1 |
outside |
dışarıda |
adj. |
|
- The problem is that they have now locked the doors and left Parliament and the Commission outside.
- Sorun şu ki şimdi kapıları kilitlediler ve Parlamento ile Komisyonu dışarıda bıraktılar.
- Over the past few months, we in Parliament, and outside, have witnessed a heated debate on the greenhouse effect.
- Geçtiğimiz birkaç ay boyunca Parlamentoda ve dışarıda sera etkisi konusunda hararetli bir tartışmaya tanık olduk.
- If the Czechs remain outside, we will have gained nothing.
- Çekler dışarıda kalırsa hiçbir şey kazanmamış olacağız.
- The problem is that at the moment the peace agreement is holding in Monrovia, but less well outside.
- Sorun şu ki, şu anda barış anlaşması Monrovia'da tutunuyor, ancak dışarıda daha az iyi.
- I suspect that one of the less agreeable aspects of European civilisation is being debated outside!
- Avrupa medeniyetinin daha az kabul edilebilir yönlerinden birinin dışarıda tartışıldığından şüpheleniyorum!
- I suspect that one of the less agreeable aspects of European civilisation is being debated outside.
- Avrupa medeniyetinin en az kabul edilebilir yönlerinden birinin dışarıda tartışıldığından şüpheleniyorum.
- As a result, fewer companies will remain in business, not only in the European Union, but also outside.
- Sonuç olarak sadece Avrupa Birliği'nde değil, dışarıda da daha az şirket faaliyet göstermeye devam edecektir.
- It would be absurd to deny that it is raining outside.
- Dışarıda yağmur yağdığını inkar etmek saçma olur.
- The problem is that at the moment the peace agreement is holding in Monrovia, but less well outside.
- Sorun şu ki şu anda barış anlaşması Monrovia'da tutunuyor ancak dışarıda daha az iyi.
- Closer to home, also in Europe, we operate more effectively than outside it.
- Evimize yakın yerlerde, Avrupa'da da, dışarıda olduğundan daha etkin bir şekilde faaliyet gösteriyoruz.
- I'll wait for you outside, make it fast.
- Seni dışarıda bekleyeceğim, hadi çabuk ol.
- It's a cold, grey world outside, stay here.
- Dışarıda soğuk ve gri bir dünya var, siz burada kalın.
- All night outside with no food, freezing, and he didn't even catch a cold.
- Gece boyunca dışarıda yiyecek bir şey olmadan o dondurucu soğukta nezle bile olmamış.
- It's a cold, grey world outside, stay here.
- Dışarıda soğuk, gri bir dünya var, sen burada kal.
- All night outside with no food, freezing, and he didn't even catch a cold.
- Bütün gece dışarıda yemek yoktu, donuyordu ve üşütmedi bile.
- I'll wait for you outside, make it fast.
- Seni dışarıda bekleyeceğim, çabuk ol.
- I'll wait for you outside, make it fast.
- Sizi dışarıda bekliyorum, acele edin.
- Come inside because it's cold outside.
- Dışarıda hava soğuk olduğu için içeri gel.
- It's a beautiful day outside.
- Dışarıda çok güzel bir gün var.
- Someone is outside.
- Birisi dışarıda.
- Tom was standing outside in the cold.
- Tom dışarıda soğukta duruyordu.
- It's a bright, beautiful day outside.
- Dışarıda parlak, güzel bir gün var.
- We'll meet you outside.
- Seninle dışarıda buluşuruz.
- Tom is outside watering the flowers.
- Tom dışarıda çiçekleri suluyor.
- A young person is waiting for you outside.
- Genç bir adam seni dışarıda bekliyor.
- Your friends are waiting outside for you.
- Arkadaşların dışarıda seni bekliyorlar.
- I heard something outside.
- Dışarıda bir şey duydum.
- Since it's cold outside, you'd better put your overcoat on.
- Dışarıda hava soğuk olduğu için paltonu giysen iyi olur.
- I have to go; my father is waiting for me outside.
- Gitmek zorundayım; babam dışarıda beni bekliyor.
- There's snow outside.
- Dışarıda kar var.
- Everything's white outside.
- Dışarıda her yer beyaza bürünmüş.
- It's getting dark outside.
- Dışarıda hava kararıyor.
- My car is parked outside.
- Arabam dışarıda parkedilmiş.
- We heard screaming outside.
- Biz dışarıda çığlık duyduk.
- There were hundreds of people outside.
- Dışarıda yüzlerce insan vardı.
- Dan met Linda outside.
- Dan, Linda ile dışarıda buluştu.
- We heard screaming outside.
- Dışarıda çığlıklar duyduk.
- Layla heard a noise outside.
- Leyla dışarıda bir ses duydu.
- See what's going on outside.
- Dışarıda ne olduğuna bakın.
- I'll be right outside.
- Hemen dışarıda olacağım.
- A bunch of people were standing outside waiting.
- Bir grup insan dışarıda bekliyordu.
- There's someone waiting for me outside.
- Dışarıda beni bekleyen biri var.
- Tom's car's outside.
- Tom'un arabası dışarıda.
- Why don't you wait for me outside?
- Neden beni dışarıda beklemiyorsun?
- None, they are all outside.
- Hiçbiri, hepsi dışarıda.
- My car is parked outside.
- Arabam dışarıda park halinde.
- It snows outside.
- Dışarıda kar yağıyor.
- Tom doesn't like to be outside.
- Tom dışarıda durmaktan hoşlanmaz.
- Tom is outside playing frisbee with his dog.
- Tom dışarıda köpeğiyle frizbi oynuyor.
- Because of the rain, we didn't play tennis outside.
- Yağmur yüzünden dışarıda tenis oynayamadık.
- Tom is outside waiting for Mary.
- Tom dışarıda Mary'yi bekliyor.
- Who locked the dog outside?
- Köpeği dışarıda kim kilitledi?
- There are three men waiting outside for you.
- Dışarıda seni bekleyen üç adam var.
- Can we talk outside a little?
- Dışarıda biraz konuşabilir miyiz?
- I don't think Tom should do that outside.
- Bence Tom bunu dışarıda yapmamalı.
- I didn't see your car outside.
- Arabanı dışarıda görmedim.
- I thought I heard something outside.
- Dışarıda bir şey duyduğumu düşündüm.
- Can I talk to you outside?
- Seninle dışarıda konuşabilir miyim?
- The toilet was outside, in the yard.
- Tuvalet dışarıda, bahçedeydi.
- Tom is outside playing with his friends.
- Tom dışarıda arkadaşlarıyla oynuyor.
- You should spend more time outside and less time inside.
- Dışarıda daha çok, içeride daha az zaman geçirmelisiniz.
- Tom remained outside.
- Tom dışarıda kaldı.
- Tom isn't outside.
- Tom dışarıda değil.
- Can we talk outside a little?
- Biraz dışarıda konuşabilir miyiz?
- I think we should continue this conversation outside.
- Sanırım bu konuşmaya dışarıda devam etmeliyiz.
- There's a cab outside waiting.
- Dışarıda bekleyen bir taksi var.
- Look at what's happening outside.
- Dışarıda olanlara bak.
- Let's talk outside.
- Dışarıda konuşalım.
- Tom heard someone whistling outside.
- Tom dışarıda birinin ıslık çaldığını duydu.
- Everybody wants to be outside.
- Herkes dışarıda olmak istiyor.
- It's going to rain outside, so don't forget to take an umbrella.
- Dışarıda yağmur yağacak, o yüzden şemsiye almayı unutma.
- Tom got a note from Mary asking him to meet her outside.
- Tom, Mary'den onunla dışarıda buluşmasını isteyen bir not aldı.
- I think we'd better talk outside.
- Bence dışarıda konuşsak daha iyi olur.
- Why is Tom still standing outside in the rain?
- Tom neden hala dışarıda yağmurun altında duruyor?
- There's no-one in the house; they're all outside.
- Evde kimse yok; hepsi dışarıda.
- I want to talk to you outside.
- Seninle dışarıda konuşmak istiyorum.
- Can I talk to you outside for a second?
- Ben seninle dışarıda bir saniye için konuşabilir miyim?
- Tom is outside playing frisbee with his dog.
- Tom dışarıda köpeği ile frizbi oynuyor.
- I didn't see your car outside.
- Dışarıda arabanı görmedim.
- It's raining buckets outside.
- Dışarıda şakır şakır yağmur yağıyor.
- The wind is really strong outside.
- Dışarıda rüzgar çok sert esiyor.
- It's a beautiful day outside.
- Dışarıda güzel bir gün.
- My mother is outside.
- Annem dışarıda.
- Tom's car is parked outside.
- Tom'un arabası dışarıda park halinde.
- Come, we'll talk outside.
- Gel, dışarıda konuşacağız.
- There's someone outside.
- Dışarıda biri var.
- Tom said Mary is probably still outside.
- Tom, Mary'nin muhtemelen hala dışarıda olduğunu söyledi.
- Let's see what's happening outside.
- Dışarıda ne olduğuna bakalım.
- Sami heard a male's voice outside.
- Sami dışarıda bir erkek sesi duydu.
- They're outside.
- Onlar dışarıda.
- Because of the rain, we didn't play tennis outside.
- Yağmur nedeniyle dışarıda tenis oynamadık.
- There are some police cars parked outside.
- Dışarıda park etmiş polis arabaları var.
- I have to leave because there's someone waiting for me outside.
- Dışarıda beni bekleyen biri olduğu için gitmek zorundayım.
- It's raining buckets outside.
- Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor.
- Tom met Mary outside.
- Tom dışarıda Mary ile karşılaştı.
- I waited outside for her.
- Dışarıda onu bekledim.
- Can I see you two outside?
- İkinizi dışarıda görebilir miyim?
- Tom has been waiting for me outside.
- Tom dışarıda beni bekliyor.
- Dan met Linda outside.
- Dan, Linda ile dışarıda bir araya geldi.
- Let's eat lunch outside.
- Dışarıda öğle yemeği yiyelim.
- Your stuff is all outside.
- Sizin eşyanın tümü dışarıda.
- I was distracted by those protesters outside.
- Benim dışarıda bu protestocular tarafından dikkatim dağıtıldı.
- There's a policeman outside who wants to see you.
- Dışarıda sizi görmek isteyen bir polis var.
- The wind is really strong outside.
- Rüzgar dışarıda gerçekten güçlü.
- I need to speak to you outside.
- Seninle dışarıda konuşmam gerek.
- Tom said that Mary was probably still outside.
- Tom muhtemelen Mary'nin hâlâ dışarıda olduğunu söyledi.
- People are gathering outside.
- İnsanlar dışarıda toplanıyorlar.
- I'll be right outside if you need me.
- Bana ihtiyacın olursa hemen dışarıda olacağım.
- It's cold outside, so don't forget to wear a hat.
- Dışarıda hava soğuk, bu yüzden şapka takmayı unutma.
- Tom doesn't want to play outside today.
- Tom bugün dışarıda oynamak istemiyor.
- Tom had lunch outside with Mary.
- Tom, Mary ile dışarıda öğle yemeği yedi.
- The dog house is outside.
- Köpek kulübesi dışarıda.
- When Xueyou came to see Teacher Lin, it was raining outside.
- Xueyou Öğretmen Lin'i görmeye geldiğinde dışarıda yağmur yağıyordu.
- Is Tom outside?
- Tom dışarıda mı?
- It's already dark outside.
- Dışarıda hava karardı bile.
- There's someone waiting for us outside.
- Dışarıda bizi bekleyen biri var.
- There was a cafe in the village, with tables outside.
- Köyde masaları dışarıda olan bir kafe vardı.
- You should wear a hat that covers your ears when it's cold outside.
- Dışarıda hava soğuk olduğunda kulaklarını kapatan bir şapka giymelisin.
- Tom heard a noise outside.
- Tom dışarıda bir ses duydu.
- I'll be waiting right outside.
- Hemen dışarıda bekliyor olacağım.
- Tom is still outside.
- Tom hâlâ dışarıda.
- I saw you outside.
- Sizi dışarıda gördüm.
- Tom said that Mary was probably still outside.
- Tom, Mary'nin muhtemelen hâlâ dışarıda olduğunu söyledi.
- There's a policeman outside.
- Dışarıda bir polis memuru var.
- Everything's white outside.
- Dışarıda her şey bembeyaz.
- We could hear sirens outside.
- Dışarıda siren seslerini duyabiliyorduk.
- We'll meet you outside.
- Seni dışarıda karşılayacağız.
- He is a lion at home and a mouse outside.
- Evde aslan, dışarıda fare.
- Leave the dog outside.
- Köpeği dışarıda bırak.
- What are the police doing outside?
- Polis dışarıda ne yapıyor?
- Can I speak to you outside?
- Sizinle dışarıda konuşabilir miyim?
- A policeman is outside.
- Dışarıda bir polis var.
- I'll wait right outside.
- Hemen dışarıda bekleyeceğim.
- I was doing something outside.
- Dışarıda bir şey yapıyordum.
- Can I talk to you outside?
- Ben seninle dışarıda konuşabilir miyim?
- Could we talk outside for a minute?
- Bir dakika dışarıda konuşabilir miyiz?
- The customers were made to wait outside in the rain for several hours.
- Müşteriler birkaç saat dışarıda yağmurda bekletildi.
- It's getting dark little by little outside.
- Dışarıda hava yavaş yavaş kararıyor.
- Recently, I've been spending a lot of time outside.
- Son zamanlarda dışarıda çok zaman geçiriyorum.
- Tom has been waiting for me outside.
- Tom beni dışarıda bekliyordu.
- Tom thought Mary was still outside.
- Tom, Mary'nin hâlâ dışarıda olduğunu sanıyordu.
- Tom is probably outside near the pool.
- Tom muhtemelen dışarıda havuzun yanında.
- It's going to rain outside, so don't forget to take an umbrella.
- Dışarıda yağmur yağacak, bu yüzden bir şemsiye almayı unutma.
- A guard is outside.
- Dışarıda bir bekçi var.
- The children want to play outside.
- Çocuklar dışarıda oynamak istiyor.
- People are gathering outside.
- İnsanlar dışarıda toplanıyor.
- Be outside in five minutes!
- Beş dakikaya dışarıda ol!
- It is cold outside today.
- Bugün dışarıda hava çok soğuk.
- We saw a stranger walking outside.
- Dışarıda yürüyen bir yabancı gördük.
- Tom is just outside.
- Tom öyle dışarıda.
- Tom wants to play with his friends outside.
- Tom arkadaşlarıyla dışarıda oynamak istiyor.
- Recently, I've been spending a lot of time outside.
- Son zamanlarda dışarıda çok vakit geçiriyorum.
- Can I talk to you outside for a minute?
- Dışarıda seninle bir dakika konuşabilir miyim?
- Can I see you two outside?
- İkinizle dışarıda görüşebilir miyim?
- Can I talk to you outside for a second?
- Seninle bir saniyeliğine dışarıda konuşabilir miyim?
- I'll meet you outside.
- Seninle dışarıda buluşacağım.
- I'll wait right outside.
- Dışarıda bekleyeceğim.
- Tom and I ate lunch outside.
- Tom ve ben dışarıda öğle yemeği yedik.
- I'll be waiting right outside.
- Dışarıda bekliyor olacağım.
- I waited for Tom outside.
- Tom'u dışarıda bekledim.
- We saw a stranger walking outside.
- Bir yabancının dışarıda yürüdüğünü gördük.
- He is a lion at home and a mouse outside.
- Evde bir aslan, dışarıda bir faredir.
- Wait for us outside.
- Bizi dışarıda bekle.
- I thought I heard something outside.
- Dışarıda bir şey duyduğumu sandım.
- Tom is still parked outside.
- Tom hala dışarıda park halinde.
- Shall we take this outside?
- Bunu dışarıda konuşalım mı?
- Can I see you outside?
- Seni dışarıda görebilir miyim?
- Sami is outside.
- Sami dışarıda.
- Inside, it's very hot, but outside its freezing.
- İçeride hava çok sıcak ama dışarıda hava buz gibi.
- There is an automobile outside.
- Dışarıda bir otomobil var.
- Tom's outside.
- Tom dışarıda.
- I saw you outside.
- Seni dışarıda gördüm.
- Sami was standing outside.
- Sami dışarıda duruyordu.
- Tom left his dog outside.
- Tom köpeğini dışarıda bıraktı.
- Tom said Mary is probably still outside.
- Tom, Mary'nin muhtemelen hâlâ dışarıda olduğunu söyledi.
- What's going on outside?
- Dışarıda ne oluyor?
- Someone's outside.
- Birisi dışarıda.
- Can we talk about this outside?
- Bunu dışarıda konuşabilir miyiz?
- I don't think Tom should do that outside.
- Tom'un bunu dışarıda yapması gerektiğini düşünmüyorum.
- Tom said he didn't think Mary wanted to do that outside.
- Tom, Mary'nin bunu dışarıda yapmak istediğini düşünmediğini söyledi.
- Tom's car is parked outside.
- Tom'un arabası dışarıda park edilmiş.
- We usually eat outside on the porch in the summer.
- Yazın genellikle dışarıda verandada yemek yeriz.
- Tom and Mary are outside on the veranda.
- Tom ve Mary dışarıda verandadalar.
- A policeman is outside.
- Bir polis dışarıda.
- I need to talk to you outside.
- Seninle dışarıda konuşmam gerek.
- How is the weather outside?
- Dışarıda hava nasıl?
- At 10 o'clock yesterday, there were hundreds of people outside.
- Dün saat 10'da dışarıda yüzlerce insan vardı.
- Go exercise outside.
- Git dışarıda egzersiz yap.
- Tom waited for Mary outside.
- Tom, Mary'yi dışarıda bekledi.
- The customers were made to wait outside in the rain for several hours.
- Müşteriler saatlerce dışarıda yağmur altında bekletildi.
- Come, we'll talk outside.
- Gel, dışarıda konuşalım.
- Tom said Mary should do that outside.
- Tom, Mary'nin bunu dışarıda yapması gerektiğini söyledi.
- I'll meet you outside.
- Ben seninle dışarıda buluşacağım.
- Can we have a word outside?
- Dışarıda konuşabilir miyiz?
- Layla heard a noise outside.
- Leyla dışarıda bir gürültü duydu.
- What's the weather like outside?
- Dışarıda hava nasıl?
- It seems warm outside.
- Dışarıda hava sıcak görünüyor.
- It is getting dark outside.
- Dışarıda hava kararıyor.
- I waited outside for him.
- Dışarıda onu bekledim.
- She rushed to the window to check what was going on outside.
- Dışarıda neler olup bittiğini kontrol etmek için pencereye koştu.
- Wait for me outside.
- Beni dışarıda bekle.
- Tom thought Mary was still outside.
- Tom Mary'nin hâlâ dışarıda olduğunu düşünüyordu.
- I think we'd better talk outside.
- Sanırım dışarıda konuşsak iyi olur.
- It's already dark outside.
- Dışarıda hava çoktan karardı.
- I heard a car outside.
- Dışarıda bir araba sesi duydum.
- Can I see you a second outside?
- Seni bir saniye dışarıda görebilir miyim?
- I want to eat breakfast outside.
- Dışarıda kahvaltı etmek istiyorum.
- Tom could be outside.
- Tom dışarıda olabilir.
- I have a spare key to my house hidden outside.
- Evimin dışarıda gizli bir yedek anahtarı var.
- Let's go see what's happening outside.
- Dışarıda ne olduğunu görmeye gidelim.
- I wonder if it will be sunny outside.
- Dışarıda havanın güneşli olup olmayacağını merak ediyorum.
- Your friends are waiting outside for you.
- Arkadaşların dışarıda seni bekliyor.
- I want to eat breakfast outside.
- Dışarıda kahvaltı yapmak istiyorum.
- I waited outside for Tom.
- Dışarıda Tom'u bekledim.
- Tom said Mary ought to do that outside.
- Tom Mary'nin bunu dışarıda yapması gerektiğini söyledi.
- Tom is shoveling snow outside.
- Tom dışarıda kar kürüyor.
- It was piercingly cold outside.
- Dışarıda çok sert bir soğuk vardı.
- There was a cafe in the village, with tables outside.
- Köyde dışarıda masaları olan bir kafe vardı.
- Tom is outside.
- Tom dışarıda.
- There's a policeman outside who wants to see you.
- Dışarıda seni görmek isteyen bir polis var.
- Tom said he didn't think Mary wanted to do that outside.
- Tom, Mary'nin bunu dışarıda yapmak istediğini sanmadığını söyledi.
- Tom is still outside, isn't he?
- Tom hâlâ dışarıda, değil mi?
- Tom wasn't outside.
- Tom dışarıda değildi.
- Can I chat with you outside for a second?
- Seninle dışarıda biraz konuşabilir miyim?
- Now, why don't we continue this conversation outside.
- O zaman neden bu sohbete dışarıda devam etmiyoruz?
- I need to talk to you outside.
- Seninle dışarıda konuşmalıyım.
- Tom said that Mary ought to do that outside.
- Tom, Mary'nin bunu dışarıda yapması gerektiğini söyledi.
- A car is outside.
- Araba dışarıda.
- Someone's outside.
- Dışarıda birisi var.
- Tom may be outside.
- Tom dışarıda olabilir.
- It's like summer outside.
- Dışarıda hava yaz gibi.
- We had a party outside.
- Dışarıda bir parti verdik.
- Tom remained outside on the porch.
- Tom dışarıda verandada kaldı.
- The temperature outside is four degrees below zero.
- Dışarıda sıcaklık sıfırın altında dört derecedir.
- Please wait for me outside.
- Lütfen beni dışarıda bekle.
- Tom is still outside.
- Tom hala dışarıda.
- We can talk outside.
- Dışarıda konuşabiliriz.
- I think we should continue this conversation outside.
- Bence bu konuşmaya dışarıda devam etmeliyiz.
- Tom said that Mary should do that outside.
- Tom, Mary'nin bunu dışarıda yapması gerektiğini söyledi.
- The children want to play outside.
- Çocuklar dışarıda oynamak istiyorlar.
- She rushed to the window to check what was going on outside.
- Dışarıda ne olduğunu kontrol etmek için pencereye koştu.
- Could we have a table outside?
- Dışarıda bir masaya oturabilir miyiz?
- There's a policeman outside.
- Dışarıda bir polis var.
- I waited outside for them.
- Dışarıda onları bekledim.
- At 10 o'clock yesterday, there were hundreds of people outside.
- Dün saat 10.00'da dışarıda yüzlerce kişi vardı.
- Tom got a note from Mary asking him to meet her outside.
- Tom, Mary'den onu dışarıda karşılamasını isteyen bir not aldı.
- I'll wait for you outside.
- Seni dışarıda bekleyeceğim.
- I've been spending time outside.
- Dışarıda zaman geçiriyorum.
- Tom heard something outside.
- Tom dışarıda bir şey duydu.
- Tom was right outside waiting for us.
- Tom dışarıda bizi bekliyordu.
- I have to go; my father is waiting for me outside.
- Gitmem lazım, babam dışarıda beni bekliyor.
- I waited outside for you.
- Dışarıda seni bekledim.
- I need to speak to you outside.
- Seninle dışarıda konuşmam gerekiyor.
- Tom didn't want to play outside.
- Tom dışarıda oynamak istemedi.
- Tom waited outside in the hallway.
- Tom dışarıda koridorda bekledi.
- I usually eat outside.
- Genelde dışarıda yerim.
- Can I see you a second outside?
- Dışarıda bir saniye görüşebilir miyiz?
- Let's discuss this outside.
- Bunu dışarıda konuşalım.
- What's going on outside?
- Dışarıda neler oluyor?
- I heard a noise outside.
- Ben dışarıda bir gürültü duydum.
- I hear footsteps outside.
- Dışarıda ayak sesleri duyuyorum.
- Is Tom still playing outside?
- Tom hâlâ dışarıda mı oynuyor?
- There's a cab outside waiting.
- Dışarıda bekleyen bir taksi var?
- The rain prevented us from playing tennis outside.
- Yağmur dışarıda tenis oynamamızı engelledi.
- Wait for me outside.
- Beni dışarıda bekleyin.
- Tom heard laughter outside.
- Tom dışarıda kahkahalar duydu.
- Can I chat with you outside for a second?
- Seninle dışarıda biraz sohbet edebilir miyim?
- A young person is waiting for you outside.
- Dışarıda genç biri sizi bekliyor.
- Let's go see what's happening outside.
- Gidip dışarıda neler olduğuna bakalım.
- It's such a beautiful day outside.
- Dışarıda ne güzel bir gün.
- We had a party outside.
- Dışarıda bir partimiz vardı.
- It's such a beautiful day outside.
- Dışarıda çok güzel bir gün var.
- Tom said Mary ought to do that outside.
- Tom, Mary'nin bunu dışarıda yapması gerektiğini söyledi.
- It is raining hard outside.
- Yağmur dışarıda şiddetli yağıyor.
- Tom was standing outside.
- Tom dışarıda duruyordu.
- They kept him waiting outside for a long time.
- Onu dışarıda uzun bir süre beklettiler.
- Can we talk outside?
- Dışarıda konuşabilir miyiz?
- I heard a noise outside.
- Dışarıda bir ses duydum.
- Tom waited for Mary outside.
- Tom dışarıda Mary'yi bekledi.
- It is raining hard outside.
- Dışarıda çok yağmur yağıyor.
- It's drizzling outside.
- Dışarıda yağmur çiseliyor.
- It's starting to get dark outside.
- Dışarıda hava kararmaya başladı.
- It was hot outside.
- Hava dışarıda sıcaktı.
- Can I see you outside for a moment?
- Seni biraz dışarıda görebilir miyim?
- Tom and Mary are still outside.
- Tom ve Mary hâlâ dışarıda.
- I think we should continue this conversation outside.
- Bu konuşmaya dışarıda devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
- My father is outside.
- Babam dışarıda.
- Tom's car was parked outside.
- Tom'un arabası dışarıda park halindeydi.
- You should spend more time outside and less time inside.
- Dışarıda daha fazla zaman ve içeride daha az zaman harcamalısın.
- Tom was standing outside in the cold.
- Tom soğukta dışarıda duruyordu.
- Can I talk to you outside for a minute?
- Seninle dışarıda bir dakika konuşabilir miyim?
- Your stuff is all outside.
- Eşyalarının hepsi dışarıda.
- Dan had lunch outside with Linda.
- Dan öğle yemeğini Linda ile dışarıda yedi.
- A guard is outside.
- Dışarıda bir gardiyan var.
- It's starting to get light outside.
- Dışarıda hava aydınlanmaya başladı.
- There are three men waiting outside for you.
- Dışarıda seni bekleyen üç tane adam var.
- Let's see what's happening outside.
- Bakalım dışarıda neler oluyor.
- It's raining buckets outside.
- Dışarıda şiddetli yağmur yağıyor.
- There are three men waiting for you outside.
- Dışarıda seni bekleyen üç adam var.
- I have to leave because there's someone waiting for me outside.
- Gitmek zorundayım çünkü dışarıda beni bekleyen biri var.
- Leave your dog outside.
- Köpeğini dışarıda bırak.
- There's somebody waiting for us outside.
- Dışarıda bizi bekleyen biri var.
- The car is outside.
- Araba dışarıda.
- We waited outside for them.
- Dışarıda onları bekledik.
- I'll be waiting for you outside.
- Seni dışarıda bekliyor olacağım.
- Don't let that chair get covered with dew outside.
- O sandalyenin dışarıda çiy ile kaplanmasına izin vermeyin.
- Can we talk about this outside?
- Biz bu konuda dışarıda konuşabilir miyiz?
- Tom met Mary outside.
- Tom, Mary ile dışarıda buluştu.
- Dan had lunch outside with Linda.
- Dan, Linda ile dışarıda öğle yemeği yedi.
- There are three men waiting for you outside.
- Dışarıda sizi bekleyen üç kişi var.
- Tom is right outside.
- Tom hemen dışarıda.
- The others are playing outside.
- Diğerleri dışarıda oyun oynuyorlar.
- It's hot outside.
- Dışarıda hava sıcak.
- There's someone waiting for me outside.
- Beni dışarıda bekleyen biri var.
- The rain stopped us from being able to play tennis outside.
- Yağmur dışarıda tenis oynamamızı engelledi.
- Tom and Mary are outside.
- Tom ve Mary dışarıda.
- Tom's car was parked outside.
- Tom'un arabası dışarıda park edilmişti.
- See what's going on outside.
- Bak bakalım dışarıda neler oluyor.
- Tom is outside playing with his friends.
- Tom dışarıda arkadaşları ile oynuyor.
- Tom is outside, isn't he?
- Tom dışarıda, değil mi?
- I heard voices outside.
- Dışarıda sesler duydum.
- Tom noticed a dark blue car parked outside.
- Tom dışarıda park etmiş koyu mavi bir araba fark etti.
- Can I speak to you outside?
- Seninle dışarıda konuşabilir miyim?
Show More (320)
|
2 |
outside |
dışında |
prep. |
|
- We must also look at food imports from outside the European Union.
- Avrupa Birliği dışından gıda ithalatını da gözden geçirmeliyiz.
- I would simply respond by saying that water is outside the remit of GATS.
- Ben sadece suyun GATS kapsamı dışında olduğunu söyleyerek cevap vermek istiyorum.
- The Commission considers such lists to be outside the public domain.
- Komisyon bu tür listelerin kamusal alanın dışında olduğunu düşünmektedir.
- Stupid' energy would use electricity and gas to heat the air outside buildings rather than insulating the buildings.
- Aptal' enerji, binaları yalıtmak yerine binaların dışındaki havayı ısıtmak için elektrik ve gaz kullanır.
- In recent years, there has been an offensive to justify the action of armies outside their own territory.
- Son yıllarda orduların kendi toprakları dışındaki eylemlerini meşrulaştırmaya yönelik bir saldırı söz konusudur.
- The United Kingdom is largely outside the provisions of the Schengen acquis.
- Birleşik Krallık büyük ölçüde Schengen müktesebatı hükümlerinin dışındadır.
- There is of course a type of criminal beside whom the small fry we have outside the EU pale into insignificance.
- Elbette AB dışında sahip olduğumuz ufak tefek suçların yanında önemsiz kaldığı bir suçlu türü var.
- What Zimbabwe needs is much more inward investment from outside the country.
- Zimbabve'nin ihtiyacı olan şey ise ülke dışından çok daha fazla yatırım gelmesi.
- That is every bit as important to performers, including those outside the European Union.
- Bu, Avrupa Birliği dışındakiler de dahil olmak üzere, sanatçılar için de aynı derecede önemlidir.
- Then, of course, a lot of information about our claims and commitments came from outside the bookkeeping system.
- Sonra, elbette, taleplerimiz ve taahhütlerimizle ilgili pek çok bilgi defter tutma sisteminin dışından geldi.
- There is no tax on fuel and the routes taken require no infrastructure outside the airports.
- Yakıttan vergi alınmamaktadır ve kullanılan güzergahlar havalimanları dışında herhangi bir altyapı gerektirmemektedir.
- We think that many women in the European Union and from outside the Union are awaiting the result of this report.
- Avrupa Birliği'ndeki ve Birlik dışındaki pek çok kadının bu raporun sonucunu beklediğini düşünüyoruz.
- They work on the basis of differing protection standards and outside true democratic and legal scrutiny.
- Farklı koruma standartları temelinde ve gerçek demokratik ve yasal denetimin dışında çalışırlar.
- Directorates-General can currently exist outside the scrutiny of auditors.
- Genel Müdürlükler şu anda denetçilerin incelemesi dışında kalabiliyor.
- The European Union is also distributing massive humanitarian aid both within and outside Afghanistan.
- Avrupa Birliği de hem Afganistan içinde hem de dışında büyük çaplı insani yardım dağıtıyor.
- Reports and resolutions falling outside this scope should take up less agenda time and staff effort.
- Bu kapsamın dışında kalan raporlar ve kararlar daha az gündem zamanı ve personel çabası gerektirmelidir.
- However, when meat preparations are imported from a country outside the EU, the Swedish guarantee applies.
- Bununla birlikte, et müstahzarları AB dışındaki bir ülkeden ithal edildiğinde, İsveç garantisi geçerlidir.
- The Commission is acting outside the sector.
- Komisyon sektörün dışında hareket ediyor.
- At the same time, we recognise that there are important medicinal traditions outside the EU.
- Aynı zamanda, AB dışında da önemli tıbbi geleneklerin bulunduğunun farkındayız.
- We now have an enormous reliance on imported proteins from outside the EU.
- Şu anda AB dışından ithal edilen proteinlere muazzam bir bağımlılığımız var.
- The problem is that businesses can easily side-step European rules from countries outside the European Union.
- Sorun, işletmelerin Avrupa Birliği dışındaki ülkelerden Avrupa kurallarını kolayca atlatabilmesidir.
- The June Movement endeavours to support and improve the human rights situation both within and outside the EU.
- Haziran Hareketi, hem AB içinde hem de dışında insan hakları durumunu desteklemeye ve iyileştirmeye çalışmaktadır.
- People outside this House must really wonder what is going on here.
- Bu Meclisin dışındaki insanlar burada neler olup bittiğini gerçekten merak ediyor olmalı.
- Traditional medicines from outside the EU, such as Chinese medicines, will be able to satisfy the 50 year requirement.
- Çin ilaçları gibi AB dışından gelen geleneksel ilaçlar 50 yıl şartını karşılayabilecektir.
- Unfortunately, it appeared that outside European, there is little support for stricter noise standards for aircraft.
- Ne yazık ki Avrupa dışında uçaklar için daha katı gürültü standartlarına çok az destek olduğu ortaya çıktı.
- It knows that it would be a disadvantage in the long term to remain outside the system.
- Uzun vadede sistemin dışında kalmanın bir dezavantaj olacağını biliyor.
- The feminisation of politics is achieved from the bottom up and by pursuing the struggle outside Parliament.
- Siyasetin feminizasyonu aşağıdan yukarıya doğru ve mücadelenin Parlamento dışında sürdürülmesiyle sağlanır.
- In the period covered by the report, 50 channels were already aiming chiefly at markets outside their local area.
- Raporun kapsadığı dönemde 50 kanal halihazırda ağırlıklı olarak kendi yerel bölgeleri dışındaki pazarları hedefliyordu.
- It is, nevertheless, unusual to see such blatant examples of this latitudinarian attitude outside WTO rounds.
- Bununla birlikte DTÖ turları dışında bu kadar bariz örneklerini görmek alışılmadık bir durumdur.
- There is a Court of Justice judgement which clearly establishes that this control is outside the competition rules.
- Bu kontrolün rekabet kurallarının dışında olduğunu açıkça ortaya koyan bir Adalet Divanı kararı var.
- There are still countries that either openly or subtly operate outside the rules.
- Hâlâ açık ya da gizli bir şekilde kuralların dışında hareket eden ülkeler var.
- It is unbelievable that the United States is seeking to act outside international norms of law.
- Amerika Birleşik Devletleri'nin uluslararası hukuk normlarının dışında hareket etmeye çalışması inanılır gibi değildir.
- The Commission will shortly be proposing a directive on equality between men and women outside the workplace.
- Komisyon kısa bir süre içerisinde işyeri dışında kadın-erkek eşitliğine ilişkin bir yönerge teklifinde bulunacaktır.
- The 13 countries that are still outside it have obvious doubts.
- Halen bu kuralın dışında kalan 13 ülkenin şüpheleri var.
- It knows that it would be a disadvantage in the long term to remain outside the system.
- Sistemin dışında kalmanın uzun vadede bir dezavantaj olacağını bilmektedir.
- Today's problem is that the United States, which is the second biggest coffee consumer, is outside the ICO.
- Bugünkü sorun, en büyük ikinci kahve tüketicisi olan ABD'nin ICO'nun dışında olmasıdır.
- For that reason, we propose that up to 15 years of the use can be outside the Community.
- Bu nedenle, kullanımın 15 yıla kadar olan kısmının Topluluk dışında olabileceğini öneriyoruz.
- If that was outside the legal basis, then this part must be so too.
- Eğer bu yasal dayanağın dışındaysa, o zaman bu kısım da öyle olmalıdır.
- Turkey does not recognise the right of asylum for refugees from outside Europe,.
- Türkiye, Avrupa dışından gelen sığınmacılar için iltica hakkı tanımamaktadır.
- We want unrestricted participation, no longer to be cared for outside society in the way we once were.
- Sınırsız katılım istiyoruz, artık bir zamanlar olduğu gibi toplumun dışında bakılmak istemiyoruz.
- It is unbelievable that the United States is seeking to act outside international norms of law.
- Amerika Birleşik Devletleri'nin uluslararası hukuk normlarının dışında hareket etmeye çalışması inanılır gibi değil.
- New markets outside the EU will therefore be sought.
- Bu nedenle AB dışında yeni pazarlar aranacaktır.
- These operate outside Community waters and are deemed the most advanced in the world.
- Bunlar Topluluk suları dışında faaliyet göstermekte ve dünyanın en gelişmişleri olarak kabul edilmektedir.
- The method has a high input from many groups outside this Parliament.
- Yöntem, bu Parlamento dışındaki pek çok gruptan yüksek bir girdi sağlamaktadır.
- What we have here is a non-binding recommendation in an area outside Parliament’s competence.
- Burada söz konusu olan, Parlamentonun yetkisi dışındaki bir alanda bağlayıcı olmayan bir tavsiye kararıdır.
- This Parliament should also be concerned that there is no consensus either within Parliament or with society outside.
- Bu Parlamento, ne Parlamento içinde ne de Parlamento dışındaki toplumla bir uzlaşı olmamasından da endişe duymalıdır.
- I have raised it in Tehran, as well as at meetings outside Tehran.
- Bu konuyu hem Tahran'da hem de Tahran dışındaki toplantılarda gündeme getirdim.
- A political group cannot have special rights to which MEPs outside the groups do not also have access.
- Bir siyasi grup, grup dışındaki milletvekillerinin de erişemediği özel haklara sahip olamaz.
- This is critical, for it means that researchers and resources are staying outside the Union.
- Bu durum, araştırmacıların ve kaynakların Birlik dışında kalması anlamına geldiği için kritik önem taşımaktadır.
- Today and last week, there were dock workers demonstrating outside the Parliament buildings.
- Bugün ve geçen hafta Parlamento binalarının dışında gösteri yapan liman işçileri vardı.
- They are being left outside the information society.
- Bilgi toplumunun dışında bırakılıyorlar.
- There are, however, still many countries that are, and will be, outside the EU's internal market.
- Bununla birlikte, hala AB iç pazarının dışında olan ve olacak olan birçok ülke vardır.
- There is of course a type of criminal beside whom the small fry we have outside the EU pale into insignificance.
- Elbette AB dışında sahip olduğumuz ufak tefek suçların yanında önemsiz kaldığı bir suçlu türü vardır.
- We should not do this as this is outside our remit.
- Bunu yapmamalıyız çünkü bu bizim görev alanımızın dışında.
- There is no tax on fuel and the routes taken require no infrastructure outside the airports.
- Yakıttan vergi alınmıyor ve kullanılan rotalar havalimanları dışında hiçbir altyapı gerektirmiyor.
- There are, however, still many countries that are, and will be, outside the EU's internal market.
- Ancak hala AB'nin iç pazarının dışında olan ve olacak olan pek çok ülke var.
- For the coming generations, the greatest threats are outside our continent; here, peace appears to be guaranteed.
- Gelecek nesiller için en büyük tehditler kıtamızın dışındadır; burada barış garanti gibi görünmektedir.
- I must make it clear that this is outside the Commission's remit.
- Bu konunun Komisyon'un görev alanı dışında olduğunu açıkça belirtmeliyim.
- Very few people outside my region appreciate the seriousness of the situation.
- Benim bölgem dışında çok az insan durumun ciddiyetinin farkındadır.
- It will help to improve our public health and environmental protection, both inside and outside the European Union.
- Hem Avrupa Birliği içinde hem de dışında halk sağlığımızın ve çevre korumamızın iyileştirilmesine yardımcı olacaktır.
- We also have to stand up for this Europe outside the institutions.
- Bu Avrupa'yı kurumların dışında da savunmalıyız.
- An issue which I believe to be totally outside today's debate is the Stability Pact.
- Bugünkü tartışmanın tamamen dışında olduğuna inandığım bir konu da İstikrar Paktı'dır.
- This is, however, a discussion which should be pursued outside this Parliament.
- Ancak bu, Parlamento dışında sürdürülmesi gereken bir tartışmadır.
- Economies are also recovering in other regions of the world outside the Union.
- Birlik dışında dünyanın diğer bölgelerinde de ekonomiler toparlanıyor.
- There is a Court of Justice judgement which clearly establishes that this control is outside the competition rules.
- Bu kontrolün rekabet kurallarının dışında olduğunu açıkça ortaya koyan bir Adalet Divanı kararı bulunmaktadır.
- Kaliningrad is merely one concrete example of the consequences Fortress Europe will have for poor people outside the EU.
- Kaliningrad, Avrupa Kalesi'nin AB dışındaki yoksul insanlar için doğuracağı sonuçların sadece somut bir örneğidir.
- My Group believes that all consumers, both within and outside the European Union, should be treated equally.
- Grubum, Avrupa Birliği içindeki ve dışındaki tüm tüketicilere eşit muamele edilmesi gerektiğine inanmaktadır.
- We look forward to the continuing cooperation that we have had, both inside and outside this House.
- Bu Meclisin içinde ve dışında sürdürdüğümüz işbirliğinin devam etmesini sabırsızlıkla bekliyoruz.
- Safeguards of nuclear materials are extremely important within and outside the European Union.
- Nükleer maddelerin korunması Avrupa Birliği içinde ve dışında son derece önemlidir.
- We look forward to the continuing cooperation that we have had, both inside and outside this House.
- Meclis içinde ve dışında sürdürdüğümüz iş birliğinin devamını dört gözle bekliyoruz.
- There are many different sorts of fundamentalism both within and outside the borders of the European Union.
- Avrupa Birliği sınırları içinde ve dışında köktendinciliğin pek çok farklı türü bulunmaktadır.
- Today's problem is that the United States, which is the second biggest coffee consumer, is outside the ICO.
- Bugünkü sorun, en büyük ikinci kahve tüketicisi olan ABD'nin Uluslararası Kahve Örgütü dışında olmasıdır.
- That is every bit as important to performers, including those outside the European Union.
- Bu durum, Avrupa Birliği dışındakiler de dahil olmak üzere icracı sanatçılar için son derece önemlidir.
- The Commission is acting outside the sector.
- Komisyon sektörün dışında hareket etmektedir.
- However, the question of taxation has to remain outside the responsibility.
- Bununla birlikte, vergilendirme konusu sorumluluk dışında kalmalıdır.
- In summary, Brussels is outside Ankara's military-political range for the time being.
- Özetle Brüksel şimdilik Ankara'nın askeri-siyasi menzilinin dışında.
- Kaliningrad is merely one concrete example of the consequences Fortress Europe will have for poor people outside the EU.
- Kaliningrad, Avrupa Kalesi'nin AB dışındaki yoksul halklar için doğuracağı sonuçların sadece somut bir örneğidir.
- Stupid' energy would use electricity and gas to heat the air outside buildings rather than insulating the buildings.
- "Aptal' enerji, binaları yalıtmak yerine binaların dışındaki havayı ısıtmak için elektrik ve gaz kullanır.
- The Lawal case been seen as a test case in and outside Nigeria.
- Lawal davası Nijerya içinde ve dışında bir test davası olarak görülüyor.
- Because, in reality, what it has generated inside and outside this Parliament is enormous frustration.
- Çünkü gerçekte, bu Parlamento içinde ve dışında yarattığı şey büyük bir hayal kırıklığıdır.
- This directive will have no health benefits whatsoever outside the EU.
- Bu direktifin AB dışında sağlık açısından hiçbir faydası olmayacaktır.
- The Bank is a major investor on the European market and outside, with considerable macro-economic clout.
- Banka, Avrupa piyasasında ve dışında önemli bir yatırımcıdır ve önemli bir makro-ekonomik nüfuza sahiptir.
- Some of these companies come from outside the EU.
- Bu şirketlerin bazıları AB dışından geliyor.
- What is now being proposed is aimed at these companies from outside the EU.
- Şu anda teklif edilen şey, AB dışından gelen bu şirketleri hedef almaktadır.
- Outside the eurozone, it is considered basically as a commercial activity and it is left to the whim of the market.
- Avro bölgesi dışında, temelde ticari bir faaliyet olarak kabul edilir ve piyasanın kaprisine bırakılır.
- However, most of the media attention was focused on events taking place outside the summit, on the city streets.
- Ancak medyanın ilgisi daha çok zirve dışında şehrin sokaklarında meydana gelen olaylara odaklandı.
- In other words, when you are outside this House, you are just the same as anyone else.
- Başka bir deyişle bu Meclisin dışında olduğunuzda siz de diğer herkes gibisiniz.
- These clarifications can be made later outside the chamber.
- Bu açıklamalar daha sonra oda dışında da yapılabilir.
- The Structural Funds cannot be used outside the eligible areas.
- Yapısal Fonlar uygun alanlar dışında kullanılamaz.
- Last year, about 60 million hectares outside Europe were growing genetically improved crops.
- Geçen yıl Avrupa dışında yaklaşık 60 milyon hektar alanda genetik olarak geliştirilmiş ürünler yetiştiriliyordu.
- Some of these companies come from outside the EU.
- Bu şirketlerin bazıları AB dışından gelmektedir.
- Thirdly, we still import large quantities of beef from outside Europe.
- Üçüncü olarak, hala Avrupa dışından büyük miktarlarda sığır eti ithal ediyoruz.
- This is the best way to steer clear of any trade wars and economic instability imported from outside Europe.
- Avrupa dışından ithal edilen ticaret savaşlarından ve ekonomik istikrarsızlıktan uzak durmanın en iyi yolu budur.
- More worryingly, the annex covering the issues which fall outside the priorities runs to 50 pages.
- Daha da endişe verici olanı, önceliklerin dışında kalan konuları kapsayan ekin 50 sayfaya ulaşmasıdır.
- In many cases, this would require us to act outside our competence.
- Birçok durumda bu, yetkilerimizin dışında hareket etmemizi gerektirecektir.
- The third objective is to safeguard peace and prosperity inside and outside the Union.
- Üçüncü hedef ise Birlik içinde ve dışında barış ve refahın korunmasıdır.
- My question clearly concerned exports outside the common market, outside the Union.
- Benim sorum açıkça Ortak Pazar ve Birlik dışındaki ihracatla ilgiliydi.
- Even outside Europe, I believe, we have to keep a watchful eye on this.
- Avrupa dışında bile bu konuyu dikkatle takip etmemiz gerektiğine inanıyorum.
- Secondly, what should be our approach to this kind of material arriving from outside the Community?
- İkinci olarak, Topluluk dışından gelen bu tür materyallere yaklaşımımız ne olmalıdır?
- I believe that this proposal has been tabled outside its proper context.
- Bu teklifin gerçek bağlamının dışında sunulduğuna inanıyorum.
- It has been doing the job of coordinating air movements in 30 countries, half of them outside the EU, for 42 years.
- Yarısı AB dışında olmak üzere 30 ülkedeki hava hareketlerini koordine etme görevini 42 yıldır sürdürmektedir.
- Human rights lie outside the jurisdiction of the Court.
- İnsan hakları Mahkeme'nin yargı yetkisi dışındadır.
- We must end it both within and outside the institutions.
- Hem kurumların içinde hem de dışında buna son vermeliyiz.
- As we know, most of Aceh's 4.2 million people live outside the two main towns.
- Bildiğimiz gibi Açe'nin 4.2 milyonluk nüfusunun çoğu iki ana kentin dışında yaşamaktadır.
- There are people there living in extraordinarily wretched conditions, both within Chechnya and outside.
- Orada hem Çeçenistan içinde hem de dışında olağanüstü kötü koşullarda yaşayan insanlar var.
- The European Union must promote sport in universities, both inside and outside the university itself.
- Avrupa Birliği, üniversitelerde sporu hem üniversite içinde hem de dışında teşvik etmelidir.
- In summary, Brussels is outside Ankara's military-political range for the time being.
- Özetle, Brüksel şimdilik Ankara'nın askeri-politik menzilinin dışında.
- We want unrestricted participation, no longer to be cared for outside society in the way we once were.
- Sınırsız katılım istiyoruz artık bir zamanlar olduğu gibi toplumun dışında bakılmak istemiyoruz.
- There's a whole world ready to be explored right outside the window.
- Pencerenin hemen dışında keşfedilmeye hazır koskoca bir dünya var.
- Third-party cookies may collect data outside our websites as well.
- Üçüncü parti çerezler, bizim web sitemiz dışından da bilgi toplayabilir.
- Generally, astronomy is the study of all things outside the earth atmosphere.
- Genel olarak astronomi, dünya atmosferi dışındaki her şeyin incelenmesidir.
- There's a whole world outside the ring.
- Ringin dışında koskoca bir dünya var.
- There is a whole world to be discovered just outside the nearest window.
- En yakın pencerenin hemen dışında keşfedilecek koca bir dünya var.
- Generally, astronomy is the study of all things outside the earth atmosphere.
- Genel olarak, astronomi Dünya atmosferi dışında ortaya çıkan her şeyi inceler.
- There's a whole world ready to be explored right outside the window.
- Pencerenin hemen dışında keşfedilmeye hazır koca bir dünya var.
- Proteins and enzymes break down outside this range and can no longer function.
- Proteinler ve enzimler bu aralığın dışında parçalanır ve artık işlevlerini yerine getiremezler.
- There is a whole world to be discovered just outside the nearest window.
- En yakın pencerenin hemen dışında keşfedilecek koskoca bir dünya var.
- There's a whole world ready to be explored right outside the window.
- Pencerenin dışında keşfedilmeyi bekleyen koskoca bir dünya var.
- Third-party cookies may collect data outside our websites as well.
- Üçüncü taraf çerezleri web sitelerimiz dışında da veri toplayabilir.
- Right at this time, urgent footsteps sounded outside the door.
- Tam bu sırada, kapının dışında aceleci ayak sesleri duyuldu.
- There's a whole world outside the ring.
- Ringin dışında koca bir dünya var.
- Dan's car was found outside a pub.
- Dan'in arabası bir barın dışında bulundu.
- I heard a loud noise coming from outside my window.
- Penceremin dışından gelen yüksek bir ses duydum.
- Think outside the box.
- Alışılmışın dışında düşünün.
- There is a police car parked outside our house.
- Evimizin dışında park etmiş bir polis arabası var.
- The noise outside his window prevented him from sleeping.
- Onun penceresinin dışındaki gürültü onun uyumasını engelledi.
- Tom heard footsteps outside his door.
- Tom kapısının dışında ayak sesleri duydu.
- Tom found an old coin just outside the back door.
- Tom arka kapının hemen dışında eski bir bozuk para buldu.
- Stay outside the field.
- Alanın dışında kal.
- There were 300 protesters outside the police station.
- Polis karakolunun dışında 300 tane protestocu vardı.
- Sami's supporters gathered outside the courthouse.
- Sami'nin destekçileri mahkeme binasının dışında toplandı.
- Sami ran into Layla outside the office.
- Sami ofisin dışında Layla ile karşılaştı.
- I left the cat outside the house.
- Kediyi evin dışında bıraktım.
- If it stays outside the freezer, the juice is going to get warm.
- Eğer dondurucunun dışında kalırsa meyve suyu ısınır.
- My parents live outside the city.
- Ailem şehir dışında yaşıyor.
- Exoplanets are planets that are outside the solar system.
- Ötegezegenler, güneş sistemi dışındaki gezegenlerdir.
- The line outside the club stretched around the corner.
- Kulübün dışındaki kuyruk köşeye kadar uzanıyordu.
- I heard birds singing outside my window.
- Penceremin dışında öten kuşları duydum.
- Innovators think outside the box.
- Yenilikçiler kutunun dışında düşünürler.
- There's a line outside the club.
- Kulübün dışında bir kuyruk var.
- He couldn't sleep because of the noise outside his window.
- Penceresinin dışındaki gürültü nedeniyle uyuyamadı.
- I have an account outside the country.
- Ülke dışında bir hesabım var.
- They live outside the city.
- Onlar şehir dışında yaşıyorlar.
- Tom lives outside the city.
- Tom şehir dışında yaşıyor.
- Tom seemed hypnotized and followed the voice outside the tent.
- Tom hipnotize edilmiş görünüyordu ve çadırın dışındaki sesi izledi.
- The police couldn't find any footprints outside Tom's bedroom window.
- Polisler Tom'un yatak odası penceresinin dışında herhangi bir ayak izi bulamadılar.
- Wait for a moment outside the room.
- Odanın dışında bir süre bekleyin.
- I cooled my heels for one hour outside his office.
- Onun bürosunun dışında bir saat boyunca bekledim.
- I ran into an old friend of mine outside the station.
- İstasyonun dışında eski bir arkadaşıma rastladım.
- Wait for a moment outside the room.
- Odanın dışında biraz bekleyin.
- Exoplanets are planets that are outside the solar system.
- Ötegezegenler güneş sisteminin dışında yer alan gezegenlerdir.
- I heard someone in the crowd outside the station call my name.
- İstasyonun dışındaki kalabalıktan birinin adımı söylediğini duydum.
- I could hear birds chirping outside my window.
- Penceremin dışında kuş cıvıltıları duyabiliyordum.
- Police officers installed surveillance cameras outside Tom's office.
- Polis Tom'un ofisinin dışında güvenlik kameraları kurdu.
- Tom certainly has trouble thinking outside the box.
- Tom kesinlikle kalıpların dışında düşünmekte zorlanıyor.
- Don't worry about things outside your control.
- Kendi kontrolünüz dışındaki şeyler için endişe etmeyin.
- We ate at a restaurant just outside Boston.
- Boston'un hemen dışında bir restoranda yemek yedik.
- Don't leave your hands outside the window.
- Ellerinizi pencerenin dışında bırakmayın.
- If it stays outside the freezer, the juice is going to get warm.
- Dondurucunun dışında kalırsa, meyve suyu ısınır.
- He is living outside the city.
- Şehrin dışında yaşıyor.
- Dan and his friends gathered outside the police station.
- Dan ve arkadaşları karakolun dışında toplandılar.
- Tom grew up just outside Boston.
- Tom Boston'un hemen dışında büyüdü.
- The snow was piled up outside the front door.
- Ön kapının dışında kar yığını vardı.
- Sami was outside the room.
- Sami odanın dışındaydı.
- Don't leave your hands outside the window.
- Ellerini pencerenin dışında bırakma.
- Tom waited outside the gate.
- Tom kapının dışında bekledi.
- Dan struggled to adapt to life outside jail.
- Dan hapishane dışındaki hayata uyum sağlamakta zorlandı.
- Tom followed the moth outside the cabin.
- Tom kulübenin dışındaki güveyi takip etti.
- John is another person outside home.
- John evin dışında başka biri.
- Sami was waiting outside the courtroom.
- Sami mahkeme salonunun dışında bekliyordu.
- If you went straight home like you said you did, how come I saw your car parked outside the pub?
- Yaptığını söylediğin gibi doğruca eve gittiysen, nasıl oldu da ben senin arabanı barın dışında park edilmiş gördüm?
- There were 300 protesters outside the police station.
- Polis karakolunun dışında 300 protestocu vardı.
- The problem is outside my field.
- Sorun, benim alanımın dışındadır.
- Dan saw Linda talking to an unknown man outside her home.
- Dan, Linda'yı evinin dışında tanımadığı bir adamla konuşurken görmüş.
- Outside the house, Lieutenant Dan Anderson found Linda's shoes.
- Evin dışında, Teğmen Dan Anderson Linda'nın ayakkabılarını buldu.
- At least four were killed in the explosion of a car bomb outside a police station in the capital, Nairobi.
- Başkent Nairobi'de bir polis karakolunun dışında bomba yüklü bir aracın patlaması sonucu en az dört kişi öldü.
- I live just outside Boston.
- Boston'un hemen dışında yaşıyorum.
- One hot summer afternoon she decided to take her boyfriend to a farm outside the town.
- Sıcak bir yaz günü öğleden sonra, erkek arkadaşını şehir dışındaki bir çiftliğe götürmeye karar verdi.
- I live just outside Boston.
- Boston'ın hemen dışında yaşıyorum.
- Don't worry about things that are outside your control.
- Kendi kontrolünüz dışındaki şeyler için endişe etmeyin.
- Don't worry about things that are outside your control.
- Kontrolünüz dışında olan şeyler için endişelenmeyin.
- Tom and Mary bought a small ranch outside Boston.
- Tom ve Mary Boston dışında küçük bir çiftlik satın aldılar.
- Sami met Layla outside Cairo.
- Sami Kahire'nin dışında Layla ile tanıştı.
- This case is outside my jurisdiction.
- Bu durum benim yetki alanımın dışında.
- The hungry cat kept meowing outside the window.
- Aç kedi pencerenin dışında miyavlamaya devam etti.
- You may take photos outside this museum, but not inside.
- Bu müzenin içinde değil, dışında fotoğraf çekebilirsin.
- You may take photos outside this museum, but not inside.
- Bu müzenin dışında fotoğraf çekebilirsiniz, ama içinde çekemezsiniz.
- Dan and Matt continued to fight outside the bus.
- Dan ve Matt otobüsün dışında kavga etmeye devam ettiler.
- The problem is outside my field.
- Sorun benim alanımın dışında.
- Sami was spotted by police outside a gas station.
- Sami bir benzin istasyonunun dışında polis tarafından görüldü.
- I could hear the sound of children playing outside my window.
- Penceremin dışında oynayan çocukların sesini duyabiliyordum.
- Tom is waiting for Mary outside the restaurant.
- Tom restoranın dışında Mary'yi bekliyor.
- My friend lives outside the city.
- Arkadaşım şehir dışında yaşıyor.
- Tom could hear birds chirping outside his window.
- Tom penceresinin dışında cıvıldayan kuşları duyabiliyordu.
- Tom's dog is still waiting for him just outside the front door.
- Tom'un köpeği hala ön kapının dışında onu bekliyor.
- I cooled my heels for one hour outside his office.
- Bürosunun dışında bir saat boyunca ağaç oldum.
- The president ignored the protesters outside his office.
- Genel müdür ofisin dışındaki protestocuları görmezden geldi.
- Tom and Mary bought a small ranch outside Boston.
- Tom ve Mary, Boston'un dışında küçük bir çiftlik satın aldılar.
- The terrorist group was responsible for the bomb explosion outside the embassy.
- Elçiliğin dışındaki bomba patlamasından terörist grup sorumluydu.
- You live outside the city.
- Siz şehir dışında yaşıyorsunuz.
- I left the cat outside the house.
- Ben kediyi evin dışında bıraktım.
- The noise outside his window prevented him from sleeping.
- Pencerenin dışındaki gürültü uyumasına engel oluyordu.
- That's outside my area of expertise.
- Bu benim uzmanlık alanımın dışında.
- Tom couldn't sleep well last night because it was noisy outside his room.
- Tom odasının dışında gürültü olduğu için iyi uyuyamadı.
- Tom's dog is still waiting for him just outside the front door.
- Tom'un köpeği hâlâ onu tam ön kapının dışında onu bekliyor.
- The street outside Tom's apartment building was quiet.
- Tom'un apartmanının dışındaki sokak sessizdi.
- He lives outside the city.
- O, kent dışında yaşar.
- We ate at a restaurant just outside Boston.
- Boston'ın hemen dışında bir restoranda yedik.
- Outside Manila and the big cities of the Philippines, people don't speak much English.
- Manila ve Filipinler'in büyük şehirleri dışında insanlar pek İngilizce konuşmaz.
- I heard birds singing outside my window.
- Penceremin dışında kuşların şarkı söylediğini duydum.
- Tom was outside the movie theater.
- Tom sinemanın dışındaydı.
- That is outside my purview.
- Bu benim alanımın dışında.
- I could hear birds singing outside my window.
- Penceremin dışında öten kuşları duyabiliyordum.
- Can you keep the eggs outside the fridge?
- Yumurtaları buzdolabının dışında tutabilir misin?
- Let's think outside the box.
- Kutunun dışında düşünelim.
- I have an account outside the country.
- Benim ülke dışında bir hesabım var.
- Outside the school, she saw people with no homes living in cardboard boxes.
- Okulun dışında, evi olmayan ve karton kutularda yaşayan insanlar gördü.
- There seems to be a big crowd gathering outside our office building.
- Ofis binamızın dışında büyük bir kalabalık toplanıyor gibi görünüyor.
- Stay outside the field.
- Bölgenin dışında kalın.
- Dan and Matt continued to fight outside the bus.
- Dan ve Matt otobüs dışında dövüşmeye devam etti.
- A topless feminist was arrested outside the Vatican.
- Üstsüz bir feminist Vatikan'ın dışında tutuklandı.
- Tom's parents were born outside Canada.
- Tom'un ebeveynleri Kanada'nın dışında doğdular.
- The terrorist group was responsible for the bomb explosion outside the embassy.
- Terör örgütü, elçilik dışındaki bomba patlamasından sorumluydu.
- Dan's car was found outside a pub.
- Dan'ın arabası bir meyhanenin dışında bulundu.
- Tom followed the moth outside the cabin.
- Tom kabinin dışındaki güveyi izledi.
- Tom is living outside the city.
- Tom şehir dışında yaşıyor.
- Tom waited outside the closed door.
- Tom kapalı kapının dışında bekledi.
- There are a bunch of kids playing on the street just outside my window.
- Penceremin hemen dışındaki sokakta oynayan bir grup çocuk var.
- I saw Tom's car parked outside the warehouse.
- Tom'un arabasını deponun dışında park halinde gördüm.
- The children are playing outside the house.
- Çocuklar evin dışında oynuyorlar.
- Tom is outside the door.
- Tom kapının dışında.
- Dan and his friends gathered outside the police station.
- Dan ve arkadaşları polis karakolunun dışında toplandılar.
- Left outside the freezer, the juice will get warm.
- Dondurucunun dışında bırakılırsa meyve suyu ılıyacaktır.
- Left outside the freezer, the juice will get warm.
- Dondurucunun dışında bırakılırsa, meyve suyu ısınır.
- Tom is outside the door.
- Tom kapı dışındadır.
- Tom seemed hypnotized and followed the voice outside the tent.
- Tom hipnotize olmuş gibiydi ve çadırın dışındaki sesi takip etti.
- There's a line outside the restaurant.
- Restoranın dışında sıra var.
- A 94-year-old man had a heart attack while shoveling snow outside his house.
- 94 yaşındaki bir adam evinin dışında kar kürerken kalp krizi geçirdi.
- There's a line outside the club.
- Kulübün dışında sıra var.
- Sami saw the car sitting on the street, outside Layla's house.
- Sami arabayı Layla'nın evinin dışında, sokakta dururken gördü.
- Tom and Mary were standing just outside the door, whispering to each other.
- Tom ve Mary kapının hemen dışında durmuş birbirlerine fısıldıyorlardı.
- The mobile phone you have dialed is either switched off or outside the coverage area, please try again later.
- Aradığınız cep telefonu kapalı ya da kapsama alanı dışında, lütfen daha sonra tekrar deneyin.
- There was a limousine waiting for Tom outside the hotel.
- Otelin dışında Tom'u bekleyen bir limuzin vardı.
- Tom waited an hour in the hallway outside Mary's apartment.
- Tom, Mary'nin dairesinin dışındaki koridorda bir saat bekledi.
- The hungry cat kept meowing outside the window.
- Aç kedi pencerenin dışında miyavlayıp duruyordu.
- If you went straight home like you said you did, how come I saw your car parked outside the pub?
- Eğer söylediğin gibi doğruca eve gittiysen, nasıl oldu da arabanı barın dışında park halinde gördüm?
- Thankfully, there was an Armani store just outside the alley where Dima had slept.
- Neyse ki, Dima'nın uyuduğu sokağın hemen dışında bir Armani mağazası vardı.
- He couldn't sleep because of the noise outside his window.
- Penceresinin dışındaki gürültü yüzünden uyuyamadı.
- He ogled a girl outside a pub.
- Bir barın dışında bir kıza baktı.
- Sami's supporters gathered outside the courthouse.
- Sami'nin destekçileri adliyenin dışında toplandı.
- The mobile phone you have dialed is either switched off or outside the coverage area, please try again later.
- Aradığınız telefon ya kapalı ya da kapsama alanı dışında, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.
- I pride myself on my ability to think outside the box.
- Kutunun dışında düşünme yeteneğimle gurur duyuyorum.
- They live outside the city.
- Şehrin dışında yaşıyorlar.
- Don't worry about things outside your control.
- Kontrolünüz dışında olan şeyler için endişelenmeyin.
- There seems to be a big crowd gathering outside our office building.
- Ofis binamızın dışında toplanan büyük bir kalabalık var gibi görünüyor.
- Due to the sudden death of his father, he abandoned his plans of living outside the country.
- Babasının ani ölümü nedeniyle, ülke dışında yaşama planlarından vazgeçti.
- He is living outside the city.
- O, şehir dışında yaşıyor.
- My parents live outside the city.
- Annem ve babam şehir dışında yaşıyor.
- Tom was gunned down just outside the courthouse.
- Tom adliyenin hemen dışında vuruldu.
- Tom was sitting in his car outside the restaurant.
- Tom restoranın dışında arabasında oturuyordu.
- Sami left the car outside Layla's home.
- Sami arabayı Layla'nın evinin dışında bıraktı.
- It's hard to get a taxi outside the station.
- İstasyonun dışında taksi bulmak zor.
- Tom lives just outside Boston.
- Tom Boston'ın hemen dışında yaşıyor.
- He goes and sits outside the class but he can't stop laughing.
- Gidip sınıfın dışında oturur ama gülmeden duramaz.
- There were footprints outside Tom's bedroom window.
- Tom'un yatak odasının penceresinin dışında ayak izleri vardı.
- He couldn't sleep because of the noise outside his window.
- Penceresinin dışındaki gürültüden dolayı o uyuyamadı.
- Tom heard footsteps outside his door.
- Tom kapının dışında ayak sesleri duydu.
- Tom's dog is still waiting just outside the front door.
- Tom'un köpeği hâlâ ön kapının dışında bekliyor.
- The snow was piled up outside the front door.
- Kar ön kapının dışında yığılmıştı.
- It's outside your jurisdiction.
- Bu senin yetki alanının dışında.
- The police couldn't find any footprints outside Tom's bedroom window.
- Polis Tom'un yatak odasının penceresinin dışında herhangi bir ayak izi bulamadı.
- Tom found an old coin just outside the back door.
- Tom arka kapının hemen dışında eski bir sikke buldu.
- Tom is waiting outside the movie theater.
- Tom sinemanın dışında bekliyor.
- Our taxi pulled up outside a place called Chuck's Bar and Grill.
- Taksimiz Chuck's Bar and Grill denilen bir yerin dışında durdu.
- Sami was buried in a cemetery outside Cairo.
- Sami Kahire dışında bir mezarlığa gömüldü.
- Tom's parents were born outside Canada.
- Tom'un anne babası Kanada dışında doğmuş.
- There's a line outside the restaurant.
- Restoranın dışında bir kuyruk var.
- I've visited more than ten cities outside the country so far.
- Şimdiye kadar ülke dışında ondan fazla şehri ziyaret ettim.
- This case is outside my jurisdiction.
- Bu dava benim yetki alanımın dışında.
- You live outside the city.
- Sen şehir dışında yaşıyorsun.
- Tom lives outside the city.
- Tom şehir dışında yaşar.
- Tom is standing outside the door.
- Tom kapının dışında dikiliyor.
- A white van pulled up outside the house.
- Evin dışında beyaz bir minibüs durdu.
- Tom was waiting for Mary outside the restaurant.
- Tom restoranın dışında Mary'yi bekliyordu.
- Outside the house, Lieutenant Dan Anderson found Linda's shoes.
- Teğmen Dan Anderson evin dışında Linda'nın ayakkabılarını buldu.
- Please wait outside the house.
- Lütfen evin dışında bekleyin.
- Something outside the window caught Tom's attention.
- Pencerenin dışındaki bir şey Tom'un dikkatini çekti.
- I pride myself on my ability to think outside the box.
- Alışılmışın dışında düşünme yeteneğim için kendimle gurur duyuyorum.
- He lives outside the city.
- Şehrin dışında yaşıyor.
Show More (286)
|
3 |
outside |
dışarısı |
adv. |
|
- We met at the protocol entrance and it is bitterly cold outside this morning.
- Protokol girişinde buluştuk ve bu sabah dışarısı çok soğuk.
- We met at the protocol entrance and it is bitterly cold outside this morning.
- Protokol girişinde buluştuk ve bu sabah dışarısı çok soğuktu.
- It's a cold, grey world outside, stay here.
- Dışarısı soğuk, gri bir dünya, burada kal.
- It's absolutely freezing outside.
- Dışarısı kesinlikle dondurucu.
- It's no longer pitch black outside.
- Dışarısı artık zifiri karanlık değil.
- It's no longer pitch black outside.
- Artık dışarısı zifiri karanlık değil.
- It's minus six outside and the heating's on the blink.
- Dışarısı eksi altı ve kaloriferler yanıp sönüyor.
- It was piercingly cold outside.
- Dışarısı delici derecede soğuktu.
- It was snowing, but it wasn't very cold outside.
- Kar yağıyordu ama dışarısı çok soğuk değildi.
- It's absolutely freezing outside.
- Dışarısı buz gibi.
- It's already dark outside.
- Dışarısı çoktan karardı.
- It's freezing outside.
- Dışarısı buz gibi.
- It’s frosty outside.
- Dışarısı buz gibi.
- The sun is shining, but it's still cold outside.
- Güneş parlıyor ama dışarısı hâlâ soğuk.
- Inside, it's very hot, but outside its freezing.
- İçerisi çok sıcak ama dışarısı buz gibi.
- No matter how cold it is outside, the rooms are comfortably heated.
- Dışarısı ne kadar soğuk olursa olsun, odalar konforlu bir şekilde ısıtılıyor.
- According to the thermometer, it's thirty degrees outside.
- Termometreye göre dışarısı 30 derece.
- It's windy outside.
- Dışarısı rüzgarlı.
- It was pitch black outside.
- Dışarısı zifiri karanlıktı.
- I'm staying in bed, because it's too cold outside.
- Dışarısı aşırı soğuk olduğundan dolayı yatakta dinleniyorum.
- It's chilly outside.
- Dışarısı soğuk.
- It's starting to get dark outside.
- Dışarısı karanlık olmaya başlıyor.
- Is it windy outside?
- Dışarısı rüzgarlı mı?
- It's so hot outside that I want to spend all day in my air conditioned house.
- Dışarısı o kadar sıcak ki bütün günümü klimalı evimde geçirmek istiyorum.
- According to the thermometer, it's thirty degrees outside.
- Termometreye göre, dışarısı otuz derece.
- It was pitch-dark outside tonight.
- Bu gece dışarısı zifiri karanlıktı.
- No matter how cold it is outside, the rooms are heated to a comfortable temperature.
- Dışarısı ne kadar soğuk olursa olsun, odalar rahat bir sıcaklığa kadar ısıtılır.
- It's all dark outside.
- Dışarısı tamamen karanlık.
- It's really cold outside.
- Dışarısı gerçekten de soğuk.
- It's like summer outside.
- Dışarısı yaz gibi.
- Is it cold outside?
- Dışarısı soğuk mu?
- It's now dark outside.
- Dışarısı artık karanlık.
- It was cold outside.
- Dışarısı soğuktu.
- It's really cold outside.
- Dışarısı çok soğuk.
- It's windy outside.
- Dışarısı rüzgârlı.
- It's dark outside.
- Dışarısı karanlık.
- It's hot outside.
- Dışarısı sıcak.
- I don't like to cook when it's hot outside.
- Dışarısı sıcak olduğunda yemek pişirmeyi sevmiyorum.
- It is dark outside.
- Dışarısı karanlık.
- Is it hot outside?
- Dışarısı sıcak mı?
- It is cold outside.
- Dışarısı soğuk.
- You should put on a raincoat because it's cold outside.
- Yağmurluk giymelisin çünkü dışarısı soğuk.
- It is still light outside.
- Dışarısı hâlâ aydınlık.
- It's so hot outside, you could fry an egg.
- Dışarısı çok sıcak, bir yumurta kızartabilirsin.
- It's minus six outside and the heating's on the blink.
- Dışarısı eksi altı derece ve ısıtma sistemi de sizlere ömür.
- It is cold outside today.
- Bugün dışarısı soğuk.
- Hot outside?
- Dışarısı sıcak mı?
- Come inside because it's cold outside.
- İçeri gel çünkü dışarısı soğuk.
- It's cold outside.
- Dışarısı soğuk.
- It's pretty cold outside.
- Dışarısı oldukça soğuk.
- It's cold outside, so he came inside the room.
- Dışarısı soğuk, o yüzden odaya girdi.
- It seems warm outside.
- Dışarısı sıcak görünüyor.
- The sun is shining, but it's still cold outside.
- Güneş parlıyor, ama dışarısı hâlâ soğuk.
- I'm staying in bed, because it's too cold outside.
- Dışarısı çok soğuk olduğu için yatakta kalıyorum.
- What's it like outside?
- Dışarısı nasıl?
- It's pitch black outside.
- Dışarısı zifiri karanlık.
- It's still bright outside.
- Dışarısı hala aydınlık.
- You should put on a raincoat because it's cold outside.
- Dışarısı soğuk olduğu için bir yağmurluk giymelisin.
- It's so hot outside that I want to spend all day in my air conditioned house.
- Dışarısı o kadar sıcak ki bütün günü klimalı evimde geçirmek istiyorum.
- I don't like to cook when it's hot outside.
- Dışarısı sıcakken yemek yapmayı sevmiyorum.
- I couldn't sleep well because it was noisy outside.
- Dışarısı gürültülü olduğu için iyi uyuyamadım.
- It's still light outside.
- Dışarısı hâlâ aydınlık.
- It is getting lighter outside.
- Dışarısı aydınlanıyor.
- It's now dark outside.
- Artık dışarısı karanlık.
- You should wear a hat that covers your ears when it's cold outside.
- Dışarısı soğuk olduğunda kulaklarını kapatan bir şapka takmalısın.
- It's getting dark little by little outside.
- Dışarısı yavaş yavaş kararıyor.
- It was hot outside.
- Dışarısı sıcaktı.
- I wonder if it will be sunny outside.
- Dışarısı güneşli olacak mı merak ediyorum.
- When I woke up, it was still dark outside.
- Uyandığımda dışarısı hâlâ karanlıktı.
- It's still dark outside.
- Dışarısı hâlâ karanlık.
- It's so hot outside, you could fry an egg.
- Dışarısı o kadar sıcak ki, yumurta bile kızartabilirsin.
- Since it's cold outside, you'd better put your overcoat on.
- Dışarısı soğuk olduğu için paltonu giysen iyi olur.
- It is getting lighter outside.
- Dışarısı gittikçe aydınlanıyor.
- It's cold outside, so don't forget to wear a hat.
- Dışarısı soğuk, o yüzden şapka takmayı unutma.
- It is still light outside.
- Dışarısı hala aydınlık.
Show More (72)
|
4 |
outside |
dışarı |
adv. |
|
- Take Tom outside.
- Tom'u dışarı götür.
- Take him outside.
- Onu dışarı götür.
- Put the garbage outside.
- Çöpleri dışarı koyun.
- Take that stuff outside.
- Şunları dışarı çıkar.
- Sami slipped outside for a cigarette.
- Sami sigara içmek için dışarı çıktı.
- Tom thought that it must be hot outside.
- Tom dışarının kesinlikle sıcak olduğunu düşündü.
- The birds outside are singing.
- Dışardaki kuşlar şarkı söylüyorlar.
- Once outside, I gave a deep sigh of relief.
- Dışarı çıkınca derin bir oh çektim.
- Take them outside.
- Onları dışarı çıkar.
- He ran outside naked.
- Dışarı çıplak koştu.
- Tom is outside.
- Tom dışarda.
- Everybody ran outside.
- Herkes dışarı kaçtı.
- Take her outside.
- Onu dışarı çıkar.
- Come outside with me and look at the constellations.
- Benimle dışarı gel ve takımyıldızlarına bak.
- Sami dragged himself outside.
- Sami kendini dışarı sürükledi.
- You can't let him go outside.
- Dışarı gitmesine izin veremezsin.
- Come outside.
- Dışarı gel.
- Come outside and play with us.
- Dışarı gel ve bizimle oyna.
- The toilet was outside, in the yard.
- Tuvalet dışardaydı, bahçede.
- Take her outside.
- Onu dışarı götür.
- Shall we take this outside?
- Bunu dışarı götürelim mi?
- Sami slipped outside for a cigarette.
- Sami bir sigara için dışarı çıktı.
- Go back outside.
- Dışarı çık.
- It is getting dark outside.
- Dışarda hava kararıyor.
- Take the table outside, please.
- Masayı dışarı çıkarın lütfen.
- Take Tom outside.
- Tom'u dışarı çıkar.
- Put the garbage outside.
- Çöpü dışarı koyun.
- Tom went back outside.
- Tom tekrar dışarı çıktı.
- He slipped outside to meet up with a girl.
- Bir kızla buluşmak için dışarı çıktı.
- Tom came outside.
- Tom dışarı geldi.
- Everyone rushed outside.
- Herkes dışarı koştu.
- Take them outside.
- Onları dışarı götür.
- Come outside with me.
- Benimle dışarı gel.
- It was outside.
- Dışardaydı.
- You need to come outside.
- Dışarı gelmelisin.
- Everyone hurried outside.
- Herkes aceleyle dışarı çıktı.
- Come outside with me and look at the constellations.
- Benimle dışarı gel ve takım yıldızlarına bak.
- I'll come outside.
- Dışarı geleceğim.
- Dad, can I go and play outside?
- Baba, dışarı gidip oynayabilir miyim?
- Are you coming outside?
- Dışarı geliyor musun?
- Take him outside.
- Onu dışarı çıkar.
- I'm right outside.
- Hemen dışardayım.
- Please be careful not to let the dog outside.
- Lütfen köpeğin dışarı çıkmamasına dikkat edin.
- It is dark outside.
- Dışarda hava karanlık.
- You need to come outside.
- Dışarı gelmen gerekiyor.
- Hang your clothes outside so that they dry.
- Elbiselerini kuruması için dışarı as.
- I was outside.
- Ben dışardaydım.
- Can I make an outside call by this phone?
- Bu telefonla dışarıyı arayabilir miyim?
- Tom thought that it must be hot outside.
- Tom dışarının sıcak olduğunu düşündü.
- Put the rubbish outside.
- Çöpü dışarı koy.
Show More (48)
|
5 |
outside |
dışarıda |
adv. |
|
- All night outside with no food, freezing, and he didn't even catch a cold.
- Bütün gece dışarıdaydık, yiyecek bir şey yoktu, donuyorduk ve o üşütmedi bile.
- I'm right outside.
- Hemen dışarıdayım.
- Tom and Mary are outside.
- Tom ve Mary dışarıdalar.
- Tom was still outside.
- Tom hâlâ dışarıdaydı.
- Tom says he doesn't want to work outside.
- Tom dışarıda çalışmak istemediğini söylüyor.
- I usually wear a hat when I'm outside.
- Dışarıdayken genellikle şapka giyerim.
- I was outside when it happened.
- Olay olduğunda dışarıdaydım.
- Tom and Mary are still outside.
- Tom ve Mary hala dışarıdalar.
- Yes, I was outside and it's raining cats and dogs.
- Evet dışarıdaydım ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor.
- You were outside.
- Dışarıdaydın.
- I usually wear a hat when I'm outside.
- Dışarıdayken genellikle şapka takarım.
- Yes, I was outside and it's raining cats and dogs.
- Evet, dışarıdaydım ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor.
- They were outside.
- Onlar dışarıdaydılar.
- If the cat is outside, the mice dance on the table.
- Kedi dışarıdaysa, fareler masanın üzerinde dans eder.
- I was outside.
- Ben dışarıdaydım.
- They're right outside.
- Dışarıdalar.
- Tom said he didn't want to work outside.
- Tom dışarıda çalışmak istemediğini söyledi.
- They're right outside.
- Hemen dışarıdalar.
- I'm outside.
- Dışarıdayım.
- They're still outside.
- Hâlâ dışarıdalar.
- Sami was outside, taking pictures.
- Sami dışarıdaydı, fotoğraf çekiyordu.
- Tom doesn't want to work outside.
- Tom dışarıda çalışmak istemiyor.
- They're outside.
- Dışarıdalar.
- I'm outside.
- Ben dışarıdayım.
- They were outside.
- Onlar dışarıdaydı.
- Tom was outside.
- Tom dışarıdaydı.
- At the time, you were outside.
- O sırada sen dışarıdaydın.
- It was outside.
- Dışarıdaydı.
- Sami didn't want to work outside.
- Sami dışarıda çalışmak istemedi.
- They're still outside.
- Hala dışarıdalar.
- I don't want to work outside.
- Dışarıda çalışmak istemiyorum.
- Tom didn't want to work outside.
- Tom dışarıda çalışmak istemedi.
Show More (29)
|
6 |
outside |
dışarıdan |
adv. |
|
- Applications from outside will not be possible.
- Dışarıdan başvurular mümkün olmayacaktır.
- Indeed, which country would not protect itself from outside plotting?
- Gerçekten de hangi ülke kendisini dışarıdan gelecek komplolara karşı korumaz ki?
- However, Israel does not appear to be listening to any outside advice.
- Ancak İsrail dışarıdan gelen hiçbir tavsiyeye kulak asmıyor gibi görünüyor.
- If there will be outside technical assistance, who will be operating it?
- Dışarıdan teknik destek alınacaksa, bunu kim yürütecek?
- Outside help now appears essential.
- Dışarıdan yardım artık gerekli görünüyor.
- Of course the threat of an outside attack has resulted in large movements of population.
- Tabii ki dışarıdan bir saldırı tehdidi büyük nüfus hareketlerine neden olmuştur.
- First, outside involvement in the conflict in Afghanistan can only prolong the fighting.
- İlk olarak Afganistan'daki çatışmaya dışarıdan müdahil olmak sadece savaşı uzatabilir.
- Various experts from the services as well as from outside will be represented on this committee.
- Servislerden ve dışarıdan çeşitli uzmanlar bu komitede temsil edilecektir.
- Outside help will also be needed to regain law and order.
- Kanun ve düzenin yeniden sağlanması için dışarıdan da yardım gerekecektir.
- Secondly, will outside technical assistance be used in the operation of the programme?
- İkinci olarak programın yürütülmesinde dışarıdan teknik yardım alınacak mı?
- We cannot breathe unless we are motivated from outside, from grassroots level.
- Dışarıdan, tabandan motive olmadıkça nefes alamayız.
- Pressure from outside and pressure from within, and especially with some emphasis on the economic element.
- Dışarıdan gelen baskı ve içeriden gelen baskı ve özellikle ekonomik unsura biraz vurgu yaparak.
- Parliament is being slated for this from outside.
- Parlamento bunun için dışarıdan hedef gösteriliyor.
- If there will be outside technical assistance, who will be operating it?
- Dışarıdan teknik yardım alınacaksa, bunu kim işletecek?
- Tom heard voices outside.
- Tom dışarıdan sesler duydu.
- Someone is calling from outside.
- Biri dışarıdan arıyor.
- You can do it from outside.
- Onu dışarıdan yapabilirsin.
- It's OK to take a picture from outside.
- Dışarıdan fotoğraf çekmek sorun değil.
- You can do it from outside.
- Dışarıdan yapabilirsin.
- This door is opened only from outside.
- Bu kapı sadece dışarıdan açılıyor.
- From outside you can.
- Dışarıdan yapabilirsin.
- This door is opened only from outside.
- Bu kapı sadece dışarıdan açılır.
- Outside advice may be necessary.
- Dışarıdan tavsiye almak gerekli olabilir.
- Someone is calling from outside.
- Dışarıdan biri sesleniyor.
- Layla heard a noise outside.
- Layla dışarıdan bir ses duydu.
Show More (22)
|
7 |
outside |
dışarıdaki |
adj. |
|
- That is a position I have often defended, both in the Commission and in outside discussions.
- Bu, hem Komisyon'da hem de dışarıdaki tartışmalarda sık sık savunduğum bir pozisyondur.
- He addressed my full attention to the landscape outside.
- Bütün dikkatimi dışarıdaki manzaraya yöneltti.
- Do you know what the temperature outside is?
- Dışarıdaki sıcaklığın ne olduğunu biliyor musun?
- I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves.
- Ders çalışmak istemiyordum çünkü dışarıdaki gürültü sinirlerimi bozuyordu.
- It's a bright, beautiful day outside.
- Dışarıdaki parlak, güzel bir gün.
- The temperature outside is four degrees below zero.
- Dışarıdaki sıcaklık sıfırın altında dört derece.
- I was distracted by those protesters outside.
- Dışarıdaki protestocular dikkatimi dağıttı.
- Tom could hear the sound of people outside.
- Tom dışarıdaki insanların sesini duyabiliyordu.
- I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves.
- Dışarıdaki gürültü sinirime dokunduğu için canım çalışmak istemedi.
- Tom could hear the sound of people outside.
- Tom dışarıdaki insanların sesini duyabildi.
- Please put your waste in the bins outside.
- Lütfen çöplerinizi dışarıdaki kutulara atın.
- The world outside is very scary.
- Dışarıdaki dünya çok korkutucu.
- Sami turned on the air conditioner to suck the smell outside.
- Sami dışarıdaki kokuyu çekmek için klimayı açtı.
- Sami heard a male's voice outside.
- Sami dışarıdaki bir erkeğin sesini duydu.
- The birds outside are singing.
- Dışarıdaki kuşlar ötüyor.
- He addressed my full attention to the landscape outside.
- Tüm dikkatimi dışarıdaki manzaraya yöneltti.
- Tom heard voices outside.
- Tom dışarıdaki sesleri duydu.
Show More (14)
|
8 |
outside |
dış (taraf) |
adj. |
|
- In many ways, these show that they are living in a world of their own, detached from reality outside.
- Bunlar pek çok açıdan, dış gerçeklikten kopuk, kendilerine ait bir dünyada yaşadıklarını göstermektedir.
- Finally, all contracts with outside agencies must be limited in time.
- Son olarak dış kurumlarla yapılan tüm sözleşmelerin süresi sınırlı olmalıdır.
- They are, in a manner of speaking, the calling card that we present to the world outside.
- Bunlar, bir bakıma, dış dünyaya sunduğumuz kartvizitlerdir.
- In many ways, these show that they are living in a world of their own, detached from reality outside.
- Bunlar birçok yönden, dış gerçeklikten kopuk, kendi dünyalarında yaşadıklarını göstermektedir.
- It has been the victim of outside interference, but it still remains vulnerable.
- Dış müdahalelerin kurbanı olmuştur, ancak hala savunmasızdır.
- It has been the victim of outside interference, it still remains vulnerable.
- Dış müdahalelerin kurbanı olmuştur, ancak hala savunmasızdır.
- Finally, all contracts with outside agencies must be limited in time.
- Son olarak, dış kurumlarla yapılan tüm sözleşmelerin süresi sınırlı olmalıdır.
- Our situation is such that we are not vulnerable to outside influences.
- Durumumuz öyle ki dış etkilere karşı savunmasız değiliz.
- Its links to industry and other outside bodies continues to expand.
- Sanayi ve diğer dış kuruluşlarla olan bağlantıları genişlemeye devam ediyor.
- A closed economy is one that has no trade activity with outside economies.
- Kapalı ekonomi, dış ekonomilerle hiçbir ticari faaliyeti olmayan ekonomiye denir.
- A closed economy is one that has no trade activity with outside economies.
- Kapalı bir ekonomi, dış ekonomilerle hiçbir ticari faaliyeti olmayan bir ekonomidir.
- Its links to industry and other outside bodies continues to expand.
- Onun sanayi ve diğer dış organlarla olan bağlantıları genişlemeye devam ediyor.
- Tom couldn't sleep well last night because it was noisy outside his room.
- Tom dün gece iyi uyuyamadı çünkü odasının dışı çok gürültülüydü.
- Can I make an outside call by this phone?
- Bu telefonla dış arama yapabilir miyim?
- The world outside is very scary.
- Dünyanın dışı çok korkunçtur.
Show More (12)
|
9 |
outside |
dışarıya |
adv. |
|
- I'd like to take a look outside.
- Dışarıya bakmak istiyorum.
- Everyone rushed outside.
- Herkes dışarıya koştu.
- I'd like to take a look outside.
- Dışarıya bir göz atmak istiyorum.
- Take it outside.
- Onu dışarıya götür.
- I suggest you send someone outside to see what's going on.
- Neler olduğunu görmek için dışarıya birini göndermeni öneriyorum.
- I suggest you send someone outside to see what's going on.
- Neler olduğunu görmesi için dışarıya birini göndermenizi öneririm.
- Come outside with me.
- Benimle dışarıya gel.
- He ran outside naked.
- O dışarıya çıplak koştu.
- Take the table outside, please.
- Masayı dışarıya çıkar lütfen.
- Are you coming outside?
- Dışarıya geliyor musun?
- Everyone hurried outside.
- Herkes dışarıya koştu.
- I'm going to take a look outside.
- Dışarıya bir göz atacağım.
- Put the rubbish outside.
- Çöpü dışarıya koy.
- Hang your clothes outside so that they dry.
- Elbiselerini kurumaları için dışarıya as.
Show More (11)
|
10 |
outside |
dışına |
prep. |
|
- I come to international activities, because the research framework programme must look outside the EU as well.
- Uluslararası faaliyetlere geliyorum, çünkü araştırma çerçeve programı AB dışına da bakmalıdır.
- This exceptional case calls for exceptional leadership and exceptional action, going outside the normal channels.
- Bu istisnai durum, normal kanalların dışına çıkarak istisnai liderlik ve istisnai eylem gerektirmektedir.
- Police officers installed surveillance cameras outside Tom's office.
- Polis memurları Tom'un ofisinin dışına güvenlik kameraları yerleştirdi.
- They planted bombs outside our homes.
- Onlar evlerimizin dışına bomba yerleştirdiler.
- As an extra precaution, Fadil installed surveillance cameras outside his house.
- Fadıl ekstra bir önlem olarak evinin dışına güvenlik kameraları yerleştirdi.
- You're not allowed outside this room.
- Bu odanın dışına çıkmanıza izin yok.
- He had never traveled outside his home city.
- Yaşadığı şehrin dışına hiç seyahat etmemişti.
- I saw Tom's car parked outside the warehouse.
- Tom'un arabasını deponun dışına park edilmiş gördüm.
- One day I'll want to fly outside the country.
- Bir gün ülke dışına uçmak isteyeceğim.
- As an extra precaution, Fadil installed surveillance cameras outside his house.
- Fazladan bir önlem olarak, Fadıl evinin dışına güvenlik kameraları yerleştirdi.
- Notification of the smoking ban was posted outside the restaurant yesterday.
- Dün restoranın dışına sigara yasağı ilanı asılmıştı.
- You're not allowed outside this room.
- Bu odanın dışına çıkamazsın.
Show More (9)
|
11 |
outside |
harici |
adj. |
|
- That is a position I have often defended, both in the Commission and in outside discussions.
- Bu, hem Komisyon'da hem de harici tartışmalarda sık sık savunduğum bir tutumdur.
Show More (-2)
|
12 |
outside |
dışarıdaki |
adv. |
|
- I checked outside.
- Dışarıyı kontrol ettim.
Show More (-2)
|
13 |
outside |
dış taraf |
n. |
|
- Before winter I'll have the windows painted, as the paint on them is slowly peeling off, especially outside.
- Kış gelmeden pencereleri boyatacağım, çünkü boyaları yavaş yavaş dökülüyor, özellikle de dış taraftakiler.
Show More (-2)
|