|
- The European response has for once been fast and immediate in the case of this Parliament.
- Bu Parlamento söz konusu olduğunda Avrupa'nın tepkisi bir kez olsun hızlı ve ani olmuştur.
- With regard to the fast adoption of directives, the Commission totally agrees.
- Direktiflerin hızlı bir şekilde kabul edilmesi konusunda Komisyon tamamen hemfikirdir.
- The fact is, the faster Russia 'westernises', the faster human rights will improve there.
- Gerçek şu ki Rusya ne kadar hızlı "batılılaşırsa" insan hakları da o kadar hızlı gelişecektir.
- What options does the Commission have, to offer effective help fast?
- Komisyon'un hızlı bir şekilde etkili yardım sunmak için ne gibi seçenekleri var?
- It was fast, clear and precise in its emergency responses.
- Acil durum müdahalelerinde hızlı, net ve kesindi.
- Fortunately, things are progressing at this moment, although diseases are progressing even faster.
- Neyse ki, hastalıklar daha da hızlı ilerlese de şu anda işler ilerliyor.
- Why are they not growing as fast as those in the USA?
- Neden ABD'deki kadar hızlı büyümüyorlar?
- We need to catch up, and catch up fast.
- Arayı kapatmamız ve bunu hızlı bir şekilde yapmamız gerekiyor.
- Fast and better legislation is the goal, as has already been stated.
- Daha önce de belirtildiği üzere, hedef hızlı ve daha iyi bir mevzuattır.
- For the poor countries, this is one way of making a fast buck, but offers no solutions in the long run.
- Yoksul ülkeler için bu, hızlı para kazanmanın bir yoludur, ancak uzun vadede hiçbir çözüm sunmaz.
- As far as the analytical fast track is concerned, its exact role is still being defined.
- Analitik hızlı yol söz konusu olduğunda, bunun tam rolü hala tanımlanmaya çalışılıyor.
- When we act fast we find that we need urgency and urgency frequently leads to bad law.
- Hızlı hareket ettiğimizde aciliyete ihtiyaç duyarız ve aciliyet çoğu zaman kötü hukuka yol açar.
- The fact is, the faster Russia 'westernises', the faster human rights will improve there.
- Gerçek şu ki, Rusya ne kadar hızlı 'batılılaşırsa' insan hakları da o kadar hızlı gelişecektir.
- Fast and better legislation is the goal, as has already been stated.
- Daha önce de belirtildiği üzere, hızlı ve daha iyi bir mevzuat hedeflenmektedir.
- Consequently, it is up to the Member States to act fast and adjust their Social Fund programmes along these lines.
- Sonuç olarak hızlı hareket etmek ve Sosyal Fon programlarını bu doğrultuda düzenlemek Üye Devletlerin sorumluluğundadır.
- If a large number of products contain CMR substances, we should obviously act even faster.
- Eğer çok sayıda ürün CMR maddesi içeriyorsa, tabii ki daha da hızlı hareket etmeliyiz.
- The Treaty of Nice established the fast track to enlargement and fixed the schedule to be followed.
- Nice Antlaşması genişleme için hızlı bir yol oluşturmuş ve izlenecek takvimi belirlemiştir.
- The Council and Parliament now need to hand out fast, solid aid.
- Konsey ve Parlamento'nun şimdi hızlı ve sağlam bir yardım dağıtması gerekmektedir.
- So far only 10 countries have an approved proposal for the fast track initiative, including 7 ACP countries.
- Şu ana kadar 7 ACP ülkesi de dahil olmak üzere sadece 10 ülke hızlı yol girişimi için onaylanmış bir teklife sahiptir.
- You have said that we want faster spending because far too much remains unspent at the moment.
- Hızlı harcama istediğimizi çünkü şu anda çok fazla harcama yapılmadığını söylediniz.
- This can be made simpler and faster.
- Bu daha basit ve hızlı hale getirilebilir.
- Anyone who fails to become rich fast, often at the expense of their fellow citizens, is considered a failure.
- Çoğu zaman vatandaşlarının sırtından hızlı bir şekilde zengin olmayı başaramayan herkes başarısız sayılır.
- Fast aid because the dikes which have been inundated will not hold up forever.
- Hızlı yardım çünkü sular altında kalan setler sonsuza kadar dayanmayacaktır.
- A fast response is of critical importance.
- Hızlı bir müdahale kritik öneme sahiptir.
- The bottom line - I have been told time and again - is that money is needed, and needed fast.
- Sonuç olarak, ki bu bana defalarca söylenmişti, paraya ihtiyaç vardır; hem de hızlı bir şekilde.
- The Council and Parliament now need to hand out fast, solid aid.
- Konsey ve Parlamento'nun şimdi hızlı ve somut yardımlar yapması gerekmektedir.
- The Commission has proved its fast reflexes in proposing the framework decisions that we are debating today.
- Komisyon, bugün tartışmakta olduğumuz çerçeve kararları önerirken hızlı reflekslerini kanıtlamıştır.
- One of the key conditions for bringing this about is a well-oiled, fast communication infrastructure.
- Bunu gerçekleştirmenin temel koşullarından biri de iyi işleyen, hızlı bir iletişim altyapısıdır.
- Fiscal performance in 2000 has been strong and the consolidation is proceeding even slightly faster than targeted.
- 2000 yılında mali performans güçlü olmuştur ve konsolidasyon hedeflenenden biraz daha bile hızlı ilerlemektedir.
- When we consider terrorism, we find that opinions develop fast.
- Terörizmi ele aldığımızda, fikirlerin hızlı geliştiğini görürüz.
- However, if it is going to, then it will have to get its act together very fast.
- Ancak, eğer bunu yapacaksa, o zaman çok hızlı bir şekilde harekete geçmesi gerekecektir.
- It is unfortunate that the report was late, although this was followed by very fast work.
- Raporun gecikmiş olması talihsizliktir ancak bunu çok hızlı bir çalışma izlemiştir.
- There are constant calls to Parliament to the effect that the interests of the market demand fast legislation.
- Pazarın çıkarlarının hızlı mevzuat gerektirdiği yönünde Parlamento'ya sürekli çağrılar yapılmaktadır.
- The faster we implement the sixth research framework programme, the more money we shall save.
- Altıncı araştırma çerçeve programını ne kadar hızlı uygularsak, o kadar çok para tasarruf edeceğiz.
- While good progress has been made, the take-up of eCommerce is not as fast as expected.
- İyi bir ilerleme kaydedilmiş olmakla birlikte, e-ticaretin benimsenmesi beklendiği kadar hızlı değildir.
- Everything we are talking about shows how fast the market is changing.
- Bahsettiğimiz her şey pazarın ne kadar hızlı değiştiğini gösteriyor.
- Is it possible to regulate the issues when technology moves extremely fast?
- Teknoloji son derece hızlı ilerlerken sorunları düzenlemek mümkün mü?
- As your lawyer, I advise you to control it fast.
- Avukatınız olarak size hızlı bir şekilde kontrol etmenizi tavsiye ediyorum.
- Not even light would be fast enough to escape your mass.
- Işık bile sizin kütlenizden kaçmaya yetecek kadar hızlı olamaz.
- Their motivation is fast, big financial gain.
- Motivasyonları hızlı ve büyük maddi kazançtır.
- So we're going to need some other cash flow options fast.
- Bu yüzden hızlı bir şekilde başka nakit akışı seçeneklerine ihtiyacımız olacak.
- He's fast, cold, and deadly as a scorpion.
- Hızlı, soğukkanlı ve bir akrep kadar ölümcül.
- For anyone who is fast enough to find two identical pictures.
- İki özdeş resmi bulabilecek kadar hızlı olan herkes için.
- His sickness struck him very hard and very fast.
- Hastalığı onu çok ağır ve hızlı bir şekilde vurdu.
- It's a fast, easy way for us to get to know one another.
- Bu, birbirimizi tanımamız için hızlı ve kolay bir yoldur.
- Most of us would like to make money fast and easy.
- Çoğumuz hızlı ve kolay para kazanmak isteriz.
- Darling, please pack it as fast as you can.
- Sevgilim, lütfen olabildiğince hızlı topla.
- For anyone who is fast enough to find two identical pictures.
- İki özdeş resim bulabilecek kadar hızlı olan herkes için.
- Once I got to the hospital, everything happened so fast.
- Hastaneye vardığımda her şey çok hızlı gelişti.
- It's going to be as fast as you blink your eye.
- Adeta göz açıp kapamanız kadar hızlı olacak.
- People drive super fast and do not always adhere to traffic laws.
- İnsanlar çok hızlı araba kullanıyor ve trafik kurallarına her zaman uymuyorlar.
- And he was always so fast locating the bodies.
- Cesetlerin yerini bulmakta hep çok hızlıydı.
- We work fast and determinedly in order to manufacture the best products.
- En iyi ürünleri üretmek için hızlı ve kararlı bir şekilde çalışıyoruz.
- You took off so fast I thought there was something wrong.
- O kadar hızlı gittin ki bir sorun var zannettim.
- Since it's really windy, make it fast.
- Hava çok rüzgarlı olduğundan hızlı olun.
- Their motivation is fast, big financial gain.
- Motivasyonları hızlı, büyük maddi kazançtır.
- I could build a space ship that travels really fast.
- Çok hızlı hareket eden bir uzay gemisi yapabilirim.
- Excellent work and very fast return.
- Mükemmel iş ve çok hızlı bir geri dönüş.
- It happens so fast you don't have time to think.
- O kadar hızlı oluyor ki, düşünmeye vaktiniz olmuyor.
- Third, check out my slew of ideas to make money fast.
- Üçüncüsü, hızlı para kazanmaya yönelik fikirlerime bir göz atın.
- This isn't a time to make hard and fast decisions.
- Şu an kesin ve hızlı kararlar vermenin zamanı değil.
- Once I got to the hospital, everything happened so fast.
- Hastaneye gittiğimde her şey çok hızlı gelişti.
- Not bad, although the draught takes the heat out fast.
- Fena değil, yine de hava akımı ısıyı hızlı bir şekilde dağıtıyor.
- We work fast and determinedly in order to manufacture the best products.
- En iyi ürünleri üretebilmek için hızlı ve kararlı bir şekilde çalışıyoruz.
- A fast, free web browser by Google.
- Google'ın hızlı, ücretsiz web tarayıcısı.
- Run as fast as you can and show your nice driving stunts.
- Olabildiğince hızlı koşun ve güzel sürüş hareketlerinizi gösterin.
- Run as fast as you can and show your nice driving stunts.
- Olabildiğince hızlı koşun ve güzel sürüş becerilerinizi gösterin.
- The powerful and ultra fast laser speed can instantly resolve melanin.
- Güçlü ve ultra hızlı lazer hızı melanini bir anda çözebilir.
- Yes, this is a big job and they did it fast.
- Evet, bu büyük bir iş ve hızlı yaptılar.
- The team needed to find another way to power the cleanup - fast.
- Ekibin temizleme işlemini hızlı bir şekilde hızlandırmanın başka bir yolunu bulması gerekiyordu.
- Opera is a secure web browser that is both fast and rich in options.
- Opera hem hızlı hem de zengin seçeneklere sahip güvenli bir web tarayıcısıdır.
- I could build a space ship that travels really fast.
- Çok hızlı giden bir uzay gemisi yapabilirim.
- Top secret news sure does spread fast in this town.
- Bu kasabada çok gizli haberler kesinlikle hızlı yayılıyor.
- It happened so fast and no one was prepared.
- Öyle hızlı oldu ki, kimse de hazırlıklı değildi.
- Yes, this is a big job and they did it fast.
- Evet, bu büyük bir iş ve bunu hızlı bir şekilde yaptılar.
- Those paintings look a lot better if you go by fast.
- Hızlı hızlı geçerseniz bu resimler çok daha iyi görünür.
- Driving crazy fast on an open road.
- Açık bir yolda deli gibi hızlı sürmek.
- It's only a matter of how many, how fast.
- Mesele sadece kaç tane ve ne kadar hızlı olacağı.
- Puffin is a web browser for mobile apps that is both amazingly fast and exceptionally secure.
- Puffin, mobil uygulamalar için hem şaşırtıcı derecede hızlı hem de son derece güvenli bir web tarayıcısıdır.
- It is a fast, fun boat.
- Hızlı, eğlenceli bir tekne.
- As your lawyer, I advise you to control it fast.
- Avukatınız olarak hızlı kontrol etmenizi tavsiye ederim.
- These are solutions offered for easy and fast integration of data in EDI messages to ERP applications.
- EDI mesajlarındaki verilerin ERP uygulamalarına kolay ve hızlı entegre edilmesi için sunulan çözümlerdir.
- They are fast, strong, agile, and have enhanced senses.
- Hızlıdırlar, güçlüdürler, çeviktirler ve gelişmiş duyuları vardır.
- The express train went by so fast we hardly saw it.
- Ekspres tren o kadar hızlı geçti ki onu neredeyse göremedik.
- Many people believe that wealth is a fast track to happiness.
- Birçok insan zenginliğin mutluluğa giden hızlı bir yol olduğuna inanıyor.
- Now, that matters because temperature is a measure of how fast things are moving.
- Şimdi, bu önemli çünkü sıcaklık, cisimlerin ne kadar hızlı hareket ettiğinin bir ölçüsüdür.
- This industry moves so fast, it's really hard to tell.
- Bu sektör öyle hızlı gelişiyor ki bunu söylemek gerçekten zor.
- Her hands are small and she works fast and with extreme care.
- Elleri küçük, hızlı ve fazlasıyla dikkatli çalışıyor.
- Complete fast until midnight, then no grains.
- Gece yarısına kadar hızlı bir şekilde tamamlayın, ondan sonra da tahıl yok.
- Officers die in battlefields, so you get promoted fast.
- Subaylar savaş alanlarında ölür, bu yüzden hızlı bir şekilde terfi edersiniz.
- It happened so fast I didn't even have time to panic.
- O kadar hızlı oldu ki paniğe kapılmaya bile vaktim olmadı.
- The production was fast and we got everything needed in one package.
- Üretim hızlıydı ve ihtiyacımız olan her şeyi tek bir pakette aldık.
- The world is small and everything moves so fast these days.
- Dünya küçük ve günümüzde her şey çok hızlı hareket ediyor.
- This industry moves so fast, it's really hard to tell.
- Bu sektör o kadar hızlı ilerliyor ki bunu bilmek çok zor.
- We need to do some research on those plays, and fast.
- Bu oyunlar hakkında hızlı bir şekilde araştırma yapmamız gerekiyor.
- If your dog eats poisoned bait, you have to act fast.
- Köpeğiniz zehirli yemden yerse, hızlı hareket etmeniz gerekir.
- It's only a matter of how many, how fast.
- Önemli olan kaç tane olduğu ve ne kadar hızlı olduğudur.
- We really had to work fast to get everything finished.
- Her şeyi bitirmek için gerçekten hızlı çalışmamız gerekti.
- How marvelous, you're fast.
- Ne kadar muhteşem, epey hızlısın.
- Most of us would like to make money fast and easy.
- Birçoğumuz hızlı ve kolay para kazanmayı isteriz.
- The powerful and ultra fast laser speed can instantly resolve melanin.
- Güçlü ve ultra hızlı lazer hızı melanini anında çözebilir.
- And it happened so fast, it's not really clear.
- Ve her şey o kadar hızlı oldu ki, tam olarak net değil.
- And if concerns arise, find the help they need fast.
- Ve endişeler doğarsa, ihtiyaç duydukları yardımı hızlı bir şekilde bulun.
- I could build a space ship that travels really fast.
- Gerçekten hızlı giden bir uzay gemisi yapabilirim.
- The cars go so fast down here and something should be done about it.
- Arabalar burada çok hızlı gidiyor ve bu konuda bir şeyler yapılması gerekiyor.
- It is a fast, fun boat.
- Hızlı ve eğlenceli bir teknedir.
- You took off so fast I thought there was something wrong.
- O kadar hızlı kaçıp gittin ki bir sorun var sandım.
- When we realize something it usually happens fast.
- Bir şeyin farkına vardığımızda genellikle hızlı gerçekleşir.
- It's fast enough to circle the Earth seven times in just one second.
- Dünya'nın etrafını bir saniyede yedi kez dönecek kadar hızlıdır.
- Her hands are small and she works fast and with extreme care.
- Elleri ufacık, hızlı ve son derece dikkatli çalışıyor.
- Laura, get this thing moving as fast as possible.
- Laura, bu şeyi olabildiğince hızlı hareket ettir.
- It has strong, big and fast movements.
- Güçlü, cesur ve hızlı hareketleri vardır.
- His sickness struck him very hard and very fast.
- Hastalığı onu çok ağır ve çok hızlı etkiledi.
- It happens so fast you don't have time to think.
- O kadar hızlı olur ki düşünecek zamanın olmaz.
- For anyone who is fast enough to find two identical pictures.
- Birbirinin aynısı iki resim bulacak kadar hızlı olan herkes için.
- I'm a little parched, so make it fast.
- Biraz susuz kalmış durumdayım, o yüzden hızlı olun.
- Who is crazy fast, has inhuman strength and is immortal.
- Deli gibi hızlı, insanüstü bir güce sahip ve ölümsüz olan.
- He arrives, he sees what's happened and he acts fast.
- O gelir, ne olduğunu görür ve hızlı hareket eder.
- These are solutions offered for easy and fast integration of data in EDI messages to ERP applications.
- Bunlar, EDI mesajlarındaki verilerin ERP uygulamalarına kolay ve hızlı entegrasyonu için sunulan çözümlerdir.
- I don't understand how things could fall apart so fast.
- İşlerin nasıl bu kadar hızlı bozulabildiğini anlamıyorum.
- The BlackBerry 10 web browser is amazingly fast and astoundingly beautiful.
- BlackBerry 10 web tarayıcısı inanılmaz derecede hızlı ve şaşırtıcı derecede güzeldir.
- We really had to work fast to get everything finished.
- Her şeyi bitirmek için gerçekten hızlı çalışmamız gerekiyordu.
- The World Browser is a tiny, fast, yet free, secure, and powerful web browser.
- World Browser küçük, hızlı, ücretsiz, güvenli ve güçlü bir web tarayıcısıdır.
- All right, do as I say and act fast.
- Pekala, dediğimi yap ve hızlı hareket et.
- We got to do something fast before they al get killed.
- Onlar öldürülmeden önce hızlı bir şeyler yapmalıyız.
- He's fast, cold, and deadly as a scorpion.
- Bir akrep kadar hızlı, soğuk ve ölümcüldür.
- The lemonade diet is a great option for getting fast results.
- Limonata diyeti hızlı sonuç almak için harika bir seçenektir.
- The world is small and everything moves so fast these days.
- Dünya küçük ve bugünlerde her şey çok hızlı hareket ediyor.
- Just like everything in life, we want things fast.
- Hayattaki her şey gibi, bir şeylerin hızlı olmasını istiyoruz.
- In this regard, you can cut different files fast and easy.
- Bu bağlamda, farklı dosyaları hızlı ve kolay bir şekilde kesebilirsiniz.
- They are fast, strong, agile, and have enhanced senses.
- Hızlı, güçlü, çevik ve gelişmiş duyulara sahipler.
- The lemonade diet is a great option for getting fast results.
- Limonata diyeti hızlı sonuç almak için mükemmel bir seçenektir.
- That is a simple perception - hard, fast and factual.
- Bu basit bir algıdır; sert, hızlı ve gerçekçi.
- Be prepared for massive and fast topic changes.
- Muazzam ve hızlı konu değişikliklerine hazırlıklı olun.
- Firefox has always been a fast web browser, and it continues to get faster with each new update.
- Firefox her zaman hızlı bir internet tarayıcısı olmuştur ve her yeni güncellemeyle daha da hızlanmaya devam etmektedir.
- And it happened so fast, it's not really clear.
- Ve o kadar hızlı oldu ki, cidden net değil.
- Others consider going under the knife just to achieve fast results.
- Bazıları ise hızlı sonuçlar elde etmek için bıçağın altına girmeyi düşünüyor.
- Since it's really windy, make it fast.
- Hava çok rüzgarlı, yani hızlı olun.
- And it happened so fast, it's not really clear.
- Ve bu o kadar hızlı oldu ki, pek net değil.
- And, sweetheart, those years pile up real fast.
- Ve tatlım, o yıllar çok hızlı birikiyor.
- This isn't a time to make hard and fast decisions.
- Bu, zor ve hızlı kararlar almanın sırası değil.
- Who is crazy fast, has inhuman strength and is immortal.
- Olağanüstü hızlı, insanüstü güce sahip ve ölümsüz olan.
- Their motivation is fast, big financial gain.
- Motivasyonları hızlı, büyük finansal kazanç.
- That was fast.
- Bu hızlı oldu.
- You got yourself a fast three-year-old, sir.
- Kendinize üç yaşında hızlı bir çocuk bulmuşsunuz efendim.
- How marvelous, you're fast.
- Ne harika, hızlısın.
- That's why slow people can not get fast.
- Bu yüzden yavaş insanlar hızlı olamaz.
- You got yourself a fast three-year-old, sir.
- Üç yaşında hızlı bir çocuğunuz olmuş, efendim.
- Many people believe that wealth is a fast track to happiness.
- Birçok insan zenginliğin mutluluğa giden hızlı bir yol olduğuna inanır.
- People drive super fast and do not always adhere to traffic laws.
- İnsanlar çok hızlı araç kullanıyor ve her zaman trafik kurallarına uymuyorlar.
- Most of us would like to make money fast and easy.
- Pek çoğumuz hızlı ve kolay bir şekilde para kazanmak isteriz.
- The powerful and ultra fast laser speed can instantly resolve melanin.
- Güçlü ve ultra hızlı lazer, melanini anında çözebilir.
- The production was fast and we got everything needed in one package.
- Üretim hızlıydı ve ihtiyacımız olan her şey bir paketin içinde elimizdeydi.
- The cars go so fast down here and something should be done about it.
- Arabalar burada çok hızlı gidiyor ve bu konuda bir şeyler yapılmalı.
- And weary winter comin' fast and cozy here beneath the blast.
- Ve bu fırtınayla buraya yorucu kış hızlı ve rahat bir şekilde geliyor.
- When we realize something it usually happens fast.
- Bir şeyi fark ettiğimizde genellikle hızlı olur.
- Three months pass as fast as the wind, indeed.
- Üç ay rüzgar gibi hızlı geçiyor, gerçekten.
- It happened so fast I didn't even have time to panic.
- O kadar hızlı oldu ki panik yapacak zamanım bile olmadı.
- Now, that matters because temperature is a measure of how fast things are moving.
- Bu önemli çünkü sıcaklık nesnelerin ne kadar hızlı hareket ettiğinin bir ölçüsüdür.
- The express train went by so fast we hardly saw it.
- Ekspres tren o kadar hızlı geçti ki onu zar zor gördük.
- That is a simple perception - hard, fast and factual.
- Bu basit bir algıdır; sert, hızlı ve olgusal.
- If your dog eats poisoned bait, you have to act fast.
- Köpeğiniz zehirli yemi yutarsa hızlı hareket etmelisiniz.
- That is a simple perception - hard, fast and factual.
- Bu basit bir algıdır; sert, hızlı ve gerçeklere dayalı.
- It happens so fast you don't have time to think.
- Bu o kadar hızlı gelişir ki düşünecek zamanınız olmaz.
- In this regard, you can cut different files fast and easy.
- Bu bakımdan farklı dosyaları hızlı ve kolay bir şekilde kesebilirsiniz.
- One year has passed, how fast time passes away.
- Bir yıl geçti, zaman ne kadar hızlı geçiyor.
- Top secret news sure does spread fast in this town.
- Çok gizli haberler bu kasabada hızlı yayılıyor.
- If we're lucky, this thing happens fast.
- Eğer şanslıysak, bu iş hızlı olur.
- Some people take up a fast pace to leave their past behind.
- Bazı insanlar geçmişlerini geride bırakmak için hızlı bir tempoya giriyor.
- Not even light would be fast enough to escape your mass.
- Işık bile kütlenizden kaçacak kadar hızlı olamaz.
- Others consider going under the knife just to achieve fast results.
- Diğerleri hızlı sonuç almak için bıçak altına yatmayı düşünüyor.
- He's fast, cold, and deadly as a scorpion.
- Hızlı, soğuk ve bir akrep kadar ölümcül.
- He felt his heart beating fast.
- O, kalbinin hızlı attığını hissetti.
- Time has passed very fast.
- Zaman çok hızlı geçti.
- Is that train fast?
- O tren hızlı mı?
- She ran as fast as she could.
- Koşabildiği kadar hızlı koştu.
- They all swim very fast.
- Onların hepsi çok hızlı yüzmektedir.
- You talk so fast, I can't get a word.
- Çok hızlı konuşuyorsun, tek kelime anlamıyorum.
- I can run as fast as Tom.
- Tom kadar hızlı koşabilirim.
- Your car is fast.
- Senin araban hızlıdır.
- I can't calculate as fast as he.
- Ben onun kadar hızlı hesaplayamam.
- How were you able to find Tom so fast?
- Tom'u nasıl bu kadar hızlı bulabildiniz?
- Tom can't move very fast.
- Tom çok hızlı hareket edemez.
- I swim very fast.
- Çok hızlı yüzerim.
- The horse you bought is fast.
- Satın aldığın at hızlıdır.
- He is very fast.
- Çok hızlıdır.
- This bird's large wings enable it to fly very fast.
- Bu kuşun büyük kanatları onun çok hızlı uçmasını sağlar.
- Kumiko runs as fast as Tom.
- Kumiko Tom kadar hızlı koşar.
- The company has hard and fast rules against lateness.
- Şirketin geç kalmaya karşı katı ve hızlı kuralları var.
- I can run really fast.
- Gerçekten hızlı koşabilirim.
- He ran toward me as fast as he could.
- Elinden geldiğince hızlı bir şekilde bana doğru koştu.
- He drives very fast.
- Çok hızlı araba kullanır.
- She walked as fast as she could in order to catch up with him.
- Ona yetişebilmek için olabildiğince hızlı yürüdü.
- Tom was fast.
- Tom hızlıydı.
- Tom isn't faster than me.
- Tom benden hızlı değil.
- My watch is five minutes fast.
- Saatim beş dakika hızlı.
- Betty drives very fast.
- Betty çok hızlı araba kullanıyor.
- He has a fast internet connection.
- Onun hızlı bir internet bağlantısı var.
- That was fast.
- Hızlı oldu.
- I'm not as fast as you.
- Senin kadar hızlı değilim.
- I swam as fast as I could.
- Yüzebildiğim kadar hızlı yüzdüm.
- It all happened very fast.
- Her şey çok hızlı oldu.
- The professor spoke too fast for anyone to understand.
- Profesör, kimsenin anlayamayacağı kadar hızlı konuştu.
- I can swim very fast.
- Çok hızlı yüzebilirim.
- Walk fast so as to be in time.
- Zamanında ulaşmak için hızlı yürü.
- If they do that, they'll be sued so fast it'll make their head spin.
- Bunu yaparlarsa, başlarını döndürecek kadar hızlı dava edilirler.
- Air travel is fast; sea travel is, however, restful.
- Hava seyahati hızlı ancak deniz seyahati huzurlu.
- The train is very fast.
- Tren çok hızlı.
- Tom likes to drive fast.
- Tom hızlı araba kullanmayı sever.
- Tom ran so fast I couldn't catch him.
- Tom o kadar hızlı koştu ki ona yetişemedim.
- Miss Kanda is a very fast runner.
- Bayan Kanda çok hızlı bir koşucudur.
- It is very fast.
- O çok hızlı.
- I work fast.
- Hızlı çalışırım.
- Tom can run really fast.
- Tom gerçekten hızlı koşabilir.
- Tom walked as fast as he could to catch up with Mary.
- Tom, Mary'ye yetişmek için olabildiğince hızlı yürüdü.
- Did the newspaper article say how fast Tom was driving?
- Gazetede Tom'un ne kadar hızlı sürdüğü yazıyor muydu?
- How fast do you usually drive?
- Genelde ne kadar hızlı kullanırsınız?
- He came really fast.
- O gerçekten hızlı geldi.
- I'm very fast.
- Çok hızlıyımdır.
- We have to act fast.
- Hızlı hareket etmek zorundayız.
- I wasn't driving as fast as the police officer said I was.
- Polis memurunun söylediği kadar hızlı sürmüyordum.
- You're really fast.
- Gerçekten hızlısın.
- He does it fast.
- Hızlı yapıyor.
- The car is moving fast.
- Araba hızlı gidiyor.
- Wow, that was fast!
- Vay, bu hızlıydı!
- Am I walking too fast?
- Çok mu hızlı yürüyorum?
- The car goes fast.
- Araba hızlı gidiyor.
- Tom isn't a fast reader.
- Tom hızlı bir okuyucu değil.
- Was Tom faster than Mary?
- Tom, Mary'den daha mı hızlıydı?
- He ran toward me as fast as he could.
- Bana doğru olabildiğince hızlı koştu.
- The professor spoke too fast for anyone to understand him.
- Profesör, kimsenin onu anlayamayacağı kadar hızlı konuştu.
- We're not going very fast.
- Çok hızlı gitmiyoruz.
- Tom is a fast speaker.
- Tom hızlı bir konuşmacıdır.
- No matter how fast you walk, you won't be able to catch up with him.
- Ne kadar hızlı yürürsen yürü ona asla ulaşamazsın.
- I'm a fast walker.
- Ben hızlı bir yürüyüşçüyüm.
- Tom can't run as fast as Mary.
- Tom, Mary kadar hızlı koşamaz.
- Tom ran too fast for me to catch up with him.
- Tom ona yetişemeyeceğim kadar hızlı koştu.
- Tom wasn't as fast as the rest of us.
- Tom diğerlerimiz kadar hızlı değildi.
- I'm a fast driver.
- Ben hızlı bir şoförüm.
- Tom is fast at doing that.
- Tom bunu yapmakta çok hızlı.
- I'm running as fast as I can to run him down.
- Onu yakalamak için olabildiğince hızlı koşuyorum.
- I wasn't driving as fast as the police officer said I was.
- Pois memurunun sürdüğümü söylediği kadar hızlı sürmüyordum.
- My dog is fast.
- Köpeğim hızlıdır.
- The postal service in this country isn't fast.
- Bu ülkedeki posta servisi hızlı değil.
- I drove really fast.
- Çok hızlı sürdüm.
- How fast is your internet connection?
- Sizin internet bağlantınız ne kadar hızlı?
- Winners quit fast, quit often, and quit without guilt.
- Kazananlar hızlı, sık ve suçluluk duymadan bırakanlardır.
- He drives fast.
- Hızlı araba kullanır.
- You walk fast.
- Hızlı yürüyorsun.
- It's fast and fun.
- Hızlı ve eğlenceli.
- Tom ran so fast I couldn't catch him.
- Tom o kadar hızlı koştu ki onu yakalayamadım.
- Tom wasn't as fast as the rest of us.
- Tom geri kalanımız kadar hızlı değildi.
- Tom doesn't drive as fast as Mary.
- Tom Mary kadar hızlı sürmez.
- We're really, really fast.
- Biz gerçekten çok hızlıyız.
- The berries were ripening almost as fast as we could gather them.
- Çilekler neredeyse toplayabildiğimiz kadar hızlı olgunlaşıyordu.
- I ran as fast as possible.
- Ben mümkün olduğunca hızlı koştum.
- She speaks relatively fast.
- O nispeten hızlı konuşur.
- That car is very fast.
- O araba çok hızlı.
- You speak very fast.
- Çok hızlı konuşuyorsun.
- Tom drives very fast.
- Tom çok hızlı araba kullanıyor.
- Don't eat so fast.
- Çok hızlı yeme.
- How fast can you car go?
- Araban ne kadar hızlı gidebiliyor?
- Tom couldn't run very fast.
- Tom çok hızlı koşamadı.
- How fast that dog runs!
- O köpek ne kadar hızlı koşuyor!
- Jim runs as fast as Ron.
- Jim, Ron kadar hızlı koşuyor.
- When you speak fast, I can understand.
- Hızlı konuştuğunda anlayabiliyorum.
- Tom can swim almost as fast as I can.
- Tom neredeyse benim kadar hızlı yüzebilir.
- Tom can swim as fast as Mary.
- Tom, Mary kadar hızlı yüzebilir.
- How fast was Tom going?
- Tom ne kadar hızlı gidiyordu?
- We have to act fast.
- Hızlı hareket etmeliyiz.
- How fast does this train run?
- Bu tren ne kadar hızlı gider?
- Speak fast.
- Hızlı konuşun.
- That dog runs very fast.
- Bu köpek çok hızlı koşar.
- The little boy grew very fast.
- Küçük oğlan çok hızlı büyüdü.
- Tom was extremely fast.
- Tom son derece hızlıydı.
- Tom tried to impress Mary by driving very fast.
- Tom çok hızlı sürerek Mary'yi etkilemeye çalıştı.
- How fast do you usually drive?
- Genellikle ne kadar hızlı sürüyorsun?
- Come as fast as you can.
- Gelebildiğin kadar hızlı gel.
- Tom is a fast runner.
- Tom hızlı bir koşucudur.
- I told you Tom was fast.
- Tom'un hızlı olduğunu sana söyledim.
- Please don't drive so fast.
- Lütfen bu kadar hızlı araç kullanmayın.
- I'm driving as fast as I can.
- Mümkün olduğu kadar hızlı sürüyorum.
- Tom can swim as fast as you.
- Tom senin kadar hızlı yüzebilir.
- Can you swim as fast as he?
- Onun kadar hızlı yüzebilir misin?
- Tom can get there in ten minutes if he drives fast.
- Eğer hızlı sürerse, Tom on dakikada oraya varabilir.
- You walk too fast for me to keep up with you.
- Sana yetişemeyeceğim kadar hızlı yürüyorsun.
- Tom told Mary not to drive so fast.
- Tom Mary'ye hızlı sürmemesini söyledi.
- I'll try to do that as fast as I can.
- Bunu elimden geldiğince hızlı yapmaya çalışacağım.
- Your car is fast.
- Araban hızlı.
- He did his best but soon saw that he could not compete with such a fast runner.
- O elinden geleni yaptı ama kısa sürede böyle bir hızlı atlet ile rekabet edemeyeceğini gördü.
- I'm driving as fast as I can.
- Olabildiğince hızlı sürüyorum.
- Tom drives very fast.
- Tom çok hızlı araç kullanır.
- I'm running as fast as I can to run him down.
- Onu yakalamak için elimden geldiğince hızlı koşuyorum.
- They couldn't catch up with him because he ran so fast.
- Çok hızlı koştuğu için ona yetişemediler.
- Tom's new secretary can type very fast.
- Tom'un yeni sekreteri çok hızlı yazabilir.
- Tom had to think fast.
- Tom hızlı düşünmek zorundaydı.
- Tom was fast, too.
- Tom da hızlıydı.
- Is your car fast?
- Araban hızlı mı?
- Tom speaks French too fast for me to understand.
- Tom benim anlayamayacağım kadar hızlı Fransızca konuşuyor.
- You can't move as fast as Mary.
- Mary kadar hızlı hareket edemezsin.
- Don't drive so fast.
- O kadar hızlı sürme.
- My heart began to beat fast.
- Benim kalbim hızlı çarpmaya başladı.
- Don't speak so fast, please.
- Bu kadar hızlı konuşma, lütfen.
- Do not speak so fast, please.
- Lütfen çok hızlı konuşma.
- Don't walk so fast.
- Bu kadar hızlı yürüme.
- Tom runs as fast as you.
- Tom da senin kadar hızlı koşuyor.
- The urban population in most developing countries is increasing very fast.
- Çoğu gelişmekte olan ülkelerde kentsel nüfus çok hızlı artıyor.
- The little boy grew very fast.
- Küçük çocuk çok hızlı büyüdü.
- We wanted to get out of there as fast as we could.
- Oradan elimizden geldiği kadar hızlı çıkmak istedik.
- My sister can swim very fast.
- Kız kardeşim çok hızlı yüzebilir.
- Things are going to happen fast.
- Her şey çok hızlı gelişecek.
- Things were happening fast.
- İşler hızlı oluyordu.
- Tell Tom I'm working as fast as I can.
- Tom'a elimden geldiğince hızlı çalıştığımı söyle.
- Tom runs as fast as you.
- Tom senin kadar hızlı koşar.
- I don't drive as fast as Tom.
- Tom kadar hızlı sürmüyorum.
- Jim runs as fast as Ron.
- Jim, Ron kadar hızlı koşar.
- This car is fast.
- Bu araba hızlı.
- It was surprising to see how fast the child grew up.
- Çocuğun bu kadar hızlı büyüdüğünü görmek şaşırtıcıydı.
- He can swim as fast as you.
- Senin kadar hızlı yüzebilir.
- I ran as fast as possible, but I was not in time for the last train.
- Olabildiğince hızlı koştum ama son trene yetişemedim.
- I'll show you who's the fastest.
- Size kimin daha hızlı olduğunu göstereceğim.
- Tom works fast.
- Tom hızlı çalışır.
- I can write very fast.
- Çok hızlı yazabilirim.
- I wasn't even driving that fast.
- O kadar hızlı sürmüyordum bile.
- Do you really think you can run as fast as me?
- Gerçekten benim kadar hızlı koşabileceğini mi düşünüyorsun?
- Tom ran as fast as possible.
- Tom olabildiğince hızlı koştu.
- A horse can run very fast.
- Bir at çok hızlı koşabilir.
- The government don't make fast decisions, they make the right decisions.
- Hükümet hızlı kararlar almaz, doğru kararlar alır.
- I ran as fast as possible to catch up with him.
- Ona yetişmek için mümkün olduğu kadar hızlı koştum.
- He could swim fast enough to pass the test.
- Testi geçecek kadar hızlı yüzebiliyordu.
- Tom wasn't faster than me.
- Tom benden hızlı değildi.
- Since I walked very fast, I was in time for the last train.
- Çok hızlı yürüdüğüm için son trene zamanında yetişebildim.
- I wasn't driving fast.
- Hızlı sürmüyordum.
- He can't run very fast.
- Çok hızlı koşamaz.
- Thanks for doing this so fast.
- Bu kadar hızlı yaptığın için teşekkürler.
- I didn't know Tom was that fast.
- Tom'un o kadar hızlı olduğunu bilmiyordum.
- We were moving a little too fast.
- Biraz fazla hızlı hareket ediyorduk.
- Tom is a fast runner.
- Tom hızlı bir koşucu.
- He is a fast speaker.
- Hızlı bir konuşmacıdır.
- She walked as fast as she could to catch up with him.
- Ona yetişmek için olabildiğince hızlı yürüdü.
- She continued driving fast.
- Hızlı sürmeye devam etti.
- My heart beats fast.
- Kalbim hızlı atıyor.
- He ran as fast as any boy in the team.
- Takımdaki herhangi bir çocuk kadar hızlı koştu.
- Tom talks very fast.
- Tom çok hızlı konuşur.
- I cannot run as fast as Jim.
- Jim kadar hızlı koşamıyorum.
- I wish you wouldn't drive so fast.
- Keşke bu kadar hızlı sürmesen.
- I must make up for lost time by driving fast.
- Hızlı sürerek kaybedilen zamanı telafi etmeliyim.
- Tom ran as fast as his legs would take him.
- Tom bacaklarının onu götürebildiği kadar hızlı koştu.
- Not so fast, young man!
- O kadar hızlı değil, genç adam!
- It happened fast.
- Hızlı oldu.
- I ran as fast as I could to catch the train.
- Treni yakalamak için olabildiğince hızlı koştum.
- Keep your eyes open, it's going to happen fast.
- Gözlerinizi açık tutun, hızlı olacak.
- Tom can get there in ten minutes if he drives fast.
- Tom hızlı sürerse oraya on dakikada varabilir.
- You always were a fast reader.
- Sen her zaman hızlı bir okuyucuydun.
- How fast is your computer?
- Bilgisayarınız ne kadar hızlı?
- You did that very fast, didn't you?
- Bunu çok hızlı yaptın, değil mi?
- I can't keep up with you if you walk so fast.
- Bu kadar hızlı yürürsen sana yetişemem.
- Since he ran so fast, they couldn't catch up with him.
- Çok hızlı koştuğu için ona yetişemediler.
- A strong wind is blowing and I can't go fast.
- Sert bir rüzgar esiyor ve hızlı gidemiyorum.
- I can't run as fast.
- O kadar hızlı koşamıyorum.
- How do you change your clothes so fast?
- Kıyafetlerini nasıl bu kadar hızlı değiştiriyorsun?
- No one is able to run as fast as Tom.
- Hiç kimse Tom kadar hızlı koşamaz.
- No matter how fast you run, you won't catch up with him.
- Ne kadar hızlı koşarsan koş onu yakalayamayacaksın.
- Tom can swim almost as fast as Mary can.
- Tom neredeyse Mary'nin yüzebildiği kadar hızlı yüzebilir.
- A fast child may win the race, but even a slow child can compete.
- Hızlı bir çocuk yarışı kazanabilir fakat yavaş bir çocuk bile yarışabilir.
- Tom can swim almost as fast as Mary can.
- Tom neredeyse Mary kadar hızlı yüzebilir.
- All of them swim very fast.
- Hepsi çok hızlı yüzüyor.
- The car doesn't run fast.
- Araba hızlı gitmiyor.
- Sami spent the money as fast as possible.
- Sami parayı olabildiğince hızlı harcadı.
- They can't move as fast as Mary.
- Mary kadar hızlı hareket edemezler.
- I have a fast car.
- Hızlı bir arabam var.
- Please don't speak so fast.
- Lütfen çok hızlı konuşma.
- The doctor thought that the patient's pulse was a little fast.
- Doktor, hastanın nabzının biraz hızlı olduğunu düşündü.
- My dog is fast.
- Benim köpeğim hızlıdır.
- Tom can't run very fast.
- Tom çok hızlı koşamaz.
- She's very fast.
- O çok hızlı.
- He is leading a fast life.
- Hızlı bir hayat sürüyor.
- He bought me a very fast car.
- O bana çok hızlı bir araba aldı.
- Tom doesn't drive fast.
- Tom hızlı araba kullanmaz.
- He is very fast.
- O çok hızlı.
- I'm not as fast as I used to be.
- Eskisi kadar hızlı değilim.
- My brother can run as fast as I.
- Kardeşim benim kadar hızlı koşabilir.
- He ran so fast that I couldn't catch up with him.
- O kadar hızlı koştu ki ona yetişemedim.
- Tom drives fast.
- Tom hızlı araba kullanır.
- She is very fast.
- O çok hızlı.
- Oh please, not so fast.
- Lütfen, o kadar hızlı değil.
- Tom began to talk fast.
- Tom hızlı konuşmaya başladı.
- They can't move as fast as Mary.
- Onlar Mary kadar hızlı hareket edemezler.
- You're fast, aren't you?
- Hızlısın, değil mi?
- He talks fast.
- O hızlı konuşur.
- Tom drove really fast.
- Tom gerçekten hızlı sürdü.
- I can't run as fast as he can.
- Ben onun kadar hızlı koşamam.
- The aircraft was so fast that I couldn't even see it.
- Uçak o kadar hızlıydı ki onu göremedim bile.
- She swam fast enough to win a medal.
- Madalya kazanacak kadar hızlı yüzdü.
- I drove as fast as I could.
- Mümkün olduğu kadar hızlı sürdüm.
- We're not going very fast.
- Biz çok hızlı gitmiyoruz.
- Do not speak so fast, please.
- Bu kadar hızlı konuşma lütfen.
- Go as fast as possible.
- Mümkün olduğunca hızlı git.
- Tom wondered how fast Mary could climb a ladder.
- Tom, Mary'nin bir merdiveni ne kadar hızlı tırmanabileceğini merak etti.
- I am a fast swimmer.
- Hızlı bir yüzücüyüm.
- It just happened so fast.
- O sadece çok hızlı oldu.
- Don't brag about how fast your car can go.
- Arabanın ne kadar hızlı gittiğiyle övünme.
- Wow, that was fast!
- Vay canına, çok hızlıydı!
- Tom can swim fast.
- Tom hızlı yüzebilir.
- He bought me a very fast car.
- Bana çok hızlı bir araba aldı.
- Tom and Mary are fast runners.
- Tom ve Mary hızlı koşucular.
- I'm working as fast as I can.
- Elimden geldiğince hızlı çalışıyorum.
- My heart beats fast each time I see her.
- Onu gördüğüm her an kalbim hızlı çarpıyor.
- I talk fast.
- Ben hızlı konuşurum.
- Do that as fast as you can.
- Bunu elinizden geldiği kadar hızlı yapın.
- Tom ran as fast as a leopard.
- Tom bir leopar kadar hızlı koştu.
- Jack doesn't drive fast.
- Jack, hızlı sürmez.
- Tom is working fast.
- Tom hızlı çalışıyor.
- They talk fast.
- Hızlı konuşuyorlar.
- Sami and Layla fell in love really fast.
- Sami ve Leyla gerçekten hızlı aşık oldular.
- Grass doesn't grow faster if you pull it.
- Eğer çekerseniz çim hızlı büyümez.
- I don't feel like walking so fast.
- Canım çok hızlı yürümek istemiyor.
- Tom can't run as fast as he used to.
- Tom eskisi kadar hızlı koşamaz.
- Please don't walk so fast.
- Lütfen çok hızlı yürüme.
- Revenues are growing, but not as fast as costs.
- Gelirler artıyor, ancak masraflar kadar hızlı değil.
- He is a fast speaker.
- Hızlı konuşan biridir.
- I ran as fast as possible, but I was not in time for the last train.
- Koşabildiğim kadar hızlı koştum, ama son trene zamanında yetişemedim.
- My watch is two minutes fast.
- Saatim iki dakika hızlı.
- When you speak fast, I can understand.
- Sen hızlı konuştuğunda anlayabilirim.
- She counts fast.
- O hızlı sayar.
- I've always been fast.
- Her zaman hızlı olmuşumdur.
- Sami would drive fast all the time.
- Sami her zaman hızlı araba kullanırdı.
- We were going real fast.
- Çok hızlı gidiyorduk.
- Tom is fast at doing that.
- Tom bunu yapmakta hızlıdır.
- I can type at a very fast rate.
- Çok hızlı yazabiliyorum.
- He has a fast internet connection.
- Hızlı bir internet bağlantısı var.
- Tom does that fast.
- Tom bunu hızlı yapar.
- It all happened so fast and then it was over.
- Her şey çok hızlı oldu ve sonra bitti.
- Do you know how fast you were going?
- Ne kadar hızlı gittiğini biliyor musun?
- Tom is a fast eater, isn't he?
- Tom hızlı yemek yiyor, değil mi?
- We'd better be fast.
- Hızlı olsak iyi olur.
- Tom ran as fast as he could to escape from the angry bear.
- Tom kızgın ayıdan kaçmak için elinden geldiği kadar hızlı koştu.
- The car goes fast.
- Araba hızlı gider.
- Tom drove fast.
- Tom hızlı sürdü.
- Tom can swim as fast as Mary can.
- Tom Mary kadar hızlı yüzebilir.
- I suggest we get out of here as fast as we can.
- Buradan elimizden geldiğince hızlı çıkmamızı öneriyorum.
- Tom can swim almost as fast as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar hızlı yüzebilir.
- Tom is a fast driver.
- Tom hızlı bir şofördür.
- It was surprising to see how fast the child grew up.
- Çocuğun ne kadar hızlı büyüdüğünü görmek şaşırtıcıydı.
- Can you run as fast as Tom can?
- Tom kadar hızlı koşabilir misin?
- How fast is that train going?
- Tren ne kadar hızlı gidiyor?
- Tom can't swim as fast as Mary.
- Tom, Mary kadar hızlı yüzemez.
- It all happened so fast, I can't really explain it.
- Her şey çok hızlı oldu, gerçekten açıklayamam.
- No matter how fast you may walk, you can't catch up with him.
- Ne kadar hızlı yürürsen yürü, ona yetişemezsin.
- How fast did he run?
- Ne kadar hızlı koştu?
- Is Tom faster than Mary?
- Tom, Mary'den daha mı hızlı?
- How fast is too fast?
- Ne kadar hızlı çok hızlı?
- You guys are fast.
- Siz hızlısınız.
- Things were happening fast.
- Her şey çok hızlı gelişti.
- How fast can you do that?
- Bunu ne kadar hızlı yapabilirsin?
- Things are changing so fast it scares me.
- Her şey o kadar hızlı değişiyor ki, bu beni korkutuyor.
- I have a fast car.
- Benim hızlı bir arabam var.
- Tom is a fast speaker.
- Tom hızlı bir konuşmacı.
- Tom wasn't as fast as me.
- Tom benim kadar hızlı değildi.
- How fast can you drive on this road?
- Bu yolda ne kadar hızlı gidebilirsin?
- I got here as fast as I could.
- Gelebildiğim kadar hızlı geldim.
- I can't run as fast as you.
- Ben senin kadar hızlı koşamam.
- This is all happening a little too fast.
- Bunların hepsi biraz fazla hızlı oluyor.
- I got there as fast as I could.
- Oraya olabildiğince hızlı gittim.
- I'm not as fast as I used to be.
- Ben eskisi kadar hızlı değilim.
- It's fast and fun.
- O hızlı ve eğlenceli.
- Tom is a fast walker.
- Tom hızlı yürür.
- He can run as fast as you.
- O senin kadar hızlı koşabilir.
- I'm a fast swimmer.
- Ben hızlı bir yüzücüyüm.
- It was fast and fun.
- O hızlı ve eğlenceliydi.
- A boy's appetite grows very fast.
- Bir çocuğun iştahı çok hızlı büyür.
- I can run very fast.
- Ben çok hızlı koşabilirim.
- Tom can run really fast.
- Tom gerçekten hızlı koşabiliyor.
- Why are you so fast?
- Neden bu kadar hızlısın?
- I'm thinking as fast as I can.
- Elimden geldiğince hızlı düşünüyorum.
- I speak fast.
- Hızlı konuşurum.
- I don't read very fast.
- Çok hızlı okumuyorum.
- It's all happening so fast.
- Bunun hepsi çok hızlı oluyor.
- It all happened very fast.
- Hepsi çok hızlı oldu.
- I didn't know you could run so fast.
- Bu kadar hızlı koşabildiğini bilmiyordum.
- She ran very fast to catch up with the other members.
- O, diğer üyelere yetişmek için çok hızlı koştu.
- She speaks relatively fast.
- Nispeten hızlı konuşuyor.
- It is dangerous to drive so fast.
- O kadar hızlı araba sürmek tehlikelidir.
- Tom swims very fast.
- Tom çok hızlı yüzer.
- I asked him not to drive fast.
- Ona hızlı sürmemesini söyledim.
- It happened really fast.
- Gerçekten çok hızlı oldu.
- Don't talk so fast.
- Çok hızlı konuşma.
- Tom is working as fast as he can.
- Tom elinden geldiği kadar hızlı olarak çalışmaktadır.
- I didn't know anyone could move that fast.
- Herhangi birinin bu kadar hızlı hareket edebileceğini bilmiyordum.
- He speaks very fast.
- O çok hızlı konuşur.
- The brown horse is fast.
- Kahverengi at hızlıdır.
- Tom is a fast walker.
- Tom hızlı bir yayadır.
- Tom is a fast eater.
- Tom hızlı yiyor.
- I can't run very fast.
- Çok hızlı koşamam.
- I can't run as fast as you.
- Senin kadar hızlı koşamam.
- He runs very fast.
- O çok hızlı koşar.
- If they do that, they'll be sued so fast it'll make their head spin.
- Onu yaparlarsa o kadar hızlı dava edilecekler ki, bu nedenle başları dönecektir.
- Letters were carried by riders on fast horses.
- Mektuplar hızlı atların üzerindeki biniciler tarafından taşınıyordu.
- Sami is not a very fast runner.
- Sami çok hızlı bir koşucu değildir.
- No matter how fast you run, you won't catch up with him.
- Ne kadar hızlı koşarsan koş, ona yetişemezsin.
- Miss Kanda runs very fast.
- Miss Kanda çok hızlı koşar.
- Tom speaks relatively fast.
- Tom nispeten hızlı konuşur.
- I drove as fast as I could.
- Olabildiğince hızlı sürdüm.
- You shouldn't be driving this fast.
- Bu kadar hızlı sürmemelisin.
- Sami was living the fast life.
- Sami hızlı bir hayat yaşıyordu.
- He ran so fast that they couldn't catch up with him.
- O kadar hızlı koştu ki, ona yetişemediler.
- We'll be fast.
- Hızlı olacağız.
- This bird's large wings enable it to fly very fast.
- Bu kuşun büyük kanatları çok hızlı uçmasını sağlıyor.
- He is able to swim very fast.
- Çok hızlı yüzebilir.
- Tom ran as fast as he could to escape from the angry bear.
- Tom kızgın ayıdan kaçmak için olabildiğince hızlı koştu.
- I'm thinking as fast as I can.
- Elimden geldiği kadar hızlı düşünüyorum.
- Fadil was growing up fast.
- Fadıl hızlı büyüyordu.
- Tom walked fast.
- Tom hızlı yürüdü.
- Tom pedaled his bicycle as fast as he could.
- Tom bisikletinin pedalını olabildiğince hızlı çevirdi.
- How were you able to find Tom so fast?
- Tom'u nasıl bu kadar hızlı bulabildin?
- Tom walked fast.
- Tom hızlı yürüyordu.
- I ran as fast as possible, but I wasn't in time for the last train.
- Olabildiğince hızlı koştum ama son trene yetişemedim.
- Tom isn't as fast as he once was.
- Tom bir zamanlar olduğu kadar hızlı değil.
- I can run as fast as Tom can.
- Tom'un koşabildiği kadar hızlı koşabilirim.
- Tom isn't as fast as I am.
- Tom benim kadar hızlı değil.
- Kids grow up so fast.
- Çocuklar çok hızlı büyüyorlar.
- Tom's new secretary can type very fast.
- Tom'un yeni sekreteri çok hızlı yazabiliyor.
- He knows how to swim as fast as his brother.
- Erkek kardeşi kadar hızlı yüzmeyi bilir.
- My pulse is fast.
- Nabzım hızlı.
- Do that as fast as you can.
- Bunu yapabildiğin kadar hızlı yap.
- How fast!
- Ne kadar hızlı!
- One who tells the truth, needs a fast horse.
- Gerçeği söyleyen birinin hızlı bir ata ihtiyacı vardır.
- Tom bragged about how fast his car was.
- Tom arabasının ne kadar hızlı olduğu hakkında övündü.
- Nobody's as fast as you.
- Kimse senin kadar hızlı değil.
- Tom can type very fast.
- Tom çok hızlı yazabiliyor.
- The fast and effective solution for finding the job of your dreams!
- Hayallerinizdeki işi bulmak için hızlı ve etkili çözüm!
- I told you Tom was fast.
- Tom'un hızlı olduğunu söylemiştim.
- We need to act fast.
- Hızlı hareket etmeliyiz.
- Tom swims as fast as Mary.
- Tom Mary kadar hızlı yüzer.
- I ran as fast as possible, but I wasn't in time for the last train.
- Mümkün olduğunca hızlı koştum ama son trene yetişemedim.
- Jane ran after the deer as fast as possible.
- Jane, geyiğin arkasından elinden geldiği kadar hızlı koştu.
- Tom spoke too fast.
- Tom fazla hızlı konuştu.
- Walk fast so as to be in time.
- Zamanında yetişmek için hızlı yürü.
- Tom ran as fast as possible.
- Tom mümkün olduğu kadar hızlı koştu.
- She ran as fast as possible.
- Mümkün olduğunca hızlı koştu.
- It is not as fast as it used to be.
- O eskisi kadar hızlı değil.
- He is not very fast at making friends.
- Arkadaş edinme konusunda çok hızlı değil.
- Though Jane is not a good runner, she can swim very fast.
- Jane iyi bir koşucu olmasa da çok hızlı yüzebilir.
- Tom was skiing very fast before the accident.
- Tom kazadan önce çok hızlı kayıyordu.
- I'm not as fast as you.
- Ben senin kadar hızlı değilim.
- I wish I could run as fast as Tom.
- Keşke Tom kadar hızlı koşabilsem.
- I ran as fast as possible.
- Olabildiğince hızlı koştum.
- I talk fast.
- Hızlı konuşurum.
- She ran as fast as she could to catch up with the others.
- Diğerlerine yetişmek için olabildiğince hızlı koştu.
- How fast does this car go?
- Bu araba ne kadar hızlı gidiyor?
- I can't keep up with you if you walk so fast.
- O kadar hızlı yürürsen sana yetişemem.
- You'd better do it fast.
- Onu hızlı yapsan iyi olur.
- I ran as fast as I could to catch up with her.
- Ona yetişmek için koşabildiğim kadar hızlı koştum.
- How fast can you walk?
- Ne kadar hızlı yürüyebilirsin?
- Tom can run as fast as you.
- Tom senin kadar hızlı koşabilir.
- Running so fast is impossible for me.
- Bu kadar hızlı koşmak, benim için imkansız.
- I am a fast swimmer.
- Ben hızlı bir yüzücüyüm.
- He is able to swim very fast.
- O, çok hızlı yüzebilir.
- He walked as fast as he could to catch up with her.
- Ona yetişmek için olabildiğince hızlı yürüdü.
- I can't do it that fast.
- Bunu o kadar hızlı yapamam.
- This computer is really fast.
- Bu bilgisayar gerçekten hızlı.
- Walk as fast as possible.
- Mümkün olduğunca hızlı yürüyün.
- He's very fast.
- O çok hızlı.
- Am I talking too fast for you?
- Senin için çok mu hızlı konuşuyorum?
- Jane ran after the deer as fast as possible.
- Jane geyiğin peşinden olabildiğince hızlı koştu.
- Tom is as fast as a leopard.
- Tom bir leopar kadar hızlıdır.
- He can swim very fast.
- O çok hızlı yüzebilir.
- I ran as fast as possible, but I wasn't in time for the last train.
- Mümkün olduğunca hızlı koştum, ama son trene yetişemedim.
- We've got to act fast.
- Biz hızlı hareket etmek zorundayız.
- I'll try to do that as fast as I can.
- Elimden geldiğince hızlı yapmaya çalışacağım.
- I don't speak fast.
- Hızlı konuşmam.
- Superman flies as fast as a rocket.
- Süpermen bir roket kadar hızlı uçar.
- I'm going as fast as I can.
- Gidebildiğim kadar hızlı gideceğim.
- The dog ran off as fast as it could.
- Köpek, koşabildiğince hızlı kaçtı.
- You'd better come up with something fast.
- Hızlı bir şey önersen iyi olur.
- We're going as fast as we can.
- Elimizden geldiğince hızlı gidiyoruz.
- I wish I could run as fast as Tom.
- Keşke Tom kadar hızlı koşabilseydim.
- Let's end this fast.
- Hadi bunu hızlı sonlandıralım.
- Can you run as fast as Tom can?
- Tom’un koşabildiği kadar hızlı koşabilir misiniz?
- Tom can run almost as fast as you.
- Tom neredeyse senin kadar hızlı koşabiliyor.
- Tony is a fast runner.
- Tony hızlı bir koşucudur.
- You run very fast.
- Çok hızlı koşuyorsun.
- How fast Tom works!
- Tom ne kadar hızlı çalışıyor!
- Things happened fast.
- Her şey çok hızlı oldu.
- I don't drive as fast as Tom.
- Tom kadar hızlı araba kullanmıyorum.
- News really does travel fast.
- Haberler gerçekten hızlı yayılıyor.
- The car doesn't run fast.
- Araba hızlı çalışmıyor.
- Tom doesn't drive as fast as Mary does.
- Tom, Mary kadar hızlı sürmüyor.
- I am not as fast as you.
- Ben sizin kadar hızlı değilim.
- It is dangerous to drive so fast.
- Çok hızlı araba kullanmak tehlikelidir.
- Tom was walking too fast for us catch up with him.
- Tom ona yetişemeyeceğimiz kadar hızlı yürüyordu.
- Tom drives fast.
- Tom hızlı araba sürer.
- How fast Taro can run!
- Taro ne kadar hızlı koşabiliyor!
- Mary swims as fast as Jack.
- Mary, Jack kadar hızlı yüzüyor.
- I asked Tom not to drive so fast.
- Tom'un çok hızlı sürmemesini rica ettim.
- Everything happened really fast after that.
- Ondan sonra her şey çok hızlı oldu.
- Tom can run as fast as Mary.
- Tom Mary kadar hızlı koşabilir.
- How fast can you legally drive on this road?
- Bu yolda yasal olarak ne kadar hızlı sürebilirsin?
- Are you a fast swimmer?
- Hızlı bir yüzücü müsün?
- Well, they say bad news travels fast.
- Kötü haber hızlı yayılır derler.
- Tom has a fast internet connection.
- Tom'un hızlı bir internet bağlantısı var.
- Tom can run as fast as Mary.
- Tom, Mary kadar hızlı koşabilir.
- He is a very fast swimmer.
- O çok hızlı bir yüzücüdür.
- Tom, you've grown so fast.
- Tom, çok hızlı büyümüşsün.
- He walked so fast that she couldn't keep up with him.
- O kadar hızlı yürüdü ki, kız ona yetişemedi.
- He came really fast.
- Gerçekten hızlı geldi.
- Betty drives very fast.
- Betty çok hızlı araba sürer.
- He is as fast as a leopard.
- Bir leopar kadar hızlı.
- My older brother speaks very fast.
- Ağabeyim çok hızlı konuşur.
- Tom walked as fast as he could to catch up with Mary.
- Tom Mary'ye yetişmek için elinden geldiğince hızlı yürüdü.
- I'm not as fast as Tom is.
- Tom kadar hızlı değilim.
- Run as fast as you can and don't let go of my hand.
- Koşabildiğin kadar hızlı koş ve elimi bırakma.
- Lions are fast runners.
- Aslanlar hızlı koşar.
- Don't speak so fast, please.
- Çok hızlı konuşma, lütfen.
- My older brother speaks very fast.
- Abim çok hızlı konuşur.
- They talk very fast.
- Çok hızlı konuşuyorlar.
- Have you heard how fast he talks?
- Ne kadar hızlı konuştuğunu duydun mu?
- That boy runs very fast.
- Bu çocuk çok hızlı koşuyor.
- She tried to run as fast as she could.
- Elinden geldiğince hızlı koşmaya çalıştı.
- How fast the new Shinkansen goes!
- Yeni Şinkansen ne kadar da hızlı gidiyor!
- The car is very fast.
- Araba çok hızlı.
- Don't speak so fast.
- Çok hızlı konuşmayın.
- Tom didn't do that very fast.
- Tom bunu çok hızlı yapmadı.
- Your car is fast, but mine is even faster.
- Senin araban hızlı ama benimki daha da hızlıdır.
- I wasn't driving fast.
- Ben hızlı sürmüyordum.
- You talk so fast I can't understand a word you say.
- O kadar hızlı konuşuyorsun ki söylediklerinin tek kelimesini bile anlayamıyorum.
- I don't read very fast.
- Ben çok hızlı okuyamam.
- It's unbelievable how fast time flies.
- Zamanın ne kadar hızlı geçtiği inanılmaz.
- Tom can't run as fast as he used to.
- Tom eskisi kadar hızlı koşamıyor.
- Tom isn't as fast as he used to be.
- Tom eskisi kadar hızlı değil.
- How fast is too fast?
- Ne kadar hızlı çok hızlıdır?
- Tom can run almost as fast as you.
- Tom neredeyse senin kadar hızlı koşabilir.
- She was a strong, fast runner then.
- O zamanlar güçlü ve hızlı bir koşucuydu.
- They grow up so fast.
- Çok hızlı büyüyorlar.
- You need to work fast.
- Hızlı çalışmalısın.
- Tom's pulse is fast.
- Tom'un nabzı hızlı.
- I wish you wouldn't drive so fast.
- Keşke bu kadar hızlı sürmeseydin.
- I can't do that that fast.
- Bunu o kadar hızlı yapamam.
- He couldn't run very fast.
- O, çok hızlı koşamadı.
- I went fast.
- Hızlı gittim.
- I didn't know how fast Tom was.
- Tom'un bu kadar hızlı olduğunu bilmiyordum.
- They talk very fast.
- Onlar çok hızlı konuşuyorlar.
- Kids grow up really fast.
- Çocuklar çok hızlı büyüyor.
- The faster the mouse, the bigger the churchyard.
- Fare ne kadar hızlıysa, kilise bahçesi o kadar büyük olur.
- My heart was beating so fast.
- Kalbim çok hızlı atıyordu.
- Miss Kanda runs very fast.
- Bayan Kanda çok hızlı koşar.
- One who tells the truth, needs a fast horse.
- Doğruyu söyleyen birinin hızlı bir ata ihtiyacı vardır.
- He ran as fast as he could.
- Olabildiğince hızlı koştu.
- My heart is beating fast.
- Kalbim hızlı atıyor.
- Tom walks fast.
- Tom hızlı yürür.
- My heart is beating fast.
- Benim kalbim hızlı atıyor.
- A cheetah runs as fast as any animal.
- Bir çita herhangi bir hayvan kadar hızlı koşar.
- I drove as fast as I legally could.
- Yasal olarak sürebildiğim kadar hızlı sürdüm.
- He ran so fast that we couldn't catch up with him.
- O kadar hızlı koştu ki ona yetişemedik.
- I did that as fast as I was able to.
- Bunu yapabildiğim kadar hızlı yaptım.
- I drive very fast.
- Ben çok hızlı sürüyorum.
- He counts fast.
- Hızlı sayıyor.
- Things were happening kind of fast.
- Her şey çok hızlı gelişiyordu.
- A fast walker can walk six kilometers in an hour.
- Hızlı yürüyen biri bir saatte altı kilometre yürüyebilmektedir.
- I came as fast as I could.
- Gelebildiğim kadar hızlı geldim.
- You talk really fast.
- Gerçekten hızlı konuşuyorsun.
- I can't do that that fast.
- Onu bu kadar hızlı yapamam.
- No one in the class runs as fast as he does.
- Sınıftaki hiç kimse onun kadar hızlı koşmaz.
- He counts fast.
- O hızlı sayar.
- She can swim as fast as her brother.
- Erkek kardeşi kadar hızlı yüzebilir.
- That was fast.
- Çok hızlıydı.
- Tom sometimes speaks too fast.
- Tom bazen fazla hızlı konuşur.
- Tom is going as fast as he can.
- Tom olabildiğince hızlı gidiyor.
- I run as fast as Jim.
- Jim kadar hızlı koşarım.
- Can a two-year-old boy run that fast?
- İki yaşında bir çocuk bu kadar hızlı koşabilir mi?
- It all happened so fast, I can't really explain it.
- Her şey çok hızlı oldu, gerçekten açıklayamıyorum.
- You're driving way too fast.
- Çok fazla hızlı araba sürüyorsun.
- Tom is a fast talker.
- Tom hızlı konuşur.
- I don't feel like walking so fast.
- Bu kadar hızlı yürümek istemiyorum.
- You're very fast, aren't you?
- Çok hızlısın, değil mi?
- Please don't walk so fast.
- Lütfen bu kadar hızlı yürüme.
- Tom told me not to drive so fast.
- Tom bana çok hızlı sürmememi söyledi.
- Am I talking too fast?
- Çok mu hızlı konuşuyorum?
- He runs as fast as you.
- O senin kadar hızlı koşar.
- Tom couldn't run very fast.
- Tom çok hızlı koşamıyordu.
- He walks fast.
- O, hızlı yürür.
- Is that train fast?
- Bu tren hızlı mı?
- I can't speak that fast.
- Bu kadar hızlı konuşamam.
- I wish I could swim as fast as Tom.
- Keşke Tom kadar hızlı yüzebilseydim.
- The flow of this river is fast.
- Bu nehrin akışı hızlı.
- Tom isn't as fast as he once was.
- Tom artık eskisi kadar hızlı değil.
- He's a fast walker.
- Hızlı yürür.
- Tom didn't have to drive that fast.
- Tom'un o kadar hızlı sürmesine gerek yoktu.
- The tropical rainforests, located in a narrow region near the equator, are disappearing so fast that by the year 2000 eighty percent of them may be gone.
- Ekvatora yakın dar bir bölgede yer alan tropikal yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyor ki 2000 yılına kadar yüzde sekseni yok olabilir.
- No one in the class runs as fast as he does.
- Sınıftaki hiç kimse onun kadar hızlı koşamaz.
- I wish I could run as fast as you.
- Keşke ben de senin kadar hızlı koşabilseydim.
- Run as fast as you can and don't let go of my hand.
- Mümkün olduğunca hızlı koş ve elimi bırakma.
- Tom can run very fast.
- Tom çok hızlı koşabilir.
- You don't eat very fast, do you?
- Çok hızlı yemek yemiyorsun, değil mi?
- Tom is working as fast as he can.
- Tom olabildiğince hızlı çalışıyor.
- Tom can swim as fast as Mary can.
- Tom, Mary kadar hızlı yüzebilir.
- Tom is a fast runner, isn't he?
- Tom hızlı koşucu, değil mi?
- Tom runs very fast.
- Tom çok hızlı koşar.
- My clock is five minutes fast.
- Saatim beş dakika hızlı.
- He is driving very fast.
- Çok hızlı sürüyor.
- Some new railroad trains go very fast.
- Bazı yeni demiryolu trenleri çok hızlı gider.
- My younger brother can run about as fast as I can.
- Küçük kardeşim de benim kadar hızlı koşabiliyor.
- The tide is rising fast.
- Gelgit hızlı yükseliyor.
- Running as fast as I could, I was able to catch up with my friend.
- Koşabildiğim kadar hızlı koşarak, arkadaşımla arayı kapatabildim.
- The population of the world is increasing very fast.
- Dünya nüfusu çok hızlı artıyor.
- She ran as fast as she was able to.
- Koşabildiği kadar hızlı koştu.
- Things are going to happen fast.
- İşler hızlı olacak.
- We're not as fast as you.
- Senin kadar hızlı değiliz.
- Her dog isn't very fast.
- Onun köpeği çok hızlı değil.
- Tom was walking so fast that we couldn't catch up with him.
- Tom o kadar hızlı yürüyordu ki ona yetişemedik.
- Everything happened so fast.
- Her şey çok hızlı oldu.
- I can't speak that fast.
- Ben o kadar hızlı konuşamam.
- She swam fast enough to win a medal.
- O bir madalya kazanmaya yetecek kadar hızlı yüzdü.
- Tom drives fast.
- Tom hızlı sürüyor.
- I'm a fast walker.
- Hızlı yürüyen biriyim.
- The snow is falling fast.
- Kar hızlı düşüyor.
- A fast child may win the race, but even a slow child can compete.
- Hızlı bir çocuk belki yarışı kazanır, ancak yavaş bir çocuk da yarışabilir.
- She counts fast.
- Hızlı sayıyor.
- Tom was walking so fast that we couldn't catch up with him.
- Tom o kadar hızlı yürüyüyordu ki ona yetişemedik.
- The express train went by so fast we hardly saw it.
- Ekspres tren o kadar hızlı geçti ki zar zor görebildik.
- Run as fast as you can.
- Koşabildiğin kadar hızlı koş.
- It is very fast.
- Çok hızlı.
- Sami would drive fast all the time.
- Sami her zaman hızlı sürerdi.
- We became fast friends.
- Hızlı arkadaş olduk.
- She ran very fast to catch up with the other members.
- Diğer üyelere yetişmek için çok hızlı koştu.
- He is driving very fast.
- O çok hızlı sürüyor.
- A fast walker can walk six kilometers in an hour.
- Hızlı bir yürüyüşçü bir saatte altı kilometre yürüyebilir.
- He ran the fastest of all.
- Herkesten hızlı koştu.
- It happened very fast.
- Çok hızlı oldu.
- He ran too fast for me to keep up with him.
- Ona yetişemeyeceğim kadar hızlı koştu.
- No one is able to run as fast as Tom.
- Kimse Tom kadar hızlı koşamaz.
- Tom is very fast.
- Tom çok hızlı.
- I wish I could swim as fast as Tom.
- Keşke Tom kadar hızlı yüzebilsem.
- She ran as fast as she could to catch up with the others.
- O diğerlerine yetişmek için elinden geldiği kadar hızlı koştu.
- You don't eat very fast, do you?
- Çok hızlı yemiyorsun, değil mi?
- I drove really fast.
- Ben gerçekten hızlı sürdüm.
- I can run really fast.
- Çok hızlı koşabilirim.
- I swim very fast.
- Ben çok hızlı yüzerim.
- You're very fast.
- Çok hızlısınız.
- We arrived here fast, didn't we?
- Buraya hızlı geldik, değil mi?
- That dog runs very fast.
- O köpek çok hızlı koşuyor.
- Don't eat so fast.
- Bu kadar hızlı yeme.
- You're very fast.
- Çok hızlısın.
- He runs very fast.
- Çok hızlı koşuyor.
- How fast can you car go?
- Senin araban ne kadar hızlı gidebilir?
- Tom is extremely fast.
- Tom son derece hızlıdır.
- The faster, the better.
- Ne kadar hızlı, o kadar iyi.
- I'm working as fast as I can.
- Olabildiğince hızlı çalışıyorum.
- I can run as fast as Tom can.
- Tom kadar hızlı koşabilirim.
- Tom swims as fast as Mary.
- Tom, Mary kadar hızlı yüzüyor.
- Is that as fast as you can go?
- En fazla bu kadar mı hızlı gidebilirsin?
- Does he need to run so fast?
- Bu kadar hızlı koşması mı gerekiyor?
- It was a stormy day, and the snow was falling fast.
- Fırtınalı bir gündü ve kar hızlı yağıyordu.
- Tom wasn't very fast.
- Tom çok hızlı değildi.
- What surprised me most about that accident is how fast the lawyers arrived on the scene.
- Bu kazada beni en çok şaşırtan şey, avukatların olay yerine bu kadar hızlı gelmesiydi.
- We were going real fast.
- Gerçekten hızlı gidiyorduk.
- A lame cat is more valued than a fast horse when the palace is full of mice.
- Saray farelerle doluyken topal bir kedi hızlı bir attan daha değerlidir.
- He walks fast.
- Hızlı yürüyor.
- Lions are fast runners.
- Aslanlar hızlı koşuculardır.
- She ran as fast as she could.
- O, elinden geldiği kadar hızlı koştu.
- He knows how to swim as fast as his brother.
- Kardeşi kadar hızlı yüzmeyi biliyor.
- Tony is a fast runner.
- Tony, hızlı bir koşucu.
- No matter how fast you drive, you won't get there on time.
- Ne kadar hızlı gidersen git, oraya zamanında varamazsın.
- Don't run so fast.
- Bu kadar hızlı koşma.
- Work fast, eat slow.
- Hızlı çalış, yavaş ye.
- I can only work so fast.
- Sadece bu kadar hızlı çalışabilirim.
- He ran so fast that he was out of breath.
- O kadar hızlı koşuyordu ki nefessiz kalıyordu.
- Do you really think you can run as fast as me?
- Gerçekten benim kadar hızlı koşabileceğini düşünüyor musun?
- I ran as fast as possible, but I was not in time for the last train.
- Mümkün olduğunca hızlı koştum, ama son trene yetişemedim.
- Tom drove really fast.
- Tom çok hızlı sürdü.
- I drive fast.
- Ben hızlı sürerim.
- Though Jane is not a good runner, she can swim very fast.
- Jane iyi bir koşucu olmasa da, o çok hızlı yüzebilir.
- He is a fast runner.
- O hızlı bir koşucu.
- Can you run as fast as Tom?
- Tom kadar hızlı koşabilir misin?
- The urban population in most developing countries is increasing very fast.
- Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda kent nüfus çok hızlı artıyor.
- We're working as fast as we can.
- Elimizden geldiğince hızlı çalışıyoruz.
- You're a very fast runner.
- Çok hızlı bir koşucusun.
- Tatoeba is so fast.
- Tatoeba çok hızlı.
- I ran as fast as possible to catch up with him.
- Ona yetişmek için olabildiğince hızlı koştum.
- It is not as fast as it used to be.
- Eskisi kadar hızlı değil.
- Am I going too fast?
- Çok mu hızlı gidiyorum?
- I didn't know you could run so fast.
- Senin bu kadar hızlı koşabildiğini bilmiyordum.
- I swam as fast as I could.
- Elimden geldiğince hızlı yüzdüm.
- Tom ran too fast for us to catch up with him.
- Tom ona yetişemeyeceğimiz kadar hızlı koştu.
- Why are you so fast?
- Niçin öyle hızlısın?
- Tom ran as fast as he could.
- Tom koşabildiği kadar hızlı koştu.
- I'm not as fast as Tom is.
- Ben Tom kadar hızlı değilim.
- Please get there as fast as you can.
- Lütfen oraya elinden geldiği kadar hızlı git.
- My heart's beating so fast!
- Kalbim çok hızlı atıyor!
- I don't drive fast.
- Hızlı araba kullanmam.
- He ran so fast that he was out of breath.
- O kadar hızlı koştu ki nefes nefese kaldı.
- I talk very fast.
- Çok hızlı konuşurum.
- I can't bike very fast.
- Ben çok hızlı bisiklet süremem.
- Tom tried to impress Mary by driving very fast.
- Tom çok hızlı araba kullanarak Mary'yi etkilemeye çalıştı.
- He is a very fast swimmer.
- O, çok hızlı bir yüzücüdür.
- Tom knew that Mary wouldn't be able to do that as fast as John.
- Tom Mary'nin onu John kadar hızlı yapamayacağını biliyordu.
- The tropical rainforests, located in a narrow region near the equator, are disappearing so fast that by the year 2000 eighty percent of them may be gone.
- Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan tropikal yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyor ki, 2000 yılına kadar yüzde sekseni yok olabilir.
- He couldn't run very fast.
- Çok hızlı koşamıyordu.
- How fast is that train going?
- O tren ne kadar hızlı gidiyor?
- Tom swims as fast as Mary does.
- Tom Mary kadar hızlı yüzer.
- We drove too fast to enjoy the beautiful scenery.
- Güzel manzaranın tadını çıkaramayacak kadar hızlı gittik.
- Running so fast is impossible for me.
- Benim için bu kadar hızlı koşmak imkânsız.
- Tom ran as fast as he could hoping that he wouldn't miss the train.
- Tom treni kaçırmayacağını umarak elinden geldiği kadar hızlı koştu.
- I'm very fast.
- Ben çok hızlıyım.
- Tom doesn't drive as fast as Mary does.
- Tom Mary'nin sürdüğü kadar hızlı sürmez.
- Tom ran as fast as he could hoping that he wouldn't miss the train.
- Tom treni kaçırmamak için koşabildiği kadar hızlı koştu.
- I can't drive as fast as Tom.
- Tom kadar hızlı araba kullanamıyorum.
- Life goes by pretty fast.
- Hayat çok hızlı geçiyor.
- Tom has a fast 56k modem.
- Tom'un hızlı bir 56k modemi var.
- I didn't know anyone could move that fast.
- Birinin bu kadar hızlı hareket edebileceğini bilmiyordum.
- I must make up for lost time by driving fast.
- Hızlı sürerek kaybettiğim zamanı telafi etmeliyim.
- Tom's new assistant can type very fast.
- Tom'un yeni asistanı çok hızlı yazabiliyor.
- You talk really fast.
- Çok hızlı konuşuyorsun.
- Tom drove to the hospital as fast as he could.
- Tom hastaneye olabildiğince hızlı gitti.
- You work fast.
- Hızlı çalışıyorsun.
- I didn't think Tom could run that fast.
- Tom'un bu kadar hızlı koşabileceğini düşünmemiştim.
- Tom is a fast driver.
- Tom hızlı bir sürücü.
- Can you run as fast as Tom?
- Tom kadar hızlı koşabilir misiniz?
- We've got to act fast.
- Hızlı eyleme geçmeliyiz.
- How fast did Tom run?
- Tom ne kadar hızlı koştu?
- How fast is your internet connection?
- İnternet bağlantın ne kadar hızlı?
- How fast Tom speaks!
- Tom ne kadar hızlı konuşuyor!
- Everything happened really fast after that.
- Ondan sonra her şey gerçekten hızlı oldu.
- Tom doesn't run as fast as Bill.
- Tom Bill kadar hızlı koşmuyor.
- I wish I could run as fast as you.
- Keşke senin kadar hızlı koşabilseydim.
- The Tsubasa is a very fast train.
- Tsubasa çok hızlı bir trendir.
- I can't run as fast as Tom.
- Tom kadar hızlı koşamıyorum.
- How fast can you drive on this road?
- Bu yolda ne kadar hızlı araç kullanabilirsin?
- How fast can you walk?
- Ne kadar hızlı yürüyebilirsiniz?
- Tell Tom I'm working as fast as I can.
- Tom'a söyle, mümkün olduğunca hızlı çalışıyorum.
- Tom always talks fast.
- Tom her zaman hızlı konuşur.
- Tom is a fast eater.
- Tom hızlı bir yiyicidir.
- You talk so fast I can't understand a word you say.
- O kadar hızlı konuşuyorsun ki söylediğin bir kelimeyi bile anlayamıyorum.
- Everything was happening so fast.
- Her şey çok hızlı oluyordu.
- Tom didn't do that very fast.
- Tom onu çok hızlı yapmadı.
- How did you do that so fast?
- Bunu nasıl bu kadar hızlı yaptın?
- I'm a fast eater.
- Hızlı yemek yiyen biriyim.
- Their hearts were beating very fast.
- Onların kalpleri çok hızlı atıyordu.
- The supervisor bought a really fast machine.
- Yönetici gerçekten hızlı bir makine satın aldı.
- A boy's appetite grows very fast.
- Bir erkek çocuğunun iştahı çok hızlı büyür.
- I'm really fast.
- Ben gerçekten hızlıyım.
- How fast he speaks English!
- İngilizceyi ne kadar hızlı konuşuyor!
- I thought I was about to be captured so I ran as fast as I could.
- Yakalanmak üzere olduğumu düşündüm ve olabildiğince hızlı kaçtım.
- How fast can you do it?
- Ne kadar hızlı yapabilirsin?
- Don't talk so fast.
- Bu kadar hızlı konuşma.
- Tom is a very fast swimmer.
- Tom çok hızlı bir yüzücüdür.
- My brother speaks very fast.
- Kardeşim çok hızlı konuşur.
- How fast he speaks English!
- Ne kadar hızlı İngilizce konuşuyor!
- I drive fast.
- Hızlı araba kullanırım.
- You shouldn't drive so fast.
- Çok hızlı sürmemelisin.
- He ran too fast for us to catch up with.
- Yetişemeyeceğimiz kadar hızlı koştu.
- I drive fast.
- Hızlı sürüyorum.
- Tom speaks fast.
- Tom hızlı konuşuyor.
- Tom ran as fast as his legs would take him.
- Tom bacaklarının onu götüreceği kadar hızlı koştu.
- Tom speaks relatively fast.
- Tom nispeten hızlı konuşuyor.
- This is all happening a little too fast.
- Her şey biraz fazla hızlı oluyor.
- Do you hear how fast he speaks?
- Onun ne kadar hızlı konuştuğunu duyuyor musun?
- She ran as fast as possible.
- O, mümkün olabildiğince hızlı koştu.
- No matter how fast you walk, you won't be able to catch up with him.
- Ne kadar hızlı yürürsen yürü, ona yetişemezsin.
- Betty drives fast.
- Betty hızlı sürüyor.
- You're talking fast.
- Hızlı konuşuyorsun.
- I can't run as fast as he can.
- Ben onun kadar hızlı koşamıyorum.
- Tom swims just about as fast as Mary.
- Tom da en az Mary kadar hızlı yüzüyor.
- I wasn't able to do that as fast as Tom.
- Bunu Tom kadar hızlı yapamadım.
- Tom talks fast.
- Tom hızlı konuşur.
- Tom tried to impress Mary by driving very fast on the Autobahn, but it didn't work.
- Tom otobanda çok hızlı araba kullanarak Mary'yi etkilemeye çalıştı ama işe yaramadı.
- The company is growing fast.
- Şirket hızlı büyüyor.
- Don't drive so fast.
- Bu kadar hızlı sürme.
- That car is very fast.
- Bu araba çok hızlı.
- He ignored the speed limit and drove very fast.
- Hız sınırını görmezden geldi ve çok hızlı sürdü.
- Tom isn't as fast as me.
- Tom benim kadar hızlı değil.
- I needed help fast.
- Hızlı yardıma ihtiyacım vardı.
- My brother can run very fast.
- Kardeşim çok hızlı koşabilir.
- Tom can swim as fast as Mary.
- Tom Mary kadar hızlı yüzebilir.
- How can she speak that fast?
- Nasıl o kadar hızlı konuşabiliyor?
- He speaks very fast.
- Çok hızlı konuşuyor.
- I think she was trying to pull a fast one.
- Sanırım hızlı davranmaya çalışıyordu.
- How fast was Tom driving?
- Tom ne kadar hızlı sürüyordu?
- Tom is a fast runner, isn't he?
- Tom hızlı bir koşucu, değil mi?
- No matter how fast you drive, you won't get there on time.
- Ne kadar hızlı sürersen sür, oraya vaktinde varamayacaksın.
- The faster, the better.
- Ne kadar hızlı olursa o kadar iyi olur.
- I know Tom is fast.
- Tom'un hızlı olduğunu biliyorum.
- Tom is a fast thinker.
- Tom hızlı düşünen biridir.
- You can't move as fast as Mary.
- Sen Mary kadar hızlı hareket edemezsin.
- She felt her heart beating fast.
- Onun kalbinin hızlı çarptığını hissettim.
- The horse you bought is fast.
- Aldığın at çok hızlı.
- Tom didn't have to drive that fast.
- Tom o kadar hızlı sürmek zorunda değildi.
- My older sister swims very fast.
- Ablam çok hızlı yüzer.
- It all happened kind of fast.
- Bunun hepsi biraz hızlı oldu.
- He can swim very fast.
- Çok hızlı yüzebilir.
- How fast were you driving?
- Ne kadar hızlı sürüyordun?
- I don't think Tom is as fast as me.
- Tom'un benim kadar hızlı olduğunu sanmıyorum.
- I work fast.
- Hızlı çalışıyorum.
- It was really quite fast.
- Gerçekten çok hızlıydı.
- Tom is very fast, isn't he?
- Tom çok hızlı, değil mi?
- Our car was fast and soon got ahead of the other cars.
- Arabamız hızlıydı ve kısa sürede diğer arabaların önüne geçti.
- Tom drives fast.
- Tom hızlı kullanır.
- It's a fast growing city.
- Hızlı büyüyen bir şehir.
- Tom is as fast as a leopard.
- Tom bir leopar kadar hızlı.
- I've always been fast.
- Ben her zaman hızlıydım.
- Salesmen are usually fast talkers.
- Satıcılar genellikle hızlı konuşurlar.
- I ran as fast as I could.
- Elimden geldiğince hızlı koştum.
- The teacher spoke too fast for us to understand.
- Öğretmen anlayabileceğimizden hızlı konuştu.
- All of them swim very fast.
- Onların hepsi çok hızlı yüzer.
- I drive fast.
- Hızlı sürerim.
- Revenues are growing, but not as fast as costs.
- Gelirler artıyor ama maliyetler kadar hızlı değil.
- I ran as fast as I could, but I missed the train.
- Koşabildiğim kadar hızlı koştum ama treni kaçırdım.
- Naoko is a fast runner.
- Naoko hızlı bir koşucudur.
- What a fast horse that is!
- Ne hızlı bir at!
- I can't walk fast, but I can walk for a long time.
- Hızlı yürüyemem, ama uzun süre yürüyebilirim.
- Tom has fast hands.
- Tom'un elleri hızlıdır.
- You guys are fast.
- Hızlısınız.
- I just got there as fast as I could.
- Oraya olabildiğince hızlı gittim.
- He ran as fast as he could to escape from the angry dog.
- Kızgın köpekten kaçmak için olabildiğince hızlı koştu.
- They all swim very fast.
- Hepsi çok hızlı yüzüyor.
- I didn't do that very fast.
- Bunu çok hızlı yapmadım.
- What a fast horse that is!
- Ne kadar hızlı bir at!
- It happened very fast.
- Bu çok hızlı oldu.
- Tom speaks fast.
- Tom hızlı konuşur.
- I can't do it that fast.
- O kadar hızlı yapamam.
- How fast the new Shinkansen goes!
- Yeni Shinkansen ne kadar hızlı gidiyor!
- We're going as fast as we can.
- Elimizden geldiği kadar hızlı gidiyoruz.
- She drives very fast.
- Çok hızlı araba kullanır.
- It happened so fast.
- Çok hızlı oldu.
- Oh wow, you are fast.
- Vay canına, hızlısın.
- How fast can you drive on this road?
- Bu yolda ne kadar hızlı sürebilirsin?
- I asked him not to drive fast.
- Hızlı sürmemesini istedim.
- I found a solution, but I found it so fast that it can't be the right solution.
- Bir çözüm buldum. Fakat o kadar hızlı buldum ki doğru çözüm olamaz.
- You're a fast runner.
- Sen hızlı bir koşucusun.
- I can run very fast.
- Çok hızlı koşabilirim.
- Layla was losing blood fast.
- Layla çok hızlı kan kaybediyordu.
- How fast does this car go?
- Bu araba ne kadar hızlı gider?
- I can't run very fast.
- Çok hızlı koşamıyorum.
- I ran as fast as possible, but I wasn't in time for the last train.
- Koşabildiğim kadar hızlı koştum, ama son trene zamanında yetişemedim.
- She felt her heart beating fast.
- Kalbinin hızlı attığını hissetti.
- They talk fast.
- Onlar hızlı konuşuyorlar.
- Do you hear how fast he speaks?
- Ne kadar hızlı konuştuğunu duyuyor musun?
- Tom did that as fast as he could.
- Tom bunu elinden geldiği kadar hızlı yaptı.
- A study showed that eating too fast contributes to obesity.
- Yapılan bir araştırmaya göre hızlı yemek obeziteye yol açıyor.
- Tom ran so fast that I couldn't catch him.
- Tom o kadar hızlı koştu ki onu yakalayamadım.
- He could swim fast enough to pass the test.
- Testi geçecek kadar hızlı yüzebildi.
- Please don't speak so fast.
- Lütfen bu kadar hızlı konuşma.
- Am I driving too fast?
- Çok mu hızlı sürüyorum?
- We're really, really fast.
- Biz gerçekten, gerçekten hızlıyız.
- Sometimes I can run as fast as the wind.
- Bazen rüzgar kadar hızlı koşabiliyorum.
- Tom didn't drive fast.
- Tom hızlı sürmezdi.
- Tom ran too fast for me to catch him.
- Tom onu yakalayamayacağım kadar hızlı koşuyordu.
- Don't walk so fast.
- Çok hızlı yürüme.
- Tom isn't as fast as he used to be.
- Tom eskiden olduğu kadar hızlı değil.
- How fast can you run?
- Ne kadar hızlı koşabilirsin?
- My brother can run as fast as I.
- Erkek kardeşim benim kadar hızlı koşabilir.
- Tom speaks French too fast for me to understand.
- Tom anlayamayacağım kadar hızlı Fransızca konuşuyor.
- I can't reply to your message immediately, since I can't type fast.
- Hızlı yazamadığım için mesajına hemen cevap veremiyorum.
- I can't reply to your message immediately, since I can't type fast.
- Hızlı yazamadığım için mesajınıza hemen cevap veremiyorum.
- Kids grow up so fast.
- Çocuklar çok hızlı büyüyor.
- The doctor thought that the patient's pulse was a little fast.
- Doktor hastanın nabzının biraz hızlı attığını düşündü.
- He can run as fast as any other boy.
- Diğer çocuklar kadar hızlı koşabiliyor.
- Our car was fast and soon got ahead of the other cars.
- Bizim arabamız hızlıydı ve kısa sürede diğer arabaların önüne geçti.
- Sami is not a very fast runner.
- Sami çok hızlı bir koşucu değil.
- It all happened kind of fast.
- Her şey çok hızlı oldu.
- He ran as fast as he could hoping that he wouldn't miss the train.
- Treni kaçırmamak için koşabildiği kadar hızlı koştu.
- These oranges mature fast.
- Bu portakallar hızlı olgunlaşır.
- Tom is very fast.
- Tom çok hızlıdır.
- I'm not able to speak so fast.
- Ben çok hızlı konuşamam.
- Keep your eyes open, it's going to happen fast.
- Gözlerini açık tut, her şey çok hızlı olacak.
- They're fast runners.
- Onlar hızlı koşucular.
- My younger brother can run about as fast as I can.
- Benim küçük erkek kardeşim neredeyse benim kadar hızlı koşabilir.
- Tom can't run as fast as I can.
- Tom benim koşabildiğim kadar hızlı koşamaz.
- I can't bike very fast.
- Bisikletle çok hızlı gidemiyorum.
- Thanks for doing this so fast.
- Bunu çok hızlı yaptığın için teşekkürler.
- I'm really fast.
- Sahiden hızlıyımdır.
- Kate speaks English very fast.
- Kate İngilizceyi çok hızlı konuşur.
- Her dog isn't very fast.
- Köpeği çok hızlı değil.
- Tom is a fast swimmer.
- Tom hızlı bir yüzücüdür.
- I came here as fast as I could.
- Buraya gelebildiğim kadar hızlı geldim.
- How fast can you do it?
- Bunu ne kadar hızlı yapabilirsin?
- I don't speak fast.
- Ben hızlı konuşmam.
- You speak tremendously fast.
- Çok hızlı konuşuyorsun.
- He did his best but soon saw that he could not compete with such a fast runner.
- Elinden gelenin en iyisini yaptı ama çok geçmeden bu kadar hızlı bir koşucuyla yarışamayacağını gördü.
- Tom likes to drive fast.
- Tom hızlı sürmeyi sever.
- That happened pretty fast, don't you think?
- Çok hızlı oldu, sence de öyle değil mi?
- I'm doing this as fast as I can.
- Bunu yapabildiğim kadar hızlı yapıyorum.
- A lame cat is more valued than a fast horse when the palace is full of mice.
- Saray farelerle dolu olduğunda topal bir kedi, hızlı bir attan daha değerlidir.
- He ran as fast as he could.
- O elinden geldiğince hızlı koştu.
- Tom didn't need to drive that fast.
- Tom'un o kadar hızlı sürmesine gerek yoktu.
- The clock is fast.
- Saat çok hızlı.
- If you don't eat fast, you will be late for school.
- Eğer hızlı yemezsen, okula geç kalacaksın.
- Tom always talks fast.
- Tom hep hızlı konuşur.
- You're a very fast runner.
- Çok hızlı koşan birisin.
- Tom swims just about as fast as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar hızlı yüzer.
- It's unbelievable how fast time flies.
- Zamanın bu kadar hızlı akması inanılmaz.
- We need to come up with a plan, and fast.
- Bir planla ve hızlı gelmemiz gerekiyor.
- I can't calculate as fast as he.
- Ben onun kadar hızlı hesap yapamıyorum.
- I'm not able to speak so fast.
- Bu kadar hızlı konuşamam.
- Don't drive so fast.
- Bu kadar hızlı sürmeyin.
- How fast he can run!
- Ne kadar da hızlı koşabiliyor!
- Tom ran so fast that I couldn't catch him.
- Tom o kadar hızlı koştu ki ona yetişemedim.
- I don't think Tom is as fast as I am.
- Tom'un benim kadar hızlı olduğunu sanmıyorum.
- Tom is fast, isn't he?
- Tom hızlı, değil mi?
- Pitch a fast ball.
- Hızlı bir top at.
- He runs very fast.
- Çok hızlı koşar.
- Tuna can swim very fast.
- Ton balığı çok hızlı yüzebilir.
- Can leopards run as fast as cheetahs?
- Leoparlar çitalar kadar hızlı koşabilir mi?
- The service is fast.
- Servis hızlı.
- We'll have to act fast.
- Hızlı hareket etmeliyiz.
- I didn't know Tom was that fast.
- Tom'un bu kadar hızlı olduğunu bilmiyordum.
- She does it fast.
- O hızlı yapıyor.
- How did you do that so fast?
- Onu nasıl bu kadar hızlı yaptın?
- He runs as fast as any other classmate.
- Diğer sınıf arkadaşları kadar hızlı koşar.
- Tom's new assistant can type very fast.
- Tom'un yeni asistanı çok hızlı yazabilir.
- Tom drives fast.
- Tom arabayı hızlı kullanır.
- How fast was the horse running?
- At ne kadar hızlı koşuyordu?
- The tropical rainforests, located in a narrow region near the equator, are disappearing so fast that by the year 2000 eighty percent of them may be gone.
- Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan, tropik yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyorlar ki 2000 yılına kadar onların % 80 yok olabilir.
- Tom doesn't drive as fast as Mary.
- Tom, Mary kadar hızlı sürmüyor.
- It happened so fast.
- Her şey çok hızlı oldu.
- He can run as fast as you.
- O da senin kadar hızlı koşabilir.
- My boss has the ability to read books very fast.
- Patronum kitapları çok hızlı okuma yeteneğine sahiptir.
- He is a fast runner.
- O hızlı koşucu.
- I'm not that fast.
- O kadar hızlı değilim.
- Tom knew that Mary wouldn't be able to do that as fast as John.
- Tom, Mary'nin bunu John kadar hızlı yapamayacağını biliyordu.
- You talk so fast, I can't get a word.
- Çok hızlı konuşuyorsun, bir kelime bile anlamıyorum.
- Tom talks really fast.
- Tom çok hızlı konuşuyor.
- You walk fast.
- Sen hızlı yürüyorsun!
- Their hearts were beating very fast.
- Kalpleri çok hızlı atıyordu.
- He speaks incredibly fast.
- İnanılmaz hızlı konuşuyor.
- Tom speaks very fast.
- Tom çok hızlı konuşuyor.
- I wasn't driving all that fast.
- O kadar hızlı sürmüyordum.
- We're not as fast as you.
- Biz senin kadar hızlı değiliz.
- Oh wow, you are fast.
- Vay canına, çok hızlısın.
- He is leading a fast life.
- O, hızlı bir yaşam sürüyor.
- Tom can't run as fast as Mary.
- Tom Mary kadar hızlı koşamaz.
- Jack doesn't drive fast.
- Jack, hızlı araba sürmez.
- What surprised me most about that accident is how fast the lawyers arrived on the scene.
- Bu kazada beni en çok şaşırtan şey, avukatların olay yerine bu kadar hızlı ulaşması oldu.
- Run as fast as possible.
- Mümkün olduğunca hızlı koş.
- My sister can swim very fast.
- Ablam çok hızlı yüzebilir.
- My heart began to beat fast.
- Kalbim hızlı atmaya başladı.
- Tom is a fast eater, isn't he?
- Tom bir hızlı yiyen, değil mi?
- I speak fast.
- Ben hızlı konuşuyorum.
- Mike ran very fast yesterday.
- Mike dün çok hızlı koştu.
- Tom can't run as fast as I can.
- Tom benim kadar hızlı koşamaz.
- The supervisor bought a really fast machine.
- Amir gerçekten hızlı bir makine aldı.
- Sami got up from his table so fast.
- Sami masasından çok hızlı kalktı.
- I didn't know how fast Tom was.
- Tom'un ne kadar hızlı olduğunu bilmiyordum.
- I can't run as fast as Tom.
- Tom kadar hızlı koşamam.
- Is Tom faster than Mary?
- Tom Mary'den hızlı mı?
- I drive very fast.
- Çok hızlı araba kullanırım.
- That dog runs so fast!
- Bu köpek çok hızlı koşuyor!
- How fast does this train run?
- Bu tren ne kadar hızlı gidiyor?
- Tom has fast hands.
- Tom'un hızlı elleri var.
- I didn't think Tom could run that fast.
- Tom'un o kadar hızlı koşabileceğini düşünmüyordum.
- Oh wow, she's fast.
- Vay canına, çok hızlı.
- He can swim fast.
- Hızlı yüzebilir.
- Tom talks very fast.
- Tom çok hızlı konuşuyor.
- I don't eat fast.
- Ben hızlı yemem.
- You shouldn't drive so fast.
- Bu kadar hızlı sürmemelisin.
- Tom is a fast swimmer, isn't he?
- Tom hızlı bir yüzücü, değil mi?
- Some new railroad trains go very fast.
- Bazı yeni demiryolu trenleri çok hızlı gidiyor.
- She drives very fast.
- O çok hızlı araç kullanır.
- Things were happening kind of fast.
- İşler biraz hızlı oluyordu.
- Tom had to think fast.
- Tom hızlı düşünmek zorunda kaldı.
- Tom has a fast car.
- Tom'un hızlı bir arabası var.
- I walk fast.
- Hızlı yürürüm.
- Tom wasn't going very fast.
- Tom çok hızlı gitmiyordu.
- Is that as fast as you can go?
- En hızlı bu kadar mı gidebiliyorsun?
- Tom likes to eat fast.
- Tom hızlı yemeyi sever.
- Have you heard how fast he talks?
- Onun ne kadar hızlı konuştuğunu duydun mu?
- Tom bragged about how fast his car was.
- Tom arabasının ne kadar hızlı olduğuyla övünüyordu.
- You always were a fast reader.
- Her zaman hızlı bir okuyucuydun.
- Tom can type very fast.
- Tom çok hızlı yazabilir.
- I was really fast.
- Gerçekten hızlıydım.
- Tom is really fast, isn't he?
- Tom gerçekten hızlı, değil mi?
- Air travel is fast; sea travel is, however, restful.
- Hava yolculuğu hızlıdır; deniz yolculuğu ise dinlendiricidir.
- Betty drives fast.
- Betty, hızlı araba sürer.
- You're a very fast swimmer, aren't you?
- Çok hızlı yüzen birisin, değil mi?
- Tom's heart was beating fast.
- Tom'un kalbi hızlı atıyordu.
- He runs as fast as you.
- Senin kadar hızlı koşar.
- Pitch a fast ball.
- Hızlı top at.
- Don't brag about how fast your car can go.
- Arabanın ne kadar hızlı gidebileceği hakkında övünme.
- He is as fast as a leopard.
- Bir leopar kadar hızlıdır.
- I can't believe how fast it was.
- Bu kadar hızlı olduğuna inanamıyorum.
- My brother speaks very fast.
- Erkek kardeşim çok hızlı konuşur.
- He is a fast runner.
- Hızlı bir koşucu.
- Tom speaks very fast.
- Tom çok hızlı konuşur.
- I wasn't driving all that fast.
- O kadar da hızlı sürmüyordum.
- That boy runs very fast.
- O çocuk çok hızlı koşar.
- Tom ran as fast as he was able to.
- Tom koşabildiği kadar hızlı koştu.
- Tom is really fast.
- Tom gerçekten hızlı.
- It just happened so fast.
- Çok hızlı oldu.
- The members of these nomadic tribes were skilled archers and riders; they were able to attack and run away as fast as the wind.
- Bu göçebe kabilelerin üyeleri yetenekli okçular ve binicilerdi; rüzgar kadar hızlı saldırıp kaçabiliyorlardı.
- He ignored the speed limit and drove very fast.
- Hız sınırını hiçe saydı ve çok hızlı sürdü.
- Walk faster, or you'll miss the train.
- Hızlı yürü, yoksa treni kaçırırsın.
- Tom told Mary not to drive so fast.
- Tom, Mary'ye o kadar hızlı sürmemesini söyledi.
- Please don't drive so fast.
- Lütfen bu kadar hızlı sürme.
- Your car isn't fast.
- Araban hızlı değil.
- I ran as fast as I could to catch the train.
- Treni yakalamak için koşabildiğim kadar hızlı koştum.
- I cannot run as fast as Jim.
- Jim kadar hızlı koşamam.
- Paul is not as fast as me.
- Paul benim kadar hızlı değildir.
- Kate speaks English very fast.
- Kate çok hızlı İngilizce konuşuyor.
- He drives very fast.
- O çok hızlı araba sürer.
- How fast he runs!
- Ne kadar hızlı koşuyor!
- Tom did that as fast as he could.
- Tom bunu yapabildiği kadar hızlı yaptı.
- Tom likes to eat fast.
- Tom hızlı yemeyi seviyor.
- Tom and Mary are fast runners.
- Tom ve Mary hızlı koşuculardır.
- I'm a fast driver.
- Ben hızlı bir sürücüyüm.
- She can swim as fast as her brother.
- Kardeşi kadar hızlı yüzebiliyor.
- I can swim very fast.
- Ben çok hızlı yüzebilirim.
- It happened really fast.
- Gerçekten hızlı oldu.
- Can a two-year-old boy run that fast?
- İki yaşındaki bir çocuk bu kadar hızlı koşabilir mi?
- Kumiko runs as fast as Tom.
- Kumiko Tom kadar hızlı koşuyor.
- Tom was really fast.
- Tom gerçekten hızlıydı.
- We're very fast.
- Çok hızlıyız.
- Tom can swim very fast.
- Tom çok hızlı yüzebilir.
- Don't speak so fast.
- Bu kadar hızlı konuşma.
- Tom says I eat too fast.
- Tom fazla hızlı yediğimi söylüyor.
- Tom is a fast walker, isn't he?
- Tom hızlı bir yürüyüşçü, değil mi?
- You're a very fast swimmer, aren't you?
- Çok hızlı bir yüzücüsün, değil mi?
- Tom did that very fast.
- Tom onu çok hızlı yaptı.
- Can you run as fast as Tom can?
- Tom’un koşabildiği kadar hızlı koşabilir misin?
- He talks fast.
- Hızlı konuşuyor.
- Tom didn't drive fast.
- Tom hızlı sürmedi.
- They're fast.
- Onlar hızlı.
- I am growing up fast.
- Hızlı büyüyorum.
- Since I walked very fast, I was in time for the last train.
- Çok hızlı yürüdüğüm için son trene yetiştim.
- I can't drive fast.
- Hızlı süremem.
- I like going fast.
- Hızlı gitmeyi severim.
- I drove as fast as I legally could.
- Kanunen mümkün olduğunca hızlı sürdüm.
- You shouldn't be driving this fast.
- Bu kadar hızlı sürüyor olmamalısın.
- Paul is not as fast as me.
- Paul benim kadar hızlı değil.
- They grow up so fast.
- Onlar çok hızlı büyürler.
- He ran as fast as his legs could carry him.
- Bacakları onu taşıyabildiği kadar hızlı koştu.
- I don't drive fast.
- Ben hızlı araba kullanmam.
- I am not as fast as you.
- Ben senin kadar hızlı değilim.
- Tom thought he could pull a fast one.
- Tom hızlı davranabileceğini düşündü.
- Does he have to run so fast?
- Bu kadar hızlı koşmak zorunda mı?
- I can't drive as fast as Tom.
- Tom kadar hızlı süremem.
- I drive fast.
- Hızlı araç kullanıyorum.
- I asked Tom not to drive so fast.
- Tom'dan o kadar hızlı sürmemesini istedim.
- I can't believe how fast it was.
- Onun ne kadar hızlı olduğuna inanamıyorum.
- Tom was walking too fast for us catch up with him.
- Tom onu yakalayamayacağımız kadar hızlı yürüyordu.
- Running as fast as I could, I was able to catch up with my friend.
- Olabildiğince hızlı koşarak, arkadaşıma yetişebildim.
- Jack doesn't drive fast.
- Jack, hızlı araba kullanmaz.
- I'm moving as fast as I can.
- Olabildiğince hızlı hareket ediyorum.
- That went fast.
- Hızlı oldu.
- I walk fast.
- Hızlı yürüyorum.
- I think I can run as fast as Tom.
- Sanırım Tom kadar hızlı koşabilirim.
- Can you swim as fast as he can?
- Onun kadar hızlı yüzebilir misin?
- It's all happening so fast.
- Her şey çok hızlı oluyor.
- I can run as fast.
- Ben de senin kadar hızlı koşabilirim.
- He felt his heart beating fast.
- Kalbinin hızlı attığını hissetti.
- The express train went by so fast we hardly saw it.
- Ekspres tren o kadar hızlı geçti ki onu zorlukla gördük.
- That automobile was going very fast.
- O otomobil çok hızlı gidiyordu.
- We can drive as fast as we want.
- İstediğimiz kadar hızlı sürebiliriz.
- It was fast and fun.
- Hızlı ve eğlenceliydi.
- How fast does this thing go?
- Bu şey ne kadar hızlı gidiyor?
- Tom asked Mary not to drive so fast.
- Tom, Mary'den çok hızlı araba kullanmamasını istedi.
- You'd better do that fast.
- Bunu hızlı yapsan iyi edersin.
- How fast did he run?
- O ne kadar hızlı koştu?
- Tom drove very fast.
- Tom çok hızlı sürdü.
- We'll have to act fast.
- Hızlı hareket etmek zorunda kalacağız.
- She tried to run as fast as she could.
- Koşabildiği kadar hızlı koşmaya çalıştı.
- Tom swims as fast as Mary does.
- Tom da Mary kadar hızlı yüzüyor.
- I sometimes drive too fast.
- Bazen fazla hızlı sürüyorum.
- How can she speak that fast?
- Nasıl bu kadar hızlı konuşabiliyor?
- You drive way too fast.
- Çok fazla hızlı sürüyorsun.
- The teacher spoke too fast for us to understand.
- Öğretmen bizim anlayamayacağımız kadar hızlı konuştu.
- How fast does he run?
- Ne kadar hızlı koşuyor?
- He ran as fast as his legs could carry him.
- O, bacakları onu taşıyabildiği kadar hızlı koştu.
- My boss has the ability to read books very fast.
- Patronumun çok hızlı kitap okuma yeteneği var.
- We'll have to work fast.
- Hızlı çalışmamız gerekecek.
- He walked so fast this I couldn't keep up with him.
- O kadar hızlı yürüdü ki ona yetişemedim.
- Whether you drive fast or slow, drive carefully.
- İster hızlı olsun ister yavaş, dikkatli araba sürün.
- This dog runs very fast!
- Bu köpek çok hızlı koşuyor!
- I talk very fast.
- Ben çok hızlı konuşurum.
- I just wanted to get here as fast as possible.
- Ben sadece buraya mümkün olduğu kadar hızlı gelmek istedim.
- He can't run very fast.
- O çok hızlı koşamaz.
- You're talking fast.
- Sen hızlı konuşuyorsun.
- Tom asked Mary not to drive so fast.
- Tom Mary'den çok hızlı araba kullanmamasını istedi.
- Tom is a fast walker, isn't he?
- Tom hızlı yürüyen biri, değil mi?
- The dog ran off as fast as it could.
- Köpek, olabildiğince hızlı kaçtı.
- That dog runs so fast!
- O köpek çok hızlı koşar!
Show More (1183)
|
|
- And, sweetheart, those years pile up real fast.
- Ve tatlım, o yıllar çok çabuk birikiyor.
- Not bad, although the draught takes the heat out fast.
- Hava akımı ısıyı çabuk dağıtsa da, fena değil.
- Go find out who these women are, fast.
- Git ve bu kadınların kim olduğunu bul, çabuk.
- One year has passed, how fast time passes away.
- Bir yıl geçti, zaman ne kadar çabuk geçiyor.
- Let's find out why he left so fast.
- Hadi neden bu kadar çabuk ayrıldığını öğrenelim.
- So if you want it, get it fast.
- Yani eğer istiyorsan, çabuk al.
- Easy to handle, quick to the helm, fast, bright.
- Kullanımı kolay, dümene çabuk geçiyor, hızlı, pırıl pırıl.
- Laura, get this thing moving as fast as possible.
- Laura, şu şeyi mümkün olduğu kadar çabuk hareket ettir.
- So grow up fast, kid, I'm waiting for you.
- O yüzden çabuk büyü, evlat, seni bekliyorum.
- You'll move up fast, ambitious kid like you.
- Çabuk yükseleceksin, yani senin gibi hırslı bir çocuk.
- We need to do some research on those plays, and fast.
- O tiyatrolar hakkında araştırma yapmamız lazım, hem de çabuk.
- Darling, please pack it as fast as you can.
- Tatlım, lütfen mümkün olduğu kadar çabuk toparla.
- So grow up fast, kid, I'm waiting for you.
- O yüzden çabuk büyü evlat, ben seni bekliyorum.
- He arrives, he sees what's happened and he acts fast.
- Geliyor, ne olduğunu görüyor ve çabuk davranıyor.
- It happened so fast and no one was prepared.
- Çok çabuk gelişti ve kimse hazırlıklı değildi.
- Once I got to the hospital, everything happened so fast.
- Hastaneye gittikten sonra her şey çok çabuk oldu.
- One year has passed, how fast time passes away.
- Bir sene geçti, zaman nasıl çabuk geçiyor.
- You cut ties with your family pretty fast after your daughter died.
- Kızın öldükten sonra ailenle bağlarını çok çabuk kopardın.
- You cut ties with your family pretty fast after your daughter died.
- Kızınız öldükten sonra ailenizle bağları çok çabuk kopardınız.
- I don't understand how things could fall apart so fast.
- Her şey nasıl bu kadar çabuk kontrolden çıkar anlamıyorum.
- Easy to handle, quick to the helm, fast, bright.
- Kullanımı kolaydır, dümene çabuk geçer, hızlıdır, ışıl ışıldır.
- Okay, here, just put it on fast.
- Tamam, işte, hadi çabuk tak.
- Top secret news sure does spread fast in this town.
- Bu şehirde çok gizli haberler çabuk yayılıyor.
- Darling, please pack it as fast as you can.
- Sevgilim, lütfen mümkün olduğu kadar çabuk paketle.
- You took off so fast I thought there was something wrong.
- O kadar çabuk ayrıldın ki bir sorun oldu sandım.
- I don't understand how things could fall apart so fast.
- Her şeyin nasıl bu kadar çabuk bozulabildiğini anlamıyorum.
- Don't give in too fast, or you'll lose points.
- Çok çabuk pes etmeyin, yoksa puan kaybedersiniz.
- Okay, here, just put it on fast.
- Tamam, işte, çabuk giy şunu.
- It happened so fast I didn't even have time to panic.
- O kadar çabuk gerçekleşti ki paniklemeye dahi vakit bulamadım.
- So grow up fast, kid, I'm waiting for you.
- Çabuk büyü çocuğum, seni bekliyorum.
- Let's get out of here fast.
- Buradan çabuk çıkalım.
- These oranges mature fast.
- Bu portakallar çabuk olgunlaşıyor.
- Get out here, fast!
- Buradan defol, çabuk!
- Let's pray he turns out to be a fast learner.
- Dua edelim de çabuk kavrayan biri çıksın.
- Can you get there fast?
- Oraya çabuk varabilir misin?
- Please get there as fast as you can.
- Lütfen oraya olabildiğince çabuk gidin.
- You got here fast.
- Buraya çabuk ulaştın.
- Tom's a beginner, but he catches on fast.
- Tom, yeni başladı fakat çabuk anlıyor.
- Maybe you gave up too fast.
- Belki de çok çabuk pes ettin.
- He learns fast.
- Çabuk öğreniyor.
- I'm doing this as fast as I can.
- Bunu yapabildiğim kadar çabuk yapıyorum.
- Let's get out of here as fast as we can.
- Buradan olabildiğince çabuk gidelim.
- This is happening way too fast.
- Bu çok çabuk oluyor.
- Salt makes ice melt faster.
- Tuz, buzu daha çabuk eritir.
- I could've done that faster by myself.
- Bunu kendi başıma daha çabuk yapabilirdim.
- We should get out of here as fast as we can.
- Buradan olabildiğince çabuk gitmeliyiz.
- Bad news travels fast.
- Kötü haber çabuk yayılır.
- He who uncovers the most dies the fastest.
- Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.
- You'd better do that fast.
- Bunu çabuk yapsan iyi olur.
- We should get out of here as fast as we can.
- Buradan mümkün olduğu kadar çabuk çıkmalıyız.
- How were you able to find Tom so fast?
- Tom'u nasıl bu kadar çabuk bulabildin?
- Just do it fast.
- Çabuk yap.
- Sami and Layla fell in love really fast.
- Sami ve Layla çok çabuk aşık oldular.
- I want to get out of here as fast as possible.
- Buradan olabildiğince çabuk çıkmak istiyorum.
- We wanted to get out of there as fast as we could.
- Oradan olabildiğince çabuk çıkmak istedik.
- Let's end this fast.
- Bu işi çabuk bitirelim.
- He's a beginner, but he catches on fast.
- Acemi ama çabuk kavrıyor.
- Can you get there fast?
- Oraya çabuk gidebilir misin?
- We arrived here fast, didn't we?
- Buraya çabuk vardık, değil mi?
- He's a beginner, but he catches on fast.
- Acemidir ama çabuk öğrenir.
- I want to get out of here as fast as possible.
- Buradan mümkün olduğunca çabuk çıkmak istiyorum.
- You'd better do it fast.
- Çabuk olsan iyi olur.
- Well, they say bad news travels fast.
- Kötü haber çabuk yayılır derler.
- You got here fast.
- Buraya çabuk geldin.
- Life goes by pretty fast.
- Hayat oldukça çabuk geçiyor.
- I suggest we get out of here as fast as we can.
- Buradan olabildiğince çabuk çıkmamızı öneriyorum.
- Things happened fast.
- İşler çabuk oldu.
- How did you change your clothes so fast?
- Kıyafetlerini nasıl bu kadar çabuk değiştirdin?
- I just wanted to get here as fast as possible.
- Buraya olabildiğince çabuk gelmek istedim.
- Kids grow up really fast.
- Çocuklar çok çabuk büyüyor.
- How did you change your clothes so fast?
- Elbiselerini nasıl bu kadar çabuk değiştirdin?
- Get out here, fast!
- Buraya gel, çabuk!
- Tom got tired very fast.
- Tom çok çabuk yoruldu.
- Come here, fast!
- Buraya gel, çabuk!
- Make it as fast as possible, please!
- Mümkün olduğunca çabuk olun, lütfen!
- How did you get here so fast?
- Buraya nasıl bu kadar çabuk geldin?
- Tom's a beginner, but he catches on fast.
- Tom acemi ama çabuk öğreniyor.
- Let's get out of here as fast as we can.
- Buradan elimizden geldiği kadar çabuk çıkalım.
- You'd better come up with something fast.
- Çabuk bir şeyler bulsan iyi olur.
- What surprised me most about that accident is how fast the lawyers arrived on the scene.
- Kaza hakkında beni en çok şaşırtan şey avukatların olay yerine ne kadar çabuk vardığıydı.
- Come as fast as you can.
- Mümkün olduğunca çabuk gel.
- Make it as fast as possible, please!
- Onu mümkün olduğu kadar çabuk yapın, lütfen!
- I'll be there as fast as I can.
- Elimden geldiğince çabuk orada olacağım.
Show More (80)
|