Englisch | Türkisch | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | flat n. | daire | ||
Our new flat has underfloor heating. Yeni dairemizde yerden ısıtma var. More Sentences |
||||
Common Usage | flat adj. | yassı | ||
Before forks and chopsticks, people usually ate food with a piece of flat bread. Çatal ve yemek çubuklarından önce insanlar yemeklerini genellikle bir parça yassı ekmekle yerlerdi. More Sentences |
||||
Common Usage | flat adj. | düz | ||
In ancient times, people thought the world was flat. Kadim zamanlarda insanlar dünyanın düz olduğunu zannediyordu. More Sentences |
||||
General | ||||
General | flat n. | bemol | ||
Any musical note can be a sharp or a flat. Herhangi bir müzik notası diyez ya da bemol olabilir. More Sentences |
||||
General | flat n. | apartman dairesi | ||
Are there two bathrooms in the flat? Apartman dairesinde iki banyo var mıdır? More Sentences |
||||
General | flat n. | daire | ||
When we were there the other night, 12 Palestinians were evicted from 12 flats in the middle of the city. Geçen gece biz oradayken 12 Filistinli şehrin ortasındaki 12 daireden tahliye edildi. More Sentences |
||||
General | flat n. | kat | ||
Do you have a flat or a house? Bir katınız mı yoksa bir eviniz mi var? More Sentences |
||||
General | flat adj. | yavan | ||
We sent back the beer; it tasted flat. Birayı geri gönderdik, tadı yavandı. More Sentences |
||||
General | flat adj. | havası inmiş | ||
One of your tyres is flat. Tekerlerinden birinin havası inmiş. More Sentences |
||||
General | flat adj. | inik | ||
My bicycle has a flat tire. Benim bisikletimin lastiği inik. More Sentences |
||||
General | flat adj. | patlak | ||
I have to push my bike because one of the tyres is flat. Lastiklerden biri patlak olduğu için bisikletimi itmek zorundayım. More Sentences |
||||
General | flat adj. | bitmiş (pil) | ||
Your car won't start if it has a flat battery. Aküsü bitmişse, arabanız çalışmaz. More Sentences |
||||
General | flat adj. | tekdüze | ||
The band was flat for most of the concert. Grup, konserin çoğunda tekdüzeydi. More Sentences |
||||
General | flat adj. | sabit | ||
They are asking me to pay a flat rate for limited Internet access. Sınırlı internet erişimi için benden sabit bir ücret ödememi istiyorlar. More Sentences |
||||
General | flat adj. | kesin | ||
He gave a flat refusal. Kesin bir ret cevabı verdi. More Sentences |
||||
General | flat adj. | durgun | ||
We have experienced flat sales in the last couple of months. Son birkaç aydır satışlarımız durgun. More Sentences |
||||
General | flat adj. | (pil) bitik | ||
My battery is flat. Bataryam bitik. More Sentences |
||||
General | flat adj. | donuk | ||
He gave the shocking news with an uninterested flat voice. Şok eden haberi kayıtsız ve donuk bir sesle verdi. More Sentences |
||||
General | flat adj. | (lastik) patlak | ||
She had to pull over; her tire was flat. Kenara çekmek zorunda kaldı, lastiği patlamıştı. More Sentences |
||||
General | flat adj. | kabarmamış | ||
The bread I baked came out flat, so I think it needed more time to raise. Pişirdiğim ekmek kabarmamıştı, sanırım kabarması için biraz daha zaman lazımdı. More Sentences |
||||
General | flat adj. | (müzik) bemol | ||
The vocalist misread the b flat note on the sheet. Vokalist sayfadaki bemol notasını yanlış okudu. More Sentences |
||||
General | flat adj. | düz (ayakkabı) | ||
I'm wearing high heels, but I have a pair of flat shoes with me, just in case. Yüksek topuklu ayakkabı giydim ama her ihtimale karşı yanımda bir çift düz ayakkabı var. More Sentences |
||||
General | flat adj. | soluk (ışık) | ||
Flat lighting is a characteristic of all his paintings. Soluk ışıklandırma onun tüm resimlerinin karakteristik özelliğidir. More Sentences |
||||
General | flat adv. | düz olarak | ||
In the past the world was thought to be flat. Geçmişte dünya düz olarak düşünüldu. More Sentences |
||||
General | flat adv. | sırtüstü | ||
The patient is lying flat on her back. Hasta sırtüstü yatıyor. More Sentences |
||||
General | flat adv. | (sırt) üstü | ||
She laid flat on her back, looking at the clouds pass by. Sırt üstü uzanmış, bulutların geçişini izliyordu. More Sentences |
||||
Technical | ||||
Technical | flat | lastik patlağı | ||
Tom called me to tell me that he has a flat tire. Tom lastiğinin patladığını söylemek için beni aradı. More Sentences |
||||
Technical | flat | patlak lastik | ||
She pulled over to take care of a flat. Patlak lastiği değiştirmek için kenara çekti. More Sentences |
||||
Textile | ||||
Textile | flat adj. | düz | ||
Tomas believes the earth is flat. Tomas dünyanın düz olduğuna inanıyor. More Sentences |
||||
Construction | ||||
Construction | flat n. | daire | ||
Those who have a holiday flat or even a holiday home are affected by this. Yazlık dairesi ve hatta yazlık evi olanlar bile bu durumdan etkilenmektedir. More Sentences |
||||
Linguistics | ||||
Linguistics | flat adj. | düz | ||
In the past the world was thought to be flat. Geçmişte dünyanın düz olduğu düşünülürdü. More Sentences |
||||
Meteorology | ||||
Meteorology | flat adj. | düz | ||
If the Earth was flat, cats would've knocked everything off by now. Dünya düz olsaydı, kediler şimdiye kadar her şeyi üzerinden devirmiş olurdu. More Sentences |
||||
Common Usage | ||||
Common Usage | flat n. | düz yüzey | ||
General | ||||
General | flat n. | düz şey | ||
General | flat n. | apartman katı | ||
General | flat n. | geniş düz yer | ||
General | flat n. | kumsal | ||
General | flat n. | düz yüzey | ||
General | flat n. | düzlük | ||
General | flat n. | yavanlık | ||
General | flat n. | platform vagon | ||
General | flat n. | sığlık | ||
General | flat n. | tatsızlık | ||
General | flat n. | ova | ||
General | flat n. | düz arazi | ||
General | flat n. | bataklık | ||
General | flat n. | apartman | ||
General | flat v. | düzeltmek | ||
General | flat v. | yassılmak | ||
General | flat v. | düşmek | ||
General | flat v. | yassıltmak | ||
General | flat v. | düzleşmek | ||
General | flat v. | düzleştirilmek | ||
General | flat v. | düz bir yüzeye batmak | ||
General | flat v. | düz bir yüzeye düşmek | ||
General | flat adj. | gazı kaçmış (içecek) | ||
General | flat adj. | tatsız | ||
General | flat adj. | hareketsiz | ||
General | flat adj. | kesat | ||
General | flat adj. | gazı kaçmış | ||
General | flat adj. | yıkık | ||
General | flat adj. | monoton | ||
General | flat adj. | kısık | ||
General | flat adj. | yatay | ||
General | flat adj. | kati | ||
General | flat adj. | boğuk | ||
General | flat adj. | müstevi | ||
General | flat adj. | boş | ||
General | flat adj. | tam | ||
General | flat adj. | yayvan | ||
General | flat adj. | sönük | ||
General | flat adj. | faizsiz | ||
General | flat adj. | gazı gitmiş (içecek) | ||
General | flat adj. | harap | ||
General | flat adj. | değişmez | ||
General | flat adj. | düzgün | ||
General | flat adj. | (içki) gazı gitmiş | ||
General | flat adj. | (lastik) havasız | ||
General | flat adj. | tek | ||
General | flat adj. | gazsız | ||
General | flat adj. | mat | ||
General | flat adv. | tamamıyla | ||
General | flat adv. | kesin olarak | ||
General | flat adv. | tam olarak | ||
General | flat adv. | açık olarak | ||
General | flat adv. | bütünüyle | ||
General | flat adv. | yatay biçimde | ||
General | flat adv. | açıkça | ||
General | flat adv. | monoton | ||
Trade/Economic | ||||
Trade/Economic | flat adv. | faiz işletmeden | ||
Trade/Economic | flat adv. | faiz ödemeden | ||
Trade/Economic | flat adv. | birikmiş faizi ödemeksizin | ||
Technical | ||||
Technical | flat n. | alıcıyla yığın halinde gönderilen demonte konteyner | ||
Technical | flat n. | imalat makinesinin kesici kenarının düz kısmı | ||
Technical | flat n. | dikdörtgen ve düzgün bir kesite sahip haddelenmiş metal çubuk | ||
Technical | flat n. | bazı vida dişlerinin en alt veya en üstünde bulunan tesviye eğrisinin silindirik kısmı | ||
Technical | flat adj. | basık | ||
Technical | flat adj. | donuk | ||
Technical | flat | mat | ||
Technical | flat | sönmüş lastik | ||
Technical | flat | havasız | ||
Technical | flat | yassı | ||
Textile | ||||
Textile | flat n. | çırçır makinesinin silindirinin üzerindeki zincire yerleştirilip ipliğin taraklanmasını kolaylaştıran dişli çıta | ||
Architecture | ||||
Architecture | flat n. | yatay platform şeklindeki mimari eleman | ||
Construction | ||||
Construction | flat | kat | ||
Dyeing | ||||
Dyeing | flat v. | (yüzeyi) düz boya tabakası ile kaplamak | ||
Dyeing | flat v. | (boyalı veya cilalı yüzeyin) zımparalama ile parlaklığını almak | ||
Dyeing | flat v. | (boyaya) terebentin ekleyerek parlamasını engellemek | ||
Automotive | ||||
Automotive | flat | yassı | ||
Marine | ||||
Marine | flat adv. | düz yelkenle | ||
Mining | ||||
Mining | flat n. | maden damarının yatay kapsamı | ||
Mining | flat n. | yatay ve düz cevher katmanı | ||
Mining | flat n. | düşük kalite ham elmas | ||
Anatomy | ||||
Anatomy | flat n. | el ayası | ||
Anatomy | flat n. | elin iç yüzeyi | ||
Geometry | ||||
Geometry | flat n. | öklid uzayı | ||
Geometry | flat n. | üç boyutlu uzay | ||
Botanic | ||||
Botanic | flat n. | olgunlaşmış mantar | ||
Agriculture | ||||
Agriculture | flat n. | fidelerin konulduğu sığ kutu | ||
Agriculture | flat n. | sığ çukurlarına yumurta yerleştirilen sıkıştırılmış kağıt bölme | ||
Agriculture | flat v. | (soğanları) sığ kutuya koymak | ||
Agriculture | flat v. | (fideleri) bir yerden çıkarıp sığ bir kutuya dikmek | ||
Linguistics | ||||
Linguistics | flat n. | bemolleşme | ||
Linguistics | flat adj. | bemolleşmiş | ||
Military | ||||
Military | flat | soluk | ||
Hunting | ||||
Hunting | flat | silah gövde çerçevesi | ||
Hunting | flat | gövde | ||
Sport | ||||
Sport | flat n. | engelsiz yarış parkuru | ||
Sport | flat n. | futbol sahasının her iki takımın kanatlarına bitişik kısmı | ||
Sport | flat n. | patenin iki kenarıyla birden kayma | ||
Sport | flat n. | patenin iki kenarıyla kayılınca buzda oluşan çift iz | ||
Sport | flat | teniste topa düz vuruş | ||
Wagering | ||||
Wagering | flat n. | şekli kusurlu olduğu için bir yüzü diğer yüzlerinden daha sık üste gelen defolu zar | ||
Art | ||||
Art | flat n. | keskin kenarlı uzun ve düz fırça | ||
Music | ||||
Music | flat n. | bemol | ||
Music | flat n. | ayak tabanının tamamının kullanıldığı dans adımı | ||
Music | flat v. | (notayı) pesten okumak | ||
Music | flat v. | yarım ses pesleştirmek | ||
Music | flat v. | doğru veya amaçlanan perdeden aşağı düşmek | ||
Theatre | ||||
Theatre | flat n. | ahşap çerçeve ile boyalı kumaştan oluşan sahne dekoru | ||
Photography | ||||
Photography | flat n. | fotoğraf klişesi yaparken negatif filmlerin üzerine yerleştirildiği kalın cam | ||
Photography | flat n. | foto ofset klişesinin yapıldığı negatif veya pozitif filmler topluluğu |
Englisch | Türkisch | |
---|---|---|
General | ||
General | the battery is flat expr. | şarj bitti |
Phrases | ||
Phrases | the market is flat expr. | piyasa durgun |
Idioms | ||
Idioms | fall flat on the ground v. | yere kapaklanmak |
Idioms | on the flat expr. | düzlüğe |
Idioms | on the flat expr. | düzlükte |
Idioms | on the flat expr. | düz alanda/alana |
Idioms | on the flat expr. | engelsiz at yarışında |
Speaking | ||
Speaking | we live in the same flat [uk] expr. | aynı dairede yaşıyoruz |
Speaking | we live in the same flat [uk] expr. | aynı evde yaşıyoruz |