handle - Inglés Turco Frases
Inglés Turco
handle başa çıkmak v.
  • We need to teach our children how to handle stress and uncertainty.
  • Çocuklarımıza stres ve belirsizlikle nasıl başa çıkacaklarını öğretmeliyiz.
  • We need global players which can grow strong enough to handle increasingly tough international competition.
  • Giderek sertleşen uluslararası rekabetle başa çıkabilecek kadar güçlenebilecek küresel oyunculara ihtiyacımız var.
  • They have set up a public agency to try to handle some of these challenges.
  • Bu zorlukların bazılarıyla başa çıkmak için bir kamu kurumu kurdular.
Show More (133)
handle idare etmek v.
  • I am amazed that she is quite good at handling such a big truck.
  • Bu kadar büyük bir kamyonu idare etmekte oldukça iyi olmasına şaşırdım.
  • We are handling funds properly, and that too is our main job.
  • Fonları düzgün bir şekilde idare ediyoruz ve bu da bizim asıl işimiz.
  • Unfortunately the Iranian authorities do not know how to handle the situation.
  • Ne yazık ki İranlı yetkililer durumu nasıl idare edeceklerini bilmiyorlar.
Show More (59)
handle üstesinden gelmek v.
  • I'd like to handle this in my own way.
  • Kendi tarzımla bunun üstesinden gelmek istiyorum.
  • I'm sure Tom will be able to handle this job.
  • Tom'un bu işin üstesinden gelebileceğine eminim.
  • Are you sure you can handle it by yourself?
  • Tek başına onun üstesinden gelebileceğinden emin misin?
Show More (55)
handle (meseleyi) ele almak v.
  • The issue has been handled correctly, in line with the Rules of Procedure.
  • Konu, Usul Kuralları uyarınca doğru bir şekilde ele alınmıştır.
  • Firstly, the overall volume of complaints and of cases handled is actually stable.
  • İlk olarak şikayetlerin ve ele alınan davaların genel hacmi aslında sabittir.
  • The issue has been handled correctly, in line with the Rules of Procedure.
  • Konu İç Tüzüğe uygun olarak doğru bir şekilde ele alınmıştır.
Show More (39)
handle kullanmak v., n.
  • He handled the tool skillfully.
  • Aleti ustalıkla kullandı.
  • Tom handles a saw very well.
  • Tom testereyi çok iyi kullanır.
  • You can handle this.
  • Bunu kullanabilirsin.
Show More (14)
handle sap n.
  • The handle of the pitcher was broken.
  • Sürahinin sapı kırılmış.
  • The handle of the pitcher was broken.
  • Sürahinin sapı kırıldı.
  • A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
  • Kazma, sert zeminleri kırmak için kullanılan uzun saplı bir alettir.
Show More (8)
handle kol n.
  • This handle will not turn.
  • Bu kol dönmüyor.
  • The handle is shaped like a duck's head.
  • Kolu bir ördeğin kafası gibi şekillendirilmiş.
  • The handle is broken.
  • Kol kırık.
Show More (4)
handle meşgul olmak v.
  • Let someone else handle it.
  • Onunla başka biri meşgul olsun.
  • You'll have to handle it alone.
  • Onunla tek başına meşgul olmalısın.
  • I told Tom I was going to handle it.
  • Tom'a onunla meşgul olacağımı söyledim.
Show More (3)
handle kulp n.
  • The handle of the cup was already broken.
  • Fincanın kulpu zaten kırılmıştı.
  • The handle is broken.
  • Kulp kırılmış.
  • This handle will not turn.
  • Bu kulp dönmüyor.
Show More (0)
handle dokunmak v.
  • Please do not handle the exhibits.
  • Lütfen sergilenenlere dokunmayın.
  • Wash your hands before you handle the food.
  • Yiyeceğe dokunmadan önce ellerini yıka.
  • Wash your hands before you handle the food.
  • Yemeğe dokunmadan önce ellerini yıka.
Show More (0)
handle işlemek v.
  • More and more people handle ever greater quantities of sensitive personal information.
  • Her geçen gün daha fazla sayıda insan, daha büyük miktarlarda hassas kişisel bilgileri işlemektedir.
  • Your car handles easily.
  • Senin araban kolay işler.
Show More (-1)
handle tutmak v.
  • She taught her sons to handle the cats gently.
  • Oğullarına kedileri nazikçe tutmayı öğretti.
Show More (-2)
handle teslimat gerçekleştirmek v.
  • The cargo company handles all types of deliveries.
  • Kargo şirketi her türlü teslimatı gerçekleştiriyor.
Show More (-2)
handle dayanmak v.
  • He couldn't handle the pressure so he quit his job.
  • Baskıya dayanamayarak işinden ayrıldı.
Show More (-2)
handle satmak v.
  • The trift shop near my office handles the most beautiful antiques.
  • Ofisimin yakınındaki eskici dükkânı en güzel antikaları satıyor.
Show More (-2)
handle kapı kolu n.
  • You can tighten a loose door handle with a screwdriver.
  • Gevşek kapı kolunu tornavida ile sıkabilirsiniz.
Show More (-2)
handle halletmek v.
  • The company handled most of the paperwork for her visa application.
  • Vize başvurusu için gerekli evrak işlerinin çoğunu şirket halletti.
Show More (-2)
handle uğraşmak v.
  • The old lady was quite difficult to handle because she was too demanding.
  • Yaşlı kadınla uğraşmak oldukça zor oldu çünkü çok talepkâr biriydi.
Show More (-2)
handle elleçlemek v.
  • It would have authorised shippers to use inexperienced, untrained and temporary labour to handle their own cargo.
  • Göndericilerin kendi yüklerini elleçlemek için deneyimsiz, eğitimsiz ve geçici iş gücü kullanmalarına izin verecekti.
Show More (-2)
handle geçinmek v.
  • Tom is easy to handle.
  • Tom'la geçinmek kolaydır.
Show More (-2)
handle yönetmek v.
  • She handles the business when the manager is away.
  • Yönetici uzaktayken, işi o yönetir.
Show More (-2)
handle tutamak n., v.
  • Let go of the handle.
  • Tutamağı bırak.
Show More (-2)
handle el sürmek v.
  • Don't handle the merchandise.
  • Mallara el sürme.
Show More (-2)
handle ellemek v.
  • Please do not handle the exhibits.
  • Lütfen sergilenenleri ellemeyin.
Show More (-2)