Tureng - opposite - Englisch Türkisch Sätze

Verlauf

	Englisch	Türkisch
1	opposite	tersi	n.
	Labelling must therefore be perfect and not have the opposite of the intended effect. Dolayısıyla etiketleme mükemmel olmalı ve amaçlanan etkinin tam tersini yaratmamalıdır. Our own vision is the opposite. Bizim vizyonumuz bunun tam tersi. And in fact what we want is precisely the opposite. Ve aslında istediğimiz şey bunun tam tersidir. I believe that the situation is precisely the opposite. Ben durumun tam tersi olduğuna inanıyorum. Indeed, I believe the opposite is the case. Aslında ben bunun tam tersinin geçerli olduğuna inanıyorum. The current report demands the very opposite. Mevcut rapor bunun tam tersini talep etmektedir. It is based on the very opposite of the idea of people's equal, unique and inviolable worth. İnsanların eşit, eşsiz ve dokunulmaz değeri fikrinin tam tersine dayanır. This is the opposite of sustainable development. Bu sürdürülebilir kalkınmanın tam tersidir. Instead, the Commission has proposed a directive that leads to the opposite. Komisyon bunun yerine tam tersine yol açan bir yönerge teklif etmiştir. The figures with which I am acquainted indicate the precise opposite. Benim bildiğim rakamlar ise bunun tam tersini göstermektedir. Why are they doing almost the opposite? Neden neredeyse tam tersini yapıyorlar? This is the opposite of what the rapporteur's original text says. Bu, raportörün orijinal metninde söylediklerinin tam tersidir. In fact the opposite is true. Aslında tam tersi de doğrudur. Wanting to force this trust by imposing harmonisation may well have the opposite effect. Uyumlaştırmayı dayatarak bu güveni zorlamak istemek tam tersi bir etki yaratabilir. This is a time when we should be doing just the opposite. Tam tersini yapmamız gereken bir zamandayız. More or less one year ago, the Commission position, as you will all recall, was practically the opposite. Aşağı yukarı bir yıl önce, hepinizin hatırlayacağı gibi, Komisyonun tutumu neredeyse tam tersiydi. The opposite is happening, however. Ancak bunun tam tersi gerçekleşmektedir. The opposite is happening, however. Ancak bunun tam tersi gerçekleşiyor. All the information available suggests that the opposite is true. Eldeki tüm bilgiler bunun tam tersinin doğru olduğunu göstermektedir. Unfortunately, the opposite is the case. Ne yazık ki durum bunun tam tersidir. We are convinced that the opposite is true, and we do not think that state aid is by definition excessive. Biz bunun tam tersinin doğru olduğuna inanıyoruz ve devlet yardımlarının tanım gereği aşırı olduğunu düşünmüyoruz. Lifelong learning requires the opposite, namely continuity and courses of long duration. Yaşam boyu öğrenme bunun tam tersini, yani sürekliliği ve uzun süreli kursları gerektirir. Extremists will not bring Macedonia closer to Europe - just the opposite. Aşırı uçlar Makedonya'yı Avrupa'ya yaklaştırmayacaktır - tam tersi. In my answer, I gave an example of events in actual fact taking the opposite course. Cevabımda olayların gerçekte tam tersi bir seyir izlediğine dair bir örnek verdim. The assumption behind the aims of the Lisbon strategy was full employment and exclusion, and not the opposite. Lizbon stratejisinin amaçlarının arkasındaki varsayım tam istihdam ve dışlanmaydı, tersi değil. Indeed, some Member States have done precisely the opposite of what is needed. Aslında, bazı Üye Devletler gerekenin tam tersini yapmıştır. Transparency, democratisation, integration and cooperation are empty words if you do the very opposite. Eğer tam tersini yaparsanız şeffaflık, demokratikleşme, entegrasyon ve işbirliği boş sözlerdir. Yet this is the opposite of what is proposed in these resolutions. Oysa bu kararlarda önerilenin tam tersi bir durum söz konusudur. I hold the opposite view. Ben tam tersi görüşteyim. If this does not happen, our aid will have the opposite effect. Bu gerçekleşmezse, yardımlarımız tam tersi bir etki yaratacaktır. Indeed, some Member States have done precisely the opposite of what is needed. Gerçekten de bazı Üye Devletler, ihtiyaç duyulanın tam tersini yapmıştır. The opposite ought, of course, to be the case. Elbette bunun tam tersi söz konusu olmalıdır. We are proposing the opposite. Biz tam tersini öneriyoruz. In my opinion, this is not ambitious; if anything, the opposite. Bence bu iddialı bir yaklaşım değil; tam tersi. This is the opposite of what you have just said here! Burada söylediklerinizin tam tersi! The opposite is, however, urgently needed. Ancak bunun tam tersine acilen ihtiyaç duyulmaktadır. I am afraid this report quite deliberately sends the opposite signal. Korkarım ki bu rapor kasıtlı olarak tam tersi bir sinyal göndermektedir. In fact the opposite is true. Aslında bunun tam tersi doğrudur. This contingency plan, by means of which part of the North Sea was closed for fishing, had the opposite effect. Kuzey Denizi'nin bir kısmının balıkçılığa kapatıldığı bu acil durum planı tam tersi bir etki yaratmıştır. You ought to adopt the opposite stance, welcoming the secular ideal more warmly and valuing it more highly. Siz tam tersi bir tutum benimsemeli, laiklik idealini daha sıcak karşılamalı ve ona daha fazla değer vermelisiniz. The opposite is now true. Artık tam tersi geçerli. We are currently finding out how much we are affected when the opposite happens. Tam tersi olduğunda ne kadar etkilendiğimizi şu anda öğreniyoruz. In so doing, we have achieved the opposite of what we intended. Böyle yaparak, amaçladığımızın tam tersini gerçekleştirdik. Unfortunately the results of this participation are still often twisted to mean the opposite. Ne yazık ki bu katılımın sonuçları hala sıklıkla tam tersi anlamlara gelecek şekilde çarpıtılmaktadır. As usual in EU nomenclature, the title conveys the opposite of reality. AB terminolojisinde her zaman olduğu gibi, başlık gerçeğin tam tersini ifade etmektedir. They are in fact opposite things. Bunlar aslında tam tersi şeylerdir. I think in precisely the opposite terms. Ben ise tam tersini düşünüyorum. Precisely the opposite is the case. Tam tersi bir durum söz konusudur. Indeed in many ways, it heads in precisely the opposite direction. Aslında birçok açıdan tam tersi bir yöne doğru ilerliyor. With regard to the trend in imports from the European Union, the opposite is true. Avrupa Birliği'nden yapılan ithalattaki eğilimle ilgili olarak bunun tam tersi doğrudur. We must adopt the opposite approach; in other words, bring Europe closer to the people. Tam tersi bir yaklaşım benimsemeliyiz; başka bir deyişle, Avrupa'yı insanlara daha da yakınlaştırmalıyız. I must say that, sadly, my country is no example when it comes to reducing emissions, but rather the opposite. Üzülerek söylemeliyim ki, emisyonların azaltılması konusunda benim ülkem örnek değil, tam tersi. It is the opposite, absorbing the civil servants of many countries into one vast centralised nexus. Bunun tam tersi birçok ülkenin kamu görevlilerini tek bir büyük merkezi bağlantıda toplamaktır. This is the opposite of what you have just said here! Bu, az önce burada söylediklerinizin tam tersi! Because that would achieve exactly the opposite of what Parliament has demanded on many other occasions. Çünkü bu, Parlamentonun başka birçok kez talep ettiği şeyin tam tersini gerçekleştirecektir. We are, though, obliged to do the very opposite. Ancak biz bunun tam tersini yapmakla yükümlüyüz. We can only regret that, since then, the government has, in practice, taken the opposite line. O zamandan bu yana hükûmetin uygulamada tam tersi bir çizgi izlemiş olmasından sadece üzüntü duyabiliriz. The opposite turns out to be true. Bunun tam tersinin doğru olduğu ortaya çıkıyor. The opposite is now true. Şu anda tam tersi geçerli. Fortunately, the Greek Presidency of the Council is taking the opposite line. Neyse ki Konsey'in Yunanistan Dönem Başkanlığı tam tersi bir tutum izliyor. I rather think that the opposite is likely. Ben bunun tam tersinin muhtemel olduğunu düşünüyorum. It is not good enough to embed freedom of religion in the constitution and to practise the opposite. Din özgürlüğünü anayasaya yerleştirmek ve bunun tersini uygulamak yeterli değildir. Labelling must therefore be perfect and not have the opposite of the intended effect. Bu nedenle etiketleme mükemmel olmalı ve amaçlanan etkinin tersini yaratmamalıdır. We now have the evidence and the opposite is the case, because part-time work has come to be seen as a positive option. Artık elimizde kanıtlar var ve durum tam tersi, çünkü yarı zamanlı çalışma olumlu bir seçenek olarak görülmeye başlandı. We, the Social-Democrats, however, have reached the opposite conclusion. Ancak Sosyal-Demokratlar bunun tam tersi bir sonuca varmışlardır. This is, of course, not federalism, but exactly the opposite. Bu elbette federalizm değil, tam tersi. In fact the opposite is true. Aslında tam tersi de doğru. However, I maintain that, in reality, the opposite may be true. Ancak, gerçekte bunun tam tersinin doğru olabileceğini savunuyorum. I would say the opposite is true, because the European Union has authority in the Arab world. Bunun tam tersinin doğru olduğunu söyleyebilirim çünkü Avrupa Birliği'nin Arap dünyasında otoritesi vardır. I take the opposite view, namely that aid should be limited. Ben ise tam tersi bir görüşü, yani yardımın sınırlı olması gerektiğini savunuyorum. Growth means movement; stability means the opposite. Büyüme hareket anlamına gelir; istikrar ise tam tersi. We are proposing the opposite. Biz ise tam tersini öneriyoruz. Just the opposite, in fact. Aslında tam tersi. Yet this is the opposite of what is proposed in these resolutions. Oysa bu kararlarda önerilenin tam tersi söz konusudur. In other words, patents should not be used to do exactly the opposite. Başka bir deyişle patentler tam tersini yapmak için kullanılmamalıdır. Very much the opposite in fact. Aslında tam tersi. The opposite is true. Tersi doğrudur. It'll be the opposite. Tam tersi olacak. Tom told me just the opposite. Tom bana tam tersini söyledi. My opinion is the opposite. Benim fikrim tam tersi. Sometimes it's just the opposite. Bazen tam tersi olur. I have the opposite problem. Benim de tam tersi bir sorunum var. What happened was the opposite of what we expected. Olanlar beklediğimizin tam tersiydi. The opposite is actually true. Aslında tam tersi doğru. What they said to you is exactly the opposite of what they told me yesterday. Onların sana söyledikleri şey dün bana söylediklerinin tam tersi. The opposite is often true. Tersi genellikle doğrudur. I believe the opposite is true. Ben tam tersinin doğru olduğuna inanıyorum. The opposite of wrong is right. Yanlışın tersi doğrudur. Tom told me just the opposite. Tom bana tam tersini söylemişti. I meant the opposite. Ben tam tersini kastetmiştim. He told me just the opposite! Bana tam tersini söyledi! Tom's reaction was the opposite of what Mary had expected. Tom'un tepkisi Mary'nin beklediği şeyin tersiydi. I said the opposite! Ben tersini söyledim! The evidence suggests the opposite is the case. Kanıtlar durumun tam tersi olduğunu gösteriyor. You say one thing and then act just the opposite. Bir şey söylüyorsun ve sonra tam tersini yapıyorsun. You say one thing and then act just the opposite. Bir şey söylüyorsun ve sonra tam tersi davranıyorsun. Menopause is the opposite of menarche. Menopoz, menarşın tam tersidir. The truth is the opposite. Gerçek tam tersidir. The opposite is true. Tam tersi doğru. The truth is the opposite. Gerçek tam tersi. I think the opposite. Tersini düşünüyorum. The result is opposite to our expectations. Sonuç beklentilerimizin tersidir. The opposite is actually true. Tersi aslında doğrudur. Waking up is the opposite of falling asleep. Uyanmak uykuya dalmanın tersidir. What they said to you is exactly the opposite of what they told me yesterday. Sana söyledikleri, dün bana söylediklerinin tam tersi. I still think the opposite. Hâlâ tam tersini düşünüyorum. Sometimes it's just the opposite. Bazen onun tam tersi olur. The opposite is often true. Tam tersi genellikle doğrudur. Becoming rich is the opposite of becoming poor. Zengin olmak, fakir olmanın tam tersidir. Uploading is the opposite of downloading. Yüklemek, indirmenin tersidir. I believe the opposite is true. Tersinin doğru olduğuna inanıyorum. This is the opposite of what I expected. Bu, benim beklediğimin tersi. Venus is unusual because it spins the opposite direction as Earth and most other planets. Venüs alışılmadık bir gezegendir çünkü Dünya ve diğer gezegenlerin çoğunun döndüğü yönün tersine döner. I still think the opposite. Ben hâlâ tersini düşünüyorum. My opinion is exactly the opposite of yours. Benim fikrim seninkinin tam tersi. The opposite is also true. Bunun tersi de doğrudur. The opposite of peace is war. Barışın tersi savaştır. Getting rich is the opposite of getting poor. Zengin olmak, fakir olmanın tam tersidir. Uploading is the opposite of downloading. Yüklemek, indirmenin tam tersidir. This is the opposite of what I expected. Bu beklediğimin tam tersi. Tom's reaction was the opposite of what Mary had expected. Tom'un tepkisi Mary'nin beklediğinin tam tersiydi. The opposite is also true. Tersi de doğru. The opposite of easy is difficult. Kolayın tersi zordur. I feel exactly the opposite. Tam tersini hissediyorum. It'll be the opposite. Bunun tam tersi olacak. The opposite is also true. Tam tersi de doğru. I meant the opposite. Tersini demek istedim. What happened was the opposite of what we expected. Olanlar beklediğimiz şeyin tersiydi. Actually, it's exactly the opposite. Aslında bu tam tersi. I said the opposite! Tam tersini söyledim! I feel exactly the opposite. Ben tam tersini düşünüyorum. It's exactly the opposite of what you think. Düşündüğünün tam tersi. My opinion is exactly the opposite of yours. Benim görüşüm sizinkinin tam tersi. Tom is doing just the opposite. Tom tam tersini yapıyor. Waking up is the opposite of falling asleep. Uyanmak, uykuya dalmanın tam tersidir. Tom has the opposite problem. Tom'un tam tersi bir sorunu var. The evidence suggests the opposite is the case. Deliller olayın tam tersi olduğuna işaret ediyor. I have the opposite problem. Benim tam tersi sorunum var. Waking up is the opposite of going to sleep. Uyanmak uyumanın tam tersidir. Show More (136)
2	opposite	karşısında	prep.
	There's a bank opposite the station. İstasyonun karşısında bir banka var. They live in the house opposite to ours. Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar. The shop is opposite the bank. Dükkan bankanın karşısında. A dozen people gathered opposite the station. Bir düzine insan, istasyonun karşısında toplandı. Opposite the station there's a bank. İstasyonun karşısında bir banka var. Tom sat opposite Mary at the table. Tom masada Mary'nin karşısında oturdu. The flower shop is opposite the park. Çiçekçi dükkanı parkın karşısında. Whose house is opposite to yours? Seninkinin karşısında kimin evi var? John's house is opposite the church. John'un evi kilisenin karşısındadır. Whose house is opposite to yours? Senin evinin karşısındaki kimin evi ? John's house is opposite the church. John'un evi kilisenin karşısında. Her house is just opposite the bus stop. Onun evi otobüs durağının tam karşısında. Her house is just opposite the bus stop. Evi otobüs durağının tam karşısında. The flower shop is opposite the park. Çiçekçi parkın karşısında. Opposite the park there is a beautiful river. Parkın karşısında güzel bir nehir var. Opposite the station. İstasyonun karşısında. Their house is just opposite the bus stop. Onların evi otobüs durağının tam karşısında. They live in the house opposite to ours. Bizimkinin karşısındaki evde oturuyorlar. Their house is just opposite the bus stop. Evleri otobüs durağının tam karşısında. The shop is opposite the bank. Dükkan, bankanın karşısında. Whose house is opposite to yours? Kimin evi sizinkinin karşısında? A dozen people gathered opposite the station. İstasyonun karşısında bir düzine insan toplandı. Show More (19)
3	opposite	karşıt	adj.
	It is the opposite of freedom and of life. Özgürlüğün ve yaşamın karşıtıdır. Europe must either trust in its values or become diluted in their opposites. Avrupa ya değerlerine güvenmeli ya da karşıtları içinde erimelidir. We do not accept that religion and human rights are in opposite camps. Din ve insan haklarının karşıt kamplarda yer aldığını kabul etmiyoruz. Menopause is the opposite of menarche. Menopoz, menarşın karşıtıdır. Delight is the opposite of sorrow. Sevinmek, üzülmenin karşıtıdır. The opposite of uncomfortable is comfortable. Rahatsızın karşıtı rahattır. Everything exists with its opposite. Her şey karşıtıyla vardır. For every action there is an equal and opposite reaction. Her eylem için eşit ve karşıt bir tepki vardır. Judaism isn't really the opposite of Christianity. Yahudilik aslında Hristiyanlığın karşıtı değildir. Econony and quality are not opposites, but rather two sides of the same coin. Ekonomi ve kalite karşıt değildir, aynı madalyonun iki yüzüdür. Becoming rich is the opposite of becoming poor. Zengin olmak, yoksul olmanın karşıtıdır. Show More (8)
4	opposite	ters	adj.
	But for us, unfortunately, the Commission's proposals move in the completely opposite direction. Ancak ne yazık ki Komisyon'un önerileri bizim için tamamen ters yönde ilerliyor. Sami noticed a vehicle coming in the opposite direction. Sami ters yönden gelen bir araç fark etti. North is the opposite direction from south. Kuzey, güneyin ters yönüdür. They went in opposite directions. Ters yönlere gittiler. Sami noticed a vehicle coming in the opposite direction. Sami ters yönde gelen bir aracı fark etti. Sami was coming in the opposite direction. Sami ters yönden geliyordu. Venus rotates in the opposite direction from most other planets in our Solar System. Venüs Güneş sistemimizdeki diğer birçok gezegenden ters yönde döner. By mistake I boarded a train going in the opposite direction. Yanlışlıkla ters yöne giden bir trene bindim. You should go in the opposite direction. Ters yöne gitmelisin. This is the opposite side of the box. Bu, kutunun ters tarafı. Show More (7)
5	opposite	zıt	n.
	We're total opposites. Tümüyle zıt kutuplarız. Opposites attract. Zıt kutuplar birbirini çeker. We're total opposites. Birbirimizin tamamen zıttıyız. Opposites attract. Zıtlıklar çeker. Everything exists with its opposite. Her şey zıddıyla birlikte vardır. They're total opposites. Birbirlerine tamamen zıtlar. Econony and quality are not opposites, but rather two sides of the same coin. Ekonomiklik ve kalite birbirinin zıttı değil, aynı madalyonun iki yüzüdür. Tom and Mary are complete opposites. Tom ve Mary birbirlerine tamamen zıtlar. Tom and Mary are complete opposites. Tom ve Mary tamamen zıttır. Although they were twins, they were of opposite personalities. İkiz olmalarına rağmen zıt kişiliklere sahiptiler. Show More (7)
6	opposite	aksi	adj.
	Although the text attempts to suggest the opposite, we can only see one possible answer. Her ne kadar metin bunun aksini öne sürmeye çalışsa da, biz sadece tek bir olası cevap görebiliyoruz. If there are some cases which appear to show the opposite, we must act accordingly. Aksini gösteren bazı vakalar varsa, buna göre hareket etmeliyiz. On the contrary, where liberalisation has taken place, the results prove that exactly the opposite is true. Aksine serbestleşmenin gerçekleştiği yerlerde sonuçlar bunun tam tersinin doğru olduğunu kanıtlamaktadır. If there are some cases which appear to show the opposite, we must act accordingly. Eğer bunun aksini gösteren bazı vakalar varsa, buna göre hareket etmeliyiz. He did the opposite. Aksini yaptı. I think the opposite. Ben tam aksini düşünüyorum. The opposite is also true. Aksi de doğru. The result is opposite to our expectations. Sonuç beklentilerimizin tam aksi. Where there are Muslims, there is oil; the opposite statement is false. Müslümanların olduğu yerde petrol vardır; aksi olan ifade ise yanlıştır. Show More (6)
7	opposite	zıt	adj.
	They are in fact opposite things. Aslında bunlar birbirine zıt şeylerdir. The two extremes of the issue of competition are therefore at opposite ends of the spectrum. Bu nedenle rekabet konusunun iki uç noktası spektrumun zıt uçlarında yer almaktadır. The two extremes of the issue of competition are therefore at opposite ends of the spectrum. Dolayısıyla rekabet konusunun iki uç noktası spektrumun zıt uçlarında yer almaktadır. Love and hate are opposite emotions. Sevgi ve nefret zıt duygulardır. The Yin and the Yang are complementary rather than opposite forces. Yin ve Yang zıt güçlerden ziyade birbirini tamamlayan güçlerdir. For every action there is an equal and opposite reaction. Her eylem için eşit ve zıt bir tepki vardır. Pronation and supination are two opposite movements. Pronasyon ve supinasyon iki zıt harekettir. Love and hate are opposite emotions. Aşk ve nefret zıt duygulardır. Tom and Ken were best friends living opposite lives. Tom ve Ken zıt hayatlar yaşayan en iyi arkadaşlardı. Show More (6)
8	opposite	karşılıklı	adj.
	The opposite, an 'Opt-In' regime for Europe, would be entirely ineffective. Buna karşılık, Avrupa için bir "Katılma" rejimi tamamen etkisiz olurdu. The two men embrace, then they sit at the table opposite one another. İki adam kucaklaşır, sonra masada karşılıklı otururlar. Within this form of therapy, the therapist and client work together, sitting opposite one another. Bu terapi biçiminde terapist ve danışan karşılıklı oturarak birlikte çalışırlar. Two screen legends, Al Pacino and Robert De Niro play opposite one another. İki ekran efsanesi, Al Pacino ve Robert De Niro karşılıklı oynarlar. The players sitting opposite one another constitute a team. Karşılıklı oturan oyuncular bir takım oluştururlar. The two men embrace, then they sit at the table opposite one another. İki adam kucaklaşır, sonra masaya geçip karşılıklı otururlar. The opposite sides of a parallelogram are parallel. Bir paralelkenarın karşılıklı kenarları paraleldir. Show More (4)
9	opposite	karşı yönde	adj.
	Sami was coming in the opposite direction. Sami karşı yönden geliyordu. Show More (-2)
10	opposite	karşıda	adv.
	Opposite there is a six-story building. Karşıda altı katlı bir bina var. Show More (-2)