1 |
dark |
karanlık |
n., adj. |
|
- This is a dark moment in the history of the United Nations, which is unacceptable in law, unacceptable in actual fact.
- Bu, Birleşmiş Milletler tarihinde hukuken kabul edilemez, fiilen de kabul edilemez karanlık bir andır.
- It is this dark chapter in the history of Europe that we now have opportunity to end.
- Avrupa tarihindeki bu karanlık sayfayı artık kapatma fırsatımız var.
- Obviously it is difficult, but it would not be the first country to regret a dark episode in its history.
- Belli ki zor ancak tarihinde karanlık bir dönemden pişmanlık duyan ilk ülke olmayacaktır.
- I should like to add to today's debate on Afghanistan by mentioning two very dark sides to this war.
- Bugünkü Afganistan tartışmasına, bu savaşın iki karanlık yönünden bahsederek katkıda bulunmak istiyorum.
- It is this dark chapter in the history of Europe that we now have opportunity to end.
- Avrupa tarihinde şimdi sona erdirme fırsatına sahip olduğumuz bu karanlık bölümdür.
- I should like to add to today's debate on Afghanistan by mentioning two very dark sides to this war.
- Bugünkü Afganistan tartışmasına, bu savaşın çok karanlık iki yönünden bahsederek katkıda bulunmak istiyorum.
- This afternoon we will be descending into one of the last dark dungeons of the Cold War.
- Bu öğleden sonra Soğuk Savaş'ın son karanlık zindanlarından birine inmiş olacağız.
- Stevie told you the first killing, it made him dark.
- Stevie sana söyledi, ilk cinayeti onu karanlık yola soktu.
- Man stands in his own shadow and wonders why it is dark.
- Kişi kendi gölgesinde durur ve niye karanlık diye merak eder.
- Leighton could see mysterious dark patches rotating with the planet.
- Leighton gezegenle birlikte dönen gizemli karanlık bölgeleri görebiliyordu.
- Hrabal's pen is powerful and a little dark.
- Hrabal'ın kalemi kuvvetli ve biraz karanlık.
- Hrabal's pen is powerful and a little dark.
- Hrabal'ın kalemi kuvvetli ve biraz da karanlık.
- Leighton could see mysterious dark patches rotating with the planet.
- Leighton gezegenle birlikte dönen gizemli karanlık bölgeler görebiliyordu.
- Leighton could see mysterious dark patches rotating with the planet.
- Leighton gezegenle birlikte dönen esrarengiz karanlık lekeler görebiliyordu.
- The yin is dark, while the yang bright.
- Yin karanlık, yang ise aydınlıktır.
- It is dark in that room.
- O odada hava karanlık.
- It is always dark beneath the oil lamp.
- Gaz lambasının altı her zaman karanlıktır.
- It's dark out.
- Dışarısı karanlık.
- We set up our tents before dark.
- Karanlıktan önce çadırlarımızı kurduk.
- He disappeared into a dark corner at the back of the shop.
- Mağazanın arkasındaki karanlık bir köşede gözden kayboldu.
- These houses were dark and dirty.
- Bu evler karanlık ve kirliydi.
- This street is dark.
- Bu sokak karanlıktır.
- It was a dark night.
- Karanlık bir geceydi.
- It is dark outside.
- Dışarısı karanlık.
- It's too dark here to read a book.
- Burası kitap okumak için çok karanlık.
- Tom has a dark sense of humor.
- Tom'un karanlık bir mizah duygusu var.
- The portrait had a dark background.
- Portrenin karanlık bir arka planı vardı.
- It's too dark to play baseball now.
- Beyzbol oynamak için hava çok karanlık.
- We all have dark secrets.
- Hepimizin karanlık sırları vardır.
- It's always darkest before the dawn.
- Şafaktan öncesi daima en karanlıktır.
- Fadil exposed his dark secret.
- Fadıl karanlık sırrını ifşa etti.
- It's so dark.
- Çok karanlık.
- What are you doing in a dark place like that?
- Böyle karanlık bir yerde ne yapıyorsun?
- Is it not dark in the rain?
- Yağmurda hava karanlık değil mi?
- It was so dark that I couldn't see anything.
- O kadar karanlıktı ki hiçbir şey göremiyordum.
- The room seems awfully dark and spooky.
- Oda çok karanlık ve ürkütücü görünüyor.
- We will reach Tokyo before dark.
- Karanlık çökmeden Tokyo'ya ulaşacağız.
- It was pretty dark under the bridge.
- Köprünün altı oldukça karanlıktı.
- It was a dark, moonless night.
- Karanlık, mehtapsız bir geceydi.
- The room was so dark that we could see nothing at all.
- Oda o kadar karanlıktı ki hiçbir şey göremiyorduk.
- Sarah had a dark side.
- Sarah'ın karanlık bir tarafı vardı.
- It was very dark in Tom's room.
- Tom'un odası çok karanlıktı.
- The staircase leading to the rooftop is narrow, steep, and dark.
- Çatıya giden merdiven, dar, dik ve karanlık.
- It's always darkest before the dawn.
- Şafaktan önce hava her zaman en karanlıktır.
- It's too dark to play tennis now.
- Şu anda tenis oynamak için çok karanlık.
- Tom whispered his darkest secret to Mary.
- Tom, Mary'ye en karanlık sırrını fısıldadı.
- The sky was dark.
- Gökyüzü karanlıktı.
- The water was cold and dark.
- Su soğuk ve karanlıktı.
- I was afraid because it was very dark.
- Korkuyordum çünkü çok karanlıktı.
- There are dark nights in the city of Sochi.
- Sochi şehrinde karanlık geceler vardır.
- I got up while it was still dark.
- Hâlâ karanlıkken kalktım.
- My mother insists that I should not go out after dark.
- Annem karanlıktan sonra dışarı çıkmamam gerektiğinde ısrar ediyor.
- There are dark nights in Sochi.
- Soçi'de karanlık geceler vardır.
- It's too dark to play outside.
- Dışarıda oynamak için çok karanlık.
- I rarely go out after dark.
- Ben nadiren karanlıktan sonra dışarı çıkarım.
- It was so dark.
- Hava çok karanlıktı.
- The room was so dark that we could see nothing at all.
- Oda o kadar karanlıktı ki hiçbir şey göremedik.
- It's dark now.
- Şimdi karanlık.
- The sky was completely dark.
- Gökyüzü tamamen karanlıktı.
- This street is dark.
- Bu sokak karanlık.
- It is too dark to see clearly.
- Açıkça görmek için çok karanlık.
- He was always wrapped by a dark air.
- Her zaman karanlık bir hava tarafından sarılırdı.
- It was very dark in Susan's room.
- Susan'ın odası çok karanlıktı.
- Sami had a very dark side.
- Sami çok karanlık bir yüzü vardı.
- Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
- İnsanlar ay gibidir, kimseye göstermedikleri karanlık bir yüzleri vardır.
- It was still dark.
- Hava hâlâ karanlıktı.
- It's still dark.
- Hala karanlık.
- Fadil will discover a dark side of his own.
- Fadıl kendi karanlık tarafını keşfedecektir.
- It is dark outside.
- Dışarda hava karanlık.
- It was terribly cold and nearly dark on the last evening of the year, and the snow was falling fast.
- Yılın son akşamında hava çok soğuktu ve neredeyse karanlıktı, kar da hızla yağıyordu.
- It's very difficult to find a black cat in a dark room, especially if there is no cat.
- Karanlık bir odada siyah bir kediyi bulmak çok zordur, özellikle de kedi yoksa.
- It's very dark.
- Çok karanlık.
- Tom warned Mary not to go out by herself after dark.
- Tom Mary'yi karanlıktan sonra tek başına dışarı çıkmaması için uyardı.
- It's dark inside.
- İçerisi karanlık.
- Cats can see even in dark places.
- Kediler, karanlık yerlerde bile görebilirler.
- We'll get to Boston before dark.
- Karanlık çökmeden Boston'a varacağız.
- He never goes out after dark.
- Karanlıktan sonra o asla dışarı çıkmaz.
- Sami used Layla's body for some dark ritual.
- Sami, Leyla'nın bedenini karanlık bir ritüel için kullanıyordu.
- There are dark nights in the city of Sochi.
- Soçi kentinde karanlık geceler vardır.
- It's still dark out.
- Dışarısı hâlâ karanlık.
- Tom's office is dark.
- Tom'un ofisi karanlık.
- It's too dark to play tennis now.
- Şimdi tenis oynanmayacak kadar karanlık.
- It's pretty dark.
- Oldukça karanlık.
- Why is it so dark in here?
- Burası neden bu kadar karanlık?
- On a clear, dark night, we can see about 6,000 or so stars in the sky.
- Açık ve karanlık bir gecede gökyüzünde yaklaşık 6.000 kadar yıldız görebiliriz.
- They got to the hotel after dark.
- Karanlıktan sonra otele vardılar.
- It's dark in the basement.
- Bodrum karanlık.
- Sarah had a dark side.
- Sarah'nın karanlık bir tarafı vardı.
- These houses were dark and dirty.
- Bu evler karanlık ve kirli.
- He came back after dark.
- O, karanlıktan sonra geri döndü.
- It was very dark inside the mine.
- Madenin içi çok karanlıktı.
- I use a flashlight to illuminate dark areas.
- Karanlık yerleri aydınlatmak için el feneri kullanıyorum.
- Tom's room was dark.
- Tom'un odası karanlıktı.
- I don't have a dark side.
- Benim karanlık bir tarafım yok.
- It's all dark outside.
- Dışarısı tamamen karanlık.
- It's almost dark.
- Neredeyse karanlık.
- It is dark out of doors.
- Dışarda hava karanlık.
- It's very dark in there.
- Orası çok karanlık.
- Fadil exposed his dark secret.
- Fadıl karanlık sırrını açıkladı.
- It was very dark in Susan's room.
- Susan'ın odasında hava çok karanlıktı.
- It's so dark in Sweden in the winter.
- Kışın İsveç'te çok karanlık var.
- We came back to camp before dark.
- Karanlıktan önce kampa geri döndük.
- Neptune is dark, cold, and very windy.
- Neptün, karanlık, soğuk ve çok rüzgarlıdır.
- It was dark and cold in the room.
- Oda karanlık ve soğuktu.
- Dark clouds gathered over the horizon.
- Karanlık bulutlar ufuk üzerinde toplandı.
- It is too dark for me to read.
- Okuyabilmem için çok karanlık.
- I use a flashlight to illuminate dark areas.
- Karanlık alanları aydınlatmak için bir el feneri kullanırım.
- It's always dark there.
- Orası her zaman karanlık.
- I don't like to go out when it's dark.
- Karanlıkta dışarı çıkmayı sevmiyorum.
- We'll reach Boston before dark.
- Karanlık çökmeden Boston'a varırız.
- What is dark energy?
- Karanlık enerji nedir?
- Fadil will discover a dark side of his own.
- Fadıl kendi karanlık yönünü keşfedecek.
- A dark shadow passed behind Tom.
- Tom'un arkasından karanlık bir gölge geçti.
- We will reach Tokyo before dark.
- Karanlıktan önce Tokyo'ya varacağız.
- I wouldn't want to run into him in a dark alley.
- Karanlık bir ara sokakta ona rastlamak istemem.
- Tom arrived there after dark.
- Tom karanlıktan sonra oraya geldi.
- Sami almost never goes out after dark.
- Sami hava karanlıktan sonra neredeyse hiç dışarı çıkmaz.
- I almost never go out after dark.
- Karanlıktan sonra neredeyse hiç dışarı çıkmam.
- Every culture has a dark side.
- Her kültürün karanlık bir tarafı vardır.
- It is always dark beneath the oil lamp.
- Yağ lambasının altı her zaman karanlıktır.
- Travelers should finish their journey before dark.
- Yolcular karanlık çökmeden yolculuklarını bitirmelidir.
- It was a very dark night.
- Çok karanlık bir geceydi.
- Sami's dark past resurfaced.
- Sami'nin karanlık geçmişi yeniden ortaya çıktı.
- My life turned into a dark and shapeless living hell.
- Hayatım karanlık ve şekilsiz bir cehenneme dönüştü.
- It was still dark.
- Hâlâ karanlıktı.
- Try to get home before dark.
- Karanlıktan önce eve gitmeye çalış.
- The first two rooms were dark, in the third there was a light.
- İlk iki oda karanlıktı, üçüncüsünde ışık vardı.
- It's dark, so watch your step.
- Hava karanlık, adımlarına dikkat et.
- Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
- Herkes bir ay gibidir, ve kimseye göstermediği karanlık bir tarafı vardır.
- It's dark in here.
- Burası karanlık.
- It's not good to read in a dark room.
- Karanlık bir odada okumak iyi değildir.
- It's always dark there.
- Orası hep karanlıktır.
- Travelers should finish their journey before dark.
- Turistler karanlıktan önce yolculuklarını bitirmeli.
- Tom took a shortcut through a dark alley.
- Tom karanlık bir yol sayesinde kestirmeden gitti.
- Layla's dark fantasies found their spark.
- Leyla'nın karanlık fantezileri kıvılcımlarını buldu.
- I told Tom that he shouldn't go out after dark.
- Tom'a karanlıktan sonra dışarıya gitmemesi gerektiğini söyledim.
- I'm not allowed to be here by myself after dark.
- Karanlıktan sonra tek başıma burada olmama izin verilmiyor.
- It's completely dark.
- Tamamen karanlık.
- It's very dark in here.
- Burası çok karanlık.
- It is too dark to play outside.
- Dışarıda oynamak için çok karanlık.
- Tom hardly ever goes out after dark.
- Tom, karanlıktan sonra neredeyse hiç dışarıya çıkmaz.
- My life turned into a dark and shapeless living hell.
- Hayatım karanlık ve şekilsiz bir cehenneme döndü.
- It's dark in this room.
- Bu oda karanlık.
- It's dark in the basement.
- Bodrumda hava karanlık.
- He was always wrapped by a dark air.
- O her zaman karanlık bir havayla sarılır.
- The office is dark.
- Ofis karanlık.
- Sami died on a dark night in 2006.
- Sami 2006'da karanlık bir gecede öldü.
- When I woke up, it was still dark outside.
- Uyandığımda dışarısı hâlâ karanlıktı.
- The room was dark and cold.
- Oda karanlık ve soğuktu.
- Tom has a dark sense of humor.
- Tom'un karanlık bir mizah anlayışı var.
- It is dark out of doors.
- Dışarısı karanlık.
- Neptune is dark, cold, and very windy.
- Neptün karanlık, soğuk ve çok rüzgârlıdır.
- We all have dark secrets.
- Hepimizin karanlık sırları var.
- The first two rooms were dark, in the third there was a light.
- İlk iki oda karanlıktı, üçüncüsünde ise bir ışık vardı.
- The house was dark and silent.
- Ev karanlık ve sessizdi.
- Don't read books in a dark place.
- Karanlık bir yerde kitap okumayın.
- The room seems awfully dark and spooky.
- Oda çok karanlık ve ürkütücü görünür.
- The street was dark.
- Cadde karanlıktı.
- The house was dark and silent.
- Ev karanlıktı ve sessizdi.
- Do you feel safe walking in Boston after dark?
- Karanlıktan sonra Boston'da yürürken güvende hissediyor musun?
- It's nearly dark.
- Neredeyse karanlık.
- It's not a big dark secret.
- Büyük, karanlık bir sır değil.
- It was very dark.
- Çok karanlıktı.
- It's now dark outside.
- Artık dışarısı karanlık.
- An elderly man was sitting alone on a dark path.
- Yaşlı bir adam karanlık bir yolda yalnız oturuyordu.
- I wouldn't like to meet him in a dark place.
- Onunla karanlık bir yerde karşılaşmak istemem.
- I love dark and mysterious things.
- Karanlık ve gizemli şeyleri severim.
- It's dark outside.
- Dışarısı karanlık.
- It's really dark in here.
- Burası çok karanlık.
- This room's dark.
- Bu oda karanlık.
- The Andromeda Galaxy, also called M31, is bright enough to be seen by the naked eye on dark, moonless nights.
- M31 olarak da adlandırılan Andromeda Galaksisi, karanlık ve aysız gecelerde çıplak gözle görülebilecek kadar parlaktır.
- It's very dark in here.
- Burada hava çok karanlık.
- It's dark.
- Hava karanlık.
- Sami parked his car in a dark parking lot.
- Sami arabasını karanlık bir otoparka park etti.
- It's always darkest just before dawn.
- En karanlık zaman gün doğmadan hemen öncesidir.
- It was pretty dark.
- Oldukça karanlıktı.
- If he's such a happy person, why are his novels so dark?
- Madem o kadar mutlu bir insan, romanları neden bu kadar karanlık?
- The night is so dark.
- Gece çok karanlık.
- Is it not dark in the rain?
- Yağmurda karanlık değil mi?
- Cats can see even in dark places.
- Kediler karanlık yerlerde bile görebilirler.
- We'd better get back before dark.
- Karanlık çökmeden dönsek iyi olur.
- Why are the nights so dark?
- Geceler neden bu kadar karanlık?
- He was strong, with broad shoulders and dark eyes.
- O, geniş omuzlar ve karanlık gözlerle güçlüydü.
- He disappeared into a dark corner at the back of the shop.
- Dükkanın arka tarafındaki karanlık bir köşede kayboldu.
- It's always darkest just before dawn.
- Şafaktan hemen önce her zaman en karanlıktır.
- There are dark nights in Sochi.
- Sochi'de karanlık geceler var.
- It's still dark outside.
- Dışarısı hâlâ karanlık.
- We are likely to get there before dark.
- Karanlıktan önce muhtemelen oraya varacağız.
- Only months into their marriage, Mary began to see a darker side to Tom.
- Evliliklerinden sadece birkaç ay sonra Mary, Tom'un karanlık bir yönünü görmeye başladı.
- Why's everything so dark?
- Neden her şey bu kadar karanlık?
- Tom almost never goes out after dark.
- Tom karanlıktan sonra neredeyse hiç dışarı çıkmaz.
- It's still dark out.
- Dışarısı hala karanlık.
- I'm afraid to go first, it's too dark.
- İlk ben gitmeye korkuyorum, çok karanlık.
- It's always darkest just before dawn.
- Şafaktan hemen önce her zaman karanlıktır.
- It was really dark.
- Gerçekten karanlıktı.
- It was so dark.
- Çok karanlıktı.
- Why is it dark?
- Neden karanlık?
- The street was dark.
- Sokak karanlıktı.
- It was very dark inside the room.
- Odanın içi çok karanlıktı.
- I told Tom not to go out after dark.
- Tom'a karanlıktan sonra dışarıya çıkmamasını söyledim.
- It was so dark that they could hardly see.
- O kadar karanlıktı ki zorlukla görebiliyorlardı.
- The basement is ugly, dark, and smelly.
- Bodrum çirkin, karanlık ve kokuyor.
- Sami had a very dark side.
- Sami'nin çok karanlık bir tarafı vardı.
- The staircase leading to the rooftop is narrow, steep, and dark.
- Çatıya çıkan merdiven dar, dik ve karanlık.
- Come home before dark.
- Karanlık çökmeden eve gel.
- It's really dark in here.
- Burası gerçekten karanlık.
- It was so dark that I couldn't see anything.
- O kadar çok karanlıktı ki hiçbir şey göremedim.
- When she woke next morning, very early, it was still dark.
- Ertesi sabah çok erken uyandığında hava hâlâ karanlıktı.
- It is dark in that room.
- O oda karanlık.
- It's still dark.
- Hâlâ karanlık.
- It's too dark.
- Çok karanlık.
- This room is too dark.
- Bu oda çok karanlık.
- It was a dark and stormy night.
- Karanlık ve fırtınalı bir geceydi.
- The room was dark.
- Oda karanlıktı.
- The room is very dark.
- Oda çok karanlık.
- I got up while it was still dark.
- Hala karanlıkken kalktım.
- It's dark, so watch your step.
- Hava karanlık, bu yüzden adımlarına dikkat et.
- My bedroom is dark.
- Yatak odam karanlık.
- It was still dark when Tom left home for school.
- Tom okul için evden ayrıldığında hava hâlâ karanlıktı.
- I don't want Tom to go out after dark by himself.
- Karanlıktan sonra Tom'un tek başına çıkmasını istemiyorum.
- It was pretty dark under the bridge.
- Köprünün altı çok karanlıktı.
- Cats can see things even when it's dark.
- Kediler karanlıkta bile bir şeyler görebilir.
- It's very difficult to find a black cat in a dark room, especially if there is no cat.
- Karanlık bir odada siyah bir kediyi bulmak çok zordur, hele odada hiç kedi yoksa.
- Why is it so dark in here?
- Neden burası bu kadar karanlık?
- An elderly man was sitting alone on a dark path.
- Yaşlı bir adam karanlık bir yolda tek başına oturuyordu.
- Layla's dark fantasies found their spark.
- Layla'nın karanlık fantezileri kıvılcımını buldu.
- On a clear, dark night, our eyes can see about 6,000 or so stars in the sky.
- Açık ve karanlık bir gecede gözlerimiz gökyüzünde yaklaşık 6,000 kadar yıldız görebilir.
- It was still dark when Tom left home for school.
- Tom okula gitmek için evden çıktığında hava hâlâ karanlıktı.
- It was still dark.
- Hala karanlıktı.
- We have to leave now if we want to get home before dark.
- Karanlık çökmeden eve varmak istiyorsak hemen gitmeliyiz.
- They watched the geese till it was dark.
- Onlar karanlık çökene kadar kazları izlediler.
- I wouldn't like to meet him in a dark place.
- Ben karanlık bir yerde onunla karşılaşmak istemiyorum.
- Tom has dark, mysterious eyes.
- Tom'un karanlık, gizemli gözleri var.
- It's now dark outside.
- Dışarısı artık karanlık.
- I didn't get home until after dark yesterday.
- Dün karanlık sonrasına kadar eve gelmedim.
- The yin is dark, while the yang bright.
- Yang aydınlık iken, Yin karanlıktır.
- It is already dark.
- Hava zaten karanlık.
- It is very dark.
- Çok karanlık.
Show More (236)
|
2 |
dark |
koyu renk |
n. |
|
- But he has a nice face, and very beautiful dark eyes.
- Ama güzel bir yüzü ve çok güzel koyu renk gözleri var.
- He wore a dark sweater.
- Koyu renk bir kazak giymişti.
- Mary has long dark hair and dark eyes.
- Mary'nin uzun koyu renk saçları ve koyu renk gözleri var.
- I usually wear dark clothes.
- Genellikle koyu renk kıyafetler giyerim.
- I have dark hair.
- Koyu renk saçlarım var.
- Amanda and Jason have dark hair.
- Amanda ve Jason'ın saçları koyu renk.
- I want to buy some dark glasses.
- Koyu renk gözlük almak istiyorum.
- Tom almost always wears dark clothes.
- Tom neredeyse her zaman koyu renk giysiler giyer.
- She put on dark glasses to protect her eyes from the sun.
- Gözlerini güneşten korumak için koyu renk gözlük taktı.
- Nearly all Japanese have dark hair.
- Neredeyse tüm Japonlar koyu renk saçlıdır.
- He always wears dark glasses.
- Her zaman koyu renk gözlük takar.
- Both Tom and I have dark hair.
- Tom da ben de koyu renk saçlıyız.
- Tom wore dark clothing and was killed by a motorist last evening.
- Tom koyu renk giysiler giyiyordu ve dün akşam bir sürücü tarafından öldürüldü.
- Layla had dark hair.
- Layla'nın koyu renk saçları vardı.
- I usually wear dark clothes.
- Ben genellikle koyu renk giysiler giyerim.
- He has dark hair and dark eyes.
- Onun koyu renk saçları ve koyu renk gözleri vardır.
- He has wavy brown hair and dark eyes.
- Onun dalgalı kahverengi saçları ve koyu renk gözleri var.
- He was strong, with broad shoulders and dark eyes.
- Prens güçlüymüş, geniş omuzları ve koyu renk gözleri varmış.
- Tom wore a dark sweater.
- Tom koyu renk bir kazak giydi.
- All the men were wearing dark suits and white shirts.
- Bütün erkekler koyu renk takım elbise ve beyaz gömlek giyiyordu.
- He has dark eyes and dark hair.
- Koyu renk gözleri ve koyu renk saçları var.
- Mosquitoes seem to be more attracted to people wearing dark clothes.
- Sivrisinekler koyu renk giysiler giyen insanlara daha çekici geliyor.
- Tom and Mary both have dark hair.
- Tom ve Mary'nin ikisinin de koyu renk saçları var.
- Tom wore a dark sweater.
- Tom koyu renk bir kazak giymişti.
- Both wore dark clothing.
- İkisi de koyu renk giysiler giyiyordu.
- He has wavy brown hair and dark eyes.
- Dalgalı kahverengi saçları ve koyu renk gözleri var.
- Both wore dark clothing.
- Her ikisi de koyu renk kıyafetler giymişti.
- All the men were wearing dark suits and white shirts.
- Bütün erkekler koyu renk takım elbise ve beyaz gömlek giyiyorlardı.
- He had handsome dark eyes with long lashes.
- Uzun kirpikli, hoş, koyu renk gözleri vardı.
- Tom always wears dark clothes.
- Tom her zaman koyu renk kıyafetler giyer.
- Layla had dark hair.
- Leyla'nın koyu renk saçları vardı.
- He always wears dark clothes.
- Her zaman koyu renk kıyafetler giyer.
- He has dark eyes and dark hair.
- Onun koyu renk gözleri ve koyu renk saçları var.
- Tom always wears dark glasses.
- Tom her zaman koyu renk gözlük takar.
- I almost always wear dark clothes.
- Neredeyse her zaman koyu renk kıyafetler giyerim.
- Her eyes are dark.
- Gözleri koyu renk.
- The Japanese have dark eyes.
- Japonların koyu renk gözleri vardır.
- She had black hair and dark eyes.
- Siyah saçları ve koyu renk gözleri vardı.
- He has dark hair and dark eyes.
- Koyu renk saçları ve koyu renk gözleri var.
- The suspect has dark hair.
- Şüphelinin koyu renk saçları var.
- Tom hung a dark curtain over the window.
- Tom pencerenin üzerine koyu renk bir perde astı.
- She had black hair and dark eyes.
- O siyah saçları ve koyu renkte gözleri vardı.
Show More (39)
|
3 |
dark |
koyu |
adj. |
|
- Dark tinted laminated glass further increases your climate comfort and security.
- Koyu renkli lamine cam, iklim konforunuzu ve güvenliğinizi daha da artırır.
- Dark tinted laminated glass further increases your climate comfort and security.
- Koyu renkli lamine cam, klima konforu ve güvenliğini daha da artırıyor.
- Could I have a dark beer?
- Koyu bira alabilir miyim?
- Tom hung a dark curtain over the window.
- Tom pencereye koyu bir perde astı.
- Tom has dark brown hair.
- Tom'un koyu kahverengi saçları var.
- Her white shoes leave dark red traces.
- Onun beyaz ayakkabıları koyu kırmızı izler bırakıyor.
- Tom almost always wears dark clothes.
- Tom neredeyse her zaman koyu kıyafetler giyer.
- Tom has dark, mysterious eyes.
- Tom'un koyu, gizemli gözleri var.
- Mary wore a dark brown dress.
- Mary koyu kahverengi bir elbise giymişti.
- He had dark brown hair.
- Koyu kahverengi saçları vardı.
- He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
- Tom wants a dark brown coat.
- Tom koyu kahverengi bir palto istiyordu.
- She was wearing dark brown shoes.
- O koyu kahverengi ayakkabılar giyiyordu.
- Dark clouds are a sign of rain.
- Koyu bulutlar yağmura işaret eder.
- Her white shoes leave dark red traces.
- Beyaz ayakkabıları koyu kırmızı izler bırakıyor.
- Tom had dark black hair when he was younger.
- Tom'un gençken koyu siyah saçları vardı.
- Dark and strong is how I like my coffee.
- Kahvemi koyu ve sert severim.
- This cherry is dark red.
- Bu kiraz koyu kırmızı.
- Tom doesn't eat dark meat.
- Tom koyu et yemez.
- The piano was made of beautiful, dark brown wood.
- Piyano güzel, koyu kahverengi ahşaptan yapılmıştı.
- The portrait had a dark background.
- Portrenin koyu bir arka planı vardı.
- Tom doesn't eat any dark meat.
- Tom hiç koyu et yemez.
- The Jacksons had their house painted dark brown.
- Jacksonlar evlerini koyu kahverengiye boyattı.
- 200 grams of Tanzania dark roast coffee beans, please.
- 200 gram koyu kavrulmuş Tanzanya kahve çekirdeği lütfen.
- Tom was wearing dark brown shoes.
- Tom koyu kahverengi ayakkabılar giyiyordu.
- Teak is a tropical dark wood used for making furniture.
- Tik ağacı mobilya yapmada kullanılan koyu bir ahşaptır.
- Tom has a dark complexion.
- Tom'un koyu bir teni var.
- I like my coffee dark and strong.
- Kahvemi koyu ve sert severim.
- The Japanese have dark eyes.
- Japonların koyu gözleri vardır.
- Tom always wears dark clothes.
- Tom her zaman koyu elbiseler giyer.
- Tom was wearing dark brown shoes.
- Tom koyu kahverengi ayakkabı giyiyordu.
- Tom dyed his hair dark brown.
- Tom saçını koyu kahverengiye boyadı.
- Tom has dark skin.
- Tom'un koyu bir teni var.
- She was wearing dark brown shoes.
- Koyu kahverengi ayakkabılar giyiyordu.
- Tom wants a dark brown coat.
- Tom koyu kahverengi bir ceket istiyor.
Show More (32)
|
4 |
dark |
kara |
adj. |
|
- And I say this because dark clouds are appearing on the horizon.
- Bunu söylüyorum çünkü ufukta kara bulutlar beliriyor.
- This is a dark day for Parliament.
- Bu Parlamento için kara bir gün.
- But he has a nice face, and very beautiful dark eyes.
- Ama güzel bir yüzü ve çok güzel kara gözleri var.
- If the powerful dark elves falter, the world below is open for insurrection.
- Eğer kudretli kara elfler bocalarsa, aşağıdaki dünya ayaklanmaya açık durumda olur.
- If the powerful dark elves falter, the world below is open for insurrection.
- Eğer kudretli kara elfler tereddüt edecek olursa, aşağıdaki dünya ayaklanmaya hazır demektir.
- If the powerful dark elves falter, the world below is open for insurrection.
- Güçlü kara elfler bocalarsa aşağıdaki dünya ayaklanmaya açık demektir.
- Her eyes are dark.
- Onun gözleri kara.
- Dark bread is popular in Germany.
- Kara ekmek Almanya'da popülerdir.
- There is a silver lining to every dark cloud!
- Her kara bulutta bir hayır vardır!
- Dark clouds were brooding over the city.
- Şehrin üzerinde kara bulutlar vardı.
- Those dark clouds will probably bring rain.
- O kara bulutlar muhtemelen yağmur getirecek.
- Her eyes are dark.
- Onun gözleri karadır.
- Dark clouds gathered over the horizon.
- Ufukta kara bulutlar toplanmıştı.
- Dark clouds are a sign of rain.
- Kara bulutlar yağmur habercisidir.
- Dark clouds are a sign of rain.
- Kara bulutlar yağmurun belirtisidir.
- Those dark clouds will probably bring rain.
- Şu kara bulutlar muhtemelen yağmur getirecek.
- Dark clouds are a sign of rain.
- Kara bulutlar yağmurun işaretidir.
- The sky is full of dark clouds.
- Gökyüzü kara bulutlarla dolu.
Show More (15)
|
5 |
dark |
siyah |
adj. |
|
- Tom and Mary both have dark hair.
- Tom ve Mary'nin ikisi de siyah saçlı.
- Mary has curly dark hair.
- Mary'nin kıvırcık siyah saçı var.
- Dark bread is popular in Germany.
- Siyah ekmek Almanya'da popülerdir.
- He married a dark-haired Italian girl.
- Siyah saçlı bir İtalyan kızla evlendi.
- Tom has dark hair.
- Tom'un siyah saçları var.
- Who is the tall guy with long dark hair playing the guitar?
- Gitar çalan uzun boylu, uzun siyah saçlı adam kim?
- Mary has beautiful dark hair.
- Mary'nin çok güzel siyah saçları var.
- Mary has long dark hair and dark eyes.
- Mary'nin uzun siyah saçları ve siyah gözleri var.
- Mary was a tall slender young woman with dark hair.
- Mary uzun boylu, ince yapılı, siyah saçlı genç bir kadındı.
- Neither Tom nor Mary has dark hair.
- Ne Tom'un ne de Mary'nin saçları siyah.
- Tom has curly dark hair.
- Tom'un kıvırcık siyah saçları var.
- Mary has curly dark hair.
- Mary'nin kıvırcık siyah saçları var.
- He always wears dark glasses.
- O her zaman siyah gözlük takar.
- Tom has curly dark hair.
- Tom kıvırcık siyah saçlı.
- Who is the tall guy with long dark hair playing the guitar?
- Gitar çalan uzun siyah saçlı, uzun boylu adam kim?
Show More (12)
|
6 |
dark |
esmer |
adj. |
|
- Tom is dark, tall and handsome.
- Tom esmer, uzun boylu ve yakışıklıdır.
- Tom is dark and handsome.
- Tom esmer ve yakışıklı.
- He's tall, dark, and handsome.
- O, uzun boylu, esmer ve yakışıklı.
- He's dark and handsome.
- Esmer ve yakışıklı.
- Mary always dreamed of meeting a tall, dark, and handsome man.
- Mary hep uzun boylu, esmer ve yakışıklı bir adamla tanışmayı hayal ederdi.
- Tom is tall, dark and handsome.
- Tom uzun boylu, esmer ve yakışıklı.
- He's dark and handsome.
- O esmer ve yakışıklı.
- Mary always dreamed of meeting a tall, dark, and handsome man.
- Mary her zaman uzun boylu, esmer ve yakışıklı bir adama kavuşmanın hayalini kurdu.
- He's tall, dark, and handsome.
- Uzun boylu, esmer ve yakışıklı.
- Tom is tall, dark and handsome.
- Tom uzun boylu, esmer ve yakışıklıdır.
- Tom is dark and handsome.
- Tom esmer ve yakışıklıdır.
- Tom is dark, tall and handsome.
- Tom esmer, uzun ve yakışıklı.
Show More (9)
|
7 |
dark |
koyu renkli |
adj. |
|
- But he has a nice face, and very beautiful dark eyes.
- Fakat hoş bir yüzü var ve güzel koyu renkli gözleri var.
- The suspect has dark hair.
- Şüphelinin koyu renkli saçları var.
- Uranus has eleven known rings, which contain dark, boulder-sized particles.
- Uranüs'ün bilinen on bir halkası vardır ve bunlar koyu renkli, kaya büyüklüğünde parçacıklar içerir.
- He wore a dark sweater.
- O koyu renkli bir kazak giymişti.
- Tom has dark circles under his eyes.
- Tom'un gözlerinin altında koyu renkli halkalar vardır.
- Tom always wears dark glasses.
- Tom her zaman koyu renkli gözlük takar.
- Teak is a tropical dark wood used for making furniture.
- Tik, mobilya yapımında kullanılan tropikal koyu renkli bir ağaçtır.
- I almost always wear dark clothes.
- Ben neredeyse her zaman koyu renkli giysiler giyerim.
Show More (5)
|
8 |
dark |
bilgisizlik |
n. |
|
- Not just Parliament but the European citizen too is in the dark about the Council's legislative process.
- Sadece Parlamento değil, Avrupa vatandaşları da Konsey'in yasama süreci hakkında bilgi sahibi değil.
- I am really in the dark on this case.
- Bu dava ile ilgili gerçekten bilgim yok.
Show More (-1)
|
9 |
dark |
kasvetli |
adj. |
|
- Hrabal's pen is powerful and a little dark.
- Hrabal'ın kalemi kuvvetli ve biraz da kasvetli.
- If he's such a happy person, why are his novels so dark?
- Eğer o çok mutluysa, romanları neden bu kadar kasvetli?
Show More (-1)
|