1 |
loud |
yüksek sesle |
adv. |
|
- We would like the Commission, the guardian of the Treaties, and Parliament to say so loud and clear.
- Antlaşmaların koruyucusu olan Komisyon ve Parlamentonun bunu yüksek sesle ve net bir şekilde dile getirmesini istiyoruz.
- I think we should be capable of saying this loud and clear.
- Bence bunu yüksek sesle ve net bir şekilde söyleyebilmeliyiz.
- If we say it here loud and clear, we shall create frameworks, we shall create commitments.
- Burada yüksek sesle ve açık bir şekilde söylersek, çerçeveler oluşturacağız, taahhütler oluşturacağız.
- In other cases, it will be loud, instant and clear.
- Diğer durumlarda, yüksek sesle, anında ve net olacaktır.
- This is something we must reject, loud and clear.
- Bu, yüksek sesle ve net bir şekilde reddetmemiz gereken bir şeydir.
- This is an essential principle of our co-existence which we must state loud and clear today.
- Bu, bugün yüksek sesle ve açıkça ifade etmemiz gereken, birlikte varoluşumuzun temel bir ilkesidir.
- Tom yelled as loud as he could.
- Tom elinden geldiği kadar yüksek sesle bağırdı.
- Don't talk so loud.
- Yüksek sesle konuşma.
- You don't need to speak so loud.
- Bu kadar yüksek sesle konuşmana gerek yok.
- There's no need to speak so loud.
- Bu kadar yüksek sesle konuşmana gerek yok.
- The owl gave a loud screech.
- Baykuş yüksek sesle öttü.
- Tom shouted as loud as he could.
- Tom elinden geldiğince yüksek sesle bağırdı.
- Don't talk so loud.
- Bu kadar yüksek sesle konuşma.
- You don't need to talk so loud.
- Bu kadar yüksek sesle konuşmana gerek yok.
- You should not speak so loud.
- Çok yüksek sesle konuşmamalısın.
- She talks very loud.
- O çok yüksek sesle konuşur.
- Our neighbors often play loud music at night.
- Komşularımız geceleri sık sık yüksek sesle müzik çalarlar.
- For me, listening to loud music is annoying.
- Benim için yüksek sesle müzik dinlemek can sıkıcı.
- Tom spoke very quietly, but loud enough to be heard.
- Tom çok sessiz ama duyulacak kadar yüksek sesle konuştu.
- You have to talk really loud, otherwise he won't understand us.
- Çok yüksek sesle konuşmalısın, yoksa bizi anlamaz.
- Tom talks very loud.
- Tom çok yüksek sesle konuşuyor.
- You don't have to talk so loud.
- Bu kadar yüksek sesle konuşmana gerek yok.
- Did you really have to yell that loud?
- Gerçekten o kadar yüksek sesle bağırmak zorunda mıydın?
- Tom shouted as loud as he could, but nobody heard him.
- Tom elinden geldiği kadar yüksek sesle bağırdı ama hiç kimse onu duymadı.
- She spoke loud and clear.
- Yüksek sesle ve net konuştu.
- Scream as loud as you can.
- Elinizden geldiğince yüksek sesle bağırın.
- Tom shouted Mary's name as loud as he could, but she didn't hear him.
- Tom, Mary'nin adını olabildiğince yüksek sesle bağırdı ama Mary onu duymadı.
- The owl gave a loud screech.
- Baykuş yüksek sesle çığlık attı.
- Tom doesn't need to speak so loud.
- Tom'un bu kadar yüksek sesle konuşmasına gerek yok.
- Tom didn't want to talk so loud.
- Tom bu kadar yüksek sesle konuşmak istemedi.
- Tom talks very loud.
- Tom çok yüksek sesle konuşur.
- She spoke loud and clear.
- O yüksek sesle ve net konuştu.
- I can hear you loud and clear.
- Seni yüksek sesle ve net duyabiliyorum.
- Am I talking too loud?
- Çok mu yüksek sesle konuşuyorum?
- Tom didn't need to talk so loud.
- Tom'un bu kadar yüksek sesle konuşmasına gerek yoktu.
- Tom didn't want to talk so loud.
- Tom çok yüksek sesle konuşmak istemiyordu.
- She talks very loud.
- Çok yüksek sesle konuşuyor.
- Tom yelled loud enough for everyone to hear.
- Tom herkesin duyabileceği kadar yüksek sesle bağırdı.
- The shouting echoes loud.
- Bağırışlar yüksek sesle yankılanıyor.
- Am I talking too loud?
- Çok yüksek sesle mi konuşuyorum?
- I suggest you not talk so loud.
- Bu kadar yüksek sesle konuşmamanı öneririm.
- Tom shouted as loud as he could.
- Tom olabildiğince yüksek sesle bağırdı.
- Tom doesn't have to talk so loud.
- Tom'un yüksek sesle konuşmasına gerek yok.
- You don't need to speak so loud.
- Çok yüksek sesle konuşmana gerek yok.
- I shouted as loud as I could.
- Elimden geldiğince yüksek sesle bağırdım.
- You should not speak so loud.
- Bu kadar yüksek sesle konuşmamalısın.
- There's no need to speak so loud.
- Çok yüksek sesle konuşmaya gerek yok.
- Tom shouted as loud as he could, but nobody heard him.
- Tom yapabildiği kadar yüksek sesle bağırdı ama kimse onu duymadı.
- You don't have to talk so loud.
- Çok yüksek sesle konuşmak zorunda değilsiniz.
- I suggest you not talk so loud.
- O kadar yüksek sesle konuşmamanı öneririm.
- Tom yelled as loud as he could.
- Tom olabildiğince yüksek sesle bağırdı.
- There's no need for you to talk so loud.
- Bu kadar yüksek sesle konuşmana gerek yok.
- Tom spoke in a loud whisper.
- Tom yüksek sesle fısıldayarak konuştu.
- Tom shouted Mary's name as loud as he could, but she didn't hear him.
- Tom, Mary'nin adını olabildiğince yüksek sesle haykırdı ama Mary onu duymadı.
- My grandson cries very loud.
- Torunum çok yüksek sesle ağlıyor.
- There's no need for you to talk so loud.
- Yüksek sesle konuşmana gerek yok.
- The shouting echoes loud.
- Bağırmak yüksek sesle yankı yapar.
- Tom didn't have to speak so loud.
- Tom'un bu kadar yüksek sesle konuşmasına gerek yoktu.
Show More (55)
|
2 |
loud |
yüksek (ses) |
adj. |
|
- After all, that is where the call for independence is louder.
- Ne de olsa bağımsızlık çağrısının en yüksek olduğu yer burası.
- The effects of loud but low frequency noise on the behaviour of whales and their internal organs are wide-ranging.
- Yüksek ancak düşük frekanslı gürültünün balinaların davranışları ve iç organları üzerindeki etkileri geniş kapsamlıdır.
- In this chorus of sceptics, a number of voices are becoming ever louder.
- Bu şüpheciler korosunda bazı sesler giderek daha yüksek çıkıyor.
- In other cases, it will be loud, instant and clear.
- Diğer durumlarda bu ses yüksek, ani ve net olacaktır.
- Louder please, I cannot hear well.
- Daha yüksek lütfen, iyi duyamıyorum.
- The noise was so loud that it was a nuisance to the neighbors.
- Gürültü o kadar yüksekti ki komşuları rahatsız ediyordu.
- These headphones have one side louder than the other.
- Bu kulaklıkların bir tarafı diğerinden daha yüksek.
- Layla heard a loud noise.
- Layla yüksek bir ses duydu.
- Sami heard a loud noise.
- Sami yüksek bir ses işitti.
- My father always speaks in a very loud voice.
- Babam her zaman çok yüksek bir sesle konuşur.
- It's too loud in the club.
- Kulüpte ses çok yüksek.
- I spoke in a voice loud enough to be heard by everyone.
- Herkesin duyabileceği kadar yüksek bir sesle konuştum.
- The chopper made a loud noise.
- Helikopter yüksek bir ses çıkardı.
- I heard a very loud noise.
- Çok yüksek bir ses duydum.
- John spoke in such a loud voice that I could hear him upstairs.
- John o kadar yüksek bir sesle konuştu ki onu üst kattan duyabildim.
- The music is too loud.
- Müziğin sesi çok yüksek.
- The roar of their own cannons was extremely loud.
- Kendi toplarının gürültüsü son derece yüksekti.
- The TV was so loud that I couldn't concentrate on my reading.
- Televizyonun sesi o kadar yüksekti ki okumaya konsantre olamadım.
- The TV was so loud that I couldn't concentrate on my reading.
- Televizyonun sesi çok yüksek olduğu için okuduğum şeye konsantre olamadım.
- That TV is too loud.
- O televizyonun sesi çok yüksek.
- The radio is a bit loud.
- Radyonun sesi biraz yüksek.
- He has a loud voice.
- Yüksek bir sesi var.
- She began to cry in a loud voice.
- O, yüksek bir sesle ağlamaya başladı.
- These earphones are louder on one side.
- Bu kulaklıkların bir tarafının sesi daha yüksek.
- It's too loud.
- Ses çok yüksek.
- I heard a loud noise coming from outside my window.
- Penceremin dışından gelen yüksek bir ses duydum.
- The radio is too loud.
- Radyonun sesi çok yüksek.
- Tom thought the music was too loud, but he was too tired to get up and turn the volume down.
- Tom müziğin sesinin çok yüksek olduğunu düşündü ama kalkıp sesi kısamayacak kadar yorgundu.
- The teacher has a loud, clear voice.
- Öğretmenin yüksek, net bir sesi var.
- Does the music have to be so loud?
- Müzik bu kadar yüksek olmak zorunda mı?
- Louder, please.
- Daha yüksek, lütfen.
- Tom's voice was loud.
- Tom'un sesi yüksekti.
- The students receive the loudest cheers.
- Öğrenciler en yüksek tezahüratı alırlar.
- A little louder.
- Biraz daha yüksek.
- Tom has a loud voice.
- Tom'un yüksek bir sesi var.
- Is it louder on the left or the right?
- Ses sağdan mı soldan mı daha yüksek?
- Dan was upset at the loud music.
- Dan yüksek seste müziğe sinirlendi.
- The sound is really loud.
- Ses gerçekten çok yüksek.
- Please speak in a louder voice.
- Lütfen daha yüksek bir sesle konuşun.
- The teacher has a loud, clear voice.
- Öğretmenin yüksek ve net bir sesi var.
- Mr Hopkins spoke in such a loud voice that I could hear him upstairs.
- Bay Hopkins o kadar yüksek bir sesle konuştu ki onu üst kattan duyabildim.
- Sami heard a loud noise.
- Sami yüksek bir ses duydu.
- Tom heard a loud sound.
- Tom yüksek bir ses duydu.
- There was a loud noise coming from the room.
- Odadan gelen yüksek bir ses vardı.
- Singers use microphones to make their voices louder.
- Şarkıcılar seslerini daha yüksek çıkarmak için mikrofon kullanırlar.
- There was a loud noise coming from the room.
- Odadan yüksek bir ses geliyordu.
- A loud noise made him jump.
- Yüksek bir ses onu sıçrattı.
- It's too loud in the club.
- Kulübün sesi çok yüksek.
- The sound is really loud.
- Ses gerçekten yüksek.
- Tom has an unpleasant, loud voice.
- Tom'un hoş olmayan, yüksek bir sesi var.
- Is it louder on the left or the right?
- Ses sol tarafta mı daha yüksek, yoksa sağ tarafta mı?
Show More (48)
|
3 |
loud |
yüksek sesli |
adj. |
|
- Dan was upset at the loud music.
- Dan yüksek sesli müzikten rahatsız oldu.
- I don't like loud music.
- Yüksek sesli müzikten hoşlanmam.
- Tom can't stand loud music.
- Tom yüksek sesli müziğe dayanamaz.
- There was a loud bang.
- Yüksek sesli bir patlama oldu.
- Loud music started playing.
- Yüksek sesli müzik çalmaya başladı.
- Loud music bothers me.
- Yüksek sesli müzik beni rahatsız ediyor.
- I like loud music.
- Yüksek sesli müzikten hoşlanırım.
- Extremely loud music interrupted their conversation.
- Aşırı yüksek sesli müzik onların sohbetini böldü.
- I like loud music.
- Yüksek sesli müziği severim.
- Tom doesn't like loud music.
- Tom yüksek sesli müzikten hoşlanmaz.
- That was loud.
- O yüksek sesliydi.
- Tom is loud, isn't he?
- Tom yüksek sesli, değil mi?
- Tom doesn't like loud music.
- Tom yüksek sesli müziği sevmez.
- Tom was loud.
- Tom yüksek sesliydi.
- The silence was broken by a loud cough.
- Sessizlik yüksek sesli bir öksürükle bozuldu.
- That loud music is annoying.
- Bu yüksek sesli müzik sinir bozucu.
- The man gave no heed to her loud protest.
- Adam, kızın yüksek sesli protestosuna aldırmadı.
- I can't stand loud music.
- Yüksek sesli müziğe dayanamıyorum.
- I don't like loud music.
- Yüksek sesli müzikten hoşlanmıyorum.
- The loud drill gave her husband a headache.
- Yüksek sesli matkap kocasının başını ağrıttı.
- I'll talk to him about the loud music.
- Onunla yüksek sesli müzik hakkında konuşacağım.
- Tom can't stand loud music.
- Tom yüksek sesli müziğe katlanamaz.
- Perry became used to the loud deliberations.
- Perry yüksek sesli tartışmalara alıştı.
- Tom doesn't like clubs where there is loud music.
- Tom yüksek sesli müzik olan kulüpleri sevmez.
- I heard a loud explosion.
- Yüksek sesli bir patlama duydum.
- Tom made sure his message was loud.
- Tom mesajının yüksek sesli olmasına dikkat etti.
- Extremely loud music interrupted their conversation.
- Son derece yüksek sesli müzik konuşmalarını böldü.
- When Fred hears loud music, he gets annoyed.
- Fred yüksek sesli müzik duyduğunda rahatsız olur.
Show More (25)
|
4 |
loud |
gürültülü |
adj. |
|
- Quiet aircraft must therefore benefit and loud aircraft must incur substantial charges.
- Bu nedenle sessiz uçaklar bundan faydalanmalı, gürültülü uçaklar ise ciddi ücretlere tabi olmalıdır.
- Quiet aircraft must therefore benefit and loud aircraft must incur substantial charges.
- Bu nedenle sessiz uçaklar bundan faydalanmalı, gürültülü uçaklar ise önemli ücretler ödemelidir.
- Wow, this is loud!
- Vay, bu çok gürültülü!
- It was really loud inside the club.
- Kulübün içi gerçekten gürültülüydü.
- There was a loud bang.
- Gürültülü bir patlama oldu.
- Tom is loud.
- Tom gürültülü.
- We heard a loud explosion.
- Biz gürültülü bir patlama duyduk.
- The roar of their own cannons was extremely loud.
- Kendi toplarının gürlemesi son derece gürültülüydü.
- It was loud.
- Gürültülüydü.
- It was really loud inside the club.
- Kulübün içi çok gürültülüydü.
- It wasn't that loud.
- O kadar gürültülü değildi.
- That was loud.
- Gürültülüydü.
- It was pretty loud.
- Oldukça gürültülüydü.
- They're pretty loud.
- Onlar oldukça gürültülü.
- You're loud.
- Sen gürültülüsün.
- I heard a loud bang.
- Ben gürültülü bir patlama duydum.
- There was a loud explosion.
- Gürültülü bir patlama vardı.
- Suddenly, the silence was broken by a loud explosion.
- Aniden, sessizlik gürültülü bir patlamayla bozuldu.
- The music coming from next door was loud and annoying.
- Yan odadan gelen müzik çok gürültülü ve rahatsız ediciydi.
- It's really loud.
- Gerçekten gürültülü.
- It's so loud.
- Çok gürültülü.
- Tom is loud.
- Tom gürültülüdür.
Show More (19)
|
5 |
loud |
gürültüyle |
adv. |
|
- Anything loud, any fast movements will wake them, too.
- Herhangi bir gürültü kaynağı, herhangi bir ani hareket de onları uyandıracaktır.
- Tom is getting loud.
- Tom gürültü yapıyor.
- A large piece of ice slid from the roof and hit the ground with a loud thud.
- Büyük bir buz parçası çatıdan kaydı ve büyük bir gürültüyle yere düştü.
- They're pretty loud.
- Çok gürültü yapıyorlar.
- A large piece of ice slid from the roof and hit the ground with a loud thud.
- Büyük bir buz parçası çatıdan kaydı ve büyük bir gürültüyle yere çarptı.
Show More (2)
|
6 |
loud |
gösterişli |
adj. |
|
- You always wear a loud necktie.
- Her zaman gösterişli bir kravat takıyorsun.
- You are always wearing a loud necktie.
- Hep gösterişli bir kravat takıyorsun.
- He wore a very loud necktie.
- Çok gösterişli bir kravat takıyordu.
Show More (0)
|
7 |
loud |
parlak |
adj. |
|
- You are always wearing a loud necktie.
- Her zaman parlak renkli kravat takıyorsun.
- You always wear a loud necktie.
- Her zaman parlak bir kravat takıyorsun.
Show More (-1)
|
8 |
loud |
çok parlak |
adj. |
|
- He wore a very loud necktie.
- Çok parlak bir kravat taktı.
Show More (-2)
|
9 |
loud |
sesli |
adj. |
|
- Does the music have to be so loud?
- Müzik bu kadar sesli olmak zorunda mı?
Show More (-2)
|