|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
elden geçirme |
overhauling n.
|
|
They do nothing to help enlargement, such as overhauling the CAP.
OTP'nin elden geçirilmesi gibi, genişlemeye yardımcı olacak hiçbir şey yapmıyorlar.
More Sentences
|
2 |
General |
elden geçirme |
overhaul n.
|
|
The overhaul and improvement of the employment strategy are necessary therefore.
Bu nedenle istihdam stratejisinin elden geçirilmesi ve iyileştirilmesi gereklidir.
More Sentences
|
3 |
General |
elden çıkarma |
disposal n.
|
|
Mr Goodwill has indeed referred to the many problems involved in disposal.
Sayın Goodwill gerçekten de elden çıkarma ile ilgili pek çok soruna değindi.
More Sentences
|
4 |
General |
elden çıkarmak |
get rid of v.
|
|
But, it's just so hard to get rid of a classic.
Ancak bir klasiği elden çıkarmak öyle zor ki.
More Sentences
|
5 |
General |
elden çıkarmak |
dispose of v.
|
|
These smaller companies either dispose of their cargo or mix it with other cargo, which causes problems.
Bu küçük şirketler yüklerini ya elden çıkarmakta ya da diğer yüklerle karıştırarak sorunlara yol açmaktadır.
More Sentences
|
6 |
General |
elden geçirmek |
overhaul v.
|
|
I feel that the European economic structures need to be completely overhauled.
Avrupa'nın ekonomik yapısının tamamen elden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
More Sentences
|
7 |
General |
elden çıkarmak |
part with v.
|
|
Tom lost no time in parting with the money.
Tom, parayı elden çıkarmak için zaman kaybetmedi.
More Sentences
|
8 |
General |
elden geleni yapmak |
level best v.
|
|
I'm trying my level best.
Elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
More Sentences
|
9 |
General |
elden çıkarmak |
sell out v.
|
|
So small farmers from Haiti to Mexico and Mozambique to Tanzania are simply selling up and selling out.
Haiti'den Meksika'ya, Mozambik'ten Tanzanya'ya kadar küçük çiftçiler basitçe elden çıkarıyor ve satıyor.
More Sentences
|
10 |
General |
elden çıkarmak |
shift v.
|
|
The shop shifted all the smartphones as soon as they arrived.
Mağaza tüm akıllı telefonları daha gelir gelmez elden çıkardı.
More Sentences
|
11 |
General |
elden geçirmek |
overhaul v.
|
|
However, we do think that it ought to be overhauled.
Bununla birlikte, elden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
More Sentences
|
12 |
General |
elden düşme |
used adj.
|
|
He has just bought a used car.
Az önce elden düşme bir araba satın aldı.
More Sentences
|
13 |
General |
ilk elden |
firsthand adj.
|
|
Tom gave police a firsthand account of what had happened.
Tom polise olanları ilk elden anlattı.
More Sentences
|
14 |
General |
elden düşme |
hand-me-down adj.
|
|
Tom wore hand-me-down clothes from his older brother.
Tom, ağabeyinin elden düşme kıyafetlerini giyiyordu.
More Sentences
|
15 |
General |
ilk elden |
first-hand adj.
|
|
Commissioner Patten gave a first-hand account of the debate in Great Britain.
Komisyon Üyesi Patten, Büyük Britanya'daki tartışmaları ilk elden aktardı.
More Sentences
|
16 |
General |
elden ele geçirme |
round adv.
|
|
She handed round the plate of donuts.
Çörek tabağını elden ele geçirdi.
More Sentences
|
Phrasals |
|
17 |
Phrasals |
elden çıkarmak |
dispose of v.
|
|
I disposed of my old coat.
Benim eski paltoyu elden çıkardım.
More Sentences
|
Trade/Economic |
|
18 |
Trade/Economic |
elden çıkarma |
divestiture n.
|
|
We need to bring in measures such as divestiture in those countries where there are dominant operators.
Hakim operatörlerin bulunduğu ülkelerde elden çıkarma gibi önlemler getirmemiz gerekiyor.
More Sentences
|
19 |
Trade/Economic |
elden çıkarma |
disposal n.
|
|
Mr Goodwill has indeed referred to the many problems involved in the disposal.
Bay Goodwill gerçekten de elden çıkarma ile ilgili pek çok soruna değinmiştir.
More Sentences
|
|
20 |
Trade/Economic |
elden çıkarmak |
dispose of v.
|
|
He wants to dispose of his books.
O kitaplarını elden çıkarmak istiyor.
More Sentences
|
21 |
Trade/Economic |
ilk elden |
first-hand adv.
|
|
In mountain areas, this is, of course, more difficult, but, in the Alps, we have first-hand knowledge of these problems.
Dağlık bölgelerde bu elbette daha zordur, ancak Alpler'de bu sorunlara ilişkin ilk elden bilgi sahibiyiz.
More Sentences
|
Common Usage |
|
22 |
Common Usage |
elden düşme |
secondhand adj.
|
|
General |
|
23 |
General |
elden çıkarıcı |
disposer n.
|
|
24 |
General |
elden çıkarma |
disposing n.
|
|
25 |
General |
elden geçirme |
handling n.
|
|
26 |
General |
elden yemleme |
hand feeding n.
|
|
27 |
General |
elden ele dolaştırma |
shuffle n.
|
|
28 |
General |
elden çıkarma |
disposition n.
|
|
29 |
General |
elden çıkarma |
sellout n.
|
|
30 |
General |
elden geçirilmiş araba |
hot rod n.
|
|
31 |
General |
elden geçirilmiş araba |
hotrod n.
|
|
32 |
General |
elden çıkarma |
disposing of n.
|
|
33 |
General |
elden geçirme |
touch n.
|
|
34 |
General |
elden ele kovayla su veya toprak taşımak için oluşturulan insan zinciri |
bucket brigade n.
|
|
35 |
General |
elden çıkarma |
sell-out n.
|
|
36 |
General |
elden/bire bir/kişisel teslim |
personal delivery n.
|
|
37 |
General |
elden çıkarma |
disposure [rare] n.
|
|
38 |
General |
elden ele ip oyunu |
cats cradle n.
|
|
39 |
General |
elden geçirme |
remold n.
|
|
|
40 |
General |
elden geçirme |
remould n.
|
|
41 |
General |
elden gelenin en iyisi |
best n.
|
|
42 |
General |
gizli haberleşme materyallerinin veya yasadışı malların tutulduğu ve sonrasında hemen elden çıkarıldığı önceden belirlenmiş yer |
mail drop n.
|
|
43 |
General |
gizli haberleşme materyallerinin veya yasadışı malların tutulup sonrasında hemen elden çıkarıldığı önceden belirlenmiş yer |
maildrop n.
|
|
44 |
General |
yangın söndürmek için elden ele kova aktaran insan zinciri |
brigade n.
|
|
45 |
General |
elden gelen her şey |
business n.
|
|
46 |
General |
elden çıkarma |
denudation n.
|
|
47 |
General |
kolayca elden çıkarılamayan fazlalık |
overhang n.
|
|
48 |
General |
(ortamda bulunan kişilerin elden elde gezdirerek imzaladığı ve bilgi eklediği) belge |
round robin n.
|
|
49 |
General |
elden gelenin en iyisi |
devoir [obsolete] n.
|
|
50 |
General |
(ev, çiftlik) içindekileri elden çıkarma |
displenishment n.
|
|
51 |
General |
elden çıkarma |
dispose [obsolete] n.
|
|
52 |
General |
elden çıkarıcı |
dispositor [obsolete] n.
|
|
53 |
General |
elden ayaktan düşüren şey |
palsy n.
|
|
54 |
General |
(hastalık) elden ayaktan düşürücü olma |
consumptiveness n.
|
|
55 |
General |
elden ayaktan düşürme özelliği |
insalubriousness n.
|
|
56 |
General |
cesareti elden bırakmamak |
bear up v.
|
|
57 |
General |
elden ele dolaşmak |
change hands many times v.
|
|
58 |
General |
elden yatırmak |
pay by hand v.
|
|
59 |
General |
elden ele dolaştırmak |
shuffle v.
|
|
60 |
General |
elden ayaktan düşmek |
be unable to work v.
|
|
61 |
General |
elden çıkarmak |
sell off v.
|
|
62 |
General |
yularını elden bırakmamak |
hold in leash v.
|
|
63 |
General |
elden geçirmek |
go over v.
|
|
64 |
General |
elden çıkarmak |
part v.
|
|
65 |
General |
elden gitmek |
be lost v.
|
|
66 |
General |
elden kaçırmak |
lose v.
|
|
67 |
General |
elden ağıza yaşamak |
live from hand to mouth v.
|
|
68 |
General |
elden ele gezmek |
pass from hand to hand v.
|
|
69 |
General |
elden çıkarmak |
close out v.
|
|
70 |
General |
elden çıkarmak |
unload v.
|
|
71 |
General |
elden vermek |
deliver something by hand v.
|
|
72 |
General |
elden ayaktan kesilmek |
be limp and helpless v.
|
|
73 |
General |
elden teslim etmek |
deliver by hand v.
|
|
74 |
General |
elde kalan kitapları ucuza elden çıkarmak |
remainder v.
|
|
75 |
General |
elden çıkarmak |
push off v.
|
|
76 |
General |
elden çıkarmak |
sell something off v.
|
|
77 |
General |
elden çıkarmak |
remainder v.
|
|
78 |
General |
elden çıkarmak |
throw away v.
|
|
79 |
General |
elden çıkmak |
be out of one's hands (control) v.
|
|
|
80 |
General |
elden gelmek |
be within one's capabilities v.
|
|
81 |
General |
elden çıkmak |
be out of one's power (control) v.
|
|
82 |
General |
elden çıkmak |
go out of one's possession v.
|
|
83 |
General |
(elden ele) vermek |
hand v.
|
|
84 |
General |
yeniden elden geçirmek |
revise v.
|
|
85 |
General |
elden ele dolaşmak |
travel from hand to hand v.
|
|
86 |
General |
elden ele dolaşmak |
pass from hand to hand v.
|
|
87 |
General |
(parayı) elden yatırmak |
pay cash-in-hand v.
|
|
88 |
General |
parayı elden yatırmak |
pay cash-in-hand v.
|
|
89 |
General |
elden ele geçirmek |
hand on v.
|
|
90 |
General |
elden çıkmak |
get out of hand v.
|
|
91 |
General |
elden kaçmak |
get out of hand v.
|
|
92 |
General |
elden geçirmek |
handle v.
|
|
93 |
General |
elden almak |
pick up in person v.
|
|
94 |
General |
elden almak |
receive in person v.
|
|
95 |
General |
birinci elden satın almak |
buy at first hand v.
|
|
96 |
General |
ikinci elden satın almak |
buy at second hand v.
|
|
97 |
General |
yok pahasına elden çıkarmak |
barter something away v.
|
|
98 |
General |
elden çıkarmak |
barter something off v.
|
|
99 |
General |
bir şeyi birine elden vermek |
hand something to someone v.
|
|
100 |
General |
birine bir şeyi elden geri vermek |
hand something back to someone v.
|
|
101 |
General |
elden ele vermek/dolaştırmak |
hand something around v.
|
|
102 |
General |
elden çıkarmak |
divest v.
|
|
103 |
General |
elden çevirmek |
hand-translate v.
|
|
104 |
General |
elden ödemek |
pay in person v.
|
|
105 |
General |
elden teslim etmek |
hand v.
|
|
106 |
General |
temkinli olmayı elden bırakmamak |
urge caution v.
|
|
107 |
General |
elden teslim almak |
receive by hand v.
|
|
108 |
General |
elden ödemek |
pay by hand v.
|
|
109 |
General |
fırsatı elden kaçırmamak |
take time by the forelock v.
|
|
110 |
General |
elden çıkarmak |
unget v.
|
|
111 |
General |
elden çıkarmak |
unload v.
|
|
112 |
General |
elden çıkarmak |
unpossess [obsolete] v.
|
|
113 |
General |
elden çıkarmak |
bestow v.
|
|
114 |
General |
elden geçirmek |
rework v.
|
|
115 |
General |
elden ele geçirmek |
buck v.
|
|
116 |
General |
satış veya kiralama yoluyla elden çıkarttırmak |
move v.
|
|
117 |
General |
bilgi edinmek veya yeni bir şey fark etmek için dikkatle elden geçirmek |
glean v.
|
|
118 |
General |
hızlıca elden çıkarmak |
dispatch [us] v.
|
|
119 |
General |
hızlıca elden çıkarmak |
despatch [uk] v.
|
|
120 |
General |
elden çıkarmak |
devest v.
|
|
121 |
General |
satarak elden çıkarmak |
devest v.
|
|
122 |
General |
(ev, çiftlik) içindekileri elden çıkarmak |
displenish [scotland] v.
|
|
123 |
General |
elden ayaktan düşürmek |
infirm [obsolete] v.
|
|
124 |
General |
elden ayaktan düşürmek |
palsy v.
|
|
125 |
General |
elden ayaktan düşürmek |
paralyse v.
|
|
126 |
General |
elden ayaktan düşürmek |
paralyze v.
|
|
127 |
General |
önceden elden geçirmek |
prehandle v.
|
|
128 |
General |
elden çıkarmak |
side [dialect] v.
|
|
129 |
General |
elden kaçırmak |
spring v.
|
|
130 |
General |
elden çıkarılamaz |
inalienable adj.
|
|
131 |
General |
elden çıkarılamaz |
unalienable adj.
|
|
132 |
General |
elden ayaktan kesilmiş |
bedridden adj.
|
|
133 |
General |
elden teslim |
delivered by hand adj.
|
|
134 |
General |
ikinci elden |
secondhand adj.
|
|
135 |
General |
elden çıkarılması mümkün |
disposable adj.
|
|
136 |
General |
ilk elden |
first hand adj.
|
|
137 |
General |
elden gelen en büyük (gayret) |
utmost adj.
|
|
138 |
General |
elden düşme |
second hand adj.
|
|
139 |
General |
ikinci elden |
second-hand adj.
|
|
140 |
General |
elden düşürülemez |
un put downable adj.
|
|
141 |
General |
elden bırakılmayacak kadar ilginç |
un put downable adj.
|
|
142 |
General |
elden ayaktan düşüren |
debilitating adj.
|
|
143 |
General |
elden düşürülemeyen (kitap) |
unputdownable adj.
|
|
144 |
General |
elden düşmeyen (kitap) |
unputdownable adj.
|
|
145 |
General |
(elden) bırakılamayan (kitap) |
unputdownable adj.
|
|
146 |
General |
elden düşürülmeyen (kitap) |
unputdownable adj.
|
|
147 |
General |
elden düşme |
second-hand adj.
|
|
148 |
General |
tüketici tarafından atılmış/elden çıkarılmış |
postconsumer adj.
|
|
149 |
General |
tüketici tarafından atılmış/elden çıkarılmış |
post-consumer adj.
|
|
150 |
General |
(hastalık yüzünden) elden ayaktan düşmüş |
laid low adj.
|
|
151 |
General |
elden teslim edilen |
hand-delivered adj.
|
|
152 |
General |
elden ele geçmiş |
hand-to-hand adj.
|
|
153 |
General |
birinci elden deneyimlenen |
direct adj.
|
|
154 |
General |
ilk elden |
direct adj.
|
|
155 |
General |
elden çıkarılan |
dispositive adj.
|
|
156 |
General |
elden çıkarılan malları içeren |
distress adj.
|
|
157 |
General |
elden ayaktan düşüren |
paralyzing adj.
|
|
158 |
General |
tez elden |
fast adj.
|
|
159 |
General |
elden çıkarma sonrası gelişen |
postdivestiture adj.
|
|
160 |
General |
elden çıkarılabilir |
divestible adj.
|
|
161 |
General |
elden verilen |
first-come-first-served adj.
|
|
162 |
General |
ilk elden |
primary adj.
|
|
163 |
General |
elden düşme |
secondary adj.
|
|
164 |
General |
elden geldiğince |
as far as possible adv.
|
|
165 |
General |
tez elden |
without delay adv.
|
|
166 |
General |
ilk elden |
at first hand adv.
|
|
167 |
General |
birinci elden |
at first hand adv.
|
|
168 |
General |
elden ele |
from hand to hand adv.
|
|
169 |
General |
tez elden |
urgently adv.
|
|
170 |
General |
elden çıkarılamaz bir şekilde |
unalienably adv.
|
|
171 |
General |
tez elden |
hot adv.
|
|
172 |
General |
elden çıkararak |
disposingly adv.
|
|
173 |
General |
temkini elden bırakmadan |
cozy adv.
|
|
174 |
General |
elden ayaktan düşüren bir şekilde |
paralysingly adv.
|
|
175 |
General |
elden ayaktan düşüren bir şekilde |
paralyzingly adv.
|
|
176 |
General |
ilk elden öğrenilerek |
firsthand adv.
|
|
177 |
General |
ilk elden öğrenilerek |
first-hand adv.
|
|
178 |
General |
ikinci elden |
secondhand adv.
|
|
179 |
General |
ilk elden |
firsthand adv.
|
|
Phrasals |
|
180 |
Phrasals |
çabucak elden çıkarmak |
polish off v.
|
|
181 |
Phrasals |
(malı) alıp elden çıkarmak |
turn over v.
|
|
182 |
Phrasals |
elden ele/bir yerden ötekine paslamak |
buffet someone or something (from someone or something) (to someone or something) v.
|
|
183 |
Phrasals |
elden çıkarmak |
turn off v.
|
|
184 |
Phrasals |
malları elden çıkarmak |
close out v.
|
|
185 |
Phrasals |
malları elden çıkarmak |
close something out v.
|
|
186 |
Phrasals |
alelacele elden çıkarmak |
shuffle off v.
|
|
187 |
Phrasals |
bir şeyi satarak/yenisini alarak elden çıkarmak |
trade something off v.
|
|
188 |
Phrasals |
elden gelen her şeyi yapmak |
go all out v.
|
|
189 |
Phrasals |
elden çıkartmak |
give away v.
|
|
190 |
Phrasals |
elden ele dolaşmak |
go around v.
|
|
191 |
Phrasals |
elden vermek |
pass in v.
|
|
192 |
Phrasals |
elden ele dolaşmak |
go round v.
|
|
193 |
Phrasals |
(fırsat/şans) elden kaçırmak |
give away v.
|
|
194 |
Phrasals |
savunmayı elden bırakmak |
leave down v.
|
|
195 |
Phrasals |
dikkati elden bırakmak |
leave down v.
|
|
196 |
Phrasals |
elden gitmek |
go under v.
|
|
197 |
Phrasals |
tedbiri elden bırakmamak |
leave up v.
|
|
198 |
Phrasals |
elden çıkarmak |
toss out v.
|
|
199 |
Phrasals |
elden ele iletmek/göndermek |
pass up v.
|
|
200 |
Phrasals |
elden çıkarmak |
barter off v.
|
|
201 |
Phrasals |
bir şeyi elden çıkarmak |
cast something aside v.
|
|
202 |
Phrasals |
elden çıkarmak |
clean up v.
|
|
203 |
Phrasals |
kısa süre sonra elden çıkarmak |
get away v.
|
|
204 |
Phrasals |
elden ele vermek/dolaştırmak |
hand around v.
|
|
205 |
Phrasals |
(birine bir şeyi) elden geri vermek |
hand back to (someone) v.
|
|
206 |
Phrasals |
bir şeyi elden ele geçirmek |
hand something on v.
|
|
207 |
Phrasals |
-e elden vermek |
hand to v.
|
|
208 |
Phrasals |
'-e elden teslim etmek |
hand to v.
|
|
209 |
Phrasals |
(birine) elden vermek |
hand to (one) v.
|
|
210 |
Phrasals |
(birine) elden teslim etmek |
hand to (one) v.
|
|
211 |
Phrasals |
(bir şeyi) elden ele iletmek/uzatmak/göndermek/dolaştırmak |
pass (something) over v.
|
|
212 |
Phrasals |
(bir şeyi) elden ele iletmek/uzatmak |
pass (something) around v.
|
|
213 |
Phrasals |
(bir şeyi) elden ele göndermek/dolaştırmak |
pass (something) around v.
|
|
214 |
Phrasals |
elden ele arkaya göndermek |
pass back v.
|
|
215 |
Phrasals |
stoklama sebebiyle elden çıkarmak |
turn down [uk] v.
|
|
Phrases |
|
216 |
Phrases |
ekmek elden su gölden yaşam |
a life of leisure n.
|
|
217 |
Phrases |
ilk elden |
firsthand adj.
|
|
218 |
Phrases |
elden/elimden vs başka bir şey gelmiyor/gelmedi/gelemezdi/gelmiyordu |
cannot but expr.
|
|
219 |
Phrases |
kibarlığı elden bırakma |
mind your manners expr.
|
|
Proverb |
|
220 |
Proverb |
el elden üstündür |
two heads are better than one
|
|
221 |
Proverb |
kötü bir işi elden geldiğince düzeltmek |
make the best of a bad job
|
|
222 |
Proverb |
tedbiri elden bırakma anlamında bir atasözü |
forewarned is forearmed
|
|
223 |
Proverb |
veren el alan elden üstündür |
it is better to give than to receive
|
|
Colloquial |
|
224 |
Colloquial |
ilk elden bilgiler |
first-hand accounts n.
|
|
225 |
Colloquial |
fazla eşyalarını elden çıkarma ihtiyacı |
urge to purge n.
|
|
226 |
Colloquial |
elden çıkarılmak |
go for v.
|
|
227 |
Colloquial |
tedbiri elden bırakmamak |
be on the safe side v.
|
|
228 |
Colloquial |
elden çıkarmak |
deep six v.
|
|
229 |
Colloquial |
bir işe, göreve tez elden girişmek |
go to it v.
|
|
230 |
Colloquial |
zor zamanlarda mülkü elden çıkarıp paraya çevirmek |
cash out v.
|
|
231 |
Colloquial |
konser gibi bir kalabalıkta havada elden ele dolaşmak |
body-surf v.
|
|
232 |
Colloquial |
malları elden çıkaran |
close out adj.
|
|
233 |
Colloquial |
elden ayaktan düşmüş |
over-the-hill adj.
|
|
234 |
Colloquial |
elden bir şey gelmez |
that's (just) the way it plays expr.
|
|
235 |
Colloquial |
olacağı bu (elden bir şey gelmez) |
that's the way it goes expr.
|
|
Idioms |
|
236 |
Idioms |
elden geçirme |
a (new) lick of paint n.
|
|
237 |
Idioms |
elden geçirme |
a fresh lick of paint n.
|
|
238 |
Idioms |
elden geçirme |
a (new) lick of paint n.
|
|
239 |
Idioms |
ekmek elden su gölden |
a free ride n.
|
|
240 |
Idioms |
durumun kontrolünü elden bırakmama |
a steady hand on the tiller [uk] n.
|
|
241 |
Idioms |
masrafları çok ve elden çıkarması zor olan işe yaramaz/kullanışsız mülk |
a white elephant n.
|
|
242 |
Idioms |
ihtiyatı elden bırakmak |
cast caution to the wind v.
|
|
243 |
Idioms |
ihtiyatı elden bırakmak |
fling caution to the wind v.
|
|
244 |
Idioms |
elden gelen en büyük gücü kullanmak zorunda olmak |
be on the stretch v.
|
|
245 |
Idioms |
ekmek elden su gölden yaşamak |
live at rack and manger v.
|
|
246 |
Idioms |
elden çıkarmak |
put the kibosh on v.
|
|
247 |
Idioms |
ekmek elden su gölden yaşamak |
eat the bread of idleness v.
|
|
248 |
Idioms |
elden bir şey gelmek/gelmemek |
do something/anything about v.
|
|
249 |
Idioms |
bir şeyi elden çıkarmak/bırakmak |
bid adieu to (someone or something) v.
|
|
250 |
Idioms |
elden ayaktan düşmüş olmak |
be over the hill v.
|
|
251 |
Idioms |
elden gelen her şeyi yapmak |
go to any extreme v.
|
|
252 |
Idioms |
elden gelen her şeyi yapmak |
go to any lengths v.
|
|
253 |
Idioms |
elden çıkarmak |
sell off v.
|
|
254 |
Idioms |
elden ele gezmek |
pass around v.
|
|
255 |
Idioms |
elden ayaktan düşmek |
have one foot in the grave v.
|
|
256 |
Idioms |
elden ağıza yaşamak |
live from hand mouth v.
|
|
257 |
Idioms |
elden çıkarmak |
throw on the scrap heap v.
|
|
258 |
Idioms |
elden gelen her şeyi yapmak |
do absolutely anything v.
|
|
259 |
Idioms |
elden gelen her şeyi yapmak |
go to great lengths v.
|
|
260 |
Idioms |
ihtiyatı elden bırakmamak |
err on the side of caution v.
|
|
261 |
Idioms |
ipi elden bırakmak |
give away the store v.
|
|
262 |
Idioms |
ipi elden bırakmak |
give the store away v.
|
|
263 |
Idioms |
ihtiyatı elden bırakmak |
throw caution to the wind v.
|
|
264 |
Idioms |
ihtiyatı elden bırakmak |
throw caution to the winds v.
|
|
265 |
Idioms |
tedbiri elden bırakmak |
let one's guard down v.
|
|
266 |
Idioms |
tedbiri elden bırakmamak |
err on the side of caution v.
|
|
267 |
Idioms |
temkini elden bırakmamak |
stand on one's dignity v.
|
|
268 |
Idioms |
(görünümü/imajı) baştan aşağı elden geçirip düzeltmek |
make someone over v.
|
|
269 |
Idioms |
(görünümü/imajı) baştan aşağı elden geçirip düzeltmek |
do someone over v.
|
|
270 |
Idioms |
(birine) kontrolü elden bıraktırmak |
drive (one) snaky v.
|
|
271 |
Idioms |
sakinliği elden bırakmak |
drop the gloves v.
|
|
272 |
Idioms |
aile yadigarını elden çıkarmak |
sell the family silver v.
|
|
273 |
Idioms |
çok değerli bir şeyi elden çıkarmak |
sell the family silver v.
|
|
274 |
Idioms |
hatıra olarak saklamaktansa elden çıkarmak |
sell the family silver v.
|
|
275 |
Idioms |
değerli bir şeyi ilerisi için saklamaktansa elden çıkarmak |
sell the family silver v.
|
|
276 |
Idioms |
hızlı fayda/para elde etmek için değerli bir bir şeyi elden çıkarmak |
sell the family silver v.
|
|
277 |
Idioms |
ihtiyatı elden bırakmak |
throw discretion to the wind v.
|
|
278 |
Idioms |
tedbiri elden bırakmak |
throw discretion to the wind v.
|
|
279 |
Idioms |
ihtiyatı elden bırakmak |
throw discretion to the winds v.
|
|
280 |
Idioms |
tedbiri elden bırakmak |
throw discretion to the winds v.
|
|
281 |
Idioms |
elden çıkarılan bir şeyi geri almak |
get out of hock v.
|
|
282 |
Idioms |
bir şeyin dış görünüşünü elden geçirmek |
give something a facelift v.
|
|
283 |
Idioms |
tedbiri elden bırakmak |
leave (one's) guard down v.
|
|
284 |
Idioms |
dikkati elden bırakmak |
leave (one's) guard down v.
|
|
285 |
Idioms |
gururu elden bırakmamak |
sit tall in the saddle v.
|
|
286 |
Idioms |
gururu elden bırakmamak |
sit tall in one's saddle v.
|
|
287 |
Idioms |
kontrolü elden bırakmamak |
keep (one's) head right v.
|
|
288 |
Idioms |
ekmek elden su gölden devam edeceğini sanmak |
think the world owes (one) a living v.
|
|
289 |
Idioms |
ekmek elden su gölden devam edeceğini sanmak |
think the world owes you a living v.
|
|
290 |
Idioms |
(bir şeyin) kontrolünü elden bırakmak |
let loose of (something) v.
|
|
291 |
Idioms |
şöyle bir elden geçirilmek/düzeltilmek |
get the once-over v.
|
|
292 |
Idioms |
tedbiri elden bırakmamak |
always be on (one's) guard v.
|
|
293 |
Idioms |
tedbiri elden bırakmamak |
always be on (one's) guard v.
|
|
294 |
Idioms |
ihtiyatı elden bırakmak |
toss caution to the wind v.
|
|
295 |
Idioms |
tedbiri elden bırakmak |
toss caution to the wind v.
|
|
296 |
Idioms |
ihtiyatı elden bırakmak |
toss caution to the winds v.
|
|
297 |
Idioms |
tedbiri elden bırakmak |
toss caution to the winds v.
|
|
298 |
Idioms |
ihtiyatı elden bırakmak |
toss discretion to the wind v.
|
|
299 |
Idioms |
tedbiri elden bırakmak |
toss discretion to the wind v.
|
|
300 |
Idioms |
ihtiyatı elden bırakmak |
toss discretion to the winds v.
|
|
301 |
Idioms |
tedbiri elden bırakmak |
toss discretion to the winds v.
|
|
302 |
Idioms |
(bir şeyin) dış görünüşünü elden geçirmek |
give (something) a face-lift v.
|
|
303 |
Idioms |
tedbiri elden bırakmak |
let down (one's) guard v.
|
|
304 |
Idioms |
tedbiri elden bırakmak |
let guard down v.
|
|
305 |
Idioms |
'-in kontrolünü elden bırakmak |
let loose of v.
|
|
306 |
Idioms |
temkini elden bırakmamak |
stand on dignity v.
|
|
307 |
Idioms |
hemen elden çıkarmak |
make short shrift of v.
|
|
308 |
Idioms |
elden düşme |
second-hand adj.
|
|
309 |
Idioms |
elden düşme |
secondhand adj.
|
|
310 |
Idioms |
elden geçmiş |
souped up adj.
|
|
311 |
Idioms |
baştan sona kadar liderliği elden bırakmadan |
pillar-to-post adj.
|
|
312 |
Idioms |
elden geldiği kadar |
with might and main expr.
|
|
313 |
Idioms |
elden ele |
from hand to hand expr.
|
|
314 |
Idioms |
ekmek elden su gölden |
living a life of ease expr.
|
|
315 |
Idioms |
ikinci elden |
at second hand expr.
|
|
316 |
Idioms |
ilk elden |
at first hand expr.
|
|
317 |
Idioms |
elden geldiğince |
as best one may expr.
|
|
318 |
Idioms |
ekmek elden su gölden geçinme |
someone or something owes you a living expr.
|
|
319 |
Idioms |
tez elden |
at the drop of a hat expr.
|
|
320 |
Idioms |
elden bir şey gelmez |
can't be helped expr.
|
|
321 |
Idioms |
elden bir şey gelmez |
couldn't be helped expr.
|
|
322 |
Idioms |
elden bir şey gelmez |
(it) can't be helped expr.
|
|
323 |
Idioms |
elden bir şey gelmez |
(it) couldn't be helped expr.
|
|
324 |
Idioms |
baştan sona kadar liderliği elden bırakmadan |
pillar to post [uk] expr.
|
|
325 |
Idioms |
ekmek elden su gölden devam edebilirim (sanmak) |
(think) the world owes you a living expr.
|
|
326 |
Idioms |
(bir şey) için yapabilecek/elden gelen bir şey yok |
there's no help for (something) expr.
|
|
327 |
Idioms |
(bir şey) için yapabilecek/elden gelen bir şey yok |
there's no helping (something) expr.
|
|
Speaking |
|
328 |
Speaking |
elden bir şey gelmez |
it can't be helped expr.
|
|
329 |
Speaking |
elden bir şey gelmez |
it couldn't be helped expr.
|
|
330 |
Speaking |
elden bir şey gelmez |
nothing for it expr.
|
|
331 |
Speaking |
olacağı bu (elden bir şey gelmez) |
that's just the way it goes expr.
|
|
332 |
Speaking |
onu elden kaçırma |
don't let her go expr.
|
|
333 |
Speaking |
olacağı bu (elden bir şey gelmez) |
that's just how it goes expr.
|
|
334 |
Speaking |
olacağı bu (elden bir şey gelmez) |
that's just the way it is expr.
|
|
Trade/Economic |
|
335 |
Trade/Economic |
alınacak taahhütler ve duran varlıkların elden çıkarılması |
commitments to acquire and dispose of fixed assets n.
|
|
336 |
Trade/Economic |
bir elden satma |
monopoly n.
|
|
337 |
Trade/Economic |
bir şirkette işe alma işlemlerinin tek elden idare edilmesi |
centralized hiring n.
|
|
338 |
Trade/Economic |
çok az satılan veya asıl stoktan geriye kalan malların elden çıkartılması için ucuz fiyatla satılmaları |
close-out n.
|
|
339 |
Trade/Economic |
duran varlıkların elden çıkarılması |
disposal of fixed assets n.
|
|
340 |
Trade/Economic |
elden ödeme |
payment in person n.
|
|
341 |
Trade/Economic |
elden çıkarılacak stoklar ve maddi duran varlıklar |
fixed assets and inventories to be sold n.
|
|
342 |
Trade/Economic |
elden çıkarma maliyeti |
break-up value n.
|
|
343 |
Trade/Economic |
elden çıkarma için son tarih |
divestiture deadline n.
|
|
344 |
Trade/Economic |
elden çıkarılacak işletme veya birimlerine ait sürdürülmeyen faaliyetler |
discontinued operations n.
|
|
345 |
Trade/Economic |
elden teslim |
hand-delivery n.
|
|
346 |
Trade/Economic |
elden çıkarılacak kıymetler |
assets to be sold n.
|
|
347 |
Trade/Economic |
elden çıkarılacak stoklar ve m.d.v. |
stocks and fixed assets sell n.
|
|
348 |
Trade/Economic |
elden çıkarma tazminatı |
disposal consideration n.
|
|
349 |
Trade/Economic |
elden çıkarma kararı |
disposal consideration n.
|
|
350 |
Trade/Economic |
elden teslim |
hand delivery n.
|
|
351 |
Trade/Economic |
elden teslim |
delivery by hand n.
|
|
352 |
Trade/Economic |
elden çıkarma değeri |
break up value n.
|
|
353 |
Trade/Economic |
elden çıkarılacak stok maddi duran |
fixed assets and inventories which are obsolete or damaged n.
|
|
354 |
Trade/Economic |
elden çıkarma işi teklifi süresi |
divesting business offer period n.
|
|
355 |
Trade/Economic |
elden teslim |
manual delivery n.
|
|
356 |
Trade/Economic |
elden çıkarma kazancı |
gain on disposal n.
|
|
357 |
Trade/Economic |
elden çıkarma değeri |
disposal value n.
|
|
358 |
Trade/Economic |
elden çıkarılacak gayrimenkuller |
real estate properties to be sold off n.
|
|
359 |
Trade/Economic |
elden çıkarma işi teklifi |
divesting business offer n.
|
|
360 |
Trade/Economic |
elden çıkarılan veya hurdaya ayrılan varlıkların maliyeti |
cost of fixed assets discarded n.
|
|
361 |
Trade/Economic |
elden geçirme ücreti |
handling services n.
|
|
362 |
Trade/Economic |
elden çıkarma |
disposing n.
|
|
363 |
Trade/Economic |
elden çıkarma maliyetleri |
costs of disposal n.
|
|
364 |
Trade/Economic |
elden çıkarılacak stoklar ve maddi duran varlıklar |
inventories and tangible fixed assets to be sold n.
|
|
365 |
Trade/Economic |
elden çıkarma değeri |
break-up value n.
|
|
366 |
Trade/Economic |
elden çıkarma bedeli |
disposal consideration n.
|
|
367 |
Trade/Economic |
işletmenin bir bölümünü ayırarak elden çıkarma |
demerger n.
|
|
368 |
Trade/Economic |
ilk elden hizmet veren kurum |
primary servicer n.
|
|
369 |
Trade/Economic |
ikinci elden çıkarma işi teklifi |
second divesting business offer n.
|
|
370 |
Trade/Economic |
ihracı, satışı, rehine verilmesi, elden çıkarılması, devredilmesi, kiralanması, lisansının verilmesi, teminat gösterilmesi, ipotek edilmesi |
issue, sell, pledge, dispose of, grant, transfer, lease, license, guarantee, encumber n.
|
|
371 |
Trade/Economic |
ikinci elden satış karı |
resale profit n.
|
|
372 |
Trade/Economic |
sermaye mallarının zarar görmesi gibi nedenlerle elden çıkmasına karşı ayrılan amortisman karşılıkları |
capital consumption allowance n.
|
|
373 |
Trade/Economic |
stokları elden çıkarma |
destocking n.
|
|
374 |
Trade/Economic |
şirketin ana faaliyetlerine ilgisiz olan işletmeleri elden çıkarması |
downscoping n.
|
|
375 |
Trade/Economic |
sürümü olmayan, kullanılmayan malların elden çıkartılması için yapılan satış |
clearance sale n.
|
|
376 |
Trade/Economic |
tek elden teslim avantajından yararlanmak ve işlemi ucuza getirmek üzere çeşitli şahıslar tarafından aynı yere sevk edilecek malın bir bütün halinde sevk edilmesi |
consolidated carload shipment n.
|
|
377 |
Trade/Economic |
tek elden satın alma |
central buying n.
|
|
378 |
Trade/Economic |
taşınmazın elden çıkartılmasından sağlanan sermaye kazançları üzerindeki vergi |
immovable property gains tax n.
|
|
379 |
Trade/Economic |
üçüncü taraf elden çıkaran alıcı |
third-party divesting buyer n.
|
|
380 |
Trade/Economic |
varlık elden çıkarma |
asset disposal n.
|
|
381 |
Trade/Economic |
varlıkların elden çıkarılmasından kaynaklanan net tahsilatlar |
net disposal proceeds n.
|
|
382 |
Trade/Economic |
varlıkların elden çıkarılması |
disposal of assets n.
|
|
383 |
Trade/Economic |
varlıkları elden çıkarma net tahsilatları |
net disposal proceeds n.
|
|
384 |
Trade/Economic |
yeniden elden geçirme |
recovering n.
|
|
385 |
Trade/Economic |
yatırımın elden çıkması |
disinvestment n.
|
|
386 |
Trade/Economic |
kalan stokların elden çıkarılması |
cleanup n.
|
|
387 |
Trade/Economic |
elden çıkarılma |
divestiture n.
|
|
388 |
Trade/Economic |
elden çıkarılan şey |
divestiture n.
|
|
389 |
Trade/Economic |
mallarla birlikte gelip malların elden çıkarılmasına ilişkin bilgileri içeren bir belge |
docket [uk] n.
|
|
390 |
Trade/Economic |
bir kuruluşun temel faaliyetleri hariç tüm faaliyetlerini elden çıkarıp toplanan kaynakları rakiplerinin arasından sıyrılmasını sağlayacak becerilerine ayırdığı iş stratejisi |
focused strategy n.
|
|
391 |
Trade/Economic |
(menkul kıymetler piyasasında) fiyatlarda ani düşüş yaratan elden çıkarma süreci |
selloff n.
|
|
392 |
Trade/Economic |
elden çıkarma |
sell-off n.
|
|
393 |
Trade/Economic |
elden çıkarma |
selling-off n.
|
|
394 |
Trade/Economic |
(başka bir şey almak için) varlığı elden çıkarmak |
turn v.
|
|
395 |
Trade/Economic |
birinci elden satın almak |
buy at first hand v.
|
|
396 |
Trade/Economic |
elden çıkartmak |
sell off v.
|
|
397 |
Trade/Economic |
hisselerini elden çıkartmak |
sell out v.
|
|
398 |
Trade/Economic |
ikinci elden kiraya vermek |
underlet v.
|
|
399 |
Trade/Economic |
stokları elden çıkarmak |
destock v.
|
|
400 |
Trade/Economic |
elden çıkarmak |
surplus v.
|
|
401 |
Trade/Economic |
birinci elden alınan |
first hand adj.
|
|
402 |
Trade/Economic |
elden çıkarılacak işletme veya birimlerine ait |
discontinuing operations adj.
|
|
403 |
Trade/Economic |
elden çıkarılabilir |
disposable adj.
|
|
404 |
Trade/Economic |
elden düşme |
second-hand adj.
|
|
405 |
Trade/Economic |
kolayca elde edile bilen veya elden çıkartılabilen |
liquid adj.
|
|
406 |
Trade/Economic |
(mal) elden çıkarmak |
distress adj.
|
|
407 |
Trade/Economic |
elden ödeme yapılan |
out-of-pocket adj.
|
|
408 |
Trade/Economic |
ikinci elden |
second-hand adv.
|
|
Law |
|
409 |
Law |
vefat eden bir kişinin mülkünün elden çıkarılması |
administration n.
|
|
410 |
Law |
elden çıkarılmaz mülk |
mortmain n.
|
|
411 |
Law |
elden çıkarılmaz mülk |
dead hand n.
|
|
412 |
Law |
elden hibe |
executed gift n.
|
|
413 |
Law |
şirketin yeni borçlar edinmeksizin veya varlıklarını elden çıkarmaksızın ticarete devam edebilmesi |
conservancy [us] n.
|
|
414 |
Law |
elden çıkarmak |
dispose v.
|
|
415 |
Law |
elden çıkarılamaz |
untransferable adj.
|
|
416 |
Law |
elden çıkarılamaz |
unalienable adj.
|
|
417 |
Law |
elden iş takibine |
follow up business transactions thereat expr.
|
|
Politics |
|
418 |
Politics |
devletleştirilmiş işletmeleri elden çıkarma |
denationalization n.
|
|
419 |
Politics |
devletleştirilmiş işletmeleri elden çıkarma |
denationalisation n.
|
|
420 |
Politics |
ikinci elden tekrar satış |
resale n.
|
|
421 |
Politics |
tek elden satın alma anlaşmaları |
exclusive purchasing agreements n.
|
|
422 |
Politics |
tek elden dağıtım anlaşması |
exclusive distribution agreement n.
|
|
423 |
Politics |
tek elden satın alma anlaşması |
exclusive purchasing agreement n.
|
|
Technical |
|
424 |
Technical |
elden vücuda iletilen titreşim |
hand-transmitted vibration n.
|
|
425 |
Technical |
elden geçirilmiş kum |
reconditioned sand n.
|
|
426 |
Technical |
elden geçirme |
reconditioning n.
|
|
427 |
Technical |
elden düşme |
second-hand adj.
|
|
428 |
Technical |
elden düşme |
secondhand adj.
|
|
Computer |
|
429 |
Computer |
elden ele taşımak |
signal boost v.
|
|
Telecom |
|
430 |
Telecom |
elden gelenin en iyisi |
best effort n.
|
|
431 |
Telecom |
tümüyle elden geçirme |
overhauling n.
|
|
Construction |
|
432 |
Construction |
son elden geçirmeler |
finishing touches n.
|
|
433 |
Construction |
elden geçirmek |
handle v.
|
|
Railway |
|
434 |
Railway |
vagonun son kez elden geçirildiği tamirhane atölyesi |
trimming house n.
|
|
Aeronautic |
|
435 |
Aeronautic |
elden geçirme |
disposition n.
|
|
Marine |
|
436 |
Marine |
palangayı elden geçirmek |
overhaul a tackle v.
|
|
Psychology |
|
437 |
Psychology |
kişiyi yorgun ve elden ayaktan düşüren bir duygusal rahatsızlık |
nervous exhaustion n.
|
|
Agriculture |
|
438 |
Agriculture |
elden yemleme |
hand feeding n.
|
|
Education |
|
439 |
Education |
birinci elden gözlem yapılabilmesi için müze gibi yerlere düzenlenen grup gezisi |
field trip n.
|
|
440 |
Education |
birinci elden yararlanılan (kaynak) |
primary adj.
|
|
Sport |
|
441 |
Sport |
rakibin stratejileri hakkında birinci elden bilgi toplayan kimse |
scout n.
|
|
442 |
Sport |
elden ele |
from hand to hand expr.
|
|
Basketball |
|
443 |
Basketball |
elden ele verilen pas |
handoff n.
|
|
Card |
|
444 |
Card |
napolyon isimli iskambil oyununda beş elden hepsini kazanmaya soyunma |
nap n.
|
|
445 |
Card |
pokerde özellikle yüksek bir elden sonra oynanan el |
whangdoodles n.
|
|
446 |
Card |
(canasta kart oyununda) elden çıkarılan kart destesi |
pack n.
|
|
447 |
Card |
(gereksiz kartları) elden çıkarmak |
burn [uk] v.
|
|
448 |
Card |
(kanasta oyunlarda) elden çıkmış kartların üzerine joker kartını oynamak |
freeze v.
|
|
449 |
Card |
(oyun kartını) elden çıkarmak |
slough v.
|
|
Art |
|
450 |
Art |
(koleksiyondaki eseri, kitabı, vb.) satarak veya takasla elden çıkarma |
deaccession n.
|
|
451 |
Art |
elden çıkarma |
deaccession n.
|
|
Archaic |
|
452 |
Archaic |
elden geçirme |
throughgoing n.
|
|
453 |
Archaic |
elden ele geçirmek |
troll v.
|
|
Slang |
|
454 |
Slang |
tüm kaynakların elden gitmesi |
cleaning n.
|
|
455 |
Slang |
birini/bir şeyi elden çıkarmak |
deep-six someone or something v.
|
|
456 |
Slang |
(bir şeyi) elden çıkarmak |
87 (something) v.
|
|
457 |
Slang |
(birini) elden ayaktan düşürmek |
knock (one) on (one's) ass v.
|
|
458 |
Slang |
elden çıkarmak |
shitcan v.
|
|
459 |
Slang |
elden gel |
work it exclam.
|
|