ease - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
ease rahatlık n.
  • I like being around her; she has a natural ease.
  • Onun yanında olmayı seviyorum, doğal bir rahatlığı var.
  • When this House votes tomorrow on this directive, it can do so, I believe, with its mind very much at ease.
  • Bu Meclis yarın bu yönergeyi oyladığında, inanıyorum ki bunu gönül rahatlığıyla yapabilir.
  • Israel will be relieved and trade with ease in the region.
  • İsrail rahatlayacak ve bölgede rahatlıkla ticaret yapabilecek.
Show More (12)
ease hafifletmek v.
  • We know the Commission is going to suffer but we are trying to ease the situation slightly.
  • Komisyonun zarar göreceğini biliyoruz ancak durumu biraz olsun hafifletmeye çalışıyoruz.
  • We in the European Union must try to relieve the misery and ease the suffering.
  • Avrupa Birliği'nde bizler sefaleti dindirmeye ve acıları hafifletmeye çalışmalıyız.
  • That will obviously ease the problems in 2003.
  • Bu da 2003 yılındaki sorunları açıkça hafifletecektir.
Show More (7)
ease dindirmek v.
  • They gave him morphine to ease his pain.
  • Acısını dindirmek için ona morfin verdiler.
  • Just give me something to ease the pain.
  • Bana acımı dindirecek bir şey ver.
  • Tom took some pills to ease the pain.
  • Tom acısını dindirmek için birkaç hap aldı.
Show More (2)
ease kolaylık n.
  • I wish you peace and ease as much as possible, sweetheart.
  • Sana da olabildiğince huzur ve kolaylık diliyorum canım.
  • The ease with which he answered the question surprised us.
  • Soruyu kolaylıkla yanıtlaması bizi şaşırttı.
  • A person who never reads anything may be fooled with extraordinary ease.
  • Hiçbir şey okumayan bir kişi olağanüstü kolaylıkla kandırılabilir.
Show More (0)
ease kolaylaştırmak v.
  • We also urged Israel to work harder to ease the conditions of the Palestinian people in the territories.
  • Ayrıca İsrail'i, Filistin halkının topraklarındaki koşullarını kolaylaştırmak için daha fazla çalışmaya çağırdık.
  • On the contrary, it is these very Info-Points that ease the situation.
  • Aksine durumu kolaylaştıran tam da bu Bilgilendirme Noktalarıdır.
Show More (-1)
ease huzur n.
  • I wish you peace and ease as much as possible, sweetheart.
  • Sana mümkün olduğunca huzur ve esenlik dilerim, tatlım.
  • I wish you peace and ease as much as possible, sweetheart.
  • Sana mümkün olduğu kadar huzur ve esenlik diliyorum tatlım.
Show More (-1)
ease yavaş yavaş geçmek v.
  • The movie star eased her way through thousands of fans.
  • Film yıldızı binlerce hayranının arasından yavaş yavaş geçti.
Show More (-2)
ease önünü açmak v.
  • This law will ease the way for new businesses.
  • Bu yasa yeni işletmelerin önünü açacak.
Show More (-2)