itself - Turkish English Dictionary

itself

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Meanings of "itself" in Turkish English Dictionary : 9 result(s)

English Turkish
General
itself pron. kendisi
This is something that should be funded by the nuclear industry itself.
Bu, nükleer endüstrinin kendisi tarafından finanse edilmesi gereken bir konudur.

More Sentences
itself pron. kendi
Finally, an assessment should naturally also include an evaluation of the functioning of the WTO itself.
Son olarak, bir değerlendirme doğal olarak DTÖ'nün kendi işleyişine ilişkin bir değerlendirmeyi de içermelidir.

More Sentences
itself pron. bizzat
It is obvious that these receive weapons from the Sudanese army itself.
Bunların bizzat Sudan ordusundan silah aldıkları aşikârdır.

More Sentences
itself pron. kendini
The Empire is rebuilding itself.
İmparatorluk kendini yeniden inşa ediyor.

More Sentences
itself pron. yalnız başına
itself pron. aklı başındaki hali
itself pron. normal hali
itself pron. kendine gelmiş hali
Philosophy
itself expr. kendinde

Meanings of "itself" with other terms in English Turkish Dictionary : 199 result(s)

English Turkish
Common Usage
by itself adv. kendi kendine
We are relying on it developing by itself up to 2004.
Direktifin 2004 yılına kadar kendi kendine gelişeceğine güveniyoruz.

More Sentences
General
life itself n. hayatın kendisi
The best book about life is life itself.
Hayat hakkındaki en iyi kitap hayatın kendisidir.

More Sentences
manifest itself v. kendini göstermek
It is my impression that this intolerable situation is not manifesting itself in Greece alone.
Edindiğim izlenime göre bu tahammül edilemez durum sadece Yunanistan'da kendini göstermiyor.

More Sentences
make itself felt v. kendini hissettirmek
To this day, its struggle for independence is making itself felt in national politics.
Bugün de bağımsızlık mücadelesi ulusal siyasette kendini hissettiriyor.

More Sentences
by itself adv. kendiliğinden
The door opened by itself.
Kapı kendiliğinden açıldı.

More Sentences
by itself adv. kendi başına (yardım görmeden)
I hope that the House is capable of deciding by itself that the Charter should be applied in this Parliament.
Umarım Meclis, Şart'ın bu Parlamento'da uygulanması gerektiğine kendi başına karar verebilir.

More Sentences
in itself adv. kendi içinde
This would be acceptable in itself, if we were really only dealing with a pure financial market directive.
Eğer gerçekten sadece saf bir finansal piyasa direktifiyle karşı karşıya olsaydık bu kendi içinde kabul edilebilirdi.

More Sentences
in itself adv. özünde
This substance is not poisonous in itself.
Bu madde özünde zehirli değildir.

More Sentences
in itself adv. başlı başına
The EU Scientific Committee on Food says so, and it therefore is an element of consumer protection in itself.
AB Gıda Bilimsel Komitesi bunu söylemektedir ve bu nedenle başlı başına bir tüketici koruma unsurudur.

More Sentences
in itself adv. aslında
Competitiveness is neither good nor bad in itself.
Rekabet aslında ne iyi ne de kötü.

More Sentences
itself [ireland] adv. bile
This itself is graphic testimony to the abject failure of the measures thus far implemented.
Bu durum bile şimdiye kadar uygulanan tedbirlerin ne kadar başarısız olduğunun açık bir kanıtıdır.

More Sentences
in itself pron. kendisi
Water and artificial proteins are injected, as if meat were not protein in itself.
Sanki etin kendisi protein değilmiş gibi su ve yapay proteinler enjekte ediliyor.

More Sentences
Proverb
history repeats itself tarih tekerrürden ibarettir
Generally speaking, history repeats itself.
Genel olarak konuşursak, tarih tekerrürden ibarettir.

More Sentences
history repeats itself tarih tekerrür eder
It is often said that history repeats itself and, with regard to South Africa, this seems to be happening.
Sıklıkla tarihin tekerrür ettiği söylenir ve Güney Afrika ile ilgili olarak bu gerçekleşiyor gibi görünüyor.

More Sentences
Colloquial
speak for itself expr. gün gibi ortada
The thing speaks for itself.
Gün gibi ortada.

More Sentences
opportunity presents itself expr. fırsat ortaya çıkıyor
The EU and the Member States reacted quickly and generously, as soon as the opportunity presented itself.
AB ve Üye Devletler, fırsat ortaya çıkar çıkmaz hızlı ve cömert bir şekilde tepki göstermiştir.

More Sentences
Idioms
(something) speaks for itself expr. (bir şey) kendini belli ediyor
Good music speaks for itself.
İyi müzik kendini belli eder.

More Sentences
General
thing in itself n. kendisi
being-in-itself n. kendinde varlık
being-for-itself n. kendisi için varlık
thing-in-itself n. kendinde şey
entwine itself around v. bir şeyin etrafına dolanmak
burn itself out v. sönmek
lend itself to v. yaramak
pay for itself v. kendi masrafını çıkarmak
manifest itself v. yüze çıkmak
twine itself v. kıvrılmak
coil itself up v. çöreklenmek
lend itself to v. uygun olmak
manifest itself v. kendini belli etmek
pay for itself v. masrafını çıkarmak
sort itself out v. çözülmek
spend itself v. fırtına hızını kaybetmek
(for any desired thing) to come to (one) by itself v. ayağına gelmek
burn (itself) out v. yangın kendi kendine çıkmak
burn (itself) out v. yangının kendi kendine çıkması
make itself evident v. kendini hissettirmek
make itself apparent v. kendini hissettirmek
lend itself to v. -e elverişli olmak
lend itself to v. -e uygun olmak
happen by itself v. kendiliğinden olmak
come into being by itself v. kendiliğinden oluşmak
lend itself to be suitable for v. uygun olmak
lend itself to be suitable for v. elverişli olmak
contain within itself v. bünyesinde barındırmak
contain in itself v. içinde barındırmak
contain in itself v. bünyesinde barındırmak
contain within itself v. içinde barındırmak
have little value in itself v. fazla bir değeri olmamak
(situation) to resolve itself v. (durum) kendiliğinden çözülmek
manifest itself v. zuhur etmek
end/finish by itself v. kendiliğinden sona ermek
spend itself v. (fırtına) yatışmak
spend itself v. (fırtına) dinmek
spend itself v. (fırtına) durulmak
spend itself v. (fırtına) sakinleşmek
spend itself v. (sıcaklık/rüzgar) etkisini kaybetmek
spend itself v. (sıcaklık/rüzgar) etkisini yitirmek
in and of itself adv. özünde
in itself adv. bağımsız olarak
all by itself adv. başlı başına
of itself adv. başlı başına
itself [ireland] adv. aslında
itself [ireland] adv. gerçekte
in and of itself pron. kendisi
in itself pron. haddi zatında
in and of itself pron. bizatihi
Phrasals
coil (itself) up v. (yılan) kıvrılmak
coil itself around something v. (kuyruğunu vb) (bir dala vb) sarmak
engorge itself on (something) v. (bir şeyle) beslenmek
engorge itself on (something) v. (kanla/kanıyla) beslenmek
engorge itself on (something) v. ile beslenmek
engorge itself on (something) v. kendini … ile beslemek
engorge itself on (something) v. (bir şeyi) sömürerek beslenmek
engorge itself on (something) v. (bir kaynağı) emerek beslenmek
engorge itself on (something) v. (bir kaynağı) açgözlüce tüketmek/sömürmek
engorge itself with (something) v. (bir şeyle) beslenmek
engorge itself with (something) v. (kanla/kanıyla) beslenmek
engorge itself with (something) v. ile beslenmek
engorge itself with (something) v. kendini … ile beslemek
engorge itself with (something) v. (bir şeyi) sömürerek beslenmek
engorge itself with (something) v. (bir kaynağı) emerek beslenmek
engorge itself with (something) v. (bir kaynağı) açgözlüce tüketmek/toplamak/sömürmek
engorge itself on (someone or something) v. (birinin/bir şeyin) kanıyla beslenmek
engorge itself on (someone or something) v. (birini/bir şeyi) sömürerek beslenmek
engorge itself on (someone or something) v. (birinin/bir şeyin) kanını emerek beslenmek
Phrases
a meal in itself n. kendi başına doyurucu olan yemek
an end itself expr. başlı başına bir amaç
in itself expr. bizatihi
the only thing that doesn’t change is change itself expr. değişmeyen tek şey değişimdir
Proverb
a house divided against itself cannot stand bölünmüş bir ev ayakta kalamaz
history repeats itself tarih kendini tekrar eder
no man is an island (entire of itself) kimse yalnız yaşayamaz
no man is an island (entire of itself) insanlar ayakta kalmak için birbirine ihtiyaç duyar
no man is an island (entire of itself) herkesin birine/birbirine ihtiyacı vardır
no man is an island (entire of itself) yalnızlık allah'a mahsustur
no man is an island (entire of itself) hiç kimse bir ada değildir
no man is an island (entire of itself) insan ada değildir
no man is an island (entire of itself) insanlar birbirinin/başkalarının desteğine ihtiyaç duyar
a house divided against itself cannot stand içten bölünen bir grup/kurum ayakta kalamaz
a house divided against itself cannot stand kendi içerisinde bölünen bir grup/kurum ayakta kalamaz
a house divided against itself cannot stand kendi içerisinde çatışma/çekişme yaşayan bir grup/kurum sonunda dağılır
a house divided against itself cannot stand içsel bölünme/çatışma dağılmaya yol açar
Colloquial
reality itself n. gerçeğin ta kendisi
an end in itself n. kendi içinde bir amaç
end in itself n. kendi içinde bir amaç
end in itself n. kendi başına bir keyif
end in itself n. kendi içerisinde var olan şey
pay for itself v. kendini amorti etmek
pay for itself v. kendi bedelini ödemek
speak for itself v. yeterli kanıt olmak
be (something) itself v. tam bir (bir şey) örneği olmak
be (something) itself v. tam bir (bir şey) abidesi olmak
be patience itself v. tam bir sabırlılık örneği olmak
be patience itself v. tam bir sabır taşı olmak
burn itself out v. kendi kendine sönmek
suggest itself to v. akla gelmek/getirmek
divided against itself adj. kendi içerisinde bölünmüş
divided against itself adj. kendi içerisinde ayrışmış
divided against itself adj. kendi içerisinde anlaşmazlığa düşmüş
divided against itself adj. kendi içerisinde parçalanmış
divided against itself adj. kendi içerisinde çatışma/çekişme yaşayan
divided against itself adj. içsel olarak bölünmüş/anlaşmazlığa düşmüş
divided against itself adj. içten bölünmüş
divided against itself adj. kendi içerisinde çatışma yaşayan
divided against itself adj. kendi içerisinde ayrılık yaşayan
divided against itself adj. kendi içerisinde ihtilafa düşmüş
speak for itself expr. açıklama gereksiz
an end in itself expr. bir işin kendi başına bir keyif olması
speak for itself expr. her şey belli
speak for itself expr. söze ne hacet
(something) is not going to (do something) itself expr. (bir şey bir şeyi) kendi kendine yapmayacak
(something) is not going to (do something) itself expr. (bir şey) kendiliğinden olmayacak
(something) is not going to (do something) itself expr. (bir şey) kendi kendini (bir şey) yapmayacak
(something) is not going to (do something) itself expr. (bir şey) kendiliğinden mi/kendi kendine mi olacak?
Idioms
an end in itself n. yüksek bir amaca hizmet etmeyen şey
an end in itself n. kendi içerisinde var olan şey
an end in itself n. ne uzayıp ne kısalacak bir şey
an end in itself n. yüksek bir amaca hizmet etmeyen şey
an end in itself n. kendi içerisinde var olan şey
an end in itself n. ne uzayıp ne kısalacak bir şey
suggest itself to someone v. akla gelmek/getirmek
be a shadow of itself v. eski halinin silik bir gölgesi olmak
be a shadow of itself v. eski halini mumla aratmak
be a shadow of itself v. eski halinden eser kalmamak
play itself out v. olmak/vuku bulmak
lend itself to v. maruz bulunmak
work itself out v. sorun/problem) kendiliğinden/kendi kendine çözülmek
work itself out v. sorun/problem) kendiliğinden/kendi kendine çözüme ulaşmak
blow itself out v. şiddetini yitirmek
lend oneself/itself to something v. -e uygun olmak
engorge itself with something v. (kanıyla) beslenmek
lend itself to v. uygun düşmek
lend itself to v. uygun olmak
lend itself to v. uygun gelmek
lend itself to v. uymak
blow itself out v. (fırtına vb) dinmek
lend itself to v. (yanlış anlaşılmaya) açık olmak
wreathe itself around something v. (duman) bir şeyin üzerinde döne döne yükselmek
engorge itself on someone v. (kanıyla) beslenmek
be patience, honesty, simplicity itself v. tam bir sabır taşı, dürüstlük abidesi, sadelik örneği olmak
coil (itself) around someone or something v. birinin/bir şeyin etrafına sarılmak
coil (itself) around someone or something v. birinin/bir şeyin etrafına dolanmak
coil (itself) around someone or something v. birinin/bir şeyin etrafını sarmak
coil (itself) up into something v. bükülüp bir şekle girmek
coil (itself) up into something v. kıvrılıp bir şekle girmek
coil (itself) up into something v. kendini (bir şekilde) dolamak
coil (itself) up into something v. (belli bir şekilde) dolanmak/sarılmak
lend oneself or itself to v. -e uygun olmak
lend oneself or itself to something v. bir şeye uygun olmak
something speaks for itself expr. apaçık ortada
something speaks for itself expr. gün gibi ortada
in a class by itself expr. türünün en iyisi
tomorrow will take care of itself expr. yarına allah kerim
(something) speaks for itself expr. (bir şey) kendini açıkça ortaya koyuyor
(something) speaks for itself expr. (bir şeyin) açıklamaya ihtiyacı yok
(something) speaks for itself expr. (bir şey) görünce anlaşılıyor
Speaking
it can speak for itself expr. görünce anlaşılıyor zaten
when the opportunity presents itself expr. fırsat buldukça
can the dog get out of the house by itself? expr. köpek kendi başına evden çıkabiliyor mu?
the best part of travelling is not arriving but the journey itself expr. seyahat etmenin en keyifli yanı istenen yere varmak değil seyahatin kendisidir
tomorrow will take care of itself expr. yarın ola hayır ola
the best part of travelling is not arriving but the journey itself expr. yolculuğun en güzel kısmı gidilen yere varmak değil yolculuğu yapmaktır
Trade/Economic
class for itself n. kendi için sınıf
class in itself n. kendiliğinden sınıf
Law
complete in itself n. müstakil
complete in itself adj. bir bütün olan
Philosophy
thing-in-itself n. yalnız akıl ile idrak edilen şey
thing-in-itself n. bilinçten bağımsız ve deneyin ötesinde olan şey
thing in itself n. kendinde şey
in itself expr. kendinde
Geology
collapse in on itself v. kendi üzerine çökmek
collapse in on itself v. kendi içine çökmek
Slang
up-itself adj. gösterişçi
up-itself adj. gösteriş meraklısı
up-itself adj. övüngen
up-itself adj. şatafatlı
up-itself adj. gösterişli
up-itself adj. görkemli