Turkish | English | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | olmakla beraber | although conj. | ||
Although foreign direct investment requires prior authorisation, it is usually encouraged. Doğrudan yabancı yatırım, önceden müsaadeye tabi olmakla beraber, genelde teşvik edilir. More Sentences |
||||
General | olmakla beraber | much as/though adv. | ||
General | olmakla beraber | as well as conj. | ||
General | olmakla beraber | while conj. |
Turkish | English | |
---|---|---|
General | ||
General | bir takıma veya grubun üyesi olmakla beraber o anki uğraşlarında yer almayan | nonplaying adj. |
General | bir takıma veya grubun üyesi olmakla beraber o anki uğraşlarında yer almayan | non-playing adj. |
General | böyle olmakla beraber | but yet conj. |
Phrases | ||
Phrases | kötü veya değersiz olmakla beraber | such as it is expr. |