mümkün - Türkçe İngilizce Sözlük

mümkün

"mümkün" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 23 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
mümkün possible s.
It may be possible in the future but we will have to see how things develop in Sudan.
Gelecekte bu mümkün olabilir ancak Sudan'da işlerin nasıl gelişeceğini görmemiz gerekecek.

More Sentences
General
mümkün possible s.
Where, then, can we achieve real compromises that make real law-making possible?
O halde, gerçek yasa yapımını mümkün kılacak gerçek uzlaşmaları nerede sağlayabiliriz?

More Sentences
mümkün likely s.
The consistent exchange of information is therefore not very likely in the near future.
Bu nedenle yakın gelecekte tutarlı bilgi alışverişi pek mümkün görünmemektedir.

More Sentences
mümkün earthly s.
There is no earthly reason for me to dislike her.
Ondan hoşlanmamam için mümkün bir sebep yok.

More Sentences
mümkün possibly zf.
We are opposed to putting a percentage figure on it, for we cannot possibly put a figure on it at the moment.
Bu konuda yüzdelik bir rakam vermeye karşıyız çünkü şu anda bir rakam vermemiz mümkün değil.

More Sentences
Technical
mümkün feasible s.
On the basis of information available to us, it is very feasible for the automobile industry to meet these standards.
Elimizdeki bilgilere dayanarak otomobil endüstrisinin bu standartları karşılaması çok mümkündür.

More Sentences
General
mümkün apt s.
mümkün doable s.
mümkün probable s.
mümkün contingent s.
mümkün accomplishable s.
mümkün thinkable s.
mümkün mortal s.
mümkün opinable s.
Phrases
mümkün poss (possible) expr.
Idioms
mümkün a good bet i.
mümkün a safe bet i.
mümkün within the realm of possibility zf.
mümkün within the realms of possibility zf.
mümkün within the realms of possibility expr.
mümkün within the realms of possibility expr.
Trade/Economic
mümkün potential s.
Archaic
mümkün eligible s.

"mümkün" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
pek mümkün olmayan unlikely s.
Tom knew that Mary was unlikely to be there on time.
Tom, Mary'nin zamanında orada olmasının pek mümkün olmadığını biliyordu.

More Sentences
mümkün görünmeyen unlikely s.
It is therefore unlikely that the meeting can be organised before June at the earliest.
Bu nedenle toplantının en erken Haziran ayından önce düzenlenmesi pek mümkün görünmüyor.

More Sentences
General
mümkün olmak may f.
By doing what we are doing we may also be pushing the limit for what is possible.
Yaptığımız şeyi yaparak mümkün olanın sınırlarını da zorluyor olabiliriz.

More Sentences
mümkün olmak be possible f.
Unfortunately, that hasn't been possible.
Ne yazık ki, bu mümkün olmadı.

More Sentences
mümkün kılmak make it possible f.
In so far, I am in favour of making it possible to opt in and out.
Şu ana kadar ben de katılma ve çıkmanın mümkün kılınmasından yanayım.

More Sentences
mümkün kılmak make possible f.
In this way, it is made possible for the market to reward them.
Bu şekilde piyasanın onları ödüllendirmesi mümkün kılınmaktadır.

More Sentences
mümkün görünmek look possible f.
It now also looks possible that Romania and Bulgaria could join in 2007.
Romanya ve Bulgaristan'ın da 2007'de katılması artık mümkün görünüyor.

More Sentences
mümkün görünmek seem possible f.
It just doesn't seem possible.
Bu sadece mümkün görünmüyor.

More Sentences
mümkün görünmek appear possible f.
This finally appears possible now, thanks to the proposed decision.
Önerilen karar sayesinde bu nihayet mümkün görünüyor.

More Sentences
mümkün olmayan impossible s.
This has been impossible, however, due to the lack of a legal base.
Ancak yasal dayanak eksikliği nedeniyle bu mümkün olmamıştır.

More Sentences
mümkün olmayan not possible s.
However, it was not possible for the Council to accept our amendments on the legal framework at that stage.
Ancak Konsey'in bu aşamada yasal çerçeveye ilişkin değişikliklerimizi kabul etmesi mümkün olmamıştır.

More Sentences
mümkün görünmeyen improbable s.
It seemed improbable that Tom would succeed.
Tom'un başarılı olması mümkün görünmüyordu.

More Sentences
gerçekleşmesi mümkün realizable s.
Her dream of becoming an entrepreneur was realizable.
Kadının girişimci olma hayalinin gerçekleşmesi mümkündü.

More Sentences
telafisi mümkün olmayan irretrievable s.
The damage to the artwork was irretrievable.
Sanat eserine verilen zararın telafisi mümkün değildi.

More Sentences
iadesi mümkün olmayan non-refundable s.
The ticket purchase was non-refundable.
Satın alınan biletin iadesi mümkün değildi.

More Sentences
mümkün olduğunda whenever possible zf.
Risk factors must be addressed through insurance and preventive measures whenever possible.
Risk faktörleri mümkün olduğunca sigorta ve önleyici tedbirler yoluyla ele alınmalıdır.

More Sentences
mümkün olduğunda where possible zf.
Where possible, we are adopting a regionalised approach to any new outbreaks.
Mümkün olan her yerde, yeni salgınlara karşı bölgesel bir yaklaşım benimsiyoruz.

More Sentences
mümkün olan yerlerde where possible zf.
The police are patrolling the area, rail capacity has been increased, where possible, from 1,200 to 1,600 tonnes.
Polis bölgede devriye geziyor, demiryolu kapasitesi mümkün olan yerlerde 1,200 tondan 1,600 tona çıkarıldı.

More Sentences
mümkün olduğunda wherever possible zf.
The Commission feels that we should encourage market-led approaches and solutions wherever possible.
Komisyon, mümkün olan her yerde piyasa öncülüğündeki yaklaşımları ve çözümleri teşvik etmemiz gerektiğini düşünüyor.

More Sentences
mümkün değil impossible ünl.
Maybe we should revisit the underlying logic, but this is impossible, of course.
Belki de altta yatan mantığı yeniden gözden geçirmeliyiz, ancak bu elbette mümkün değil.

More Sentences
Phrases
mümkün olursa if possible expr.
I'll be back by tomorrow, if possible.
Mümkün olursa, yarın döneceğim.

More Sentences
Colloquial
mümkün olduğunca çabuk soon as possible expr.
I'd appreciate an answer as soon as possible.
Mümkün olduğunca çabuk cevap verirseniz sevinirim.

More Sentences
(bir şey) mümkün mü? wonder if (something) expr.
I wonder if we could have the table over there.
Oradaki masada oturmamız mümkün mü?

More Sentences
mümkün değil! not likely! exclam.
They are not likely to make negotiations any easier, quite the contrary.
Müzakereleri kolaylaştırmaları da mümkün değil, tam tersine.

More Sentences
Speaking
mümkün değil certainly not expr.
That is of course not always possible, and certainly not in the day-to-day retail market.
Bu elbette her zaman mümkün değildir ve kesinlikle günlük perakende piyasasında mümkün değildir.

More Sentences
Common Usage
muhafazası mümkün tenable s.
General
mümkün kılan enabler i.
kaçışı mümkün olmayan kafes iron cage i.
çıkışın (mümkün) olmadığı nokta point of no escape i.
kaçışın (mümkün) olmadığı nokta point of no escape i.
emzirici hayvanların çok yavrusu olduğu durumlarda tüm yavruların emzirilmesini mümkün kılmak üzere yavruları belirli bir sıraya göre meme uçlarına yerleştirme nurse sow i.
mantıklı düşünceyle cevaplanması mümkün olmayan sadece sezgilerle anlaşılabilen hikaye koan i.
kaçınılması mümkün olmama ineluctability i.
yakın dost olmaları mümkün olmayan unlikely bedfellows i.
atom bombasında patlayan malzemenin genişlemesini geciktiren, ve daha şiddetli bir patlamayı mümkün kılan bir nötron reflektörü tapmer i.
mümkün olan şey thinkable i.
kanıtlanması mümkün olmayan şey unfact i.
kanıtlanması mümkün olmayan olay unfact i.
mümkün olmama unpossibility i.
(sorun, zorluk) çözümü mümkün olmama unsolvability i.
doğumu mümkün hale getirmek için rahimdeki ceninin pozisyonunu değiştirmek üzere uygulanan hareket manoeuver i.
gerekenin ötesinde mümkün olan miktar margent i.
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır margent i.
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır margin i.
mümkün olan en küçük parça minim i.
mümkün olan en küçük tanecik minim i.
yalnızca hava ile yaşamanın mümkün olduğuna inanan kimse breatharian i.
telafisi mümkün olma retrievableness i.
gerçekleştirilmesi mümkün olan şey deliverable i.
mümkün şey deliverable i.
mümkün olan en küçük miktar grain i.
gerçekleştirilmesi mümkün görülmeyen siyasi amaç impossibilism i.
mümkün olmayan şey impossible i.
mümkün görülmeyen şey improbability i.
mümkün olmama improbableness i.
(hedef vurmada) mümkün olan en yüksek puan possible i.
tedavisi mümkün olma sanability i.
tedavisi mümkün olma sanableness i.
yangın esnasında kaçışın mümkün olmadığı bina fire trap i.
dünyada günahsız yaşamanın mümkün olduğuna olan inanç perfectibility i.
anlaşılması mümkün olmayan şey sealed book i.
çözümü mümkün olan problem soluble i.
inanılması mümkün olmamak be beyond belief f.
avantajından mümkün mertebe yararlanmak press one's advantage f.
mümkün olduğu kadar büyütmek maximize f.
mümkün olan her şeyi yapmak move heaven and earth f.
mümkün olan en büyük dereceye yükseltmek maximize f.
mümkün kılmak make something happen f.
mümkün olmak might f.
mümkün mertebe azaltmak minimize f.
mümkün kılmak render possible f.
mümkün olanı yapmak do one's best f.
mümkün olanı yapmak do the utmost f.
mümkün olan her çareye başvurmak use every means possible f.
mümkün olan her yola başvurmak use every means possible f.
mümkün olan her aracı kullanmak use every means possible f.
mümkün mertebe azaltmak minimise f.
mümkün olan en büyük dereceye yükseltmek maximise f.
mümkün olduğu kadar büyütmek maximise f.
daha fazla ilerlemenin mümkün olmadığı noktaya ulaşmak max f.
mümkün olmak micht [scotland] f.
mümkün olmak mun f.
mümkün olan en mükemmel hale getirmek optimalise f.
mümkün olan en etkili hale getirmek optimalise f.
mümkün olan en mükemmel hale getirmek optimalize f.
mümkün olan en etkili hale getirmek optimalize f.
(fikir veya sistem olarak) mümkün olduğunca geliştirmek push f.
mümkün görünmek stand a show f.
mümkün olmak stand a show f.
miras kalması mümkün olan inheritable s.
geçirilmesi mümkün transmissible s.
iptali mümkün voidable s.
ayrılıp dağılması mümkün disintegrable s.
çözümü mümkün soluble s.
tayini mümkün olmayan unassignable s.
iadesi mümkün returnable s.
ispatı mümkün evincible s.
geri ödenmesi mümkün repayable s.
telafisi mümkün recoverable s.
teslimi mümkün deliverable s.
keşfi mümkün discoverable s.
çözümü mümkün solvable s.
teyidi mümkün tenable s.
inkarı mümkün disputable s.
inkarı mümkün deniable s.
ispatı mümkün demonstrable s.
mal edilmesi mümkün veya caiz olan appropriable s.
yayılıp büyümesi mümkün expansible s.
transferi ya da devri mümkün olan transferable s.
telafisi mümkün retrievable s.
katılması mümkün joinable s.
anlaşılması mümkün understandable s.
iptali mümkün defeasible s.
hazmı mümkün digestible s.
elden çıkarılması mümkün disposable s.
ispatı mümkün olmayan nondemonstrable s.
nakit ödenmesi mümkün olmayan noncallable s.
miras kalması mümkün olmayan noninheritable s.
sayılması mümkün numerable s.
telafisi mümkün olmayan nonrecoverable s.
mümkün olmayan infeasible s.
anlatımı mümkün olmayan beyond expression s.
kaçınılması mümkün olmayan ineluctable s.
telaffuzu mümkün pronounceable s.
hayal edilmesi mümkün supposable s.
ispatı mümkün provable s.
izahı mümkün explainable s.
bulunması mümkün findable s.
bulunması mümkün olmayan unfindable s.
tayini mümkün certain s.
tatbiki mümkün practical s.
yapılması mümkün practicable s.
icrası mümkün practicable s.
icrası mümkün practical s.
tasarrufu mümkün disposable s.
tahsili mümkün olmayan irrevocable s.
tayini mümkün determinable s.
onarılması mümkün reparable s.
tamiri mümkün reparable s.
telaffuzu mümkün olmayan unpronounceable s.
teyidi mümkün sustainable s.
tesellisi mümkün olmayan disconsolate s.
tesellisi mümkün olmayan inconsolable s.
tesellisi mümkün olmayan unconsolable s.
tesellisi mümkün consolable s.
engellenmesi mümkün olmayan not preventable s.
engellenmesi mümkün olmayan unpreventable s.
anlaması mümkün ascertainable s.
nakit ödenmesi mümkün olan callable s.
mümkün görünmeyen remote s.
izahı mümkün accountable s.
yapılması mümkün agible s.
icrası mümkün agible s.
mümkün kılan enabling s.
eğlendirilmesi mümkün olmayan unamusable s.
eğlendirilmesi mümkün olmayan unamused s.
kaçınılması mümkün olmayan unavoided s.
daha iyi yapılması mümkün olmayan unbetterable s.
geliştirilmesi mümkün olmayan unbetterable s.
mümkün olmayan unpossible [obsolete] s.
hayal edilmesi mümkün olmayan unsupposable s.
mümkün değil nigh on impossible s.
mümkün olan mortal s.
yalnızca hava ile yaşamanın mümkün olduğuna inanmaya ait breatharian s.
yalnızca hava ile yaşamanın mümkün olduğuna inanma ile ilgili breatharian s.
mümkün olan az acıyı veren humane s.
miras kalması mümkün olmayan moveable s.
dönüşü mümkün olmayan reverseless s.
mümkün olan en düşük seviyede low s.
kabul edilmesi mümkün olmayan objectionable s.
bir şeyi mümkün kılan occasional s.
tahsili mümkün olmayan desperate s.
mümkün olduğu düşünülen on [uk] s.
mümkün olan iki veya daha fazla yöntemden yalnızca biri işe yarayan one-way s.
bertarafı mümkün dismissible s.
ispatı mümkün conclusible s.
tayini mümkün conclusible s.
değiştirilmesi mümkün olmayan (teslim tarihi) drop-dead s.
karşılıklı olarak mümkün olmayan incompossible s.
yapılması mümkün powerable s.
zar zor mümkün olan outside s.
mümkün görünmeyen outside s.
tabiri mümkün olmayan phraseless s.
kaçılması mümkün olmayan scapeless s.
mümkün mertebe as far as possible zf.
mümkün olabildiğince as far as possible zf.
mümkün mertebe as much as possible zf.
mümkün olduğunca tamamen as fully as possible zf.
mümkün olduğunca yakın as close as possible zf.
mümkün olduğu kadar all the way zf.
inkarı mümkün bir şekilde deniably zf.
mümkün olduğunca en kısa zamanda as soon as possible zf.
mümkün olduğunca çabuk as soon as possible zf.
mümkün olduğu kadar çok as much as possible zf.
mümkün olduğu kadar yakın as near as possible zf.
mümkün olmayan bir şekilde unprobably zf.
mümkün olur olmaz whenever possible zf.
mümkün olan en erken sürede as early as possible zf.
mümkün olduğu kadar erken as early as possible zf.
mümkün olduğu kadar çabuk as soon as possible zf.
mümkün olduğu kadar fazla as much as possible zf.
mümkün olan en kısa sürede as soon as possible zf.
mümkün olan en kısa sürede at the soonest time possible zf.
mümkün olan en kısa zamanda at the soonest time possible zf.
mümkün olan en kısa sürede as earliest as possible zf.
mümkün olan en kısa zamanda as earliest as possible zf.
mümkün olan en kısa zamanda as soon as possible zf.
mümkün olduğunca erken as immediate as possible zf.
mümkün olduğu yerde where possible zf.
mümkün olduğunca basit/sade as simple as possible zf.
mümkün olduğunca erken/en kısa zamanda as far in advance as possible zf.
mümkün olduğunca süratli as swiftly as possible zf.
mümkün mertebe by any means necessary zf.
devri mümkün olmayan bir şekilde unalienably zf.
mümkün olduğunca the whole way zf.
mümkün olduğu kadar ever zf.
çevrilmesi mümkün olmadan untranslatably zf.
mümkün olan her şekilde hand and foot zf.
mümkün olduğunca yakın halde chuck zf.
mümkün olduğunca tam halde chuck zf.
mümkün olduğunca tam halde chock-a-block zf.
karşı konulması mümkün olmayan bir şekilde overpoweringly zf.
mümkün olduğunca yakın bir şekilde chuck zf.
mümkün olduğunca eksiksiz chuck zf.
mümkün şekilde feasibly zf.
mümkün mertebe ferforth zf.
mümkün olduğunca doğrudan. proximally zf.
mümkün olan possibly zf.
mümkün olduğunca yakın cy pres ed.
mümkün olduğu kadar çabuk as soon as bağ.
(mümkün olduğu) halde when bağ.
mümkün olan en fazla sayıda hidroksil grubu içeren anlamı veren ön ek hol- ök.
bir elementten mümkün olduğunca fazla oranda içeren anlamı veren ön ek per- ök.
Phrasals
yelkeni mümkün olan en fazla derecede açmak carry on f.
(bir şeyi) mümkün kılmak allow of (something) f.
(bir şeyi) mümkün kılmak allow of (something) f.
Phrases
mümkün dünyaların en iyisi the best of all possible worlds expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil a is one thing, b is (quite) another expr.
mümkün olan en kısa sürede in the shortest possible time expr.
mümkün olan en makul sürede as soon as practicable expr.
mümkün oldukça whenever possible expr.
mümkün olan en kısa zamanda in the shortest time possible expr.
mümkün oldukça where possible expr.
mümkün olan en geniş şekilde (to) the greatest extent possible expr.
mümkün olan en kısa sürede in the shortest time possible expr.
mümkün olduğu kadar çok kez as many times as possible expr.
mümkün olduğu kadarıyla (to) the greatest extent possible expr.
mümkün olan en kısa zamanda in the shortest possible time expr.
kesin olmamakla birlikte mümkün possible but not necessarily expr.
mümkün olduğunca doğru as accurate as possible expr.
mümkün olduğu ölçüde insofar as possible expr.
mümkün olduğunca as far as possible expr.
mümkün olduğu kadar yakın bir zamanda at your convenience expr.
her şey mümkün anything can happen expr.
her şey mümkün anything might happen expr.
daha iyisi mümkün değil as good as it gets expr.
(bir şey) pek mümkün değil (the) odds are against (something) expr.
uygun/mümkün olan en kısa zamanda at one's convenience expr.
uygun/mümkün olan en kısa zamanda at one's earliest convenience expr.
Proverb
işleri mümkün olan en kolay yoldan yapmak cross the stream where it is shallowest
hızlı/acele yapılan şeyin iyi olması pek mümkün değildir good and quickly seldom meet
orta yaşlarında hala aptalca davranan birinin akıllanması pek mümkün değildir a fool at 40 is a fool forever
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you cannot get blood from a stone
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you cannot get blood from a turnip
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you can't get blood from a stone
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you can't get blood from a turnip
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you can't get blood out of a turnip
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you can't squeeze blood from a stone
ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil you can't squeeze blood from a turnip
Colloquial
(bir şey) mümkün değil there's no question of (something) i.
(bilardoda) oyuncunun 147 puan topladığı mümkün olan en büyük seri maximum i.
mümkün olduğunca çok ödül kazanmak için çok sayıda yarışmaya katılma comping i.
mümkün olmama fat chance i.
mümkün olduğunca ucuza getirmek cheap out f.
mümkün olan her şeyi yapmak stand on one's head f.
kötü bir durumdan mümkün olduğunca çok yarar sağlamaya çalışmak make the best of it f.
zor koşullara mümkün olduğunca uyum sağlamaya çalışmak make the best of it f.
(bir şeyi yapmak) mümkün olmamak can't very well (do something) f.
(bir şeyi yapmak) mümkün olmamak couldn’t very well (do something) f.
mümkün değil be on f.
(olaydan) mümkün olan en büyük avantajı elde etmek milk f.
mümkün olan her özelliğe sahip all-singing all-dancing s.
kar potansiyeli olan ancak yatırımcı yaşlanmadan önce beklentileri karşılaması mümkün olmayan (şirket, yatırım) gray-wave s.
kar potansiyeli olan ancak yatırımcı yaşlanmadan önce beklentileri karşılaması mümkün olmayan (şirket, yatırım) grey-wave s.
mümkün olabildiğince so far as possible expr.
mümkün olduğunca so far as possible expr.
… mümkün mü? I don't suppose you expr.
… mümkün mü? I don’t suppose you could... expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil (something) is one thing, (something else) is (quite) another expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil a is one thing, b is (quite) another expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
bir şeyi yapmak mümkün değil there is no doing something expr.
(bir kaçağın/suçlunun) fark edilmeden yaşamasının mümkün olmadığı yer too hot to hold (someone) expr.
bir kaçağın/suçlu olarak fark edilmeden yaşamanın mümkün olmadığı yer too hot to hold you expr.
olması pek mümkün değil (one) should be so lucky expr.
olması pek mümkün değil (one) will be lucky expr.
olması pek mümkün değil (one) would be lucky expr.
tahmin etmek mümkün değil (there's) no saying expr.
emin olmak mümkün değil (there's) no way to tell expr.
kesin bir şey söylemek imkansız/mümkün değil (there's) no way to tell expr.
her defasında kazanmak mümkün olmamak can't win em all expr.
her defasında kazanmak mümkün olmaz can't win them all expr.
her defasında kazanmak mümkün olmaz can't win 'em all expr.
mümkün değil for the life of expr.
… mümkün mü? I don't suppose expr.
… mümkün mü? I don't suppose you could... expr.
(bir şey) pek muhtemel/olası/mümkün değil I wouldn't bet on (something) expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
emin olmak mümkün değil no way to tell expr.
kesin bir şey söylemek imkansız/mümkün değil no way to tell expr.
mümkün olduğunca en kısa zamanda soon as possible expr.
mümkün olduğu kadar çabuk soon as possible expr.
mümkün olan en kısa sürede soon as possible expr.
mümkün olan en kısa zamanda soon as possible expr.
yapmak mümkün değil there is no doing expr.
(bir şey) mümkün mü? wonder whether (something) expr.
baş etmek mümkün değil you can't win expr.
mümkün değil! no sir! exclam.
mümkün değil! no sirree! exclam.
mümkün değil no way, josé exclam.
Idioms
ertelenmesi mümkün olmayan şey ox-in-the-ditch i.
ertelenmesi mümkün olmayan bir durum the ox is in the ditch i.
aynı anda yapılması mümkün olmayacak kadar çok iş/proje lots of irons in the fire i.
aynı anda yapılması mümkün olmayacak kadar çok iş/proje too many irons in the fire i.
mümkün dünyaların en kötüsü the worst of both worlds i.
mümkün değil yapamamak can't for the life of me f.
mümkün olmamak not have an earthly chance f.
mümkün olmamak stand no earthly chance f.
mümkün olmamak not stand an earthly chance f.
mümkün olduğunca doğru ve iyi davranmaya çalışmak be on one's best behavior f.
mümkün olmayanı arzulamak ask for the moon f.
mümkün olduğunca fazla yararlanmak get as much out of it as possible f.
mümkün olduğunca doğru ve iyi davranmaya çalışmak be on one's best behaviour f.
mümkün olduğunca davranışlarına dikkat etmek be on one's best behaviour f.
bir şeye daha inandırıcı ve mümkün kılmak için detaylandırmak, açmak ya da ek bilgi vermek lend support to (something) f.
kazanması/yapması mümkün olmamak not have an earthly chance [uk] f.
kazanması/yapması mümkün olmamak stand no earthly chance f.
mümkün olan her şeyi yapmaya çalışmak try (one's) utmost f.
mümkün olan her şeyi yapmak/yapmaya çalışmak do/try your utmost (to do something) f.
(bir şeyi yapması) mümkün olmamak not have a chance in hell (of doing something) f.
imkansızı mümkün kılmaya çalışmak milk the pigeon [obsolete] f.
kazanması/başarılı olması pek mümkün olmamak be (batting) on a losing wicket [uk] f.
mümkün olmamak not stand an earthly [uk] f.
mümkün olmamak not have an earthly [uk] f.
başarılı olması pek mümkün görünmeyen bir şey için çabalamak be fighting a losing battle f.
mümkün olmamak be out of the question f.
birinin aklına saçma sapan/mümkün olmayan fikirler sokmak give somebody ideas f.
mümkün olan her şeyi yapmak stand on head f.
mümkün dünyaların en kötüsü the worst of both worlds s.
mümkün dünyaların en kötüsü the worst of all possible worlds s.
zaten mümkün bile değil never mind zf.
mümkün olduğunca az to a (bare) minimum zf.
mümkün olan her şekilde forty ways from sunday zf.
mümkün olduğunca çok karla as much as the traffic will bear zf.
olabildiğince/mümkün olduğu kadar yakın as the white on rice zf.
olabildiğince/mümkün olduğu kadar yakın like (the) white on rice zf.
olabildiğince/mümkün olduğunca çok/fazla to beat all zf.
mümkün görünmeme as much chance as a wax cat in hell zf.
artık mümkün değil there go expr.
artık mümkün değil there goes expr.
mümkün değil it'll be a frosty friday expr.
mümkün değil it'll be a frosty friday in july expr.
mümkün değil a cold day in hell expr.
mümkün değil a cold day in july expr.
mümkün olduğunca yapmaya/yapmamaya çalışma as much as (one) could do (not) (to do something) expr.
ne kadar çabalasan da mümkün olmayan şey/durum one can't get blood from a stone expr.
ne kadar çabalasan da mümkün olmayan şey/durum one can't get blood from a turnip expr.
her şey mümkün all bets are off expr.
mümkün görünmüyor ama imkansız değil stranger things have happened expr.
mümkün olduğunca güvenli şekilde as safely as possible expr.
olması mümkün on the cards expr.
mümkün olduğunca çabuk yesterday wouldn't be too soon expr.
kazanmam/başarılı olmam pek mümkün değil. ibre benden yana değil the odds are stacked against me expr.
mümkün olduğunca çabuk as quickly as possible expr.
mümkün değil it would take an act of congress to do something expr.
olabilmesi/gerçekleşmesi mümkün değil it'll be a long day in january (when something happens) expr.
tahmin etmek mümkün değil there is no telling expr.
tahmin etmek mümkün değil there's no telling expr.
bıraktığın yere geri döndüğünde orayı aynı bulmak mümkün değildir you can't go home again expr.
mümkün dünyaların en iyisi the best of all possible worlds expr.
mümkün değil not in a month of sundays expr.
mümkün değil never in a month of sundays expr.
kazanması/başarılı olması pek mümkün olmayan bir durumda on a losing wicket expr.
mümkün değil not for a month of sundays expr.
mümkün değil not in a month of sundays expr.
ileri gitmenin/gelişmenin mümkün olmadığı bir noktada at a dead end expr.
mümkün dünyaların en iyisi the best of all possible worlds expr.
mümkün dünyaların en iyisi the best of all possible worlds expr.
ne kadar çabalasan da mümkün olmayan şey/durum one can't get blood from a stone expr.
ne kadar çabalasan da mümkün olmayan şey/durum one can't get blood from a turnip expr.
(bir şeyi) mümkün olan her şekilde deneyerek by all means of (something) expr.
(bir şeyin) mümkün olan her yoluyla/yöntemiyle by all means of (something) expr.
mümkün olabilecek herhangi bir şekilde by any stretch expr.
mümkün olabilecek/akla gelebilecek/hayal edilebilecek herhangi bir şekilde by any stretch of the imagination expr.
yapmak mümkün değil it would take an act of congress to do expr.
mümkün değil it'll be a cold day in hell expr.
mümkün değil it'll be a long day in january expr.
anlaması mümkün olmayan birine bir şey anlatma like showing a card trick to a dog expr.
anlaması mümkün olmayan birine bir şey anlatmak like showing a dog a card trick expr.
tekrarlanması mümkün olmayacak bir deneyim once-in-a-lifetime experience expr.
mümkün olan her şekilde six ways to sunday expr.
(birinin/bir şeyin) başarıya ulaşması çok zor/pek mümkün değil the odds are against (someone or something) expr.
(birinin/bir şeyin) başarıya ulaşması çok zor/pek mümkün değil the odds are against something/somebody doing something expr.
(birinin/bir şeyin) başarıya ulaşması çok zor/pek mümkün değil the odds are stacked against (someone or something) expr.
(birinin/bir şeyin) başarıya ulaşması mümkün the odds are stacked in (someone's or something's) favor expr.
olabildiğince/mümkün olduğu kadar yakın white on rice expr.
mümkün olduğunca çabuk yesterday isn't soon enough expr.
mümkün olduğunca çabuk yesterday isn't too soon expr.
mümkün olduğunca çabuk yesterday wouldn't be soon enough expr.
Speaking
bu nasıl mümkün olabilir? how is that possible? expr.
bu mümkün değil it's not possible expr.
bunun mümkün olmadığı ortada that's obviously not possible expr.
bunu yapmam nasıl mümkün olabilir? how am I supposed to do that? expr.
her şey mümkün everything is possible expr.
her şey mümkün anything is possible expr.
iç denetleme sonuçlarını mümkün olan en kısa zamanda sizlere bildireceğiz we will inform you of the outcome of the internal review as soon as possible expr.
mümkün değil no chance expr.
olabilmesi/gerçekleşmesi mümkün değil/olmayan It'll be a long day in january when something happens expr.
mümkün değil not a chance expr.
onunla birkaç dakika yalnız kalmam mümkün mü? do you mind if I have a couple of minutes alone with him/her? expr.
o da mümkün it is also possible expr.
oraya gitmem mümkün değil there's no way that i'll go expr.
söz konusu/mümkün değil it is quite out of the question expr.
sen olmasaydın bunların hiçbiri mümkün olmazdı none of this would have been possible without you expr.
Trade/Economic
bir kişinin bir başkasına zarar vermeden kar yapmasının mümkün olmadığı durum pareto optimality i.
bir kişinin bir başkasına zarar vermeden kar yapmasının mümkün olmadığı durum pareto efficiency i.
borçlunun haczi mümkün olan malları leviable property i.
bir kişinin bir başkasına zarar vermeden kar yapmasının mümkün olmadığı durum pareto efficient situation i.
değiştirilmesi mümkün olma commutability i.
cirosu mümkün araçlar karşılığı avans advance on negotiable instruments i.
cirosu ve devri mümkün kıymetli evraklar negotiable documents i.
cirosu mümkün mevduat makbuzu certificate of deposit i.
devri ve cirosu mümkün olmayan evrak non-negotiable instruments i.
devri mümkün mülkiyeti gösteren belge equity security i.
faydasından dışlamanın mümkün olduğu ve belirli bir kapasite noktasına kadar tüketiminde rekabetin olmadığı mallar club goods i.
hukuki yollardan takip edilmesi mümkün olan borç legal liability i.
itfası mümkün istikraz amortizable loan i.
itfası mümkün istikraz amortisable loan i.
icrası mümkün borç legal liability i.
idaresi mümkün maliyet controllable cost i.
iadesi mümkün olmayan akreditif non-refundable letter of credit i.
mübadelesi mümkün mallar fungible things i.
mümkün olan en üst düzey bound rate i.
mukayeseyi mümkün kılacak şekilde hesap edilen maliyet comparative cost i.
sarfı mümkün expendable i.
satılması mümkün olmama unsalability i.
tahsili mümkün olmayan senet uncollectible bill i.
teslimi mümkün ürünler deliverable goods i.
tahvili mümkün para convertible currency i.
tekrar ortaya çıkması mümkün olmayan masraf non-recurring charge i.
takdiri mümkün sermaye assessable capital stock i.
taksimi mümkün olan akit divisible contract i.
tahsil edilmesi mümkün olmayan borç bad debt i.
tahsil mümkün olmayan alacak uncollectible loans i.
transferi mümkün kredi transmissible credit i.
tahsili mümkün olmayan hesap uncollectible account i.
taksimi mümkün olmayan malın mahkeme kararıyla satışı sale in partition i.
teslimi mümkün mallar deliverable goods i.
taksimi mümkün olan borç divisible obligation i.
temyizi mümkün olan kararlar decisions that can be appealed from i.
telafisi mümkün olmayan bir zarar irreparable damage i.
teklif edilen parayla alınması mümkün olan en kaliteli mal best buy i.
vadesinden önce itfası mümkün tahvil optional bond i.
zaman aşımı nedeniyle tahsili mümkün olmayan alacak bad debt i.
zaman aşımı nedeniyle tahsili mümkün olmayan alacaklar bad debts i.
teslimi mümkün olmamak be undeliverable f.
tedariki mümkün acquirable s.
ertelenmesi mümkün olmayan nondeferrable s.
amortismanı mümkün amortisable s.
amortismanı mümkün amortizable s.
devri mümkün assignable s.
değişmesi mümkün exchangeable s.
devir ve ferağı mümkün alienable s.
dengelenmesi mümkün balanceable s.
geri ödenmesi mümkün repayable s.
havalesi mümkün remittable s.
icrası mümkün exercisable s.
ithali mümkün importable s.
itfası mümkün olmayan irredeemable s.
nakli mümkün transportable s.
nakit olarak ödenmesi mümkün callable s.
mümkün olan potential s.
ödenmesi mümkün olmayan irredeemable s.
mübadelesi mümkün exchangeable s.
nakli mümkün transferable s.
takdiri mümkün assessable s.
tahvili mümkün convertible s.
tahsili mümkün olmayan uncollectible s.
tashihi mümkün rectifiable s.
teslimi mümkün deliverable s.
tahsili mümkün recoverable s.
tazmini mümkün fungible s.
tahsili mümkün (senet) good s.
taksimi mümkün divisible s.
tedariki mümkün procurable s.
devri mümkün değil not negotiable expr.