equal - Inglés Turco Frases
Inglés Turco
equal eşit adj.
  • Thirdly, we need equal representation in the social partners' decision-making bodies.
  • Üçüncü olarak, sosyal ortakların karar alma organlarında eşit temsile ihtiyacımız var.
  • I have just heard impressive speeches to the effect that equal quotas in Europe are unfair.
  • Az önce Avrupa'da eşit kota uygulamasının adil olmadığı yönünde etkileyici konuşmalar dinledim.
  • I also think that institutions issuing e-money should be treated as equal.
  • Ayrıca e-para ihraç eden kurumların eşit muamele görmesi gerektiğini düşünüyorum.
Show More (83)
equal eşit olmak v.
  • We need to have a situation in which Parliament and the Council are to some extent treated as equals.
  • Parlamento ve Konseyin bir dereceye kadar eşit muamele gördüğü bir duruma ihtiyacımız var.
  • The monotony of these annual reports is equalled only by their limitless optimism.
  • Bu yıllık raporların tekdüzeliği, sadece sınırsız iyimserlikleriyle eşittir.
  • You will be aware that the upper limit equals 1.27% of GDP within the financial perspective for 2000 to 2006.
  • 2000-2006 mali perspektifinde üst sınırın GSYİH'nin %1.27'sine eşit olduğunu bileceksiniz.
Show More (2)
equal aynı adj.
  • I hope that it will also be embraced with equal fervour by the Commission and the full Council.
  • Komisyon ve Konsey'in tamamı tarafından da aynı şevkle benimseneceğini umuyorum.
  • The European Union will always condemn such violence with equal force.
  • Avrupa Birliği bu tür şiddeti her zaman aynı kararlılıkla kınayacaktır.
  • The involvement of European fishermen in international fisheries is of equal importance.
  • Avrupalı balıkçıların uluslararası balıkçılığa katılımı da aynı derecede önemlidir.
Show More (1)
equal eşitlik adj.
  • On certain positions in principle and an equal footing.
  • Prensipte ve eşitlik temelinde belirli tutumlarda.
  • And an equal footing, in this particular case, means parity.
  • Ve eşitlik, bu özel durumda, denklik anlamına gelir.
Show More (-1)
equal eşit n.
  • This must take place through a dialogue between equals.
  • Bu, eşitler arasında bir diyalog yoluyla gerçekleşmelidir.
  • Our single currency has become the dollar's equal.
  • Tek para birimimiz dolara eşit hale geldi.
Show More (-1)
equal denk olmak v.
  • I can only point out that this amount equals 8.5% of the total damage suffered.
  • Bu miktarın, uğranılan toplam zararın %8.5'ine denk geldiğini belirtmekle yetiniyorum.
Show More (-2)