|
Categoría |
Turco |
Inglés |
|
General |
|
1 |
General |
ama yine de |
nevertheless adv.
|
|
They are people who are similar but, nevertheless, qualitatively different.
Birbirine benzeyen ama yine de niteliksel olarak farklı insanlar.
More Sentences
|
2 |
General |
ama sonra |
but then adv.
|
|
The United Kingdom has agreed to admit one thousand illegal immigrants, but then what?
Birleşik Krallık bin yasadışı göçmeni kabul etmeyi kabul etti, ama sonra ne olacak?
More Sentences
|
3 |
General |
ama neden? |
but why? adv.
|
|
The US and Dutch embassies may have been represented but why were not the Kazakh human rights groups?
ABD ve Hollanda Büyükelçilikleri temsil edilmiş olabilir ama neden Kazak insan hakları grupları temsil edilmedi?
More Sentences
|
4 |
General |
ama yine de |
regardless adv.
|
|
It was raining heavily, but we went out regardless.
Şiddetli yağmur yağıyordu ama biz yine de dışarı çıktık.
More Sentences
|
5 |
General |
öyle ama |
well interj.
|
|
Well, you could have told me the truth instead of lying to me!
Öyle ama, bana yalan söylemek yerine doğruyu söyleyebilirdin yine de!
More Sentences
|
Phrases |
|
6 |
Phrases |
ama aslında |
but in fact expr.
|
|
Mary thought that Tom wasn't at the Halloween party, but in fact he was secretly observing her from behind his werewolf mask.
Mary, Tom'un Cadılar Bayramı partisinde olmadığını sanıyordu ama aslında Tom kurt adam maskesinin arkasından gizlice onu izliyordu.
More Sentences
|
7 |
Phrases |
ama yine de |
but even so expr.
|
|
Sales have increased by 80%, admittedly not only thanks to advertising, but even so.
Satışlar %80 oranında arttı, kuşkusuz sadece reklam sayesinde değil, ama yine de öyle.
More Sentences
|
Colloquial |
|
8 |
Colloquial |
hadi ama |
oh come on interj.
|
|
Oh come on, don't be scared.
Hadi ama, korkma.
More Sentences
|
9 |
Colloquial |
hadi ama |
come on interj.
|
|
Come on.
Hadi ama.
More Sentences
|
10 |
Colloquial |
ama yine de |
but still expr.
|
|
The suspicion persisted, but still I had to vote for the motion.
Şüphe devam etti ama yine de önergeye oy vermek zorunda kaldım.
More Sentences
|
11 |
Colloquial |
ama eğer |
but if expr.
|
|
I do not think I did, but if I did, my apologies.
Bunu yaptığımı sanmıyorum; ama eğer yaptıysam özür dilerim.
More Sentences
|
12 |
Colloquial |
tamam ama |
ok but expr.
|
|
OK, but what about the manager?
Tamam ama peki ya yönetici?
More Sentences
|
13 |
Colloquial |
hiç kolay olmadı (ama geçti) |
(it) hasn't been easy expr.
|
|
This hasn't been easy.
Bu hiç kolay olmadı.
More Sentences
|
General |
|
14 |
General |
büyük çaba gerektiren ama sonuçta az kar getiren iş |
hardscrabble n.
|
|
15 |
General |
gösterişli ama değersiz şey |
brummagem n.
|
|
|
16 |
General |
gösterişli ama değersiz şey |
gaud n.
|
|
17 |
General |
emekli olmuş ama onursal olarak titrini sürdüren |
emeriti n.
|
|
18 |
General |
kurallara uygun ama haksız kazanma |
gamesmanship n.
|
|
19 |
General |
şehir ve kasabalardan küçük ama kalıcı yerleşim birimi |
village n.
|
|
20 |
General |
mantıkla çelişen ama doğru olan söz |
paradox n.
|
|
21 |
General |
üniversite şehrinde yaşayan ama üniversiteyle bağlantısı olmayan |
towny n.
|
|
22 |
General |
üniversite şehrinde yaşayan ama üniversiteyle bağlantısı olmayan |
townie n.
|
|
23 |
General |
mutfak eşyası gibi markette satılan ama yiyecek olmayan her bir şey |
nonfood n.
|
|
24 |
General |
küçük ama değerli olan şey |
nugget n.
|
|
25 |
General |
modern ama yine de klişe olmuş yeni kelime |
buzzword n.
|
|
26 |
General |
küçük ama nihayetinde istenmeyen sonuçlar doğuracak bir durum |
camel's nose n.
|
|
27 |
General |
zeki ama anti-sosyal |
geek n.
|
|
28 |
General |
iyi niyetli ama gerçekçi olmayan sosyal reformcu |
do-gooder n.
|
|
29 |
General |
saldırgan görünen ama aslında zararsız olan (ordu) |
paper tiger n.
|
|
30 |
General |
acı ama gerçek |
home truth n.
|
|
31 |
General |
suçu olmayan ama suçun cezasını çeken kimse |
innocent victim n.
|
|
32 |
General |
güzel ama kafasız kız |
doll n.
|
|
33 |
General |
üniversite şehrinde yaşayan ama üniversiteyle bağlantısı olmayan |
townee n.
|
|
34 |
General |
bir zamanlar aşık olunan ama artık olunmayan birini görünce oluşan tuhaf duygu |
razbliuto [russian] n.
|
|
35 |
General |
zeki ama asosyal olma |
nerdiness n.
|
|
36 |
General |
bir süre istikrarlı sürme ama kalıcı olmama |
semipermanence n.
|
|
37 |
General |
üniversite şehrinde yaşayan ama üniversiteyle bağlantısı olmayan kimse |
townier n.
|
|
38 |
General |
deneyimli ve yetkin ama sıradan işçi |
journeyman n.
|
|
39 |
General |
deneyimli ve yetkin ama sıradan atlet |
journeyman n.
|
|
40 |
General |
deneyimli ve yetkin ama sıradan kadın işçi |
journeywoman n.
|
|
41 |
General |
deneyimli ve yetkin ama sıradan kadın atlet |
journeywoman n.
|
|
42 |
General |
herkes tarafından benimsenmiş ama resmi olmayan kural |
unwritten rule n.
|
|
43 |
General |
genellikle cerrahi dikişlerde kullanılan ince ama dayanıklı ip |
gutstring n.
|
|
44 |
General |
etkili ama basit kimse |
bludgeon n.
|
|
45 |
General |
etkili ama basit mantık |
bludgeon n.
|
|
46 |
General |
acı ama gerçek olan şeyler |
home truths n.
|
|
47 |
General |
tatlı ama boş sözler |
honeyed words n.
|
|
48 |
General |
kabuğu kırılmış ama parçalanmamış onbacaklı hayvan |
buster n.
|
|
49 |
General |
hareketli ama anlamsız aktivite |
busyness n.
|
|
50 |
General |
tumturaklı ama boş konuşma |
verboseness n.
|
|
51 |
General |
hoş ama boş şey |
cotton candy n.
|
|
52 |
General |
seksi ama tehlikeli kadın |
femme fatale n.
|
|
53 |
General |
zeki ama anti-sosyal insanlar |
geekdom n.
|
|
54 |
General |
zeki ama anti-sosyal insanlara özgü olma |
geekiness n.
|
|
55 |
General |
zeki ama anti-sosyal olma |
geekiness n.
|
|
|
56 |
General |
hoş ama boş konuşan kimse |
phrasemaker n.
|
|
57 |
General |
hoş ama boş jest |
beau geste n.
|
|
58 |
General |
hoş ama boş jestler |
beaux gestes n.
|
|
59 |
General |
kötü ama hasarsız atlatmak |
come off badly v.
|
|
60 |
General |
henüz gerçekleşmemiş ama ileride gerçekleşebilecek eylem |
have yet to (do something) v.
|
|
61 |
General |
küçük ama mükemmel |
bijou adj.
|
|
62 |
General |
gösterişli ama değersiz |
brummagem adj.
|
|
63 |
General |
kısa ama sağlam yapılı |
stocky adj.
|
|
64 |
General |
bazı bankacılık hizmetlerini sunan ama resmi olarak banka olmayan |
nonbank adj.
|
|
65 |
General |
yaşını çoktan geçmiş ama hala gençler gibi giyinip onlar gibi takılan kimse |
adultescent adj.
|
|
66 |
General |
az ama öz |
concise adj.
|
|
67 |
General |
az ama öz |
compendious adj.
|
|
68 |
General |
az ama öz |
succinct adj.
|
|
69 |
General |
zorlu ama ulaşılabilir |
challenging yet attainable adj.
|
|
70 |
General |
heyecan veren ama hoş olmayan (duygu) |
soul-stirring adj.
|
|
71 |
General |
yumuşak ama aynı zamanda sakız kıvamında olan |
fudgy adj.
|
|
72 |
General |
vasat ama iş görür |
tousy [scottish] adj.
|
|
73 |
General |
az ama güçlü (nabız) |
wiry adj.
|
|
74 |
General |
kısa ama sağlam vücutlu |
blocky adj.
|
|
75 |
General |
yetkin ama isteksiz |
businesslike adj.
|
|
76 |
General |
verimli ama gayri kişisel |
businesslike adj.
|
|
77 |
General |
hoş ama boş |
glittering adj.
|
|
78 |
General |
güzel ama aldatıcı bir görünüşü olan |
gilded adj.
|
|
79 |
General |
güzel ama aldatıcı bir görünüş sergileyen |
gilded adj.
|
|
80 |
General |
görünen ama gerçek olmayan |
ghost adj.
|
|
81 |
General |
gösterişsiz ama rahat olan |
old-shoe adj.
|
|
82 |
General |
hoş ama boş olan |
dollish adj.
|
|
83 |
General |
güzel ama aptal olan |
dollish adj.
|
|
84 |
General |
zeki ama anti-sosyal insanlara benzeyen |
geeky adj.
|
|
85 |
General |
zeki ama anti-sosyal insanlara özgü |
geeky adj.
|
|
86 |
General |
okuyabilen ama yazamayan |
semiliterate adj.
|
|
87 |
General |
az ama öz |
short adj.
|
|
88 |
General |
hoş ama boş olan |
pretty adj.
|
|
89 |
General |
yapmacık ama güzel konuşan |
smooth-talking adj.
|
|
90 |
General |
garip belki ama |
strangely enough adv.
|
|
91 |
General |
övünmek gibi olmasın ama |
without wishing to boast adv.
|
|
92 |
General |
övünmek gibi olmasın ama |
even though I say it myself adv.
|
|
93 |
General |
övünmek gibi olmasın ama |
though I say so myself adv.
|
|
94 |
General |
ama özellikle |
more particularly adv.
|
|
95 |
General |
sonuncu ama son derece önemli olarak |
last but not least adv.
|
|
96 |
General |
…değil ama |
not that adv.
|
|
97 |
General |
yavaşça ama istikrarlı bir şekilde |
slowly but surely adv.
|
|
98 |
General |
kusura bakmayın ama |
pace prep.
|
|
99 |
General |
değil ama |
such pron.
|
|
100 |
General |
ama öyle ama böyle |
one way or another conj.
|
|
101 |
General |
...değil ama... |
not but conj.
|
|
102 |
General |
ama yine de |
but yet conj.
|
|
103 |
General |
kusura bakmayın ama |
sir-reverence interj.
|
|
104 |
General |
sonuncusu ama önem sıralamasında sonuncu değil |
the last but not the least expr.
|
|
Phrasals |
|
105 |
Phrasals |
(bir konu üzerinde) güçlükle ama sebatla çalışmaya devam etmek |
slug away (at something) v.
|
|
Phrases |
|
106 |
Phrases |
övünmek gibi olmasın ama |
with all due modesty adv.
|
|
107 |
Phrases |
yapmak istiyorum ama hep sözde kalıyor |
the spirit is willing, but the body is weak expr.
|
|
108 |
Phrases |
yapmak istiyorum ama hep sözde kalıyor |
the spirit is willing, but one's body is weak expr.
|
|
109 |
Phrases |
müzakereye açık ol ama gardını düşürme |
walk softly and carry a big stick expr.
|
|
110 |
Phrases |
bu kadarı da fazla ama |
that took the biscuit expr.
|
|
111 |
Phrases |
iyi hoş ama yeter artık |
toujours perdrix [french] expr.
|
|
112 |
Phrases |
yetti ama artık |
leave it be expr.
|
|
113 |
Phrases |
ayıp oluyor ama |
there ought to be a law! (tobal) expr.
|
|
114 |
Phrases |
nedenini anlamadım ama |
for (a/some) reason(s) best known to (oneself) expr.
|
|
115 |
Phrases |
nedenini anlamadım ama |
for reasons best known to himself (or herself) expr.
|
|
116 |
Phrases |
iyi güzel ama |
all very fine expr.
|
|
117 |
Phrases |
ama yine de |
but hey expr.
|
|
118 |
Phrases |
ama olsun |
but hey expr.
|
|
119 |
Phrases |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
|
120 |
Phrases |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
|
121 |
Phrases |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
a is one thing, b is (quite) another expr.
|
|
122 |
Phrases |
ama yine de |
yet still expr.
|
|
123 |
Phrases |
ama ne yazık ki |
but sadly expr.
|
|
124 |
Phrases |
az ama öz |
short but to the point expr.
|
|
125 |
Phrases |
az ama öz |
concise yet complete expr.
|
|
126 |
Phrases |
ama -den önce değil |
but not before expr.
|
|
127 |
Phrases |
ama öyle ama böyle |
one way or the other expr.
|
|
128 |
Phrases |
ama öyle ama böyle |
either this or that way expr.
|
|
129 |
Phrases |
ama öyle ama böyle |
one way or another expr.
|
|
130 |
Phrases |
benim için küçük ama insanlık için büyük bir adım |
one small step for a man one giant leap for mankind expr.
|
|
131 |
Phrases |
benim için küçük ama insanlık için büyük bir adım |
that's one small step for man one giant leap for mankind expr.
|
|
132 |
Phrases |
bana arkadaş de ama beni yakın tut |
call me friend but keep me closer expr.
|
|
133 |
Phrases |
haddimi aşmak istemiyorum ama |
if I may be so bold expr.
|
|
134 |
Phrases |
evet ama yetmez |
yes, but not enough expr.
|
|
135 |
Phrases |
haddimi aşmak istemem ama |
if I may be so bold expr.
|
|
136 |
Phrases |
iyi hoş ama |
well and good expr.
|
|
137 |
Phrases |
işine yarar mı bilmiyorum ama |
for what it is worth expr.
|
|
138 |
Phrases |
iyi ama |
all very well but expr.
|
|
139 |
Phrases |
kusuruma bakma ama gitmeliyim |
I must love you and leave you expr.
|
|
140 |
Phrases |
kusura bakma ama |
with all due respect expr.
|
|
141 |
Phrases |
ne zamanlama ama? |
how's that for timing? expr.
|
|
142 |
Phrases |
kazanmak her şey değildir ama kazanmayı istemek her şeydir |
winning isn't everything, but wanting to win is expr.
|
|
143 |
Phrases |
önemli değil ama ... |
not that it matters but ... expr.
|
|
144 |
Phrases |
olabilir ama şart değil |
possible but not necessarily expr.
|
|
145 |
Phrases |
kusura bakmayın ama |
with all due respect expr.
|
|
146 |
Phrases |
saygısızlık etmek istemem ama |
with all due respect expr.
|
|
147 |
Phrases |
sonuncu ama diğerleriyle eşit öneme sahip olarak |
last but not least expr.
|
|
148 |
Phrases |
pek bir şey fark ettirmez ama |
not that it matters but expr.
|
|
149 |
Phrases |
yetmez ama evet |
not enough but yes expr.
|
|
150 |
Phrases |
yanlış bir şey yok ama doğru bir şey de yok |
nothing's wrong but nothing's true expr.
|
|
151 |
Phrases |
yetmez ama evet |
yes, but not enough expr.
|
|
152 |
Phrases |
amerikalı aktörlerin "doktor değilim ama tv'de doktoru canlandırıyorum" sözünden ortaya çıkmış alaycı bir ifade |
and I don't play one on tv expr.
|
|
153 |
Phrases |
yazıldı ama kontrol edilmedi |
dictated but not read expr.
|
|
154 |
Phrases |
yazıldı ama son okuması yapılmadı |
dictated but not read expr.
|
|
155 |
Phrases |
ayrı ama eşit |
separate but equal expr.
|
|
Proverb |
|
156 |
Proverb |
başkalarını eleştirir ama kendisinin eleştirilmesinden hoşlanmaz |
he can dish it but he can't take it expr.
|
|
157 |
Proverb |
iyi günde herkes yanında olur, ama kötü günde yanında kimse kalmaz |
laugh and the world laughs with you, weep and you weep alone
|
|
158 |
Proverb |
ateş iyi bir köle ama kötü bir efendidir |
fire is a good servant but a bad master
|
|
159 |
Proverb |
mart soğuk başlar ama sıcak biter |
march comes in like a lion and goes out like a lamb
|
|
160 |
Proverb |
istek var ama derman yok |
the spirit is willing but the flesh is weak
|
|
161 |
Proverb |
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın |
you can lead a horse to water, but you can't make it drink
|
|
162 |
Proverb |
allahın değirmeni yavaş döner ama ince öğütür |
mills of god grind slowly, yet they grind exceeding small
|
|
163 |
Proverb |
en iyiyi umut et ama en kötüsü için de hazırlıklı ol |
hope for the best and prepare for the worst
|
|
164 |
Proverb |
en iyiyi umut et ama en kötüsü için de hazırlıklı ol |
hope for the best but expect the worst
|
|
165 |
Proverb |
az olsun dert değil ama çabuk olsun |
he gives twice who gives quickly
|
|
166 |
Proverb |
ümit iyi bir kahvaltıdır ama iyi bir akşam yemeği değildir |
hope is a good breakfast but a bad supper
|
|
167 |
Proverb |
(parayı verdin ama) artık ne çıkarsa bahtına |
you pays your money and you takes your chances
|
|
168 |
Proverb |
(parayı verdin ama) artık ne çıkarsa bahtına |
you pays your money and you takes your chance
|
|
169 |
Proverb |
kendi burada ama aklı başka yerde |
the lights are on but nobody's/no-one's home
|
|
170 |
Proverb |
yavaş ama istikrarlı olan yarışı kazanır |
slow and steady wins the race
|
|
171 |
Proverb |
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın |
you can take a horse to water but you can't make him drink
|
|
172 |
Proverb |
herkes eşittir ama bazıları daha eşittir |
some are more equal than others
|
|
173 |
Proverb |
istek var ama derman yok |
the spirit is willing, but the body is weak
|
|
174 |
Proverb |
istek var ama derman yok |
the spirit is willing, but one's body is weak
|
|
175 |
Proverb |
bir işe umutla başlamak iyidir ama çalışmayıp/çaba göstermeyip umut ettiklerini gerçekleştirmezsen bir işe yaramaz |
hope is a good breakfast but a bad supper
|
|
176 |
Proverb |
para için evlenme ama paralıyla evlen |
never marry for money, but marry where money is
|
|
177 |
Proverb |
parası var diye evlenme ama olsa iyi olur |
never marry for money, but marry where money is
|
|
178 |
Proverb |
yarın bir muammadır ama bugün bir armağan |
one today is worth two tomorrows
|
|
179 |
Proverb |
bir kızı ülkesinin dışına çıkarabilirsin ama kızın içinden ülkesini çıkaramazsın |
you can take the girl out of the country, but you can't take the country out of a girl
|
|
180 |
Proverb |
işini yap ama kendine de dikkat et |
one hand for (oneself) and one (hand) for the ship
|
|
181 |
Proverb |
işini yap ama kendini de helak etme |
one hand for (oneself) and one (hand) for the ship
|
|
182 |
Proverb |
işini yap ama kendine de dikkat et |
one hand for oneself and one for the ship
|
|
183 |
Proverb |
işini yap ama kendini de helak etme |
one hand for oneself and one for the ship
|
|
184 |
Proverb |
elinden her iş gelen ama hiç birinde uzman olamayan kimse |
a jack of all trades is a master of none
|
|
185 |
Proverb |
mart soğuk başlar ama sıcak biter |
in like a lion, out like a lamb
|
|
186 |
Proverb |
iyi günde herkes yanında olur(, ama kötü günde yanında kimse kalmaz) |
laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone)
|
|
187 |
Proverb |
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın |
you can lead a horse to water but you can't make him drink
|
|
Colloquial |
|
188 |
Colloquial |
(golf, beyzbol) hızlı ama alçak top |
worm burner n.
|
|
189 |
Colloquial |
ama olsun |
but anyway n.
|
|
190 |
Colloquial |
başta umut veren ama sonra hayal kırıklığı yaratan bir şey/durum |
a false dawn n.
|
|
191 |
Colloquial |
güzel ama boş şeyler |
sweet nothings n.
|
|
192 |
Colloquial |
heyecanlı ama zevksiz şey |
cheap thrill n.
|
|
193 |
Colloquial |
özünde iyi ama kaba kimse |
a rough diamond n.
|
|
194 |
Colloquial |
yakından akraba olunmayan ama tanınan/iyi bilinen aile ferdi |
kissing cousin n.
|
|
195 |
Colloquial |
yakından akraba olunmayan ama tanınan/iyi bilinen aile ferdi |
kissing cousins n.
|
|
196 |
Colloquial |
yakından akraba olunmayan ama tanınan/iyi bilinen aile ferdi |
kissing kin n.
|
|
197 |
Colloquial |
yakışıklı ama boş adam |
face man n.
|
|
198 |
Colloquial |
güzel görünüşlü ama karaktersiz kişi |
face man n.
|
|
199 |
Colloquial |
çekici/cazip gelen ama elle tutulur bir değeri olmayan şey |
junk food n.
|
|
200 |
Colloquial |
çekici/cazip gelen ama bir faydası olmayan şey |
junk food n.
|
|
201 |
Colloquial |
cazip ama içi boş/gereksiz şey |
junk food n.
|
|
202 |
Colloquial |
zeki ama popüler olmayan kimse |
poindexter n.
|
|
203 |
Colloquial |
sportif arazi aracına benzeyen, ama bir hatchback veya station wagon gibi hareket kabiliyetine sahip olan melez bir otomobil türü |
crossover n.
|
|
204 |
Colloquial |
başta umut veren ama sonra hayal kırıklığı yaratan bir şey/durum |
false dawn n.
|
|
205 |
Colloquial |
halka açık forumlarda samimiymiş gibi görünüp bir ürünü destekleyerek ve tanıtarak ürün hakkında ses getirmeye çalışan, ama aslında hizmetleri karşılığında para alan gizli reklamcı |
shill n.
|
|
206 |
Colloquial |
görünürde mantıklı ama normalde saçma bir düşünceyi savunmak |
chop logic v.
|
|
207 |
Colloquial |
birbirinden faklı gibi görünen ama bağlantılı iki şey olmak |
be opposite sides of the same coin v.
|
|
208 |
Colloquial |
zararlı ama çok güzel/dayanılmaz/lezzetli |
naughty but nice adj.
|
|
209 |
Colloquial |
acayip ama hoş |
far out adj.
|
|
210 |
Colloquial |
acayip ama hoş |
funky adj.
|
|
211 |
Colloquial |
acayip ama hoş |
phunky adj.
|
|
212 |
Colloquial |
tuhaf ama sanatsal |
weird and wonderful adj.
|
|
213 |
Colloquial |
garip ama çekici |
weird and wonderful adj.
|
|
214 |
Colloquial |
akıllıca/güzel ama tuhaf |
weird and wonderful adj.
|
|
215 |
Colloquial |
kaba saba ama iş görür |
bush [australia/new zealand] adj.
|
|
216 |
Colloquial |
güzel ama anlamsız |
pretty-pretty adj.
|
|
217 |
Colloquial |
hadi ama |
please come on interj.
|
|
218 |
Colloquial |
ama o başlattı |
(someone) started it expr.
|
|
219 |
Colloquial |
ne eğleniyoruz ama! |
are we having fun yet? expr.
|
|
220 |
Colloquial |
hem bak/hem de/hadi ama (bir şey de) var |
can't be bad expr.
|
|
221 |
Colloquial |
bu kadarı da fazla ama artık! |
how (something) can you be? expr.
|
|
222 |
Colloquial |
ne sürpriz/olay ama |
beat all expr.
|
|
223 |
Colloquial |
ne sürpriz/olay ama |
beat banaghan [obsolete] expr.
|
|
224 |
Colloquial |
ama tabii bu benim görüşüm |
but that's just me expr.
|
|
225 |
Colloquial |
saymadım ama |
but who's counting expr.
|
|
226 |
Colloquial |
tam saymadım ama |
but who's counting expr.
|
|
227 |
Colloquial |
sayılmaz/lafı olmaz tabii ama |
but who's counting expr.
|
|
228 |
Colloquial |
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir |
I could tell you, but then I'd have to kill you expr.
|
|
229 |
Colloquial |
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerek |
I could tell you, but then I'd have to kill you expr.
|
|
230 |
Colloquial |
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerek |
I could tell you but then I’d have to kill you expr.
|
|
231 |
Colloquial |
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir |
I could tell you but then I’d have to kill you expr.
|
|
232 |
Colloquial |
hadi/haydi ama |
come on expr.
|
|
233 |
Colloquial |
ama neden ben? |
but why me? expr.
|
|
234 |
Colloquial |
alınma ama |
well no offense expr.
|
|
235 |
Colloquial |
ama artık bir önemi kalmadı |
but it doesn't matter at all expr.
|
|
236 |
Colloquial |
ama artık bitti |
but it's over expr.
|
|
237 |
Colloquial |
ama ne için? |
but for what? expr.
|
|
238 |
Colloquial |
ama ne için? |
but what for? expr.
|
|
239 |
Colloquial |
ama önce sen |
but you first expr.
|
|
240 |
Colloquial |
ama öyle ama böyle |
anyhow expr.
|
|
241 |
Colloquial |
ama öyle ama böyle |
in any case expr.
|
|
242 |
Colloquial |
ama öyle ama böyle |
somehow expr.
|
|
243 |
Colloquial |
denedi ama başarısız oldu |
tried but failed expr.
|
|
244 |
Colloquial |
geç olsun ama güç olmasın |
better late than never expr.
|
|
245 |
Colloquial |
haydi ama! |
just come on! expr.
|
|
246 |
Colloquial |
eski ama değerli |
old but gold expr.
|
|
247 |
Colloquial |
en son konuştuğumuzda öyle demiyordun ama |
but you did not say so the last time we talked expr.
|
|
248 |
Colloquial |
işine yarar mı bilmiyorum ama |
for what it's worth expr.
|
|
249 |
Colloquial |
kaba ama iş görür |
(a little/bit) rough around the edges expr.
|
|
250 |
Colloquial |
ne israf ama |
such a waste expr.
|
|
251 |
Colloquial |
öldü/gitti/aramızdan ayrıldı ama unutulmadı |
gone but not forgotten expr.
|
|
252 |
Colloquial |
kolay değildi (ama geçti) |
It hasn't been easy expr.
|
|
253 |
Colloquial |
kendine çok ama çok iyi bak |
take very good care of yourself expr.
|
|
254 |
Colloquial |
kusura bakma ama gitmeliyim |
sorry I must go expr.
|
|
255 |
Colloquial |
kusura bakma ama |
sad to say expr.
|
|
256 |
Colloquial |
söylemek istemezdim ama |
sad to say expr.
|
|
257 |
Colloquial |
tamam ama neden? |
okay but why? expr.
|
|
258 |
Colloquial |
tamam ama |
okay but expr.
|
|
259 |
Colloquial |
tuhaf ama sormayı unuttum |
strangely I forgot to ask expr.
|
|
260 |
Colloquial |
vasat ama işe yarar |
(a little/bit) rough around the edges expr.
|
|
261 |
Colloquial |
nasıl espri ama? |
see what I did there? expr.
|
|
262 |
Colloquial |
seni ilgilendirir mi bilmem ama |
fwiw (for what it's worth) expr.
|
|
263 |
Colloquial |
işine yarar mı bilmem ama |
fwiw (for what it's worth) expr.
|
|
264 |
Colloquial |
bir faydası var mı bilmem ama |
fwiw (for what it's worth) expr.
|
|
265 |
Colloquial |
bir şey fark ettirir mi bilmem ama |
fwiw (for what it's worth) expr.
|
|
266 |
Colloquial |
bir anlam ifade eder mi bilmem ama |
fwiw (for what it's worth) expr.
|
|
267 |
Colloquial |
bir şey ifade eder mi bilmem ama |
fwiw (for what it's worth) expr.
|
|
268 |
Colloquial |
(alay yollu) ne eğlenceli ama değil mi? |
awhfy (are we having fun yet?) expr.
|
|
269 |
Colloquial |
(alay yollu) ne eğleniyoruz ama değil mi? |
awhfy (are we having fun yet?) expr.
|
|
270 |
Colloquial |
(alay yollu) ne eğlenceli ama değil mi? |
are we having fun yet? expr.
|
|
271 |
Colloquial |
(alay yollu) ne eğleniyoruz ama değil mi? |
are we having fun yet? expr.
|
|
272 |
Colloquial |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
(something) is one thing, (something else) is (quite) another expr.
|
|
273 |
Colloquial |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
|
274 |
Colloquial |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
a is one thing, b is (quite) another expr.
|
|
275 |
Colloquial |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
|
276 |
Colloquial |
ama sonra (öğrendim ki) |
only to (do something) expr.
|
|
277 |
Colloquial |
ne günler ama |
what a time to be alive expr.
|
|
278 |
Colloquial |
tam emin değilim ama beni not al |
pencil me in expr.
|
|
279 |
Colloquial |
iptal olabilir/değişebilir ama şimdilik beni yaz |
pencil me in expr.
|
|
280 |
Colloquial |
(ama) yine de |
(but) still and all expr.
|
|
281 |
Colloquial |
zor oldu (ama geçti) |
(it) hasn't been easy expr.
|
|
282 |
Colloquial |
hiç kolay olmadı (ama geçti) |
things haven't been easy expr.
|
|
283 |
Colloquial |
zor oldu (ama geçti) |
things haven't been easy expr.
|
|
284 |
Colloquial |
güçlü ama aptal |
all brawn and no brain expr.
|
|
285 |
Colloquial |
(birinin bir şey yapması) iyi hoş ama… |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
286 |
Colloquial |
(birinin bir şey yapması) iyi güzel ama… |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
287 |
Colloquial |
(birinin bir şey yapması) iyi hoş ama… |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
288 |
Colloquial |
(birinin bir şey yapması) iyi güzel ama… |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
289 |
Colloquial |
aslında iyi (de/ama) |
all very fine expr.
|
|
290 |
Colloquial |
aslında güzel (de/ama) |
all very fine expr.
|
|
291 |
Colloquial |
aslında hoş (da/ama) |
all very fine expr.
|
|
292 |
Colloquial |
aslında iyi (de/ama) |
all very well expr.
|
|
293 |
Colloquial |
aslında güzel (de/ama) |
all very well expr.
|
|
294 |
Colloquial |
aslında hoş (da/ama) |
all very well expr.
|
|
295 |
Colloquial |
iyi hoş ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
296 |
Colloquial |
iyi güzel ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
297 |
Colloquial |
aslında iyi de/ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
298 |
Colloquial |
aslında güzel de/ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
299 |
Colloquial |
aslında hoş da/ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
300 |
Colloquial |
güçlü ama aptal |
all brawn and no brain expr.
|
|
301 |
Colloquial |
(birinin bir şey yapması) iyi hoş ama… |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
302 |
Colloquial |
(birinin bir şey yapması) iyi güzel ama… |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
303 |
Colloquial |
(birinin bir şey yapması) iyi hoş ama… |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
304 |
Colloquial |
(birinin bir şey yapması) iyi güzel ama… |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
305 |
Colloquial |
aslında iyi (de/ama) |
all very fine expr.
|
|
306 |
Colloquial |
aslında güzel (de/ama) |
all very fine expr.
|
|
307 |
Colloquial |
aslında hoş (da/ama) |
all very fine expr.
|
|
308 |
Colloquial |
aslında iyi (de/ama) |
all very well expr.
|
|
309 |
Colloquial |
aslında güzel (de/ama) |
all very well expr.
|
|
310 |
Colloquial |
aslında hoş (da/ama) |
all very well expr.
|
|
311 |
Colloquial |
iyi hoş ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
312 |
Colloquial |
iyi güzel ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
313 |
Colloquial |
aslında iyi de/ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
314 |
Colloquial |
aslında güzel de/ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
315 |
Colloquial |
aslında hoş da/ama… |
all very well/fine but... expr.
|
|
316 |
Colloquial |
ne eğleniyoruz ama |
are we having fun yet expr.
|
|
317 |
Colloquial |
ne eğlence ama |
are we having fun yet expr.
|
|
318 |
Colloquial |
kusura bakma/bakmayın ama… |
(I) beg your pardon, but... expr.
|
|
319 |
Colloquial |
pardon ama… |
(I) beg your pardon, but... expr.
|
|
320 |
Colloquial |
özür dilerim ama... |
(I) beg your pardon, but... expr.
|
|
321 |
Colloquial |
kusura bakma/bakmayın ama… |
begging your pardon, but... expr.
|
|
322 |
Colloquial |
pardon ama… |
begging your pardon, but... expr.
|
|
323 |
Colloquial |
özür dilerim ama... |
begging your pardon, but... expr.
|
|
324 |
Colloquial |
kusura bakma/bakmayın ama (bir şey) |
begging your pardon, but (something) expr.
|
|
325 |
Colloquial |
pardon ama (bir şey) |
begging your pardon, but (something) expr.
|
|
326 |
Colloquial |
özür dilerim ama (bir şey) |
begging your pardon, but (something) expr.
|
|
327 |
Colloquial |
nasıl espri/şaka ama? |
dyswidt? (do you see what I did there?) expr.
|
|
328 |
Colloquial |
pardon ama |
exsqueeze me (a humorous variant of excuse me) expr.
|
|
329 |
Colloquial |
(biri/bir şey hakkındaki) ama durum şu ki |
here's the thing (about someone or something) expr.
|
|
330 |
Colloquial |
kusura bakma/bakmayın ama (bir şey) |
I beg your pardon, but (something) expr.
|
|
331 |
Colloquial |
pardon ama (bir şey) |
I beg your pardon, but (something) expr.
|
|
332 |
Colloquial |
özür dilerim ama (bir şey) |
I beg your pardon, but (something) expr.
|
|
333 |
Colloquial |
kusuruma bakma ama gitmeliyim |
I have to love you and leave you expr.
|
|
334 |
Colloquial |
sana doyum olmaz ama benim gitmem lazım |
I have to love you and leave you expr.
|
|
335 |
Colloquial |
seni anlıyorum (ama…) |
I hear what you are saying expr.
|
|
336 |
Colloquial |
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir |
ictybtihtky (I could tell you, but then I'd have to kill you) expr.
|
|
337 |
Colloquial |
(bir şey) dediğin gibi olabilir ama sen bir de (bir şeyi) gör |
I'll see your (something) and raise you (something else) expr.
|
|
338 |
Colloquial |
pek hoşuna gitmeyecek, ama… |
I'm not being funny, but… [uk] expr.
|
|
339 |
Colloquial |
kulağa pek hoş gelmiyor/gelmeyecek, ama… |
I'm not being funny, but… [uk] expr.
|
|
340 |
Colloquial |
söyleyeceğim canını sıkabilir, ama… |
I'm not being funny, but… [uk] expr.
|
|
341 |
Colloquial |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr.
|
|
342 |
Colloquial |
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
|
|
343 |
Colloquial |
kusuruma bakma ama gitmeliyim |
love you and leave you expr.
|
|
344 |
Colloquial |
daha kalmak isterdim ama gitmeliyim |
love you and leave you expr.
|
|
345 |
Colloquial |
seninle vakit geçirmek çok güzel ama gitmeliyim |
love you and leave you expr.
|
|
346 |
Colloquial |
sana doyum olmaz ama gitmeliyim |
love you and leave you expr.
|
|
347 |
Colloquial |
(vücudumun başka bir noktasına, göğüslerime bakakaldın ama) gözlerim burada |
my eyes are up here [cliché] expr.
|
|
348 |
Colloquial |
aynısı ama çok ufak bir farklılığı var |
same same, but different [thailand] expr.
|
|
349 |
Colloquial |
biliyorum ama söylemem |
that's for me to know and you to find out [cliché] expr.
|
|
350 |
Colloquial |
biliyorum ama bu cevabı sen kendin bul |
that's for me to know and you to find out [cliché] expr.
|
|
351 |
Colloquial |
cevabı ben biliyorum ama sen sabret ve öğren |
that's for me to know and you to find out [cliché] expr.
|
|
352 |
Colloquial |
ne hayat ama |
what a life expr.
|
|
353 |
Colloquial |
ne yorucu/zor/sıkıcı hayat ama |
what a life expr.
|
|
354 |
Colloquial |
kaçabilirsin ama saklanamazsın |
you can run, but you can't hide expr.
|
|
355 |
Colloquial |
pardon (ama) |
beg pardon exclam.
|
|
356 |
Colloquial |
kusura bakma/bakmayın (ama) |
beg pardon exclam.
|
|
357 |
Colloquial |
hadi ama |
come, come exclam.
|
|
358 |
Colloquial |
yapma ama |
come, come exclam.
|
|
359 |
Colloquial |
nasıl ama! |
how about that! exclam.
|
|
360 |
Colloquial |
nasıl ama? |
how about that? exclam.
|
|
361 |
Colloquial |
ne … ama |
how's that for exclam.
|
|
362 |
Colloquial |
ne (bir şey) ama? |
how's this/that for (something)? exclam.
|
|
363 |
Colloquial |
ne … ama? |
how's this/that for a...? exclam.
|
|
364 |
Colloquial |
özür dilerim ama |
I beg yours exclam.
|
|
365 |
Colloquial |
pardon ama |
I beg yours exclam.
|
|
366 |
Colloquial |
kusura bakma/bakmayın ama |
I beg yours exclam.
|
|
367 |
Colloquial |
neden, ama neden? |
why, oh why exclam.
|
|
Idioms |
|
368 |
Idioms |
az ama öz konuşan insan |
a man/woman of few words n.
|
|
369 |
Idioms |
kısa ama sert ceza |
a short, sharp shock [brit] n.
|
|
370 |
Idioms |
bilmez ama konuşur |
armchair general n.
|
|
371 |
Idioms |
stadyum ya da tiyatroların ucuz ama çok kötü bir görüş açısı olan oturma bölümleri |
the nosebleeds n.
|
|
372 |
Idioms |
önleyici ama karşı saldırıya yol açmayacak derece dar darbe/müdahale |
bloody nose strike n.
|
|
373 |
Idioms |
önleyici ama karşı saldırıya yol açmayacak derece dar darbe/müdahale |
bloody nose attack n.
|
|
374 |
Idioms |
dışı güzel ama içi boş şey |
bright shiny object n.
|
|
375 |
Idioms |
ortak düşmana karşı birleşen ama düşmandan çok bileşenlerine zarar veren grup, parti |
circular firing squad n.
|
|
376 |
Idioms |
zeki ama aklı bir karış havada kişi |
absent-minded professor n.
|
|
377 |
Idioms |
ağzımı bozacağım ama |
pardon my french n.
|
|
378 |
Idioms |
ağzımı bozacağım ama |
excuse my french n.
|
|
379 |
Idioms |
ciddi olmayan ama kolay bulaşan hastalık |
the dreaded lurgy (brit) n.
|
|
380 |
Idioms |
çevreye önemli ve varlıklı biri olarak görünülmek istendiğinde beraber gidilen ama aslında hoşlanılmayan partner |
arm candy n.
|
|
381 |
Idioms |
gösteriş için yapılan güzel ama gereksiz şey |
the icing on the cake n.
|
|
382 |
Idioms |
hiç arzulanmayan ama kaçınılmaz olarak katlanılan durum |
a necessary evil n.
|
|
383 |
Idioms |
küçük ama mide bulandıran pürüz |
fly in the ointment n.
|
|
384 |
Idioms |
küçük ama nihayetinde istenmeyen sonuçlar doğuracak bir durum |
(the) thin end of the wedge n.
|
|
385 |
Idioms |
sonuncusu ama en önemlisi |
the last but not the least n.
|
|
386 |
Idioms |
ideal ama gerçekçi olmayan talimat ya da tavsiye |
a counsel of perfection n.
|
|
387 |
Idioms |
kovboy gibi davranan ama aslında hiçbir marifeti ya da deneyimi olmayan kişi |
drugstore cowboy [us/south africa] n.
|
|
388 |
Idioms |
esasında kimsenin yararlanmadığı ama yararlı kabul edilen rapor ya da kılavuz |
credenza ware n.
|
|
389 |
Idioms |
az gibi görünen ama tükenmeyen kaynak |
widow's cruse n.
|
|
390 |
Idioms |
az gibi görünen ama tükenmeyen kaynak |
a widow's cruse n.
|
|
391 |
Idioms |
apaçık ortada olan ama görmezden gelinen/üstü kapatılan durum |
(the) elephant in the corner n.
|
|
392 |
Idioms |
apaçık ortada olan ama görmezden gelinen/üstü kapatılan durum |
the elephant in the corner n.
|
|
393 |
Idioms |
önemli görünen ama aslında bir meziyeti olmayan kişi |
empty suit n.
|
|
394 |
Idioms |
çok istenen ama elde edilmesi/ulaşılması zor şey |
the end of the rainbow n.
|
|
395 |
Idioms |
kurgu bir hikayenin normalde parçası olmayan ama hayranları tarafından sonradan mantıklı olabileceği düşünülerek eklenen bölümleri |
fan canon n.
|
|
396 |
Idioms |
kurgu bir hikayenin normalde parçası olmayan ama hayranları tarafından sonradan mantıklı olabileceği düşünülerek eklenen bölümleri |
fanon (fan canon) n.
|
|
397 |
Idioms |
kişinin büyük kar sağlayabileceği ama tehlike/risk altında olan durum veya alan |
tom tiddler's ground n.
|
|
398 |
Idioms |
ikinci el arabalara/arabalara bakan ama alıcı olmayan kimse |
tire kicker [australia] n.
|
|
399 |
Idioms |
öylesine araba bakan ama alıcı olmayan kimse |
tire kicker [australia] n.
|
|
400 |
Idioms |
kalitesiz ama eğlenceli film |
popcorn movie n.
|
|
401 |
Idioms |
güzel ama özelliği olmayan biri |
just another pretty face n.
|
|
402 |
Idioms |
hoş olmayan ama kabul edilmesi gereken şey |
a fact of life n.
|
|
403 |
Idioms |
küçük ama mide bulandıran pürüz |
a fly in the ointment n.
|
|
404 |
Idioms |
küçük/önemsiz görünen ama geleceği parlak şey |
a grain of mustard seed n.
|
|
405 |
Idioms |
küçük/önemsiz görünen ama potansiyeli yüksek şey |
a grain of mustard seed n.
|
|
406 |
Idioms |
küçük ama gelişmeye müsait şey |
a grain of mustard seed n.
|
|
407 |
Idioms |
elinden her iş gelen ama hiç birinde uzman olamayan kimse |
a jack of all trades n.
|
|
408 |
Idioms |
başarılı olması çok zor ama denemeye değer bir hamle |
a long shot n.
|
|
409 |
Idioms |
olma şansı düşük ama denemeye değer girişim |
a long shot n.
|
|
410 |
Idioms |
kötü ama gerekli şey |
a necessary evil n.
|
|
411 |
Idioms |
sevimsiz ama yararlı şey |
a necessary evil n.
|
|
412 |
Idioms |
büyük paralar harcanarak yapılmış ama atıl kalan şey |
a white elephant n.
|
|
413 |
Idioms |
büyük paralar harcanarak yapılmış ama artık ihtiyaç duyulmayan/işe yaramayan şey |
a white elephant n.
|
|
414 |
Idioms |
küçük ama mide bulandıran pürüz |
the fly in the ointment n.
|
|
415 |
Idioms |
küçük ama mide bulandıran pürüz |
a fly in the ointment n.
|
|
416 |
Idioms |
eski/gösterişsiz/iddiasız ama rahat |
an old shoe n.
|
|
417 |
Idioms |
eski/gösterişsiz/iddiasız ama rahat |
an old shoe n.
|
|
418 |
Idioms |
şık ama pasaklı adam |
beau-nasty [obsolete] n.
|
|
419 |
Idioms |
modaya uygun ama saçı başı dağınık herif |
beau-nasty [obsolete] n.
|
|
420 |
Idioms |
havalı/tarz ama düzensiz herif |
beau-nasty [obsolete] n.
|
|
421 |
Idioms |
güzel ama uzun ömürlü olmayan şey |
bright shiny object n.
|
|
422 |
Idioms |
birinin araması söylenen ama aslında var olmayan bir şey |
bucket of steam n.
|
|
423 |
Idioms |
esasında kimsenin yararlanmadığı ama yararlı kabul edilen raporlar |
credenzaware n.
|
|
424 |
Idioms |
elinden her iş gelen ama hiç birinde uzman olamayan kimse |
jack of all trades, master of none n.
|
|
425 |
Idioms |
az emek harcanan ama çok para kazanılan iş/makam/duruma gelmek |
board the gravy train v.
|
|
426 |
Idioms |
az emek harcanan ama çok para kazanılan iş/makam/duruma gelmek |
climb on the gravy train v.
|
|
427 |
Idioms |
az emek harcanan ama çok para kazanılan iş/makam/duruma gelmek |
get on the gravy train v.
|
|
428 |
Idioms |
bir adım geri ama sonra iki adım ileri gitmek |
lose the battle, but win the war v.
|
|
429 |
Idioms |
çok az şey bilmek ama bilmek de istememek |
know little and care less (about someone or something) v.
|
|
430 |
Idioms |
bir işin son ama en önemli kısmını yapmak üzere harekete geçmek |
close in for the kill v.
|
|
431 |
Idioms |
bir şeyin doğru olduğunu düşünmek ama emin olmamak |
have sneaking suspicion v.
|
|
432 |
Idioms |
bir işin son ama en önemli kısmını yapmak üzere harekete geçmek |
move in for the kill v.
|
|
433 |
Idioms |
dışı cilalı ama içi dökülüyor olmak |
be all fur coat and no knickers v.
|
|
434 |
Idioms |
güçlü ama aptal olmak |
be all brawn and no brains v.
|
|
435 |
Idioms |
güzel ama özelliği olmayan biri olmak |
be just a pretty face v.
|
|
436 |
Idioms |
(bir şeyi) hiç ama hiç istememek |
want (something) like (one wants) a hole in the head v.
|
|
437 |
Idioms |
her şeyin fiyatını bilmek ama değerini bilmemek |
know the price of everything and the value of nothing v.
|
|
438 |
Idioms |
güzel ama özelliği olmayan biri olmak |
be just another pretty face v.
|
|
439 |
Idioms |
farklı gibi görünen ama aslında birbirine çok yakın iki şey olmak |
be two sides of the same coin v.
|
|
440 |
Idioms |
çok az şey bilmek ama bilmek de istememek |
know little (or nothing) and care less v.
|
|
441 |
Idioms |
küçük ama etkili |
mini yet mighty adj.
|
|
442 |
Idioms |
kaba ama iş görür |
rough and ready adj.
|
|
443 |
Idioms |
ucuz ama nitelikli |
cheap and cheerful adj.
|
|
444 |
Idioms |
vasat ama işe yarar |
rough and ready adj.
|
|
445 |
Idioms |
kaba ama iş görür |
(a little/bit) rough around the edge adj.
|
|
446 |
Idioms |
vasat ama işe yarar |
(a little/bit) rough around the edge adj.
|
|
447 |
Idioms |
kusursuz değil ama iş görür |
(a little/bit) rough around the edge adj.
|
|
448 |
Idioms |
bakımsız ama kullanılabilir durumda |
(a little/bit) rough around the edge adj.
|
|
449 |
Idioms |
eski/gösterişsiz/iddiasız ama rahat |
(as) comfortable as an old shoe adj.
|
|
450 |
Idioms |
yorgun ama pes etmemiş |
bloody but unbowed adj.
|
|
451 |
Idioms |
büyük bir işin ya da örgütün olmazsa olmaz ama çok önemli olmayan bir parçası |
a small cog in a large machine expr.
|
|
452 |
Idioms |
büyük bir işin ya da örgütün olmazsa olmaz ama çok önemli olmayan bir parçası |
a small cog in a large wheel expr.
|
|
453 |
Idioms |
ne sürpriz/olay ama |
beat the dutch [obsolete] [us] expr.
|
|
454 |
Idioms |
ne sürpriz/olay ama |
that beats the dutch expr.
|
|
455 |
Idioms |
üç kuruşluk ama/pek iyi olmasa da hiç değilse benim |
a poor thing but mine own expr.
|
|
456 |
Idioms |
zor ihtimal ama yine de şansını denemek |
on the outside chance expr.
|
|
457 |
Idioms |
zor ihtimal ama yine de şansını denemek |
on the outside chance expr.
|
|
458 |
Idioms |
zor ihtimal ama yine de şansını denemek |
on the off chance expr.
|
|
459 |
Idioms |
zor ihtimal ama yine de şansını denemek |
on the off chance expr.
|
|
460 |
Idioms |
yeter ama artık! |
all right for you expr.
|
|
461 |
Idioms |
yetti ama! |
all right for you expr.
|
|
462 |
Idioms |
ama onunla yatmadım |
but not in the biblical sense expr.
|
|
463 |
Idioms |
az ama öz |
less is more expr.
|
|
464 |
Idioms |
ama incildeki anlamıyla değil |
but not in the biblical sense expr.
|
|
465 |
Idioms |
ama öyle ama böyle |
by hook or by crook expr.
|
|
466 |
Idioms |
bir değeri var mı bilmiyorum ama |
for all it's worth expr.
|
|
467 |
Idioms |
burnumu sokmak gibi olmasın ama |
I don't want to sound like a busybody but expr.
|
|
468 |
Idioms |
benim üstüme vazife değil ama |
far be it from me to do something expr.
|
|
469 |
Idioms |
burnunu herşeye sokan biri gibi konuşmak istemiyorum ama |
I don't want to sound like a busybody but expr.
|
|
470 |
Idioms |
bir değeri var mı bilmiyorum ama |
for whatever it's worth expr.
|
|
471 |
Idioms |
çabuk ama mükemmel yapılmış |
as round as giotto's o expr.
|
|
472 |
Idioms |
çabuk ama mükemmel yapılmış |
round as giotto's o expr.
|
|
473 |
Idioms |
çok ama çok sıcak |
boiling hot expr.
|
|
474 |
Idioms |
dokunacak kadar yakın ama bir o kadar uzak |
so near and yet so far expr.
|
|
475 |
Idioms |
gün gençtir, ama insan değil |
day is young but not man expr.
|
|
476 |
Idioms |
fakir ama temiz/dürüst |
poor but clean expr.
|
|
477 |
Idioms |
gücenme ama |
(I'm) just saying expr.
|
|
478 |
Idioms |
güzel ama içi boş |
all vine and no taters expr.
|
|
479 |
Idioms |
iyi deneme ama olmadı |
close but no cigar expr.
|
|
480 |
Idioms |
mümkün görünmüyor ama imkansız değil |
stranger things have happened expr.
|
|
481 |
Idioms |
kaba ama iş görür |
(a little/bit) rough and ready expr.
|
|
482 |
Idioms |
kendi burada ama aklı başka yerde |
the lights are on but nobody's home expr.
|
|
483 |
Idioms |
kendi burada ama aklı başka yerde |
the lights are on but no-one's home expr.
|
|
484 |
Idioms |
kimseler duymasın ama |
between you and me and the wall expr.
|
|
485 |
Idioms |
kusura bakma ama gitmeliyim anlamında söylenen bir vedalaşma sözü |
I'll love you and leave you expr.
|
|
486 |
Idioms |
kusura bakma ama gitmeliyim anlamında söylenen bir vedalaşma sözü |
I must love you and leave you expr.
|
|
487 |
Idioms |
kimseler duymasın ama |
between you and me and the gatepost expr.
|
|
488 |
Idioms |
kalkmak hoşuma gitmiyor ama |
hate to eat and run expr.
|
|
489 |
Idioms |
kimseler duymasın ama |
between you and me and the bed post expr.
|
|
490 |
Idioms |
konuşur ama söylediklerini de uygular (lafta kalmaz) |
talk the talk don't walk the walk expr.
|
|
491 |
Idioms |
son ama en önemsiz olmayan |
last but not least expr.
|
|
492 |
Idioms |
söylemenin bir faydası olur mu bilmem ama |
for all it's worth expr.
|
|
493 |
Idioms |
son ama çok önemli |
last but not least expr.
|
|
494 |
Idioms |
sinek küçüktür, ama mide bulandırır |
a fly is small but it is enough to make you sick expr.
|
|
495 |
Idioms |
sonuncusu ama en kötüsü değil |
the last but not the least expr.
|
|
496 |
Idioms |
sonuncu ama son derece önemli |
last but not least expr.
|
|
497 |
Idioms |
söylemenin bir faydası olur mu bilmem ama |
for whatever it's worth expr.
|
|
498 |
Idioms |
vasat ama işe yarar |
(a little/bit) rough and ready expr.
|
|
499 |
Idioms |
yenildim ama teslim olmadım |
bloodied but unbowed expr.
|
|
500 |
Idioms |
ucuz ama kaliteli |
cheap and cheerful expr.
|
|