fine! - Turkish English Dictionary

fine!

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Meanings of "fine!" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

English Turkish
Common Usage
fine n. para cezası
The proposed text provides for a minimum fine of EUR 2000.
Önerilen metin asgari 2000 Avro para cezası öngörmektedir.

More Sentences
fine v. ceza kesmek
They fined him 5,000 yen for illegal parking.
Yasadışı park ettiği için ona 5,000 yen ceza kestiler.

More Sentences
fine adj. hoş
Noble intentions and fine words on paper are no longer enough.
Soyluca niyetler ve kağıt üzerindeki hoş sözler artık yeterli değil.

More Sentences
fine adj. ince
This directive amounts to a fine balancing act.
Bu yönerge ince bir dengeleme eylemi anlamına gelmektedir.

More Sentences
fine adj. iyi
What a good aim, what fine proposals, what an important Commission report!
Ne kadar iyi bir amaç, ne kadar güzel öneriler, ne kadar önemli bir Komisyon raporu!

More Sentences
General
fine n. ceza
We are actually fed up with one fine declaration every six months.
Aslında her altı ayda bir ceza deklarasyonundan bıktık.

More Sentences
fine line n. ince çizgi
Tom and Mary are waltzing on the fine line between hate and love.
Tom ve Mary nefret ve aşk arasındaki ince çizgide vals yapıyorlar.

More Sentences
fine weather n. güzel hava
We took advantage of the fine weather to play tennis.
Tenis oynamak için güzel havadan faydalandık.

More Sentences
fine arts n. güzel sanatlar
The fine arts flourished in Italy in the 15th century.
Güzel sanatlar 15. yüzyılda İtalya'da gelişti.

More Sentences
fine gold n. sarı altın
Is it fine gold?
Sarı altın mı?

More Sentences
fine gold n. has altın
Is it fine gold?
Bu, has altın mı?

More Sentences
fine details n. ince ayrıntılar
Current microscopes allow us to observe with fine detail the molecular structure of materials.
Günümüz mikroskopları malzemelerin moleküler yapısını en ince ayrıntısına kadar gözlemlememizi sağlıyor.

More Sentences
fine v. para cezası vermek
In the past, the Commission has had to fine vehicle manufacturers which have blocked parallel trade.
Geçmişte Komisyon, paralel ticareti engelleyen araç üreticilerine para cezası vermek zorunda kalmıştır.

More Sentences
fine v. cezalandırmak
The police fined the driver who didn't obey traffic rules.
Trafik kurallarına uymayan sürücüyü polis cezalandırdı.

More Sentences
fine v. para cezasına çarptırmak
They must be taken to court and fined.
Mahkemeye çıkarılmalı ve para cezasına çarptırılmalıdırlar.

More Sentences
fine v. cezaya çarptırmak
I was fined thirty dollars for speeding.
Aşırı hızdan otuz dolarlık cezaya çarptırıldım.

More Sentences
pay a fine v. ceza ödemek
I paid a fine.
Ben bir ceza ödedim.

More Sentences
pay the fine v. ceza ödemek
Tom hasn't paid the fine yet.
Tom henüz cezayı ödemedi.

More Sentences
fine v. ceza vermek
When did they fine you?
Sana ne zaman ceza verdiler?

More Sentences
fine adj. kaliteli
Before I finish, I should like to mention the issue of fine bakery products.
Bitirmeden önce, kaliteli unlu mamuller konusuna değinmek istiyorum.

More Sentences
fine adj. iyi
You spoke of maritime safety - fine!
Deniz güvenliğinden bahsettiniz; iyi tamam!

More Sentences
fine adj. incecik
There is a fine line between everything and nothing.
Her şey ile hiçbir şey arasında incecik bir çizgi var.

More Sentences
fine adj. güzel
For all the fine words and the rhetoric, we stand empty-handed; which is terribly tragic.
Tüm güzel sözlere ve retoriğe rağmen elimiz boş duruyoruz; bu da son derece trajik.

More Sentences
fine adj. yolunda
This does not, however, mean that everything is fine and that no criticisms should be made.
Ancak bu, her şeyin yolunda olduğu ve hiçbir eleştiri yapılmaması gerektiği anlamına gelmiyor.

More Sentences
fine adj. sağlıklı
She gave birth to a fine healthy baby.
Gayet sağlıklı bir bebek dünyaya getirdi.

More Sentences
fine-sounding adj. kulağa hoş gelen
Further shadow boxing and fine-sounding speeches are more in evidence than actual results.
Gölge boksu ve kulağa hoş gelen konuşmalar, gerçek sonuçlardan daha fazla kanıt niteliğindedir.

More Sentences
fine adj. kibar
Sir Harold is a fine English gentleman.
Sir Harold kibar bir İngiliz beyefendisi.

More Sentences
fine adj. hoş
He has a fine library of books on art.
Sanat üzerine kitapları olan hoş bir kütüphanesi var.

More Sentences
fine-looking adj. iyi görünümlü
Tom's a fine-looking boy.
Tom iyi görünümlü bir çocuk.

More Sentences
fine adv. pekala
Fine, the Americans and the English are surrounding Iraq, so Iraq cannot move.
Pekala, Amerikalılar ve İngilizler Irak'ı kuşatıyor, bu yüzden Irak harekete geçemiyor.

More Sentences
Colloquial
everything's fine expr. her şey yolunda
I think everything's fine.
Sanırım her şey yolunda.

More Sentences
fine and you? expr. iyidir ya sen?
I am fine, and you?
Ben iyiyim, ya sen?

More Sentences
fine with me expr. bana uyar
It's fine with me.
Bana uyar.

More Sentences
General
fine movement n. hassas hareketi
fine art n. güzel sanat
fine cotton n. ince pamuk
fine coal n. ince kömür
fine mist n. ince taneli (sprey vb)
delay fine n. gecikme cezası
a fine distinction n. ince fark
fine adjustment n. ince ayar
fine casting n. ince döküm
fine work n. ince iş
fine sand spit n. ince kum birikintisi
fine sieve n. ince elek
fine filter n. ince filtre
fine hair n. vellüs
fine sandstone n. maltataşı
fine white flour n. galeta unu
fine and coarse material n. ince ve iri madde
fine grain n. ince tanecik
heavy fine n. ağır para cezası
fine tune n. ince ayar
fine cut n. ince kıyım
fine cut n. ince kesim
fine flour n. has un
fine gravel n. ince çakıl
fine-good treatment n. hüsn-ü muamele
fine-toothed comb n. ince dişli tarak
fine (fine gold) n. altın ayarı
punitive fine n. adli para cezası
a fine ear for music n. müzik kulağı
fine lines n. ince çizgiler
fine detail n. ince detay
fine detail n. ince ayrıntı
fine details n. ince detaylar
hefty fine n. yüklü para cezası
hefty fine n. yüklü ceza
fine n. ceza bedeli
fine receipt n. ceza makbuzu
fine workmanship n. ince işçilik
monetary fine n. para cezası
fine [obsolete] n. son
fine [obsolete] n. sonuç
fine [obsolete] n. kapanış
fine [obsolete] n. bitiş
fine art n. yaratıcılık gerektiren yetenek
fine art n. özgün beceri
fine cut n. çiğneme tütünü
fine print n. küçük puntolu baskı
fine print n. belgede küçük puntolarla yazılı bölüm
fine print n. belgede yer alan kısıtlamalar bölümü
fine print n. detaylı bilgi
fine print n. anlaşılması zor bilgi
fine spray n. sıvıyı küçük damlalar şeklinde püskürten sprey
fine spray n. küçük damlalı sprey
fine-tooth comb n. kapsamlı araştırma sistemi
fine-toothed comb n. sık dişli tarak
fine-toothed comb n. kapsamlı araştırma yöntemi
fine-toothed comb n. didik didik etme
fine-toothed comb n. ince eleyip sık dokuma
go over something with a fine tooth comb   v. ince eleyip sık dokumak  
fine down v. sivriltmek
fine off v. incelmek
levy a fine v. para cezası almak
fine v. açılmak
fine v. berraklaşmak
not to put too fine a point on it v. tam anlamıyla ifade etmek
fine down v. incelmek
fine down v. arıtmak
fine down v. inceltmek
pay a fine v. ceza vermek
go over something with a fine comb v. kılı kırk yarmak
fine down v. aşınmak
fine away v. yontmak
fine away v. aşınmak
fine down v. yontmak
fine away v. sivriltmek
fine v. berraklaştırmak
fine off v. aşınmak
draw it fine v. kısa kesmek
fine v. ceza yazmak
fine v. arıtmak
fine away v. inceltmek
go over something with a fine comb v. ince eleyip sık dokumak
fine away v. incelmek
fine tune v. cilalayarak güzelleştirmek
fine tune v. boyayarak güzelleştirmek
go over the matter with a fine-toothed comb v. ince eleyip sık dokumak
get down to a fine art v. doruğa ulaşmak
get down to a fine art v. mükemmele erişmek
get down to a fine art v. ustalığın şahikasına ulaşmak
get down to a fine art v. zirveye tırmanmak
get down to a fine art v. mükemmele ulaşmak
fine v. para cezası kesmek
be served with fine v. para cezası yemek
be served with fine v. para cezası almak
change the imprisonment into a fine v. hapis cezasını para cezasına çevirmek
convert imprisonment into a fine v. hapis cezasını para cezasına çevirmek
fine-tune v. ince ayarlamak
fine-tune v. ince ayar yapmak
impose punitive fine v. adli para cezası ile cezalandırmak
be imposed punitive fine v. adli para cezası ile cezalandırılmak
fine v. trafik cezası kesmek
have a fine ear for music v. müzik kulağı olmak
have a good cry and be fine v. iyi bir ağlayıp kendine gelmek
receive a parking fine v. park cezası almak
get a parking fine v. park cezası almak
fine v. ceza ödemek
fine v. giderek azalmak
fine v. incelmek
fine v. önemini yitirmek
fine v. küçülmek
fine v. etkisizleşmek
fine v. etkisini yitirmek
fine v. sorumluluğu azalmak
fine v. önemini kaybetmek
fine v. inceltmek
fine v. (dokusunu) yumuşatmak
fine v. rafine etmek
fine v. küçültmek
fine v. öğütmek
fine v. ufalamak
fine v. toz haline getirmek
fine v. azaltmak
fine v. (ebadını) küçültmek
fine-tune v. tam olarak ayarlamak
fine-tune v. küçük bir değişiklikle iyileştirmek
fine-tune v. ufak bir dokunuşla düzeltmek
in fine style adj. çok güzel bir biçimde
fine adj. üstün
fine adj. ince ruhlu
fine adj. rakik
in fine fettle adj. tavrı düzgün
fine adj. katkısız
garmented in fine attire adj. hoş giyimli
fine adj. duygulu
in fine fettle adj. iyi kıyafette
fine adj. halis
fine adj. tetik
fine adj. açık
having a fine view adj. manzaralı
fine as a fiddle adj. çok güzel
in a fine pickle adj. başı belada
in fine feather adj. iyi huylu
in fine fettle adj. keyfi yerinde
very fine adj. incecik
fine adj. narin
fine adj. katışıksız
fine adj. nefis
fine adj. saf
fine looking adj. yakışıklı
fine adj. kıyak
fine adj. sıkı
fine adj. zarif
fine adj. güzel (hava)
fine adj. ala
fine adj. mükemmel
fine adj. hassas
fine adj. parlak
fine adj. (maden) saf
fine adj. som
fine adj. rahat
fine adj. (hava) açık
fine-grain adj. ince taneli
fine-meshed adj. sık ilmekli
fine-grained adj. ince taneli
fine-spun adj. incecik
fine-bred adj. iyi yetiştirilmiş
fine adj. çok küçük
fine adj. küçücük
fine adj. minik
fine adj. ufak
fine adj. ince düşünen
fine adj. kılı kırk yaran
fine adj. hassas ürün içeren
fine adj. hassas malzemelerden yapılan
fine adj. kırılgan
fine adj. açık
fine adj. hafif
fine adj. çekici
fine adj. yakışıklı
fine adj. dikkat çeken
fine adj. (görüntü) parlayan
fine adj. kendine baktıran
fine [obsolete] adj. akıllı
fine [obsolete] adj. zeki
fine [obsolete] adj. yaratıcı
fine [obsolete] adj. becerikli
fine [obsolete] adj. açıkgözlü
fine [obsolete] adj. tilki gibi
fine [obsolete] adj. hin
fine [obsolete] adj. cingöz
fine [obsolete] adj. maharetli
fine adj. gösterişli
fine adj. süslü
fine adj. göze hitap eden
fine adj. muhteşem
fine adj. şahane
fine adj. hayranlık uyandıran
fine adj. göze çarpan
fine-drawn adj. (argüman, ayrım) tam
fine-drawn adj. (argüman, ayrım) kesin
fine-drawn adj. (argüman, ayrım) nokta atışı
fine-drawn adj. (argüman, ayrım) belli belirsiz
fine-drawn adj. (özellik) ince
fine-drawn adj. (özellik) rafine
fine-drawn adj. (özellik) narin
fine-drawn adj. (özellik) hassas
fine-grained adj. çok farklı
fine-grained adj. alışılmışın dışında
fine-grained adj. incelikli
fine-grained adj. detaylı
fine-grained adj. derin
fine-grained adj. ince detaylı
fine-looking adj. güzel görünen
fine-looking adj. çekici
fine-looking adj. standartlara uyan
fine-looking adj. hoş
fine-spun adj. incelikli
fine-spun adj. ayrıntılı
fine-spun adj. özenli
fine-spun adj. detaylı
fine-spun adj. aşırı süslü
fine-spun adj. aşırı cafcaflı
fine-textured adj. yumuşak dokulu
fine-textured adj. pürüzsüz dokulu
fine-tooth adj. ince ve sık dişli
fine-toothed adj. ince ve sık dişli
one fine day adv. günlerden bir gün
in fine adv. kısaca
in fine adv. sonunda
in fine adv. sözün kısası
one fine day adv. günün birinde
in a fine pickle adv. zor veya kötü durumda
in fine adv. velhasıl
in fine adv. sonuç olarak
in fine adv. sonuçta
fine adv. ince ince
fine adv. nazikçe
fine adv. zarif bir şekilde
fine adv. nazik bir şekilde
fine adv. çok iyi bir şekilde
fine adv. harika bir şekilde
fine adv. muhteşem bir şekilde
fine adv. ihtiyatla
fine adv. büyük bir özenle
fine adv. oldukça kısıtlı bir sürede
fine adv. kısa süre içerisinde
fine adv. dar bir alanda
fine adv. zamanla yarışarak
fine adv. sıkışıp tıkışarak
fine adv. eksiksiz olarak
fine adv. şüphesiz ki
fine adv. kesinlikle
fine adv. kuşkusuz ki
fine [scot] adv. kesin olarak
fine [scot] adv. muhakkak
fine [scot] adv. elbette
fine interj. iyilik sağlık
Phrasals
fine for v. için ceza yazmak
fine for v. için ceza kesmek
Phrases
all very fine expr. iyi güzel ama
all very fine expr. gayet iyi/güzel
not to put too fine a point on it expr. açıkça söylemek gerekirse
some fine day expr. allah'ın bir gününde
some fine day expr. birgün
a fine will be levied expr. bir ceza kesilecektir
not to put too fine a point on it expr. doğrusunu söylemek gerekirse
some fine day expr. günün birinde
with a fine strong voice expr. gür sesli
in fine expr. velhasıl kısaca
Proverb
fine words butter no parsnips lafla peynir gemisi yürümez
fine words butter no parsnips boş laf karın doyurmaz
there's a fine line between genius and insanity dahilik ile delilik arasında ince bir çizgi vardır
mills of the gods grind slowly, but they grind exceedingly fine biraz uzun zaman alsa da hak yerini bulur/hak yerde kalmaz
mills of the gods grind slowly, but they grind exceedingly fine haksızlık er geç ortaya çıkar/önünde sonunda cezasını bulur
mills of the gods grind slowly(, but they grind exceedingly fine) geç de olsa hak eden hak ettiğini alır
mills of the gods grind slowly(, but they grind exceedingly fine) er ya da geç adalet yerini bulur
mills of the gods grind slowly(, but they grind exceedingly fine) tanrının adaleti er ya da geç doğru/adaletli bir sonuç getirir
mills of the gods grind slowly(, but they grind exceedingly fine) geç de olsa hak yerini bulur
mills of the gods grind slowly(, but they grind exceedingly fine) ilahi adalet er ya da geç yerini bulur
the mills of god grind slowly(, but they grind exceedingly fine) geç de olsa hak eden hak ettiğini alır
the mills of god grind slowly(, but they grind exceedingly fine) er ya da geç adalet yerini bulur
the mills of god grind slowly(, but they grind exceedingly fine) tanrının adaleti er ya da geç doğru/adaletli bir sonuç getirir
the mills of god grind slowly(, but they grind exceedingly fine) geç de olsa hak yerini bulur
the mills of god grind slowly(, but they grind exceedingly fine) ilahi adalet er ya da geç yerini bulur
Colloquial
cut it a bit fine v. son dakikada gelmek/varmak
cut it fine v. son anda gelmek/varmak
cut it fine v. son dakikada gelmek/varmak
cut it a bit fine v. son anda gelmek/varmak
without putting too fine a point on it expr. bu konu üzerinde (çok/gereğinden) fazla durmadan
that's a fine how-de-do expr. oh ne iyi
that's a fine how-de-do expr. ne güzel valla
that's a fine how-de-do expr. çok iyi ya
that's a fine how-de-do expr. buyur burdan yak
that's a fine how-de-do expr. buyurun cenaze namazına
that's a fine how-de-do expr. hayda
that's a fine how-de-do expr. yaptığı şeye bak
that's a fine how-de-do expr. oldu mu şimdi bu
that's a fine how-de-do expr. iyi iş valla
that's a fine how-de-do expr. çok iyi ya
that's a fine how-de-do expr. valla iyi
that's a fine how-de-do expr. besle kargayı oysun gözünü
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi hoş ama…
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi güzel ama…
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi güzel de…
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi hoş da...
all very fine expr. aslında iyi (de/ama)
all very fine expr. aslında güzel (de/ama)
all very fine expr. aslında hoş (da/ama)
all very well/fine but... expr. iyi hoş ama…
all very well/fine but... expr. iyi güzel ama…
all very well/fine but... expr. iyi güzel de…
all very well/fine but... expr. iyi hoş da…
all very well/fine but... expr. aslında iyi de/ama…
all very well/fine but... expr. aslında güzel de/ama…
all very well/fine but... expr. aslında hoş da/ama…
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi hoş ama…
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi güzel ama…
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi güzel de…
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi hoş da...
all very fine expr. aslında iyi (de/ama)
all very fine expr. aslında güzel (de/ama)
all very fine expr. aslında hoş (da/ama)
all very well/fine but... expr. iyi hoş ama…
all very well/fine but... expr. iyi güzel ama…
all very well/fine but... expr. iyi güzel de…
all very well/fine but... expr. iyi hoş da…
all very well/fine but... expr. aslında iyi de/ama…
all very well/fine but... expr. aslında güzel de/ama…
all very well/fine but... expr. aslında hoş da/ama…
fine by (one) expr. (birine) uyar
fine by (one) expr. (biri) için hava hoş
fine by (one) expr. (biri) için sorun değil
fine with me expr. benim için hava hoş
fine with me expr. benim için sorun değil
Idioms
fine weather for ducks n. ahmak ıslatan yağmur
fine print n. bir belgenin satır aralarındaki önemli noktalar
fine kettle of fish n. ciddi sorun
a fine kettle of fish n. güç durum
a fine line n. ince çizgi
a fine/thin line n. ince bir çizgi
fine how do you do n. nahoş/kötü bir durum
fine weather for ducks n. yağmurun adeta bardaktan boşanırcasına yağdığını anlatmak için kullanılan ironik söz
a fine kettle of fish n. zor durum
a fine Italian hand n. sade bir üslup
a fine Italian hand n. sade bir anlatım
a fine Italian hand n. süssüz metin
a fine Italian hand n. farklı bir alanda yetenek
a fine Italian hand n. belli bir alanda beceriklilik
a fine Italian hand n. belli bir alanda ustalık
a fine Italian hand n. farklı bir alanda sahip olunan beceri
a fine how do you do n. sinir bozucu bir durum
a fine how do you do n. talihsizlik
a fine line between something n. iki şey arasındaki ince çizgi
a fine state of affairs n. problemli durum
a fine state of affairs n. sarpa sarmış durum
a fine state of affairs n. boka sarmış durum
a fine-tooth comb n. ince eleyip sık dokuma
a fine-tooth comb n. altını üstüne getirme
a fine-tooth comb n. bir şeyi çok dikkatli bir şekilde yapma
a fine-tooth comb n. bir şeyi derinlemesine yapma
a fine-tooth comb n. bir şeyi titizlikle yapma
a fine-tooth comb n. didik didik etme
a fine-tooth comb n. ıcığını cıcığını çıkarma
fine-tooth comb n. en ince ayrıntısına kadar araştırma
fine-tooth comb n. altını üstüne getirme
fine-tooth comb n. ince eleyip sık dokuma
fine-tooth comb n. didik didik etme
fine art n. büyük beceri gerektiren iş
fine art n. yetenek işi
fine art n. sanat
fine feathers n. güzel giysiler
fine feathers n. son derece şık/dikkat çekici kıyafetler
fine feathers n. etkileyici dış görünüş
the fine print n. satır araları
the fine print n. ayrıntı
the fine print n. ince ayrıntı
the fine print n. gözden kaçması muhtemel ayrıntı
tread a fine line between (something) v. (iki şey) arasında çok ince bir çizgide olmak/yürümek
tread a fine line between (something) v. (iki şey) arasında denge kurmak
tread a fine line between (something) v. (iki şey) arasında denge oluşturmak
tread a fine line between (something) v. (iki şey) arasında denge sağlamak
not to put too fine a point on it v. açık seçik söylemek
not to put too fine a point on it v. açıkça ve dürüstçe konuşmak
go over something with a fine-tooth comb v. altını üstüne getirmek
go through something with a fine-tooth comb v. altını üstüne getirmek
search something with a fine-tooth comb v. altını üstüne getirmek
put too fine a point on something v. ayrıntılara saplanıp kalmak
read the fine print v. ayrıntısıyla okumak
be a fine figure of a woman v. boylu poslu olmak
put too fine a point on something v. bir şeyin üzerinden gereğinden fazla durmak
have something off to a fine art v. bir konuda uzman olmak
be a fine figure of a man v. boylu poslu olmak
have something down to a fine art v. bir konuda uzmanlaşmak
read the fine print v. bir belgeyi en ince ayrıntısına kadar incelemek
fine someone for something v. birine para cezası kesmek
have something down to a fine art v. bir konuda uzman olmak
have something off to a fine art v. bir konuda uzmanlaşmak
go through with a fine-tooth comb v. didik didik etmek
go over something with a fine-tooth comb v. didik didik etmek
search something with a fine-tooth comb v. didik didik etmek
search something with a fine-tooth comb v. didik didik aramak
go over with a fine-tooth comb v. derinlemesine araştırmak
lead someone a fine dance v. canından bezdirmek
go through something with a fine-tooth comb v. didik didik aramak
go over something with a fine-tooth comb v. didik didik aramak
go over with a fine-tooth comb v. didik didik etmek
go through with a fine-tooth comb v. derinlemesine araştırmak
go through something with a fine-tooth comb v. didik didik etmek
be a fine figure of a woman v. endamlı olmak
cut a fine figure v. harika görünmek
be a fine figure of a man v. endamlı olmak
go over with a fine-tooth comb v. ince eleyip sık dokumak
search something with a fine-tooth comb v. ıcığını cıcığını çıkarmak
cut it fine v. işi son dakikaya bırakmak
cut it fine v. işi ucu ucuna yapmak
in fine feather v. iyi gününde olmak
walk a fine line between something v. ince bir çizgi üzerinde yürümek
walk a fine line between something v. iki tarafı da dengede tutmak
go through something with a fine-tooth comb v. ıcığını cıcığını çıkarmak
go through with a fine-tooth comb v. ıcığını cıcığını çıkarmak
be in fine fettle v. keyfi gıcır olmak
have something down to a fine art v. kompedanı olmak
be in fine fettle v. keyfi yerinde olmak
have something off to a fine art v. kompedanı olmak
have a fine time v. keyif çatmak
cut things fine v. son dakikada gelmek/varmak
have something down to a fine art v. şaheser yaratmak
cut things fine v. son anda gelmek/varmak
have something off to a fine art v. şaheser yaratmak
read the fine print v. satır aralarını okumak
cut it fine v. tam tamına hesaplamak
have a fine pair of lungs v. (bebek) çok ve yüksek sesle ağlamak
cut it fine v. ucu ucuna yetişmek
cut a fine figure v. (genelde erkek için) çok hoş görünmek
run it fine v. ucu ucuna yetişmek
have something down to a fine art v. (özellikle deneyimi/yeteneği sayesinde) bir şeyi çok iyi yapmak
have something off to a fine art v. (özellikle deneyimi/yeteneği sayesinde) bir şeyi çok iyi yapmak
cut it fine v. ucu ucuna/milimi milimine yapmak/yetişmek
be in fine fettle v. zinde ve dinç olmak
cut it fine v. ucu ucuna hesaplamak
cut a fine figure v. (genelde erkek için) çok güzel görünmek
tread a fine line between (something) v. (iki şey) arasında ince bir çizgide gidip gelmek
tread a fine line between (something) v. (iki şey) arasında denge kurmak
tread a fine line between (something) v. (iki tarafı/durumu) dengelemek
tread a fine line between (something) v. (iki durumu/yaklaşımı) dengede tutmak
tread/walk a fine line v. ince bir çizgide olmak
tread/walk a fine line v. ince bir çizgide yürümek
tread/walk a fine line v. tehlikeli sularda yüzmek
tread/walk a fine line v. hata yapmaya elverişli zor/tehlikeli bir durumun içerisinde olmak
tread/walk a fine line v. ince bir çizginin iki tarafında gidip gelmek
do fine for (someone) v. (biri) için iyi olmak
do fine for (someone) v. (biri) için uygun olmak
do fine for (someone) v. (birine) uymak
go through something with a fine-tooth comb v. ince eleyip sık dokumak
go over with a fine-tooth comb v. ıncığını cıncığını çıkarmak
go over something with a fine-tooth comb v. ıncığını cıncığını çıkarmak
be cutting it fine v. kıl payı yapmak/yaşamak
be cutting it fine v. kılı kılına yapmak/yaşamak
be cutting it fine v. ucu ucuna yapmak/yaşamak
be cutting it fine v. hata/şaşırma payı olmadan yapmak/yaşamak
be cutting it fine v. çok az hata payıyla yapmak/yaşamak
have something down to a fine art v. bir konuda uzman olmak
have something down to a fine art v. bir konuda uzmanlık/tecrübe sahibi olmak
have something down to a fine art v. bir şeyin kompetanı olmak
have something down to a fine art v. bir şeyi çok iyi yapmak
have got something down to a fine art [uk] v. bir konuda uzman olmak
have got something down to a fine art [uk] v. bir konuda uzmanlık/tecrübe sahibi olmak