drive - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
drive araba kullanmak v.
  • Every year, thousands of people drive across the continent on holiday.
  • Her yıl binlerce insan tatil için kıta boyunca araba kullanıyor.
  • Driving is one of the hardest and most pressurised jobs there is.
  • Araba kullanmak, var olan en zor ve en stresli işlerden biridir.
  • People drive super fast and do not always adhere to traffic laws.
  • İnsanlar çok hızlı araba kullanıyor ve trafik kurallarına her zaman uymuyorlar.
Show More (695)
drive araba sürmek v.
  • Since then, the car has claimed a large proportion of these for driving and parking.
  • O zamandan bu yana araba, sürüş ve park etme için bunların büyük bir bölümünü talep etti.
  • Tom is the one who taught Mary how to drive.
  • Mary'ye nasıl araba süreceğini öğreten kişi Tom'dur.
  • You must take care when you drive a car.
  • Araba sürerken dikkat etmelisiniz.
Show More (485)
drive sürmek v.
  • The press is muzzled, human rights organisations are barred and opposition is driven abroad.
  • Basın susturulmuş, insan hakları örgütleri yasaklanmış ve muhalefet yurt dışına sürülmüştür.
  • They accelerate in a different way and are usually driven at higher speeds.
  • Farklı bir şekilde hızlanırlar ve genellikle daha yüksek hızlarda sürülürler.
  • This war has seen hundreds of thousands driven from their homes in Chechnya and tens of thousands murdered.
  • Bu savaş Çeçenistan'da yüzbinlerce kişinin evlerinden sürülmesine ve onbinlerce kişinin öldürülmesine neden olmuştur.
Show More (267)
drive götürmek v.
  • Enlargement is a dynamic process which itself will drive forward the process of reform within the EU.
  • Genişleme, kendisi de AB içindeki reform sürecini ileriye götürecek dinamik bir süreçtir.
  • We want a strong Commission which drives the European integration process forward.
  • Avrupa entegrasyon sürecini ileriye götürecek güçlü bir Komisyon istiyoruz.
  • We are all in development mode and our commitment must be to drive our policy forward and faster.
  • Hepimiz kalkınma modundayız ve taahhüdümüz politikamızı daha ileriye ve daha hızlı götürmek olmalıdır.
Show More (153)
drive (arabayla) gitmek v.
  • The night Seth was killed, he was headed to deliver a flash drive.
  • Seth'in öldürüldüğü gece, bir flash bellek teslim etmeye gidiyordu.
  • Tom didn't have time to walk there, so he drove.
  • Tom'un oraya yürümek için zamanı yoktu, bu yüzden arabayla gitti.
  • This car can drive on par with that one there.
  • Bu araba şuradakiyle aynı hızda gidebilir.
Show More (94)
drive kullanma n.
  • It is worth examining more closely the question of who drives these vehicles.
  • Bu araçları kimin kullandığı sorusu daha yakından incelenmeye değer.
  • All bank holidays that are already subject to a driving ban can simply remain intact.
  • Halihazırda araç kullanma yasağına tabi olan tüm resmi tatiller olduğu gibi kalabilir.
  • In principle, driving bans, in whatever form, constitute an infringement of this freedom.
  • Prensip olarak, her ne şekilde olursa olsun, araç kullanma yasakları bu özgürlüğün ihlali anlamına gelmektedir.
Show More (93)
drive kullanmak v.
  • Why is that drug addict driving a school bus?
  • Niye bu keş okul servisi kullanıyor?
  • Tom doesn't like driving.
  • Tom araç kullanmaktan hoşlanmıyor.
  • Tom was driving the car.
  • Arabayı Tom kullanıyordu.
Show More (68)
drive araç kullanmak v.
  • I want my fellowmen to drive on safe tyres, above all.
  • Ben her şeyden önce yurttaşlarımın güvenli lastiklerle araç kullanmalarını istiyorum.
  • Anyone who drives when drunk loses his driving licence immediately.
  • Sarhoşken araç kullanan herkes ehliyetini derhal kaybeder.
  • Those who work in the transport sector, that is, those who drive vehicles, have to be better trained.
  • Ulaşım sektöründe çalışanlar, yani araç kullananlar daha iyi eğitilmelidir.
Show More (29)
drive sürüklemek v.
  • His suspicious actions drove her into jealousy.
  • Şüpheli hareketleri onu kıskançlığa sürükledi.
  • First, will the peace that breaks out drive Palestinians and Israelis into an historic reconciliation?
  • Birincisi, ortaya çıkan barış Filistinlileri ve İsraillileri tarihi bir uzlaşmaya sürükleyecek mi?
  • Burma's rulers have driven themselves and their people into a cul-de-sac.
  • Burma'nın yöneticileri kendilerini ve halklarını bir çıkmaz sokağa sürüklediler.
Show More (6)
drive yönlendirmek v.
  • The Commission has strong institutional powers, which it could use to actively drive the IPP process.
  • Komisyon, IPP sürecini aktif bir şekilde yönlendirmek için kullanabileceği güçlü kurumsal yetkilere sahiptir.
  • We have to take initiatives in this House to drive that agenda.
  • Bu gündemi yönlendirmek için bu Meclis'te inisiyatif almalıyız.
  • It is aimed only at driving the EU towards a federal constitution.
  • Sadece AB'yi federal bir anayasaya doğru yönlendirmeyi amaçlamaktadır.
Show More (6)
drive uzaklaştırmak v.
  • We should not be guided by a fear of driving Turkey away in this.
  • Bu konuda Türkiye'yi uzaklaştırma korkusuyla hareket etmemeliyiz.
  • The assassin was immediately caught, put into a car and driven away from the crime scene.
  • Suikastçı hemen yakalandı, bir arabaya bindirildi ve olay yerinden uzaklaştırıldı.
  • He drove the dog away.
  • Köpeği uzaklaştırdı.
Show More (4)
drive dürtü n.
  • These drugs might affect your sex drive.
  • Bu ilaçlar cinsel dürtülerinizi etkileyebilir.
  • The rule of law must never be sacrificed on the altar of our drive to act.
  • Hukukun üstünlüğü, harekete geçme dürtümüz uğruna asla feda edilmemelidir.
  • Sami was completely unaware of the insatiable greed driving Layla.
  • Sami, Layla'yı dürtüleyen doymak bilmez açgözlülüğün hiç farkında değildi.
Show More (3)
drive sürücüsü n.
  • Use a second computer with Internet access to create a BIOS recovery USB flash drive.
  • BIOS kurtarma USB flash sürücüsü oluşturmak için İnternet erişimi olan ikinci bir bilgisayar kullanın.
  • Or, instead, you can use a high-quality blank USB flash drive.
  • Bunun yerine yüksek kalitede boş USB flash sürücüsü de kullanabilirsiniz.
  • The world's smallest 256GB USB flash drive comes with file recovery features.
  • Dünyanın en küçük 256GB USB flash sürücüsü dosya kurtarma özellikleriyle birlikte geliyor.
Show More (3)
drive arabayla götürmek v.
  • You can walk, or alternatively, I'll drive you there in my car.
  • Yürüyebilirsin ya da alternatif olarak seni arabamla götürebilirim.
  • I can drive you.
  • Seni arabayla götürebilirim.
  • You can walk, or alternatively, I'll drive you there in my car.
  • Yürüyebilirsin veya ikinci bir seçenek olarak, seni oraya arabamla götürürüm.
Show More (3)
drive araba yolu n.
  • In America, cars drive on the right side of the road.
  • Amerika'da arabalar yolun sağ tarafından gider.
  • In America, cars drive on the right side of the road.
  • Amerika'da arabalar yolun sağ tarafından giderler.
  • In the United States, cars drive on the right side of the road.
  • Birleşik Devletler'de arabalar yolun sağ tarafından gider.
Show More (2)
drive gütmek v.
  • We are opposed to the whole economic system that is driven by profit.
  • Biz, kâr amacı güden ekonomik sistemin tamamına karşıyız.
  • A boy was driving a flock of sheep.
  • Bir çocuk, koyun sürüsünü güdüyordu.
  • A boy was driving a flock of sheep.
  • Bir oğlan, koyun sürüsünü güdüyordu.
Show More (0)
drive çalıştırmak v.
  • Such additional energy is needed to drive the climate.
  • Klimayı çalıştırmak için böyle bir enerji ilavesi gerekli.
  • This machine is driven by electricity.
  • Bu makine elektrikle çalıştırılır.
  • Magnetic force drives the mechanism.
  • Mekanizmayı manyetik kuvvet çalıştırıyor.
Show More (0)
drive çekmek v.
  • We also covered quite a number of topics related to marketing your website and driving more traffic.
  • Web sitenizi pazarlamak ve daha fazla trafik çekmekle ilgili pek çok konuyu da ele aldık.
  • We also covered quite a number of topics related to marketing your website and driving more traffic.
  • İnternet sitenizi pazarlamak ve daha fazla trafik çekmek ile ilgili çok sayıda konuyu da ele aldık.
  • We also covered quite a number of topics related to marketing your website and driving more traffic.
  • Ayrıca web sitenizi pazarlamak ve daha fazla trafik çekmekle ilgili pek çok konuyu da ele aldık.
Show More (0)
drive araba gezintisi n.
  • It's been a long drive.
  • Uzun bir araba gezintisi oldu.
  • We have a long drive ahead of us.
  • Önümüzde uzun bir araba gezintimiz var.
  • They started a drive to raise a charity fund.
  • Yardım fonunu yükseltmek için bir araba gezintisine başladılar.
Show More (0)
drive kampanya n.
  • The music club is organizing a drive to attract new members.
  • Müzik kulübü yeni üyeler kazanmak için bir kampanya düzenliyor.
  • They started a drive to raise a charity fund.
  • Yardım fonu toplamak için bir kampanya başlattılar.
Show More (-1)
drive zorlamak v.
  • I’m afraid that she will drive herself too hard trying to please him.
  • Adamı memnun etmek uğruna kendini fazla zorlayacak diye korkuyorum.
  • Poverty drove him to steal.
  • Yoksulluk onu çalmaya zorladı.
Show More (-1)
drive sürücü n.
  • We will discuss most of these icons in the lesson "How to open a disk and a flash drive."
  • Bu simgelerin çoğunu "Bir disk ve flash sürücü nasıl açılır" dersinde tartışacağız.
  • You can open the flash drive's root directory and continue working with the necessary information.
  • Flash sürücünün kök dizinini açabilir ve gerekli bilgilerle çalışmaya devam edebilirsiniz.
Show More (-1)
drive tur n.
  • Let's take a drive.
  • Bir tur atalım.
  • Let's take a short drive this afternoon.
  • Bu öğleden sonra kısa bir araba turu atalım.
Show More (-1)
drive kovmak v.
  • We have to drive the enemy out of our land.
  • Düşmanı topraklarımızdan kovmalıyız.
  • He drove the dog away.
  • Köpeği kovdu.
Show More (-1)
drive sürüş n.
  • Tom told me that he enjoyed the drive.
  • Tom sürüşten keyif aldığını söyledi.
  • May I take the car for a test drive before I buy it?
  • Arabayı almadan önce test sürüşüne çıkabilir miyim?
Show More (-1)
drive güdücü n.
  • Cattle drives are still part of the local economies in the West.
  • Sığır güdücüler hâlâ Batı'daki yerel ekonomilerin bir parçasıdır.
Show More (-2)
drive den sürmek v.
  • It’s my duty to drive the cattle out of the field.
  • Benim görevim sığırları tarladan sürmek.
Show More (-2)
drive çekiş n.
  • We need a four-wheel drive to cross the desert.
  • Çölü geçmek için dört çekerli bir araca ihtiyacımız var.
Show More (-2)
drive saldırı n.
  • The general envisaged a drive into the region.
  • General bölgeye doğru bir saldırı planladı.
Show More (-2)
drive sokmak v.
  • He drove the huge umbrella into the sand.
  • Kocaman şemsiyeyi kumun içine soktu.
Show More (-2)
drive arabayla gitmek v.
  • I drove to the city center to get some food.
  • Yiyecek bir şeyler almak için arabayla şehir merkezine gittim.
Show More (-2)
drive (topu) sürme n.
  • He hits a straight drive each time.
  • Her seferinde düz bir sürüş yapıyor.
Show More (-2)
drive yağmak v.
  • The snow is driving down thickly now.
  • Kar şu an lapa lapa yağıyor.
Show More (-2)
drive (delik) açmak v.
  • We drove a hole through the exterior wall.
  • Dış duvarda bir delik açtık.
Show More (-2)
drive gezme n.
  • He suggested we go for a drive on Saturday.
  • Cumartesi günü arabayla gezmeyi önerdi.
Show More (-2)
drive garaj yolu n.
  • I don’t recognize the car on the drive, do you?
  • Garaj yolundaki arabayı tanıyamadım, ya siz?
Show More (-2)
drive döndürmek v.
  • That sound is driving me insane!
  • Bu ses beni deliye döndürüyor!
Show More (-2)
drive azim n.
  • She was a leader of tremendous drive and ambition.
  • Muazzam bir azim ve hırsa sahip bir liderdi.
Show More (-2)
drive ile çalışmak v.
  • This camp light is battery-driven.
  • Bu kamp lambası pille çalışıyor.
Show More (-2)
drive disk n.
  • The file should be on the external hard drive.
  • Dosya harici sabit diskte olmalı.
Show More (-2)
drive sürgüne göndermek v.
  • Or, for that matter, attempts to drive him into exile.
  • Ya da bu konuda onu sürgüne gönderme girişimlerinde bulunacak mıyız?
Show More (-2)
drive sıkıştırmak v.
  • We were driven to the wall.
  • Biz köşeye sıkıştırıldık.
Show More (-2)
drive tahrik etmek v.
  • Poverty sometimes drives people to commit crimes.
  • Yoksulluk bazen insanları suç işlemeye tahrik eder.
Show More (-2)
drive arabayla dolaşmak v.
  • I drove all around town to look for Jim.
  • Jim'i aramak için bütün şehri arabayla dolaştım.
Show More (-2)
drive iten adj.
  • Poverty sometimes drives people to commit crimes.
  • Yoksulluk bazen insanları suç işlemeye iter.
Show More (-2)