1 |
trick |
kandırmak |
v. |
|
- I believe that consumers are thereby in a way being tricked into buying things that are not of the same quality.
- Tüketicilerin bu şekilde aynı kalitede olmayan ürünleri satın almaları için kandırıldıklarına inanıyorum.
- I am not trying to trick anyone or create an effect.
- Kimseyi kandırmaya ya da bir etki yaratmaya çalışmıyorum.
- My fear is that this House is being tricked.
- Benim korkum bu Meclisin kandırılıyor olması.
- I believe that consumers are thereby in a way being tricked into buying things that are not of the same quality.
- Tüketicilerin bu şekilde aynı kalitede olmayan şeyleri satın almaları için kandırıldıklarına inanıyorum.
- My fear is that this House is being tricked.
- Benim korkum bu Meclis'in kandırılıyor olması.
- We tricked them.
- Onları kandırdık.
- He tricked me.
- Beni kandırdı.
- I shouldn't have tricked Tom.
- Tom'u kandırmamalıydım.
- That woman tricked me and stole my money.
- Şu kadın beni kandırdı ve paramı çaldı.
- That woman tricked me and stole my money.
- O kadın beni kandırdı ve paramı çaldı.
- Tom is trying to trick you.
- Tom sizi kandırmaya çalışıyor.
- Love is nature's way of tricking people into reproducing.
- Aşk, doğanın insanları üremeleri için kandırma yoludur.
- I've been tricked.
- Kandırıldım.
- You can't trick me.
- Beni kandıramazsın.
- You're trying to trick me, aren't you?
- Beni kandırmaya çalışıyorsun, değil mi?
- You tricked me!
- Beni kandırdın!
- Tom tricked Mary into doing his work for him.
- Tom onun için işini yapması için Mary'yi kandırdı.
- He tried to trick me.
- O beni kandırmaya çalıştı.
- Tom tricked Mary into doing his work for him.
- Tom, Mary'yi işini yapması için kandırdı.
- Don't try to trick me!
- Beni kandırmaya çalışma!
- Tom tricked me.
- Tom beni kandırdı.
- Tom is trying to trick you.
- Tom seni kandırmaya çalışıyor.
- She tricked me.
- Beni kandırdı.
- I wasn't trying to trick you.
- Seni kandırmaya çalışmadım.
- We've been tricked.
- Kandırıldık.
- Old people were tricked by the shop assistant.
- Yaşlı insanlar tezgâhtar tarafından kandırıldı.
- I tricked them.
- Ben onları kandırdım.
- Tom tricked us again.
- Tom bizi yine kandırdı.
- Old people were tricked by the shop assistant.
- Yaşlı insanlar tezgâhtar tarafından kandırılırdı.
- It's wrong to trick people like that.
- Bir insanı öyle kandırmak haksızlık.
- The investment firm tricked customers into buying worthless stock.
- Yatırım şirketi müşterileri değersiz hisse senedi almaları için kandırdı.
- Tom was trying to trick you.
- Tom seni kandırmaya çalışıyordu.
- She tricked me.
- O beni kandırdı.
- Tom has tricked us.
- Tom bizi kandırdı.
- We tricked him.
- Onu kandırdık.
- Tom tricked Mary into telling him the combination to the safe.
- Tom, Mary'yi kasanın şifresini söylemesi için kandırdı.
- I'm not trying to trick anyone.
- Kimseyi kandırmaya çalışmıyorum.
- Tom knew that he'd been tricked.
- Tom kandırıldığını biliyordu.
- We tricked you.
- Seni kandırdık.
- I tried to trick Tom.
- Ben Tom'u kandırmaya çalıştım.
- My eyes must be tricking me.
- Gözlerim beni kandırıyor olmalı.
- Tom tricked Mary into doing his work for him.
- Tom Mary'yi işini yapması için kandırdı.
- Tom tricked Mary into telling him the combination to the safe.
- Tom kasanın şifresini ona söylemesi için Mary'yi kandırdı.
- You were tricked.
- Kandırıldın.
- Old people were tricked by the shop assistant.
- Yaşlı insanlar mağaza görevlisi tarafından kandırıldı.
- You tricked me.
- Beni kandırdın.
- I shouldn't have tricked them.
- Onları kandırmamalıydım.
- I was alone that night, making noises to trick you, that's all!
- O gece yalnızdım, seni kandırmak için sesler çıkarıyordum, hepsi bu!
- Sami tricked Layla.
- Sami, Layla'yı kandırdı.
- I tricked you.
- Seni kandırdım.
- We tricked her.
- Onu kandırdık.
- Don't try to trick us.
- Bizi kandırmaya çalışma.
- I shouldn't have tricked you.
- Seni kandırmamalıydım.
- Tom tried to trick us.
- Tom bizi kandırmaya çalıştı.
- Who tricked you?
- Seni kim kandırdı?
- My eyes are tricking me.
- Gözlerim beni kandırıyor.
- I shouldn't have tricked her.
- Onu kandırmamalıydım.
- He tried to trick me.
- Beni kandırmaya çalıştı.
- Tom can't trick me.
- Tom beni kandıramaz.
- I can't trick Tom.
- Tom'u kandıramam.
- Tom tried to trick Mary.
- Tom Mary'yi kandırmaya çalıştı.
- Don't try to trick me!
- Beni kandırmaya çalışmayın!
- She was tricked yet again.
- Yine kandırıldı.
- Don't try to trick me.
- Beni kandırmaya çalışma.
- Tom has tricked you.
- Tom seni kandırdı.
- You tricked us.
- Bizi kandırdın.
- You're not trying to trick me, are you?
- Beni kandırmaya çalışmıyorsun, değil mi?
- Tom was able to trick Mary.
- Tom, Mary'yi kandırmayı başardı.
- Tom tricked me into doing that.
- Tom bunu yapmam için beni kandırdı.
- Are you trying to trick me?
- Beni kandırmaya mı çalışıyorsun?
- Tom tricked all of us.
- Tom hepimizi kandırdı.
- Sami felt tricked.
- Sami kendini kandırılmış hissetti.
- I can't trick Tom.
- Ben Tom'u kandıramam.
- We tricked Tom.
- Tom'u kandırdık.
- It's wrong to trick people like that.
- İnsanları böyle kandırmak yanlış.
- Tom tricked Mary.
- Tom, Mary'yi kandırdı.
- I think Tom is trying to trick us.
- Sanırım Tom bizi kandırmaya çalışıyor.
- I was alone that night, making noises to trick you, that's all!
- Ben o gece yalnızdım, sizi kandırmak için sesler çıkarıyordum, hepsi bu kadar!
- He tricked me.
- O beni kandırdı.
- He tricked them.
- Onları kandırdı.
- I think Tom is trying to trick us.
- Bence Tom bizi kandırmaya çalışıyor.
- I tried to trick Tom.
- Tom'u kandırmaya çalıştım.
- I wasn't trying to trick you.
- Seni kandırmaya çalışmıyordum.
- Sami felt tricked.
- Sami kandırıldığını hissetti.
- I shouldn't have tricked him.
- Onu kandırmamalıydım.
Show More (82)
|
2 |
trick |
numara |
n. |
|
- He practiced the magic trick to perfection.
- Sihirbazlık numarasını mükemmel bir şekilde uyguladı.
- She's a smart woman; she won't fall for your tricks.
- O akıllı bir kadın; senin numaralarına kanmaz.
- This little trick, however, is rather too transparent.
- Ancak bu küçük numara fazla şeffaf.
- This little trick, however, is rather too transparent.
- Ancak bu küçük numara oldukça şeffaftır.
- She really needs another trick, that one's getting boring.
- Gerçekten başka bir numaraya ihtiyacı var, bu sıkıcı olmaya başladı.
- Old army trick to tamponade the subclavian.
- Subklavyen kemiği tamponlamak için kullanılan eski bir askerlik numarası.
- Politics are all about ego, popularity, and parlor tricks.
- Politika sadece ego, popülerlik ve ucuz numaralarla ilgilidir.
- She really needs another trick, that one's getting boring.
- Gerçekten ona başka bir numara lazım, bu sıkıcı olmaya başladı.
- Do you want to see a trick?
- Bir numara görmek ister misin?
- Didn't I say it was a trick?
- Bunun bir numara olduğunu söylemedim mi?
- That was a lousy trick.
- Berbat bir numaraydı.
- Can you show me another magic trick?
- Bana başka bir sihir numarası gösterebilir misin?
- It was all a trick.
- Hepsi bir numaraydı.
- He thought maybe this was a trick.
- Bunun bir numara olabileceğini düşündü.
- Don't teach an old dog new tricks.
- Yaşlı bir köpeğe yeni numaralar öğretme.
- Old dogs can learn new tricks.
- Yaşlı köpekler yeni numaralar öğrenebilir.
- He used every trick in the book.
- Kitaptaki her numarayı kullandı.
- You can't teach an old dog new tricks.
- Yaşlı bir köpeğe yeni numaralar öğretemezsin.
- Tom knows a few magic tricks.
- Tom birkaç sihir numarası biliyor.
- Monkeys can learn a lot of tricks.
- Maymunlar bir sürü numara öğrenebilir.
- It's a trick.
- Bu bir numara.
- It's the oldest trick in the book.
- Bu kitaptaki en eski numara.
- Want to see a magic trick?
- Sihirli bir numara görmek ister misin?
- I don't think it's a trick.
- Bunun bir numara olduğunu sanmıyorum.
- I trained the dog to do tricks.
- Köpeği numaralar yapması için eğittim.
- Is this a trick?
- Bu bir numara mı?
- Tom watched very closely, but couldn't figure out the magician's trick.
- Tom çok yakından izledi ama sihirbazın numarasını çözemedi.
- I suspect that Tom is up to his old tricks again.
- Tom'un yine eski numaralarını yaptığından şüpheleniyorum.
- I didn't know that trick.
- Bu numarayı bilmiyordum.
- The boy knows many magic tricks.
- Çocuk birçok sihir numarası biliyor.
- I was aware of the trick in this magic.
- Bu sihirdeki numaranın farkındaydım.
- It's not a trick.
- Bu bir numara değil.
- Tom fell for the oldest trick in the book.
- Tom kitaptaki en eski numarayı yuttu.
- That was a good trick.
- Bu iyi bir numaraydı.
- Can you show me another magic trick?
- Bana bir sihir numarası daha gösterebilir misin?
- Don't try any tricks.
- Sakın numara yapmaya kalkma.
- Tom showed us a few card tricks.
- Tom bize birkaç iskambil kâğıdı numarası gösterdi.
- Don't fall for his old tricks.
- Onun eski numaralarına kanmayın.
- Tom showed me a magic trick.
- Tom bana bir sihir numarası gösterdi.
- That was a dirty trick.
- Pis bir numaraydı.
- I learned a new trick.
- Yeni bir numara öğrendim.
- You can't fool me with a trick like that.
- Böyle bir numarayla beni kandıramazsın.
- Every master has his own trick.
- Her ustanın kendi numarası vardır.
- It could be a trick.
- Bir numara olabilir.
- Tom was impressed by Mary's magic trick.
- Tom, Mary'nin sihir numarasından etkilendi.
- The phone call was a trick to get him out of the house.
- Telefon görüşmesi onu evden çıkarmak için bir numaraydı.
- I'm going to do a trick with only four cards.
- Sadece dört kartla bir numara yapacağım.
- The magician's tricks surprised us.
- Sihirbazın numaraları bizi şaşırttı.
- It's hard to teach an old dog new tricks.
- Yaşlı bir köpeğe yeni numaralar öğretmek zordur.
- Tom always told us that you can't teach an old dog new tricks.
- Tom bize her zaman yaşlı bir köpeğe yeni numaralar öğretemeyeceğimizi söylerdi.
- Tom taught his dog some tricks.
- Tom köpeğine bazı numaralar öğretti.
- It's one of the oldest tricks in the book.
- Bu kitaptaki en eski numaralardan biri.
- That's an old trick.
- Bu eski bir numara.
- You can't teach old dogs new tricks.
- Yaşlı köpeklere yeni numaralar öğretemezsin.
- Tom had some tricks up his sleeve.
- Tom'un bazı numaraları vardı.
- This old trick still works.
- Bu eski numara hala işe yarıyor.
- Is this some kind of trick?
- Bir tür numara mı bu?
- The monkey, trained properly, will be able to do a lot of tricks.
- İyi eğitilmiş olan maymun, pek çok numara yapabilir.
- The trick worked beautifully.
- Numara çok işe yaradı.
- This is not a trick.
- Bu bir numara değil.
- He knows many amusing magic tricks.
- Çok eğlenceli sihir numaraları bilir.
- Magic tricks are merely illusions.
- Sihir numaraları sadece illüzyondur.
Show More (59)
|
3 |
trick |
hile |
n. |
|
- Using such tricks to try to fund enlargement is something I can only warn against.
- Genişlemeyi finanse etmek için bu tür hilelere başvurulmasına karşı uyarmaktan başka bir şey yapamam.
- She really needs another trick, that one's getting boring.
- Gerçekten başka bir hileye ihtiyacı var, bu yaptığı sıkıcı olmaya başladı.
- This is not a trick.
- Bu bir hile değildir.
- The magician's tricks surprised us.
- Büyücünün hileleri bizi şaşırttı.
- The trick worked beautifully.
- Hile çok güzel çalıştı.
- That was a lousy trick.
- O berbat bir hileydi.
- Is this some kind of trick?
- Bu bir çeşit hile mi?
- Is this a trick?
- Bu bir hile mi?
- Let the tricks begin!
- Hileler başlasın!
- Don't fall for his old tricks.
- Onun eski hilelerine aldanma.
- I've been trying to learn some card tricks.
- Ben bazı kart hileleri öğrenmeye çalışıyorum.
- It was all a trick.
- Bunun hepsi bir hileydi.
- Every master has his own trick.
- Her ustanın kendi hilesi vardır.
- I didn't know that trick.
- O hileyi bilmiyordum.
- The phone call was a trick to get him out of the house.
- Telefon görüşmesi onu evden çıkarmak için bir hileydi.
- I'm not impressed by your magic tricks.
- Sihir hilelerinden etkilenmedim.
- I suspect that Tom is up to his old tricks again.
- Tom'un eski hilelerini yine yaptığından şüpheleniyorum.
- He got the money by a trick.
- O, parayı hileyle aldı.
- It's the oldest trick in the book.
- Bu, kitaptaki en eski hile.
- I was not aware of the trick.
- Hileden haberim yoktu.
- Tom knows all the tricks of the trade.
- Tom ticaretin tüm hilelerini bilir.
- He knows many amusing magic tricks.
- Pek çok eğlenceli sihirli hileler bilir.
- It could've been a trick.
- Bu bir hile olabilirdi.
- It could be some kind of trick.
- Bu bir çeşit hile olabilir.
- I was not aware of the trick.
- Hilenin farkında değildim.
- Is this some kind of a trick?
- Bu bir çeşit hile mi?
- Is this some kind of a trick?
- Bu bir tür hile mi?
- He got the money by a trick.
- Parayı bir hileyle aldı.
- Love is a trick.
- Aşk bir hiledir.
- He got the money from her by a trick.
- Parayı bir hile ile ondan aldı.
- Tom is trying to learn a few card tricks.
- Tom birkaç kart hilesi öğrenmeye çalışıyor.
- That's an old trick.
- Bu eski bir hile.
- It's not a trick.
- Bu bir hile değil.
- I was aware of the trick in this magic.
- Bu sihirbazlıktaki hileyi fark ettim.
- This old trick still works.
- Bu eski hile hâlâ işe yarıyor.
- That's the trick.
- İşin hilesi bu.
- It's one of the oldest tricks in the book.
- Kitaptaki en eski hilelerden biridir.
- Tom knows all the tricks of the trade.
- Tom ticaretin bütün hilelerini bilir.
- It's a trick.
- Bu bir hile.
- Didn't I say it was a trick?
- Bunun bir hile olduğunu söylemedim mi?
- It could be a trick.
- Bu bir hile olabilir.
Show More (38)
|
4 |
trick |
hileli |
adj. |
|
- That's not a trick question.
- O hileli bir soru değildir.
- It was a trick question.
- Hileli bir soruydu.
- It's not a trick question.
- Hileli bir soru değil.
- It's not a trick question.
- Bu hileli bir soru değil.
- Is this a trick question?
- Bu hileli bir soru mu?
- Is that a trick question?
- Bu hileli bir soru mu?
- That's not a trick question.
- Bu hileli bir soru değil.
- It was a trick question.
- O hileli bir soruydu.
Show More (5)
|
5 |
trick |
oyun |
n. |
|
- I thought I saw a grey hair, but it's just a trick of the light.
- Gri bir saç gördüm gibi geldi ama ışık oyunundan ibaretmiş.
- On Sunday, a trick was played in the course of a telephone conversation.
- Pazar günü bir telefon görüşmesi sırasında bir oyun oynandı.
- The monkey, trained properly, will be able to do a lot of tricks.
- Düzgün eğitilmiş olan maymun, bir sürü oyun yapabilecek.
- We know about Tom's dirty tricks.
- Tom'un kirli oyunlarını biliyoruz.
Show More (1)
|
6 |
trick |
muzip şaka |
n. |
|
- He was grounded for playing tricks on his brother.
- Kardeşine muzip şakalar yaptığı için ceza aldı.
Show More (-2)
|
7 |
trick |
üçkağıda getirmek |
v. |
|
- He was tricked into buying a broken TV.
- Onu bozuk bir televizyon alsın diye üçkağıda getirmişler.
Show More (-2)
|
8 |
trick |
sır |
n. |
|
- The trick is to keep your left arm straight as you swing the golf club.
- İşin sırrı, golf sopasını sallarken sol kolunuzu düz tutmak.
Show More (-2)
|
9 |
trick |
(iskambilde) el |
n. |
|
- She picked the card on the left and won the trick.
- Soldaki kartı seçti ve eli kazandı.
Show More (-2)
|
10 |
trick |
oyuna getirmek |
v. |
|
- I tricked them.
- Onları oyuna getirdim.
Show More (-2)
|
11 |
trick |
hüner |
n. |
|
- It's hard to teach an old dog new tricks.
- Yaşlı bir köpeğe yeni hünerler öğretmek zor.
Show More (-2)
|
12 |
trick |
aldatmaca |
n. |
|
- It could've been a trick.
- Bu bir aldatmaca olabilirdi.
Show More (-2)
|
13 |
trick |
dalavere |
n. |
|
- The older boys are always playing tricks on him.
- Büyük olan çocuklar her zaman ona dalavere yapıyorlar.
Show More (-2)
|
14 |
trick |
dolap |
n. |
|
- We know about Tom's dirty tricks.
- Tom'un çevirdiği dolaplardan haberimiz var.
Show More (-2)
|
15 |
trick |
adet |
n. |
|
- You can't teach an old dog new tricks.
- Eski köye yeni adet getiremezsin.
Show More (-2)
|
16 |
trick |
püf noktası |
n. |
|
- She taught him the tricks of the trade.
- Ona ticaretin püf noktalarını öğretti.
Show More (-2)
|