yolda! - Turco Inglés Diccionario

yolda!

Significados de "yolda!" en diccionario inglés turco : 1 resultado(s)

Turco Inglés
Technical
yolda! on the way n.

Significados de "yolda!" con otros términos en diccionario inglés turco: 315 resultado(s)

Turco Inglés
Common Usage
yarı yolda halfway adv.
We need to meet each other half way.
Birbirimizi yarı yolda bırakmamalıyız.

More Sentences
General
yolda kalmak be stranded v.
I know that Tom is stranded.
Tom'un yolda kaldığını biliyorum.

More Sentences
yolda olmak move v.
That would be a good way forward and my group would be prepared to support such a move.
Bu ileriye dönük iyi bir yol olacaktır ve grubum böyle bir adımı desteklemeye hazırdır.

More Sentences
yolda kalmış stranded adj.
We're stranded.
Biz yolda kaldık.

More Sentences
doğru yolda on track adj.
Tom is right on track.
Tom doğru yolda.

More Sentences
yolda en route adv.
This country is still a long way from being en route to the EU.
Bu ülke AB yolunda ilerlemekten hala çok uzak.

More Sentences
yolda under way adv.
Changes are already under way.
Değişiklikler zaten yolda.

More Sentences
yolda on the way adv.
The issue of giving employees equal rights, irrespective of their sexual orientation, is a crucial step on the way.
Çalışanlara cinsel yönelimlerine bakılmaksızın eşit haklar tanınması konusu, bu yolda atılmış çok önemli bir adımdır.

More Sentences
yolda in the road adv.
They sat down in the road and said, 'it can not go on like this'.
Yolda oturdular ve "bu böyle devam edemez" dediler.

More Sentences
yolda on the road adv.
With this, the last obstacles have been removed on the road to agreeing on the achieved result.
Bununla, varılan sonuç üzerinde uzlaşmaya giden yolda son engeller de ortadan kalkmış oldu.

More Sentences
yarı yolda halfway adv.
Perhaps there is some sort of half-way status which Taiwan could be granted.
Belki de Tayvan'a tanınabilecek bir tür yarı yol statüsü vardır.

More Sentences
Phrases
yolda on their way expr.
I hope the Members who were still on their way here will be able to attend.
Umarım buraya gelmek için hala yolda olan Üyelerimiz de katılabilirler.

More Sentences
Colloquial
yolda on the way expr.
A seminar on the subject is intended as the first step on the way.
Konuyla ilgili bir seminerin bu yolda atılacak ilk adım olması amaçlanmaktadır.

More Sentences
yolda on way expr.
There's a big storm on way.
Büyük bir fırtına yolda.

More Sentences
yolda on the way expr.
We wish you good luck on the way ahead, in any case.
Her halükarda, önünüzdeki yolda size iyi şanslar diliyoruz.

More Sentences
yolda on its way expr.
Not only sanctions, but also positive incentives, in particular, can help progress on its way.
Sadece yaptırımlar değil, özellikle olumlu teşvikler de bu yolda ilerlemeye yardımcı olabilir.

More Sentences
Trade/Economic
yolda on the way expr.
We already know that new applications for EU membership are on the way.
AB üyeliği için yeni başvuruların yolda olduğunu zaten biliyoruz.

More Sentences
Aeronautic
yolda en route adv.
En route, some 50 Muslim terrorists forced the vehicle to stop.
Yolda 50 kadar Müslüman terörist aracı durmaya zorladı.

More Sentences
Archaic
doğru yolda olma right n.
If we manage that, we will be on the right track!
Eğer bunu başarabilirsek, doğru yolda olacağız!

More Sentences
Common Usage
yarı yolda midway adv.
General
refüj (yolda) median n.
ıslak yolda kayma aquaplaning n.
yolda refüj median strip n.
yarı yolda bırakan quitter n.
çukur (yolda oluşan) chuckhole n.
yolda yürüyerek müzik yapan grup marching band n.
(yolda) çukur pothole n.
yolda hayatını kaybeden kimse dead on arrival n.
hastaneye yetiştirilemeden yolda ölen veya hastaneye ölü gelen dead on arrival n.
hastaneye giderken yolda hayatını kaybeden kişi dead on arrival n.
yolda yürürüken durup inşaat çalışmalarını veya yıkım işlemlerini seyreden yaya sidewalk superintendent n.
yolda bulunan (ağaç kütüğü gibi) engel hang-up n.
refüj (yolda) medic n.
tekerleklerin toprak yolda bıraktıkları izlerinin arasında yer alan kesintisiz tümsek middelmannetjie [south africa] n.
yaklaşık olarak yarı yolda olan dönem midpoint n.
yolda araba sürme sınavı road test n.
otomobilin yolda sürülerek denenmesi road-test n.
dolambaçlı bir yolda yönlendirme circumduction n.
yolda oluşan çukur cradle hole n.
çakıl yolda ince kenar featheredge n.
amaca giden yolda her şeyi yapan kimse sharpshooter n.
hedefe giden yolda benimsenen motto slughorn [obsolete] n.
yolda kalma strandedness n.
yolda çalışan kimse surfaceman n.
doğru yolda tutmak steady v.
arabanın yolda durması pull up v.
birini yarı yolda bırakmak leave someone in the lurch v.
doğru yolda olmak be on the right road v.
yolda olmak be on the road v.
yolda oyalanmak loiter v.
yarı yolda bırakmak leave in the lurch v.
yanlış yolda olmak lose one's bearings v.
yanlış yolda olmak be on the wrong track v.
yolda yürümek walk on the road v.
yolda yürümek walk on the street v.
yolda oynamak play on the road v.
birini (yolda görüp) tanımak acknowledge v.
yarı yolda durmak stop short v.
buzlu yolda kontrolden çıkmak lose control on the icy road v.
buzlu yolda kontrolünü kaybetmek lose control on the icy road v.
dolambaçlı bir yolda gitmek double v.
spiral bir yolda hareket etmek helix v.
(mektup, kargo) yolda kaybolmak miscarry v.
yolda sürmek road v.
yolda taşımak road v.
virajlı yolda ilerlemek dogleg v.
dolambaçlı yolda gitmek dogleg v.
izlenen yolda kararlı olmak continue v.
iyi bir yolda olmak shape up v.
aynı yolda bulunmak follow v.
istenilen hedefe giden yolda araç olarak kullanmak parlay v.
(kamyon) yükünü yolda kazara boşaltmak shed v.
yarı yolda olan midway adj.
yolda under weigh adj.
yanlış yolda off the beam adj.
yarı yolda bulunan (yer) halfway adj.
yanlış yolda off base adj.
hastaneye giderken yolda hayatını kaybeden dead in the field adj.
hastaneye yetiştirilemeden yolda ölen veya hastaneye ölü gelen dead in the field adj.
yarı yolda bulunan halfway adj.
yolda olan off adj.
orta yolda buluşan soft-shell adj.
bir yolda in some wise adv.
yolda in the pipeline adv.
yolda on one's way out adv.
doğru yolda on the right track adv.
yolda enroute adv.
bu yolda thataway adv.
yolda in transit adv.
kaygan yolda on the slippery road adv.
yolda agate adv.
yanlış yolda awry adv.
yanlış yolda wrong adv.
yanlış yolda wry adv.
aynı yolda forward adv.
Phrasals
aynı yolda olmak fall in with something v.
(yolda/rastlantı eseri) birbirlerine rastlamak/karşılaşmak bump into each other v.
(yolda karşı yöne vb) kaymak skid across something v.
bozuk bir yolda ilerlemek bump along v.
doğru yolda ilerlemek potter along v.
doğru yolda ilerlemek putter along v.
bozulup yarı yolda bırakmak quit on v.
bozulup (birini) yarı yolda bırakmak quit on (one) v.
Phrases
ödeme yolda the check is in the mail expr.
bebek yolda (doğum) baby is on its way expr.
doğru yolda yürü walk the path of truth expr.
gözü yolda waiting for someone to come expr.
gözü yolda waiting for somebody to come expr.
kervan yolda düzülür make it up as you go along expr.
Proverb
zengin kağnısını dağdan aşırır fakirin eşeği düz yolda şaşırır one law for the rich and another for the poor
acele yürüyen yolda kalır (if you) sing before breakfast, (you'll) cry before night
acele yürüyen yolda kalır (if you) sing before breakfast, (you'll) cry before supper
acele yürüyen yolda kalır soft fire makes sweet malt
yolda olan yolda kalır what happens on the road stays on the road [us]
yolda olan yolda kalır what happens on tour stays on tour
bildiğin yolda yürü cobbler, stick to your trade
bildiğin yolda yürü cobbler, stick to your last
her yolda bir engel vardır every path has a puddle
her yolda bir engel vardır every path has its puddle
zengin kağnısını dağdan aşırır fakirin eşeği düz yolda şaşırır one law for the rich and another (law) for the poor
Colloquial
yolda tümsek veya çöküntü thank-you-ma'am n.
yanlış yolda olmak be off beam v.
orta yolda gitmek walk the line v.
doğru yolda on the beam adj.
yolda in the pipeline expr.
ödeme yolda cheque is in the mail expr.
yolda olmak will be along expr.
yolda on your way expr.
Idioms
hedefe giden yolda bir basamak/geçit a stepping stone n.
(yolda) çatal fork in the road n.
kervanı yolda düzmek make (something) up as (one) goes (along) v.
yanlış yerde/yolda olmak be way off beam [uk] v.
yanlış yerde/yolda olmak be way off beam [uk] v.
(araba sürerken) yolda (yol çizgileri içerisinde) kalmak keep it between the ditches v.
zorlu bir yolda olmak have a bumpy ride v.
zorlu bir yolda olmak have a bumpy ride v.
kendi bildiği yolda gitmek take the path less chosen v.
doğru yolda olmak cook on the front burner v.
birini yarı yolda bırakmak leave someone in the lurch v.
doğru yolda olmak go in the right direction v.
doğru yolda olmak be on the right track v.
söz verilen kişiyi yarı yolda/yüzüstü bırakmak crap out of something on someone v.
(bir yolda) trafiğe çakılıp kalmak hit a parking lot on v.
yarı yolda bırakmak let down v.
yanlış yolda olmak way off base v.
yarı yolda bırakmak hang someone out to dry v.
yarı yolda bırakmak fink out on someone v.
(bir yöntemi izlerken) doğru yolda olmak be on the right lines v.
yarı yolda bırakmak hang somebody out to dry v.
yanlış yolda olmak be on the wrong scent v.
orta yolda buluşmak follow a middle course v.
orta yolda buluşmak follow/steer/take a middle course v.
orta yolda buluşmak find a/the middle way v.
belli bir yolda ilerlemek go down a road v.
belli bir yolda ilerlemek go down the road v.
yolda bırakmak pull the carpet (out) from under (one's) feet v.
yarı yolda bırakmak pull the carpet (out) from under (one's) feet v.
yolda bırakmak pull the carpet/rug out from under somebody’s feet v.
yarı yolda bırakmak pull the carpet/rug out from under somebody’s feet v.
doğru yolda ilerlemek find true north v.
başkalarına çizdiği/gösterdiği yolda aktif rol oynamak lead from the front v.
kervanı yolda düzmek be flying blind v.
ortada/orta yolda buluşmak go halfway v.
ortada/orta yolda buluşmak meet someone halfway v.
yarı yolda bırakılmak be hung out to dry v.
sadece bildiği yolda yürümek stick to (one's) knitting v.
sadece bildiği yolda yürümek stick to the knitting v.
hangi yolda ilerlediğinin farkında olmak know where (one) is going v.
doğru yolda kalmak keep on the straight and narrow v.
doğru yolda kalmak walk the straight and narrow v.
doğru yolda yürümek walk the straight and narrow v.
hedefine giden yolda zalim/merhametsiz olmak take no prisoners v.
hedefine giden yolda inatçı olmak take no prisoners v.
hedefine giden yolda kararlı olmak take no prisoners v.
(birine) bir yolda ilerleme şansı vermek put (one) in the way of (something) v.
yolda olmak be on the march v.
yarı yolda bırakılmak be left in the lurch v.
yarı yolda bırakmamak/kalmamak take a licking and keep on ticking v.
sadece yola/yolda eşlik etmek go along for the ride v.
sadece yola/yolda eşlik etmek come along for the ride v.
sadece yola/yolda eşlik etmek go along for the ride v.
sadece yola/yolda eşlik etmek come along for the ride v.
yanlış yolda olmak bark up the wrong tree v.
yolda olmak be in the pipeline v.
doğru yolda olmamak be off the rails v.
doğru/yanlış yolda olmak be on the right/wrong track v.
doğru yolda olmak be on the straight and narrow v.
doğru yolda olmak be on track v.
sadece yola/yolda eşlik etmek be along for the ride v.
sadece yola/yolda eşlik etmek go along for the ride v.
(birini/bir şeyi) yarı yolda bırakmak break faith with (someone or something) v.
bir şeyi yolda yapmak do something on the way v.
bir şeyi yolda giderken yapmak do something on the way v.
bir şeyi yolda yapmak do something along the way v.
bir şeyi yolda giderken yapmak do something along the way v.
belli bir yolda ilerlemek go down a road v.
belli bir yolda ilerlemek go down the road v.
birini yarı yolda bırakmak hang out to dry v.
yarı yolda bırakmak hang out to dry v.
doğru yolda ilerlemek/gitmek keep on (the right) track v.
doğru yolda gittiğinden/ilerlediğinden emin olmak keep on (the right) track v.
hangi yolda yürüdüğünü bilmek know where you're going v.
hangi yolda ilerlediğinin farkında olmak know where you're going v.
(birini) yarı yolda bırakmak leave (one) hanging v.
(birini) yarı yolda bırakmak leave (one) hanging in midair v.
kendi çizdiği yolda ilerlemek plough a lonely furrow v.
diğerlerinden ayrı/farklı bir yolda yürümek/ilerlemek plough a lonely furrow v.
kendi çizdiği yolda ilerlemek plough your own furrow v.
diğerlerinden ayrı/farklı bir yolda yürümek/ilerlemek plough your own furrow v.
yarı yolda bırakmak pull the rug v.
(birini) yarı yolda bırakmak pull the rug (out) from under (someone's) feet v.
birini/bir şeyi yarı yolda bırakmak pull the rug from under someone/something v.
yarı yolda bırakmak pull the rug out v.
(birini) yarı yolda bırakmak pull the rug out (from (under) one) v.
yarı yolda bırakmak pull the rug out from under v.
doğru yolda olmak take the right tack v.
doğru yolda olmak take the right track v.
doğru yolda ilerlemek stay on (the right) track v.
orta yolda buluşmak take a middle course v.
kendi bildiği yolda gitmek take the path less traveled v.
kendi bildiği yolda gitmek take the road less traveled v.
(bir işe, sektöre, role) girmek için bir yolda ilerlemek work (one's) way into (something or some place) v.
dönüşü olmayan bir yolda beyond recall adj.
kervan yolda düzülür all right on the night adj.
kervan yolda düzülür all right on the night adj.
herkesin kullandığı yolda along the beaten track adv.
açılmış yolda/yoldan along the beaten track adv.
herkesin kullandığı yolda on the beaten track adv.
açılmış yolda/yoldan on the beaten track adv.
yolda geçirerek on the road adv.
yolda olarak on the road adv.
kervan yolda düzülür it'll be all right on the night expr.
bildiğin yolda yürü stick to your knitting expr.
yolda in the pipe line expr.
yolda in train expr.
yolda on the march expr.
doğru yolda on the right tack expr.
başarıya giden yolda on the right tack expr.
yanlış yolda on the wrong tack expr.
(biri) başarısızlığına giden yolda (üç hakkından birini, ikisini, üçünü de) kullanmış (one, two, three) strikes against (someone or something) expr.
yola/yolda eşlik etme along for the ride expr.
sadece yola/yolda eşlik etme (just) along for the ride expr.
doğru yolda along the right lines expr.
yola/yolda eşlik etme along for the ride expr.
sadece yola/yolda eşlik etme (just) along for the ride expr.
doğru yolda along the right lines expr.
herkesin kullandığı yolda (olmayan) (off) the beaten track expr.
ödeme yolda (bir zaman kazanma yöntemi) the check is in the mail expr.
(bir şeye/bir yere) doğru yolda on the way (to something or some place) expr.
(birine/bir şeye) doğru yolda on (one's) way to (someone or some place) expr.
doğru yolda on the right lines expr.
başarıya giden yolda on the right lines expr.
tekrar yolda/yollarda on the road again expr.
doğru yolda on the straight and narrow expr.
doğru yolda kalan on the straight and narrow expr.
yanlış yolda on the wrong scent expr.
Speaking
asla beni yarı yolda bırakmazlar they never let me down n.
bu yolda çok emek harcadık we’ve expended a lot of effort on this expr.
ikinci çocuk/bebek yolda second baby is on the way expr.
yolda olduğunu söylediler they said he's on his way expr.
yolda görsem tanımam I wouldn't know her if she fell on me expr.
bu yolda git take this road expr.
Trade/Economic
gerek limanda ve gerekse yolda sigortalı at and from n.
(yolda) engel boom n.
yükün yolda aktarılması transshipment n.
Politics
yolda çalışma yükümlülüğü road work n.
Technical
yolda şarj aleti travel charger n.
vagonları yolda çekmek için gerekli gücü saptayan dinamometre pirameter n.
yolda karıştırılmış mixed in transit adj.
yolda mesafeyi ölçmeye yarayan odometrous adj.
yolda giderken en route adv.
Construction
(yolda) bir veya birden fazla bitümlü malzeme katmanından oluşan ince yüzey blanket n.
yolda kullanılan çakıl loose metal [new zealand] n.
Automotive
ıslak yolda kayma aquaplaning n.
sürekli asfalt yolda çalışma şartı continuous highway service n.
yolda veya arazide gitmek icin dizayn edilmiş hafif ve kıvrak araç suv n.
yolda veya arazide gitmek icin dizayn edilmiş hafif ve kıvrak araç sport utility vehicle n.
yolda kalmış stranded adj.
Traffic
yolda yer alan orta şerit central reservation n.
(yolda) cep turn-out n.
arabanın itilerek veya yokuş aşağı bir yolda serbest bırakılarak çalıştırılması bump starting n.
arabanın itilerek veya yokuş aşağı bir yolda serbest bırakılarak çalıştırılması push starting n.
arabanın itilerek veya yokuş aşağı bir yolda serbest bırakılarak çalıştırılması pop starting n.
yolda çalışma road works n.
yolda yaya geçici olduğunu gösteren yanıp sönen bir ışık beacon n.
yolda yaya geçici olduğunu gösteren yanıp sönen bir ışık belisha beacon n.
yolda refüj medium strip n.
yolda araba sürme sınavı yapmak road-test v.
engebeli yolda off-road adv.
Railway
yolda gideceği yere göre ayrılmış posta taşıyan tren railway mail car n.
Aeronautic
tahmini yolda geçen süre estimated time en route n.
Marine
yolda en route adv.
Botanic
tohum kabuğu çizgisi kalaza ve orifis arasındaki yarı yolda biten hemitropal adj.
Military
yolda geçen tahmini süre estimated time en route n.
yolda in transit adv.
Hunting
taşıdığı avı yarı yolda düşüren köpek dropper n.
Sport
halka açık yolda yapılan yüksek hızlı motosiklet yarışı burnup n.
disk yerine topla yolda veya sokakta oynanan bir hokey türü road hockey [canada] n.
başka atın daha önce geçtiği yolda ilerlemek cross v.
Abbreviation
yolda gideceği yere göre ayrılmış posta taşıyan tren tpo (traveling post office) n.
Archaic
yolda olmak wag v.
Slang
yolda yatan ceset road kill n.
yolda tümsek wham bam thank you ma'am n.
yolda yürürken karşılaşılan engel drunk catcher n.
yolda toplanan sigara izmaritleri road kill n.
yolda ezilmiş hayvan leşi tv dinner (turkey vulture dinner) n.
yolda ölmüş hayvan road pizza n.
yolda duran avcı roadster [dated] [uk] n.
yarı yolda bırakmak crap out (of something) (on someone) v.
yarı yolda pes etmek crap out (of something) (on someone) v.
yarı yolda bırakmak crap out v.
yarı yolda pes etmek crap out v.
yarı yolda bırakmak fink out v.
(birini/bir şeyi) yarı yolda bırakmak fink out on (someone or something) v.
(birini/bir şeyi) yarı yolda bırakmak fink out (on someone/something) v.