1 |
drive |
araba kullanmak |
v. |
|
- Every year, thousands of people drive across the continent on holiday.
- Her yıl binlerce insan tatil için kıta boyunca araba kullanıyor.
- Driving is one of the hardest and most pressurised jobs there is.
- Araba kullanmak, var olan en zor ve en stresli işlerden biridir.
- People drive super fast and do not always adhere to traffic laws.
- İnsanlar çok hızlı araba kullanıyor ve trafik kurallarına her zaman uymuyorlar.
- Driving crazy fast on an open road.
- Açık bir yolda çılgın bir hızla araba kullanmak.
- People drive super fast and do not always adhere to traffic laws.
- İnsanlar araba kullanırken çok hız yapıyor ve trafik kurallarına her zaman uymuyorlar.
- It really ticks me off the way people drive in the bus lane when they clearly aren't supposed to!
- İnsanların açıkça yapmamaları gerekirken otobüs şeridinde araba kullanmaları beni gerçekten sinirlendiriyor!
- Tom doesn't see anything wrong with letting Mary learn to drive.
- Tom, Mary'nin araba kullanmayı öğrenmesinde bir sakınca görmüyor.
- I think Tom could teach Mary how to drive.
- Bence Tom Mary'ye araba kullanmayı öğretebilir.
- I would love to drive the car but I'm only 14.
- Arabayı kullanmayı çok isterdim ama daha 14 yaşındayım.
- You're old enough to drive, aren't you?
- Araba kullanacak yaştasın, değil mi?
- Tom hates driving on icy roads.
- Tom buzlu yollarda araba kullanmaktan nefret eder.
- Tom wanted me to teach him how to drive.
- Tom ona araba kullanmayı öğretmemi istedi.
- Tom slept in the car while Mary was driving.
- Mary araba kullanırken Tom arabada uyudu.
- He cannot drive without eyeglasses.
- O, gözlük olmadan araba kullanamaz.
Show More (11)
|
2 |
drive |
kullanma |
n. |
|
- It is worth examining more closely the question of who drives these vehicles.
- Bu araçları kimin kullandığı sorusu daha yakından incelenmeye değer.
- All bank holidays that are already subject to a driving ban can simply remain intact.
- Halihazırda araç kullanma yasağına tabi olan tüm resmi tatiller olduğu gibi kalabilir.
- In principle, driving bans, in whatever form, constitute an infringement of this freedom.
- Prensip olarak, her ne şekilde olursa olsun, araç kullanma yasakları bu özgürlüğün ihlali anlamına gelmektedir.
- Find the disk or USB flash drive and use the following steps to reset the local account password.
- Diski veya USB flash sürücüyü bulun ve yerel hesap parolasını sıfırlamak için aşağıdaki adımları kullanın.
- Lexar's new USB 3.0 flash drive uses your fingerprint to keep your photos safe.
- Lexar'ın yeni USB 3.0 flash sürücüsü fotoğraflarınızı güvende tutmak için parmak izinizi kullanır.
- The USB flash drive must use the FAT32 file system.
- USB flash sürücü FAT32 dosya sistemini kullanmalıdır.
- What method does the USB flash drive and SSD use to store data?
- USB flash sürücü ve SSD veri depolamak için hangi yöntemi kullanıyor?
- I drive a BMW.
- Ben bir BMW kullanıyorum.
Show More (5)
|
3 |
drive |
götürmek |
v. |
|
- Enlargement is a dynamic process which itself will drive forward the process of reform within the EU.
- Genişleme, kendisi de AB içindeki reform sürecini ileriye götürecek dinamik bir süreçtir.
- We want a strong Commission which drives the European integration process forward.
- Avrupa entegrasyon sürecini ileriye götürecek güçlü bir Komisyon istiyoruz.
- We are all in development mode and our commitment must be to drive our policy forward and faster.
- Hepimiz kalkınma modundayız ve taahhüdümüz politikamızı daha ileriye ve daha hızlı götürmek olmalıdır.
- Let me drive you.
- Seni götüreyim.
- You'll have to drive us there.
- Bizi oraya götürmen gerekecek.
- I didn't drive Tom home.
- Tom'u eve götürmedim.
- Tom was the one that drove Mary to the hospital.
- Mary'yi arabayla hastaneye götüren Tom'du.
- A sheep dog drives the flock to the pasture.
- Bir çoban köpeği sürüyü otlağa götürüyor.
Show More (5)
|
4 |
drive |
sürmek |
v. |
|
- The press is muzzled, human rights organisations are barred and opposition is driven abroad.
- Basın susturulmuş, insan hakları örgütleri yasaklanmış ve muhalefet yurt dışına sürülmüştür.
- They accelerate in a different way and are usually driven at higher speeds.
- Farklı bir şekilde hızlanırlar ve genellikle daha yüksek hızlarda sürülürler.
- This war has seen hundreds of thousands driven from their homes in Chechnya and tens of thousands murdered.
- Bu savaş Çeçenistan'da yüzbinlerce kişinin evlerinden sürülmesine ve onbinlerce kişinin öldürülmesine neden olmuştur.
- I usually drive myself.
- Ben genellikle kendim sürerim.
- Don't drive so fast.
- Bu kadar hızlı sürme.
- Their job is to drive the limousines.
- Onların işi limuzinleri sürmek.
- Could you drive more slowly?
- Daha yavaş sürebilir misin?
Show More (4)
|
5 |
drive |
araç kullanmak |
v. |
|
- I want my fellowmen to drive on safe tyres, above all.
- Ben her şeyden önce yurttaşlarımın güvenli lastiklerle araç kullanmalarını istiyorum.
- Anyone who drives when drunk loses his driving licence immediately.
- Sarhoşken araç kullanan herkes ehliyetini derhal kaybeder.
- Those who work in the transport sector, that is, those who drive vehicles, have to be better trained.
- Ulaşım sektöründe çalışanlar, yani araç kullananlar daha iyi eğitilmelidir.
- Is it dangerous to drive these vehicles?
- Bu araçları kullanmak tehlikeli mi?
- You are allowed to drive, no one is stopping you from doing so, and no measures are taken.
- Araç kullanmanıza izin veriliyor, kimse bunu yapmanıza engel olmuyor ve hiçbir önlem alınmıyor.
- This is relevant not only to professional drivers but to all of us who drive on European roads.
- Bu sadece profesyonel sürücüler için değil, Avrupa yollarında araç kullanan hepimiz için geçerlidir.
- People drive super fast and do not always adhere to traffic laws.
- İnsanlar çok hızlı araç kullanıyor ve her zaman trafik kurallarına uymuyorlar.
Show More (4)
|
6 |
drive |
yönlendirmek |
v. |
|
- The Commission has strong institutional powers, which it could use to actively drive the IPP process.
- Komisyon, IPP sürecini aktif bir şekilde yönlendirmek için kullanabileceği güçlü kurumsal yetkilere sahiptir.
- We have to take initiatives in this House to drive that agenda.
- Bu gündemi yönlendirmek için bu Meclis'te inisiyatif almalıyız.
- It is aimed only at driving the EU towards a federal constitution.
- Sadece AB'yi federal bir anayasaya doğru yönlendirmeyi amaçlamaktadır.
- The Commission welcomes the political will and the awareness that is driving our institutions today.
- Komisyon, bugün kurumlarımızı yönlendiren siyasi iradeyi ve farkındalığı memnuniyetle karşılamaktadır.
- Otherwise, public concerns may well drive economic activity across the Atlantic.
- Aksi takdirde kamuoyunun endişeleri Atlantik ötesindeki ekonomik faaliyetleri yönlendirebilir.
- Such additional energy is needed to drive the climate.
- İklimi yönlendirmek için böyle bir ek enerjiye ihtiyaç vardır.
Show More (3)
|
7 |
drive |
araba sürmek |
v. |
|
- Since then, the car has claimed a large proportion of these for driving and parking.
- O zamandan bu yana araba, sürüş ve park etme için bunların büyük bir bölümünü talep etti.
- Tom is the one who taught Mary how to drive.
- Mary'ye nasıl araba süreceğini öğreten kişi Tom'dur.
- You must take care when you drive a car.
- Araba sürerken dikkat etmelisiniz.
- Tom continued driving.
- Tom araba sürmeye devam etti.
- My grandfather no longer drives.
- Büyükbabam artık araba sürmüyor.
- Did you drive when you were in Australia?
- Avustralya'dayken araba sürdün mü?
Show More (3)
|
8 |
drive |
sürüklemek |
v. |
|
- His suspicious actions drove her into jealousy.
- Şüpheli hareketleri onu kıskançlığa sürükledi.
- First, will the peace that breaks out drive Palestinians and Israelis into an historic reconciliation?
- Birincisi, ortaya çıkan barış Filistinlileri ve İsraillileri tarihi bir uzlaşmaya sürükleyecek mi?
- Burma's rulers have driven themselves and their people into a cul-de-sac.
- Burma'nın yöneticileri kendilerini ve halklarını bir çıkmaz sokağa sürüklediler.
- This will drive the whole region to a nuclear arms race.
- Bu, tüm bölgeyi nükleer silahlanma yarışına sürükleyecek.
- This will drive the whole region to a nuclear arms race.
- Bu durum tüm bölgeyi nükleer silahlanma yarışına sürükleyecektir.
Show More (2)
|
9 |
drive |
sürücüsü |
n. |
|
- Use a second computer with Internet access to create a BIOS recovery USB flash drive.
- BIOS kurtarma USB flash sürücüsü oluşturmak için İnternet erişimi olan ikinci bir bilgisayar kullanın.
- Or, instead, you can use a high-quality blank USB flash drive.
- Bunun yerine yüksek kalitede boş USB flash sürücüsü de kullanabilirsiniz.
- The world's smallest 256GB USB flash drive comes with file recovery features.
- Dünyanın en küçük 256GB USB flash sürücüsü dosya kurtarma özellikleriyle birlikte geliyor.
- Of course, each user has a portable hard drive or flash drive in everyday life.
- Elbette, her kullanıcının günlük yaşamda taşınabilir bir sabit sürücüsü veya flash sürücüsü vardır.
Show More (1)
|
10 |
drive |
kullanmak |
v. |
|
- Why is that drug addict driving a school bus?
- Niye bu keş okul servisi kullanıyor?
- Tom doesn't like driving.
- Tom araç kullanmaktan hoşlanmıyor.
- Tom was driving the car.
- Arabayı Tom kullanıyordu.
Show More (0)
|
11 |
drive |
çekmek |
v. |
|
- We also covered quite a number of topics related to marketing your website and driving more traffic.
- Web sitenizi pazarlamak ve daha fazla trafik çekmekle ilgili pek çok konuyu da ele aldık.
- We also covered quite a number of topics related to marketing your website and driving more traffic.
- İnternet sitenizi pazarlamak ve daha fazla trafik çekmek ile ilgili çok sayıda konuyu da ele aldık.
- We also covered quite a number of topics related to marketing your website and driving more traffic.
- Ayrıca web sitenizi pazarlamak ve daha fazla trafik çekmekle ilgili pek çok konuyu da ele aldık.
Show More (0)
|
12 |
drive |
dürtü |
n. |
|
- These drugs might affect your sex drive.
- Bu ilaçlar cinsel dürtülerinizi etkileyebilir.
- The rule of law must never be sacrificed on the altar of our drive to act.
- Hukukun üstünlüğü, harekete geçme dürtümüz uğruna asla feda edilmemelidir.
Show More (-1)
|
13 |
drive |
sürücü |
n. |
|
- We will discuss most of these icons in the lesson "How to open a disk and a flash drive."
- Bu simgelerin çoğunu "Bir disk ve flash sürücü nasıl açılır" dersinde tartışacağız.
- You can open the flash drive's root directory and continue working with the necessary information.
- Flash sürücünün kök dizinini açabilir ve gerekli bilgilerle çalışmaya devam edebilirsiniz.
Show More (-1)
|
14 |
drive |
(arabayla) gitmek |
v. |
|
- The night Seth was killed, he was headed to deliver a flash drive.
- Seth'in öldürüldüğü gece, bir flash bellek teslim etmeye gidiyordu.
- Tom didn't have time to walk there, so he drove.
- Tom'un oraya yürümek için zamanı yoktu, bu yüzden arabayla gitti.
Show More (-1)
|
15 |
drive |
kampanya |
n. |
|
- The music club is organizing a drive to attract new members.
- Müzik kulübü yeni üyeler kazanmak için bir kampanya düzenliyor.
Show More (-2)
|
16 |
drive |
güdücü |
n. |
|
- Cattle drives are still part of the local economies in the West.
- Sığır güdücüler hâlâ Batı'daki yerel ekonomilerin bir parçasıdır.
Show More (-2)
|
17 |
drive |
den sürmek |
v. |
|
- It’s my duty to drive the cattle out of the field.
- Benim görevim sığırları tarladan sürmek.
Show More (-2)
|
18 |
drive |
çekiş |
n. |
|
- We need a four-wheel drive to cross the desert.
- Çölü geçmek için dört çekerli bir araca ihtiyacımız var.
Show More (-2)
|
19 |
drive |
saldırı |
n. |
|
- The general envisaged a drive into the region.
- General bölgeye doğru bir saldırı planladı.
Show More (-2)
|
20 |
drive |
sokmak |
v. |
|
- He drove the huge umbrella into the sand.
- Kocaman şemsiyeyi kumun içine soktu.
Show More (-2)
|
21 |
drive |
arabayla gitmek |
v. |
|
- I drove to the city center to get some food.
- Yiyecek bir şeyler almak için arabayla şehir merkezine gittim.
Show More (-2)
|
22 |
drive |
(topu) sürme |
n. |
|
- He hits a straight drive each time.
- Her seferinde düz bir sürüş yapıyor.
Show More (-2)
|
23 |
drive |
yağmak |
v. |
|
- The snow is driving down thickly now.
- Kar şu an lapa lapa yağıyor.
Show More (-2)
|
24 |
drive |
(delik) açmak |
v. |
|
- We drove a hole through the exterior wall.
- Dış duvarda bir delik açtık.
Show More (-2)
|
25 |
drive |
gezme |
n. |
|
- He suggested we go for a drive on Saturday.
- Cumartesi günü arabayla gezmeyi önerdi.
Show More (-2)
|
26 |
drive |
garaj yolu |
n. |
|
- I don’t recognize the car on the drive, do you?
- Garaj yolundaki arabayı tanıyamadım, ya siz?
Show More (-2)
|
27 |
drive |
döndürmek |
v. |
|
- That sound is driving me insane!
- Bu ses beni deliye döndürüyor!
Show More (-2)
|
28 |
drive |
azim |
n. |
|
- She was a leader of tremendous drive and ambition.
- Muazzam bir azim ve hırsa sahip bir liderdi.
Show More (-2)
|
29 |
drive |
zorlamak |
v. |
|
- I’m afraid that she will drive herself too hard trying to please him.
- Adamı memnun etmek uğruna kendini fazla zorlayacak diye korkuyorum.
Show More (-2)
|
30 |
drive |
ile çalışmak |
v. |
|
- This camp light is battery-driven.
- Bu kamp lambası pille çalışıyor.
Show More (-2)
|
31 |
drive |
disk |
n. |
|
- The file should be on the external hard drive.
- Dosya harici sabit diskte olmalı.
Show More (-2)
|
32 |
drive |
uzaklaştırmak |
v. |
|
- We should not be guided by a fear of driving Turkey away in this.
- Bu konuda Türkiye'yi uzaklaştırma korkusuyla hareket etmemeliyiz.
Show More (-2)
|
33 |
drive |
sürgüne göndermek |
v. |
|
- Or, for that matter, attempts to drive him into exile.
- Ya da bu konuda onu sürgüne gönderme girişimlerinde bulunacak mıyız?
Show More (-2)
|
34 |
drive |
gütmek |
v. |
|
- We are opposed to the whole economic system that is driven by profit.
- Biz, kâr amacı güden ekonomik sistemin tamamına karşıyız.
Show More (-2)
|
35 |
drive |
çalıştırmak |
v. |
|
- Such additional energy is needed to drive the climate.
- Klimayı çalıştırmak için böyle bir enerji ilavesi gerekli.
Show More (-2)
|
36 |
drive |
sıkıştırmak |
v. |
|
- We were driven to the wall.
- Biz köşeye sıkıştırıldık.
Show More (-2)
|
37 |
drive |
arabayla götürmek |
v. |
|
- You can walk, or alternatively, I'll drive you there in my car.
- Yürüyebilirsin ya da alternatif olarak seni arabamla götürebilirim.
Show More (-2)
|