|
- Every day, innocent people die, and all we do is settle for declarations and meetings.
- Her gün masum insanlar ölüyor ve bizim tek yaptığımız açıklama ve toplantılarla yetinmek.
- They did not die from domestic violence, as the women's rights committee believes.
- Kadın hakları komitesinin inandığı gibi onlar aile içi şiddet nedeniyle ölmediler.
- Every day, 40 000 people die from infectious disease.
- Her gün 40.000 kişi bulaşıcı hastalıklardan ölüyor.
- Very large numbers of animals die of natural causes or common ailments.
- Çok sayıda hayvan doğal nedenlerden ya da yaygın hastalıklardan ölmektedir.
- They did not die from discrimination or unequal treatment, they died from dehydration.
- Ayrımcılıktan ya da eşit olmayan muameleden ölmediler, susuzluktan öldüler.
- Vast numbers of people are still dying in der Gomel region.
- Der Gomel bölgesinde hala çok sayıda insan ölüyor.
- In Europe, a woman dies of breast cancer every 20 minutes.
- Avrupa'da her 20 dakikada bir kadın meme kanserinden ölmektedir.
- In Africa, 10 000 people die every day from AIDS, malaria or tuberculosis.
- Afrika'da her gün 10.000 kişi AIDS, sıtma veya tüberküloz nedeniyle ölmektedir.
- Vast numbers of people are still dying in der Gomel region.
- Gomel bölgesinde hala çok sayıda insan ölüyor.
- In this case, we know that many patients die waiting for a transplant.
- Bu durumda pek çok hastanın nakil beklerken öldüğünü biliyoruz.
- The UN even maintains that more women die from domestic violence than of cancer.
- Hatta BM, kanserden ölen kadın sayısının aile içi şiddetten ölen kadın sayısından daha fazla olduğunu belirtmektedir.
- Five million people die each year of AIDS, malaria and tuberculosis in developing countries.
- Gelişmekte olan ülkelerde her yıl beş milyon insan AIDS, sıtma ve tüberküloz nedeniyle ölmektedir.
- Five million people die from smoking a year and 550.000 of them are Europeans.
- Yılda beş milyon kişi sigaradan ölüyor ve bunların 550.000'i Avrupalı.
- Every three seconds, a child dies of malnutrition.
- Her üç saniyede bir çocuk yetersiz beslenme nedeniyle ölüyor.
- Every year three million people die of infectious diseases transmitted through polluted water.
- Her yıl üç milyon insan kirli su yoluyla bulaşan bulaşıcı hastalıklardan ölmektedir.
- Do we have the right to allow people to die when they could be treated?
- Tedavi edilebilecekken insanların ölmesine izin vermeye hakkımız var mı?
- In Zambia the department of health then estimated that half the population would die of AIDS.
- Zambiya'da sağlık bakanlığı nüfusun yarısının AIDS'ten öleceğini tahmin ediyordu.
- However, the serious shortage of donors means that many patients still die unnecessarily.
- Ancak donör sayısındaki ciddi eksiklik, birçok hastanın hala gereksiz yere öldüğü anlamına gelmektedir.
- One in four Europeans will die of cancer.
- Her dört Avrupalıdan biri kanserden ölecek.
- When a child dies, a part of each of us is extinguished.
- Bir çocuk öldüğünde, her birimizin bir parçası yok olur.
- On average, 14 000 men, women and children die of this scourge every day.
- Her gün ortalama 14 000 erkek, kadın ve çocuk bu beladan ölmektedir.
- There are pensioners who die because of bureaucracy, without having drawn their pensions.
- Bürokrasi yüzünden emekli maaşlarını alamadan ölen emekliler var.
- Too many people in Scotland, Britain, the EU and the world, die from this disease.
- İskoçya'da, Britanya'da, AB'de ve dünyada çok sayıda insan bu hastalıktan ölmektedir.
- One in four people in Europe dies of cancer.
- Avrupa'da her dört kişiden biri kanserden ölmektedir.
- It takes 15 to 20 minutes before the condemned person finally dies.
- Mahkûmun nihayet ölmesi 15 ila 20 dakika sürer.
- Worldwide, almost 5 million people die every year from tobacco-related diseases.
- Dünya genelinde her yıl yaklaşık 5 milyon insan tütünle bağlantılı hastalıklardan ölmektedir.
- As a result of all of this, hundreds of indigenous black African fisherman are continuing to die.
- Tüm bunların sonucunda yüzlerce yerli siyah Afrikalı balıkçı ölmeye devam ediyor.
- More than 5,000 children are dying every month, according to UNICEF.
- UNICEF'e göre her ay 5.000'den fazla çocuk ölüyor.
- Every second, someone dies as a direct result of smoking.
- Her saniye bir kişi sigara içmenin doğrudan bir sonucu olarak ölmektedir.
- Currently 2.2 billion people die from water-related diseases each year, a figure that is unacceptable.
- Halihazırda her yıl 2.2 milyar insan suyla bağlantılı hastalıklardan ölmektedir ki bu kabul edilemez bir rakamdır.
- Lastly, I ask you remember that every year some nine million people die from hunger.
- Son olarak, her yıl yaklaşık dokuz milyon insanın açlıktan öldüğünü hatırlamanızı rica ediyorum.
- It is predicted that 250 000 will die in the European Union of these diseases in the next 35 years.
- Önümüzdeki 35 yıl içerisinde Avrupa Birliği'nde 250.000 kişinin bu hastalıklardan öleceği tahmin edilmektedir.
- Women are dying in childbirth, their babies too.
- Kadınlar doğum yaparken ölüyor, bebekleri de.
- Indeed, some people could even die.
- Nitekim bazı insanlar ölebilir bile.
- Nevertheless, 2000 people worldwide die every year of salmonella poisoning.
- Bununla birlikte dünya genelinde her yıl 2000 kişi salmonella zehirlenmesinden ölmektedir.
- The wheels of the complaint procedure turn very slowly, but meanwhile Europe's shipbuilding sector is dying.
- Şikayet prosedürünün çarkları çok yavaş dönüyor ama bu arada Avrupa'nın gemi inşa sektörü ölüyor.
- The Americans are there when you need them, ready to fight and die for a world of freedom and democracy.
- Amerikalılar ihtiyaç duyduğunuzda yanınızdadır, özgürlük ve demokrasi dolu bir dünya için savaşmaya ve ölmeye hazırdır.
- Children, who are the most vulnerable, are being allowed to die because of the pattern of life we now have.
- En savunmasız durumda olan çocukların, şu anda sahip olduğumuz yaşam biçimi nedeniyle ölmelerine izin veriliyor.
- Indeed, some people could even die.
- Hatta bazı insanlar ölebilir.
- Millions of people are dying every year in the poorest countries.
- En yoksul ülkelerde her yıl milyonlarca insan ölüyor.
- For example, we allow 5.500 children to die every day because of polluted air, polluted food and polluted water.
- Örneğin, kirli hava, kirli gıda ve kirli su nedeniyle her gün 5.500 çocuğun ölmesine izin veriyoruz.
- There is no good reason why anyone at all should die on the roads.
- Hiç kimsenin yollarda ölmesi için iyi bir neden yoktur.
- Civilians, men, women and children are dying because of the sanctions.
- Siviller, erkekler, kadınlar ve çocuklar yaptırımlar yüzünden ölüyor.
- In this case, we know that many patients die waiting for a transplant.
- Bu durumda, pek çok hastanın nakil beklerken öldüğünü biliyoruz.
- Every 20 minutes, a woman dies of breast cancer in Europe.
- Avrupa'da her 20 dakikada bir kadın meme kanserinden ölmektedir.
- I am also thinking of the many young girls who die horrifically as a result.
- Bunun sonucunda korkunç bir şekilde ölen çok sayıda genç kızı da düşünüyorum.
- If the substance were labelled explicitly, this industry would die a slow death.
- Eğer madde açıkça etiketlenmiş olsaydı, bu endüstri yavaş yavaş ölürdü.
- No-one is going to ask us to go and die on an Afghan hillside, though others will be asked to pay that price.
- Hiç kimse bizden gidip bir Afgan yamacında ölmemizi istemeyecek ancak başkalarından bu bedeli ödemeleri istenecek.
- We also know that up to 100 000 children may die this winter unless adequate supplies reach them in the coming weeks.
- Ayrıca önümüzdeki haftalarda yeterli malzeme ulaşmazsa bu kış 100.000 kadar çocuğun ölebileceğini biliyoruz.
- In fact, approximately 200 people a year die in the European Union from contracting the disease of salmonella.
- Aslında Avrupa Birliği'nde yılda yaklaşık 200 kişi salmonella hastalığına yakalanarak ölmektedir.
- On this her birthday another 24,000 will die.
- Bu doğum gününde 24,000 kişi daha ölecek.
- They grow and flower for a single season, then die.
- Bir sezon boyunca büyüyüp çiçek açarlar, sonra ölürler.
- If he dies, this whole place gets sucked into a wormhole.
- Ölürse, tüm burası bir solucan deliğinin içine çekilecek.
- I want to see an LGBTQ+ president before I die.
- Ölmeden önce bir LGBTQ+ başkanı görmek istiyorum.
- Everyone is born a king, and most people die in exile.
- Herkes kral olarak doğar ve çoğu insan sürgünde ölür.
- They grow and flower for a single season, then die.
- Tek bir mevsim büyüyüp çiçek açıyorlar, sonra ölüyorlar.
- It is born, lives, and dies like all living things.
- Tüm canlılar gibi doğar, yaşar ve ölür.
- I am willing to die here today, for this cause.
- Bugün burada, bu amaç uğruna ölmeye hazırım.
- You'll regret if your mom dies, so be nice.
- Annen ölürse pişman olursun, o yüzden ona iyi davran.
- It is born, lives, and dies like all living things.
- Doğar, yaşar ve ölür, tıpkı diğer canlılar gibi.
- Officers die in battlefields, so you get promoted fast.
- Subaylar savaş meydanlarında ölür, bu yüzden çabucak terfi alırsınız.
- One night, he dreams that he dies from working too hard.
- Bir gece rüyasında çok çalışmaktan öldüğünü görür.
- His wife will die, and he will marry another one.
- Karısı ölecek ve başka biriyle evlenecek.
- Officers die in battlefields, so you get promoted fast.
- Savaş alanında subaylar ölüyor, bu yüzden sen de çabucak terfi edersin.
- They grow and flower for a single season, then die.
- Tek bir mevsimde büyüp çiçek açar, sonra da ölürler.
- Unlike you I'm prepared to die for the cause.
- Senin aksine ben bu dava yolunda ölmeye hazırım.
- I need men and women who will die for a cause.
- Bu dava için ölecek adamlara, kadınlara ihtiyacım var.
- Officers die in battlefields, so you get promoted fast.
- Subaylar savaş alanlarında ölür, bu yüzden hızlı bir şekilde terfi edersiniz.
- One night, he dreams that he dies from working too hard.
- Bir gece rüyasında, çok fazla çalışmaktan öldüğünü görür.
- I am willing to die here today, for this cause.
- Bu uğurda bugün burada ölmeye hazırım.
- I am willing to die here today, for this cause.
- Bugün, burada, bu amaç uğruna ölmeyi göze alıyorum.
- I want to see an LGBTQ+ president before I die.
- Ölmeden önce LGBTİ+ bir cumhurbaşkanı görmek istiyorum.
- You'll regret if your mom dies, so be nice.
- Annen ölürse pişman olacaksın, bu yüzden nazik ol.
- You'll regret if your mom dies, so be nice.
- Anneniz ölürse pişman olursunuz, bu yüzden nazik olun.
- I want to see an LGBTQ+ president before I die.
- Ölmeden önce LGBTQ+ bir başkan görmek istiyorum.
- And just like you, we're willing to die for the cause, too.
- Ve tıpkı senin gibi, biz de bu uğurda ölmeye hazırız.
- And if you waste time looking for one, they'll both die.
- Ve eğer birini aramak için zaman harcarsan ikisi de ölecek.
- One night, he dreams that he dies from working too hard.
- Bir gece rüyasında çok çalışmaktan öldüğünü görüyor.
- If I die tonight, it'll be as a happy man.
- Eğer bu gece ölürsem, mutlu bir adam olarak öleceğim.
- Tom might die.
- Tom ölebilir.
- Jamal would die for her.
- Jamal onun için ölür.
- He watched his father die right in front of his eyes.
- Gözlerinin önünde babasının ölmesini izledi.
- I prefer to die than to do that.
- Bunu yapmaktansa ölmeyi tercih ederim.
- People say he never dies.
- İnsanlar onun asla ölmeyeceğini söylüyorlar.
- You'll remember that until you die.
- Ölünceye kadar onu hatırlayacaksın.
- Plants die without water.
- Bitkiler su olmadan ölür.
- You're too young to die, my friend.
- Ölmek için çok gençsin, dostum.
- Tom felt he was going to die.
- Tom öleceğini hissetti.
- In this faith I wish to live and die.
- Bu inançla yaşamak ve ölmek istiyorum.
- We can't let them die.
- Ölmelerine izin veremeyiz.
- Tom is dying in his bed.
- Tom yatağında ölüyor.
- I know I'm going to die.
- Ben öleceğimi biliyorum.
- They won't die.
- Onlar ölmeyecek.
- Didn't your uncle die in this house?
- Amcan bu evde ölmedi mi?
- I'm dying for a coke.
- Bir kola için ölüyorum.
- When your child dies, you lose your future.
- Çocuğunuz öldüğünde, geleceğinizi kaybedersiniz.
- It appears I will die.
- Görünüşe göre öleceğim.
- Tom was afraid he was going to die.
- Tom öleceğinden korkuyordu.
- There were cars burning, people dying, and nobody could help them.
- Arabalar yanıyor, insanlar ölüyor ve kimse onlara yardım edemiyordu.
- If you die, everyone dies.
- Sen ölürsen herkes ölür.
- I would rather die than do it.
- Onu yapmaktansa ölmeyi tercih ederim.
- Your secret will die with me.
- Sırrın benimle ölecek.
- Answer me quickly, or I'll die.
- Çabuk bana cevap ver, yoksa öleceğim.
- I prefer to die.
- Ölmeyi tercih ederim.
- We're dying to meet you.
- Seninle buluşmak için ölüyoruz.
- Somebody's going to die.
- Biri ölecek.
- I think I'm going to die soon.
- Yakında öleceğimi düşünüyorum.
- Flowers die if they don't have water.
- Çiçekler su bulamazlarsa ölürler.
- He will never die.
- O hiç ölmeyecek.
- The main character dies at the end of the book.
- Ana karakter kitabın sonunda ölür.
- You'll die if you do that.
- Bunu yaparsan ölürsün.
- We're dying to meet them.
- Onlarla buluşmak için ölüyoruz.
- Please don't die.
- Lütfen ölme.
- I'm dying to learn more about you.
- Senin hakkında daha fazla şey öğrenmek için ölüyorum.
- I saw them die.
- Öldüklerini gördüm.
- Sami started thinking that his father needed to die.
- Sami babasının ölmesi gerektiğini düşünmeye başladı.
- I'm going to die here.
- Burada öleceğim.
- If you don't find the antidote, your brother is going to die!
- Eğer panzehiri bulamazsan, kardeşin ölecek!
- You aren't dying, are you?
- Ölmüyorsun, değil mi?
- The soldier was not in the least afraid to die.
- Asker zerre kadar ölmekten korkmuyordu.
- Tom is prepared to die.
- Tom ölmeye hazır.
- Nobody dies.
- Kimse ölmez.
- Sami didn't deserve to die in this appalling way.
- Sami bu korkunç şekilde ölmeyi hak etmiyordu.
- Please tell me I'm not going to die.
- Lütfen bana ölmeyeceğimi söyleyin.
- I can't believe I'm going to die this way.
- Bu şekilde öleceğime inanamıyorum.
- That would be a terrible way to die.
- O ölmek için çok kötü bir yöntem olurdu.
- I'd rather die than marry you!
- Seninle evleneceğime ölürüm daha iyi!
- Hail, Caesar, those who are about to die salute you.
- Selam Sezar, ölmek üzere olanlar seni selamlıyor.
- I'm dying to see you.
- Seni görmek için ölüyorum.
- Don't let them die.
- Onların ölmesine izin verme.
- I'm dying for frozen yogurt.
- Donmuş yoğurt için ölüyorum.
- Right now I could die of happiness.
- Şu anda mutluluktan ölebilirim.
- The squirrel that you kill in jest, dies in earnest.
- Şaka olsun diye öldürdüğün sincap, gerçekten ölür.
- I don't care if I live or die.
- Yaşamam ya da ölmem umurumda değil.
- In many old movies the heroine is always the one to die.
- Birçok eski filmde ölen hep kadın kahraman olur.
- We're not going to let them die.
- Onların ölmesine izin vermeyeceğiz.
- The good news is that you're not going to die.
- İyi haber şu ki ölmeyeceksin.
- Tom will die without your help.
- Tom yardımınız olmadan ölecek.
- Tom is dying.
- Tom ölüyor.
- Who said you were going to die?
- Öleceğini kim söyledi?
- Tom and Mary are dying.
- Tom ve Mary ölüyorlar.
- Keep in mind that you must die.
- Ölmek zorunda olduğunuzu aklınızdan çıkarmayın.
- Those who don't smoke or drink will die healthy.
- Sigara ve içki içmeyenler sağlıklı ölür.
- Who said we were going to die?
- Öleceğimizi kim söyledi?
- You're too young to die.
- Ölmek için çok gençsiniz.
- I'd die if you left me.
- Beni terk etseydin ölürdüm.
- I would die for my principles.
- İlkelerim için ölürdüm.
- At least, he did not die in vain.
- En azından o boş yere ölmedi.
- She could die.
- Ölebilirdi.
- I didn't want them to die.
- Onların ölmesini istemedim.
- Tom said he was going to die.
- Tom öleceğini söyledi.
- Do you think Tom will die?
- Sence Tom ölecek mi?
- She is about to die.
- O ölmek üzere.
- She was obviously dying to know.
- Belli ki bilmek için ölüyordu.
- I'll die if you don't help me.
- Bana yardım etmezsen ben öleceğim.
- I hope you don't die.
- Ölmeyeceğini umuyorum.
- He would rather die than disgrace himself.
- Kendini rezil etmektense ölmeyi tercih eder.
- You're not going to die.
- Ölmeyeceksin.
- Tom is about to die.
- Tom ölmek üzere.
- I'm dying for you.
- Senin için ölüyorum.
- I wish that Tom would get struck by lightning and die.
- Tom'u yıldırım çarpmasını ve ölmesini diliyorum.
- You could die.
- Ölebilirdin.
- It seems I will die.
- Öleceğim gibi görünüyor.
- You are not going to die here.
- Burada ölmeyeceksin.
- I don't know when I will die.
- Ne zaman öleceğimi bilmiyorum.
- Is Tom dying of cancer?
- Tom kanserden mi ölüyor?
- They will die.
- Ölecekler.
- I thought I would die of laughter.
- Gülmekten öleceğimi düşündüm.
- If you were gone, I'd die.
- Eğer gitmiş olsaydın ben ölürdüm.
- We all die.
- Hepimiz ölürüz.
- If you don't eat, you die.
- Yemek yemezsen, ölürsün.
- Tom didn't know he was going to die before he was thirty.
- Tom otuz yaşına gelmeden öleceğini bilmiyordu.
- The prince must die.
- Prens ölmelidir.
- We will all die.
- Hepimiz öleceğiz.
- It's not time to die.
- Ölme zamanı değil.
- Happily, the workaholic did not die.
- Neyse ki işkolik ölmedi.
- Those who don't smoke or drink will die healthy.
- Sigara ya da içki içmeyen kişiler sağlıklı ölecektir.
- People are going to die.
- İnsanlar ölecek.
- Tom didn't die in the collision.
- Tom çarpışmada ölmedi.
- I would die for you.
- Senin için ölebilirim.
- I would rather die than disgrace myself.
- Kendimi rezil etmektense ölmeyi tercih ettim.
- Tom will probably die in prison.
- Tom muhtemelen hapiste ölecek.
- A life sentence in Indonesia means you're gonna die in prison.
- Endonezya'da ömür boyu hapis cezası hapiste öleceğin anlamına gelir.
- I am ready to die.
- Ölmeye hazırım.
- Those who live by the sword die by the sword.
- Kılıçla yaşayanlar kılıçla ölürler.
- Tom knew he was going to die.
- Tom öleceğini biliyordu.
- Would it hurt to die?
- Ölmek acı verir mi?
- I'll die if you don't help me.
- Bana yardım etmezsen ölürüm.
- I saw her die.
- Öldüğünü gördüm.
- I've never seen anyone die from an electric shock.
- Elektrik şokundan ölen birini hiç görmemiştim.
- Is Tom going to die?
- Tom ölecek mi?
- I will die for you.
- Ben senin için öleceğim.
- I want to be remembered after I die.
- Öldükten sonra da hatırlanmak istiyorum.
- When I die, I want no crying and no candles.
- Öldüğümde ağlamak ve mum istemiyorum.
- I'm dying to find out what Tom said.
- Tom'un ne dediğini öğrenmek için ölüyorum.
- You'll all die.
- Hepiniz öleceksiniz.
- I want you to die.
- Ölmenizi istiyorum.
- You could die.
- Ölebilirsin.
- A life sentence in Indonesia really does mean that you'll be in prison until you die.
- Endonezya'da ömür boyu hapis cezası gerçekten ölene kadar hapiste kalacağın anlamına geliyor.
- They will die.
- Onlar ölecekler.
- I'd rather die than surrender.
- Teslim olmaktansa ölmeyi tercih ederim.
- Do you want the doctors not to use the machine and let your brother die?
- Doktorların makineyi kullanmamasını ve kardeşinin ölmesine izin vermesini mi istiyorsun?
- Why do some of your people want your language to die?
- Neden halkınızdan bazıları dilinizin ölmesini istiyor?
- Why do bees die after stinging?
- Arılar soktuktan sonra neden ölürler?
- I always wanted to see an Esperanto convention before I die.
- Her zaman ölmeden önce bir Esperanto kongresi görmek istedim.
- I'm not scared to die.
- Ölmekten korkmuyorum.
- Better to die standing than to live on your knees.
- Dizlerinin üzerinde yaşamaktansa ayakta ölmek daha iyidir.
- Tom said he might die.
- Tom ölebileceğini söyledi.
- I don't care if I live or die.
- Yaşasam da ölsem de umurumda değil.
- A life sentence in Indonesia means you're gonna die in prison.
- Endonezya'da bir ömür boyu hapis cezası, hapiste öleceksin demektir.
- It's easier to die than to love.
- Ölmek, aşık olmaktan daha kolaydır.
- People die, but the things they create endure.
- İnsanlar ölürler ama onların yarattığı şeyler dururlar.
- Stuck in the middle of the desert, Layla wished she would die.
- Çölün ortasında kalan Leyla ölmeyi diledi.
- Tom is determined not to die in prison.
- Tom hapishanede ölmemeye kararlı.
- It is more cruel to fear death than to die.
- Ölümden korkmak, ölmekten daha acımasızdır.
- People die every day.
- İnsanlar her gün ölür.
- I would rather die than do such a thing.
- Böyle bir şey yapmaktansa ölmeyi tercih ederim.
- Without water, we would soon die.
- Su olmazsa, kısa sürede ölürüz.
- I must die.
- Ben ölmeliyim.
- Layla was dying.
- Leyla ölüyordu.
- Can they die?
- Ölebilirler mi?
- If you don't have any goal in life, you're just waiting to die.
- Hayatta bir amacın yoksa, sadece ölmeyi bekliyorsundur.
- You're going to die.
- Öleceksin.
- Tom hopes that he can visit Boston before he dies.
- Tom, ölmeden önce Boston'u ziyaret edebileceğini umuyor.
- The envious die, but envy never does.
- Haset edenler ölür, ama haset asla ölmez.
- We are dying one after the other.
- Birbiri ardına ölüyoruz.
- Answer me quickly, or I'll die.
- Çabuk cevap ver yoksa öleceğim.
- We are dying one after the other.
- Peş peşe ölüyoruz.
- I will die lonely.
- Yalnız öleceğim.
- Don't let Tom die.
- Tom'un ölmesine izin verme.
- Conscience is a wound that never heals and from which no one dies.
- Vicdan asla iyileşmeyen ve kimsenin ölmediği bir yaradır.
- You won't die of age.
- Yaşlılıktan ölmeyeceksin.
- I knew you'd never let him die.
- Onun ölmesine asla izin vermeyeceğinizi biliyordum.
- Tom will die in prison.
- Tom hapishanede ölecek.
- I'll die if I do that.
- Onu yaparsam ölürüm.
- When you die, all your riches will become worthless to you.
- Öldüğünüzde, tüm zenginlikleriniz sizin için değersiz hale gelecektir.
- Layla is gonna die.
- Leyla ölecek.
- We're dying from conformity.
- Uyumluluktan ölüyoruz.
- If you don't sleep, you'll die.
- Uyumazsan ölürsün.
- Tom was obviously dying to know.
- Tom belli ki bilmek için ölüyordu.
- We know that we will die, but we don't know when.
- Öleceğimizi biliyoruz ama ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz.
- I beg of you, don't die!
- Yalvarırım, ölme!
- If you are afraid to die, you have already died.
- Ölmekten korkuyorsan, çoktan ölmüşsün demektir.
- Tom probably won't die tonight.
- Tom muhtemelen bu gece ölmeyecek.
- I might as well die as lead such a life.
- Böyle bir hayat süreceğime, ölsem daha iyi.
- Sami didn't die of natural causes.
- Sami doğal sebeplerden ölmedi.
- The envious die, but envy never does.
- Kıskanç ölür ama kıskançlık asla ölmez.
- Tom hopes to inherit a lot of money when his mother dies.
- Tom annesi öldüğünde bir sürü parayı miras olarak almayı umuyor.
- I hope you stay in prison until you die.
- Umarım ölene kadar hapiste kalırsın.
- He who lives by the sword shall die by the sword.
- Kılıçla yaşayan kılıçla ölecek.
- The dog is dying.
- Köpek ölüyor.
- Patients often die simply because they yield to their diseases.
- Hastalar genellikle hastalıklarına teslim oldukları için ölürler.
- At least I'll die happy.
- En azından mutlu öleceğim.
- I felt like I would die.
- Ben ölecek gibi hissettim.
- I thought you were going to die.
- Öleceğini sanmıştım.
- Layla is gonna die.
- Layla ölecek.
- I'm not ready to die yet.
- Henüz ölmeye hazır değilim.
- Tom wasn't afraid to die.
- Tom ölmekten korkmuyordu.
- How many people die from automobile accidents each year?
- Her yıl kaç kişi otomobil kazalarından ölüyor?
- Better to live dishonored than die proud.
- Onurlu ölmektense onursuz yaşamak daha iyidir.
- He had his son die last year.
- Oğlu geçen yıl ölmüş.
- He is not afraid to die.
- Ölmekten korkmuyor.
- How many people die from automobile accidents each year?
- Her yıl otomobil kazaları nedeniyle kaç tane insan ölüyor?
- Tom knew he was about to die.
- Tom ölmek üzere olduğunu biliyordu.
- I would rather die than do it.
- Bunu yapacağıma ölürüm daha iyi.
- Do you really think Tom is going to die?
- Tom'un öleceğini gerçekten düşünüyor musun?
- I'm not dying.
- Ölmüyorum.
- I'm dying for a beer.
- Bir bira için ölüyorum.
- I saw him die.
- Öldüğünü gördüm.
- Everyone must die one day.
- Herkes bir gün ölmeli.
- The main character dies at the end of the book.
- Ana karakter kitabın sonunda ölüyor.
- If you were gone, I'd die.
- Sen gitseydin, ben ölürdüm.
- Sooner or later, we all are going to die.
- Er ya da geç hepimiz öleceğiz.
- I thought you were going to die.
- Öleceğini sandım.
- Man is doomed to die.
- Ölmek insanın kaderidir.
- Every person must die.
- Her insan ölmek zorunda.
- We could all die.
- Hepimiz ölebiliriz.
- You may die.
- Ölebilirsin.
- Do you want the doctors not to use the machine and let your brother die?
- Doktorların makineyi kullanmayıp kardeşinin ölmesine izin vermelerini mi istiyorsun?
- If I don't eat, I will die.
- Yemezsem ölürüm.
- I won't let him die.
- Ölmesine izin vermeyeceğim.
- Mary is dying in the hospital.
- Mary hastanede ölüyor.
- Tom is dying, isn't he?
- Tom ölüyor, değil mi?
- It's do or die now.
- Ya yaparsın ya ölürsün.
- I thought for sure I was going to die.
- Kesinlikle öleceğimi düşündüm.
- Humans are asleep when they live, they wake up when they die.
- İnsanlar yaşarken uykudadır, öldüklerinde uyanırlar.
- I watched them die.
- Ölmelerini izledim.
- I'd die if anything happened to you.
- Sana bir şey olursa ölürüm.
- What happens when we die?
- Öldüğümüz zaman ne olur?
- We would die without air.
- Hava olmadan ölürdük.
- We can't let her die.
- Onun ölmesine izin veremeyiz.
- He who lives by the sword shall die by the sword.
- Kılıçla yaşayan kılıçla ölür.
- May that bastard die.
- O piç ölsün.
- Keep in mind that you must die.
- Ölmen gerektiğini aklında tut.
- I want you to die.
- Senin ölmeni istiyorum.
- If I die, I want you to keep this ring.
- Eğer ölürsem, bu yüzüğün sende kalmasını istiyorum.
- Please don't die!
- Lütfen ölme!
- I'm not going to die.
- Ölmeyeceğim.
- The town is dying.
- Kasaba ölüyor.
- I'd like to visit Angkor Wat before I die.
- Ben ölmeden önce Angkor Wat'ı ziyaret etmek istiyorum.
- Tom is going to die.
- Tom ölecek.
- I'd rather die than leave.
- Gitmektense ölmeyi tercih ederim.
- I'll love you until the day I die.
- Seni ölene kadar seveceğim.
- We might die.
- Ölebiliriz.
- He did not die of cancer.
- O kanserden ölmedi.
- Please don't die.
- Lütfen ölmeyin.
- The strong will survive and the weak will die.
- Güçlü olan hayatta kalacak, zayıf olan ölecek.
- At that time, I thought that I was going to die for real.
- O anda gerçekten öleceğimi düşündüm.
- All living things eventually die.
- Bütün canlılar sonunda ölür.
- If it makes you feel any better, you'll die in two hours.
- Eğer bu seni daha iyi hissettiriyorsa, iki saat içinde öleceksin.
- All shall die.
- Herkes ölecek.
- People die, but the things they create endure.
- İnsanlar ölür, ama yarattıkları şeyler kalıcıdır.
- When people are killed, they die.
- İnsanlar öldürüldüğünde, ölürler.
- I didn't want Tom to die.
- Tom'un ölmesini istemedim.
- Without water, we would soon die.
- Susuz kalırsak yakında öleceğiz.
- Dan didn't deserve to die.
- Dan ölmeyi hak etmedi.
- I am wise enough to think that if one is born a fish, it is more dignified to die under the water than in the frying pan.
- İnsan balık olarak doğmuşsa, suyun altında ölmenin kızartma tavasında ölmekten daha onurlu olduğunu düşünecek kadar akıllıyım.
- Flap your wings or die.
- Kanatlarınızı çırpın ya da ölün.
- If we don't take the threat of meteor strikes seriously, we'll all die.
- Meteor çarpması tehdidini ciddiye almazsak hepimiz öleceğiz.
- Tom is dying in his bed.
- Tom kendi yatağında ölüyor.
- Good people die every day.
- İyi insanlar her gün ölür.
- I'd like to die of old age.
- Ben yaşlılıktan ölmek istiyorum.
- Tom thought Mary would die an old maid.
- Tom Mary'nin yaşlı bir hizmetçi olarak öleceğini düşündü.
- Layla didn't deserve to die at all.
- Layla ölmeyi hiç hak etmedi.
- I will not die here.
- Burada ölmeyeceğim.
- Old habits die hard.
- Eski alışkanlıklar zor ölür.
- Tom and Mary are going to die.
- Tom ve Mary ölecekler.
- He wasn't ready to die.
- Ölmeye hazır değildi.
- I might as well die as do such a thing.
- Böyle bir şey yapacağıma, ölsem daha iyi.
- Old soldiers never die, they just fade away.
- Yaşlı askerler asla ölmez, yavaş yavaş ortadan kaybolurlar.
- You're dying, aren't you?
- Ölüyorsun, değil mi?
- Happily he did not die.
- Ne mutlu ki ölmedi.
- I'd rather die than give you this.
- Bunu sana vermektense ölmeyi tercih ederim.
- They're going to die.
- Onlar ölecekler.
- Sami is too young to die.
- Sami ölmek için çok genç.
- I'm dying to play this game.
- Ben bu oyunu oynamak için ölüyorum.
- I'd prefer to die rather than see you crying.
- Seni ağlarken görmektense ölmeyi yeğlerim.
- Let me die.
- Bırak öleyim.
- Are you suggesting Tom didn't die of natural causes?
- Tom'un doğal sebeplerden ölmediğini mi söylüyorsun?
- I can't die yet.
- Henüz ölemem.
- This man is a spy; he must die.
- Bu adam bir casus; o ölmeli.
- They all deserve to die.
- Hepsi ölmeyi hak ediyor.
- We're not going to let you die.
- Ölmene izin vermeyeceğiz.
- Tom's going to die.
- Tom ölecek.
- Nobody deserves to die.
- Kimse ölmeyi hak etmez.
- When we get there, we'll all probably die of cholera.
- Oraya vardığımızda, muhtemelen hepimiz koleradan öleceğiz.
- Tom didn't want Mary to die.
- Tom, Mary'nin ölmesini istemedi.
- Tom still might die.
- Tom hala ölebilir.
- The strong will survive and the weak will die.
- Güçlüler hayatta kalacak, zayıflar ölecek.
- I would die for them.
- Onlar için ölürüm.
- Your secret will die with me.
- Sırrın benimle birlikte ölecek.
- Didn't your uncle die in this house?
- Dayın bu evde ölmedi mi?
- The dragons must die.
- Ejderhalar ölmeli.
- Smog causes plants to die.
- Kirli hava, bitkilerin ölmesine sebep olur.
- You'll die if you stay here.
- Burada kalırsan öleceksin.
- We'll all die sooner or later.
- Hepimiz er ya da geç öleceğiz.
- As soon as man is born he begins to die.
- İnsan doğar doğmaz ölmeye başlar.
- The queen must die.
- Kraliçe ölmeli.
- Was I about to die?
- Ben ölmek üzere miydim?
- I would die for them.
- Onlar için ölürdüm.
- We won't let you die.
- Ölmene izin vermeyeceğiz.
- Layla prepared herself to die.
- Leyla kendini ölmek için hazırladı.
- Why did I not die then!
- O zaman neden ölmedim!
- You were dying, but the doctor saved your life.
- Ölüyordun ama doktor senin hayatını kurtardı.
- I thought I was going to die last night.
- Dün gece öleceğimi sandım.
- If it were not for the sun, we would all die.
- Eğer güneş olmasaydı, hepimiz ölürdük.
- We can now die in peace.
- Artık huzur içinde ölebiliriz.
- I'm dying for you.
- Ben senin için ölüyorum.
- I saw him die.
- Onun öldüğünü gördüm.
- A doctor should never let a patient die.
- Bir doktor, asla bir hastanın ölmesine izin vermemelidir.
- They will die if we don't help them.
- Onlara yardımcı olmazsak ölürler.
- Happily, the workaholic did not die.
- Çok şükür, işkolik ölmedi.
- You aren't dying.
- Ölmüyorsunuz.
- We all have to die sooner or later.
- Hepimiz er ya da geç ölmek zorundayız.
- Do you really think Tom is going to die?
- Gerçekten Tom'un öleceğini mi sanıyorsunuz?
- Everyone dies eventually.
- Herkes sonunda ölür.
- You will all die.
- Hepiniz öleceksiniz.
- Tom is likely to die in jail.
- Tom muhtemelen hapiste ölecek.
- This language will likely die soon.
- Bu dil muhtemelen yakında ölecek.
- I thought Tom was going to die.
- Tom'un öleceğini düşündüm.
- Tom will probably die this week.
- Tom muhtemelen bu hafta ölecek.
- It's beautiful to die for your country.
- Vatan için ölmek güzeldir.
- A study reports that 53,000 Americans die each year as a result of secondhand smoke.
- Bir araştırmaya göre her yıl 53.000 Amerikalı pasif içicilik sonucu ölüyor.
- I'd rather die than do it!
- Bunu yapmaktansa ölmeyi tercih ederim!
- We can't let her die.
- Biz onun ölmesine izin veremeyiz.
- Sooner or later, bankruptcy hangs over our heads and we will all die penniless like beggars.
- Er ya da geç iflas başımıza bela olacak ve hepimiz dilenciler gibi beş parasız öleceğiz.
- Everybody hoped that Tom wouldn't die.
- Herkes Tom'un ölmeyeceğini umuyordu.
- I'm going to die tonight.
- Ben bu gece öleceğim.
- I saw them die.
- Onların öldüğünü gördüm.
- I'll certainly be sad if he dies.
- Ölürse kesinlikle üzülürüm.
- They're going to die.
- Ölecekler.
- I hope you die.
- Umarım ölürsün.
- I'll die if you don't tell me.
- Bana söylemezsen ölürüm.
- No one is born wise, but many die stupid.
- Kimse bilge doğmaz, ama çoğu aptal ölür.
- Sami is too young to die.
- Sami ölmek için fazla genç.
- I beg of you, don't die!
- Yalvarırım sana, ölme!
- I knew you'd never let me die.
- Ölmeme asla izin vermeyeceğini biliyordum.
- Are we all going to die?
- Hepimiz ölecek miyiz?
- We can't let them die.
- Biz onların ölmelerine izin veremeyiz.
- I can die happy now.
- Artık mutlu ölebilirim.
- Tom probably didn't die in the accident.
- Tom muhtemelen kazada ölmedi.
- If you push a button, either you will die or you will live.
- Bir düğmeye basarsan ya ölürsün ya da yaşarsın.
- I hope I don't die the same way Tom did.
- Umarım Tom'un öldüğü şekilde ölmem.
- I'm dying to eat something.
- Bir şeyler yemek için ölüyorum.
- I thought we were going to die.
- Öleceğimizi sanıyordum.
- I don't want you to die.
- Ben senin ölmeni istemiyorum.
- When people are killed, they die.
- İnsanlar öldürüldükleri zaman ölürler.
- You don't have to die.
- Ölmek zorunda değilsiniz.
- I want to be remembered after I die.
- Öldükten sonra hatırlanmak istiyorum.
- We're not going to let Tom die.
- Tom'un ölmesine izin vermeyeceğiz.
- Flowers die without water.
- Çiçekler su olmadan ölür.
- I'm dying for a beer!
- Bir bira için ölüyorum!
- I knew you'd never let them die.
- Onların ölmesine asla izin vermeyeceğini biliyordum.
- Happily, the workaholic did not die.
- Ne mutlu ki, işkolik ölmedi.
- If we stay here, we'll probably die.
- Burada kalırsak muhtemelen ölürüz.
- Tom will probably die in prison.
- Tom muhtemelen hapishanede ölecek.
- Many good people die every day.
- Her gün birçok iyi insan ölür.
- I don't think you'll die today.
- Bugün öleceğini sanmıyorum.
- How did her son die?
- Oğlu nasıl ölmüş?
- Tom thought Mary would die an old maid.
- Tom, Mary'nin yaşlı bir kız kurusu olarak öleceğini düşündü.
- Don't let him die.
- Onun ölmesine izin verme.
- If I die, I want to keep this ring.
- Eğer ölürsem, bu yüzüğü saklamak isterim.
- You're dying, aren't you?
- Sen ölüyorsun, değil mi?
- I would die for my principles.
- Prensiplerim için ölürüm.
- Layla thought she was going to die that night.
- Layla o gece öleceğini düşündü.
- I've never seen anybody die.
- Kimsenin öldüğünü görmedim.
- If it were not for the sun, every living thing would die.
- Eğer güneş olmasaydı, yaşayan her şey ölürdü.
- Am I ready to die?
- Ölmeye hazır mıyım?
- It appears I will die.
- Ölürüm gibi görünüyor.
- If there is ever another war, we will all die.
- Bir savaş daha olursa hepimiz ölürüz.
- Tom likely won't die anytime soon.
- Tom muhtemelen yakın zamanda ölmeyecektir.
- Layla didn't deserve to die like this.
- Leyla bu şekilde ölmeyi hak etmedi.
- Never try to die.
- Ölmeyi asla deneme.
- Love doesn't die.
- Aşk ölmez.
- He is not afraid to die.
- O ölmekten korkmuyor.
- Are you afraid to die?
- Ölmekten korkuyor musun?
- I'd rather die free than live as a slave.
- Köle olarak yaşamaktansa özgür ölmeyi tercih ederim.
- If you were gone, I'd die.
- Sen gidersen ölürüm.
- You blocked me on Facebook, and now you're going to die.
- Beni Facebook'ta engelledin ve şimdi öleceksin.
- I think Tom is going to die.
- Bence Tom ölecek.
- Prepare to die!
- Ölmeye hazırlan!
- We must die sooner or later.
- Er ya da geç öleceğiz.
- When I die, I want to be buried here.
- Öldüğümde buraya gömülmek istiyorum.
- Everything that lives will die sometime.
- Yaşayan her şey bir gün ölecek.
- Tom might not die.
- Tom ölmeyebilirdi.
- I might as well die as lead such a life.
- Böyle bir hayat sürmektense, ölürüm daha iyi.
- A snake which does not shed its skin, dies.
- Derisini dökmeyen bir yılan ölür.
- Tom wasn't ready to die.
- Tom ölmeye hazır değildi.
- Do you want your language to die?
- Senin dilinin ölmesini istiyor musun?
- Sami was dying.
- Sami ölüyordu.
- We would die without air.
- Hava olmazsa ölürüz.
- I hope Tom doesn't die.
- Umarım Tom ölmez.
- I thought Tom was going to die.
- Tom'un öleceğini sanmıştım.
- Tom isn't ready to die.
- Tom ölmeye hazır değil.
- He's dying of lung cancer.
- Akciğer kanserinden ölüyor.
- I'm dying for a pizza.
- Ben bir pizza için ölüyorum.
- Many good people die every day.
- Her gün birçok iyi insan ölüyor.
- They didn't die.
- Onlar ölmedi.
- She'll die if we don't help her.
- Ona yardım etmezsek ölecek.
- Sami knew somebody was going to die.
- Sami birisinin öleceğini biliyordu.
- Sami should die in jail.
- Sami'nin hapiste ölmesi gerek.
- Smog causes plants to die.
- Duman, bitkilerin ölmesine neden olur.
- Tom thinks he must die.
- Tom ölmesi gerektiğini düşünüyor.
- Are you ready to die?
- Ölmeye hazır mısın?
- The polar bears are dying.
- Kutup ayıları ölüyor.
- It's sad to know that we may die any moment.
- Her an ölebileceğimizi bilmek çok üzücü.
- Tom may die.
- Tom ölebilir.
- Tom told me they're all going to die.
- Tom bana onların hepsinin öleceğini söyledi.
- I'm not afraid to die.
- Ölmekten korkmuyorum.
- No one is born wise, but many die stupid.
- Hiç kimse akıllı doğmaz ama çoğu aptal ölür.
- If you don't drink anything, you'll surely die.
- Eğer bir şey içmezsen kesinlikle ölürsün.
- If I die, I want to keep this ring.
- Eğer ölürsem, bu yüzüğü saklamak istiyorum.
- I'm dying to meet them.
- Onunla buluşmak için ölüyorum.
- They will die if we don't help them.
- Onlara yardım etmezsek ölecekler.
- When a language dies, valuable scientific data disappears forever.
- Bir dil öldüğünde, değerli bilimsel veriler sonsuza dek yok olur.
- Both Tom and Mary are dying.
- Hem Tom hem de Mary ölüyor.
- She's dying for that cake.
- O pasta için ölüyor.
- I hope I don't die alone.
- Umarım yalnız ölmem.
- I'd die without you.
- Sensiz ölürüm.
- You will not die from that.
- Bundan ölmezsin.
- I don't want you to die.
- Senin ölmeni istemiyorum.
- If there's another war, we'll all die.
- Bir savaş daha olursa hepimiz ölürüz.
- You're not going to die.
- Ölmeyeceksiniz.
- Sami was probably dying.
- Sami muhtemelen ölüyordu.
- I'm about to die.
- Ölmek üzereyim.
- If it were not for the sun, every living thing would die.
- Güneş olmasaydı, yaşayan her şey ölürdü.
- You will not die from that.
- Ondan ölmeyeceksin.
- They were dying.
- Ölüyorlardı.
- You'll die out there.
- Orada öleceksin.
- Sami thought he would die.
- Sami öleceğini düşündü.
- How many people do you think die from cancer every year?
- Sence her yıl kanserden kaç kişi ölür?
- Hundreds die every day.
- Her gün yüzlerce kişi ölüyor.
- We shall all die some day.
- Bir gün hepimiz öleceğiz.
- Layla didn't deserve to die at all.
- Leyla ölmeyi hiç hak etmedi.
- Time to die.
- Ölme zamanı.
- We're all going to die!
- Hepimiz öleceğiz!
- I won't let Tom die.
- Tom'un ölmesine izin vermeyeceğiz.
- Layla thought she was going to die that night.
- Leyla o gece öleceğini düşünüyordu.
- I knew he didn't die.
- Onun ölmediğini biliyordum.
- I caused you to die.
- Ölmene ben sebep oldum.
- I'll die if I don't do that.
- Eğer bunu yapmazsam ölürüm.
- Tom didn't die in a car accident.
- Tom trafik kazasında ölmedi.
- The soldiers were ready to die for their country.
- Askerler ülkeleri için ölmeye hazırdı.
- You'll die in jail.
- Sen hapishanede öleceksin.
- Tom was afraid Mary was going to die.
- Tom, Mary'nin öleceğinden korkuyordu.
- No matter how bad it gets, she won't die from that disease.
- Ne kadar kötüleşirse kötüleşsin, o hastalıktan ölmeyecek.
- What happens when we die?
- Öldüğümüzde ne olacak?
- All men must die.
- Bütün insanlar ölmeli.
- When you die, you will begin to see more.
- Öldüğünde, daha fazlasını görmeye başlayacaksın.
- The first to die in war is the truth.
- Savaşta ölen ilk şey gerçektir.
- We all die in the end.
- Neticede hepimiz öleceğiz.
- Would you want to know how you're going to die?
- Nasıl öleceğini bilmek ister miydin?
- I would rather die than leave you, Tom!
- Seni terk etmektense ölmeyi tercih ederim, Tom!
- We all have to die.
- Hepimiz ölmek zorundayız.
- People living in this area are dying because of the lack of water.
- Bu alanda yaşayan insanlar su yokluğu nedeniyle ölüyor.
- I'm dying of cold.
- Soğuktan ölüyorum.
- There's nothing any of us can do for Tom now except let him die with dignity.
- Onuruyla ölmesine izin vermek dışında, Tom için artık yapabileceğimiz hiçbir şey yok.
- If I die, I want to die where nobody ever finds me.
- Eğer ölürsem, kimsenin beni bulamayacağı bir yerde ölmek istiyorum.
- People die every day.
- İnsanlar her gün ölüyor.
- Patients often die simply because they yield to their diseases.
- Hastalar çoğunlukla sadece hastalıklarına boyun eğdikleri için ölürler.
- Tom is probably going to die in prison.
- Tom muhtemelen hapishanede ölecek.
- I won't let them die.
- Ölmelerine izin vermeyeceğim.
- Why did I not die then!
- Neden o zaman ölmedim!
- I couldn't let them die.
- Onların ölmesine izin veremedim.
- Tom thought we'd all die together.
- Tom hep birlikte öleceğimizi düşündü.
- Several dozen mountaineers die each year in the Austrian Alps.
- Her yıl Avusturya Alp'lerinde birkaç düzine dağcı ölmektedir.
- If the sun went out, all life would die.
- Eğer güneş sönmüş olsa, tüm yaşam ölürdü.
- When you die, I will be happy.
- Sen öldüğünde, mutlu olacağım.
- For one second I thought I would die.
- Bir an için öleceğimi sandım.
- Tom didn't have to die.
- Tom ölmek zorunda değildi.
- When I die, I want to be cremated.
- Ben öldüğümde yakılmak istiyorum.
- I would die for her.
- Onun için ölürüm.
- Life's a bitch, then you die.
- Hayat bir sürtüktür, sonra ölürsün.
- I knew you'd never let Tom die.
- Tom'un ölmesine asla izin vermeyeceğini biliyordum.
- If you don't have any goal in life, you're just waiting to die.
- Hayatta herhangi bir amacınız yoksa sadece ölmeyi bekliyorsunuzdur.
- Elderly people are more likely to die from the coronavirus.
- Yaşlı insanların koronavirüsten ölme olasılığı daha yüksektir.
- I will die for you.
- Senin için öleceğim.
- I might as well die as do such a thing.
- Böyle bir şey yapacağıma, ölürüm daha iyi.
- I'm dying of cold.
- Ben soğuktan ölüyorum.
- Nobody deserves to die like that.
- Kimse bu şekilde ölmeyi hak etmiyor.
- The old man knows that he will die soon.
- Yaşlı adam yakında öleceğini biliyor.
- You'll die in prison.
- Hapiste öleceksin.
- If I die, I want to die where nobody ever finds me.
- Ölürsem kimsenin beni bulmayacağı bir yerde ölmek istiyorum.
- I'll die before telling you anything.
- Sana bir şey söylemeden öleceğim.
- It is sweet and honorable to die for the fatherland.
- Vatan için ölmek tatlı ve onurludur.
- Everyone dies sooner or later.
- Herkes er ya da geç ölür.
- I might as well die as marry such a man.
- Böyle bir adamla evleneceğime, ölürüm daha iyi.
- It was as clear as day that Shinji would die from hunger.
- Shinji'nin açlıktan öleceği gün gibi açıktı.
- We were born to die.
- Biz ölmek için doğmuşuz.
- I hope the language doesn't die.
- Umarım bu dil ölmez.
- How did they die?
- Nasıl öldüler?
- I won't let them die.
- Onların ölmesine izin vermeyeceğim.
- I won't let Tom die.
- Tom'un ölmesine izin vermeyeceğim.
- Grammar-Nazi-sympathizers must die too!
- Gramer-Nazi sempatizanları da ölmeli!
- The princess must die.
- Prenses ölmeli.
- Tom did not die in vain.
- Tom boş yere ölmedi.
- John says when he dies he doesn't want anyone to cry for him.
- John öldüğünde kimsenin onun için ağlamasını istemediğini söylüyor.
- Tom might die from the infection.
- Tom enfeksiyondan ölebilir.
- I'll love you until I die.
- Ben ölünceye kadar seni seveceğim.
- It's sad to know that we may die any moment.
- Her an ölebilecek olduğumuzu bilmek üzüntü verici.
- I can finally die in peace.
- Sonunda huzur içinde ölebilirim.
- We all die sooner or later.
- Hepimiz er ya da geç öleceğiz.
- Many people die in traffic accidents.
- Trafik kazalarında birçok insan ölür.
- Are they going to die?
- Ölecekler mi?
- Tom said I was going to die.
- Tom öleceğimi söyledi.
- It's easier to die than to love.
- Ölmek sevmekten daha kolay.
- Dan didn't deserve to die.
- Dan ölmeyi hak etmiyordu.
- Tom didn't die in a car accident.
- Tom bir araba kazasında ölmedi.
- Tom expects to die.
- Tom ölmeyi bekliyor.
- Will Tom die?
- Tom ölecek mi?
- If you eat that you will die.
- Onu yersen ölürsün.
- Which is worse, killing one person or letting five people die?
- Hangisi daha kötüdür, bir insanı öldürmek mi yoksa beş kişinin ölmesine izin vermek mi?
- I would die for him.
- Onun için ölürdüm.
- Your son did not die in vain.
- Senin oğlun boş yere ölmedi.
- You're lucky you didn't die.
- Ölmediğin için şanslısın.
- Elderly people are more likely to die from the coronavirus.
- Yaşı yüksek olanların koronadan ölme ihtimali daha yüksek.
- Tom could die from the infection.
- Tom enfeksiyondan ölebilir.
- If current trends continue, the language will likely die in the near future.
- Şimdiki eğilimler devam ederse, dil muhtemelen yakın gelecekte ölecektir.
- Nearly all men die of their remedies, and not of their illness.
- Neredeyse tüm insanlar hastalıklarından değil, tedaviden ölür.
- My men are prepared to die.
- Adamlarım ölmeye hazır.
- We won't let you die.
- Biz ölmene izin vermeyeceğiz.
- The princess must die.
- Prenses ölmelidir.
- People die every day.
- İnsanlar her gün ölürler.
- He would sooner die than get up early every morning.
- Her sabah erken kalkmaktansa ölmeyi tercih eder.
- Tom thinks he'll die soon.
- Tom yakında öleceğini düşünüyor.
- Fadil can die in peace now.
- Fadıl artık huzur içinde ölebilir.
- Sami can now die in peace.
- Sami şimdi huzur içinde ölebilir.
- A study reports that 53,000 Americans die each year as a result of secondhand smoke.
- Bir araştırma, her yıl 53.000 Amerikalının pasif içicilik nedeniyle öldüğünü bildiriyor.
- You're obviously dying to know.
- Belli ki bilmek için ölüyorsun.
- All men must die.
- "Herkes ölmeli.
- I saw her die.
- Onun öldüğünü gördüm.
- I thought we were going to die.
- Öleceğimizi düşündüm.
- I'd prefer to die rather than see you crying.
- Seni ağlarken görmektense ölmeyi tercih ederim.
- He who uncovers the most dies the fastest.
- Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.
- We must leave now, or we will die.
- Biz şimdi terk etmeliyiz yoksa ölürüz.
- I'd rather die now than vegetate for fifty more years.
- Elli yıl daha bitkisel hayatta kalmaktansa şimdi ölmeyi tercih ederim.
- I don't want Tom to die.
- Tom'un ölmesini istemiyorum.
- Hundreds die every day.
- Her gün yüzlercesi ölür.
- We won't die.
- Ölmeyeceğiz.
- Tell anyone about this and you die.
- Birine bundan bahsedersen ölürsün.
- Why do bees die after stinging?
- Arılar neden soktuktan sonra ölürler?
- Fortunately, Tom didn't die in the accident.
- Allah'tan Tom kazada ölmedi.
- Tom might die.
- Tom ölmüş olabilir.
- He didn't deserve to die.
- O ölmeyi hak etmedi.
- I'm the one who's going to die.
- Ölecek olan kişi benim.
- Prepare to die.
- Ölmeye hazırlan.
- Neither Tom nor Mary is dying.
- Ne Tom ne de Mary ölüyor.
- I'm the one who's going to die.
- Ölecek olan benim.
- Many people die in traffic accidents.
- Trafik kazalarında birçok insan ölüyor.
- They won't die.
- Ölmeyecekler.
- Tom did not die in vain.
- Tom boşuna ölmedi.
- I might die soon.
- Yakında ölebilirim.
- Tom could die from the infection.
- Tom enfeksiyondan ölebilirdi.
- Don't let her die.
- Onun ölmesine izin verme.
- Rejoice, lest pleasureless ye die.
- Sevinin, yoksa zevksiz ölürsünüz.
- I had a premonition that Tom would die.
- Tom'un öleceğine dair bir önsezim vardı.
- The number of people who die in traffic accidents is surprising.
- Trafik kazalarında ölen insanların sayısı şaşırtıcı.
- Fadil can die in peace now.
- Fadıl şimdi huzur içinde ölebilir.
- You'll probably die in prison.
- Muhtemelen hapishanede öleceksin.
- I thought for sure I was going to die.
- Kesin öleceğimi düşünmüştüm.
- Tom's dying for that apple.
- Tom o elma için ölüyor.
- He'll die if we don't help him.
- Ona yardım etmezsek ölecek.
- Sami will die in prison.
- Sami hapishanede ölecek.
- Tom can die happy now.
- Tom artık mutlu ölebilir.
- We would not let him die.
- Biz onun ölmesine izin vermezdik.
- As I told you, Tom is dying.
- Söylediğim gibi, Tom ölüyor.
- I think Tom is dying.
- Bence Tom ölüyor.
- Tom is likely to die this week.
- Tom muhtemelen bu hafta ölecek.
- We'll all die together.
- Hepimiz birlikte öleceğiz.
- I watched him die.
- Onun ölmesini izledim.
- Tom likely won't die anytime soon.
- Tom muhtemelen yakın zamanda ölmeyecek.
- We shall die sooner or later.
- Biz er ya da geç öleceğiz.
- There's nothing any of us can do for Tom now except let him die with dignity.
- Artık Tom için yapabileceğimiz bir şey yok, onurlu bir şekilde ölmesine izin vermekten başka.
- Tom is likely to die this week.
- Tom'un bu hafta ölmesi muhtemel.
- I hope you die.
- İnşallah ölürsün.
- If we don't do something, Tom is going to die.
- Bir şey yapmazsak, Tom ölecek.
- Thousands of soldiers and civilians were dying.
- Binlerce asker ve sivil ölüyordu.
- Everyone else is dying.
- Başka herkes ölüyor.
- The conscience is a wound that never heals and no one dies of.
- Vicdan asla iyileşmeyen ve kimsenin ölmediği bir yaradır.
- Man is bound to die.
- İnsan ölmeye mahkûmdur.
- No one is going to die.
- Hiç kimse ölmeyecek.
- I didn't want her to die.
- Onun ölmesini istemedim.
- Tom says he won't die.
- Tom ölmeyeceğini söylüyor.
- I'm going to die tonight.
- Bu gece öleceğim.
- Tom is likely to die.
- Tom muhtemelen ölecek.
- Fortunately, Tom didn't die in the accident.
- Bereket versin ki Tom kazada ölmedi.
- Are you afraid to die?
- Ölmekten mi korkuyorsun?
- Layla was prepared to die.
- Leyla ölmeye hazırdı.
- I'd rather die than marry Tom.
- Tom'la evlenmektense ölürüm daha iyi.
- I don't want him to die.
- Onun ölmesini istemiyorum.
- They're all dying.
- Onların hepsi ölüyor.
- Sami didn't die of natural causes.
- Sami doğal nedenlerden ötürü ölmedi.
- I hope that I can visit Boston before I die.
- Umarım ölmeden önce Boston'u ziyaret edebilirim.
- I hope you don't die.
- Umarım ölmezsin.
- Never try to die.
- Asla ölmeye kalkma.
- I'd like to visit Boston before I die.
- Ölmeden önce Boston'u ziyaret etmek istiyorum.
- All shall die.
- Herkes ölecektir.
- Tom let Mary die in the fire.
- Tom, Mary'nin yangında ölmesine izin verdi.
- Can you die of sinusitis?
- Sinüzitten ölebilir misin?
- I would rather die than yield.
- Teslim olmaktansa ölmeyi yeğlerim.
- If a tree dies, plant another in its place.
- Eğer bir ağaç ölürse, yerine başka bir ağaç dikin.
- I'm too young to die!
- Ben ölmek için çok gencim!
- Who does the car belong to when the owner dies?
- Sahibi öldüğünde araba kime ait olur?
- I couldn't let Tom die.
- Tom'un ölmesine izin veremezdim.
- I'll love you until I die.
- Seni ölene kadar seveceğim.
- How can you stand there and just let Tom die?
- Orada öylece durup Tom'un ölmesine nasıl izin verirsin?
- I knew you'd never let them die.
- Onların ölmesine asla izin vermeyeceğinizi biliyordum.
- I knew he didn't die.
- Ölmediğini biliyordum.
- I won't let you die.
- Ölmene izin vermeyeceğim.
- I didn't want her to die.
- Ölmesini istemedim.
- Are we going to die?
- Ölecek miyiz?
- We know that we will die, but we don't know when.
- Biz öleceğimizi biliyoruz ama ne zaman bilmiyoruz.
- Tom isn't going to let you die.
- Tom ölmene izin vermeyecek.
- Tom, don't die.
- Tom, ölme.
- I just want to crawl into a hole and die.
- Sadece bir deliğe girip ölmek istiyorum.
- You can't die if you're already dead.
- Zaten ölüysen ölemezsin.
- Is Tom dying?
- Tom ölüyor mu?
- I would sooner die than give up.
- Pes edeceğime ölürüm daha iyi.
- The cat plays a game, but the mouse dies.
- Kedi oyun oynar ama fare ölür.
- We are born crying, spend our lives complaining, and die disappointed.
- Biz ağlayarak doğarız, hayatlarımızı şikayet ederek geçiririz ve hayal kırıklığına uğramış olarak ölürüz.
- You didn't want Tom to die, did you?
- Tom'un ölmesini istemedin, değil mi?
- If I die, I want to die where nobody ever finds me.
- Eğer ölürsem, hiç kimsenin beni bulmayacağı yerde ölmek istiyorum.
- Tom thought he was going to die.
- Tom öleceğini düşündü.
- I thought Tom was dying.
- Tom ölüyor sanıyordum.
- The man was dying.
- Adam ölüyordu.
- We shall all die some day.
- Hepimiz bir gün öleceğiz.
- Better to die on our feet, than to live on our knees.
- Dizlerimizin üzerinde yaşamaktansa, ayaklarımızın üzerinde ölmek daha iyidir.
- Tom and Mary are dying.
- Tom ve Mary ölüyor.
- Otherwise, you will die.
- Aksi takdirde, öleceksin.
- I watched them die.
- Onların ölmesini izledim.
- She is about to die.
- Ölmek üzere.
- It refuses to die.
- Ölmeyi reddediyor.
- Your son did not die in vain.
- Oğlunuz boşuna ölmedi.
- If you die, everyone dies.
- Sen ölürsen, herkes ölür.
- If you don't leave now, you'll die.
- Eğer şimdi gitmezsen, öleceksin.
- Do you think Tom is going to die?
- Sence Tom ölecek mi?
- Tom said that he was going to die.
- Tom öleceğini söyledi.
- I'll die trying.
- Denerken öleceğim.
- Stuck in the middle of the desert, Layla wished she would die.
- Çölün ortasında sıkışıp kalan Layla ölmeyi diledi.
- I'd die without you.
- Sensiz ölürdüm.
- I'll die if I do that.
- Bunu yaparsam ölürüm.
- You're not dying.
- Ölmüyorsun.
- Tom didn't deserve to die that way.
- Tom o şekilde ölmeyi hak etmedi.
- I want you to help me die.
- Ölmeme yardım etmeni istiyorum.
- I want to visit Cuba before Castro dies.
- Castro ölmeden önce Küba'yı ziyaret etmek istiyorum.
- Jane didn't die a natural death.
- Jane doğal bir ölümle ölmedi.
- I would never die for my beliefs because I might be wrong.
- İnançlarım uğruna asla ölmem çünkü yanılıyor olabilirim.
- Sami will maintain his innocence until the day he dies.
- Sami ölene kadar masumiyetini koruyacaktır.
- I didn't want them to die.
- Ölmelerini istemedim.
- I'm not ready to die.
- Ölmeye hazır değilim.
- Why do we die?
- Neden ölüyoruz?
- These flowers are dying.
- Bu çiçekler ölüyor.
- If you don't drink anything, you'll surely die.
- Eğer bir şey içmezsen, kesinlikle ölürsün.
- I'm too young to die.
- Ölmek için çok gencim.
- I think Tom is going to die.
- Sanırım Tom ölecek.
- Sami can now die in peace.
- Sami artık huzur içinde ölebilir.
- Tom is going to die in the morning for a crime he didn't commit.
- Tom işlemediği bir suç yüzünden sabah ölecek.
- We think that we die for our country, but we die for corporations.
- Ülkemiz için öldüğümüzü sanıyoruz ama şirketler için ölüyoruz.
- They must die.
- Ölmeleri gerek.
- Layla thought she was going to die.
- Leyla öleceğini düşünüyordu.
- I knew you'd never let her die.
- Onun ölmesine asla izin vermeyeceğini biliyordum.
- I wish this man would not die before his children grow up!
- Keşke bu adam çocukları büyümeden ölmese!
- Even the human race will die one day.
- İnsan ırkı bile bir gün ölecek.
- I want you to die.
- Ben ölmeni istiyorum.
- That would be a terrible way to die.
- Bu ölmek için korkunç bir yol olurdu.
- They all deserve to die.
- Onların hepsi ölmeyi hak ediyor.
- The dragons must die.
- Ejderhalar ölmelidir.
- Tom will die in prison.
- Tom hapiste ölecek.
- When I die, I want to be buried here.
- Ben öldüğüm zaman buraya gömülmek istiyorum.
- Tom thought we'd all die together.
- Tom hepimizin birlikte öleceğini düşünüyordu.
- No one else needs to die.
- Başka kimsenin ölmesine gerek yok.
- Are you going to die?
- Ölecek misiniz?
- Sami is going to die.
- Sami ölecek.
- How long after that did Tom die?
- Tom öldükten ne kadar sonra?
- If he dies, we will face serious difficulties.
- O ölürse ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalacağız.
- Who'll be the first to die?
- İlk ölen kim olacak?
- Do you really think Tom will die?
- Tom'un gerçekten öleceğini düşünüyor musun?
- What happens when you die?
- Öldüğünde ne oluyor?
- Don't forget to take your vitamins before you die.
- Ölmeden önce vitaminlerini almayı unutma.
- Can they die?
- Onlar ölebilirler mi?
- Why did Tom have to die?
- Tom neden ölmek zorundaydı?
- People are always dying.
- İnsanlar hep ölüyor.
- He's dying to see Seiko.
- O Seiko'yu görmek için ölüyor.
- Flowers die if they don't have water.
- Çiçekler sulanmazsa ölürler.
- If we stay here, we'll probably die.
- Burada kalırsak, muhtemelen ölürüz.
- We're dying to meet her.
- Onunla buluşmak için ölüyoruz.
- To philosophize is to learn how to die.
- Felsefeyle uğraşmak nasıl öleceğini öğrenmektir.
- Are you ready to die?
- Ölmeye hazır mısınız?
- I think I'm going to die soon.
- Sanırım yakında öleceğim.
- Layla was watching Sami die.
- Leyla, Sami'nin ölmesini izliyordu.
- You didn't die in vain.
- Boşuna ölmedin.
- Tom is going to die.
- Tom ölüyor.
- For one second I thought I would die.
- Bir saniyeliğine öleceğimi sandım.
- He is about to die.
- Ölmek üzere.
- We think that we die for our country, but we die for corporations.
- Ülkemiz için öldüğümüzü düşünürüz ama şirketler için ölürüz.
- I hope he doesn't die.
- Onun ölmeyeceğini umuyorum.
- Tom hopes Mary won't die.
- Tom, Mary'nin ölmeyeceğini umuyor.
- I can now die happily.
- Artık mutlu ölebilirim.
- About 360 000 babies are born every day and about 152 000 people die every day.
- Her gün yaklaşık 360.000 bebek doğuyor ve her gün yaklaşık 152.000 kişi ölüyor.
- I'm not afraid to die.
- Ölmekten korkmam.
- I won't let him die.
- Onun ölmesine izin vermeyeceğim.
- We're dying to meet him.
- Onunla buluşmak için ölüyoruz.
- As soon as man is born, he begins to die.
- İnsan doğar doğmaz ölmeye başlar.
- We will all die, some quickly, others will take their time.
- Hepimiz öleceğiz, bazıları çabucak, bazıları da acele etmeden.
- Mary is very ill and I'm afraid she is dying.
- Mary çok hasta ve korkarım ki ölüyor.
- Will he die?
- O ölecek mi?
- Tom isn't going to let Mary die.
- Tom, Mary'nin ölmesine izin vermeyecek.
- The conscience is a wound that never heals and no one dies of.
- Vicdan hiç iyileşmeyen ve kimsenin ölmediği bir yaradır.
- Who will commemorate me when I die?
- Öldüğümde beni kim anacak?
- Have you ever thought about donating your organs after you die?
- Öldükten sonra organlarını bağışlamayı hiç düşündün mü?
- You're dying.
- Sen ölüyorsun.
- People living in this area are dying because of the lack of water.
- Bu bölgede yaşayan insanlar su eksikliği yüzünden ölüyor.
- I'm dying to eat it.
- Onu yemek için ölüyorum.
- I'd rather die than do something like this.
- Böyle bir şey yapmaktansa ölmeyi tercih ederim.
- It refuses to die.
- O ölmeyi reddediyor.
- If we don't do something, Tom is going to die.
- Eğer bir şey yapmazsak, Tom ölecek.
- I laughed so much, I thought I'd die.
- O kadar çok güldüm ki, öleceğimi sandım.
- Tom isn't going to let Mary die.
- Tom, Mary'nin ölmesine izin vermeyecektir.
- You lose your future when your child dies.
- Çocuğunuz öldüğünde geleceğinizi kaybedersiniz.
- In American movies, the black guy always dies first.
- Amerikan filmlerinde, siyah adam her zaman önce ölür.
- Who will weep when I die?
- Ben öldüğümde kim ağlayacak?
- We're not going to let him die.
- Onun ölmesine izin vermeyeceğiz.
- Better to live dishonored than die proud.
- Şerefli ölmektense şerefsiz yaşamak daha iyidir.
- They could die.
- Ölebilirler.
- Tom didn't die.
- Tom ölmedi.
- Everybody dies eventually.
- Herkes sonunda ölür.
- Jamal would die for her.
- Jamal onun için ölürdü.
- An old flame never dies.
- Eski bir alev asla ölmez.
- Sami's daughter was dying.
- Sami'nin kızı ölüyordu.
- Tom is likely to die in prison.
- Tom muhtemelen hapiste ölecek.
- Tom hopes that he can visit Boston before he dies.
- Tom ölmeden önce Boston'u ziyaret edebilmeyi umuyor.
- Soldiers on both sides were dying by the millions.
- Her iki taraftan da milyonlarca asker ölüyordu.
- Tom wants us to die with him.
- Tom onunla ölmemizi istiyor.
- Sami knew somebody was going to die.
- Sami birinin öleceğini biliyordu.
- I would rather die than surrender.
- Teslim olmaktansa ölmeyi tercih ederim.
- Even gods die when no one believes in them any longer.
- Tanrılar bile artık kimse onlara inanmadığında ölürler.
- Cowards die many times before their deaths.
- Korkaklar yaşarken defalarca ölürler.
- I'm not ready to die.
- Ölmek için hazır değilim.
- I'll die trying.
- Deneyerek öleceğim.
- As she was dying, she tried to write the murderer's name with her own blood.
- O ölüyorken kendi kanıyla katilin adını yazmaya çalıştı.
- If it makes you feel any better, you'll die in two hours.
- Eğer kendini daha iyi hissedeceksen, iki saat içinde öleceksin.
- Tom told me you were going to die.
- Tom bana öleceğini söyledi.
- You're not going to die here.
- Burada ölmeyeceksin.
- If he dies, we will face serious difficulties.
- Eğer ölürse, ciddi zorluklarla karşılaşacağız.
- We all die sooner or later.
- Hepimiz er ya da geç ölürüz.
- A life sentence in Indonesia means you're gonna die in jail.
- Endonezya'da ömür boyu hapis cezası hapishanede öleceğin anlamına gelir.
- Everyone must die.
- Herkes ölmeli.
- I'll die without you.
- Sensiz öleceğim.
- As I told you, Tom is dying.
- Size söylediğim gibi, Tom ölüyor.
- Those who have no goal in life, live only to die.
- Hayatta bir amacı olmayanlar, sadece ölmek için yaşarlar.
- At least, he did not die in vain.
- En azından boşuna ölmedi.
- Cowards die many times before their deaths.
- Korkaklar yaşarken birçok kez ölürler.
- I'm dying to know what you think.
- Ne düşündüğünü bilmek için ölüyorum.
- We would not let him die.
- Ölmesine izin vermeyiz.
- Sami thought he was going to die.
- Sami öleceğini düşündü.
- Tom is likely to die in jail.
- Tom hapiste ölebilir.
- Old soldiers never die, they just fade away.
- Eski askerler asla ölmez, öylece unutulup giderler.
- You'll die if you do that.
- Onu yaparsan ölürsün.
- Everybody has to die one day.
- Herkes bir gün ölmek zorunda.
- Is it right for a doctor to decide when someone should die?
- Birinin ne zaman ölmesi gerektiğine bir doktorun karar vermesi doğru mu?
- Tom didn't die of cancer.
- Tom kanserden ölmedi.
- Was I about to die?
- Ölmek üzere miydim?
- If there is ever another war, we will all die.
- Eğer bir savaş daha olursa, hepimiz öleceğiz.
- When we get there, we'll all probably die of cholera.
- Oraya vardığımızda, hepimiz muhtemelen koleradan öleceğiz.
- I'm so tired I could die.
- O kadar yorgunum ki ölebilirim.
- I would die for Tom.
- Tom için ölürüm.
- Sami was convinced Layla did not die from natural causes.
- Sami, Layla'nın doğal sebeplerden ölmediğine ikna olmuştu.
- Is your grandmother really dying?
- Anneannen gerçekten ölüyor mu?
- The dragon must die.
- Ejderha ölmeli.
- He would die within a month.
- O, bir ay içinde ölecekti.
- I'd rather die than do that.
- Bunu yapmaktansa ölmeyi tercih ederim.
- Tom is afraid that he'll die.
- Tom öleceğinden korkuyor.
- I'm not going to die, am I?
- Ölmeyeceğim, değil mi?
- No matter how bad it gets, she won't die from that disease.
- Ne kadar kötü olursa olsun, o bu hastalıktan ölmeyecek.
- We're not going to let her die.
- Onun ölmesine izin vermeyeceğiz.
- I'm ready to die.
- Ölmeye hazırım.
- As soon as man is born, he begins to die.
- Bir insan doğar doğmaz ölmeye başlar.
- You can't die like this.
- Bu şekilde ölemezsin.
- I wish that Tom would get struck by lightning and die.
- Keşke Tom'a yıldırım çarpsa da ölse.
- I want you to have my land after I die.
- Ben öldükten sonra arazimin senin olmasını istiyorum.
- A man's body dies, but his soul is immortal.
- İnsanın bedeni ölür ama ruhu ölümsüzdür.
- Tom is likely to die soon.
- Tom muhtemelen yakında ölecek.
- Remember that you will die.
- Öleceğini unutma.
- I'll die without you.
- Ben sensiz öleceğim.
- I'm prepared to die.
- Ölmeye hazırım.
- The good news is that you're not going to die.
- İyi haber ölmeyecek olmandır.
- Soldiers on both sides were dying by the millions.
- Her iki tarafta da milyonlarca asker ölüyordu.
- Somebody's going to die.
- Birisi ölecek.
- We're going to die.
- Öleceğiz.
- You won't die.
- Ölmeyeceksin.
- I hope you stay in prison until you die.
- Ölene kadar cezaevinde kalmanı umuyorum.
- You can't take it with you when you die.
- Öldüğünde onu yanına alamazsın.
- No one is going to die.
- Kimse ölmeyecek.
- We must leave now, or we will die.
- Şimdi gitmeliyiz, yoksa öleceğiz.
- Sami knew he was about to die.
- Sami ölmek üzere olduğunu biliyordu.
- We're all dying.
- Hepimiz ölüyoruz.
- Tom is unlikely to die anytime soon.
- Tom'un yakın zamanda ölme ihtimali yok.
- Sami didn't die of natural causes.
- Sami doğal sebeplerden ötürü ölmedi.
- If you don't leave now, you'll die.
- Şimdi ayrılmazsan ölürsün.
- Better to die standing than to live on your knees.
- Diz çökerek yaşamaktansa ayakta ölmek daha iyidir.
- I'm dying for a cup of coffee.
- Bir fincan kahve için ölüyorum.
- I thought I was going to die.
- Öleceğimi sanmıştım.
- Layla was prepared to die.
- Layla ölmeye hazırdı.
- Plants die without water.
- Bitkiler susuz ölürler.
- Thankfully she did not die.
- Neyse ki ölmedi.
- Without water, we would soon die.
- Su olmazsa kısa zamanda ölürüz.
- Are you dying?
- Ölüyor musunuz?
- We won't die.
- Biz ölmeyeceğiz.
- He is afraid that he will die.
- Öleceğinden korkuyor.
- You don't have to die.
- Ölmek zorunda değilsin.
- I'd die if you left me.
- Beni terk etsen ölürdüm.
- You aren't dying.
- Ölmüyorsun.
- I would rather die than live in disgrace.
- Utanç içinde yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim.
- I'll die if you don't tell me.
- Bana söylemezsen öleceğim.
- We don't want you to die.
- Ölmeni istemiyoruz.
- Tom expects to die.
- Tom ölmeyi bekler.
- Tom told me that he thinks he's going to die soon.
- Tom bana yakında öleceğini düşündüğünü söyledi.
- According to the World Health Organization, about 1.25 million people die from road traffic accidents each year.
- Dünya Sağlık Örgütüne göre, trafik kazaları nedeniyle her yıl yaklaşık 1,25 milyon insan ölmektedir.
- I thought I was going to die.
- Öleceğimi düşündüm.
- We can't let anybody else die.
- Başka birinin ölmesine izin veremeyiz.
- If you die, I'll kill you!
- Ölürsen, seni öldürürüm!
- We were born to die.
- Ölmek için doğduk.
- I've never seen anyone die from an electric shock.
- Elektroşoktan kimsenin öldüğünü görmedim.
- I thought I would die.
- Ben öleceğimi düşündüm.
- I always thought that a heart attack was nature's way of telling you you're going to die.
- Her zaman kalp krizinin doğanın size öleceğinizi söyleme şekli olduğunu düşünmüşümdür.
- Are you going to die?
- Ölecek misin?
- Do you think Tom is going to die?
- Tom'un öleceğini mi düşünüyorsun?
- People die in wars.
- İnsanlar savaşlarda ölürler.
- If I were to die, what would my family do?
- Ben ölürsem, ailem ne yapardı?
- The dog was dying.
- Köpek ölüyordu.
- Tom isn't going to die.
- Tom ölmeyecek.
- The grass is dying.
- Çimler ölüyor.
- All of us will die sooner or later.
- Önünde sonunda hepimiz öleceğiz.
- Her husband is about to die.
- Onun kocası ölmek üzere.
- Aren't you afraid to die?
- Ölmekten korkmuyor musun?
- You'll die in prison.
- Hapishanede öleceksin.
- He who uncovers the most dies the fastest.
- En çok ortaya çıkaran en hızlı ölür.
- When I die, I want to be cremated.
- Öldüğümde yakılmak istiyorum.
- He could die.
- Ölebilirdi.
- I still hope to visit Australia before I die.
- Ölmeden önce Avustralya'yı ziyaret etmeyi hâlâ umuyorum.
- We'll die if we stay here.
- Burada kalırsak öleceğiz.
- I knew you'd never let me die.
- Benim ölmeme asla izin vermeyeceğinizi biliyordum.
- I felt like I would die.
- Öleceğimi hissettim.
- Fortunately he didn't die in the accident.
- Neyse ki kazada ölmedi.
- Remember you must die.
- Ölmek zorunda olduğunu unutma.
- I always wanted to see an Esperanto convention before I die.
- Ölmeden önce hep bir Esperanto kongresi görmek istemişimdir.
- We'll die if we stay here.
- Burada kalırsak ölürüz.
- We can't just let these people die.
- Bu insanların ölmesine izin veremeyiz.
- I can't die here.
- Ben burada ölemem.
- We'll all die together.
- Biz hepimiz birlikte öleceğiz.
- We're all going to die.
- Hepimiz öleceğiz.
- I would rather die than steal from others.
- Başkalarından çalmaktansa ölmeyi tercih ederim.
- Tom isn't afraid to die.
- Tom ölmekten korkmuyor.
- That patient may die at any time.
- O hasta her an ölebilir.
- I don't want anybody else to die.
- Başka kimsenin ölmesini istemiyorum.
- I could die tomorrow.
- Yarın ölebilirim.
- My husband didn't die.
- Kocam ölmedi.
- Tom didn't die in the crash.
- Tom kazada ölmedi.
- I'm dying for a pizza.
- Pizza için ölüyorum.
- Tom told me they're all going to die.
- Tom bana hepsinin öleceğini söyledi.
- He who lives by the sword will die by the sword.
- Kılıçla yaşayan kılıçla ölür.
- You're not dying, are you?
- Ölmüyorsun, değil mi?
- But Berber will never die.
- Ama Berberice asla ölmeyecek.
- I'd rather die.
- Ölmeyi tercih ederim.
- We must die sooner or later.
- Er ya da geç ölmeliyiz.
- She is dying of grief.
- O, üzüntüden ölüyor.
- The prince must die.
- Prens ölmeli.
- I'm too young to die!
- Ölmek için çok gencim!
- You will not die today.
- Bugün ölmeyeceksin.
- Male octopuses die a few months after mating.
- Erkek ahtapotlar çiftleşmeden birkaç ay sonra ölürler.
- They could die.
- Onlar ölebilir.
- He was dying.
- O ölüyordu.
- Have you ever thought about donating your organs after you die?
- Öldükten sonra hiç organlarınızı bağışlamayı düşündünüz mü?
- You lose your future when your child dies.
- Çocuğun ölünce geleceğini kaybedersin.
- Do slugs die if you put salt on them?
- Sümüklü böceklerin üzerine tuz koyarsan ölürler mi?
- I'd like to die of old age.
- Yaşlılıktan ölmek istiyorum.
- We're dying.
- Biz ölüyoruz.
- Why didn't I die?
- Ben neden ölmedim?
- The sheep is dying of gid.
- Koyun delibaş hastalığından ölüyor.
- Tom hopes Mary won't die.
- Tom Mary'nin ölmeyeceğini umuyor.
- Why do we die?
- Neden ölürüz?
- I'm prepared to die.
- Ölmek için hazırım.
- Tom wants to meet the Dalai Lama before he dies.
- Tom ölmeden önce Dalai Lama ile tanışmak istiyor.
- I’m dying without you.
- Sensiz ölüyorum.
- Dan will never die.
- Dan asla ölmeyecek.
- Are they going to die?
- Onlar ölecek mi?
- He would sooner die than get up early every morning.
- O, her sabah erken kalkmaktansa ölmeyi tercih ediyor.
- Sami was supposed to die that day.
- O gün Sami'nin ölmesi gerekiyordu.
- This man is a spy; he must die.
- Bu adam bir casus; ölmeli.
- I'd rather die than marry Tom.
- Tom'la evleneceğime ölürüm daha iyi.
- Tom said he'd rather die than do that.
- Tom onu yapmaktansa ölmeyi tercih edeceğini söyledi.
- I am just dying for a Coke right now.
- Şu anda bir kola için ölüyorum.
- Which is worse, killing one person or letting five people die?
- Hangisi daha kötü, bir kişiyi öldürmek mi yoksa beş kişinin ölmesine izin vermek mi?
- I can't die here.
- Burada ölemem.
- I know that I'll die soon.
- Yakında öleceğimi biliyorum.
- Fortunately, Tom didn't die in the accident.
- Neyse ki Tom kazada ölmedi.
- Who does the car belong to when the owner dies?
- Sahibi öldüğü zaman araba kime aittir?
- Tom didn't deserve to die that way.
- Tom bu şekilde ölmeyi hak etmedi.
- Sami wished Layla would die.
- Sami, Layla'nın ölmesini diledi.
- Tom can die happy now.
- Tom şimdi mutluluktan ölebilir.
- I knew you'd never let him die.
- Onun ölmesine asla izin vermeyeceğini biliyordum.
- Please tell me I'm not going to die.
- Lütfen bana ölmeyeceğimi söyle.
- I would rather die than live in dishonor.
- Onursuzca yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim.
- They were dying.
- Onlar ölüyordu.
- We all die in the end.
- Sonunda hepimiz öleceğiz.
- I'm dying for that camera.
- O fotoğraf makinesi için ölüyorum.
- We all shall die sooner or later.
- Hepimiz er ya da geç öleceğiz.
- Am I ready to die?
- Ben ölmek için hazır mıyım?
- The dog ate the stale bread and didn't die.
- Köpek bayat ekmeği yedi ve ölmedi.
- If you are afraid to die, you have already died.
- Eğer ölmekten korkuyorsan, sen zaten ölmüşsün.
- You're lucky you didn't die.
- Şanslısın ki ölmedin.
- I thought I would die of laughter.
- Gülmekten öleceğimi sandım.
- I think I'm dying.
- Sanırım ölüyorum.
- If Tom dies, what'll we do?
- Tom ölürse ne yaparız?
- Layla prepared herself to die.
- Layla kendini ölmeye hazırladı.
- Tom hoped that Mary wouldn't die.
- Tom, Mary'nin ölmeyeceğini umuyordu.
- All living things die some day.
- Tüm canlılar bir gün ölür.
- Tom didn't want Mary to die.
- Tom Mary'nin ölmesini istemiyordu.
- I'm not going to die today.
- Bugün ölmeyeceğim.
- Now I can die happy.
- Artık mutlu ölebilirim.
- He is about to die.
- O ölmek üzere.
- I was sure I was going to die.
- Öleceğimden emindim.
- To philosophize is to learn how to die.
- Felsefe yapmak, nasıl ölüneceğini öğrenmektir.
- This is the best way to die.
- Ölmek için en iyi yol bu.
- I'm dying to know.
- Bilmek için ölüyorum.
- Humans are asleep when they live, they wake up when they die.
- İnsanlar yaşarken uyurlar, ölünce uyanırlar.
- The president said that he would die for his country.
- Başkan ülkesi için öleceğini söyledi.
- Tom is going to die today.
- Tom bugün ölecek.
- I'd die if you left me.
- Beni terk edersen ölürüm.
- I think Tom is dying.
- Sanırım Tom ölüyor.
- A man decides he wants to be king; thousands of people die shortly thereafter as a result of this desire.
- Bir adam kral olmak istediğine karar verir; binlerce insan bu arzu yüzünden kısa bir süre sonra ölür.
- I'll die if I don't do that.
- Bunu yapmazsam öleceğim.
- Everybody dies.
- Herkes ölür.
- I watched her die.
- Onun ölmesini izledim.
- Tom will die soon.
- Tom yakında ölecek.
- We can't let Tom die.
- Tom'un ölmesine izin veremeyiz.
- You won't die today.
- Bugün ölmeyeceksin.
- I can now die a happy man.
- Artık mutlu bir adam olarak ölebilirim.
- Tom is going to die, isn't he?
- Tom ölecek, değil mi?
- Envious people die, but envy never does.
- Kıskanç insanlar ölür ama kıskançlık asla ölmez.
- Are you dying?
- Ölüyor musun?
- I'll certainly be sad if he dies.
- O ölürse ben kesinlikle üzüleceğim.
- We could all die.
- Hepimiz ölebilirdik.
- Every person must die.
- Her insan ölmeli.
- Happily, the workaholic did not die.
- Bereket versin ki, işkolik ölmedi.
- The grandfather is about to die.
- Büyükbaba ölmek üzere.
- When I die, I want no crying and no candles.
- Öldüğümde arkamdan ağlanıp mum yakılmasını istemiyorum.
- We are all going to die, aren't we?
- Hepimiz öleceğiz, değil mi?
- When I die, I want to be buried next to her.
- Öldüğümde onun yanına gömülmek istiyorum.
- I'm dying to see it.
- Görmek için ölüyorum.
- You've got to help Tom or he's going to die.
- Tom'a yardım etmelisin yoksa ölecek.
- They don't deserve to die.
- Ölmeyi hak etmiyorlar.
- Mary is very ill and I'm afraid she is dying.
- Mary çok hasta ve korkarım ki o ölüyor.
- If I don't see another marshmallow for as long as I live, I'll die happy.
- Yaşadığım sürece bir daha lokum görmezsem, mutlu öleceğim.
- Why did Tom have to die?
- Tom neden ölmek zorunda kaldı?
- Grammar Nazis must die!
- Gramer Nazileri ölmeli!
- I'm not going to die today.
- Ben bugün ölmeyeceğim.
- Are you suggesting Tom didn't die of natural causes?
- Tom'un doğal nedenlerden ötürü ölmediğini mi düşünüyorsun?
- Am I dying?
- Ölüyor muyum?
- A life sentence in Indonesia means you're gonna die in jail.
- Endonezya'da müebbet hapis cezası hapiste öleceğin anlamına gelir.
- Happily he did not die.
- Neyse ki ölmedi.
- We're all going to die anyway.
- Nasıl olsa hepimiz öleceğiz.
- Tom isn't dying.
- Tom ölmüyor.
- Tom will die.
- Tom ölecek.
- Thankfully she did not die.
- Neyse ki o ölmedi.
- I caused you to die.
- Ben senin ölmene sebep oldum.
- I knew you'd never let her die.
- Onun ölmesine izin vermeyeceğini biliyordum.
- As she was dying, she tried to write the murderer's name with her own blood.
- Ölürken, kendi kanıyla katilin adını yazmaya çalıştı.
- A man's body dies, but his soul is immortal.
- Bir insanın vücudu ölür, ama ruhu ölümsüzdür.
- What happens when you die?
- Öldüğünde ne olur?
- People die in wars.
- İnsanlar savaşlarda ölüyor.
- Flowers die without water.
- Çiçekler susuz ölür.
- I'm dying for a cold drink.
- Soğuk bir içecek için ölüyorum.
- She will never die.
- O asla ölmeyecek.
- I'll die if you leave me.
- Beni terk edersen öleceğim.
- I would sooner die than give up.
- Vazgeçmektense ölmeyi tercih ederim.
- I can't wait to die.
- Ölmek için sabırsızlanıyorum.
- I prefer to die than to do that.
- Onu yapmaktansa ölmeyi tercih ederim.
- It is better to die honorably than to live in disgrace.
- Utanç içinde yaşamaktansa onurlu bir şekilde ölmek daha iyidir.
- Tom didn't have to die.
- Tom'un ölmesi gerekmiyordu.
- Does that mean I'm dying?
- Bu ölüyorum anlamına mı geliyor?
- We shall die sooner or later.
- Er ya da geç öleceğiz.
- Nobody's going to die.
- Kimse ölmeyecek.
- I'm going to die.
- Öleceğim.
- I would die for him.
- Onun için ölürüm.
- Layla didn't deserve to die.
- Layla ölmeyi hak etmiyordu.
- How did you know Tom was going to die?
- Tom'un öleceğini nasıl bildin?
- Sami didn't deserve to die in this appalling way.
- Sami bu kadar korkunç şekilde ölmeyi hak etmedi.
- John says when he dies he doesn't want anyone to cry for him.
- John öldüğü zaman hiç kimsenin onun için ağlamasını istemediğini söylüyor.
- Tom is likely to die.
- Tom büyük ihtimalle ölecek.
- I'm dying to see Paris.
- Paris'i görmek için ölüyorum.
- Before the grass grows, the horse dies.
- Otlar büyümeden önce at ölür.
- My men are prepared to die.
- Benim adamlarım ölmeye hazır.
- I knew you'd never let us die.
- Ölmemize asla izin vermeyeceğini biliyordum.
- Several dozen mountaineers die each year in the Austrian Alps.
- Avusturya Alpleri'nde her yıl birkaç düzine dağcı ölüyor.
- I thought I would die.
- Öleceğimi sandım.
- I always thought that a heart attack was nature's way of telling you you're going to die.
- Kalp krizlerinin doğanın size öleceğinizi söyleme şekli olduğunu hep düşünürdüm.
- We could die.
- Ölebiliriz.
- Old soldiers never die, they simply fade away.
- Görmüş geçirmiş olanlar asla ölmez, sadece yok olurlar.
- All of us will die sooner or later.
- Hepimiz er ya da geç öleceğiz.
- My wife is dying.
- Karım ölüyor.
- I will kill this habit or die trying.
- Bu alışkanlığı ya öldüreceğim ya da denerken öleceğim.
- If you die, I'll kill you!
- Eğer ölürsen, seni öldürürüm!
- He is afraid that he will die.
- O, öleceğinden korkuyor.
- How did you know Tom was going to die?
- Tom'un öleceğini nereden biliyordun?
- I would rather die than disgrace myself.
- Kendimi kepaze etmektense ölmeyi yeğlerim.
- A man decides he wants to be king; thousands of people die shortly thereafter as a result of this desire.
- Bir adam kral olmak istediğine karar verir; çok geçmeden bu arzunun sonucu olarak binlerce insan ölür.
- Tom was dying.
- Tom ölüyordu.
- They're dying.
- Ölüyorlar.
- If it were not for the sun, we would all die.
- Güneş olmasa hepimiz ölürüz.
- If there's another war, we'll all die.
- Eğer başka bir savaş çıkarsa, hepimiz öleceğiz.
- I would die for Tom.
- Tom için ölürdüm.
- Tom is likely to die in jail.
- Tom'un hapiste ölmesi muhtemeldir.
- Tom's mother is dying.
- Tom'un annesi ölüyor.
- I'm dying to eat something.
- Ben bir şey yemek için ölüyorum.
- My phone is about to die.
- Telefonum ölmek üzere.
- Prepare to die!
- Ölmeye hazır olun!
- Is your grandmother really dying?
- Büyükannen gerçekten ölüyor mu?
- Layla's mother was dying.
- Leyla'nın annesi ölüyordu.
- She is not afraid to die.
- O, ölmekten korkmaz.
- Bodies grow slowly and die quickly.
- Bedenler yavaş büyür ve çabuk ölür.
- Do you really think Tom will die?
- Gerçekten Tom'un öleceğini düşünüyor musun?
- I'm dying to see her.
- Onu görmek için ölüyorum.
- He will never die.
- O asla ölmeyecek.
- Everyone dies eventually.
- Herkes eninde sonunda ölür.
- Tom will probably die soon.
- Tom muhtemelen yakında ölecek.
- Everybody dies eventually.
- Herkes er geç ölür.
- Her husband is about to die.
- Kocası ölmek üzere.
- You probably have enough money to live till you die.
- Muhtemelen ölene kadar yaşayacak kadar paranız vardır.
- I'd rather die than do what you're asking me to do.
- Benden istediğin şeyi yapmaktansa ölmeyi tercih ederim.
- Tom told me he thought he was going to die in prison.
- Tom bana hapishanede öleceğini düşündüğünü söyledi.
- You can't die like this.
- Böyle ölemezsin.
- The grass is dying.
- Çim ölüyor.
- We're going to die, aren't we?
- Öleceğiz, değil mi?
- I didn't want him to die.
- Onun ölmesini istemedim.
- They must die.
- Ölmeliler.
- Tom is going to die in the morning for a crime he didn't commit.
- Tom işlemediği bir suç için sabahleyin ölecek.
- A life sentence in Indonesia means a living hell until you die.
- Endonezya'da ömür boyu hapis cezası ölene kadar bir cehennemi yaşamak demektir.
- If the sun went out, all life would die.
- Güneş sönse bütün hayat ölür.
- No one dies.
- Kimse ölmez.
- Layla didn't deserve to die like this.
- Layla bu şekilde ölmeyi hak etmedi.
- Tom will die without your help.
- Tom sizin yardımınız olmadan ölecek.
- I couldn't let them die.
- Ölmelerine izin veremezdim.
- If the sun were to go out, all living things would die.
- Eğer güneş sönerse, tüm canlılar ölür.
- Children are dying.
- Çocuklar ölüyor.
- I'm dying to know what's inside.
- İçinde ne olduğunu bilmek için ölüyorum.
- Sami should die in jail.
- Sami hapiste ölmeli.
- Tom is scared that he's going to die.
- Tom öleceğinden korkuyor.
- Tom still might die.
- Tom hâlâ ölebilir.
- Why didn't I die?
- Niçin ölmedim?
- You're obviously dying to tell me.
- Belli ki bana söylemek için ölüyorsun.
- I'm too young to die.
- Ben ölmek için çok gencim!
- The soldier was not in the least afraid to die.
- Asker ölmekten zerre kadar korkmuyordu.
- I would rather die than marry him.
- Onunla evlenmektense ölmeyi tercih ederim.
- Tom didn't deserve to die.
- Tom ölmeyi hak etmedi.
- You'll die if you stay here.
- Burada kalırsan ölürsün.
- I still hope to visit Australia before I die.
- Hala ölmeden önce Avustralya'yı ziyaret etmeyi umuyorum.
- She is not afraid to die.
- Ölmekten korkmuyor.
- Those who live by the sword die by the sword.
- Kılıçla yaşayanlar kılıçla ölür.
- You'll die soon.
- Yakında öleceksin.
- All of us must die some day.
- Hepimiz bir gün öleceğiz.
- You're too young to die.
- Ölmek için çok gençsin.
- I feel like I'm dying.
- Ölüyormuşum gibi hissediyorum.
- I'll die if you leave me.
- Beni terk edersen ölürüm.
- He didn't deserve to die.
- Ölmeyi hak etmedi.
- We can't let anybody else die.
- Başka kimsenin ölmesine izin veremeyiz.
- Does Tom deserve to die?
- Tom ölmeyi hak ediyor mu?
- If current trends continue, the language will likely die in the near future.
- Mevcut eğilimler devam ederse, dil yakın gelecekte muhtemelen ölecek.
- Otherwise, you will die.
- Aksi halde öleceksin.
- Layla didn't deserve to die.
- Leyla ölmeyi hak etmedi.
- Have you ever thought about donating your organs after you die?
- Sen hiç öldükten sonra organlarını bağışlamayı düşündün mü?
- Otherwise, you will die.
- Aksi takdirde ölürsün.
- Nobody deserves to die.
- Hiç kimse ölmeyi hak etmiyor.
- People die in different ways.
- İnsanlar farklı şekillerde ölür.
- Tom said he'd rather die than do that.
- Tom bunu yapmaktansa ölmeyi tercih edeceğini söyledi.
- I hope that I can visit Boston before I die.
- Ölmeden önce umarım Boston'a gidebilirim.
- When I die, I want to be buried here.
- Ölünce buraya gömülmek istiyorum.
- He did not die of cancer.
- Kanserden ölmedi.
- I would rather die than relinquish my virginity before marriage.
- Evlenmeden önce bekaretimden vazgeçmektense ölmeyi tercih ederim.
- Man will die sooner or later.
- İnsan er ya da geç ölecek.
- I'd rather die than marry Tom.
- Tom'la evlenmektense ölmeyi tercih ederim.
- Layla was watching Sami die.
- Layla Sami'nin ölüşünü izliyordu.
- Tom might not die.
- Tom ölmeyebilir.
- You didn't die in vain.
- Boşu boşuna ölmedin.
- Is it right for a doctor to decide when someone should die?
- Birinin ne zaman öleceğine doktorun karar vermesi doğru mu?
- Don't die on me.
- Benim yüzümden ölme.
- Tom didn't die in vain.
- Tom boşuna ölmedi.
- Have you ever thought about donating your organs after you die?
- Öldükten sonra organlarınızı bağışlamayı hiç düşündünüz mü?
- I would rather die than submit.
- Boyun eğmektense ölmeyi tercih ederim.
- Everybody will die.
- Herkes ölecek.
- I'll love you until the day I die.
- Öleceğim güne kadar seni seveceğim.
- I hope I don't die the same way Tom did.
- Umarım ben de Tom gibi ölmem.
- How many people do you think die from cancer every year?
- Sizce her yıl kaç kişi kanserden ölüyor?
- How soon am I going to die?
- Ne zaman öleceğim?
- They're all dying.
- Hepsi ölüyor.
- Tom is determined not to die in prison.
- Tom cezaevinde ölmemeye kararlı.
- All old people were once young and all young people will be old one day, except for those that die on the way.
- Tüm yaşlı insanlar bir zamanlar gençti ve tüm gençler de bir gün yaşlanacak, yolda ölenler hariç.
- The number of people who die in traffic accidents is surprising.
- Trafik kazalarında ölen insan sayısı şaşırtıcıdır.
- You must die.
- Sen ölmelisin.
- Without water, the flowers die.
- Su olmazsa çiçekler ölür.
- I'm going to die, and I want you to stay here with me.
- Ben öleceğim ve senin burada benimle kalmanı istiyorum.
- They didn't die.
- Ölmediler.
- You'll all die.
- Hepiniz ölürsünüz.
- Mary is dying.
- Mary ölüyor.
- It's a pity when somebody dies.
- Birinin ölmesi çok üzücü.
- At least I'll die happy.
- En azından ben mutlu öleceğim.
- I could die of fright.
- Korkudan ölebilirim.
- Everyone will die one day.
- Herkes bir gün ölecek.
- I saw Tom die.
- Tom'un öldüğünü gördüm.
- Tom hopes to inherit a lot of money when his mother dies.
- Tom, annesi öldüğünde çok para miras kalmasını umuyor.
- I'd rather die than betray my friends!
- Arkadaşlarıma ihanet etmektense ölmeyi tercih ederim!
- If you were gone, I'd die.
- Eğer gitseydin, ölürdüm.
- Mum and I are dying with laughter.
- Annem ve ben gülmekten ölüyoruz.
- Conscience is a wound that never heals and from which no one dies.
- Vicdan hiç iyileşmeyen ve ondan kimsenin ölmediği bir yaradır.
- I may die tomorrow.
- Yarın ölebilirim.
- I'm dying to see them.
- Onları görmek için ölüyorum.
- I'd rather die now than vegetate for fifty more years.
- Elli yıl daha ot gibi yaşamaktansa şimdi ölmeyi tercih ederim.
- An old flame never dies.
- Eski bir aşk asla ölmez.
- Fadil was the last one to die.
- Fadıl ölen en son kişiydi.
- I guess we're both going to die.
- Sanırım ikimiz de öleceğiz.
- Rejoice, lest pleasureless ye die.
- Şenlen ki neşesiz ölme.
- Tom was afraid Mary was going to die.
- Tom, Mary'nin öleceğinden korktu.
- We are born crying, spend our lives complaining, and die disappointed.
- Ağlayarak doğarız, hayatımızı şikayet ederek geçiririz ve hayal kırıklığına uğramış olarak ölürüz.
- Sami was going to die.
- Sami ölecekti.
- I'm not going to let Tom die.
- Tom'un ölmesine izin vermeyeceğim.
- We all shall die sooner or later.
- Biz hepimiz er ya da geç öleceğiz.
- When you die, all your riches will become worthless to you.
- Öldüğünüz zaman, tüm zenginlikleriniz sizin için değersiz hale gelecektir.
- You can't take it with you when you die.
- Öldüğünüzde onu yanınızda götüremezsiniz.
- Tom thinks he's going to die soon.
- Tom yakında öleceğini düşünüyor.
- People say he never dies.
- İnsanlar onun asla ölmediğini söyler.
- You'll remember that until you die.
- Ölene kadar bunu hatırlayacaksın.
- Life’s a bitch, and then you die.
- Hayat bir sürtüktür ve sonra ölürsün.
- I'm afraid to die.
- Ölmekten korkuyorum.
- She didn't want him to die.
- Onun ölmesini istemedi.
- If we don't do something, Tom will die.
- Eğer bir şey yapmazsak, Tom ölecek.
- Tom won't die.
- Tom ölmeyecek.
- I will not die here.
- Ben burada ölmeyeceğim.
- I know I'm going to die.
- Öleceğimi biliyorum.
- Hope dies last.
- Umut en son ölür.
- We'll all die.
- Hepimiz öleceğiz.
- Who'll be the first to die?
- İlk kim ölecek?
- All living things eventually die.
- Tüm canlılar eninde sonunda ölür.
- Tom wants to meet the Dalai Lama before he dies.
- Tom o ölmeden önce Dalai Lama ile tanışmak istiyor.
- You're too young to die, my friend.
- Ölmek için çok gençsin, arkadaşım.
- I don't want anybody else to die.
- Başka bir kimsenin ölmesini istemiyorum.
- Tom might be dying.
- Tom ölüyor olabilir.
- I hope I don't die today.
- Umarım bugün ölmem.
- We never know why we die.
- Neden öldüğümüzü asla bilemeyiz.
- The first to die in war is the truth.
- Savaşta ilk ölen gerçektir.
- We will die sooner or later.
- Er ya da geç öleceğiz.
- Don't let them die.
- Ölmelerine izin verme.
- Nothing remains but to die.
- Ölmekten başka seçenek kalmıyor.
- Tom didn't die alone.
- Tom yalnız ölmedi.
- I'd rather die than marry you!
- Ben seninle evlenmektense ölmeyi tercih ederim!
- Layla thought she was going to die.
- Layla öleceğini düşündü.
- Everything that lives will die sometime.
- Yaşayan her şey bir gün ölecektir.
- The king must die.
- Kral ölmeli.
- Ageing is a disease that you must die of.
- Yaşlanmak, ölmeniz gereken bir hastalıktır.
- Do you want your language to die?
- Dilinizin ölmesini istiyor musunuz?
- Who will weep when I die?
- Ben ölünce kim ağlayacak?
- You aren't dying, are you?
- Sen ölmüyorsun, değil mi?
- No matter how bad it gets, she won't die of that kind of sickness.
- Ne kadar kötü olursa olsun, bu tür bir hastalıktan ölmeyecek.
- Sami was supposed to die that day.
- Sami'nin o gün ölmesi gerekiyordu.
- Australia is one of the countries I want to visit before I die.
- Avustralya ölmeden önce ziyaret etmek istediğim ülkelerden biri.
- Both Tom and Mary are dying.
- Tom da Mary de ölüyor.
- Dan didn't deserve to die.
- Dan ölmeye layık değildi.
- Everyone else is dying.
- Diğer herkes ölüyor.
- Tom wants us to die with him.
- Tom onunla birlikte ölmemizi istiyor.
- We will all die, sooner or later.
- Er ya da geç hepimiz öleceğiz.
- I don't want to see anyone die.
- Kimsenin öldüğünü görmek istemiyorum.
- Tom didn't want Mary to die.
- Tom, Mary'den ölmesini istemedi.
- He'll die if we don't help him.
- Ona yardımcı olmazsak ölür.
- Tom, don't die.
- Tom, sakın ölme.
- Bad habits die hard.
- Kötü alışkanlıklar zor ölür.
- I'm dying of laughter.
- Gülmekten ölüyorum.
- Don't let him die.
- Onun ölmesine izin vermeyin.
- Layla was dying.
- Layla ölüyordu.
- I won't die.
- Ölmeyeceğim.
- Am I going to die?
- Ölecek miyim?
- I'd rather die than give up.
- Vazgeçmektense ölmeyi tercih ederim.
- I could die of fright.
- Korkudan ölebilirdim.
- He would die within a month.
- Bir ay içinde ölecekti.
- I feel sad when I think about all the people who die in wars.
- Savaşlarda ölen tüm insanları düşündüğümde üzülüyorum.
- When you die, I will be happy.
- Sen ölünce ben mutlu olacağım.
- I would rather die than yield.
- Teslim olmaktansa ölmeyi tercih ederdim.
- We're all going to die anyway.
- Zaten hepimiz öleceğiz.
- Male octopuses die a few months after mating.
- Erkek ahtapotlar çiftleştikten birkaç ay sonra ölür.
- I've never seen anybody die.
- Herhangi birinin öldüğünü görmedim.
- I would die for you.
- Ben senin için ölürdüm.
- Man is doomed to die.
- Adam ölmeye mahkum.
- I'd like to visit Angkor Wat before I die.
- Ölmeden önce Angkor Wat'ı ziyaret etmek istiyorum.
- Man will die sooner or later.
- İnsan er ya da geç ölecektir.
- Those who have no goal in life, live only to die.
- Hayatta amacı olmayanlar, sadece ölmek için yaşarlar.
- Sami didn't die of natural causes.
- Sami doğal sebeplerden dolayı ölmedi.
- I know that I will die soon.
- Yakında öleceğimi biliyorum.
- I would rather die than do such an unfair thing.
- Böyle adaletsiz bir şey yapmaktansa ölürüm daha iyi.
- If I don't eat, I will die.
- Yemek yemezsem öleceğim.
- We'll die sooner or later.
- Er ya da geç öleceğiz.
- A life sentence in Indonesia means a living hell until you die.
- Endonezya'da müebbet hapis, ölene kadar cehennemde yaşamak demektir.
- Tom didn't die right away.
- Tom hemen ölmedi.
- People are dying.
- İnsanlar ölüyor.
- Can you die from fear?
- Korkudan ölebilir misin?
- If we don't take the threat of meteor strikes seriously, we'll all die.
- Eğer meteor çarpması tehdidini ciddiye almazsak, hepimiz ölürüz.
- Tom is probably dying.
- Tom muhtemelen ölüyor.
- You'll die in jail.
- Hapiste öleceksin.
- If you push a button, either you will die or you will live.
- Eğer bir düğmeye basarsan, ya yaşayacak ya da öleceksin.
- We're not about to let you die.
- Ölmene izin verecek değiliz.
Show More (1287)
|