| İngilizce | Türkçe | |||
|---|---|---|---|---|
| Common Usage | ||||
| Yaygın Kullanım | pleasurable s. | zevkli | ||
|
I've always found her unbelievably pleasurable. Ben her zaman onu inanılmaz zevkli buldum. More Sentences |
||||
| General | ||||
| Genel | pleasurable s. | zevk veren | ||
|
Singing is an honest and pleasurable entertainment, but one must be careful to avoid singing or taking pleasure in listening to lewd songs. Şarkı söylemek dürüst ve zevk veren bir eğlence, ama insan müstehcen şarkılar söylememeye veya dinlememeye dikkat etmeli. More Sentences |
||||
| Genel | pleasurable s. | hoş | ||
|
I've always found her unbelievably pleasurable. Onu her zaman inanılmaz derecede hoş bulmuşumdur. More Sentences |
||||
| Genel | pleasurable s. | hoşa giden | ||
| Genel | pleasurable s. | memnun edici | ||
| İngilizce | Türkçe | |
|---|---|---|
| General | ||
| Genel | find something pleasurable f. | zevkli görmek |
| Genel | find something pleasurable f. | zevkli bulmak |
| Genel | make something pleasurable f. | zevkli kılmak |
| Genel | become pleasurable f. | zevkli bir hal almak |
| Genel | become pleasurable f. | zevkli olmak |
| Genel | become pleasurable f. | zevkli hale gelmek |
| Genel | be no longer pleasurable f. | tadı tuzu kalmamak |
| Genel | pleasurable [obsolete] s. | zevk peşinde koşan |
| Genel | pleasurable [obsolete] s. | keyfine düşkün |
