travel - English Turkish Sentences
English Turkish
travel seyahat etmek v.
  • His mother is currently travelling to Burma, hoping to see him.
  • Annesi şu anda onu görmek umuduyla Burma'ya seyahat ediyor.
  • How often while travelling around Europe have we seen beautiful towns and beautiful agricultural landscapes?
  • Avrupa'da seyahat ederken ne kadar sıklıkla güzel kasabalar ve güzel tarım manzaraları gördük?
  • Now the plan is to allow Mugabe and his entourage to travel to Paris.
  • Şimdi plan, Mugabe ve beraberindekilerin Paris'e seyahat etmesine izin vermek.
Show More (731)
travel seyahat n.
  • We are confident that by then the conditions will be in place to allow the introduction of simplified travel documents.
  • O zamana kadar basitleştirilmiş seyahat belgelerinin uygulamaya konulması için gerekli koşulların oluşacağından eminiz.
  • Travel has opened up new horizons and new opportunities for human contact.
  • Seyahat yeni ufuklar ve insani temas için yeni fırsatlar yaratmıştır.
  • All the citizens of the European Union have amassed foreign coins from their travels abroad on business or pleasure.
  • Tüm Avrupa Birliği vatandaşları, iş veya eğlence amaçlı yurtdışı seyahatlerinden yabancı paralar biriktirmiştir.
Show More (105)
travel dolaşmak v.
  • Our young people travel throughout Europe.
  • Gençlerimiz tüm Avrupa'yı dolaşıyor.
  • Last June I spent an entire week travelling around Uzbekistan with a European Parliament delegation.
  • Geçtiğimiz Haziran ayında bir Avrupa Parlamentosu heyetiyle Özbekistan'ı dolaşarak bir hafta geçirdim.
  • He was travelling all over the country for this cause.
  • Bu amaçla da dünyanın her tarafını dolaşıyordu.
Show More (85)
travel gitmek v.
  • I am talking about plasma donation, where you have to travel some distance to fixed machinery and it takes half a day.
  • Sabit makinelere gitmek için belli bir mesafe kat etmeniz gereken ve yarım gün süren plazma bağışından bahsediyorum.
  • We all know that gunpowder and paper originated in Asia and then travelled to Europe.
  • Barut ve kâğıdın Asya'da ortaya çıktığını ve daha sonra Avrupa'ya gittiğini hepimiz biliyoruz.
  • He asked us to travel to Iraq to support the weapons inspections.
  • Bizden silah denetimlerini desteklemek üzere Irak'a gitmemizi istedi.
Show More (60)
travel gezmek v.
  • I travel, I trade, I meet people, I hear things.
  • Çok gezer, alışveriş yapar, yeni insanlarla tanışırım ve bir sürü şey duyarım.
  • He traveled about the world.
  • O, dünyayı gezdi.
  • Tom traveled around the world.
  • Tom dünyayı gezdi.
Show More (58)
travel yolculuk etmek v.
  • Sami traveled from state to state.
  • Sami eyaletten eyalete yolculuk ediyordu.
  • Mary always travels with her small black suitcase.
  • Mary hep küçük siyah bavuluyla yolculuk eder.
  • Our girlfriend traveled to a small town last week.
  • Kız arkadaşımız geçen hafta küçük bir kasabaya yolculuk etti.
Show More (29)
travel yolculuk yapmak v.
  • Now we fly to Frankfurt or Zurich direct and then travel by car for three hours.
  • Şimdi doğrudan Frankfurt ya da Zürih'e uçuyoruz ve ardından üç saat araba yolculuğu yapıyoruz.
  • Now we fly to Frankfurt or Zurich direct and then travel by car for three hours.
  • Artık Frankfurt ya da Zürih'e doğrudan uçuyor ve ardından üç saatlik bir araba yolculuğu yapıyoruz.
  • The roads are empty, it's like travelling through space.
  • Yollar boş, tıpkı uzayda yolculuk yapmak gibi.
Show More (12)
travel ilerlemek v.
  • That is why the train is now travelling on towards peace, democracy and prosperity throughout our continent.
  • İşte bu nedenle tren şimdi kıtamızda barış, demokrasi ve refah yolunda ilerliyor.
  • Many supporters travel to that destination.
  • Birçok destekçi bu hedefe doğru ilerliyor.
  • I wish the Commission much success as it travels down this road.
  • Komisyon'a bu yolda ilerlerken başarılar diliyorum.
Show More (10)
travel yolculuk n.
  • The issues at stake are obviously related to the increase in international air travel.
  • Söz konusu meselelerin uluslararası hava yolculuğundaki artışla ilgili olduğu açıktır.
  • For a fee, the organisation Trees for Travel plants trees after each plane trip you make.
  • Trees for Travel adlı kuruluş, belli bir ücret karşılığında yaptığınız her uçak yolculuğundan sonra ağaç dikiyor.
  • He lived in the days when air travel was considered dangerous.
  • O, hava yolculuğunun tehlikeli olduğunun düşünüldüğü günlerde yaşadı.
Show More (8)
travel hareket etmek v.
  • Nothing can travel faster than the speed of light in a vacuum.
  • Boşlukta hiçbir şey ışık hızından daha hızlı hareket edemez.
  • Light and sound travel in waves.
  • Işık ve ses dalgalar halinde hareket eder.
  • Light waves travel through space and various kinds of materials.
  • Işık dalgaları uzayda ve çeşitli maddelerde hareket eder.
Show More (0)
travel gezi n.
  • In all of my travels, I have never seen a more beautiful mountain than Mount Everest.
  • Tüm gezilerimde, hiç Everest'ten daha güzel bir dağ görmedim.
  • Gulliver's Travels was written by a famous English writer.
  • Gulliver'in Gezileri, ünlü bir İngiliz yazar tarafından yazılmıştır.
Show More (-1)