/Ekonomi |
iktisadi hayatta devlet denetimini savunanlar |
interventionists i.
|
|
281 |
Ticaret/Ekonomi |
kurumun uzun dönem hayatta kalma yetisi |
solvency i.
|
|
282 |
Ticaret/Ekonomi |
ticari hayatta canlılık |
buoyant i.
|
|
Law |
|
283 |
Hukuk |
hayatta olma şartıyla zilyetlik |
life interest i.
|
|
284 |
Hukuk |
karısı öldükten sonra kocanın hayatta müşterek çocukları bulunmak şartıyla karısına ait olan mülkleri alma hak |
curtesy consummate i.
|
|
285 |
Hukuk |
kahramanca yöntemlerle hayatta tutulmak yerine onurlu şekilde ölmeye karar verme hakkı |
right to die i.
|
|
286 |
Hukuk |
ortak mülk üzerinde daha uzun süre hayatta kalan hak sahibi kimse |
survivor i.
|
|
287 |
Hukuk |
daha uzun süre hayatta kalan tarafın ortak mülk üzerindeki yasal mülkiyet hakkı |
survivorship i.
|
|
288 |
Hukuk |
ölümcül hasta veya komada olan kimsenin hayatta tutulmayı reddetme hakkını savunan |
right-to-die s.
|
|
Politics |
|
289 |
Siyasal |
büyük çıkar çevrelerinin sosyal ve ekonomik hayatta önemli görevlere sahip olduğu faşist devlet anlayışı |
corporative state i.
|
|
290 |
Siyasal |
büyük çıkar çevrelerinin sosyal ve ekonomik hayatta önemli görevlere sahip olduğu faşist devlet anlayışı |
corporativism i.
|
|
291 |
Siyasal |
iktisadi hayatta önemli ve etkin görevlere sahip olan devlet |
corporative i.
|
|
Marine |
|
292 |
Denizcilik |
sivil görevlerinin yanı sıra günlük hayatta da yunan kadırga komutanı gibi giyinen atinalı |
trierarch i.
|
|
Medical |
|
293 |
Medikal |
hem annenin hem de bebeğin hayatta kalma şansı |
chance of survival of both mother and baby i.
|
|
294 |
Medikal |
hayatta kalma eğrisi |
survival curve i.
|
|
295 |
Medikal |
hayatta kalım eğrisi |
survival curve i.
|
|
296 |
Medikal |
hayatta kalabilirlik |
survivability i.
|
|
297 |
Medikal |
hayatta kalma |
survivability i.
|
|
298 |
Medikal |
hayatta kalım |
survivability i.
|
|
299 |
Medikal |
nükleer biyolojik kimyasal hayatta kalabilirlik |
nuclear biological chemical survivability i.
|
|
300 |
Medikal |
nükleer-biyolojik-kimyasal hayatta kalabilirlik |
nuclear-biological-chemical survivability i.
|
|
301 |
Medikal |
kırmızı kan hücrelerinin hayatta kaldığı transfüzyon reaksiyonuyla ilgili |
nonhaemolytic s.
|
|
302 |
Medikal |
kırmızı kan hücrelerinin hayatta kaldığı transfüzyon reaksiyonuyla ilgili |
nonhemolytic s.
|
|
303 |
Medikal |
daha kötü adapte olmuş bireylerin hayatta kalmasını sağlayan |
dysgenic s.
|
|
304 |
Medikal |
daha kötü adapte olmuş bireylerin hayatta kalmasını sağlayan |
disgenic s.
|
|
Psychology |
|
305 |
Psikoloji |
hayatta kalma sendromu |
survivor syndrome i.
|
|
306 |
Psikoloji |
hayatta kalma suçluluğu |
survival guilt i.
|
|
307 |
Psikoloji |
hayatta kalma suçluluğu |
survivor guilt i.
|
|
308 |
Psikoloji |
hayatta kalma suçluluğu |
survivor's guilt i.
|
|
309 |
Psikoloji |
hayatta kalma sendromu |
survivor guilt i.
|
|
310 |
Psikoloji |
hayatta kalma sendromuw |
survivor's guilt i.
|
|
311 |
Psikoloji |
hayatta kalma sendromuw |
survivor's syndrome i.
|
|
312 |
Psikoloji |
hayatta kalma ön yargısı |
survivorship bias i.
|
|
313 |
Psikoloji |
hayatta kalma yanılgısı |
survivorship bias i.
|
|
314 |
Psikoloji |
hayatta kalma ön yargısı |
survival bias i.
|
|
315 |
Psikoloji |
hayatta kalma yanılgısı |
survival bias i.
|
|
316 |
Psikoloji |
hayatta kalma ön yargısı |
immortal time bias i.
|
|
317 |
Psikoloji |
hayatta kalma yanılgısı |
immortal time bias i.
|
|
Statistics |
|
318 |
İstatistik |
(carlisle cetveline göre) belli yaştaki birinin başka bir yaştaki birine göre hayatta kalma olasılığı |
chance of survivorship i.
|
|
319 |
İstatistik |
hayatta kalanlar eğrisi |
survivor life curve i.
|
|
320 |
İstatistik |
farklı yaşlardaki hayatta kalma yüzdelerini gösteren tablo |
lifetable i.
|
|
Biology |
|
321 |
Biyoloji |
vücutta bulunan yapılarının ve vücudun işlevlerinin organizmanın hayatta kalmasını sağlamada olduğu gibi genel bir amaca hizmet ettiği prensibi |
teleonomy i.
|
|
322 |
Biyoloji |
en uyum sağlayanın hayatta kalması |
survival of the fittest i.
|
|
323 |
Biyoloji |
bir genin canlının hayatta kalma şansını azaltmasına rağmen akrabalarına fayda getiriyorsa gelecek nesillere aktarılacağını ifade eden bir teori |
kin selection i.
|
|
324 |
Biyoloji |
en uygun olanın hayatta kalması |
survival of the fittest i.
|
|
325 |
Biyoloji |
(evrim mekanizmasında) güçlü olanın hayatta kalması |
survival i.
|
|
326 |
Biyoloji |
(belli bir çevrede) hayatta kalamayan |
unfit s.
|
|
327 |
Biyoloji |
hayatta olagelen |
intravitam zf.
|
|
Marine Biology |
|
328 |
Deniz Biyolojisi |
halen hayatta olan ve soyu tükenmiş kolsu ayaklıları kapsayan geniş bir familya |
terebratulidae i.
|
|
329 |
Deniz Biyolojisi |
ingiltere'de thames nehri'ndeki gel-git düzlükleri boyunca hayatta kalmak için toprağı kazan bir deniz kestanesi |
mud lark [dialect] i.
|
|
330 |
Deniz Biyolojisi |
halen hayatta olan ve soyu tükenmiş kolsu ayaklıları kapsayan geniş familyayla ilgili |
terebratuloid s.
|
|
331 |
Deniz Biyolojisi |
halen hayatta olan ve soyu tükenmiş kolsu ayaklıları kapsayan geniş familyaya benzeyen |
terebratuloid s.
|
|
Zoology |
|
332 |
Zooloji |
birçok omurgasız hayvan tarafından sonbaharda yumurtlanıp kış koşullarında hayatta kalan bir yumurta |
winter egg i.
|
|
Botanic |
|
333 |
Botanik |
bitkilerin kış mevsimi veya kurak mevsimlerde hayatta kalması |
perennation i.
|
|
334 |
Botanik |
(bitki) bir büyüme sezonundan diğerine kadar hayatta kalmak |
perennate f.
|
|
335 |
Botanik |
çok az odunsu dokusu olup yalnızca bir sezon boyunca hayatta kalan (bitki sapı) |
herbaceous s.
|
|
336 |
Botanik |
hiç odunsu dokusu olmayıp yalnızca bir sezon boyunca hayatta kalan (bitki sapı) |
herbaceous s.
|
|
337 |
Botanik |
patojenik organizmanın elverişsiz koşullarda hayatta kalmasına izin veren |
holdover s.
|
|
338 |
Botanik |
patojenik organizmanın elverişsiz koşullarda hayatta kalmasına izin veren |
holdover s.
|
|
Social Sciences |
|
339 |
Sosyal Bilimler |
şu an hayatta olan insan |
modern i.
|
|
History |
|
340 |
Tarih |
hayatta olunan dönem |
flor. (floruit) i.
|
|
341 |
Tarih |
sivil görevlerinin yanı sıra günlük hayatta da yunan kadırga komutanı gibi giyinen atinalıyla ilgili |
trierarchal s.
|
|
Religious |
|
342 |
Dini |
büyük tufan sonrası hayatta kalan kimse |
postdiluvial i.
|
|
343 |
Dini |
nuh tufanı sonrası hayatta kalan şey |
postdiluvial i.
|
|
344 |
Dini |
büyük tufan sonrası hayatta kalan şey |
postdiluvial i.
|
|
345 |
Dini |
nuh tufanı sonrası hayatta kalan kimse |
postdiluvial i.
|
|
346 |
Dini |
büyük tufan sonrası hayatta kalan kimse |
postdiluvian i.
|
|
347 |
Dini |
nuh tufanı sonrası hayatta kalan kimse |
postdiluvian i.
|
|
348 |
Dini |
büyük tufan sonrası hayatta kalan kimse |
post-diluvian i.
|
|
349 |
Dini |
nuh tufanı sonrası hayatta kalan kimse |
post-diluvian i.
|
|
Philosophy |
|
350 |
Felsefe |
bir yaşam felsefesi olarak sosyal hayatta çıplak dolaşma |
nudism i.
|
|
Military |
|
351 |
Askeri |
askeri operasyondan sonra hayatta kalan kuvvetler |
remaining forces [usa] i.
|
|
352 |
Askeri |
arama kurtarma ve hayatta kalma eğitim merkezi |
search rescue and survivability training centre i.
|
|
353 |
Askeri |
denizde hayatta kalma |
survivability in the sea i.
|
|
354 |
Askeri |
hayatta kalabilme |
survival i.
|
|
355 |
Askeri |
hayatta kalma eğitimi |
survivability training i.
|
|
356 |
Askeri |
hayatta kalabilirlik |
survivability i.
|
|
357 |
Askeri |
muharebede hayatta kalma |
combat survival i.
|
|
358 |
Askeri |
harekat için hayatta kalmak |
survive to operate f.
|
|
359 |
Askeri |
kağıt üzerinde yapılan planlar gerçek hayatta işlemez |
no plan survives contact with the enemy expr.
|
|
Abbreviation |
|
360 |
Kısaltma |
hayatta kalan çocuğu olmadan |
s.p.s. (sine prole superstite) zf.
|
|
Ornithology |
|
361 |
Kuşbilim |
kariyamalar familyasının hayatta kalan tek cinsi |
cariama i.
|
|
Slang |
|
362 |
Argo |
hayatta bir tek amacı olan, bilimsel veya teknik arayışlarda başarılı fakat sosyal anlamda yetersiz kimse |
nerdy i.
|
|
363 |
Argo |
makineye bağlı olarak hayatta kalan hasta |
gork i.
|
|
364 |
Argo |
günlük hayatta/pratik bilgi konusunda başarılı olan kişi |
street smarts i.
|
|
365 |
Argo |
hayatta ilerleme kaydetmek |
get (one's) shit together f.
|
|
366 |
Argo |
hayatta çabalar durursun ve sonunda da ölür gidersin |
life’s a bitch, then you die expr.
|
|
367 |
Argo |
(biri bir şeyi) hayatta yapamaz |
can't (do something) to save (one's) life expr.
|
|
368 |
Argo |
(bir şeyi) hayatta yapamaz |
can't (do something) for toffee expr.
|
|
369 |
Argo |
bir şeyi hayatta yapamaz |
can't do something for toffee [uk] expr.
|
|
370 |
Argo |
hayatta olmaz |
in a pig's arse [uk/australia] exclam.
|
|
371 |
Argo |
hayatta/dünyada inanmam |
in a pig's arse [uk/australia] exclam.
|
|
British Slang |
|
372 |
İngiliz Argosu |
hayatta göremeyeceğin kadar çılgın |
mad as a bottle of chips expr.
|
|